| English | Turkish | |
|---|---|---|
| General | ||
| General | take-away n. | paket servis |
| General | take-away n. | paket servisi |
| General | take-away n. | başka yerde yenilmek üzere sıcak yemekleri paketlenmiş olarak satan dükkan |
| General | take-away n. | ana fikir |
| General | take-away n. | bir hikayeden çıkarılan ders |
| General | take-away n. | sözleşme görüşmeleri sırasında sendika verdiği taviz |
| General | take-away n. | sendika ödünü |
| Tourism | ||
| Tourism | take-away n. | gel-al |
| English | Turkish | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Common Usage | take away v. | götürmek | ||
|
What positive experiences do pupils or students take away with them? İlk-ortaöğretim veya üniversite öğrencileri yanlarında hangi olumlu deneyimleri götürüyorlar? More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | take away v. | çıkarmak (matematik) | ||
|
There is a lot to take away from this film. Bu filmden çıkarılacak çok şey var. More Sentences |
||||
| General | take away v. | uzaklaştırmak | ||
|
Children in the town were taken away for safety. Şehirdeki çocuklar güvenlik için uzaklaştırıldı. More Sentences |
||||
| General | take away v. | almak | ||
|
Every week a 25 litre drum was taken away and the chef was given GBP 5, part of the black economy. Her hafta 25 litrelik bir bidon alınıyor ve şefe kara ekonominin bir parçası olan 5 Sterlin veriliyor. More Sentences |
||||
| General | take away v. | kaldırmak | ||
|
If you take away a cornerstone, much more may come tumbling down. Eğer bir köşe taşını kaldırırsanız, çok daha fazlası yıkılabilir. More Sentences |
||||
| General | take away v. | elinden almak (bir hakkı) | ||
|
While the contemporary female model was developed, motherhood was taken away from the woman. Çağdaş kadın modeli geliştirilirken annelik kadının elinden alındı. More Sentences |
||||
| General | take away v. | götürmek | ||
|
One takes away from one, and you're left with nothing. Biri diğerini götürür ve size de hiçbir şey kalmaz. More Sentences |
||||
| General | take away v. | ortadan kaldırmak | ||
|
This proposal does not take away the national responsibilities of the national policy-makers. Bu öneri, ulusal politika yapıcıların ulusal sorumluluklarını ortadan kaldırmamaktadır. More Sentences |
||||
| General | take away v. | çalmak | ||
|
Money has been taken away even from the strengthening of the second pillar that has been called for on all sides. Her taraftan talep edilen ikinci sütunun güçlendirilmesinden bile para çalındı. More Sentences |
||||
| General | take away v. | alıp götürmek | ||
|
And those three seconds took away two whole years. O üç saniye koskoca iki seneyi alıp götürdü. More Sentences |
||||
| Trade/Economic | ||||
| Trade/Economic | take away v. | alıp götürmek | ||
|
And those three seconds took away two whole years. Ve o üç saniye iki koca yılı alıp götürdü. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | take-away cup n. | termos | ||
| General | take away weapons v. | silah bırakmak | ||
| General | take away from v. | gölge düşürmek | ||
| General | take away v. | çekmek (desteği) | ||
| General | take away from v. | ayırmak (başka birinden/başka bir yerden) | ||
| General | take away v. | götürmek (birini/bir şeyi başka bir yere) | ||
| General | take away v. | dışarıya çıkarmak | ||
| General | take away from v. | çıkarmak (bir sayıyı başka bir sayıdan) | ||
| General | take away from v. | bir sayıyı başka bir sayıdan çıkarmak | ||
| General | order a take away v. | dışarıdan eve yemek söylemek | ||
| General | order a take away v. | dışarıdan eve yemek sipariş etmek | ||
| General | take away v. | paket servisi yapmak | ||
| General | have a take-away v. | (artan yemeği) paket yaptırmak | ||
| Phrasals | ||||
| Phrasals | take away v. | başka yere götürmek | ||
| Phrasals | take away v. | alıp uzaklaştırmak | ||
| Phrasals | take away v. | ayırmak | ||
| Phrasals | take away v. | yoksun bırakmak | ||
| Phrasals | take away v. | kötülemek | ||
| Phrasals | take away v. | azaltmak | ||
| Phrasals | take away v. | çekmek | ||
| Phrasals | take away v. | masayı toplamak | ||
| Phrasals | take away from v. | kötüleştirmek | ||
| Phrasals | take away v. | büyülemek | ||
| Phrasals | take away v. | kötüleştirmek | ||
| Phrasals | take away v. | birini alıp götürmek | ||
| Phrasals | take away v. | açık ara yenmek | ||
| Phrasals | take away v. | paket servis almak | ||
| Phrasals | take away v. | tutuklamak | ||
| Phrasals | take away v. | tozunu attırmak | ||
| Phrasals | take away v. | erişimini/kullanımını yasaklamak | ||
| Phrasals | take away v. | değerini düşürmek | ||
| Phrasals | take away v. | ile çıkmak | ||
| Phrasals | take away v. | eksiltmek | ||
| Phrasals | take away v. | edinmek | ||
| Phrasals | take away v. | çarpıcı bir farkla yenmek | ||
| Phrasals | take away v. | duygusal olarak etkilemek | ||
| Phrasals | take away v. | açık ara farkla yenmek | ||
| Phrasals | take away v. | restorandan siparişini paket olarak alıp götürmek | ||
| Phrasals | take away from v. | eksiltmek | ||
| Phrasals | take away v. | kolayca yenmek | ||
| Phrasals | take away v. | hapse atmak | ||
| Phrasals | take away v. | restorandan paket yiyecek alıp götürüp başka yerde yemek | ||
| Phrasals | take away from v. | değerini düşürmek | ||
| Phrasals | take away v. | restorandan başka yerde tüketmek üzere paket almak | ||
| Phrasals | take away v. | göz altına almak | ||
| Phrasals | take away v. | kolayca almak/kazanmak | ||
| Phrasals | take away from v. | eksik bırakmak | ||
| Phrasals | take away v. | kullanma hakkını elinden almak | ||
| Phrasals | take away v. | yanında götürmek | ||
| Phrasals | take away v. | eksik bırakmak | ||
| Phrasals | take away v. | ele geçirmek | ||
| Phrasals | take away v. | hapsetmek | ||
| Phrasals | take away v. | bozguna uğratmak | ||
| Phrasals | take away from (something) v. | (bir şeyin) değerini düşürmek | ||
| Phrasals | take away from (something) v. | (bir şeyi) eksiltmek | ||
| Phrasals | take away from (something) v. | (bir şeye) gölge düşürmek | ||
| Colloquial | ||||
| Colloquial | take away one’s chance v. | elinden şansını almak | ||
| Idioms | ||||
| Idioms | give with one hand and take away with the other v. | bir elle verdiğini öbür elle almak | ||
| Speaking | ||||
| Speaking | to eat here or to take away? [uk] expr. | burada mı yiyeceksiniz paket mi olsun? | ||
| Speaking | to eat here or to take away? [uk] expr. | burada mı yiyeceksiniz yoksa paket mi olsun? | ||
| Food Engineering | ||||
| Food Engineering | take-away foods n. | paket servis | ||
| Hunting | ||||
| Hunting | gun take away n. | silahın düşmandan alınarak etkisiz hale getirilmesi | ||