in - English Turkish Sentences
English Turkish
in içinde prep.
  • The aim must also be a Palestinian state in secure borders.
  • Amaç aynı zamanda güvenli sınırlar içinde bir Filistin devleti olmalıdır.
  • I was glad that you indicated to us in committee that you would reconsider this over time.
  • Komitede bize bu konuyu zaman içinde yeniden değerlendireceğinizi belirtmenizden memnuniyet duydum.
  • In that time, we have seen 190.000 animals suffer and be destroyed.
  • Bu süre içinde 190.000 hayvanın acı çektiğini ve yok edildiğini gördük.
Show More (1097)
in göre prep.
  • In the presidency's view, this forum could take either of two forms.
  • Başkanlığın görüşüne göre bu forum iki şekilde olabilir.
  • In my view, it is crucial for us to be well acquainted with this political commitment, this clear line.
  • Benim görüşüme göre, bu siyasi taahhüdü, bu net çizgiyi iyi bilmemiz çok önemlidir.
  • In my view, services of general interest serve social cohesion.
  • Benim görüşüme göre, genel menfaatlere yönelik hizmetler sosyal uyuma hizmet eder.
Show More (264)
in içeri adv.
  • It is essential that the weapons inspectors be allowed back in.
  • Silah denetçilerinin tekrar içeri girmesine izin verilmesi elzemdir.
  • Russia is particularly well-placed to get a foot in the door because of their mutual economic links.
  • Karşılıklı ekonomik bağlar nedeniyle Rusya'nın kapıdan içeri adım atma konusunda özellikle iyi bir konumu var.
  • Once in, those inspectors must be allowed to go wherever they want, whenever they want.
  • Bir kez içeri girdikten sonra, bu müfettişlerin istedikleri zaman istedikleri yere gitmelerine izin verilmelidir.
Show More (138)
in içeride adv.
  • Today, after mature consideration and in complete accord with my conscience, I have voted 'no'.
  • Bugün, olgun bir değerlendirmenin ardından ve vicdanımla tam bir uyum içerisinde 'hayır' oyu kullandım.
  • This may be proclaimed in the course of this year, with or without Israel's support.
  • İsrail'in desteği olsun ya da olmasın bu yıl içerisinde ilan edilebilir.
  • Every state must have equal rights and possibilities in the Union.
  • Birlik içerisinde her devlet eşit hak ve imkânlara sahip olmalıdır.
Show More (114)
in açısından adv.
  • Respect for fundamental principles is essential in consolidating the democratic process.
  • Temel ilkelere saygı, demokratik sürecin pekiştirilmesi açısından elzemdir.
  • That is important in order to prevent a lack of clarity where the matter of responsibility is concerned.
  • Bu, sorumluluk konusunda netlik eksikliğini önlemek açısından önemlidir.
  • It is essential in the interests of equity across the Union.
  • Bu, Birlik genelinde eşitliğin sağlanması açısından elzemdir.
Show More (81)
in olarak prep.
  • Administrative expenditure has been discussed in great detail by the Council.
  • İdari harcamalar Konsey tarafından ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
  • Hygiene plays a very important part in connection with disease.
  • Hijyen, hastalıkla bağlantılı olarak çok önemli bir rol oynar.
  • Administrative expenditure has been discussed in great detail by the Council.
  • İdari harcamalar Konsey tarafından ayrıntılı olarak tartışılmıştır.
Show More (48)
in içindeki prep.
  • Priority areas for action must, nevertheless, be identified according to trends in crime in the Union.
  • Bununla birlikte eylem için öncelikli alanlar Birlik içindeki suç eğilimlerine göre belirlenmelidir.
  • The ratio of debt in Greece is one of the highest in the Community.
  • Yunanistan'daki borç oranı Topluluk içindeki en yüksek oranlardan biridir.
  • The letter reminded me of a drug addict in denial, addicted to subsidies.
  • Mektup bana inkâr içindeki, sübvansiyonlara bağımlı bir uyuşturucu müptelasını hatırlattı.
Show More (35)
in -de adv.
  • That was two weeks ago and they are still in jail.
  • Bu iki hafta önceydi ve hala hapisteler.
  • Our mother's a drug addict, and she's in jail right now.
  • Annemiz bir uyuşturucu bağımlısı ve şu anda hapiste.
  • Sami made that phone call in jail.
  • Sami o telefon görüşmesini hapiste yaptı.
Show More (26)
in içine adv.
  • Literacy breaks the vicious poverty circle in which many families have been imprisoned for generations.
  • Okuryazarlık, pek çok ailenin nesiller boyu içine hapsolduğu kısır yoksulluk döngüsünü kırmaktadır.
  • It must grow, reform itself and engage in deeper cooperation.
  • Büyümeli, kendini yenilemeli ve daha derin bir işbirliği içine girmelidir.
  • You hover around them and suddenly you are sucked in and find enormous difficulties.
  • Etraflarında dolaşırken birdenbire içine çekiliyorsunuz ve muazzam zorluklarla karşılaşıyorsunuz.
Show More (24)
in ile adv., prep.
  • I agree that President Musharraf took over in a coup.
  • Başkan Müşerref'in görevi bir darbe ile devraldığına katılıyorum.
  • Esperanto adjectives always end in a.
  • Esperanto sıfatlar hep a ile sona erer.
  • You'll be receiving your certificate in the mail.
  • Posta ile sertifikanı alacaksın.
Show More (21)
in -da adv.
  • Leyla Zana, the European Parliament Sakharov prizewinner, is still in jail.
  • Avrupa Parlamentosu Sakharov ödülü sahibi Leyla Zana hala hapiste.
  • If you can't make bail, you'll have to stay in jail.
  • Kefaleti ödeyemezsen, hapiste kalmak zorunda kalacaksın.
  • How'd they treat you in jail, Tom?
  • Hapiste sana nasıl davrandılar, Tom?
Show More (20)
in sonra prep.
  • Let us now consider the prospects for the Ministerial Conference, which will take place in two weeks' time.
  • Şimdi de iki hafta sonra gerçekleşecek olan Bakanlar Konferansı'na ilişkin beklentileri ele alalım.
  • We'll see how he plays in two weeks.
  • İki hafta sonra nasıl oynayacağını göreceğiz.
  • I'll pick them up in an hour.
  • Onları bir saat sonra alırım.
Show More (18)
in halinde adv.
  • We must communicate with the authorities and civil society in Belarus.
  • Belarus'taki yetkililer ve sivil toplum ile iletişim halinde olmalıyız.
  • We addressed them in separate documents.
  • Bunları ayrı belgeler halinde ele aldık.
  • I cannot appreciate how organising everything in large groups will liven up the parliamentary debate.
  • Her şeyi büyük gruplar halinde organize etmenin parlamentodaki tartışmaları nasıl canlandıracağını anlayamıyorum.
Show More (16)
in bakımından adv.
  • In the case of elected officials, corruption is partly caused by the absence of public funding for political parties.
  • Seçilmiş görevliler bakımından ise, yolsuzluğun bir nedeni, siyasi partiler için kamusal fonlama olmayışıdır.
  • It forms an ecosystem, an entity in its own right, rich in its environment and in its culture.
  • Bir ekosistem oluşturur, kendi başına bir varlıktır, çevresi ve kültürü bakımından zengindir.
  • Iraq is rich in petroleum.
  • Irak petrol bakımından zengin.
Show More (13)
in giymiş adj., prep.
  • We want an open Europe, not one tied in a straitjacket.
  • Şeffaf bir Avrupa istiyoruz, deli gömleği giymiş bir Avrupa değil.
  • Why are you in your pajamas?
  • Neden pijama giyiyorsun?
  • She hasn't worn a Kabyle dress in a long time.
  • Uzun zamandır Berberi elbisesi giymemişti.
Show More (9)
in yerinde adj.
  • I was in a good mood until Tom got here.
  • Tom buraya gelene kadar keyfim yerindeydi.
  • Somebody's in a good mood.
  • Birilerinin keyfi yerinde.
  • He's in a good mood today.
  • Bugün keyfi yerinde.
Show More (4)
in içeriye adv.
  • You can come back in.
  • İçeriye geri gelebilirsin.
  • Why didn't you invite him in?
  • Neden onu içeriye davet etmedin?
  • Did she let you in?
  • Seni içeriye aldı mı?
Show More (3)
in n.
  • When it comes to behaviour in class, I am not sure that the Union would score well.
  • Sınıf içi davranışlar söz konusu olduğunda, Birliğin iyi bir not alacağından emin değilim.
  • Implementation of the regulation must not, in any event, cause domestic charges to rise.
  • Yönetmeliğin uygulanması hiçbir durumda ev içi ücretlerin artmasına neden olmamalıdır.
  • The first is the issue of tax fraud in a specific area, that of VAT in intra Community and triangular operations.
  • Bunlardan birincisi spesifik bir alanda, Topluluk içi ve üçgen operasyonlarda KDV alanında vergi kaçakçılığı konusudur.
Show More (1)
in içerde adv.
  • Wait for a knock, step through another door, and you're in.
  • Kapının çalmasını bekle, öbür kapıdan gir ve içerdesin.
  • Wait for a knock, step through another door, and you're in.
  • Kapının çalmasını bekle, diğer kapıdan geç ve içerdesin.
  • Tom's not in.
  • Tom içerde değil.
Show More (1)
in sırasında prep.
  • This was the first time that a president had died in office.
  • İlk kez başkanlık görevi sırasında biri öldü.
  • My grandfather was killed in World War II.
  • Dedem 2. Dünya Savaşı sırasında öldürüldü.
  • The soldier was killed in action.
  • Asker, operasyon sırasında öldürüldü.
Show More (0)
in durumunda adv.
  • I was in pretty bad shape.
  • Ben oldukça kötü durumdaydım.
  • They're in ecstasy.
  • Kendilerinden geçmiş durumdalar.
Show More (-1)
in giysisi içinde prep.
  • Uncontrolled bodily functions in a space suit can be rather inconvenient!
  • Uzay giysisi içinde kontrolsüz bedensel işlevler oldukça rahatsız edici olabilir!
Show More (-2)
in giren adj.
  • I've been in trouble before.
  • Daha önce de başım belaya girmişti.
Show More (-2)
in -da prep.
  • In that language, adjectives and nouns are inflected for gender.
  • Bu dilde, sıfatlar ve isimler cinsiyete göre çekimlenir.
Show More (-2)
in hapiste adv.
  • Did you know Tom has spent time in jail?
  • Tom'un hapiste yattığını biliyor muydun?
Show More (-2)
in -de prep.
  • In that language, adjectives and nouns are inflected for gender.
  • O dilde, sıfatlar ve isimler cinsiyete göre çekilir.
Show More (-2)
English Turkish
den in n.
  • The lion came out of its den.
  • Aslan ininden çıktı.
Show More (-2)
lair in n.
  • Beowulf decided to follow the dragon to its lair.
  • Beowulf ejderhayı inine kadar takip etmeye karar verdi.
Show More (-2)