|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
in adv.
|
içeri |
|
What mattered was at last to get a foot in the door, which can then be opened a bit wider by the next blast of wind.
Önemli olan nihayet kapıdan içeri bir adım atabilmekti; bu kapı bir sonraki rüzgarla biraz daha açılabilir.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
in prep.
|
içinde |
|
His children are waiting for the news in awkward silence.
Çocukları garip bir sessizlik içinde haberleri bekliyorlar.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
in adv.
|
içeride |
|
That is how, in only a few months, the consumer ends up with a loss of EUR 500 million.
Bu şekilde sadece birkaç ay içerisinde tüketici 500 milyon Avro zarara uğratılmaktadır.
More Sentences
|
| General |
|
| 4 |
General |
in n.
|
iç |
|
When it comes to behaviour in class, I am not sure that the Union would score well.
Sınıf içi davranışlar söz konusu olduğunda, Birliğin iyi bir not alacağından emin değilim.
More Sentences
|
| 5 |
General |
in n.
|
giriş fırsatı |
|
It is a low-paid job, but it can be an in into the sector.
Düşük maaşlı bir iş, ama sektöre bir giriş fırsatı olabilir.
More Sentences
|
| 6 |
General |
in adj.
|
moda |
|
Lumber jackets are in this season.
Bu sezon oduncu ceketleri moda.
More Sentences
|
| 7 |
General |
in adj.
|
yerinde |
|
She's in a good mood.
Kızın keyfi yerinde.
More Sentences
|
| 8 |
General |
in adj.
|
giren |
|
Tom has been in jail before.
Tom daha önce hapse girmişti.
More Sentences
|
| 9 |
General |
in adv.
|
açısından |
|
Mr Martin's report has come at a crucial time in the fisheries sector.
Bay Martin'in raporu balıkçılık sektörü açısından kritik bir dönemde geldi.
More Sentences
|
| 10 |
General |
in adv.
|
içine |
|
It must grow, reform itself and engage in deeper cooperation.
Büyümeli, kendini yenilemeli ve daha derin bir işbirliği içine girmelidir.
More Sentences
|
| 11 |
General |
in adv.
|
içerde |
|
Tom's not in.
Tom içerde değil.
More Sentences
|
| 12 |
General |
in adv.
|
durumunda |
|
I was in pretty bad shape.
Ben oldukça kötü durumdaydım.
More Sentences
|
| 13 |
General |
in adv.
|
içeriye |
|
You can work from the outside in.
Dışarıdan içeriye doğru çalışabilirsiniz.
More Sentences
|
| 14 |
General |
in adv.
|
bakımından |
|
Anyway, why was France so dead against counting in population density?
Her neyse, Fransa nüfus yoğunluğu bakımından neden bu kadar gerideydi?
More Sentences
|
| 15 |
General |
in adv.
|
halinde |
|
I cannot appreciate how organising everything in large groups will liven up the parliamentary debate.
Her şeyi büyük gruplar halinde organize etmenin parlamentodaki tartışmaları nasıl canlandıracağını anlayamıyorum.
More Sentences
|
| 16 |
General |
in adv.
|
içeri |
|
It is essential that the weapons inspectors be allowed back in.
Silah denetçilerinin tekrar içeri girmesine izin verilmesi elzemdir.
More Sentences
|
| 17 |
General |
in adv.
|
cinsinden |
|
The limits specified by the social network are calculated in hours.
Sosyal ağ tarafından belirlenen limitler saat cinsinden hesaplanır.
More Sentences
|
| 18 |
General |
in adv.
|
dibe |
|
Mike dived in and took the ring from the river bed.
Mike dibe dalarak nehir yatağından yüzüğü aldı.
More Sentences
|
| 19 |
General |
in adv.
|
-de |
|
The adventurers stayed in the log house for the evening.
Maceracılar akşam için kütük evde kaldılar.
More Sentences
|
| 20 |
General |
in adv.
|
-da |
|
Leyla Zana, the European Parliament Sakharov prizewinner, is still in jail.
Avrupa Parlamentosu Sakharov ödülü sahibi Leyla Zana hala hapiste.
More Sentences
|
|
|
| 21 |
General |
in adv.
|
içinde |
|
We will be in Detroit in five minutes.
Beş dakika içinde Detroit'te olacağız.
More Sentences
|
| 22 |
General |
in adv.
|
(oyunda) atış yaparak |
|
The other team will be in for the next round.
Diğer takım bir sonraki tur için atış yapıyor olacak.
More Sentences
|
| 23 |
General |
in adv.
|
(vurucunun durduğu köşeyi geçerek) sayı alacak şekilde |
|
The referee said the service was in, and we won the match.
Hakem servisin sayı aldığını söyledi ve maçı kazandık.
More Sentences
|
| 24 |
General |
in adv.
|
seçimi kazanmış durumda |
|
Despite the immense campaign from the opposition, the far-right got in.
Muhalefetin yoğun kampanyasına rağmen aşırı sağcılar seçimi kazanmış durumda.
More Sentences
|
| 25 |
General |
in adv.
|
-den |
|
The pages of the book started to wear off in the edges.
Kitabın sayfaları kenarlardan yıpranmaya başladı.
More Sentences
|
| 26 |
General |
in prep.
|
olarak |
|
Everything else is virtually identical in content.
Diğer her şey içerik olarak neredeyse aynıdır.
More Sentences
|
| 27 |
General |
in prep.
|
göre |
|
In my view, liberalisation will come at a price.
Benim görüşüme göre liberalleşmenin bir bedeli olacaktır.
More Sentences
|
| 28 |
General |
in prep.
|
içindeki |
|
If you send me your essay, I can edit the mistakes in it.
Bana makalenizi gönderirseniz içindeki hataları düzenleyebilirim.
More Sentences
|
| 29 |
General |
in prep.
|
içinde |
|
The law on the situation we are in is unclear.
İçinde bulunduğumuz duruma ilişkin yasa belirsizdir.
More Sentences
|
| 30 |
General |
in prep.
|
sonra |
|
Let us now consider the prospects for the Ministerial Conference, which will take place in two weeks' time.
Şimdi de iki hafta sonra gerçekleşecek olan Bakanlar Konferansı'na ilişkin beklentileri ele alalım.
More Sentences
|
| 31 |
General |
in prep.
|
-da |
|
You'll die in jail.
Hapiste öleceksin.
More Sentences
|
| 32 |
General |
in prep.
|
-e |
|
Her phone was dropped in the sea.
Telefonu denize düştü.
More Sentences
|
| 33 |
General |
in prep.
|
-de |
|
That was two weeks ago and they are still in jail.
Bu iki hafta önceydi ve hala hapisteler.
More Sentences
|
| 34 |
General |
in prep.
|
sırasında |
|
This was the first time that a president had died in office.
İlk kez başkanlık görevi sırasında biri öldü.
More Sentences
|
| 35 |
General |
in prep.
|
esnasında |
|
In all the chaos, they stole the TV from the store.
O kargaşa esnasında mağazadan televizyonu çalmışlar.
More Sentences
|
| 36 |
General |
in prep.
|
(giysiler) içerisinde |
|
You look like a serial killer in that suit.
O takımın içinde seri katile benziyorsun.
More Sentences
|
| 37 |
General |
in prep.
|
özünde |
|
We all thought that Mark hadn't it in him to be a drug dealer, but we were wrong.
Hepimiz Mark'ın özünde torbacılık olamaz sanıyorduk ama yanılmışız.
More Sentences
|
| 38 |
General |
in prep.
|
sırasında |
|
Tom's wife died in childbirth.
Tom'un karısı doğum sırasında öldü.
More Sentences
|
| 39 |
General |
in prep.
|
(zaman aralığı) boyunca |
|
In the course of 15 weeks, each of us offered one seminar.
15 hafta boyunca her birimiz bir seminer verdik.
More Sentences
|
| 40 |
General |
in prep.
|
(belirli bir şeye) ait olan |
|
You are the best candidate for the position in Mike.
Mike'a ait olan pozisyon için en iyi aday sizsiniz.
More Sentences
|
|
|
| 41 |
General |
in prep.
|
alanında |
|
Emily is aiming to have a career in agriculture.
Emily tarım alanında kariyer yapmayı hedefliyor.
More Sentences
|
| 42 |
General |
in prep.
|
içeride |
|
In Europe, over the past few days, large, so-called "gay pride" demonstrations have been held.
Avrupa'da son birkaç gün içerisinde "eşcinsel onur günü gösterileri" olarak adlandırılan büyük gösteriler düzenlendi.
More Sentences
|
| 43 |
General |
in prep.
|
içine |
|
It must grow, reform itself and engage in deeper cooperation.
Meclis büyümeli, kendini yenilemeli ve daha derin bir işbirliği içine girmelidir.
More Sentences
|
| 44 |
General |
in prep.
|
halinde |
|
We addressed them in separate documents.
Bunları ayrı belgeler halinde ele aldık.
More Sentences
|
| 45 |
General |
in prep.
|
-lerce |
|
People gathered in their hundreds to protest against the government's policy on healthcare.
Yüzlerce insan hükümetin sağlık politikasını protesto etmek için toplandı.
More Sentences
|
| 46 |
General |
in prep.
|
başına |
|
The custody tax is 30 cents in the dollar.
Gözaltı vergisi dolar başına 30 senttir.
More Sentences
|
| 47 |
General |
in prep.
|
açısından |
|
The English language is rich in expressions.
İngiliz dili ifadeler açısından zengindir.
More Sentences
|
| 48 |
General |
in prep.
|
bakımından |
|
But despite considerable progress recently, Turkey is still lagging behind in human development.
Fakat, son zamanlarda sağlanan önemli ilerlemeye rağmen, Türkiye beşeri gelişme bakımından hâlâ geridedir.
More Sentences
|
| 49 |
General |
in n.
|
makam sahibi kimse |
|
| 50 |
General |
in n.
|
iktidardaki kimse |
|
| 51 |
General |
in n.
|
yetkili makama ve iktidara yakın kimse |
|
| 52 |
General |
in n.
|
nüfuz sahibi kimse |
|
| 53 |
General |
in n.
|
etki |
|
| 54 |
General |
in n.
|
nüfuz |
|
| 55 |
General |
in n.
|
kenar |
|
| 56 |
General |
in n.
|
köşe |
|
| 57 |
General |
in n.
|
inç |
|
| 58 |
General |
in v.
|
toplamak |
|
| 59 |
General |
in v.
|
bir araya getirmek |
|
| 60 |
General |
in adj.
|
örtülü |
|
| 61 |
General |
in adj.
|
görev başında |
|
| 62 |
General |
in adj.
|
gözde |
|
| 63 |
General |
in adj.
|
içeri doğru yönelen |
|
| 64 |
General |
in adj.
|
mevsimi gelmiş |
|
| 65 |
General |
in adj.
|
iktidardaki |
|
| 66 |
General |
in adj.
|
çok moda olan |
|
| 67 |
General |
in adj.
|
tutulan |
|
| 68 |
General |
in adj.
|
gelmiş olan |
|
| 69 |
General |
in adj.
|
iktidarda olan |
|
| 70 |
General |
in adj.
|
giymiş |
|
| 71 |
General |
in adj.
|
dahili |
|
| 72 |
General |
in adj.
|
içeride olan |
|
| 73 |
General |
in adj.
|
tam yerinde olan |
|
| 74 |
General |
in adj.
|
uygun konumda olan |
|
| 75 |
General |
in adj.
|
bağlantıda olan |
|
| 76 |
General |
in adj.
|
çalışır durumda olan |
|
| 77 |
General |
in adj.
|
iktidar sahibi |
|
| 78 |
General |
in adj.
|
vuruş sırası gelen |
|
| 79 |
General |
in adj.
|
içeri doğru duran |
|
| 80 |
General |
in adj.
|
gelen |
|
|
|
| 81 |
General |
in adj.
|
güvenilir kaynaktan gelen |
|
| 82 |
General |
in adj.
|
belirli bir grupla ilgili |
|
| 83 |
General |
in adj.
|
yalnızca belirli bir grubun bildiği |
|
| 84 |
General |
in adj.
|
yeniliklere meraklı ve zeki |
|
| 85 |
General |
in adj.
|
tamamlanmış |
|
| 86 |
General |
in adj.
|
toplanmış |
|
| 87 |
General |
in adj.
|
bir araya getirilmiş |
|
| 88 |
General |
in adj.
|
sayılmış |
|
| 89 |
General |
in adj.
|
bol |
|
| 90 |
General |
in adj.
|
mevcut |
|
| 91 |
General |
in adv.
|
vasıtasıyla |
|
| 92 |
General |
in adv.
|
ile |
|
| 93 |
General |
in adv.
|
iken |
|
| 94 |
General |
in adv.
|
kullanarak |
|
| 95 |
General |
in adv.
|
elinde |
|
| 96 |
General |
in adv.
|
evde |
|
| 97 |
General |
in adv.
|
bünyesinde |
|
| 98 |
General |
in adv.
|
tamamlanmış bir şekilde |
|
| 99 |
General |
in adv.
|
bitmiş bir şekilde |
|
| 100 |
General |
in adv.
|
aşikar |
|
| 101 |
General |
in adv.
|
apaçık ortada |
|
| 102 |
General |
in adv.
|
halihazırda |
|
| 103 |
General |
in adv.
|
belirli bir görevde |
|
| 104 |
General |
in adv.
|
belirli bir işte |
|
| 105 |
General |
in adv.
|
belirsizlikten netliğe |
|
| 106 |
General |
in adv.
|
süresiz bir şekilde |
|
| 107 |
General |
in adv.
|
belirsiz bir şekilde |
|
| 108 |
General |
in adv.
|
belirli bir yönde |
|
| 109 |
General |
in adv.
|
bir noktaya doğru |
|
| 110 |
General |
in adv.
|
yakınına doğru |
|
| 111 |
General |
in adv.
|
yanına |
|
| 112 |
General |
in adv.
|
göğüs göğse |
|
| 113 |
General |
in adv.
|
çok yakından |
|
| 114 |
General |
in adv.
|
(soyut bir şeyle) yavaş yavaş etrafını saracak şekilde |
|
| 115 |
General |
in adv.
|
yerine |
|
| 116 |
General |
in adv.
|
uygun bir şekilde |
|
| 117 |
General |
in adv.
|
belirli bir yere |
|
| 118 |
General |
in adv.
|
belirli bir yere doğru |
|
| 119 |
General |
in adv.
|
belirli bir yerde |
|
| 120 |
General |
in adv.
|
iş yerinde |
|
| 121 |
General |
in adv.
|
varış noktasında |
|
| 122 |
General |
in adv.
|
seyahat bitiş noktasında |
|
| 123 |
General |
in adv.
|
doğru yerde |
|
| 124 |
General |
in adv.
|
tam yerinde |
|
| 125 |
General |
in adv.
|
etrafını saracak şekilde |
|
| 126 |
General |
in adv.
|
hapsedecek şekilde |
|
| 127 |
General |
in adv.
|
hapiste |
|
| 128 |
General |
in adv.
|
görevde |
|
| 129 |
General |
in adv.
|
elinde |
|
| 130 |
General |
in adv.
|
ile iyi geçinir şekilde |
|
| 131 |
General |
in adv.
|
ile belirli bir ilişkide |
|
| 132 |
General |
in adv.
|
mutlak galibiyet kazanmış bir şekilde |
|
| 133 |
General |
in adv.
|
modaya uygun bir şekilde |
|
| 134 |
General |
in adv.
|
trend |
|
| 135 |
General |
in adv.
|
yanan bir şekilde |
|
| 136 |
General |
in adv.
|
ışıklı bir şekilde |
|
| 137 |
General |
in adv.
|
mevsiminde |
|
| 138 |
General |
in adv.
|
(bir şeyin) başlangıcından sonra |
|
| 139 |
General |
in adv.
|
içerisinde |
|
| 140 |
General |
in adv.
|
-dan |
|
| 141 |
General |
in adv.
|
gelmiş olan |
|
| 142 |
General |
in prep.
|
üzere |
|
| 143 |
General |
in prep.
|
da |
|
| 144 |
General |
in prep.
|
sonunda |
|
| 145 |
General |
in prep.
|
-a |
|
| 146 |
General |
in prep.
|
-den yapılmış |
|
| 147 |
General |
in prep.
|
-ken |
|
| 148 |
General |
in prep.
|
(bir malın) ticaretini yapmakta |
|
| 149 |
General |
in prep.
|
(bir durumun) içine batmış |
|
| 150 |
General |
in prep.
|
(bir şey) içinde yüzen |
|
| 151 |
General |
in prep.
|
(bir şey) ile kaplanmış |
|
| 152 |
General |
in prep.
|
(fizyolojik süreç) geçirmekte olan |
|
| 153 |
General |
in prep.
|
kendi içinde |
|
| 154 |
General |
in prep.
|
ile ruhsal birlik içinde |
|
| 155 |
General |
in prep.
|
gücü altında |
|
| 156 |
General |
in prep.
|
kontrolü altında |
|
| 157 |
General |
in prep.
|
düzeniyle |
|
| 158 |
General |
in prep.
|
sırasıyla |
|
| 159 |
General |
in prep.
|
stilinde |
|
| 160 |
General |
in prep.
|
tarzında |
|
| 161 |
General |
in prep.
|
(dili) iletişim aracı olarak kullanan |
|
| 162 |
General |
in prep.
|
ile dolup taşarak |
|
| 163 |
General |
in prep.
|
-in dibine vurarak |
|
| 164 |
General |
in prep.
|
(giysi) üzerinde |
|
| 165 |
General |
in prep.
|
(bir özellik) sergileyerek |
|
| 166 |
General |
in prep.
|
(içki) etkisi altında |
|
| 167 |
General |
in prep.
|
esnasında |
|
| 168 |
General |
in prep.
|
vasıtasıyla |
|
| 169 |
General |
in prep.
|
yardımıyla |
|
| 170 |
General |
in prep.
|
kullanarak |
|
| 171 |
General |
in prep.
|
sonucu olarak |
|
| 172 |
General |
in prep.
|
binaen |
|
| 173 |
General |
in prep.
|
-den dolayı |
|
| 174 |
General |
in prep.
|
(yüzdeleri) bulan |
|
| 175 |
General |
in prep.
|
(miktarlara) erişen |
|
| 176 |
General |
in prep.
|
(miktarlarla) ölçülen |
|
| 177 |
General |
in prep.
|
(tarz, düzen) ile |
|
| 178 |
General |
in prep.
|
(hal, tavır) takınarak |
|
| 179 |
General |
in prep.
|
-e gelince |
|
| 180 |
General |
in prep.
|
(ruh hali) içerisinde |
|
| 181 |
General |
in prep.
|
(kişiliğe) bürünmüş halde |
|
| 182 |
General |
in prep.
|
giymiş |
|
| 183 |
General |
in prep.
|
giysisi içinde |
|
| 184 |
General |
in prep.
|
alanında |
|
| 185 |
General |
in prep.
|
bünyesinde |
|
| 186 |
General |
in prep.
|
-larca |
|
| 187 |
General |
in prep.
|
(ruh hali) içerisinde |
|
| 188 |
General |
in prep.
|
(belirli bir şeye) ait olan |
|
| 189 |
General |
in pref.
|
-siz |
|
| 190 |
General |
in pref.
|
-sız |
|
| 191 |
General |
in abrev.
|
inç |
|
| 192 |
General |
in abrev.
|
(posta kodu) indiana |
|
| Colloquial |
|
| 193 |
Colloquial |
in adj.
|
… kadar kar eden |
|
| Law |
|
| 194 |
Law |
in n.
|
meri |
|
| 195 |
Law |
in adv.
|
yasal imtiyazla |
|
| 196 |
Law |
in adv.
|
yasal unvanla |
|
| 197 |
Law |
in adv.
|
yürürlükte |
|
| 198 |
Law |
in adv.
|
geçerli halde |
|
| Politics |
|
| 199 |
Politics |
in adv.
|
iktidarda |
|
| 200 |
Politics |
in adv.
|
seçimi kazanmış durumda |
|
| Technical |
|
| 201 |
Technical |
in n.
|
indiyumun simgesi |
|
| Computer |
|
| 202 |
Computer |
in n.
|
yer |
|
| 203 |
Computer |
in prep.
|
(harfin) tuşunda |
|
| 204 |
Computer |
in expr.
|
konumu |
|
| 205 |
Computer |
in expr.
|
konum |
|
| 206 |
Computer |
in abrev.
|
inç |
|
| Marine |
|
| 207 |
Marine |
in adj.
|
(yelken) sarılmış |
|
| 208 |
Marine |
in adj.
|
(yelken) istiflenmiş |
|
| 209 |
Marine |
in adv.
|
(gemi yelkenleri) sarılmış veya istiflenmiş halde |
|
| Petrol |
|
| 210 |
Petrol |
in adv.
|
(petrol kuyusu) üretim halinde |
|
| Geometry |
|
| 211 |
Geometry |
in n.
|
çokgenin 180 dereceden büyük iç açısı |
|
| Agriculture |
|
| 212 |
Agriculture |
in adv.
|
(mahsul) yetiştirilme halinde |
|
| 213 |
Agriculture |
in adv.
|
hasat edilir durumda |
|
| 214 |
Agriculture |
in adv.
|
olgunlaşmış bir halde |
|
| Golf |
|
| 215 |
Golf |
in adj.
|
(on sekiz delikli golf sahasında) son dokuz delikte oynanan |
|
| Sport |
|
| 216 |
Sport |
in n.
|
(tenis veya squash oyununda) saha sınırları içine atılan top |
|
| 217 |
Sport |
in n.
|
geçerli dönüş |
|
| 218 |
Sport |
in n.
|
oynanabilir dönüş |
|
| 219 |
Sport |
in adv.
|
(krikette) atış durumunda |
|
| 220 |
Sport |
in adv.
|
(atışçı) atış halinde |
|
| 221 |
Sport |
in adv.
|
(oyunda) sırası gelecek şekilde |
|
| 222 |
Sport |
in adv.
|
(oyunda) atış yaparak |
|
| Baseball |
|
| 223 |
Baseball |
in adv.
|
(vurucunun durduğu köşeyi geçerek) sayı alacak şekilde |
|
| Wagering |
|
| 224 |
Wagering |
in adv.
|
bahse katılmaya doğru |
|
|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
be stuck in v.
|
mahsur kalmak |
|
Tom was stuck in Boston because of the snow storm.
Tom kar fırtınası yüzünden Boston'da mahsur kaldı.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
get in v.
|
(arabaya) binmek |
|
Get in the back seat.
Arka koltuğa binin.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
call in v.
|
(birini ) (bir yere) çağırmak |
|
Call in foreign co-financing organisations for this purpose.
Bu amaçla yabancı ortak finansman kuruluşlarını çağırın.
More Sentences
|
| 4 |
Common Usage |
tuck in v.
|
sokmak |
|
Tom tucked in his shirt.
Tom gömleğini içine soktu.
More Sentences
|
| 5 |
Common Usage |
built-in adj.
|
ankastre |
|
This company offers the most affordable prices among manufacturers of built-in double boilers.
Bu şirket, ankastre çift kazan üreticileri arasında en uygun fiyatları sunmaktadır.
More Sentences
|
| 6 |
Common Usage |
in vain adv.
|
boşu boşuna |
|
You didn't die in vain.
Boşu boşuna ölmedin.
More Sentences
|
| 7 |
Common Usage |
in general adv.
|
genellikle |
|
In general, they prefer to work independently.
Genelde bağımsız çalışmayı tercih ederler.
More Sentences
|
| 8 |
Common Usage |
in vain adv.
|
boşuna |
|
All efforts on our part towards human rights have to date been in vain.
İnsan haklarına yönelik tüm çabalarımız bugüne kadar boşa gitmiştir.
More Sentences
|
| 9 |
Common Usage |
in time adv.
|
zamanla |
|
However, it had to remain an experiment, limited in time.
Ancak bu, zamanla sınırlı bir deney olarak kalmalıydı.
More Sentences
|
| 10 |
Common Usage |
in any case adv.
|
her halükarda |
|
Gifts of money are prohibited in any case.
Para hediye etmek her halükarda yasaktır.
More Sentences
|
| 11 |
Common Usage |
in person adv.
|
bizzat |
|
While I was not able to attend in person, the Commission services represented me and delivered an address.
Bizzat katılamasam da Komisyon hizmetleri beni temsil etti ve bir konuşma yaptı.
More Sentences
|
| 12 |
Common Usage |
in advance adv.
|
önceden |
|
The potential impact must be investigated in advance, that is clear.
Potansiyel etki önceden araştırılmalıdır, bu açıktır.
More Sentences
|
| 13 |
Common Usage |
in advance adv.
|
peşin |
|
Tom said he paid $300 in advance.
Tom 300 dolar peşin ödediğini söyledi.
More Sentences
|
| 14 |
Common Usage |
in cash adv.
|
peşin |
|
Tom paid in cash.
Tom peşin ödedi.
More Sentences
|
| 15 |
Common Usage |
in front of prep.
|
önünde |
|
Yesterday afternoon there was a demonstration in front of Parliament.
Dün öğleden sonra Parlamento önünde bir gösteri vardı.
More Sentences
|
| 16 |
Common Usage |
pain in the neck n.
|
baş belası |
|
| 17 |
Common Usage |
put in order v.
|
sıraya koymak |
|
| 18 |
Common Usage |
get in somebody's hair v.
|
rahat bırakmamak |
|
| 19 |
Common Usage |
get in somebody's hair v.
|
rahat vermemek |
|
| 20 |
Common Usage |
built-in adj.
|
gömme |
|
| 21 |
Common Usage |
in low spirits adj.
|
keyfi yerinde değil |
|
| 22 |
Common Usage |
in vain adv.
|
beyhude |
|
| 23 |
Common Usage |
in quiet adv.
|
sessizce |
|
| 24 |
Common Usage |
in full adv.
|
eksiksiz |
|
| 25 |
Common Usage |
in dribs and drabs adv.
|
azar azar |
|
| 26 |
Common Usage |
in direct proportion to prep.
|
ile doğru orantılı olarak |
|
| General |
|
| 27 |
General |
sticking in n.
|
sokma |
|
At times it seems it is like an ostrich with its head stuck in the sand trying to ignore all the problems around it.
Zaman zaman devekuşu gibi kafasını kuma sokmuş, etrafındaki tüm sorunları görmezden gelmeye çalışıyor gibi görünüyor.
More Sentences
|
| 28 |
General |
increase in population n.
|
nüfus artışı |
|
It was the increase in population that caused the poverty.
Yoksulluğun nedeni nüfus artışıydı.
More Sentences
|
| 29 |
General |
taste in music n.
|
müzik zevki |
|
You have good taste in music.
İyi bir müzik zevkiniz var.
More Sentences
|
| 30 |
General |
brother-in-law n.
|
enişte |
|
My brother-in-law and that company president are good people.
Eniştem ve o firma müdürü iyi insanlardır.
More Sentences
|
| 31 |
General |
built-in oven n.
|
ankastre fırın |
|
The built-in oven can be placed at any height, and the designers suggest choosing the height at face level.
Ankastre fırın herhangi bir yüksekliğe yerleştirilebilir ve tasarımcılar yüksekliği yüz seviyesinde seçmeyi önerir.
More Sentences
|
| 32 |
General |
commander-in-chief n.
|
başkomutan |
|
General Tom Jackson accepted the position of commander-in-chief.
General Tom Jackson başkomutanlık görevini kabul etti.
More Sentences
|
| 33 |
General |
father-in-law n.
|
kayınbaba |
|
Tom is Mary's father-in-law.
Tom Mary'nin kayınbabasıdır.
More Sentences
|
| 34 |
General |
father-in-law n.
|
kayınpeder |
|
His father-in-law told him he would fail.
Kayınpederi ona başarısız olacağını söyledi.
More Sentences
|
| 35 |
General |
sister-in-law n.
|
görümce |
|
My sister-in-law will look after the house when we are away.
Biz yokken eve görümcem bakacak.
More Sentences
|
| 36 |
General |
son-in-law n.
|
damat |
|
Hausdorff's library was sold by his son-in-law and sole heir, Arthur König.
Hausdorff'un kütüphanesi, damadı ve tek varisi Arthur König tarafından satıldı.
More Sentences
|
| 37 |
General |
stand-in n.
|
dublör |
|
The famous actor had a stand-in for the dangerous stunts.
Ünlü aktörün tehlikeli gösteriler için bir dublörü vardı.
More Sentences
|
| 38 |
General |
mother-in-law n.
|
kayınvalide |
|
My mother-in-law visited us for the weekend.
Kayınvalidem hafta sonu bizi ziyarete geldi.
More Sentences
|
| 39 |
General |
in-room n.
|
oda içi |
|
Indoor pools, Wi-Fi access and in-room refrigerators are the norm.
Kapalı havuzlar, Wi-Fi erişimi ve oda içi buzdolapları standarttır.
More Sentences
|
| 40 |
General |
hand in v.
|
sunmak |
|
He handed in his resignation to his boss.
Patronuna istifasını sundu.
More Sentences
|
| 41 |
General |
come in v.
|
moda olmak |
|
Long dresses have come in fashion this year.
Bu yıl uzun elbiseler moda oldu.
More Sentences
|
| 42 |
General |
set in v.
|
başlamak |
|
It is nearly ten years since the wheels were set in motion.
Çarkların dönmeye başlamasının üzerinden neredeyse on yıl geçti.
More Sentences
|
| 43 |
General |
in harness n.
|
iş başında |
|
| 44 |
General |
person in need of nursing n.
|
bakıma muhtaç kimse |
|
| 45 |
General |
in the gathering darkness n.
|
gittikçe basan karanlıkta |
|
| 46 |
General |
coldest time in winter n.
|
zemheri |
|
| 47 |
General |
population in working age n.
|
çalışma çağındaki nüfus |
|
| 48 |
General |
insider trading in security n.
|
menkul değerlerde içerden bilgilendirme |
|
| 49 |
General |
color in art n.
|
sanatta renk |
|
| 50 |
General |
culpa in contrahendo n.
|
sözleşme öncesi kusur |
|
| 51 |
General |
cosmology in literature n.
|
edebiyatta kozmoloji |
|
| 52 |
General |
rehabilitation centre for children in turkey n.
|
çocuk misafirhanesi |
|
| 53 |
General |
intercultural communication in motion pictures n.
|
sinemada kültürlerarası iletişim |
|
| 54 |
General |
children in pornography n.
|
pornografide çocuklar |
|
| 55 |
General |
segregation in transportation n.
|
ulaştırmada ayrım |
|
| 56 |
General |
imagination in literature n.
|
edebiyatta hayal gücü |
|
| 57 |
General |
race in literature n.
|
edebiyatta ırk |
|
| 58 |
General |
national assistance for needy soldier families in turkey n.
|
muhtaç asker ailelerine yardım |
|
| 59 |
General |
frontier and pioneer life in art n.
|
sanatta sınır ve akıncı yaşamı |
|
| 60 |
General |
jews in the motion picture industry n.
|
sinema endüstrisinde yahudiler |
|
| 61 |
General |
end in smoke n.
|
sonuçsuz kalma |
|
| 62 |
General |
women in politics n.
|
politikada kadınlar |
|
| 63 |
General |
project method in teaching n.
|
öğretimde proje metodu |
|
| 64 |
General |
contributions in kind n.
|
ayni yardım |
|
| 65 |
General |
sex discrimination in employment n.
|
istihdamda cinsiyet ayrımcılığı |
|
| 66 |
General |
success in popular culture n.
|
popüler kültürde başarı |
|
| 67 |
General |
a feather in one's cap n.
|
övünülecek başarı |
|
| 68 |
General |
consisting in n.
|
bağlı bulunma |
|
| 69 |
General |
communication in organizations n.
|
örgütlerde iletişim |
|
| 70 |
General |
acting in n.
|
eyleme dönüştürme |
|
| 71 |
General |
pasific islander americans in literature n.
|
edebiyatta pasifik adalı amerikanlar |
|
| 72 |
General |
in that case n.
|
bu vakada |
|
| 73 |
General |
nurses in the family n.
|
bakıcı aile fertleri |
|
| 74 |
General |
interest in black n.
|
cari faiz |
|
| 75 |
General |
radicalism in literature n.
|
edebiyatta radikalizm |
|
| 76 |
General |
bridges in art n.
|
sanatta köprüler |
|
| 77 |
General |
storage in the home n.
|
eve depolama |
|
| 78 |
General |
interdisciplinary approach in education n.
|
eğitimde disiplinlerarası yaklaşım |
|
| 79 |
General |
color in interior decoration n.
|
iç dekorasyonda renk |
|
| 80 |
General |
service pay in ottoman empire n.
|
ulûfe |
|
| 81 |
General |
decentralization in management n.
|
yönetimde ademi merkeziyet |
|
| 82 |
General |
sex role in motion pictures n.
|
sinemada cinsel rol |
|
| 83 |
General |
actions in rem n.
|
ayni davalar |
|
| 84 |
General |
black english in literature n.
|
edebiyatta siyah ingilizcesi |
|
| 85 |
General |
monsters in literature n.
|
edebiyatta canavarlar |
|
| 86 |
General |
sexism in religion n.
|
dinde cinsel ayrımcılık |
|
| 87 |
General |
a contradiction in terms n.
|
sözlerde çelişme |
|
| 88 |
General |
bridge in art n.
|
sanatta köprü |
|
| 89 |
General |
race relations in literature n.
|
edebiyatta ırk ilişkileri |
|
| 90 |
General |
lacunae in law n.
|
hukukta boşluk |
|
| 91 |
General |
the tomb of ataturk in ankara n.
|
anıtkabir |
|
| 92 |
General |
clerk in holy orders n.
|
papaz |
|
| 93 |
General |
colonies in literature n.
|
edebiyatta sömürgeler |
|
| 94 |
General |
performing arts in literature n.
|
edebiyatta sahne sanatları |
|
| 95 |
General |
boys in literature n.
|
edebiyatta erkek çocuklar |
|
| 96 |
General |
any of three radiations of heat falling in succession from the sun to the air n.
|
cemre |
|
| 97 |
General |
group guidance in education n.
|
eğitimde grup rehberliği |
|
| 98 |
General |
driving in n.
|
kakma |
|
| 99 |
General |
children’s home in ottoman empire n.
|
sanayi mektebi |
|
| 100 |
General |
sex in literature n.
|
edebiyatta cinsellik |
|
| 101 |
General |
cognition in children n.
|
çocuklarda biliş |
|
| 102 |
General |
brother in law n.
|
kayınbirader |
|
| 103 |
General |
space in economics n.
|
ekonomide mekan |
|
| 104 |
General |
heroes in literature n.
|
edebiyatta kahramanlar |
|
| 105 |
General |
culture conflict in literature n.
|
edebiyatta kültür çatışması |
|
| 106 |
General |
first aid in illness and injury n.
|
hastalık ve yaralanmada ilkyardım |
|
| 107 |
General |
drink made from sahlep root in hot milk and cinnamon n.
|
salep |
|
| 108 |
General |
communication in education n.
|
eğitimde iletişim |
|
| 109 |
General |
seller in a market n.
|
pazarcı |
|
| 110 |
General |
muslim religious leader or priest in a mosque n.
|
imam |
|
| 111 |
General |
rotation in office n.
|
rotasyon |
|
| 112 |
General |
minerals in nutritions n.
|
beslenmede minareller |
|
| 113 |
General |
racism in motion pictures n.
|
sinemada ırkçılık |
|
| 114 |
General |
curves in engineering n.
|
mühendislikte eğriler |
|
| 115 |
General |
speech in literature n.
|
edebiyatta konuşma |
|
| 116 |
General |
diaries in literature n.
|
edebiyatta günlük |
|
| 117 |
General |
festivals in art n.
|
sanatta festivaller |
|
| 118 |
General |
taguchi methods in quality control n.
|
kalite kontrolde taguchi metodu |
|
| 119 |
General |
talking in one's sleep n.
|
sayıklama |
|
| 120 |
General |
desire in literature n.
|
edebiyatta arzu |
|
| 121 |
General |
the point in question n.
|
sözkonusu |
|
| 122 |
General |
person in freedom n.
|
özgür insan |
|
| 123 |
General |
tax in kind n.
|
ayni vergi |
|
| 124 |
General |
change in dimension n.
|
deformasyon |
|
| 125 |
General |
turkish nomads in anatolia n.
|
göçebe |
|
| 126 |
General |
jews in literature n.
|
edebiyatta yahudiler |
|
| 127 |
General |
imitation in literature n.
|
edebiyatta taklit |
|
| 128 |
General |
signs and symbols in architecture n.
|
mimaride işaret ve semboller |
|
| 129 |
General |
motion pictures in propaganda n.
|
propaganda sineması |
|
| 130 |
General |
negotiation in business n.
|
işletmelerde uzlaşma |
|
| 131 |
General |
sociology journal in the ottoman empire n.
|
ictimaiyyat mecmuası |
|
| 132 |
General |
ethnic art in interior decoration n.
|
iç dekorasyonda etnik sanat |
|
| 133 |
General |
a friend in need n.
|
kara gün dostu |
|
| 134 |
General |
minced liver wrapped in lamb's fat n.
|
ciğer sarması |
|
| 135 |
General |
daughter in law n.
|
gelin |
|
| 136 |
General |
women in motion pictures n.
|
sinemada kadınlar |
|
| 137 |
General |
costume in art n.
|
sanatta giysi |
|
| 138 |
General |
puritan movements in literature n.
|
edebiyatta puritan hareketleri |
|
| 139 |
General |
information theory in economics n.
|
ekonomide enformasyon teorisi |
|
| 140 |
General |
at home in n.
|
kendini rahat hisseden (bir yerde) |
|
| 141 |
General |
friendship in literature n.
|
edebiyatta arkadaşlık |
|
| 142 |
General |
reality in literature n.
|
edebiyatta gerçeklik |
|
| 143 |
General |
old age in literature n.
|
edebiyatta yaşlılık |
|
| 144 |
General |
a dealer in old stamps n.
|
eski pul satıcısı |
|
| 145 |
General |
space in economics n.
|
ekonomide uzay |
|
| 146 |
General |
prophecies in literature n.
|
edebiyatta kehanetler |
|
| 147 |
General |
skill courses for unemployed young persons in turkey n.
|
beceri kazandırma programları |
|
| 148 |
General |
success in business n.
|
işletmelerde başarı |
|
| 149 |
General |
rights in kind n.
|
ayni haklar |
|
| 150 |
General |
persons in need of help n.
|
muhtaçlar |
|
| 151 |
General |
way in n.
|
girilecek yol |
|
| 152 |
General |
monopoly of trade right in ottoman empire n.
|
gedik |
|
| 153 |
General |
social ethics in literature n.
|
edebiyatta sosyal ahlak |
|
| 154 |
General |
a shot in the arm n.
|
birine birdenbire moral veren bir şey |
|
| 155 |
General |
assistant to a professor in an islamic university n.
|
muid |
|
| 156 |
General |
dancers and musicians in ottoman empire n.
|
çengiler |
|
| 157 |
General |
brother in law n.
|
enişte |
|
| 158 |
General |
fix in advance n.
|
önceden belirleme |
|
| 159 |
General |
philosophy in literature n.
|
edebiyatta felsefe |
|
| 160 |
General |
one in number n.
|
bir adet |
|
| 161 |
General |
conduct disorders in children n.
|
çocuklarda davranış bozuklukları |
|
| 162 |
General |
place in the sun n.
|
iyi durum |
|
| 163 |
General |
queens in literature n.
|
edebiyatta kraliçeler |
|
| 164 |
General |
house plants in interior decoration n.
|
iç dekorasyonda ev bitkileri |
|
| 165 |
General |
symbolism in architecture n.
|
mimaride sembolizm |
|
| 166 |
General |
decrease in value n.
|
değer kaybı |
|
| 167 |
General |
ethnic groups in literature n.
|
edebiyatta etnik gruplar |
|
| 168 |
General |
wage in kind n.
|
ayni ücret |
|
| 169 |
General |
putting in order n.
|
tanzim |
|
| 170 |
General |
place abounding in vineyards n.
|
bağlık |
|
| 171 |
General |
nature in literature n.
|
edebiyatta doğa |
|
| 172 |
General |
violence in the family n.
|
aile içi şiddet |
|
| 173 |
General |
person in freedom n.
|
hür |
|
| 174 |
General |
truth in literature n.
|
edebiyatta gerçek |
|
| 175 |
General |
in the hands of n.
|
kudreti dahilinde |
|
| 176 |
General |
crystals in literature n.
|
edebiyatta kristaller |
|
| 177 |
General |
health card for uninsured people in turkey n.
|
yeşil kart |
|
| 178 |
General |
city and town life in literature n.
|
edebiyatta şehir ve kasaba hayatı |
|
| 179 |
General |
pupil who attends school only in the mornings n.
|
sabahçı |
|
| 180 |
General |
sex role in the work environment n.
|
iş çevresinde cinsel rol |
|
| 181 |
General |
television in education n.
|
eğitimde televizyon |
|
| 182 |
General |
light in architecture n.
|
mimaride ışık |
|
| 183 |
General |
girlfriend in training n.
|
yakın kız arkadaş |
|
| 184 |
General |
aggressiveness in children n.
|
çocuklarda saldırganlık |
|
| 185 |
General |
minorities in literature n.
|
edebiyatta azınlıklar |
|
| 186 |
General |
in the nick of time n.
|
saniyesi saniyesine |
|
| 187 |
General |
guarantee in kind n.
|
ayni teminat |
|
| 188 |
General |
in small pieces n.
|
kuşbaşı |
|
| 189 |
General |
man in the iron mask n.
|
demir maskeli adam |
|
| 190 |
General |
lawyers in politics n.
|
siyasette hukukçular |
|
| 191 |
General |
professor in ordinary n.
|
ordinaryüs |
|
| 192 |
General |
fence in n.
|
tahta perdeyle |
|
| 193 |
General |
repentance in literature n.
|
edebiyatta pişmanlık |
|
| 194 |
General |
stand in silence n.
|
saygı duruşu |
|
| 195 |
General |
god in literature n.
|
edebiyatta tanrı |
|
| 196 |
General |
giving in marriage n.
|
evlendirme |
|
| 197 |
General |
policeman in plain clothes n.
|
sivil polis |
|
| 198 |
General |
istanbul in art n.
|
sanatta istanbul |
|
| 199 |
General |
in plain terms n.
|
basit sözlerle |
|
| 200 |
General |
symbolism in art n.
|
sanatta sembolizm |
|
| 201 |
General |
matter in dispute n.
|
dava konusu |
|
| 202 |
General |
in small portions n.
|
lokma lokma |
|
| 203 |
General |
stress in children n.
|
çocuklarda stres |
|
| 204 |
General |
turkish nomads in anatolia n.
|
yörük |
|
| 205 |
General |
bird in the hand n.
|
çantada keklik |
|
| 206 |
General |
pictures in education n.
|
eğitimde resimler |
|
| 207 |
General |
confinement in an asylum n.
|
akıl hastanesine kapatılma |
|
| 208 |
General |
in pod n.
|
hamile |
|
| 209 |
General |
the loss of the earning capacity in the profession n.
|
meslek ifa edememe |
|
| 210 |
General |
art in literature n.
|
edebiyatta sanat |
|
| 211 |
General |
money in circulation n.
|
emisyon hacmi |
|
| 212 |
General |
dragons in literature n.
|
edebiyatta ejderhalar |
|
| 213 |
General |
a shot in the dark n.
|
körü körüne bir deneme |
|
| 214 |
General |
proportionality in law n.
|
hukukta orantılılık |
|
| 215 |
General |
stone rich in antimony n.
|
rastık taşı |
|
| 216 |
General |
son in law n.
|
damat |
|
| 217 |
General |
color in architecture n.
|
mimaride renk |
|
| 218 |
General |
racism in antropology n.
|
antropolojide ırkçılık |
|
| 219 |
General |
population who are not in working age n.
|
çalışma çağı dışındaki nüfus |
|
| 220 |
General |
foreign agents in the united states n.
|
birleşik devletlerde dış temsilcilikler |
|
| 221 |
General |
subject discussed in the article n.
|
makalede işlenen konu |
|
| 222 |
General |
kick in n.
|
para verme |
|
| 223 |
General |
in salt n.
|
salamura |
|
| 224 |
General |
anxiety in children n.
|
çocuklarda anksiyete |
|
| 225 |
General |
fashion in motion pictures n.
|
sinemada moda |
|
| 226 |
General |
tenancy in common n.
|
ortak kiracılık |
|
| 227 |
General |
romanticism in literature n.
|
edebiyatta romantizm |
|
| 228 |
General |
workers in state enterprises n.
|
kamu işçileri |
|
| 229 |
General |
history in literature n.
|
edebiyatta tarih |
|
| 230 |
General |
original turkish people in turkey n.
|
anadolu türkü |
|
| 231 |
General |
cash-in advance n.
|
peşin ödeme |
|
| 232 |
General |
mummies in literature n.
|
edebiyatta mumyalar |
|
| 233 |
General |
helper in a drugstore n.
|
eczacı kalfası |
|
| 234 |
General |
feudalism in ottoman empire n.
|
miri sistem |
|
| 235 |
General |
shredded wheat stuffed with nuts in syrup n.
|
telkadayıf |
|
| 236 |
General |
art in education n.
|
eğitimde sanat |
|
| 237 |
General |
poor in health n.
|
sağlığı bozuk |
|
| 238 |
General |
islands of pasific in literature n.
|
edebiyatta pasifik adaları |
|
| 239 |
General |
marginality in literature n.
|
edebiyatta marjinallik |
|
| 240 |
General |
special school in the ottoman palace n.
|
enderun mektebi |
|
| 241 |
General |
commerce in literature n.
|
edebiyatta ticaret |
|
| 242 |
General |
the red crescent in turkey n.
|
kızılay |
|
| 243 |
General |
myth in literature n.
|
edebiyatta mit |
|
| 244 |
General |
feudalism in ottoman empire n.
|
ikta sistem |
|
| 245 |
General |
increase (in price) n.
|
bindirim |
|
| 246 |
General |
in relief n.
|
kabartma |
|
| 247 |
General |
gay men in literature n.
|
edebiyatta eşcinsel erkekler |
|
| 248 |
General |
perfection in literature n.
|
edebiyatta mükemmellik |
|
| 249 |
General |
be in a request n.
|
tutulmak |
|
| 250 |
General |
courtesy in literature n.
|
edebiyatta nezaket |
|
| 251 |
General |
minorities in art n.
|
sanatta azınlıklar |
|
| 252 |
General |
ciphers in literature n.
|
edebiyatta şifre |
|
| 253 |
General |
television in politics n.
|
politikada televizyon |
|
| 254 |
General |
handicapped person in need of nursing n.
|
bakıma muhtaç özürlü |
|
| 255 |
General |
in the club n.
|
karnı burnunda |
|
| 256 |
General |
an immortal person believed to come in time of need n.
|
hızır |
|
| 257 |
General |
courtly love in literature n.
|
edebiyatta saray aşkı |
|
| 258 |
General |
castle in the air n.
|
hayal |
|
| 259 |
General |
discoveries in geography n.
|
coğrafyada keşifler |
|
| 260 |
General |
radio in education n.
|
eğitimde radyo |
|
| 261 |
General |
noble savage in literature n.
|
edebiyatta soylu vahşi |
|
| 262 |
General |
mothers and daughters in literature n.
|
edebiyatta anneler ve kızlar |
|
| 263 |
General |
paper in rolls n.
|
bobin kağıdı |
|
| 264 |
General |
a famous flower shop in old istanbul of ottoman empire n.
|
sabuncakis |
|
| 265 |
General |
case in point n.
|
söz konusu edilen şeyin bir örneği |
|
| 266 |
General |
a case in point n.
|
tipik bir örnek |
|
| 267 |
General |
a case in point n.
|
söz konusu edilen şeyin bir örneği |
|
| 268 |
General |
matter in dispute n.
|
ihtilaf konusu |
|
| 269 |
General |
telegram in cipher n.
|
şifreli telgraf |
|
| 270 |
General |
telegram in code n.
|
kodla yazılan telgraf |
|
| 271 |
General |
psychotherapy in literature n.
|
edebiyatta psikoterapi |
|
| 272 |
General |
dog in the manger n.
|
kendi yiyemediğini başkasına da yedirtmeyen kimse |
|
| 273 |
General |
in country resources n.
|
iç kaynaklar |
|
| 274 |
General |
fade in n.
|
görüntü ve sesin yavaş yavaş görülmesi ve duyulması |
|
| 275 |
General |
being a mother-in-law n.
|
kayınvalidelik |
|
| 276 |
General |
five in a row n.
|
beşi bir arada |
|
| 277 |
General |
step in n.
|
içeri adım |
|
| 278 |
General |
disasters in the press n.
|
basında afetler |
|
| 279 |
General |
office practice in government n.
|
kamuda büro uygulamaları |
|
| 280 |
General |
realism in art n.
|
sanatta realizm |
|
| 281 |
General |
scottish council for research in education n.
|
iskoç eğitim araştırma konseyi |
|
| 282 |
General |
sensationalism in journalism n.
|
sansasyonalizm |
|
| 283 |
General |
violence in children n.
|
çocuklarda şiddet |
|
| 284 |
General |
christians in turkey n.
|
türkiye’deki hristiyanlar |
|
| 285 |
General |
connoisseur in one's field n.
|
alanında uzman |
|
| 286 |
General |
a bird in a tree n.
|
ağaçtaki kuş |
|
| 287 |
General |
rise in salary n.
|
maaş artışı |
|
| 288 |
General |
rise in salary n.
|
maaş zammı |
|
| 289 |
General |
video in a window n.
|
pencere içinde video |
|
| 290 |
General |
a thorn in the flesh n.
|
zorluk |
|
| 291 |
General |
point in time n.
|
çok kısa bir süre |
|
| 292 |
General |
pane of glass in the movable half of the window n.
|
müteharrik pencere camı |
|
| 293 |
General |
flash in the pan n.
|
saman alevi |
|
| 294 |
General |
monkey in the middle n.
|
ortada sıçan oyunu |
|
| 295 |
General |
law in effect n.
|
uygulanan kanun |
|
| 296 |
General |
lecture method in teaching n.
|
öğretimde okuma metodu |
|
| 297 |
General |
fork in a road n.
|
yol ayrımı |
|
| 298 |
General |
keeping in stock n.
|
stokta bulundurma |
|
| 299 |
General |
the law in force n.
|
yürürlükteki yasa |
|
| 300 |
General |
a man in the limelight n.
|
günün adamı |
|
| 301 |
General |
people in mass n.
|
büyük halk yığınları |
|
| 302 |
General |
registered in the name of the company n.
|
şirket adına kayıtlı |
|
| 303 |
General |
retirement in grave (law) n.
|
mezarda emeklilik (yasası) |
|
| 304 |
General |
aid in kind n.
|
ayni yardım |
|
| 305 |
General |
a snake in the grass n.
|
yüze gülüp arkadan kuyu kazan |
|
| 306 |
General |
keep in mind that n.
|
unutmamamız gerekir ki |
|
| 307 |
General |
delay in delivery n.
|
teminde gecikme |
|
| 308 |
General |
experts in one's subject n.
|
konusunda uzman kişiler |
|
| 309 |
General |
complicity in murder n.
|
cinayete ortaklık |
|
| 310 |
General |
countries in the region n.
|
bölge ülkeler |
|
| 311 |
General |
countries in the region n.
|
bölgedeki ülkeler |
|
| 312 |
General |
the world we live in n.
|
yaşadığımız dünya |
|
| 313 |
General |
accident resulting in material damage n.
|
maddi hasarlı kaza |
|
| 314 |
General |
aunt-in-law n.
|
yenge |
|
| 315 |
General |
being a son-in-law n.
|
damatlık |
|
| 316 |
General |
brother in-law n.
|
kayın |
|
| 317 |
General |
baby-in-arms n.
|
ana kuzusu |
|
| 318 |
General |
all-in price n.
|
her şey içinde fiyat |
|
| 319 |
General |
artisans in ottoman empire n.
|
ehl-i hiref |
|
| 320 |
General |
attorney in-fact n.
|
vekil |
|
| 321 |
General |
afro-americans in literature n.
|
edebiyatta afro-amerikalılar |
|
| 322 |
General |
being-in-itself n.
|
kendinde varlık |
|
| 323 |
General |
in-patient n.
|
hastanede yatarak tedavi gören hasta |
|
| 324 |
General |
in-country period n.
|
memleket içi inceleme fasılası |
|
| 325 |
General |
in-depth research n.
|
derin araştırma |
|
| 326 |
General |
employment of a person in according of a contract in the ottoman empire n.
|
icare-i ademi |
|
| 327 |
General |
father-in-law n.
|
babalık |
|
| 328 |
General |
let-in n.
|
gömme |
|
| 329 |
General |
door-in-the-face technique n.
|
yüzdeki kapı tekniği adı verilen bir tür ikna etme yöntemi |
|
| 330 |
General |
death customs-folklore in turkey n.
|
ölüm adetleri |
|
| 331 |
General |
in-depth analysis n.
|
derinlemesine analiz |
|
| 332 |
General |
in-patient n.
|
hastanede yatan hasta |
|
| 333 |
General |
drive-in n.
|
seyircilerin arabaları içinde oturarak film seyrettikleri açık hava sineması |
|
| 334 |
General |
in-tray n.
|
yapılacak iş |
|
| 335 |
General |
in-line processing n.
|
hat içi işlem |
|
| 336 |
General |
check-in desk n.
|
hava terminalinde bilet ve bagajın kontrol edildiği tezgah |
|
| 337 |
General |
built-in cupboard n.
|
gömme dolap |
|
| 338 |
General |
built-in product n.
|
ankastre ürün |
|
| 339 |
General |
lie-in n.
|
(protesto amacıyla yapılan) yatma eylemi |
|
| 340 |
General |
the first turkish-muslim women’s union in anatolia n.
|
anadolu kadınlar birliği |
|
| 341 |
General |
turkish nomads in anatolia n.
|
konar-göçer |
|
| 342 |
General |
son-in-law n.
|
eloğlu |
|
| 343 |
General |
puss-in-the corner n.
|
köşe kapmaca |
|
| 344 |
General |
son-in-law n.
|
güvey |
|
| 345 |
General |
walk-in closet n.
|
geniş gömme dolap |
|
| 346 |
General |
safe-deposit boxes in ottoman empire n.
|
esnaf vakfı |
|
| 347 |
General |
tie-in n.
|
rabıta |
|
| 348 |
General |
safe-deposit boxes in ottoman empire n.
|
teavün sandıkları |
|
| 349 |
General |
point-in time n.
|
geçmişteki her hangi bir ana geri dönüş |
|
| 350 |
General |
walk-in n.
|
bağımsız müşteri |
|
| 351 |
General |
pipe-in-pipe manufacture n.
|
boruların iç içe imal edilmesi |
|
| 352 |
General |
non-muslim subject in the ottoman empire n.
|
zimmet ehli |
|
| 353 |
General |
stock-in-trade n.
|
sermaye |
|
| 354 |
General |
self-esteem in children n.
|
çocuklarda öz saygı |
|
| 355 |
General |
safe-deposit boxes in ottoman empire n.
|
esnaf sandığı |
|
| 356 |
General |
sit-in n.
|
bir yerde yapılan oturma eylemi (protesto amacıyla) |
|
| 357 |
General |
tie-in n.
|
bağlantı |
|
| 358 |
General |
tucking-in n.
|
tıkınma |
|
| 359 |
General |
the father-in-law or mother-in-law of one's child n.
|
dünür |
|
| 360 |
General |
self-acceptance in adolescence n.
|
ergenlikte kendini kabul |
|
| 361 |
General |
safe-deposit boxes in ottoman empire n.
|
esnaf kesesi |
|
| 362 |
General |
wife's sister-in-law n.
|
görümce |
|
| 363 |
General |
whipper-in n.
|
av köpeklerini idare eden kimse |
|
| 364 |
General |
in basket n.
|
gelen sepeti |
|
| 365 |
General |
in-place evaluation n.
|
yerinde değerlendirme |
|
| 366 |
General |
agreement-in-principle n.
|
prensip anlaşması |
|
| 367 |
General |
in season n.
|
en iyi zamanı |
|
| 368 |
General |
decrease in performance n.
|
performans düşüklüğü |
|
| 369 |
General |
child in common n.
|
müşterek çocuk |
|
| 370 |
General |
swap in n.
|
getirme |
|
| 371 |
General |
price hikes in the offing n.
|
zamlar kapıda (haber başlığı) |
|
| 372 |
General |
toe-in n.
|
tekerlek kapanıklığı |
|
| 373 |
General |
lying in wait n.
|
pusu kurma |
|
| 374 |
General |
admission in a hospital n.
|
hastaneye kabul |
|
| 375 |
General |
pale in comparison n.
|
karşılaştırmada birşeyin başka bir şeyden eksik yönünün olması |
|
| 376 |
General |
confinement in a fortress n.
|
kalebentlik |
|
| 377 |
General |
mother in law n.
|
kayınvalide |
|
| 378 |
General |
phone-in n.
|
izleyicilerin veya dinleyicelerin telefonla katılabildikleri program |
|
| 379 |
General |
difference in form n.
|
şekil farklılığı |
|
| 380 |
General |
prominent figures in sports and art n.
|
spor sanat camiasından öne çıkan isimler |
|
| 381 |
General |
prominent names in sports and art n.
|
spor sanat camiasından öne çıkan isimler |
|
| 382 |
General |
mothers in tears n.
|
gözü yaşlı anne |
|
| 383 |
General |
a first in the world n.
|
dünyada bir ilk |
|
| 384 |
General |
low point (to be in something) n.
|
(bir işin) gelebileceği en berbat nokta |
|
| 385 |
General |
live-in help n.
|
yatılı yardımcı |
|
| 386 |
General |
travel in time n.
|
zaman yolculuğu |
|
| 387 |
General |
the nobel prize in physics n.
|
nobel fizik ödülü |
|
| 388 |
General |
artist-in-residence n.
|
misafir sanatçı |
|
| 389 |
General |
betrothed in the cradle n.
|
beşik kertmesi |
|
| 390 |
General |
olive oil in bulk n.
|
dökme zeytinyağı |
|
| 391 |
General |
house in forest n.
|
orman içinde ev |
|
| 392 |
General |
stand-in parent n.
|
manevi ebeveyn |
|
| 393 |
General |
40 degrees in the shade n.
|
gölgede kırk derece |
|
| 394 |
General |
40 degrees celsius in the shade n.
|
gölgede kırk derece |
|
| 395 |
General |
killing in the name of money n.
|
para adına öldürme |
|
| 396 |
General |
the best in its class n.
|
sınıfının en iyisi |
|
| 397 |
General |
the cities in the east n.
|
doğudaki şehirler |
|
| 398 |
General |
decrease in power n.
|
güçteki düşüş |
|
| 399 |
General |
decrease in strength n.
|
güç düşmesi |
|
| 400 |
General |
dandruff in hair n.
|
saçta kepek |
|
| 401 |
General |
revolutions in many fields/areas n.
|
birçok alandaki devrimler |
|
| 402 |
General |
pure warmness in one's smile n.
|
gülüşündeki saf sıcaklık |
|
| 403 |
General |
live-in lover n.
|
hayat arkadaşı |
|
| 404 |
General |
living in a foreign country n.
|
yabancı bir ülkede yaşama |
|
| 405 |
General |
ex parents-in-law n.
|
eski kayınvalide ve kayınpeder |
|
| 406 |
General |
a time in the past n.
|
geçmişte bir zaman |
|
| 407 |
General |
common substance in nature n.
|
doğada yaygın olarak bulunan |
|
| 408 |
General |
the woman in my dream n.
|
hayalimdeki kadın |
|
| 409 |
General |
the man in my dreams n.
|
hayallerimdeki erkek |
|
| 410 |
General |
the woman in my dreams n.
|
hayallerimdeki kadın |
|
| 411 |
General |
dust in the wind n.
|
rüzgarda toz |
|
| 412 |
General |
a rational person living in the real world n.
|
gerçek dünyada yaşayan aklı başında bir insan |
|
| 413 |
General |
man in the red jacket n.
|
kırmızı ceketli adam |
|
| 414 |
General |
increase in crime rates n.
|
suç oranlarındaki artış |
|
| 415 |
General |
elephant in the circus n.
|
sirkteki fil |
|
| 416 |
General |
the man in charge n.
|
görevli |
|
| 417 |
General |
a film in/reflecting the sprit of the 80s n.
|
80'lerin ruhunu yansıtan film |
|
| 418 |
General |
jog in place n.
|
yerinde koşu |
|
| 419 |
General |
run in place n.
|
yerinde koşu |
|
| 420 |
General |
theatre-in-the-round n.
|
arena tiyatro |
|
| 421 |
General |
to the matter in hand n.
|
eldeki konu |
|
| 422 |
General |
in-line-skates n.
|
tek sıra tekerlekli paten |
|
| 423 |
General |
in-line-skate n.
|
tek sıra tekerlekli paten |
|
| 424 |
General |
all the words in english n.
|
ingilizce'deki bütün kelimeler |
|
| 425 |
General |
the most famous gang in history n.
|
tarihteki en ünlü çete |
|
| 426 |
General |
investment in the future n.
|
geleceğe yatırım |
|
| 427 |
General |
whistling in protest n.
|
ıslıklı protesto |
|
| 428 |
General |
the flowers in the garden n.
|
bahçedeki çiçekler |
|
| 429 |
General |
expecting nothing in return n.
|
fisebilillah |
|
| 430 |
General |
the universe in a nutshell n.
|
ceviz kabuğundaki evren (kitap) |
|
| 431 |
General |
four-in-hand n.
|
dört atlı araba |
|
| 432 |
General |
four-in-hand knot n.
|
bir kravat bağlama yöntemi |
|
| 433 |
General |
a feature absent in n.
|
-de olmayan bir özellik |
|
| 434 |
General |
shift in thinking n.
|
düşünce kayması |
|
| 435 |
General |
nurse in charge n.
|
görevli hemşire |
|
| 436 |
General |
national centre of competence in research (nccr) n.
|
araştırmada yeterlilik ulusal merkezi |
|
| 437 |
General |
(the money) be stuck in atm machine n.
|
atm'ye para sıkışması |
|
| 438 |
General |
studies in recent years n.
|
son yıllarda yapılan çalışmalar |
|
| 439 |
General |
life in the future n.
|
gelecekteki hayat |
|
| 440 |
General |
life in the future n.
|
gelecekteki yaşam |
|
| 441 |
General |
hair in plaits n.
|
örgülü saç |
|
| 442 |
General |
the tallest building in the world n.
|
dünyanın en uzun binası |
|
| 443 |
General |
jog in place n.
|
koşu bandı vb gibi aletler üzerinde yapılan yürüyüş |
|
| 444 |
General |
falling action (in a work of literature) n.
|
düğüm noktası ile çözüm arasındaki bölüm |
|
| 445 |
General |
co-sister-in-law n.
|
elti |
|
| 446 |
General |
all the children in the world n.
|
dünyadaki bütün çocuklar |
|
| 447 |
General |
in-house publication n.
|
bir şirketin özellikle çalışanları için yayınladığı dergi |
|
| 448 |
General |
in-house magazine n.
|
firma dergisi |
|
| 449 |
General |
in-house magazine n.
|
bir şirketin özellikle çalışanları için yayınladığı dergi |
|
| 450 |
General |
in-depth investigation n.
|
derinlemesine araştırma |
|
| 451 |
General |
put in a coffin n.
|
tabuta yerleştirmek |
|
| 452 |
General |
bearing in mind n.
|
dikkate alma |
|
| 453 |
General |
walk-in box n.
|
soğuk oda |
|
| 454 |
General |
walk-in box n.
|
buzhane |
|
| 455 |
General |
participation in the proceedings n.
|
davaya/soruşturma katılma |
|
| 456 |
General |
in-lamb ewe n.
|
gebe koyun |
|
| 457 |
General |
leave-in hair conditioner n.
|
durulanmayan saç kremi |
|
| 458 |
General |
theater-in-the-round n.
|
orta oyunu |
|
| 459 |
General |
theater-in-the-round n.
|
arena tiyatro |
|
| 460 |
General |
the most hated man in the world n.
|
dünyanın en nefret edilen adamı |
|
| 461 |
General |
bone-in meat n.
|
kemikli et |
|
| 462 |
General |
the man in the street n.
|
sokaktaki vatandaş |
|
| 463 |
General |
the legislation in force n.
|
yürürlükteki mevzuat |
|
| 464 |
General |
education in ancient greece n.
|
antik yunanda eğitim |
|
| 465 |
General |
no teacher in class n.
|
boş ders |
|
| 466 |
General |
people in the neighborhood n.
|
mahalle halkı |
|
| 467 |
General |
initiation ritual in masonry n.
|
tekris |
|
| 468 |
General |
reforms in the education n.
|
eğitim alanındaki inkılaplar |
|
| 469 |
General |
johnny pump (in new york city) n.
|
yangın musluğu |
|
| 470 |
General |
ball in a cup n.
|
fincan-top oyunu |
|
| 471 |
General |
its meaning in turkish n.
|
türkçe'deki karşılığı |
|
| 472 |
General |
its meaning in turkish n.
|
türkçe'deki anlamı |
|
| 473 |
General |
a district in istanbul n.
|
galatasaray |
|
| 474 |
General |
step-in n.
|
kadın külodu |
|
| 475 |
General |
proficiency in art n.
|
sanatta yeterlilik |
|
| 476 |
General |
payment in due date n.
|
zamanında ödeme |
|
| 477 |
General |
investing in a human being n.
|
insana yatırım |
|
| 478 |
General |
a conflict in terms n.
|
iki zıt anlamdaki sözcüğün bir araya gelip oluşturdukları sözcük |
|
| 479 |
General |
fall in with v.
|
rastlamak |
|
| 480 |
General |
be in bad with v.
|
arası iyi olmamak |
|
| 481 |
General |
hold in disrespect v.
|
küçük görmek |
|
| 482 |
General |
be in the clear v.
|
açılmak (gökyüzü/hava) |
|
| 483 |
General |
hang up in someone's ear v.
|
telefonu yüzüne kapatmak |
|
| 484 |
General |
keep in v.
|
içeride kalmak |
|
| 485 |
General |
pull in v.
|
tutuklamak |
|
| 486 |
General |
be in good working order v.
|
iyi işler durumda olmak |
|
| 487 |
General |
be in control of one's own destiny v.
|
kendi kaderini tayin etmek |
|
| 488 |
General |
hold in contempt v.
|
hor görmek |
|
| 489 |
General |
killed in the confusion v.
|
kim vurduya gitmek |
|
| 490 |
General |
set forth one's final opinion in scathing terms v.
|
rest çekmek |
|
| 491 |
General |
be in labor v.
|
doğurmakta olmak |
|
| 492 |
General |
get in touch with v.
|
bağlantı kurmak |
|
| 493 |
General |
deal in something v.
|
ticareti yapmak |
|
| 494 |
General |
confine in a cage v.
|
kafese kapatmak |
|
| 495 |
General |
put in pledge v.
|
rehine koymak |
|
| 496 |
General |
count in v.
|
katmak |
|
| 497 |
General |
clue somebody in v.
|
ipucu vermek |
|
| 498 |
General |
put in v.
|
limana girmek |
|
| 499 |
General |
drive in v.
|
içeri sokmak |
|
| 500 |
General |
argue somebody in doing something v.
|
razı etmek |
|