|
- Mr Bowis said earlier that all the institutions have been dilatory and slow in setting up EFSA.
- Sayın Bowis daha önce EFSA'nın kurulmasında tüm kurumların oyalayıcı ve yavaş davrandığını söylemişti.
- Thirdly, the development of content here in Europe is also slow.
- Üçüncü olarak, Avrupa'da içeriğin gelişimi de yavaş.
- I do not know why progress with the Member States is so slow.
- Üye Devletler ile ilerlemenin neden bu kadar yavaş olduğunu bilmiyorum.
- Farmers, I know, are not slow in coming forward.
- Biliyorum ki çiftçiler bu konuda yavaş davranmıyor.
- The trial broke off what was slow but positive progress, which is reprehensible.
- Dava, yavaş ama olumlu ilerleyen süreci durdurmuştur ki bu kınanacak bir durumdur.
- Mr Bowis said earlier that all the institutions have been dilatory and slow in setting up EFSA.
- Bay Bowis daha önce EFSA'nın kurulmasında tüm kurumların oyalayıcı ve yavaş davrandığını söylemişti.
- So far that progress has been good, if a little slow.
- Şimdiye kadar kaydedilen ilerleme biraz yavaş da olsa iyi olmuştur.
- So far that progress has been good, if a little slow.
- Şu ana kadar biraz yavaş da olsa iyi bir ilerleme kaydedildi.
- It is encouraging that there is a certain, albeit slow, shift in opinion in the US.
- ABD'de yavaş da olsa belirli bir görüş değişikliği olması cesaret vericidir.
- Restoring confidence in the food chain has been a slow, tedious and indeed expensive process.
- Gıda zincirinde güvenin yeniden tesis edilmesi yavaş, sıkıcı ve gerçekten de pahalı bir süreç olmuştur.
- Firstly, as has been mentioned a number of times today, we are now on the brink of a slow but steady economic downturn.
- İlk olarak, bugün birçok kez dile getirildiği üzere, şu anda yavaş ama istikrarlı bir ekonomik gerilemenin eşiğindeyiz.
- Reforms in Russia have thus been slow to come about.
- Bu nedenle Rusya'da reformların gerçekleşmesi yavaş olmuştur.
- For 20 years, I have been hearing that this proportion should be reduced, but this is an extremely slow process.
- 20 yıldır bu oranın düşürülmesi gerektiğini duyuyorum ancak bu son derece yavaş bir süreç.
- Euro/US dollar exchange rate convergence certainly makes a slow curve desirable, but that cannot be controlled.
- Euro/ABD doları döviz kuru yakınsaması kesinlikle yavaş bir eğriyi arzu edilir kılmaktadır, ancak bu kontrol edilemez.
- This tactic was on a slow but sure course up to 11 September.
- Bu taktik 11 Eylül'e kadar yavaş ama emin bir şekilde ilerliyordu.
- The problems of slow decision-making and delivery are both structural and cultural.
- Yavaş karar alma ve uygulama sorunları hem yapısal hem de kültüreldir.
- Thirdly, the development of content here in Europe is also slow.
- Üçüncü olarak, Avrupa'da içeriğin geliştirilmesi de yavaştır.
- In some countries, however, implementation has been slow and even formal.
- Ancak bazı ülkelerde uygulama yavaş ve hatta resmi olmuştur.
- We know it is a slow, but steady process.
- Bunun yavaş ama istikrarlı bir süreç olduğunu biliyoruz.
- And, as I said, within this trend for a slow average increase there are occasional slumps.
- Ve dediğim gibi, bu yavaş ortalama artış eğilimi içerisinde zaman zaman düşüşler yaşanmaktadır.
- Recognition of this European citizenship has been a slow process, however, which faces too many obstacles, even today.
- Ancak bu Avrupa vatandaşlığının tanınması, bugün bile çok fazla engelle karşılaşan yavaş bir süreç olmuştur.
- The Jordanians are particularly sensitive to the slow pace of progress.
- Ürdünlüler ilerlemenin yavaşlığı konusunda özellikle hassaslar.
- The main reason for under-utilisation was that new Objective programmes were slow to be approved.
- Yetersiz kullanımın ana nedeni, yeni Hedef programlarının onaylanmasının yavaş olmasıydı.
- These species are slow growing and they are particularly vulnerable to over-exploitation.
- Bu türler yavaş büyürler ve aşırı sömürüye karşı özellikle savunmasızdırlar.
- I do not know why progress with the Member States is so slow.
- Üye Devletlerle ilerlemenin neden bu kadar yavaş olduğunu bilmiyorum.
- I am also extremely disappointed at the slow development of broadband.
- Genişbantın yavaş gelişmesi de beni son derece hayal kırıklığına uğrattı.
- The only difference is that death from poverty is slow and the victim him/herself is branded as the culprit.
- Tek fark, yoksulluktan ölümün yavaş olması ve kurbanın kendisinin suçlu olarak damgalanmasıdır.
- That's why slow people can not get fast.
- Bu yüzden yavaş insanlar hızlı olamaz.
- They play a slow song at the top of every hour for couples skate.
- Çiftler paten gösterisi için her saat başında yavaş bir şarkı çalıyorlar.
- Slow and steady, but the kid's made some progress.
- Yavaş ve istikrarlı olsa da çocuk biraz ilerleme kaydetti.
- It was very easy for man to hunt a slow, lumbering large animal.
- Yavaş, hantal büyük bir hayvanı avlamak insanoğlu için çok kolaydı.
- Slow and steady, but the kid's made some progress.
- Yavaş ve istikrarlı gidiyor, ama çocuk biraz ilerleme kaydetti.
- You were not greedy, you did it nice and slow.
- Açgözlülük etmedin, güzel ve yavaş yaptın.
- That's why slow people can not get fast.
- İşte bu yüzden yavaş olanlar hiçbir zaman süratli olamazlar.
- Tom is a slow learner.
- Tom yavaş öğrenen birisi.
- Life in prison is a slow death.
- Cezaevindeki hayat, yavaş bir ölümdür.
- I like the slow rhythm of that song.
- Bu şarkının yavaş ritmini seviyorum.
- Why are you always so slow?
- Neden her zaman bu kadar yavaşsın?
- The clock is slow.
- Saat yavaş.
- Business is quite slow.
- İşler bir hayli yavaş.
- My laptop has been running so slow lately.
- Dizüstü bilgisayarım son zamanlarda çok yavaş çalışıyor.
- I think Tatoeba is slow today.
- Bugün Tatoeba'nın yavaş olduğunu düşünüyorum.
- We started awfully slow.
- Fena halde yavaş başladık.
- Slow speech is characteristic of that man.
- Yavaş konuşma, o adamın özelliğidir.
- The Internet is so slow today.
- Bugün internet çok yavaş.
- Can you remember how slow the Internet used to be?
- İnternetin eskiden ne kadar yavaş olduğunu hatırlıyor musun?
- Your watch is three minutes slow.
- Saatin üç dakika yavaş.
- It's a bit slow, can you wait for a bit?
- Biraz yavaş da, azıcık bekleyebilir misiniz?
- I just felt slow and sluggish.
- Kendimi yavaş ve halsiz hissediyordum.
- Perhaps it's because the web is slow.
- Belki de internet yavaş olduğu içindir.
- Why are you always so slow?
- Neden her zaman çok yavaşsın?
- Tom told me that I'm slow.
- Tom bana yavaş olduğumu söyledi.
- I have a slow Internet connection.
- Yavaş bir internet bağlantım var.
- This computer is so slow.
- Bu bilgisayar çok yavaş.
- This computer is slow.
- Bu bilgisayar yavaş.
- Tom was teased at school because he was a slow learner.
- Tom yavaş öğrenen biri olduğu için okulda alay konusu oldu.
- It's a slow process.
- Bu yavaş bir süreç.
- Tom beat the drum at a slow tempo.
- Tom davulu yavaş bir tempoda çaldı.
- You probably think this song is a little too slow.
- Muhtemelen bu şarkının biraz fazla yavaş olduğunu düşünüyorsunuz.
- This computer is slow.
- Bu bilgisayar çok yavaş.
- I'm a slow learner.
- Ben yavaş öğrenirim.
- Tom doesn't think Mary is slow.
- Tom, Mary'nin yavaş olduğunu düşünmüyor.
- Tom isn't as slow as he used to be.
- Tom eskisi kadar yavaş değil.
- Tom thinks Mary is slow.
- Tom, Mary'nin yavaş olduğunu düşünüyor.
- I'm a slow eater.
- Yavaş yiyen biriyim.
- I'm sorry I was so slow.
- Çok yavaş olduğum için üzgünüm.
- His pulse beats slow.
- Nabzı yavaş atıyor.
- After a slow summer season, business began to pick up.
- Yavaş bir yaz sezonundan sonra iş ilerlemeye başladı.
- Life in prison is a slow death.
- Hapishane hayatı yavaş bir ölümdür.
- My watch is five minutes slow.
- Saatim beş dakika yavaş.
- I'm a slow learner.
- Ben yavaş öğrenen biriyim.
- It's slow and boring.
- Yavaş ve sıkıcı.
- I bought a slow cooker.
- Yavaş bir tencere aldım.
- Slow learners often don't want to go to school.
- Yavaş öğrenenler genellikle okula gitmek istemezler.
- She is a slow runner.
- O, yavaş bir koşucu.
- She walks at a slow pace.
- O yavaş yürüyor.
- Slow learners often don't want to go to school.
- Yavaş öğrenenler çoğu kez okula gitmek istemezler.
- I've always been a slow learner.
- Hep yavaş bir öğrenciydim.
- I've always been a slow learner.
- Her zaman yavaş öğrenen biri oldum.
- He is slow to decide, but he is quick to act.
- Karar vermekte yavaş ama harekete geçmekte hızlı.
- You're slow, aren't you?
- Sen yavaşsın, değil mi?
- Tom is likely to be slow.
- Tom muhtemelen yavaş olacak.
- I like the slow rhythm of that song.
- Ben o şarkının yavaş ritminden hoşlanıyorum.
- Tom is likely to be slow.
- Tom'un yavaş olması muhtemel.
- Why are you so slow?
- Neden bu kadar yavaşsın?
- Business was a little slow last month.
- Geçen ay iş biraz yavaştı.
- Tom thinks Mary is slow.
- Tom Mary'nin yavaş olduğunu düşünüyor.
- Introducing democratic ideas into that country will be a slow process.
- Demokratik fikirlerin o ülkeye tanıtılması yavaş bir süreç olacak.
- Business was a little slow last month.
- Geçen ay işler biraz yavaştı.
- I think Tatoeba is slow today.
- Sanırım Tatoeba bugün yavaş.
- Tom didn't seem to be as slow as Mary seemed to be.
- Tom, Mary kadar yavaş görünmüyordu.
- My watch is ten minutes slow.
- Saatim on dakika yavaş.
- He cannot be a slow learner.
- Yavaş öğrenen biri olamaz.
- I'm sorry I was so slow.
- Çok yavaş davrandığım için özür dilerim.
- It was slow and painful.
- Yavaş ve acı vericiydi.
- Slow but steady progress always wins.
- Yavaş ama istikrarlı ilerleme her zaman kazandırır.
- A fast child may win the race, but even a slow child can compete.
- Hızlı bir çocuk belki yarışı kazanır, ancak yavaş bir çocuk da yarışabilir.
- You're slow, aren't you?
- Yavaşsın, değil mi?
- Tom asked the DJ for a slow song.
- Tom DJ'den yavaş bir şarkı istedi.
- Tom is a slow learner, isn't he?
- Tom yavaş öğrenen biri, değil mi?
- I'm not slow to forgive, but I remember everything.
- Affetmekte yavaş değilimdir ama her şeyi hatırlarım.
- I like the slow rhythm of this song.
- Ben bu şarkının yavaş ritminden hoşlanıyorum.
- He was slow in putting his idea into practice.
- Fikrini uygulamaya koymakta yavaş davrandı.
- Your death will be slow and painful.
- Ölümün yavaş ve acı verici olacak.
- Though the doctor did his best, the patient's recovery was slow.
- Doktorun elinden geleni yapmasına rağmen hastanın iyileşmesi yavaştı.
- Why is Tom so slow?
- Tom neden bu kadar yavaş?
- Tom won't likely be slow.
- Tom muhtemelen yavaş olmayacaktır.
- Tom is a slow walker, isn't he?
- Tom yavaş yürüyen biri, değil mi?
- Slow but steady progress always wins.
- Yavaş ama istikrarlı ilerleme her zaman kazanır.
- How come you're so slow?
- Nasıl bu kadar yavaşsın?
- Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.
- Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbol biraz yavaş ve sıkıcı sayılabilir.
- This computer is really slow.
- Bu bilgisayar gerçekten yavaş.
- The clock is slow.
- Saat çok yavaş.
- Slow and steady wins the race.
- Yavaş ve istikrarlı olan yarışı kazanır.
- After a slow summer season, business began to pick up.
- Yavaş geçen yaz sezonunun ardından işler toparlanmaya başladı.
- It's been a slow day.
- Yavaş bir gün oldu.
- Slow speech is characteristic of that man.
- Yavaş konuşma, o adamın karakteristik özelliğidir.
- Tom asked for a slow song.
- Tom yavaş bir şarkı istedi.
- Do you remember how slow the internet used to be?
- Eskiden internetin ne kadar yavaş olduğunu hatırlıyor musun?
- Why is the computer so slow?
- Bilgisayar neden bu kadar yavaş?
- Tom told me that he thought Mary was slow.
- Tom bana Mary'nin yavaş olduğunu düşündüğünü söyledi.
- Tom won't likely be slow.
- Tom muhtemelen yavaş olmayacak.
- Though the doctor did his best, the patient's recovery was slow.
- Doktorun elinden geleni yapmasına rağmen hastanın iyileşmesi yavaş oldu.
- You probably think this song is a little too slow.
- Sen muhtemelen bu şarkının biraz fazla yavaş olduğunu düşünüyorsun.
- Why is my internet access so slow?
- İnternet erişimim neden bu kadar yavaş?
- My laptop has been running so slow lately.
- Benim dizüstü bilgisayar son zamanlarda çok yavaş çalışıyor.
- Harry's really slow to catch on.
- Harry gerçekten yavaş anlıyor.
- Tom asked for a slow song.
- Tom bir yavaş şarkı istedi.
- Smoking can cause a slow and painful death.
- Sigara içmek yavaş ve acılı bir ölüme neden olabilir.
- I'm too slow.
- Fazla yavaşım.
- Tom is slow at doing that.
- Tom bunu yapmakta yavaştır.
- Tom is a slow eater.
- Tom yavaş yemek yiyor.
- I like the slow rhythm of this song.
- Bu şarkının yavaş ritmini seviyorum.
- Tom is a slow driver.
- Tom yavaş bir sürücüdür.
- I like the slow rhythm of that song.
- O şarkının yavaş ritmini severim.
- My computer is running slow.
- Bilgisayarım yavaş çalışıyor.
- The person with the dog was so slow on the hill.
- Köpeği olan kişi yokuşta çok yavaştı.
- Tom is slow at doing that.
- Tom bunu yapmakta yavaş.
- Business is slow.
- İşler yavaş.
- She is a slow runner.
- O yavaş koşan biridir.
- That clock is slow.
- Bu saat yavaş.
- It was slow and painful.
- Yavaş ve acılı oldu.
- Tom is a slow learner.
- Tom yavaş öğrenir.
- Serbian trains are terribly slow.
- Sırp trenleri korkunç bir şekilde yavaş.
- How come you're so slow?
- Nasıl bu kadar yavaş olursun?
- Tom may be a little slow, but he isn't stupid.
- Tom biraz yavaş olabilir ama o aptal değildir.
- We started really slow.
- Gerçekten yavaş başladık.
- It's slow and boring.
- O yavaş ve sıkıcı.
- He was slow in putting his idea into practice.
- O, fikirlerini uygulamaya koymada yavaştı.
- Tom is a slow eater, isn't he?
- Tom yavaş yemek yiyen biri, değil mi?
- Introducing democratic ideas into that country will be a slow process.
- Demokratik fikirlerin o ülkeye tanıtılması yavaş bir süreç olacaktır.
- Whether you drive fast or slow, drive carefully.
- İster hızlı olsun ister yavaş, dikkatli araba sürün.
- The computer you use is slow.
- Kullandığın bilgisayar yavaş.
- Harry's really slow to catch on.
- Harry çok yavaş öğreniyor.
- My watch must be slow.
- Saatim yavaş olmalı.
- Why is this computer so slow?
- Bu bilgisayar neden bu kadar yavaş?
- Whether you drive fast or slow, drive carefully.
- İster yavaş ister hızlı sür, dikkatli sür.
- Tom isn't as slow as I am.
- Tom benim kadar yavaş değil.
- His pulse beats slow.
- Onun nabzı yavaş atar.
- I know Tom is slow.
- Tom'un yavaş olduğunu biliyorum.
- Tom said Mary was likely to be slow.
- Tom Mary'nin muhtemelen yavaş olduğunu söyledi.
- Business is slow.
- İş yavaş.
- We had a slow day.
- Yavaş bir gün geçirdik.
- A fast child may win the race, but even a slow child can compete.
- Hızlı bir çocuk yarışı kazanabilir fakat yavaş bir çocuk bile yarışabilir.
- My Internet connection is slow.
- İnternet bağlantım yavaş.
- The Internet is so slow today.
- İnternet bugün çok yavaş.
- I enjoy reading, cuddling by the fireplace and slow dancing.
- Okumaktan, şömine başında sarılmaktan ve yavaş dans etmekten hoşlanırım.
- Tom is a slow driver.
- Tom yavaş araba kullanır.
- I enjoy reading, cuddling by the fireplace and slow dancing.
- Okumaktan, şöminenin yanında sarılmaktan ve yavaş dans etmekten zevk alırım.
- Tom doesn't seem to be as slow as Mary seems to be.
- Tom, Mary kadar yavaş görünmüyor.
- Tom said Mary was likely to be slow.
- Tom, Mary'nin yavaş olacağını söyledi.
- Slow but steady wins the race.
- Yavaş ama istikrarlı olan yarışı kazanır.
- The game was slow, and it was also boring.
- Oyun yavaştı ve aynı zamanda sıkıcıydı.
- Why were you so slow?
- Neden bu kadar yavaştın?
- Tom was slow.
- Tom yavaştı.
- The bus is slow.
- Otobüs yavaş.
- Justice is slow, but eventual.
- Adalet yavaş ama nihaidir.
- Slow learners often don't want to go to school.
- Yavaş öğrenenler genellikle okula gitmeyi istemezler.
- We started really slow.
- Çok yavaş başladık.
- Tom is a slow eater, isn't he?
- Tom yavaş yiyen biri, değil mi?
- She walks at a slow pace.
- Yavaş adımlarla yürüyor.
- Tom is slow, isn't he?
- Tom yavaş, değil mi?
- Is it just me, or is Tatoeba extremely slow today?
- Bana mı öyle geliyor yoksa Tatoeba bugün çok mu yavaş?
- The car is slow.
- Araba yavaş.
- Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring.
- Tom golfü seviyor ama Mary yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor.
- My Internet connection is slow and expensive.
- İnternet bağlantım yavaş ve pahalı.
- Work fast, eat slow.
- Hızlı çalış, yavaş ye.
- Why is my Internet connection so slow?
- İnternet bağlantım neden bu kadar yavaş?
- Progress was slow.
- İlerleme yavaştı.
- Tom isn't slow, but Mary is.
- Tom yavaş değil, ama Mary yavaş.
- Serbian trains are terribly slow.
- Sırp trenleri çok yavaş.
- Tom is a slow walker.
- Tom yavaş yürür.
- Tom may be a little slow, but he isn't stupid.
- Tom biraz yavaş olabilir ama aptal değil.
- Tom's pulse is slow.
- Tom'un nabzı yavaş.
- Summer is slow in coming this year.
- Bu yıl yaz yavaş geliyor.
- Summer is slow in coming this year.
- Yaz bu yıl yavaş geliyor.
- We started awfully slow.
- Son derece yavaş başladık.
Show More (200)
|