1 |
warm |
sıcak |
adj. |
|
- There will always be a warm welcome for you from us in Parliament.
- Parlamento'da sizi her zaman sıcak bir şekilde karşılayacağız.
- I wish to extend to them a very warm welcome on behalf of this House.
- Bu Meclis adına kendilerine çok sıcak bir karşılama sunmak istiyorum.
- That is why I do not warm to this document.
- Bu yüzden bu belgeye sıcak bakmıyorum.
- In countries with warm summers, volatility increases and therefore vapour pressure will have to be increased.
- Yazları sıcak geçen ülkelerde uçuculuğun artması nedeniyle buhar basıncının artırılması gerekecektir.
- President Fas Alzamora, I would like to extend a very warm welcome to you and your delegation.
- Başkan Fas Alzamora, size ve heyetinize çok sıcak bir karşılama sunmak istiyorum.
- On those occasions, warm words were spoken about the Pact.
- Bu vesilelerle Pakt hakkında sıcak sözler söylenmiştir.
- Even when modified at the margins, I do not warm to the draft as it stands.
- Kenarlarda değişiklik yapılsa bile, taslağın bu haline sıcak bakmıyorum.
- Up to now, a warm motorcycle was tested at 50 km.
- Şimdiye kadar sıcak bir motosiklet 50 km'de test edildi.
- I fear that such warm, optimistic rhetoric is little more than that.
- Korkarım ki bu tür sıcak ve iyimser söylemler bundan biraz daha fazlasıdır.
- Nevertheless, I would like to extend a warm welcome to them.
- Bununla birlikte, kendilerine sıcak bir hoş geldiniz demek istiyorum.
- It would not give me the same warm feeling, the feeling that I have now.
- Bana aynı sıcak duyguyu, yani şu anda sahip olduğum duyguyu vermeyecekti.
- This receives my warm support.
- Bu benim sıcak desteğimi alıyor.
- That makes me wonder just how many of these warm words will be turned into reality.
- Bu da bana bu sıcak sözlerin ne kadarının gerçeğe dönüşeceğini merak ettiriyor.
- Nevertheless, I would like to extend a warm welcome to them.
- Bununla birlikte kendilerine sıcak bir hoş geldiniz demek istiyorum.
- Humanity has not existed on a planet so warm.
- İnsanlık daha önce bu kadar sıcak bir gezegende var olmamıştı.
- On cold winter days, all you want is a warm drink.
- Soğuk kış günlerinde herkes sıcak bir şeyler içmek ister.
- On cold winter days, all you want is a warm drink.
- Soğuk kış günlerinde tek istediğiniz sıcak bir içecektir.
- However, it is the warm climate that draws people here.
- Ancak insanları buraya çeken şey sıcak atmosferi.
- Amaranth is a warm season crop that requires full sun.
- Amaranth sürekli güneşe ihtiyaç duyan bir sıcak mevsim bitkisidir.
- Amaranth is a warm season crop that requires full sun.
- Amaranth, tam güneşe ihtiyaç duyan bir sıcak mevsim mahsulüdür.
- Humanity has not existed on a planet so warm.
- İnsanlık bu kadar sıcak bir gezegende hiç yaşamadı.
- Humanity has not existed on a planet so warm.
- İnsanlık, şu ana kadar böyle sıcak bir gezegenle karşılaşmamıştı.
- Amaranth is a warm season crop that requires full sun.
- Amaranth, tam güneş gerektiren bir sıcak mevsim ürünüdür.
- It has become very warm.
- Çok sıcak oldu.
- It was a warm day.
- Sıcak bir gündü.
- It's warm all year here.
- Burası bütün yıl sıcaktır.
- These flowers grow in warm countries.
- Bu çiçekler sıcak ülkelerde yetişir.
- The TV is off but it is still warm.
- Televizyon kapalı ama hala sıcak.
- Tom can't leave the warm bed and goes back to sleep.
- Tom sıcak yatağından ayrılamaz ve tekrar uykuya dalar.
- Tom has a warm heart.
- Tom'un sıcak bir kalbi var.
- His skin was warm.
- Onun cildi sıcaktı.
- Put on warm clothes, the night air is very cold.
- Sıcak giysiler giyin, gece çok soğuktur.
- It's been unusually warm this week.
- Bu hafta hava alışılmadık derecede sıcaktı.
- I'm so glad it's warm today.
- Bugün sıcak olduğuna çok memnun oldum.
- President Taft wrote a warm goodbye letter to his friend.
- Başkan Taft arkadaşına sıcak bir veda mektubu yazdı.
- Cairo has a very warm climate.
- Kahire çok sıcak bir iklime sahip.
- After days of warm weather, it became cold.
- Sıcak geçen günlerin ardından hava soğudu.
- He has a warm heart.
- Onun sıcak bir kalbi vardır.
- It's unusually warm today.
- Bugün hava alışılmadık derecede sıcak.
- It's warm in here.
- Burası sıcak.
- It's quite warm today.
- Bugün oldukça sıcak.
- The visitors were greeted with warm handshakes.
- Ziyaretçiler sıcak tokalaşmalarla karşılandı.
- I feel warm.
- Sıcak hissediyorum.
- Tom took a long warm bath.
- Tom uzun ve sıcak bir banyo yaptı.
- It was still warm.
- Hâlâ sıcaktı.
- Wouldn't it be nice if this warm weather could last?
- Bu sıcak hava sürse güzel olmaz mıydı?
- Eat while it's warm.
- Sıcakken yiyin.
- Spring brings warm weather and beautiful flowers.
- Bahar sıcak hava ve güzel çiçekleri getirir.
- It's warm today so you can swim in the sea.
- Bugün hava sıcak, denize girebilirsin.
- It's too warm in here.
- Burası çok sıcak.
- It's still warm.
- Hala sıcak.
- Let's eat while the food is still warm.
- Yemekler hala sıcakken yiyelim.
- Let's go someplace warm.
- Sıcak bir yere gidelim.
Show More (50)
|
2 |
warm |
içten |
adj. |
|
- I should like to offer my warmest thanks for your suggestion.
- Öneriniz için en içten teşekkürlerimi sunmak isterim.
- I would like to extend a warm thank you to the rapporteur for his report.
- Raportöre de raporu için içtenlikle teşekkür etmek isterim.
- Mr Sjöstedt's report therefore receives my warm support.
- Bu nedenle Sayın Sjöstedt'in raporunu içtenlikle destekliyorum.
- The rapporteur has taken the right approach here, for which she has our warmest thanks.
- Raportör burada doğru bir yaklaşım benimsemiştir ve bunun için kendisine en içten teşekkürlerimizi sunarız.
- But what we got was the usual warm words.
- Ama duyduklarımız her zamanki içten sözlerdi.
- I should like to offer you my warmest thanks for having tabled these proposals.
- Bu teklifleri sunduğunuz için size en içten teşekkürlerimi sunmak isterim.
- That is why I should like to extend warm thanks to the Commission for the initiative.
- Bu nedenle Komisyona girişiminden dolayı içten teşekkürlerimi sunmak isterim.
- As President-in-Office, may I offer the European Parliament my warmest congratulations on its selection.
- Dönem Başkanı olarak, Avrupa Parlamentosu'nu seçiminden dolayı en içten tebriklerimi sunarım.
- I want to pay a particularly warm tribute to him for his courage and steadfastness and wise advice.
- Cesareti, kararlılığı ve akıllıca tavsiyeleri için ona özellikle içten bir saygı sunmak istiyorum.
- I should like to offer you my warmest thanks for having tabled these proposals.
- Bu önerileri sunduğunuz için size en içten teşekkürlerimi sunmak isterim.
- Once again, my warmest thanks to Giorgio Napolitano for his excellent report.
- Giorgio Napolitano'ya mükemmel raporu için bir kez daha en içten teşekkürlerimi sunarım.
- I would now like to extend warm thanks to the Commission.
- Şimdi Komisyon'a içten teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
- I would also like to begin by offering Karl-Heinz Florenz my warmest congratulations.
- Ben de Karl-Heinz Florenz'e en içten tebriklerimi sunarak başlamak istiyorum.
- We Liberals can give our warm support to this proposal.
- Biz Liberaller bu öneriye içten desteğimizi verebiliriz.
- This receives my warm support.
- Bu benim içten desteğimi alıyor.
- For the time being, I offer you my warmest congratulations on this.
- Şimdilik bu konuda sizi en içten dileklerimle kutluyorum.
- Mr President, I should like to present my warmest congratulations to the rapporteur for her excellent work.
- Sayın Başkan, raportörü mükemmel çalışmalarından dolayı en içten dileklerimle tebrik ediyorum.
- I should like to extend to him, via yourself, my warmest wishes for a very speedy recovery.
- Sizin aracılığınızla kendisine en içten geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim.
- For that, I wish to extend to you all my warmest thanks.
- Bunun için hepinize en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
- Mr Sjöstedt's report therefore receives my warm support.
- Bu nedenle, Sayın Sjöstedt'in raporunu içtenlikle destekliyorum.
- Warm congratulations to both Members.
- Her iki Üyeye de içten tebrikler.
- My warmest thanks on behalf of the Commission.
- Komisyon adına en içten teşekkürlerimi sunarım.
- Therefore, our warmest thanks to the Committee on Budgets members.
- Bu nedenle Bütçe Komitesi üyelerine en içten teşekkürlerimizi sunarız.
- I send my warm regards to your close friends and constituents.
- Yakın dostlarınıza ve seçmenlerinize en içten selamlarımı gönderiyorum.
Show More (21)
|
3 |
warm |
ısınmak |
v. |
|
- So that we might remember what we are dealing with, I will reiterate a few facts about climatic warming.
- Ne ile karşı karşıya olduğumuzu hatırlayabilmemiz için iklimsel ısınma ile ilgili birkaç gerçeği tekrarlayacağım.
- Feeling cold in the legs causes discomfort and the desire to immediately warm.
- Bacaklarda üşüme hissi duymak rahatsızlığa ve hemen ısınma isteğine neden olur.
- Feeling cold in the legs causes discomfort and the desire to immediately warm.
- Bacaklarda üşüme hissi rahatsızlığa ve hemen ısınma isteğine neden olur.
- Feeling cold in the legs causes discomfort and the desire to immediately warm.
- Bacaklarda üşüme hissi rahatsızlığa ve hemen ısınma arzusuna neden olur.
- Wait till the soup warms.
- Çorba ısınana kadar bekle.
- We warmed ourselves by the fire.
- Ateşin yanında ısındık.
- Tom is warming himself by the fire.
- Tom ateşin yanında ısınıyor.
- In the Northern Hemisphere, Arctic air temperatures are warming twice as fast as lower latitudes.
- Kuzey Yarımküre'de Arktik hava sıcaklıkları daha düşük enlemlere göre iki kat daha hızlı ısınıyor.
- Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
- Hava ısındığından beri, paltom bir yük haline geldi.
- She warmed herself by the fire.
- Ateşin başında ısınmaya çalıştı.
Show More (7)
|
4 |
warm |
ılık |
adj. |
|
- Drinking warm milk should help you sleep.
- Ilık süt içmek uyumana yardımcı olacaktır.
- I like my soup to be warm, not hot.
- Çorbamın sıcak değil, ılık olmasını isterim.
- Drinking warm milk makes me sleepy.
- Ilık süt içmek beni beni uyutuyor.
- I like my soup to be warm, not hot.
- Çorbamı ılık severim, sıcak değil.
- There's one cup of warm water on the table.
- Masanın üzerinde bir bardak ılık su var.
- The weather became warm.
- Hava ılık oldu.
- The water was warm and inviting.
- Su ılık ve davetkardı.
- The island is warm all year.
- Ada, yıl boyunca ılıktır.
Show More (5)
|
5 |
warm |
sıcak tutan |
adj. |
|
- He was not wearing a warm coat.
- Sıcak tutan bir palto giymiyordu.
- Tom suggested wearing warm clothes.
- Tom sıcak tutan giysiler giymeyi önerdi.
Show More (-1)
|
6 |
warm |
ısıtmak |
v. |
|
- He warmed himself at the stove.
- O, sobada kendini ısıttı.
- She blew on her hands to warm them.
- Isıtmak için ellerine üfledi.
Show More (-1)
|
7 |
warm |
samimi |
adj. |
|
- I just want someone nice and warm like you guys.
- Tam da sizin gibi hoş ve samimi birini istiyorum.
Show More (-2)
|