break - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
break kırmak v.
  • We had to break the windows to get out of the car.
  • Arabadan çıkmak için camları kırmamız gerekti.
  • He fell and broke his leg.
  • Düşüp bacağını kırmış.
  • Literacy breaks the vicious poverty circle in which many families have been imprisoned for generations.
  • Okuryazarlık, pek çok ailenin nesiller boyu içine hapsolduğu kısır yoksulluk döngüsünü kırmaktadır.
Show More (29)
break çiğnemek v.
  • I shall be bending the rules as far as I possibly can without actually breaking them.
  • Kuralları gerçekten çiğnemeden mümkün olduğunca esneteceğim.
  • Playing the system, breaking the spirit of the rules.
  • Sistemle oynamak, kuralların ruhunu çiğnemek.
  • It is even now openly threatening to break international law again.
  • Hatta şimdi açıkça uluslararası hukuku tekrar çiğnemekle tehdit ediyor.
Show More (10)
break bozmak v.
  • I’m sure he is the one who broke the coffee machine.
  • Eminim ki kahve makinesini bozan oydu.
  • He told a story to break the silence.
  • Sessizliği bozmak için bir hikaye anlattı.
  • It seems that it was agricultural subsidies in the EU that yet again broke one of the deals on the table.
  • Görünen o ki masadaki anlaşmalardan birini bozan yine AB'deki tarımsal sübvansiyonlar oldu.
Show More (4)
break ara n.
  • Mayor Smith will be with us after the break.
  • Belediye Başkanı Smith ara sonra bizimle olacak.
  • Shall we take a break? You must be tired.
  • Biraz ara verelim mi? Yorulmuşsundur herhalde.
  • There would then be a break, but just for the summer recess.
  • Daha sonra sadece yaz tatili için bir ara verilecektir.
Show More (1)
break ara verme n.
  • If she has been studying since 9 o'clock, she will need to take a break.
  • Eğer saat 9'dan beri çalışıyorsa, biraz ara vermesi gerekecek.
  • If she has been studying since 9 o'clock, she will need to take a break.
  • Eğer saat 9'dan beri ders çalışıyorsa ara vermesi gerekecek.
  • If she has been studying since 9 o'clock, she will need to take a break.
  • Saat 9'dan beri çalışıyorsa biraz ara vermesi gerekecek.
Show More (1)
break yıkmak v.
  • Be strong; don’t let your divorce break you.
  • Güçlü ol; boşanmanın seni yıkmasına izin verme.
  • We must finally have the courage to break the taboos.
  • Sonunda tabuları yıkacak cesarete sahip olmalıyız.
  • Smiles break down barriers and help create a friendly environment.
  • Gülümseme bariyerleri yıkar ve arkadaşça bir ortam yaratmaya yardımcı olur.
Show More (0)
break dağılmak v.
  • We could see the waves breaking from our hotel room.
  • Otel odamızdan dalgaların dağılışını görebiliyorduk.
  • And when the client insists and expresses disagreement, they break down psychologically.
  • Müşteri ısrarcı olduğunda ve aynı fikirde olmadığını ifade ettiğinde psikolojik olarak dağılır.
Show More (-1)
break aşmak v.
  • Would you not agree that trade is a wonderful way of breaking through political quarrels?
  • Ticaretin siyasi çekişmeleri aşmanın harika bir yolu olduğu konusunda hemfikir değil misiniz?
  • Our refusal to break through our protectionism structurally undermines poor countries' own food supplies.
  • Korumacılığımızı aşmayı reddetmemiz, yoksul ülkelerin kendi gıda kaynaklarını yapısal olarak zayıflatmaktadır.
Show More (-1)
break koparmak v.
  • Under your reforms you will break the link between production and subsidy.
  • Reformlarınız kapsamında üretim ve sübvansiyon arasındaki bağı koparacaksınız.
  • The Commission wants to break the link between economic growth and transport growth.
  • Komisyon, ekonomik büyüme ile ulaşımdaki büyüme arasındaki bağlantıyı koparmak istiyor.
Show More (-1)
break kesilmek v.
  • The Commission tabled this proposal when talks between the social partners broke down in May 2001.
  • Komisyon, sosyal ortaklar arasındaki görüşmelerin Mayıs 2001'de kesilmesi üzerine bu teklifi sunmuştur.
  • The Commission tabled this proposal when talks between the social partners broke down in May 2001.
  • Komisyon, sosyal ortaklar arasındaki görüşmelerin Mayıs 2001'de kesilmesi üzerine bu öneriyi sunmuştur.
Show More (-1)
break mola vermek v.
  • It is important that they be safer when they take their breaks.
  • Mola verdiklerinde daha güvende olmaları önemlidir.
  • Let's have a ten-minute break.
  • On dakikalık bir mola verelim.
Show More (-1)
break ayrılmak v.
  • The explosion was so powerful that the hull almost broke in two.
  • Patlama o kadar güçlüydü ki gövde neredeyse ikiye ayrılıyordu.
  • The explosion was so powerful that the hull almost broke in two.
  • Patlama öylesine güçlüydü ki, tekne neredeyse ikiye ayrılıyordu.
Show More (-1)
break çökertmek v.
  • The new bill has the power to break struggling companies.
  • Yeni yasa tasarısı zor durumdaki şirketleri çökertecek güce sahip.
Show More (-2)
break (hava) bozmak v.
  • The weather broke a few days ago; it has been cold ever since.
  • Hava birkaç gün önce bozdu; o zamandan beri soğuk.
Show More (-2)
break gün ağarmak v.
  • We left just as the day was breaking.
  • Tam gün ağarırken ayrıldık.
Show More (-2)
break talihin yüze gülmesi n.
  • The band is desperate for a lucky break.
  • Grup talihin yüzlerine güleceği günü dört gözle bekliyordu.
Show More (-2)
break (söz) tutmamak v.
  • He broke his word and went to see her.
  • Sözünü tutmadı ve onu görmeye gitti.
Show More (-2)
break (fırtına) kopmak v.
  • A storm broke while we were at sea.
  • Biz denizdeyken bir fırtına koptu.
Show More (-2)
break noktayı koyma n.
  • She finally made the break and broke up with him.
  • Sonunda noktayı koydu ve ondan ayrıldı.
Show More (-2)
break teneffüs n.
  • I haven’t seen him since the first break.
  • İlk teneffüsten beri onu görmedim.
Show More (-2)
break (haber) vermek v.
  • The police had to break the news to the girl’s family.
  • Polis haberi kızın ailesine vermek zorunda kaldı.
Show More (-2)
break (ses) çatallaşmak v.
  • His voice broke at the age of fourteen.
  • Sesi on dört yaşında çatallaştı.
Show More (-2)
break kırık n.
  • The doctor noticed a break on the x-ray.
  • Doktor röntgen filminde bir kırık fark etti.
Show More (-2)
break uzaklaşma n.
  • I need a break from my family.
  • Ailemden uzaklaşmaya ihtiyacım var.
Show More (-2)
break (kural) çiğnemek v.
  • He was suspended for breaking school rules.
  • Okul kurallarını çiğnediği için uzaklaştırma aldı.
Show More (-2)
break (tenis) servis kırma n.
  • She was up two breaks in the first set.
  • İlk sette servis kırdığı iki oyunla öndeydi.
Show More (-2)
break boşluk n.
  • We could see the full Moon through a break in the clouds.
  • Bulutların arasındaki boşluktan dolunayı görebiliyorduk.
Show More (-2)
break tatil n.
  • We drove upstate for a weekend break.
  • Hafta sonu tatili için şehir dışına çıktık.
Show More (-2)
break ara vermek v.
  • Let’s break for a meal; we’ll continue later.
  • Yemek için ara verelim; sonra devam ederiz.
Show More (-2)
break kopmak v.
  • A link of confidence between the political class and its people has been broken.
  • Siyasi sınıf ile halk arasındaki güven bağı kopmuştur.
Show More (-2)
break kırılma n.
  • For precisely that condition will help break the present deadlock in the Middle East.
  • Tam da bu koşul, Orta Doğu'daki mevcut çıkmazın kırılmasına yardımcı olacaktır.
Show More (-2)
break kesmek v.
  • We are not even breaking off trade relations.
  • Ticari ilişkilerimizi bile kesmiyoruz.
Show More (-2)
break durdurmak v.
  • The trial broke off what was slow but positive progress, which is reprehensible.
  • Dava, yavaş ama olumlu ilerleyen süreci durdurmuştur ki bu kınanacak bir durumdur.
Show More (-2)
break şans n.
  • Give me a break, come down!
  • Bana bir şans ver, aşağı in!
Show More (-2)
break mola n.
  • Trish, I think this break will help you get over Chalky Heads breaking up.
  • Trish, bence bu mola Chalky Heads'in dağılmasının üstesinden gelmene yardımcı olacak.
Show More (-2)
break çökmek v.
  • And when the client insists and expresses disagreement, they break down psychologically.
  • Müşteri ısrarcı olduğunda ve aynı fikirde olmadığını ifade ettiğinde psikolojik olarak çöküyor.
Show More (-2)
break ağarmak v.
  • Day will break soon.
  • Yakında gün ağaracak.
Show More (-2)