in - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
in içinde prep.
  • In only two hours, heavy rainfall of more than 200 litres/m2 flooded the capital.
  • Sadece iki saat içinde 200 litre/m2'den fazla şiddetli yağış başkenti sular altında bırakmıştır.
  • It is something we must work on in the short time that remains before Johannesburg.
  • Johannesburg'a kalan kısa süre içinde bu konu üzerinde çalışmalıyız.
  • The most significant thing I found in it was a picture of the footprint of one of Saddam Hussein's palaces.
  • İçinde bulduğum en önemli şey Saddam Hüseyin'in saraylarından birindeki ayak izinin resmiydi.
Show More (1092)
in göre prep.
  • In my view it would be unrealistic and undesirable to try to apply the American model to Europe.
  • Benim görüşüme göre Amerikan modelini Avrupa'ya uygulamaya çalışmak gerçekçi olmaz ve arzu edilmez.
  • Yet, in my view, opinions do not have to be so sharply divided.
  • Ancak benim görüşüme göre görüşlerin bu kadar keskin bir şekilde bölünmesi gerekmiyor.
  • In my judgment, this is possible.
  • Benim görüşüme göre bu mümkündür.
Show More (262)
in içeri adv.
  • It is essential that the weapons inspectors be allowed back in.
  • Silah denetçilerinin tekrar içeri girmesine izin verilmesi elzemdir.
  • Russia is particularly well-placed to get a foot in the door because of their mutual economic links.
  • Karşılıklı ekonomik bağlar nedeniyle Rusya'nın kapıdan içeri adım atma konusunda özellikle iyi bir konumu var.
  • Once in, those inspectors must be allowed to go wherever they want, whenever they want.
  • Bir kez içeri girdikten sonra, bu müfettişlerin istedikleri zaman istedikleri yere gitmelerine izin verilmelidir.
Show More (141)
in içeride adv.
  • As has been said, there is still a budgetary margin in the Union which can be used to meet these needs.
  • Söylendiği üzere Birlik içerisinde bu ihtiyaçları karşılamak için kullanılabilecek bir bütçe marjı hala mevcuttur.
  • The second new feature is connected with sport, which still does not have a legal basis in the Union.
  • İkinci yeni özellik ise Birlik içerisinde hala yasal bir dayanağı bulunmayan spor ile ilgilidir.
  • A Community strategy must be carefully planned in co-operation with the Member States.
  • Üye devletlerle işbirliği içerisinde dikkatlice bir topluluk stratejisi planlanmalıdır.
Show More (115)
in açısından adv.
  • There are also these budget items that, year after year, completely miss the mark in budgeting terms.
  • Bir de her yıl bütçeleme açısından hedefi tamamen ıskalayan bütçe kalemleri var.
  • This is particularly important in relation to investment firms.
  • Bu özellikle yatırım firmaları açısından çok önemli.
  • We see this, in political terms, as a rather unimaginative way of handling Budget guidelines.
  • Bunu, siyasi açıdan, Bütçe yönergelerini ele almanın oldukça yaratıcı olmayan bir yolu olarak görüyoruz.
Show More (79)
in olarak prep.
  • Everything else is virtually identical in content.
  • Diğer her şey içerik olarak neredeyse aynıdır.
  • We should now be resolute in showing our solidarity in practical, cash-down terms.
  • Şimdi dayanışmamızı pratik ve nakit olarak gösterme konusunda kararlı olmalıyız.
  • Administrative expenditure has been discussed in great detail by the Council.
  • İdari harcamalar Konsey tarafından ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Show More (53)
in içindeki prep.
  • The political groups are in wide agreement on this matter.
  • Siyasi gruplar bu konuda geniş bir mutabakat içindedir.
  • Internal tensions in the coalition have so far been successfully mastered.
  • Koalisyon içindeki gerilimler bugüne kadar başarıyla aşılmıştır.
  • Priority areas for action must, nevertheless, be identified according to trends in crime in the Union.
  • Bununla birlikte eylem için öncelikli alanlar Birlik içindeki suç eğilimlerine göre belirlenmelidir.
Show More (34)
in içine adv.
  • It must grow, reform itself and engage in deeper cooperation.
  • Meclis büyümeli, kendini yenilemeli ve daha derin bir işbirliği içine girmelidir.
  • This reflects precisely the dilemma in which the groups have placed me.
  • Bu tam da grupların beni içine soktuğu ikilemi yansıtıyor.
  • Literacy breaks the vicious poverty circle in which many families have been imprisoned for generations.
  • Okuryazarlık, pek çok ailenin nesiller boyu içine hapsolduğu kısır yoksulluk döngüsünü kırmaktadır.
Show More (27)
in ile adv., prep.
  • I agree that President Musharraf took over in a coup.
  • Başkan Müşerref'in görevi bir darbe ile devraldığına katılıyorum.
  • He is very much interested in Japanese history.
  • Japon tarihi ile çok fazla ilgilenmektedir.
  • You'll be receiving your refund in the mail.
  • Posta ile para iadeni alacaksın.
Show More (22)
in -da adv.
  • Leyla Zana, the European Parliament Sakharov prizewinner, is still in jail.
  • Avrupa Parlamentosu Sakharov ödülü sahibi Leyla Zana hala hapiste.
  • Fadil is in jail now.
  • Fadıl şu an hapiste.
  • Tom should be in jail.
  • Tom hapiste olmalı.
Show More (21)
in -de adv.
  • That was two weeks ago and they are still in jail.
  • Bu iki hafta önceydi ve hala hapisteler.
  • Our mother's a drug addict, and she's in jail right now.
  • Annemiz bir uyuşturucu bağımlısı ve şu anda hapiste.
  • Tom didn't want to spend time in jail.
  • Tom hapiste zaman harcamak istemiyordu.
Show More (21)
in sonra prep.
  • Let us now consider the prospects for the Ministerial Conference, which will take place in two weeks' time.
  • Şimdi de iki hafta sonra gerçekleşecek olan Bakanlar Konferansı'na ilişkin beklentileri ele alalım.
  • We'll see how he plays in two weeks.
  • İki hafta sonra nasıl oynayacağını göreceğiz.
  • I'll call you back in five minutes.
  • Seni beş dakika sonra arayacağım.
Show More (18)
in halinde adv.
  • We must communicate with the authorities and civil society in Belarus.
  • Belarus'taki yetkililer ve sivil toplum ile iletişim halinde olmalıyız.
  • We addressed them in separate documents.
  • Bunları ayrı belgeler halinde ele aldık.
  • I cannot appreciate how organising everything in large groups will liven up the parliamentary debate.
  • Her şeyi büyük gruplar halinde organize etmenin parlamentodaki tartışmaları nasıl canlandıracağını anlayamıyorum.
Show More (15)
in bakımından adv.
  • In the case of elected officials, corruption is partly caused by the absence of public funding for political parties.
  • Seçilmiş görevliler bakımından ise, yolsuzluğun bir nedeni, siyasi partiler için kamusal fonlama olmayışıdır.
  • It forms an ecosystem, an entity in its own right, rich in its environment and in its culture.
  • Bir ekosistem oluşturur, kendi başına bir varlıktır, çevresi ve kültürü bakımından zengindir.
  • Iraq is rich in petroleum.
  • Irak petrol bakımından zengin.
Show More (14)
in giymiş adj., prep.
  • We want an open Europe, not one tied in a straitjacket.
  • Şeffaf bir Avrupa istiyoruz, deli gömleği giymiş bir Avrupa değil.
  • Why are you in your bathrobe?
  • Neden bornoz giyiyorsun?
  • He is in pajamas.
  • O pijamalarını giymiş.
Show More (11)
in yerinde adj.
  • I hope Tom is in a good mood.
  • Umarım Tom'un keyfi yerindedir.
  • Our teacher is in a good mood.
  • Hocamızın keyfi yerinde.
  • Tom is in great spirits.
  • Tom'un keyfi yerinde.
Show More (6)
in içeriye adv.
  • We need to go back in.
  • İçeriye girmemiz gerekiyor.
  • The roof lets in rain.
  • Çatı içeriye yağmur sızdırıyor.
  • You can come back in.
  • İçeriye geri gelebilirsin.
Show More (2)
in n.
  • When it comes to behaviour in class, I am not sure that the Union would score well.
  • Sınıf içi davranışlar söz konusu olduğunda, Birliğin iyi bir not alacağından emin değilim.
  • Implementation of the regulation must not, in any event, cause domestic charges to rise.
  • Yönetmeliğin uygulanması hiçbir durumda ev içi ücretlerin artmasına neden olmamalıdır.
  • The first is the issue of tax fraud in a specific area, that of VAT in intra Community and triangular operations.
  • Bunlardan birincisi spesifik bir alanda, Topluluk içi ve üçgen operasyonlarda KDV alanında vergi kaçakçılığı konusudur.
Show More (1)
in sırasında prep.
  • This was the first time that a president had died in office.
  • İlk kez başkanlık görevi sırasında biri öldü.
  • Tom was killed in the line of duty.
  • Tom görev sırasında öldürüldü.
  • My grandfather was killed in World War II.
  • Dedem 2. Dünya Savaşı sırasında öldürüldü.
Show More (1)
in içerde adv.
  • Wait for a knock, step through another door, and you're in.
  • Kapının çalmasını bekle, öbür kapıdan gir ve içerdesin.
  • Wait for a knock, step through another door, and you're in.
  • Kapının çalmasını bekle, diğer kapıdan geç ve içerdesin.
  • Tom's not in.
  • Tom içerde değil.
Show More (0)
in giysisi içinde prep.
  • Uncontrolled bodily functions in a space suit can be rather inconvenient!
  • Uzay giysisi içinde kontrolsüz bedensel işlevler oldukça rahatsız edici olabilir!
Show More (-2)
in durumunda adv.
  • I've been in a similar situation.
  • Ben de benzer bir durumdaydım.
Show More (-2)
in giren adj.
  • I've been in trouble before.
  • Daha önce de başım belaya girmişti.
Show More (-2)
in -da prep.
  • In that language, adjectives and nouns are inflected for gender.
  • Bu dilde, sıfatlar ve isimler cinsiyete göre çekimlenir.
Show More (-2)
in hapiste adv.
  • Did you know Tom has spent time in jail?
  • Tom'un hapiste yattığını biliyor muydun?
Show More (-2)
Englisch Türkisch
den in n.
  • The lion came out of its den.
  • Aslan ininden çıktı.
Show More (-2)
lair in n.
  • Beowulf decided to follow the dragon to its lair.
  • Beowulf ejderhayı inine kadar takip etmeye karar verdi.
Show More (-2)