onu - Turkish English Dictionary
History

onu



Meanings of "onu" in English Turkish Dictionary : 9 result(s)

Turkish English
General
onu it pron.
onu her pron.
onu him pron.
onu he [dialect] [uk] pron.
onu herself pron.
onu hir pron.
onu mun [dialect] [uk] pron.
Colloquial
onu as conj.
Archaic
onu hem [dialect] pron.

Meanings of "onu" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
General
bir hristiyanın kiliseye vermek üzere ayırdığı gelirinin yüzde onu tithe n.
abd'de ana yola katılan veya onu kesen bir başka yol crossroad n.
ayın onu dix n.
kişinin karşısındakiyle vedalaşırken onu yanağına değmeden öpmesi air kiss n.
(bir önceki sorunun mealinde onu takip eden) devam/takip sorusu follow-up question n.
birinin ilgisini çekecek/onu ilgilendiren konular matters of interest to someone n.
konudan türeyerek onu karmaşıklaştıran sorun ramification n.
konudan türeyerek onu karmaşıklaştıran sorunlar ramifications n.
tanışılan kişiye hiçbir şey demeden ortadan kaybolup, onu yoksayma ghosting n.
özellikle sanat yapmada veya onu algılamada, netlik ve tutarlılık beklemeksizin belirsizliği kabul edebilme becerisi negative capability n.
onu arayan birinden kaçıp saklanma hide-and-seek n.
bir grubun veya organizasyonun yeni fikirleri, becerileri ile onu daha verimli kılan üyeleri fresh blood n.
bir abd şirketinin yabancı bir şirketle birleştiği veya onu iktisap ettiği yeniden yapılanma inversion n.
derebeyin hizmetinde olup onu koruyan silahlı kiracı sergeant n.
uzun zamandan beri bir şeyi yapmadığı için onu iyi yapamamak be out of practice v.
birine bir şeyi yaptırmak için onu utandırmak embarrass someone into doing something v.
bir şehri ve onu çevreleyen yoğun nüfuslu alanları içeren (bölge) metropolitan adj.
yüzde onu aşan double-digit adj.
ne varsa onu kullanan pickup adj.
onu söyledikten sonra with that adv.
onu yaptıktan sonra with that adv.
onu takiben second adv.
onu gecen in excess of prep.
dişil onu her pron.
(dişil) onu her pron.
(erkek) onu him pron.
onu (erkek) un [dialect] pron.
ki o/onu/ona whom conj.
ki onu which conj.
ki onu who conj.
dinleyin onu hear interj.
ne verirsen onu alırsın gigo (garbage in, garbage out) expr.
Phrasals
onu da isterim bunu da isterim diye tutturmak beset with (something) v.
...den onu bilmek/tanımak tell someone or something by something v.
bir şeyin içindekini dökerek onu boşaltmak drain something of something v.
bir şeyi devralıp onu tek başına sürdürmek run with something v.
birine bir şey sunarak/vererek onu kutlamak/onurlandırmak honor someone with something v.
bir şeyi devralıp onu azimle/bağımsız bir şekilde yürütmek run with something v.
birinden bir şeyi alana kadar onu taciz etmek/rahat vermemek worry something out of someone v.
-in içindekini dökerek onu boşaltmak drain of v.
birinin yaşadığı yerin yakınlarına gittiğinde onu aramak/ona haber vermek hunt up v.
(bir hayvanın) acısını/ıstırabını dindirmek için onu öldürmek put down (an animal) v.
bir sporcunun bağlı olduğu takımdan habersiz/izinsiz onu başka takıma transfer olmaya ikna etmeye çalışmak tap up v.
Phrases
onu sen bilirsin you be the judge of that expr.
canını sıkan ne onu söyle? what's (someone's) beef (with someone or something) expr.
onu çoktan yaptım been there, done that, bought the T-shirt expr.
onu bunu geçelim millet but seriously, folks expr.
bir şey suistimal edilebilir/edildi diye onu kullanmamazlık edemeyiz wrong use does not preclude proper use expr.
bir şey suistimal edilebilir/edildi diye onu kullanmamazlık edemeyiz abuse/misuse does not remove use expr.
ne ekersen onu biçersin you do the crime you do the time expr.
ne ekersen onu biçersin what you plant now you will harvest later expr.
onu o kadar seviyorum ki I love him so much that expr.
onu o kadar seviyorum ki I love her so much that expr.
dinleyin onu (dedikleri doğru) hear hear expr.
Proverb
ne ekersen onu biçersin what goes around comes around
evlilikte de ne ekersen onu biçersin a good husband makes a good wife
evlilikte de ne ekersen onu biçersin a good Jack makes a good jill
ne ekersen onu biçersin as a man sows, so shall he reap
ne ekersen onu biçersin as you sow, so shall you reap
ne ekersen onu biçersin you reap what you sow
ne ekersen onu biçersin whatever goes around comes around
tanrı olmasaydı bile onu icat etmek gerekirdi if god did not exist it would be necessary to invent him
birinin iyiliği için onu şimdi üzecek bir şey söylemek you have to be cruel to be kind
maymun düşünmez ne görürse onu taklit eder monkey see monkey do
ne ekersen onu biçersin what you sow is what you reap
ne ekersen onu biçersin he who lives by the sword, shall die by the sword
deha/dahilik yüzde onu fikir gerisi gayrettir genius is ten percent inspiration and ninety percent perspiration
ne ekersen onu biçersin the weed of crime bears bitter fruit
bir şey seni mutsuz kılıyorsa en iyisi onu hiç bilmemek gerekir where ignorance is bliss, 'tis folly to be wise
ne ekersen onu biçersin hate begets hate
ne ekersen onu biçersin what goes over the devil's back comes under his belly
ne ekersen onu biçersin curses, like chickens, come home to roost
bir şeye itiraz etmezsen onu desteklediğin zannedilir silence means consent
bir şeyi elde etmek için onu istemek gerekir a dumb priest never got a parish
bir şeyin hakkı onu elinde bulundurandadır possession is nine points/tenths of the law
tehlikeyi öngörmek onu önlemenin yarısıdır a danger foreseen is half-avoided
sorun ortaya çıkmadan onu tetikleyecek bir şey yapma don't trouble trouble till trouble troubles you
bir şeyin problem olacağını düşünüyorsan durduk yere üstüne gitme/onu körükleme don't trouble trouble till trouble troubles you
eğer bir koyun hendekten atlarsa, diğerleri de arkasından atlar/onu takip eder if one sheep leaps over the ditch, all the rest will follow
yasayı bilmiyor olmak onu ihlal etmek için mazeret değildir ignorance of the law is no excuse
ne ekersen onu biçersin the chickens are coming home to roost
ne ekersen onu biçersin you get (back) what you give
ne verirsen onu alırsın you get (back) what you give
Colloquial
anladın sen onu if you take my meaning n.
bırak onu let alone n.
git bul o zaman onu go find her then n.
bir durumu anlamak için onu gözlemleyerek test etme duck test n.
tek yapmanız gereken onu istemek all you need is to want it v.
(kısaca) onu/onun (dişi) er pron.
onu da mı söylemeyeyim/yapmayayım excuse me for breathing! expr.
birisi onu incitmiş somebody hurt her expr.
bir canı var onu korumak için for dear life expr.
o işi de/onu da zamanı gelince hallederiz cross that bridge when you come to it expr.
o zaman onu git bul go find her then expr.
ne görüyorsan onu alırsın wysiwyg expr.
kimse onu görmemiş nobody has seen him expr.
yasayı bilmiyor olmak onu ihlal etmek için mazeret değildir ignorance of the law is no excuse for breaking it expr.
ver onu bana give it to me expr.
işte onu iyi bildin that's for damn sure expr.
ne verirsen onu alırsın giog (garbage in, garbage out) expr.
anladın sen onu and I think you do expr.
at onu! toss it! expr.
süslemeden/abartmandan/bir şey katmadan ne olduysa onu anlatın just the facts, ma'am expr.
anladın sen onu aityd (and I think you do) expr.
anladın sen onu aityd (and I think you do) expr.
ne verirsen onu alırsın dido (dreck in, dreck out) expr.
ne verirsen onu alırsın gigo (garbage in, garbage out) expr.
ben ne diyorsam onu yap do as I say expr.
anladın sen onu if you get my meaning expr.
onu ben bilirim I'll be the judge of that expr.
onu ne ilgilendirir? what's it to him/her? expr.
sen onu gel de bana sor who are you telling? expr.
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım you have to do what you have to do expr.
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım you got to do what you got to do expr.
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım you've got to do what you've got to do expr.
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım you gotta do what you gotta do expr.
ne gerekiyorsa/durum ne gerektiriyorsa onu yapmak lazım you've gotta do what you've gotta do expr.
Idioms
eskiden sanıkların masum olup olmadığını anlamak için yakılarak yargılandığı (masumsa tanrı'nın onu kurtaracağı düşünülürdü) bir yöntem ordeal by fire n.
bir hayvanın acılarına son vermek amacıyla onu uyutmak put an animal down v.
birine zor bir iş vererek onu zor durumda bırakmak throw somebody in at the deep end v.
birinin yüzüne gülerek onu hor görmek laugh in one's face v.
birinin üstüne giderek onu sinirlendirmeye çalışmak poke the bear v.
birinin üstüne giderek onu sinirlendirmeye çalışmak poke a bear v.
onu harekete geçirmek shake someone up v.
birine bir şeyi onu kırmadan söylemek let (one) down easy v.
birine ummadığı bir anda ilk kez onu sevdiğini söylemek drop the l-bomb v.
(biri) ne derse/yaparsa onu takip etmek snap (one's) fingers v.
(birinin) gelecekte onu bekleyen bir şeyi olmak have something in store (for someone) v.
parası çok olup onu düzgünce harcayacak akla sahip olmamak have more money than sense v.
parası çok olup onu idare edecek akla sahip olmamak have more money than sense v.
(birini/bir şeyi birinden) alıp onu rahatlatmak/özgür bırakmak take (someone or something) off (one's) hands v.
(birini/bir şeyi birinden) alıp onu yükten kurtarmak take (someone or something) off (one's) hands v.
birini/bir şeyi birinden alıp onu rahatlatmak/özgür bırakmak take someone or something off someone'shands v.
birini/bir şeyi birinden alıp onu yükten kurtarmak take someone or something off someone'shands v.
birini/bir şeyi birinden alıp onu rahatlatmak/özgür bırakmak take something/somebody off somebody’s hands v.
birini/bir şeyi birinden alıp onu yükten kurtarmak take something/somebody off somebody’s hands v.
(birine) acıyıp/merhamet edip onu öldürmek put (one) out of (one's) misery v.
bir mahkumun her bir uzvunu bir ata bağlayıp atları ayrı yönlere göndererek onu öldürmek draw and quarter v.
bir bankada bulunan hesabındaki miktarı aşan bir çek yazıp onu başka bir bankada bozdurmak fly kites v.
çaktırmadan dokunup ondan hoşlandığını/onu arzuladığını hissettirmek play footsies v.
çaktırmadan dokunup ondan hoşlandığını/onu arzuladığını hissettirmek play footsie v.
birine doğru bilgiyi vererek onu düzeltmek set straight v.
aynı anda hem onu hem bunu yapamazsın you can’t dance at two weddings expr.
arzuyu yenmenin en iyi ilacı onu tatmin etmektir the best way to overcome a desire is to satisfy it expr.
ne ekersen onu biçersin as you sow, so you shall reap expr.
ne ekersen onu biçersin have made one's bed and have to lie in it expr.
ne ekersen onu biçersin as you sow, you shall reap expr.
ne ekersen onu biçersin what goes around comes around expr.
ne ekersen onu biçersin so shall you reap expr.
onu yapamıyorsan bari şunu yap fish or cut bait expr.
ne ekersen onu biçersin one reaps what one sows expr.
ne ekersen onu biçersin as you sow, so shall you reap expr.
ne ekersen onu biçersin chickens coming home to roost expr.
nasıl çalışıyor/onu çalıştıran ne? what makes it tick? expr.
ne ekersen onu biçersin as you sow so you shall reap expr.
ne ekersen onu biçersin just-world expr.
sen onu benim külahıma anlat a likely story expr.
zafer onu hak edenindir none but the brave deserve the fair expr.
ne verirsen onu alırsın rubbish in, rubbish out expr.
onu incitenlerin yanında çok da suçlu sayılmayan more sinned against than sinning expr.
kişi ne ekerse onu biçer (one's) chickens come home to roost expr.
kişi ne ekerse onu biçer (your/the) chickens come home to roost expr.
(birinin) bilmediği şey onu üzmez what (someone) doesn't know can't hurt them expr.
Speaking
geçmişte bırakalım onu let's keep that in the past n.
onu tanıyorum I know him/her interj.
onu tanırım I know her interj.
onu tanırım I know him interj.
onu tanımıyorum I don't know him interj.
onu kovdum (işten) I fired him interj.
onu tanımıyorum I don't know her interj.
arkadaşımı arıyorum ancak onu bulamıyorum I'm looking for my friend but I can't find her expr.
arkadaşımı arıyorum ancak onu bulamıyorum I'm looking for my friend but I can't find him expr.
artık onu duymuyorum I don't hear it now expr.
bunun onu etkileyeceğini düşündük we thought it would impress him expr.
ben de onu diyecektim that's what I was gonna say expr.
ben de onu söylüyorum that's what I'm saying expr.
ben de onu diyorum that's what I'm saying expr.
bir kural varsa onu esnetebilirsin if there's a rule you can bend it expr.
cidden onu takmayacaksın değil mi? you're not really wearing that are you? expr.
hazır oldugunda gel ve onu al when you ready come and get it expr.
hayatta ne ekersen onu biçersin you only get out of life what you put in expr.
herkes onu hor görüyor he's an object of scorn expr.
haberlerde gördüm onu I saw her on the news expr.
hayat onu paylaştığımızda güzel life is beautiful when we share it expr.
herkes ne yapıyorsa onu yap do what everybody else does expr.
gidip onu bulalım let's go find him expr.
giderken onu yanımda götüreceğim I'm taking it with me when I leave expr.
insanların onu aradığını bilmesi lazım he needs to know people are looking for him expr.
onu bugün görmedim I haven't seen him today expr.
onu haberlerde gördüm I saw her on the news expr.
onu yemeğe götürmek istediğimi söyler misin? could you tell her that i want to take her to dinner? expr.
onu beş dakika önce gördüm I saw her five minutes ago expr.
onu çıldırtacak ne yaptın? what did you do to piss him off? expr.
onu hiç böyle görmemiştim I've never seen her like that expr.
onu hak etmiyorsun you don't deserve him expr.
onu tanıyormuş gibi konuşma don't talk to me like you know him expr.
onu hatırlayamadım I can't put a name to her/him expr.
onu üç yıldan beri tanıyorum I have known him for three years expr.
onu tanıyor musun? do you know her? expr.
onu ismen tanıyorum I know him by name expr.
onu 3 yıldan beri tanıyorum I have known him for three years expr.
onu kıskanma don't be jealous of him expr.
onu rahat bırakın give him a rest expr.
onu görebilir miyim? can I see him? expr.
onu üç senedir tanıyorum I've known him for three years expr.
onu biraz rahat bırak just give him a break expr.
onu sedyeye yatırın get her on the stretcher expr.
onu benden daha iyi tanıdığından ötürü/dolayı since you know him/her better than i do expr.
onu görmedim I didn't see him expr.
onu uyandırmak için bir sopayla dürtmem gerekti I had to poke him with a stick to wake him expr.
onu elimden çıkarmak hoşuma gitmiyor I don't like to give it away expr.
onu sonsuza dek özleyeceğiz we will miss him forever expr.
onu 3 yıldan beri tanıyorum I've known him for 3 years expr.
onu uyarmaya çalıştım I tried to warn him expr.
onu sen uydurdun you made it up expr.
onu seviyorum I love her expr.
onu sonsuza kadar özleyeceğiz we will miss him forever expr.
onu tanıyor olabilirim I may know her expr.
onu tanıdığı konusunda yalan söylüyor he lies about knowing him expr.
onu burada bırakmak içine siniyor yani? do you feel comfortable leaving her here? expr.
onu demek istemedim I didn't mean that expr.
onu kıskanma don't be jealous of her expr.
neden onu kullanmadın? why didn't you use it? expr.
onu benden daha iyi tanıdığın için because you know him/her better than i do expr.
onu kocan olarak kabul ediyor musun? do you take him to be your husband? expr.
onu herhangi bir şeyle suçladılar mı? did they charge him with anything? expr.
onu o kadar iyi tanımıyordum I didn't know him that well expr.
onu ağlatıyorsun you're making him cry expr.
onu ne kadardır tanıyorsun? how long have you known him? expr.
onu kaderine terk et leave him to his fate expr.
ki onu that expr.
onu evde bıraktığınıza inanamıyorum I can't believe you left her/him at home expr.
onu kim arayacak? who's gonna call him? expr.
onu ne kadar iyi tanıyorsun? how well do you know her? expr.
onu benim için öp kiss her for me expr.
onu bu şekilde bırak leave him like this expr.
onu gurulandıracağım I will make him proud expr.
onu karın olarak kabul ediyor musun? do you take her to be your wife? expr.
onu üç yıldan beri tanıyorum I have known him for 3 years expr.
onu görme fırsatın oldu mu? did you get a chance to see her? expr.
onu gördün mü? have you seen her? expr.
onu hapishanenin dışında tutmanın bir yolunu bulun find a way to keep him out of jail expr.
muhtemelen onu tanıyorumdur I probably know her expr.
onu demek istemedim I did not mean that expr.
onu nereden buldun? where did you get that? expr.
onu kastetmediğimi biliyorsun you know i didn't mean it expr.
onu benden aldın you took her away from me expr.
onu görebilir miyim? can I see her? expr.
onu en son ne zaman gördünüz? when did you last see her? expr.
onu benden daha iyi tanıdığına göre because you know him/her better than i do expr.
onu en son ne zaman gördün? when was the last time you saw her? expr.
onu benim için öp give him a kiss for me expr.
onu yanımda götürüyorum I'm taking him with me expr.
onu her şeyiyle seviyorum I love her all the way expr.
onu hala seviyor musun? do you still love her? expr.
onu aklımdan çıkaramıyorum I can't get her out of my mind expr.
onu nerede bulabiliriz? where can we find him? expr.
onu aldattım I cheated on her/him expr.
onu dünyadaki her şeyden daha çok sevmek love her/him more than anything else in the world expr.
onu kendi kaderine terkettiler they left him to sink or swim expr.
onu daha önce gördüm I've seen him before expr.
onu unuttum I forgot her expr.
onu o kadar iyi tanımıyorum I don't know him that well expr.
onu en son ne zaman gördün? when was the last time you saw it? expr.
onu üç yıldır tanıyorum I have known him for three years expr.
onu bulmak zorundayım I have to find her expr.
onu görebilir miyim? may I see her? expr.
onu önden gönderdim I sent him on ahead expr.
onu duydun you heard him expr.
kim söylemiş onu? who said that? expr.
onu tanımakla iftihar ediyorum I am proud to know him expr.
karısı gerçekten onu aldatıyor his wife really is cheating on him expr.
neden onu rahat bırakmıyorsun? why don't you just leave him alone? expr.
onu savunmak görevim değil ama I don't hold any brief for him but expr.
kimse onu görmemiş no one's seen him expr.
onu durdurmaya çalıştım I tried to stop her expr.
onu öldüreceğim I'm gonna kill him expr.
onu şimdiden özledim I miss him already expr.
ne ekersen onu biçersin what goes around comes around expr.
ne isterseniz onu yapın have it your own way expr.
onu şüphelendirecek bir şey yapma don’t do something to make him suspicious expr.
onu sevdiğimi söyleyebilirim I could tell him that i love him expr.
onu nerede bulabiliriz? where can we find her? expr.
onu en son ne zaman gördün? when was the last time you saw him? expr.
onu benden aldın you took that away from me expr.
onu üç yıldır tanıyorum I've known him for 3 years expr.
onu yanlış tanımışsın you got him all wrong expr.
onu tanıyor musun? do you know him? expr.
onu benden daha iyi tanıdığına göre since you know him/her better than i do expr.
onu aramaya çıktık we went around looking for her expr.
onu neden durdurmadınız? why didn't you stop her? expr.
onu uyarmaya çalıştım I tried to warn her expr.
onu ölü istiyorum I want him dead expr.
onu göremezsin you can't see her/him expr.
onu korkutmaya mı çalışıyorsun? are you trying to scare her off? expr.
onu çok hoş buluyorum I find him very likeable expr.
onu görme şansın oldu mu? did you get a chance to see her? expr.
onu hastaneye götürün/götür take him to the hospital expr.
onu 3 yıldan beri tanıyorum I've known him for three years expr.
onu en son ne zaman gördünüz? when did you last see him? expr.
onu çok severdim I loved her very much expr.
onu benden daha iyi tanıdığın için since you know him/her better than i do expr.
onu geri almak için her şeyi yaparım I'd do anything to get her back expr.
onu yaşarken/canlı gören son insanlar the last people to see him alive expr.
onu kurtarabilirdin you could have saved her/him expr.
onu küçüklüğünden beri tanırım I have known him since he was little expr.
onu üç yıldır tanıyorum I have known him for 3 years expr.
onu kıskanmana hiç gerek yok you have no need to be jealous of him expr.
onu hastaneye götürüyorum I'm taking him to a hospital expr.
onu heyecanlandırmamaya çalış try not to get her excited expr.
onu çok seviyorum I love her so much expr.
onu ağlatıyorsun you're making her cry expr.
onu demek istemedim that's not what i meant expr.
onu üç yıldan beri tanıyorum I've known him for three years expr.
onu en son ne zaman görmüştün? when's the last time you saw him? expr.
onu telefona verebilir misin? can you put him on? expr.
onu hastaneye götürüyorum I'm taking her to a hospital expr.
onu ne kadardır tanıyorsun? how long have you known her/him? expr.
onu unuttum I forgot him expr.
onu üç senedir tanıyorum I've known him for 3 years expr.
onu alırken seni gören oldu mu? did anybody see you take it? expr.
onu utandır color him red-faced expr.
onu suçlayabilir misin? can you blame him? expr.
onu dinleme don't listen to him expr.
onu sokaklara salamam I can't put him on the street expr.
onu yatakta başka bir kızla yakaladım I caught him in bed with another girl expr.
onu buraya getirme don't bring her here expr.
onu çeyrek geçiyor it's quarter past ten expr.
onu yapacağına bunu yapmış zigged when one should've zagged expr.
onu nerede gördün? where'd you see him? expr.
onu herşeyden çok seviyorum I love him more than anything expr.
onu on geçe ten past ten expr.
onu dışarı çıkaramıyorum I can't get him out expr.
onu bulmak zorundayım I have to find him expr.
onu ne kadar iyi tanıyorsun? how well do you know him? expr.
onu yabana atma never underestimate him/her expr.
onu hak etmiyorsun you don't deserve her expr.
onu kaybediyoruz we're losing him expr.
onu tanıdığını söyledin you said you knew him expr.
onu çok iyi bir yere götürmek istiyorum I want to take her someplace really nice expr.
ne yapman gerekiyorsa onu yap do whatever you need to do expr.
onu rahat bırak give her a rest expr.
onu niçin yaptın allah aşkına? why on earth did you do that? expr.
onu görmek istiyorum I want to see her expr.
onu kaybettiğimi sanıyordum I thought i'd lost this expr.
onu görmedim I didn't see her expr.
onu tanıyor olabilirim I may know him expr.
onu çok seviyorum I love him so much expr.
onu çıkaramadım I can't put a name to her/him expr.
onu annemlere bıraktım I left her at my mother's expr.
onu bulmak zorundayım I've got to find her expr.
onu kastetmedim I didn't mean that expr.
onu görme şansın oldu mu? did you get a chance to see him? expr.
onu rahat bırakmanı istiyorum I want you to leave her alone expr.
ne varsa onu yiyeceğiz we'll eat whatever there is expr.
onu demek istemedim I don't mean it expr.
onu on geçiyor it's ten past ten expr.
onu çok hoş buluyorum I find her very likeable expr.
onu kastetmedim I did not mean that expr.
onu özlüyorum I miss him expr.
onu hala seviyor musun? do you still love him? expr.
onu rahat bırak give him a rest expr.
onu bulabilir misin? can you find him? expr.
onu çalmadık we didn't steal it expr.
onu benim için öp kiss him for me expr.
onu televizyonda görünce şaşırdım I was surprised when I saw her on tv expr.
onu uyandıracaksın you'll wake him up expr.
onu benim için öp give her a kiss for me expr.
nasıl çalışıyor/onu çalıştıran ne? what makes it work? expr.
onu çok severdim I loved him very much expr.
onu aklımdan çıkaramıyorum I can't get him out of my mind expr.
onu 3 yıldan beri tanıyorum I have known him for 3 years expr.
onu benden daha iyi tanıdığından ötürü/dolayı because you know him/her better than i do expr.
ne istiyorsanız onu yapın do what you want expr.
onu biz bulduk we found it expr.
onu üç yıldan beri tanıyorum I've known him for 3 years expr.
onu ölesiye seviyorum I love her to death expr.
onu bulmak zorundayım I've got to find him expr.
onu annemgile bıraktım I left her at my mother's expr.
ne ekersen onu biçersin you get out of it what you put into it expr.
onu köşeye sıkıştırdın you got him by the short hairs expr.
onu gördüğümde when I saw him/her expr.
onu gördüğümde when I see him/her expr.
onu hiç böyle görmemiştim I've never seen him like that expr.
onu bir daha görmek zorunda değiliz we don't ever have to see him again expr.
onu yere bırak put that down expr.
onu yapacağız! we're going to do it, sink or swim! expr.
onu rahat bırakın give her a rest expr.
onu televizyonda görünce şaşırdım I was surprised when I saw him on tv expr.
onu nehirde buldum I found it in the river expr.
onu özlüyorum I miss her expr.
onu yabana atma never overlook him/her expr.
muhtemelen onu tanıyorumdur I probably know him expr.
onu şimdiden özledim I miss her already expr.
onu görebilir miyim? may I see him? expr.
onu kim izliyor? who's watching her? expr.
onu parkta gördüm I saw him in the park expr.
onu bekliyoruz we are waiting for her/him expr.
onu yanımda götürüyorum I'm taking her with me expr.
onu bana yazılı olarak verir misiniz? will you give that to me in writing? expr.
onu beş dakika önce gördüm I saw him five minutes ago expr.
onu tanır mıydın? did you know her? expr.
onu gördün mü? have you seen him? expr.
onu gören oldu mu? has anyone seen him/her? expr.
onu rahat bırakmanı istiyorum I want you to leave him alone expr.
onu seviyorum I love him expr.
onu elden kaçırma don't let her go expr.
onu üç yıldır tanıyorum I've known him for three years expr.
onu nerede gördün? where'd you see her? expr.
onu üç senedir tanıyorum I have known him for 3 years expr.
onu herşeyden çok seviyorum I love her more than anything expr.
onu ya tanıyorsundur ya tanımıyorsundur either you know him or you don't expr.
onu elimden çıkarmak istemiyorum I don't want to give it away expr.
onu üç senedir tanıyorum I have known him for three years expr.
onu uyandıracaksın you'll wake her up expr.
onu kendi paramla aldım I bought it with my money expr.
niye onu bu kadar önemsiyorsun? why do you care about her/him so much? expr.
ne görüyorsan onu alırsın what you see is what you get expr.
neden onu rahat bırakmıyorsun? why don't you just leave her alone? expr.
onu çok hoş bir yere götürmek istiyorum I want to take her someplace really nice expr.
onu görme fırsatın oldu mu? did you get a chance to see him? expr.
onu kötüledi he was running down her expr.
onu kafasından vur shoot him in the head expr.
onu telefona verir misin? can you put him on? expr.
onu uyarmıştım I've warned him expr.
onu hatırlamıyorum I don't remember him expr.
sana onu rahatsız etme demiştim I told you not to bother him expr.
sen onu benim külahıma anlat tell it to your grandmother expr.
sen onu benim sakalıma anlat tell that to the marine expr.
sizden onu sevmenizi beklemiyorum I don't expect you to like him expr.
sen onu bana bırak leave the matter to me expr.
sen onu bana bırak leave it to me expr.
söz veriyorum onu aramayacağım I promise I won't call her expr.
sen onu benim külahıma anlat tell it to the marines expr.
sen onu külahıma anlat tell that to the marine expr.
tam onu that very thing expr.
(onu) sen öyle diyorsun says you expr.
ver onu pass it on expr.
ve bu onu gördüğüm en son and that's the last I saw of her expr.
ve onu bir daha hiç görmedim and that's the last I saw of her expr.
yerinde olsam onu dinlerdim if it were me i'd listen to him expr.
vur onu shoot him down expr.
umarım bu onu son görüşümüzdür I hope we've seen the last of him expr.
onu bulursanız hayvanat bahçesine haber verin if you find it, notify the zoo expr.
neye odaklanırsan onu büyütürsün what you focus on, you magnify expr.
onu böyle çağırıyorlar that's what they call him expr.
Trade/Economic
bir şirketin diğerini satın alması borç ve alacaklarıyla onu kendisine katması merger n.
bir malı tüketenler veya onu ara malı olarak talep edenler users n.
bir olay diğerinden önce ortaya çıkıyorsa onu ikinci olayın nedeni olarak gösterme yanlışı post hoc, ergo propter hoc fallacy n.
imalatçının, ürününün reklamını yapmak veya onu sürekli sergilemek üzere perakendeciye yaptığı ödeme veya nakit ıskontosu advertisement allowance n.
makbuz gibi bir dokümanın onu koparan kişi tarafından alınan kısmı counterfoil n.
onu sağlayan kimseden ayrılamayan biriktirilemeyen ve insan ihtiyaçlarını karşılama özelliğine sahip olan bir ekonomik faaliyet service n.
piyasada önder firmanın fiyatı belirlemesi ve onu izleyen ufak firmaların da aynı fiyatı koyması stackelberg strategy n.
Law
kanun tasarısının onu değerlendirecek meclisin önünde resmi olarak okunması reading of a bill n.
bir gayri-reşit adına dava açmak ve onu davada temsil etmek üzere mahkeme tarafından atanan vasi guardian ad litem n.
bir suçluya yardım eden ya da onu saklayan kişi resetter n.
(eski ingiliz hukuku) ormancının birahane işletmesi ve insanların onu memnun etme kaygısıyla orada para harcaması scotal n.
Technical
tartarik asidin optik olarak aktif olmayan şekline ait veya onu belirten racemic n.
tüp içindeki elektron ışınlarının tarama hareketine neden olup onu kontrol eden elektromanyetik bir düzenek yoke n.
sardunya yaprağından çıkarılan monobazik bir organik aside ait veya onu belirten pelargonic adj.
Computer
bir karakterden sonra yazılan ve onu tanımlayan bir karakter adscript n.
ekranda ne görürsen onu alırsın what-you-see-is-what-you get expr.
ekranda ne görürsen onu alırsın what you see is what you get expr.
ekranda ne varsa onu elde edersin what-you-see before-you get-it expr.
ekranda ne varsa onu elde edersin what you see before you get it expr.
ne fakslarsan onu basarsın what you print is what you fax expr.
ne fakslarsan onu basarsın what-you-print-is-what-you fax expr.
ne görürsen onu alırsın what you see is what you get expr.
Construction
boruyu destekleyip onu duvara veya yüzeye sabitleyen braket holderbat n.
Aeronautic
uçağın kanat ve dümenini etkileyerek onu kaldıran kuvvet lift n.
Medical
yeni doğanın kendisine bir şey uzatıldığında onu kavrama için gösterdiği refleks palmar grasp reflex n.
yeni doğanın kendisine bir şey uzatıldığında onu kavrama için gösterdiği refleks palmar grasp n.
Geometry
sabit bir doğruya dik olup onu kesen doğrunun oluşturduğu ve sabit doğru boyunca ötelenen düzlem conoid n.
Logic
kavramın doğasından yola çıkarak onu somutlaştıran varlığı açıklayan argüman ontological argument n.
Physics
atom çekirdeğinin kütlesinin onu oluşturan parçacıkların kütleleri toplamından farkı mass deficiency n.
Education
müfredata ait olmayıp onu tamamlayıcı nitelikte olan cocurricular adj.
Literature
dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci diziye bırakılması overflow n.
bir dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci dizeye bırakılması overlapping n.
Linguistics
bir dizede anlam tamamlanmadığı zaman onu tamamlayacak kelimelerin ikinci diziye bırakılması enjambment n.
History
abd'deki iç savaş sırasında birlik ordularının tıbbi kanadıyla işbirliği yapmak ve onu desteklemek üzere kuzeylilerin oluşturduğu bir örgüt the united states sanitary commission n.
Religious
hz isa'nın öğretilerine inanan veya onu izleyen kişi christian n.
isa mesih'in öğretilerine inanan veya onu izleyen kişi christian n.
ne ekersen onu biçersin whatsoever a man soweth, that shall he also reap n.
vudu inancında cansız bir bedene girip onu yeniden canlandırabilen doğaüstü güç ya da ruh zombi n.
vudu inancında cansız bir bedene girip onu yeniden canlandırabilen doğaüstü güç ya da ruh zombie n.
bayram günü ile onu takip eden sekizinci gün arasındaki süre octave n.
Geology
antiklinalin tepesi ile onu çevreleyen en düşük eğri arasındaki dikey mesafe closure n.
Military
savaş esirinin belirtilen zamanda nezarete döneceğini veya onu esir alan kişilere karşı tekrar silahlanmayacağını bildirdiği yazılı taahhüt parole n.
Sport
güreşçinin rakibinin kolunu tutup onu yere devirdiği bir hamle whip n.
rakibe baskı yaparak onu zora sokan etkili oyun pressure n.
rakibe müdahale ederek onu yere düşürmek tackle someone to the ground v.
Art
bir eserden hareketle veya onu tamamlaması için üretilmiş daha kısa veya az detaylı eser parergon n.
Mythology
(yunan mitolojisinde) koşu yarışında onu geçebilenle evlenmeyi kabul eden bir avcı kadın atalanta n.
amcası kral arthur'a isyan edip onu öldüren bir yuvarlak masa şövalyesi modred n.
amcası kral arthur'a isyan edip onu öldüren bir yuvarlak masa şövalyesi mordred n.
amcası kral arthur'a isyan edip onu öldüren bir yuvarlak masa şövalyesi mordred n.
Latin
bir şey suistimal edilebilir/edildi diye onu kullanmamazlık edemeyiz abusus non tollit usum expr.
Slang
zayıf bir mahkuma arka çıkan ve onu koruyan güçlü mahkum war daddy n.
ne bulursa onu kullanan uyuşturucu bağımlısı garbage freak n.
ne bulursa onu kullanan uyuşturucu bağımlısı garbagehead n.