1 |
unknown |
bilinmeyen |
adj. |
|
- We must, however, look closely at the unknowns which will affect the future of the Union.
- Bununla birlikte, Birlik'in geleceğini etkileyecek olan bilinmeyenlere yakından bakmalıyız.
- The Bulgarian cheese now has to be sold under an unknown name and is therefore less in demand.
- Bulgar peyniri artık bilinmeyen bir isim altında satılmak zorunda ve bu nedenle daha az talep görüyor.
- This was an unknown concept in the East ten years ago and today we are seeing it develop.
- Bu, on yıl önce Doğu'da bilinmeyen bir kavramdı ve bugün bunun geliştiğini görüyoruz.
- The Council is the unknown on the far side of beyond.
- Konsey, öte tarafın bilinmeyenidir.
- SARS is a disease whose risks and dangers are still largely unknown.
- SARS, riskleri ve tehlikeleri hala büyük ölçüde bilinmeyen bir hastalıktır.
- I come from Belgium where we had the dioxin crisis, which is certainly not unknown to you.
- Dioksin krizinin yaşandığı Belçika'dan geliyorum, ki bu sizin için kesinlikle bilinmeyen bir şey değil.
- Thirdly, the Irish referendum on the Nice Treaty represents an unknown factor.
- Üçüncü olarak, Nice Antlaşmasına ilişkin İrlanda referandumu bilinmeyen bir faktörü temsil etmektedir.
- This is an unknown virus.
- Bu bilinmeyen bir virüs.
- We also have the needs of Afghanistan, or perhaps I should say the unknown needs of Afghanistan.
- Bir de Afganistan'ın ihtiyaçları var, ya da belki de Afganistan'ın bilinmeyen ihtiyaçları demeliyim.
- The Brussels Summit clarified many of the unknown quantities, especially as regards the ceiling on spending.
- Brüksel Zirvesi, özellikle harcama tavanına ilişkin olmak üzere, bilinmeyen pek çok konuya açıklık getirmiştir.
- The European Investment Bank may be said to be one of the European Union's unknown powers that be.
- Avrupa Yatırım Bankası'nın Avrupa Birliği'nin bilinmeyen güçlerinden biri olduğu söylenebilir.
- We are friends with the House of Saud, where democracy is a completely unknown concept.
- Demokrasinin hiç bilinmeyen bir kavram olduğu Suud Hanedanı ile dostuz.
- The capital that flows to the Palestinian Authorities largely ends up in unknown pockets.
- Filistinli Yetkililere akan sermaye büyük ölçüde bilinmeyen ceplere gidiyor.
- This is an unknown virus.
- Bu bilinmeyen bir virüstür.
- We have never had to draw up a contingency plan with so few given elements and so many unknowns.
- Hiç bu kadar az verili unsur ve bu kadar çok bilinmeyen içeren bir acil durum planı hazırlamak zorunda kalmamıştık.
- Sophie had been looking forward to getting another letter from the unknown sender.
- Sophie, bilinmeyen göndericiden yeni bir mektup almayı dört gözle bekliyordu.
- Tom was attacked by an unknown man in the subway.
- Tom metroda bilinmeyen bir adam tarafından saldırıya uğradı.
- Sophie had been looking forward to getting another letter from the unknown sender.
- Sophie, bilinmeyen göndericiden bir mektup daha almayı dört gözle bekliyordu.
- Dan was killed by an unknown intruder.
- Dan bilinmeyen bir davetsiz misafir tarafından öldürüldü.
- The only thing that remains unknown to man is man himself.
- İnsan için bilinmeyen tek şey insanın kendisidir.
- Fear comes from the unknown.
- Korku bilinmeyenden gelir.
- Dan killed his wife and made it appear as the work of an unknown assailant.
- Dan karısını öldürdü ve bunu bilinmeyen bir saldırganın işi gibi gösterdi.
- Courage is a love affair with the unknown.
- Cesaret, bilinmeyenle olan aşk ilişkisidir.
- For some unknown reason, he got up on the table and started singing.
- Bilinmeyen bir nedenle, masadan kalktı ve şarkı söylemeye başladı.
- One of my children was born with some unknown disease.
- Çocuklarımdan biri bilinmeyen bir hastalıkla doğdu.
- Lonesome George, the last remaining tortoise of his kind, died of unknown causes.
- Türünün kalan son kaplumbağası olan Lonesome George bilinmeyen bir nedenle öldü.
- We are being attacked by an unknown enemy.
- Bilinmeyen bir düşman tarafından saldırıya uğruyoruz.
- The known must be separated from the unknown.
- Bilinenler bilinmeyenlerden ayrılmalı.
- She went at the invitation of an unknown man.
- Kim olduğu bilinmeyen bir adamın daveti üzerine gitti.
- Often a person fears everything unknown.
- Bir kişi genellikle bilinmeyen her şeyden korkar.
- This is unknown country to me.
- Burası benim için bilinmeyen bir ülke.
- Tom and Mary were looking for the unknown sentence and were wondering who was its author.
- Tom ve Mary bilinmeyen cümleyi arıyor ve yazarının kim olduğunu merak ediyorlardı.
- Courage is a love affair with the unknown.
- Cesaret, bilinmeyenle yaşanan aşktır.
- Tom is an unknown artist.
- Tom, bilinmeyen bir sanatçıdır.
- Tom and Mary were looking for the unknown sentence and were wondering who was its author.
- Tom ve Mary bilinmeyen cümleyi arıyorlardı ve yazarının kim olduğunu merak ediyorlardı.
- This is neither new nor unknown.
- Bu ne yeni ne de bilinmeyen.
- It is estimated that a great number of his inventions remain unknown to date.
- Onun buluşlarının büyük bir kısmı tarihe bilinmeyen olarak kalacağı tahmin edilmektedir.
- Begging from unknown entities isn't wise.
- Bilinmeyen varlıklara yalvarmak akıllıca değil.
- Fear comes from the unknown.
- Korku bilinmeyenden gelmektedir.
- An unknown number of victims may be trapped beneath the rubble.
- Bilinmeyen sayıda kurban enkaz altında kalmış olabilir.
- The enemy cavalry crossed the river by an unknown ford.
- Düşman süvarileri nehri bilinmeyen bir geçitten geçtiler.
- Everything unknown is doubted.
- Bilinmeyen her şeyden şüphe edilir.
- We are being attacked by an unknown enemy.
- Bilinmeyen bir düşman tarafından saldırıya uğradık.
- For some unknown reason, he got up on the table and started singing.
- Bilinmeyen bir nedenden dolayı, masanın üzerine çıktı ve şarkı söylemeye başladı.
- Dan was seen talking to an unknown man near the restaurant.
- Dan restoran yakınında bilinmeyen bir adamla konuşurken görüldü.
- Often a person fears everything unknown.
- Çoğu zaman insan bilinmeyen her şeyden korkar.
- This is unknown country to me.
- Bu benim için bilinmeyen bir ülkedir.
- Begging from unknown entities isn't wise.
- Bilinmeyen varlıklardan dilenmek akıllıca değil.
- This is neither new nor unknown.
- Bu ne yeni ne de bilinmeyen bir şey.
- A known mistake is better than an unknown truth.
- Bilinen bir hata bilinmeyen bir gerçekten daha iyidir.
- Dan killed his wife and made it appear as the work of an unknown assailant.
- Dan karısını öldürdü ve bunu bilinmeyen bir saldırganın işi olarak gösterdi.
Show More (48)
|
2 |
unknown |
bilinmiyor |
expr. |
|
- The scale of the tragedy we are facing is as yet unknown.
- Karşı karşıya olduğumuz trajedinin boyutu henüz bilinmemektedir.
- The precise consequences for fish stocks and the environment are unfortunately still unknown.
- Balık stokları ve çevre üzerindeki kesin sonuçları ne yazık ki hala bilinmemektedir.
- How we are to respond to this in the 2003 Budget remains unknown.
- 2003 Bütçesinde buna nasıl yanıt vereceğimiz henüz bilinmemektedir.
- The relation of cause and effect must be utterly unknown to mankind.
- Sebep-sonuç ilişkisi insanlık tarafından tamamen bilinmiyor olmalıdır.
- The relation of cause and effect must be utterly unknown to mankind.
- Sebep ve sonuç ilişkisi insanoğlu tarafından tamamen bilinmiyor olmalıdır.
- Tom's present whereabouts are unknown.
- Tom'un şu anda nerede olduğu bilinmiyor.
- The exact date of Jesus' birth is unknown.
- İsa'nın doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir.
- At present, the cause of the disease is unknown.
- Şu an için, hastalığın sebebi bilinmiyor.
- The builder of those houses is unknown.
- Bu binaların müteahhiti bilinmiyor.
- The word's origin is unknown.
- Kelimenin kökeni bilinmiyor.
- Her name was unknown.
- Onun adı bilinmiyordu.
- The number of casualties is still unknown.
- Kayıpların sayısı hâlâ bilinmiyor.
- The word's origin is unknown.
- Bu kelimenin kökeni bilinmiyor.
- It is estimated that a great number of his inventions remain unknown to date.
- Onun icatlarının büyük bir kısmının bugüne kadar bilinmediği tahmin ediliyor.
- The number of casualties is still unknown.
- Yaralıların sayısı hâlâ bilinmemektedir.
- Prevention of stillbirth is very difficult, as many causes of stillbirth remain either unknown or untreatable.
- Ölü doğumun önlenmesi çok zordur, çünkü birçok ölü doğum vakasının nedeni ya bilinmemekte ya da tedavi edilememektedir.
- Tom's real name is unknown.
- Tom'un gerçek adı bilinmiyor.
- Smallpox was unknown to Native Americans.
- Çiçek Kızılderililer tarafından bilinmiyordu.
- The cause of the fire is unknown.
- Yangının sebebi bilinmiyor.
- The exact date of Jesus' birth is unknown.
- İsa'nın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir.
- Tom's condition is unknown.
- Tom'un durumu bilinmiyor.
- Although most islands in the ocean have been mapped, the ocean floor is generally unknown.
- Okyanusta çoğu ada haritalanmış olmasına rağmen, okyanus tabanı genellikle bilinmemektedir.
- The word's origin is unknown.
- Kelimenin kaynağı bilinmiyor.
- Its origin is unknown.
- Kökeni bilinmiyor.
- The cause of the fire is yet unknown.
- Yangının sebebi henüz bilinmiyor.
- Smallpox was unknown to Native Americans.
- Çiçek hastalığı Amerikan yerlileri tarafından bilinmiyordu.
- The reason she killed herself is unknown.
- Kendini neden öldürdüğü bilinmiyor.
- The genome of this virus is unknown.
- Bu virüsün genomu bilinmiyor.
- Her name was unknown.
- Adı bilinmiyordu.
- Tom's current whereabouts are unknown.
- Tom'un şu an nerede olduğu bilinmiyor.
- This word's origin is unknown.
- Bu kelimenin kökeni bilinmiyor.
- Their whereabouts are unknown.
- Onların nerede olduğu bilinmiyor.
- The cause of the fire is yet unknown.
- Yangının nedeni henüz bilinmiyor.
- The cause of death is unknown.
- Ölüm nedeni bilinmiyor.
- The source of the fire is unknown.
- Yangının kaynağı bilinmiyor.
- The motive is unknown.
- Sebep bilinmiyor.
- Although most islands in the ocean have been mapped, the ocean floor is generally unknown.
- Okyanustaki çoğu adanın haritası çıkarılmış olsa da, okyanus tabanı genellikle bilinmemektedir.
- Its origin remains unknown.
- Onun kökeni bilinmemektedir.
- The builder of those houses is unknown.
- Bu evlerin yapımcısı bilinmiyor.
- Their whereabouts are unknown.
- Nerede oldukları bilinmiyor.
- The cause of the fire was unknown.
- Yangının sebebi bilinmiyordu.
- Its origin remains unknown.
- Kökeni bilinmiyor.
- The word's origin is unknown.
- Kelimenin orijini bilinmiyor.
- Tom's fate is unknown.
- Tom'un kaderi bilinmiyor.
- The killer's identity is still unknown.
- Katilin kimliği hâlâ bilinmiyor.
- The whereabouts of the suspect is still unknown.
- Şüphelinin nerede olduğu hâlâ bilinmiyor.
- The killer's identity is still unknown.
- Katilin kimliği hala bilinmiyor.
- Prevention of stillbirth is very difficult, as many causes of stillbirth remain either unknown or untreatable.
- Ölü doğumun önlenmesi çok zordur, çünkü çok defalar ölü doğumun nedeni ya bilinmemekte ya da tedavi edilememektedir.
- The origin of the fire is unknown.
- Yangının kaynağı bilinmiyor.
Show More (46)
|
3 |
unknown |
nedeni bilinmeyen |
adj. |
|
- The cause of the accident is unknown.
- Kazanın nedeni bilinmiyor.
- At present, the cause of the disease is unknown.
- Şu anda hastalığın nedeni bilinmiyor.
- The reason she killed herself is unknown.
- Kendini öldürme nedeni bilinmemektedir.
- The exact cause is unknown.
- Kesin nedeni bilinmiyor.
- The cause of the fire is unknown.
- Yangının nedeni bilinmiyor.
- The motive is unknown.
- Nedeni bilinmiyor.
- The cause of the fire was unknown.
- Yangının nedeni bilinmiyordu.
Show More (4)
|
4 |
unknown |
tanınmamış |
adj. |
|
- Tom is an unknown artist.
- Tom tanınmayan bir sanatçı.
- Many great thinkers who were unknown while alive became famous after death.
- Yaşarken tanınmayan birçok büyük düşünür öldükten sonra ünlü olmuştur.
- He's a star in Germany, but completely unknown in America.
- Almanya'da bir yıldız ama Amerika'da hiç tanınmıyor.
Show More (0)
|
5 |
unknown |
yabancı |
adj. |
|
- I come from Belgium where we had the dioxin crisis, which is certainly not unknown to you.
- Ben dioksin krizinin yaşandığı Belçika'dan geliyorum, ki bu kesinlikle size yabancı değil.
- The Latin language is not entirely unknown to me, but I altogether lack the ability to speak it.
- Latin dili benim için tamamen yabancı değil, ancak konuşma yeteneğinden tamamen yoksunum.
Show More (-1)
|
6 |
unknown |
kimliği belirsiz |
adj. |
|
- An unknown intruder shot Fadil in his Cairo home.
- Kimliği belirsiz bir saldırgan Fadıl'ı Kahire'deki evinde vurdu.
- Tom was attacked by an unknown man in the subway.
- Tom metroda kimliği belirsiz bir adam tarafından saldırıya uğradı.
Show More (-1)
|
7 |
unknown |
bilinmez |
adj. |
|
- A change of opinions is almost unknown in an elderly military man.
- Yaşlı bir askerde fikir değişikliği neredeyse bilinmez.
Show More (-2)
|
8 |
unknown |
meçhul |
adj. |
|
- The meaning is unknown to me.
- Anlamı benim için meçhul.
Show More (-2)
|