Tureng - floor - Inglés Turco Frases

Historia

	Inglés	Turco
1	floor	yer	n.
	They sat on the floor sewing these quilts and that was a very nice experience. Yerde oturup bu yorganları diktiler ve bu çok güzel bir deneyimdi. Whoever designs the next prototype will need more floor space. Bir sonraki prototipi her kim tasarlayacaksa zeminde daha çok yer olmasını isteyecek. When I came into the room, I found Tom unconscious on the floor. Odaya girdiğimde Tom'u yerde baygın buldum. Tom picked the broken glass off the floor. Tom kırık bardağı yerden aldı. They really slept on the floor. Onlar gerçekten yerde yattılar. The dish fell on the floor with a crash. Tabak büyük bir gürültüyle yere düştü. The police found Dan dead on the kitchen floor. Polis Dan'i mutfakta yerde ölü buldu. Don't leave your glasses on the floor. Bardaklarınızı yerde bırakmayın. Tom remained motionless on the floor. Tom yerde hareketsiz kaldı. Tom knocked Mary to the floor. Tom, Mary'yi yere düşürdü. Tom looked down at the floor. Tom yere baktı. Tom slept on the floor. Tom yerde uyudu. Tom's dirty clothes are on the floor. Tom'un kirli giysileri yerde. Tom found a few coins on the floor. Tom yerde birkaç bozuk para buldu. Layla was lying on the floor. Layla yerde yatıyordu. The floor is muddy. Yerler çamurlu. Mary sat cross-legged on the floor. Mary yere bağdaş kurup oturdu. Edoardo got really angry and threw the chair over onto the floor. Edoardo çok sinirlendi ve sandalyeyi yere fırlattı. I awoke on the floor. Yerde uyandım. They laid the carpet on the floor. Halıyı yere serdi. Tom picked up all the coins on the floor. Tom yerdeki tüm paraları aldı. When Mary entered the kitchen, the floor was covered in water. Mary mutfağa girdiğinde yerler suyla kaplıydı. Mary sat on the floor and wrapped her arms around her knees. Mary yerde oturdu ve kollarını dizlerinin etrafına sardı. I've just waxed the floor. Yerleri daha yeni cilaladım. Tom got up off the floor. Tom yerden kalktı. Tom found a crumpled piece of paper on the floor. Tom yerde buruşuk bir kağıt parçası buldu. Tom doesn't mind sleeping on the floor. Tom yerde uyumayı umursamıyor. Mary doesn't like it when Tom leaves his dirty clothes on the floor. Mary, Tom'un kirli kıyafetlerini yerde bırakmasından hoşlanmıyor. Why is there sawdust on the floor? Neden yerde talaş var? Layla was there on the floor. Layla yerdeydi. Tom helped Mary up off the floor. Tom, Mary'nin yerden kalkmasına yardım etti. Stop leaving your clothes on the floor. Giysilerini yere bırakmaktan vazgeç. Layla was lying on the floor. Leyla yerde yatıyordu. Tom pounded his cane on the floor. Tom bastonunu yere vurdu. He took off his coat and threw it on the floor. Paltosunu çıkarıp yere attı. Tom was passed out on the floor. Tom yerde baygın yatıyordu. I looked down at the floor. Yere baktım. Pick up that paper there on the floor. Yerdeki kağıdı al. Tom always sleeps on the floor. Tom her zaman yerde uyur. She laid down the gun on the floor. Silahı yere bıraktı. It seems that the children will have to sleep on the floor. Görünüşe göre çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar. Dennis lay flat on the floor. Dennis, yere uzanıp yattı. Tom picked his toys up off the floor and put them in the box. Tom oyuncaklarını yerden topladı ve kutuya koydu. Tom bent over to pick up a coin that was on the floor. Tom yerdeki bozuk parayı almak için eğildi. Tom spit on the floor. Tom yere tükürdü. Tom fell to the floor. Tom yere düştü. When Tom ate some food that had fallen on the floor, Mary looked disgusted. Tom yere düşen bir yemeği yediğinde Mary iğrenerek baktı. There was broken glass all over the floor. Yerde kırık camlar vardı. Look down at the floor. Yere bak. Tom dropped a strawberry on the floor and Mary stepped on it. Tom yere bir çilek düşürdü ve Mary üzerine bastı. He dropped his books on the floor. Kitaplarını yere düşürdü. She laid down the gun on the floor. O silahı yere bıraktı. Tom sat down on the floor next to Mary. Tom Mary'nin yanında yerde oturdu. Tom is lying unconscious on the floor. Tom yerde baygın yatıyor. The floor was wet with water. Yerler suyla ıslanmıştı. The police found some blood on the floor. Polisler yerde biraz kan buldular. Tom saw two men lying on the floor, bleeding from gunshot wounds. Tom yerde yatan iki adam gördü, kurşun yaralarından dolayı kanıyorlardı. Tom accidentally dropped an egg on the floor. Tom kazara yere bir yumurta düşürdü. Tom is lying on the floor, dead. Tom yerde yatıyor, ölü. Tom dropped a strawberry on the floor and Mary stepped on it. Tom yere bir çilek düşürdü ve Mary onun üstüne bastı. The floors were clean. Yerler temizdi. There's a rock on the floor. Yerde bir kaya var. He was sitting on the floor. Yerde oturuyordu. Tom stretched out on the floor and fell asleep. Tom yere uzandı ve uyuyakaldı. I tapped my foot on the floor. Ayağımı yere hafifçe vurdum. He fell down on the floor. O, yere düştü. Tom sleeps on a mattress on the floor. Tom yerde bir şiltede uyuyor. Please clean the floor with this mop. Lütfen yerleri bu paspasla temizleyin. There was blood on the floor. Yerde kan vardı. Layla was on the floor. Layla yerde yatıyordu. Stop leaving your clothes all over the floor. Kıyafetlerini yerde bırakmayı bırak. I just waxed the floor. Yerleri yeni cilaladım. There was broken glass on the floor. Yerde kırık cam vardı. Tom saw the newspaper on the floor and picked it up. Tom yerde bir gazete gördü ve onu aldı. Tom picked the stuff up off the floor. Tom eşyaları yerden topladı. Tom picked the broken glass off the floor. Tom yerdeki kırık camları topladı. Tom felt around the floor on his hands and knees, trying to find Mary's earring. Tom, Mary'nin küpesini bulmak için elleri ve dizleri üzerinde yere baktı. They laid the carpet on the floor. Halıyı yere serdiler. I noticed something on the floor and bent down to see what it was. Yerde bir şey fark ettim ve ne olduğunu görmek için eğildim. Tom was lying helpless on the floor. Tom yerde çaresizce yatıyordu. Mary tapped her foot on the floor. Mary ayağını yere hafifçe vurdu. Tom was sitting on the floor playing his bongos. Tom yerde oturmuş bongosunu çalıyordu. The vase fell to the floor and shattered. Vazo yere düştü ve parçalandı. The floor feels cold. Yerler soğuk. Make a circle on the floor. Yerde bir daire yapın. We must wash the floor. Yerleri yıkamalıyız. Tom laid the gun down on the floor. Tom silahı yere bıraktı. The floor was painted green, while the walls were yellow. Duvarlar sarıyken, yer yeşile boyanmıştı. Tom was staring at the floor. Tom yere bakıyordu. Tom sat next to Mary on the floor. Tom yerde Mary'nin yanında oturdu. The floor is spotless. Yer lekesiz. Tom slumped to the floor. Tom yere yığıldı. The children were sitting on the floor in front of Tom. Çocuklar Tom'un önünde yerde oturuyorlardı. Don't throw anything on the floor. Yere bir şey atma. Tom sat on the floor next to Mary. Tom Mary'nin yanında yere oturdu. This product is both a floor polish and a dessert topping. Bu ürün hem yer cilası hem de tatlı üstü. Sami left his keys on the floor. Sami anahtarlarını yere bıraktı. Tom noticed something on the floor. Tom yerde bir şey fark etti. Mary can't abide Tom leaving his dirty clothes on the floor. Mary, Tom'un kirli kıyafetlerini yerde bırakmasına tahammül edemiyor. Get down on the floor! Yere yat! Her hair was so long as to reach the floor. Saçları yere kadar uzanıyordu. Tom likes sitting on the floor. Tom yerde oturmayı sever. Tom wanted to sink through the floor. Tom yerin dibine girmek istedi. Tom is going to have to sleep on the floor. Tom yerde uyumak zorunda kalacak. The police found Tom's body on the kitchen floor. Polis Tom'un cesedini mutfakta yerde buldu. He was found lying unconscious on the kitchen floor. Mutfakta yerde baygın yatarken bulundu. Tom sat cross-legged on the floor in front of the TV. Tom televizyonun önünde yere bağdaş kurup oturdu. Tom cleaned the floor with a mop. Tom yerleri paspasla temizledi. Tom stretched out on the floor and fell asleep. Tom yerde uzandı ve uykuya daldı. I tapped my foot on the floor. Ayağımı yere vurdum. Wax the floor. Yerleri cilala. Tom sleeps on a mattress on the floor. Tom yerde bir yatakta uyur. On the floor were two pairs of shoes. Yerde iki çift ayakkabı vardı. I slept on the floor. Ben yerde uyudum. There are windows on the floor, and doors on the ceiling. Yerde pencereler, tavanda kapılar var. Tom is crouched on the floor, writhing in pain. Tom yere çömelmiş, acı içinde kıvranıyordu. Don't use your bare hands to scrub the floor. Yeri ovalamak için çıplak ellerini kullanma. Mary gets upset when Tom leaves his dirty clothes on the floor. Tom kirli kıyafetlerini yerde bıraktığında Mary üzülüyor. Tom is going to have to sleep on the floor. Tom yerde yatmak zorunda kalacak. I always sleep on the floor. Ben hep yerde uyurum. Tom's dirty clothes are on the floor. Tom'un kirli kıyafetleri yerde. There's blood on the floor. Yerde kan var. Who spilled the ink on the floor? Yere kim mürekkep döktü? Tom was sitting cross-legged on the floor. Tom yerde bağdaş kurmuş oturuyordu. He fell flat on the floor. Yere düştü. The children were sitting on the floor in front of Tom. Çocuklar, Tom'un önünde yerde oturuyorlardı. Tom bent down to pick up something off the floor. Tom yerden bir şey almak için eğildi. Don't use your bare hands to scrub the floor. Yerleri fırçalamak için çıplak ellerinizi kullanmayın. Tom had to sleep on the floor. Tom yerde uyumak zorunda kaldı. Sami fell down directly to the floor. Sami doğrudan yere düştü. He fell down on the floor. Yere düştü. Tom left his clothes lying all over the floor. Tom kıyafetlerini yerde bıraktı. The floor was covered with blood. Yer kana bulandı. Tom dropped a cup on the floor and it shattered into a thousand pieces. Tom yere bir fincan düşürdü ve fincan tuzla buz oldu. The man on the floor had a knife in his back. Yerdeki adamın sırtında bir bıçak vardı. There's no blood on the floor. Yerde kan yok. Tom tapped his foot on the floor. Tom ayağını yere vurdu. Tom sat on the floor next to Mary. Tom, Mary'nin yanında yere oturdu. Tom felt around the floor on his hands and knees, trying to find Mary's earring. Tom, Mary'nin küpesini bulabilmek için el ve dizlerinin üzerinde yeri yokladı. Tom looked at the floor. Tom yere baktı. Sami vomited on the floor. Sami yere kustu. He allowed his books to fall on the floor. Kitaplarının yere düşmesine izin verdi. Tom is lying on the floor, dead. Tom yerde ölü yatıyor. The vase fell to the floor and shattered. Vazo yere düştü ve paramparça oldu. He laid down the gun on the floor. O silahı yere bıraktı. Do you mind if I sit on the floor? Yere otursam sorun olur mu? Tom is lying on the floor, unconscious. Tom yerde yatıyor, bilinci kapalı. Mary sat on the floor and wrapped her arms around her knees. Mary yere oturdu ve kollarını dizlerine doladı. There was a lot of blood on the floor. Yerde çok kan vardı. Tom bent over to pick up a coin that was on the floor. Tom yerdeki parayı almak için eğildi. Is there anything on the floor? Yerde bir şey var mı? Tom saw Mary lying on the floor. Tom, Mary'nin yerde yattığını gördü. He took off his coat and threw it on the floor. Paltosunu çıkardı ve yere fırlattı. Tom saw muddy footprints on the floor. Tom yerde çamurlu ayak izleri gördü. There's a large carpet on the floor. Yerde büyük bir halı var. Tom dropped his coffee cup on the kitchen floor. Tom kahve fincanını mutfakta yere düşürdü. Tom slept on the floor that night. Tom o gece yerde yattı. He gathered the last three matchsticks left on the floor. Yerde kalan son üç kibrit çöpünü topladı. Tom sometimes sleeps on the floor. Tom bazen yerde uyur. Tom fell flat on the floor. Tom yüzüstü yere düştü. Tom sat cross-legged on the floor. Tom yere bağdaş kurup oturdu. Tom accidentally dropped an egg on the floor. Tom yanlışlıkla yere bir yumurta düşürdü. All the children were sitting in a circle on the floor. Tüm çocuklar yerde bir daire içinde oturuyorlardı. Tom slept on the floor that night. Tom o gece yerde uyudu. Did you forget to wax the floor again? Yine yerleri cilalamayı mı unuttun? Tom sat on the floor and cried. Tom yere oturdu ve ağladı. Tom saw the newspaper on the floor and picked it up. Tom gazeteyi yerde gördü ve onu aldı. The floor is slippery, so be careful. Yerler kaygan, onun için dikkatli ol. I sat on the floor. Yerde oturdum. My sister dropped her plate on the floor. Kız kardeşim tabağını yere düşürdü. There's trash on the floor. Yerde çöp var. There are holes in the floor. Yerde delikler var. Being too nervous to reply, he stared at the floor. Cevap veremeyecek kadar gergin olduğu için gözlerini yere dikti. Tom was curled up on the floor, crying. Tom yerde kıvrılmış ağlıyordu. Tom spent the night in the basement, sleeping on the floor. Tom geceyi bodrumda yerde uyuyarak geçirdi. His hair is so long it reaches the floor. Saçları o kadar uzun ki yere kadar uzanıyor. Do you mind if I sit on the floor? Yerde oturmamın sakıncası var mı? Tom is looking at the floor. Tom yere bakıyor. She woke up naked on the floor. Yerde çıplak uyandı. Tom is still passed out on the floor. Tom hâlâ yerde baygın yatıyor. Make a circle on the floor. Yere bir daire yap. She lay down on the floor and started reading. Yere uzandı ve kitap okumaya başladı. He fell to the floor. O yere düştü. The police found Tom lying on the floor with a bullet hole in the middle of his forehead. Polis Tom'u alınının ortasındaki bir kurşun deliğiyle yerde yatarken buldu. Don't let Tom lie on the floor. Tom'un yere uzanmasına izin verme. Why is that on the floor? Bu neden yerde? Tom walked across the floor. Tom yerde yürüyordu. She passed out on the floor. Yerde bayıldı. Tom dropped his books on the floor. Tom kitaplarını yere düşürdü. The plate slipped from my hands and fell to the floor. Tabak elimden kayarak yere düştü. There was a lot of blood on the floor. Yerde çok fazla kan vardı. It seems that the children will have to sleep on the floor. Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi. He picked up a handkerchief from the floor. O, yerden bir mendil aldı. Tom and Mary were both sitting cross-legged on the floor. Tom ve Mary yerde bağdaş kurmuş oturuyorlardı. We must wash the floor. Biz yeri yıkamalıyız. The demon lord finally lost conciousness and fell to the floor with a thud. İblis Lordu sonunda bilincini kaybetti ve bir gümbürtüyle yere düştü. There were some muddy footprints on the floor. Yerde çamurlu ayak izleri vardı. Tom fell flat on the floor. Tom yere düştü. I don't mind sleeping on the floor. Yerde uyumak umurumda değil. All the children were sitting in a circle on the floor. Bütün çocuklar yerde çember şeklinde oturuyordu. Tom picked the book off the floor. Tom kitabı yerden aldı. Tom saw something on the floor. Tom yerde bir şey gördü. Sami left his keys on the floor. Sami anahtarlarını yerde unuttu. Tom saw Mary picking things up off the floor. Tom, Mary'nin yerden bir şeyler topladığını gördü. Your glasses fell on the floor. Gözlüğün yere düştü. Tom sat on the floor. Tom yere oturdu. There's no blood on the floor. Yerde hiç kan yok. There were blood stains on the floor. Yerde kan lekeleri vardı. I sat on the floor. Yere oturdum. The doll lay on the floor. Bebek yerde yatıyordu. Tom started scrubbing the floor. Tom yerleri fırçalamaya başladı. Layla was there on the floor. Leyla orada yerdeydi. Tom is lying face down on the floor. Tom yerde yüzükoyun yatıyor. Tom is accustomed to sitting on the floor. Tom yerde oturmaya alışkındır. Tom placed a cushion on the floor and sat on the cushion. Tom yere bir minder koydu ve minderin üzerine oturdu. Tom found Mary's phone on the floor. Tom, Mary'nin telefonunu yerde buldu. I slept on the floor. Yerde uyudum. Is there anything on the floor? Yerde bir şey var mıdır? He was discovered unconscious on the floor of the kitchen. Mutfakta yerde baygın bulundu. Tom is lying on the floor. Tom yerde yatıyor. Tom found Mary's glasses on the floor. Tom, Mary'nin gözlüklerini yerde buldu. Tom is still passed out on the floor. Tom hala yerde baygın yatıyor. I called the police as soon as I saw his dead body on the floor. Onun cesedini yerde görür görmez polisi aradım. Everyone was sitting cross-legged on the floor. Herkes yerde bağdaş kurmuş oturuyordu. Tom pointed at the coin on the floor. Tom yerdeki parayı işaret etti. Tom was sitting on the floor, crying. Tom yerde oturmuş ağlıyordu. I found this on the floor in the kitchen. Bunu mutfakta yerde buldum. Tom just looked down at the floor. Tom sadece yere baktı. I awoke on the floor. Ben yerde uyandım. Sami's heart hit the floor. Sami'nin kalbi yere çarptı. The floor must be very clean. Yer çok temiz olmalı. I dropped to the floor. Ben yere düştüm. Don't spit on the floor! Yere tükürme! The floor is wet and slippery. Yerler ıslak ve kaygan. My cellphone fell on the floor. Cep telefonum yere düştü. There are petals all over the floor. Yerde yapraklar var. Tom picked up all the coins on the floor. Tom yerdeki bütün bozuk paraları topladı. Mary tapped her foot on the floor. Mary ayağını yere vurdu. The floor has just been waxed. Yerler daha yeni cilalandı. Tom noticed blood on the floor. Tom yerde kan fark etti. Tom is sitting on the floor. Tom yerde oturuyor. She lay down on the floor and started reading. Yere uzandı ve okumaya başladı. Mary can't abide Tom leaving his dirty clothes on the floor. Mary, Tom'un kirli giysilerini yere bırakmasına tahammül edemiyor. Sami vomited on the floor. Sami yere kusuyordu. Don't let Tom lie on the floor. Tom'un yerde yatmasına izin vermeyin. Mary gets upset when Tom leaves his dirty clothes on the floor. Tom kirli giysilerini yere bıraktığında Mary üzülür. There's a rock on the floor. Yerde bir taş var. The man slumped to the floor. Adam aniden yere düştü. I'd prefer to sit on the floor. Yerde oturmayı tercih ederim. Sami was lying on the floor. Sami yerde yatıyordu. The police found some blood on the floor. Polis yerde biraz kan buldu. Dennis lay flat on the floor. Dennis, yere uzandı. There was some kind of white powder on the floor. Yerde bir çeşit beyaz toz vardı. Layla was on the floor. Layla yerdeydi. I looked at the floor. Yere baktım. Tom picked a needle up off the floor. Tom yerden bir iğne aldı. Tom sat cross-legged on the floor in front of the TV. Tom TV'nin önünde yerde bağdaş kurup oturdu. Tom laid down the gun on the floor. Tom silahı yere bıraktı. I felt the floor shake. Yerin sallandığını hissettim. He fell flat on the floor. O yere düz düştü. Don't sit on the floor. Yere oturma. Tom took off his coat and threw it on the floor. Tom paltosunu çıkardı ve onu yere attı. The floor was covered with blood. Yer kanla kaplıydı. Tom is still unconscious on the floor. Tom hala yerde baygın yatıyor. Make a circle on the floor. Yere bir daire çizin. Tom noticed blood on the floor. Tom yerdeki kanı fark etti. Tom was on the floor. Tom yerdeydi. Tom started scrubbing the floor. Tom yeri fırçalamaya başladı. In Canada we sleep in a bed, not on the floor. Kanada'da yerde değil yatakta uyuruz. The jar was smashed to bits when it hit the floor. Kavanoz yere düştüğünde paramparça oldu. Tom picked something up off the floor. Tom yerden bir şey aldı. Footprints were left on the floor. Yerde ayak izleri bırakılmıştı. She sat on the floor, her eyes closed. Yere oturdu, gözleri kapalıydı. Tom wanted to sink through the floor. Tom yere batmak istedi. The floor is under my feet! Yer ayaklarımın altında! Tom is accustomed to sitting on the floor. Tom yere oturmaya alışıktır. They really slept on the floor. Gerçekten yerde uyudular. Tom picked his toys up off the floor and put them in the box. Tom oyuncaklarını yerden kaldırdı ve kutuya koydu. Tom dropped a cup on the floor and it shattered into a thousand pieces. Tom yere bir bardak düşürdü ve bardak binlerce parçaya ayrıldı. He picked up a handkerchief from the floor. Yerden bir mendil aldı. Tom sat down on the floor next to Mary. Tom, Mary'nin yanında yere oturdu. He fell to the floor. Yere düştü. Pick up the pencil from the floor. Kalemi yerden al. Sami was found deceased on the floor. Sami yerde ölü bulundu. There's a hole in the floor. Yerde bir delik var. The man slumped to the floor. Adam yere yığıldı. Tom is lying face down on the floor. Tom yerde yüzüstü yatıyor. Get down on the floor! Yere yatın! I'll sleep on the floor. Ben yerde yatacağım. The floor is wet and slippery. Yer ıslak ve kaygan. Tom sat next to Mary on the floor. Tom yerde Mary'nin yanına oturdu. Tom saw something on the floor by the sofa. Tom kanepenin yanında yerde bir şey gördü. The floor is dirty. Yerler kirli. Tom was lying on the floor. Tom yerde yatıyordu. There were bits of broken glass on the floor. Yerde kırık cam parçaları vardı. The floor is spotless. Yerler tertemiz. I called the police as soon as I saw his dead body on the floor. Yerde cesedini görür görmez polisi aradım. She's lying on the floor. O yerde yatıyor. When I came to, I found myself lying on the floor. Kendime geldiğimde, kendimi yerde yatarken buldum. Tom just looked down at the floor. Tom yere baktı. Tom found a crumpled piece of paper on the floor. Tom yerde bir parça buruşuk kağıt buldu. I always sleep on the floor. Her zaman yerde uyurum. The plate slipped from my hands and fell to the floor. Tabak ellerimden kaydı ve yere düştü. Why is that on the floor? O neden yerde? There was broken glass on the floor. Yerde cam kırıkları vardı. Tom found Mary lying unconscious on the kitchen floor. Tom, Mary'yi mutfakta yerde baygın yatarken buldu. Tom likes sitting on the floor. Tom yerde oturmayı seviyor. Tom noticed something on the floor and bent down to see what it was. Tom yerde bir şey fark etti ve ne olduğunu görmek için eğildi. I dropped to the floor. Yere düştüm. Tom helped Mary up off the floor. Tom Mary'nin yerden kalkmasına yardım etti. Tom took off his coat and threw it on the floor. Tom ceketini çıkardı ve yere fırlattı. When I came into the room, I found Tom unconscious on the floor. Odaya girdiğimde, Tom'u yerde baygın buldum. Tom sat cross-legged on the floor. Tom yerde bağdaş kurdu. Tom saw blood on the floor. Tom yerde kan gördü. He fell and hit his head on the floor. Düştü ve kafasını yere vurdu. Tom placed a cushion on the floor and sat on the cushion. Tom yere bir minder koydu ve mindere oturdu. The plate slipped from her hand and crashed to the floor. Tabak elinden kaydı ve yere düştü. Stop leaving your clothes on the floor. Kıyafetlerini yerde bırakmayı bırak. Mary was sitting cross-legged on the floor. Mary yerde bağdaş kurmuş oturuyordu. Sami spat on the floor. Sami yere tükürdü. There was some kind of white powder on the floor. Yerde bir tür beyaz toz vardı. Tom was curled up on the floor, crying. Tom yerde kıvrılmış, ağlıyordu. Don't leave your glasses on the floor. Gözlüklerini yerde bırakma. Sami left the bottle of water on the floor. Sami su şişesini yere bıraktı. Tom spent the night in the basement, sleeping on the floor. Tom geceyi bodrumda, yerde uyuyarak geçirdi. There's something on the floor. Yerde bir şey var. Footprints were left on the floor. Yerde ayak izleri vardı. The police found Tom lying on the floor with a bullet hole in the middle of his forehead. Polis Tom'u alnının ortasında bir kurşun deliği ile yerde yatarken buldu. Who spilled the ink on the floor? Mürekkebi yere kim döktü? Tom sat on the floor between the door and Mary. Tom, kapı ile Mary arasında yere oturdu. Tom fell down on the floor. Tom yere düştü. Is it safe to eat food that has dropped on the floor? Yere düşen yiyecekleri yemek güvenli midir? He was sitting on the floor. O yerde oturuyordu. You must absolutely not lick the floor. Kesinlikle yerleri yalamamalısın. Tom is lying on the floor, unconscious. Tom yerde baygın yatıyor. Her hair was so long as to reach the floor. Saçları yere ulaşacak kadar uzundu. He laid down the gun on the floor. Silahı yere bıraktı. Tom was sitting on the floor. Tom yerde oturuyordu. She's lying on the floor. Yerde yatıyor. Mary doesn't like it when Tom leaves his dirty clothes on the floor. Tom kirli giysilerini yere bıraktığında Mary bundan hoşlanmaz. Tom was sitting cross-legged on the floor. Tom yerde bacak bacak üstüne atmış oturuyordu. Sami got up from the floor. Sami yerden kalktı. She sat on the floor, her eyes closed. Gözleri kapalı bir şekilde yere oturdu. Tom was lying unconscious on the floor. Tom yerde baygın yatıyordu. The floor is cold. Yerler soğuk. Tom sat down on the floor. Tom yere oturdu. Tom pointed to the floor. Tom yeri gösterdi. I'll sleep on the floor. Ben yerde uyuyacağım. Tom said he wouldn't mind sleeping on the floor. Tom yerde uyumaktan rahatsız olmayacağını söyledi. She woke up naked on the floor. O yerde çıplak uyandı. When I came to, I found myself lying on the floor. Ayıldığımda kendimi yerde yatıyor buldum. I don't mind sleeping on the floor. Ben yerde uyumayı umursamıyorum. The book fell to the floor. Kitap yere düştü. Show More (350)
2	floor	zemin	n.
	Be careful! You can slip because of the wet floor. Dikkatli olun! Islak zemin yüzünden kayabilirsiniz. You should clean the floor of your car as it has become sticky. Yapış yapış olduğu için arabanızın zeminini temizlemelisiniz. Still there are unacceptable accidents on the farm and on the factory floor. Çiftlikte ve fabrika zemininde hala kabul edilemez kazalar yaşanmaktadır. Whoever designs the next prototype will need more floor space. Bir sonraki prototipi kim tasarlarsa tasarlasın daha fazla zemin alanına ihtiyaç duyacaktır. Whoever designs the next prototype will need more floor space. Bir sonraki prototipi tasarlayan kişinin daha fazla zemin alanına ihtiyacı olacak. The floor gave in under the weight of the heavy sculpture. Zemin, ağır heykelin ağırlığı altında çöktü. Dan saw blood on the kitchen floor. Dan mutfak zemininde kan görmüş. The floor was wet with water. Zemin suyla ıslaktı. The floor is so dirty that It requires washing. Zemin o kadar kirli ki yıkanması gerekir. I was so tired that I fell asleep on the hard marble floor. O kadar yorgundum ki sert mermer zemin üzerinde uyudum. I prefer hardwood floors to carpet. Parke zemini halıya tercih ederim. That hut's floor is of bamboo. Bu kulübenin zemini bambudan. I swept the kitchen floor. Mutfağın zeminini süpürdüm. I was so tired that I fell asleep on the hard marble floor. O kadar yorgundum ki sert mermer zeminde uyuyakalmışım. I swept the floor. Zemini süpürdüm. Dan saw blood on the kitchen floor. Dan mutfak zemininde kan gördü. Tom and Mary's little boy loves sitting on the kitchen floor banging pots and pans. Tom ve Mary'nin küçük oğlu mutfak zemininde oturmayı ve kap kacağa vurmayı seviyor. The floor is slippery. Zemin kaygan. The floor creaked. Zemin gıcırdadı. The floor is muddy. Zemin çamurlu. There are windows on the floor, and doors on the ceiling. Zeminde pencereler; tavanda kapılar var. Tom sat on the floor and cried. Tom zemine oturdu ve ağladı. Tom was on the floor. Tom zemindeydi. The carpenter is measuring the floor. Marangoz zemini ölçüyor. I've just finished waxing the floor. Az önce zemini cilalamayı bitirdim. Tom is mopping the kitchen floor. Tom mutfak zeminini paspaslıyor. The floor was painted green, while the walls were yellow. Zemin yeşile boyanmıştı, duvarlar ise sarıydı. The floor must be kept clean. Zemin temiz tutulmalı. He was found lying unconscious on the kitchen floor. O, mutfak zemininde bilinçsiz yatarken bulundu. The floor is very cold. Zemin çok soğuk. The floor is so dirty that It requires washing. Zemin o kadar kirli ki yıkanması gerekiyor. Run pipes under the floor. Zeminin altından borular geçirin. The floor must be kept clean. Zemin temiz tutulmalıdır. She scrubbed the floor of the kitchen with a brush. Mutfağın zeminini fırçayla ovdu. The floor was cold. Zemin soğuktu. The floor gave way. Zemin çöktü. A wood floor is beautiful. Ahşap zemin güzeldir. I've just waxed the floor. Az önce zemini cilaladım. The floor is covered with a thick carpet. Zemin, kalın bir halı ile kaplıdır. Tom scrubbed the kitchen floor. Tom mutfak zeminini fırçaladı. I noticed something on the floor and bent down to see what it was. Zeminde bir şey fark ettim ve ne olduğunu görmek için eğildim. There's a hole in the floor. Zeminde bir çukur var. The floor is wet and slippery. Zemin ıslak ve kaygan. There was broken glass all over the floor. Zeminde her yerde kırık cam vardı. She scrubbed the kitchen floor with a brush. Mutfak zeminini fırçayla ovdu. Please clean the dirty floor. Lütfen kirli zemini temizleyin. Sami was found dead on the kitchen floor of his trailer. Sami karavanın mutfak zemininde ölü bulundu. When Mary entered the kitchen, the floor was covered in water. Mary mutfağa girdiğinde, zemin suyla kaplıydı. The police found Dan dead on the kitchen floor. Polis, Dan'i mutfak zemininde ölü buldu. The floor had a good shine. Zemin iyi parlıyordu. Please clean the floor with this mop. Lütfen bu paspasla zemini temizle. My favorite floor is hard wood. En sevdiğim zemin sert ahşaptır. I swept the kitchen floor. Ben mutfak zeminini süpürdüm. Tom was vacuuming the rug while Mary was mopping the kitchen floor. Mary mutfak zeminini paspaslarken Tom halıyı temizliyordu. The floor had a good shine. Zeminin iyi bir parlaklığı vardı. I've just finished waxing the floor. Zemini cilalamayı yeni bitirdim. He was discovered unconscious on the floor of the kitchen. O, mutfak zemininde baygın bulundu. The floor was completely covered by a large rug. Zemin tamamen büyük bir halı ile kaplıydı. Tom swept the kitchen floor while Mary washed the dishes. Mary bulaşıkları yıkarken, Tom mutfak zeminini süpürdü. When I tried to move the desk, one of its legs made a jarring sound as it scraped across the floor. Masayı hareket ettirmeye çalıştığımda, ayaklarından biri zeminde sürtünürken rahatsız edici bir ses çıkardı. Marble floors are beautiful. Mermer zeminler güzeldir. My favorite floor is hard wood. Benim en sevdiğim zemin sert ahşaptır. Stop leaving your clothes all over the floor. Giysilerini zeminin her yerine bırakmaktan vazgeç. The floor was completely covered by a large rug. Zemin tamamen büyük bir halıyla kaplıydı. All you have to do is sweep the floor. Yapmak zorunda olduğun bütün şey zemini süpürmektir. The floor is cold. Zemin soğuk. Booth broke his leg when he hit the stage floor. Booth sahne zeminine çarptığında bacağını kırdı. I prefer hardwood floors to carpet. Parke zeminleri halıya tercih ederim. The floor is slippery, so be careful. Zemin kaygan, bu yüzden dikkatli olun. The floor is under my feet! Zemin ayaklarımın altında! In Canada we sleep in a bed, not on the floor. Kanada'da zeminde değil yatakta uyuyoruz. The floor is dirty. Zemin kirli. That hut's floor is of bamboo. O kulübenin zemini bambudandır. There were blood stains on the floor. Zemin üzerinde kan lekeleri vardı. Tom and Mary were both sitting cross-legged on the floor. Tom ve Mary her ikisi de zemin üzerine bağdaş kurmuş oturuyordu. Fragments of the mirror were scattered on the floor. Ayna parçaları zemin üzerinde dağıldı. The swimming pool is hidden under the floor. Yüzme havuzu zeminin altında gizlidir. The floor is uneven. Zemin düz değil. You must absolutely not lick the floor. Kesinlikle zemini yalamamalısın. Tom pointed to the floor. Tom zemini işaret etti. There's a hole in the floor. Zeminde bir delik var. She scrubbed the kitchen floor with a brush. O bir fırça ile mutfak zeminini temizledi. Tom swept the kitchen floor while Mary washed the dishes. Mary bulaşıkları yıkarken Tom mutfağın zeminini süpürdü. The floor was covered with blood. Zemin kanla kaplanmıştı. The floor was covered with dust. Zemin tozla kaplıydı. Tom was vacuuming the rug while Mary was mopping the kitchen floor. Mary mutfak zeminini paspaslarken Tom halıyı süpürüyordu. I swept the floor in the kitchen. Mutfakta zemini süpürdüm. The swimming pool is hidden under the floor. Yüzme havuzu zeminin altında saklı. Wax the floor. Zemini cilala. Please clean the dirty floor. Lütfen kirli zemini temizle. Tom walked across the floor. Tom zemini yürüyerek geçti. The floor is lava. Zemin lav. The floor is covered with a thick carpet. Zemin, kalın bir halıyla kaplı. Dirty house, dirty floor. Kirli ev, kirli zemin. Tom found Mary lying unconscious on the kitchen floor. Tom Mary'yi mutfak zemininde bilinçsizce yatarken buldu. The floor is slippery, so be careful. Zemin kaygan, bu yüzden dikkatli ol. I swept the floor in the kitchen. Mutfağın zeminini süpürdüm. The floor was very cold. Zemin çok soğuktu. Wax the floor. Zemini parlatın. Tom swept the floor. Tom zemini süpürdü. The floor is quiet. Zemin sessizdir. I've swept the floor. Zemini süpürdüm. There are holes in the floor. Zeminde çukurlar var. The floor must be very clean. Zemin çok temiz olmalı. Tom cleaned the floor with a mop. Tom bir paspas ile zemini temizledi. I didn't want to spend any more time cleaning the kitchen floor. Mutfak zeminini temizlemek için daha fazla zaman harcamak istemedim. A wood floor is beautiful. Ahşap bir zemin güzeldir. The floor is very slippery. Zemin çok kaygan. Show More (105)
3	floor	kat	n.
	The strike at the production floor caused the company to go bankrupt. Üretim katındaki grev şirketin iflas etmesine neden oldu. The post office is on the second floor of the building. Postane binanın ikinci katında. We have many requests from the floor. Kattan çok sayıda talebimiz var. The Powerlift is suitable for transporting loads from one floor to another. Powerlift, yükleri bir kattan diğerine taşımak için uygundur. The Powerlift is suitable for transporting loads from one floor to another. Powerlift, yüklerin bir kattan farklı katlara taşınması için uygundur. We live on the 7th floor. Biz 7. katta yaşıyoruz. The library is on the 4th floor. Kütüphane 4. katta. Tom lives on the same floor as I do. Tom benimle aynı katta oturuyor. We went up by two floors to reach the apparel stalls. Giyim tezgahlarına ulaşmak için iki kat yukarıya çıktık. The owner of that building is living on the 5th floor of this building. O binanın sahibi, bu binanın 5. katında oturuyor. You're on the wrong floor. Yanlış kattasın. What floor does he live on? Kaçıncı katta oturuyor? Three offices on this floor are empty. Bu kattaki üç ofis boş. We went up by two floors in order to reach the apparel stalls. Giysi tezgahlarına ulaşmak için iki kat yukarı çıktık. The building has twenty floors. Bina yirmi katlı. What floor is it on? O hangi katta? We went up by two floors in order to reach the apparel stalls. Konfeksiyon tezgâhlarına ulaşmak için iki kat çıktık. This movie theater has two floors. Bu sinema iki katlı. In order to reach the apparel stalls, we went up by two floors. Konfeksiyon tezgâhlarına ulaşmak için iki kat çıktık. Which floor does he live on? Hangi katta oturuyor? Tom lives a floor up from me. Tom benden bir kat yukarıda oturuyor. The library is on the 4th floor. Kütüphane 4. kattadır. Our office is on the 10th floor of Tokyo building. Ofisimiz Tokyo binasının onuncu katında. What floor is it on? Kaçıncı katta? Is there a restaurant or bar on this floor? Bu katta bir restoran veya bar var mı? We live on the 7th floor. Biz 7. katta oturuyoruz. Which floor does he live on? O hangi katta yaşıyor? They live on the floor above. Üst katta oturuyorlar. This building has 5 floors and 20 apartments. Bu binada 5 kat ve 20 daire var. They live on the 12th floor of this condo. Bu apartmanın 12. katında yaşıyorlar. Tom is still on this floor. Tom hala bu katta. What floor is your office on? Ofisin kaçıncı katta? In order to reach the apparel stalls, we went up by two floors. Giyim tezgahlarına ulaşmak için iki kat yukarı çıktık. Tom lives a floor up from me. Tom benim bir üst katımda oturuyor. What floor is it? Hangi kat? Tom lives on the floor above me. Tom benim üst katımda oturuyor. The men's restrooms are located on floors 1 and 3. Erkekler tuvaleti 1. ve 3. katlarda. We went up two floors to reach the apparel stalls. Konfeksiyon tezgâhlarına ulaşmak için iki kat çıktık. I live on the 6th floor. Ben 6. katta oturuyorum. Is there a restaurant or bar on this floor? Bu katta bir restoran ya da bar var mı? We're on the right floor. Doğru kattayız. Would the members of the floor please stand up? Kat üyeleri lütfen ayağa kalkabilir mi? You're on the wrong floor. Yanlış kattasınız. He lives a floor up from me. Benden bir kat yukarıda oturuyor. Sami and Layla live on the same floor. Sami ve Leyla aynı katta yaşıyorlar. What floor is it? Burası kaçıncı kat? What floor does Tom live on? Tom hangi katta yaşıyor? Tom is the floor manager here. Tom burada kat yöneticisidir. Tom is still on this floor. Tom hâlâ bu katta. Our office is on the 10th floor of Tokyo building. Ofisimiz Tokyo'daki binanın 10. katında. Would the members of the floor please stand up? Kat üyeleri lütfen ayağa kalkabilirler mi? Which floor is it? Hangi kat? Which floor is it on? Hangi katta? We went up two floors to reach the apparel stalls. Kıyafet tezgahlarına ulaşmak için iki kat yukarı çıktık. He lives on the floor above mine. O benim üzerimdeki katta yaşıyor. It's up one floor. O bir kat yukarıda. Which floor is it? Bu hangi kat? What floor do you live on? Hangi katta yaşıyorsun? Tom lives just one floor above Mary. Tom, Mary'nin sadece bir kat üstünde oturuyor. Tom lives in a penthouse on the 30th floor. Tom otuzuncu katta terasta yaşıyor. What floor does Tom live on? Tom kaçıncı katta oturuyor? Tom lives in a penthouse on the 30th floor. Tom 30. katta bir çatı katında yaşıyor. What floor am I on? Kaçıncı kattayım? He lives on the floor above me. Benim üst katımda oturuyor. Sami and Layla live on the same floor. Sami ve Layla aynı katta yaşıyorlar. After asking for my key at the front desk, I took the elevator to my floor. Resepsiyondan anahtarımı istedikten sonra asansöre binip kendi katıma çıktım. Take the elevator three floors down to the conference room. Asansörle üç kat aşağıya, konferans odasına in. They live on the floor above. Onlar yukarıdaki katta yaşıyor. What floor is your office on? Ofisin hangi katta? What floor is the daily goods department on? Günlük ürünler bölümü kaçıncı katta? Which floor do you live on? Hangi katta oturuyorsun? Tom lives just one floor above Mary. Tom Mary'nin sadece bir kat üstünde yaşıyor. What floor? Kaçıncı kat? We're on the wrong floor. Yanlış kattayız. The floor is quiet. Kat sessiz. It's up one floor. Bir kat yukarıda. What floor do you live on? Kaçıncı katta oturuyorsun? We went up by two floors to reach the apparel stalls. Giysi tezgâhlarına ulaşmak için iki kat yukarı çıktık. He lives on the floor above mine. Benim üst katımda oturuyor. Which floor is it on? O hangi katta? He rented a room on the top floor in order to enjoy a good view. O iyi bir manzaranın tadını çıkarmak için üst katta bir oda kiraladı. What floor is it? Kaçıncı kat? The house has two floors and a wood shingle roof. Ev iki katlı ve ahşap kiremit çatılı. What floor is the daily goods department on? Günlük eşya bölümü hangi katta? What floor am I on? Ben hangi kattayım? Three offices on this floor are empty. Bu kattaki üç büro boş. The building has 20 floors. Bina 20 katlı. We're on the wrong floor. Biz yanlış kattayız. Which floor do you live on? Hangi katta oturuyorsunuz? Tom lives on the floor above me. Tom benim üzerimdeki katta yaşıyor. Show More (87)
4	floor	söz hakkı	n.
	Mr Izquierdo Collado has the floor for a point of order. Bay Izquierdo Collado'nun söz hakkı var. You have the floor for one minute. Bir dakika süreyle söz hakkınız var. Mr MacCormick has the floor for a point of order. Bay MacCormick'in söz hakkı var. Mr Cunha has the floor on a point of order. Bay Cunha'nın bir konuda söz hakkı var. Mr Ribeiro e Castro has the floor on a point of order. Bay Ribeiro e Castro'nun bir konuda söz hakkı var. I ask you to let me have the floor, so that I may answer this personal attack. Bu kişisel saldırıya cevap verebilmem için söz hakkı vermenizi rica ediyorum. Mr Hernández Mollar has the floor for a point of order. Bay Hernández Mollar'ın söz hakkı var. I requested the floor for an oral amendment to this Amendment No 1. Bu 1 No'lu Değişikliğe ilişkin sözlü bir değişiklik için söz hakkı talep etmiştim. Mr Staes has the floor for a point of order. Söz hakkı Sayın Staes'a aittir. Mr Korakas has the floor on a point of order. Bay Korakas'ın bir konuda söz hakkı var. Mr Korakas has the floor for a point of order. Sayın Korakas'ın bir usul meselesi için söz hakkı var. Mr Ortuondo has the floor for one minute for a point of order. Bay Ortuondo'nun bir dakika süreyle söz hakkı var. Mr Carnero has the floor for a point of order. Bay Carnero'nun söz hakkı var. Mr Ortuondo, you have the floor on a point of order. Bay Ortuondo, bir konuda söz hakkınız var. If it is on this, you are not getting the floor. Eğer bununla ilgiliyse, söz hakkı alamazsınız. Mr Graefe zu Baringdorf has the floor on the point of order. Bay Graefe zu Baringdorf'un bir konuda söz hakkı var. Mr Berthu has the floor for a point of order. Sayın Berthu'nun bir konuda söz hakkı var. Mr Berthu has the floor for a point of order. Bay Berthu'nun söz hakkı var. Mr Cox has the floor for a point of order. Söz hakkı Sayın Cox'a aittir. Mr Ribeiro e Castro has the floor for a point of order. Bay Ribeiro e Castro'nun bir konuda söz hakkı var. Mr Crowley has the floor for a brief point of order. Sayın Crowley kısa bir açıklama için söz hakkına sahiptir. Mr Posselt has the floor for a point of order. Sayın Posselt'in söz hakkı var. Mr Graefe zu Baringdorf has the floor on a point of order. Sayın Graefe zu Baringdorf'un bir konuda söz hakkı var. You have the floor to speak on a point of order. Sipariş üzerine konuşmak için söz hakkınız var. Mr Corbett has the floor for a point of order. Söz hakkı Bay Corbett'te. Mr Ribeiro e Castro has the floor on a point of order. Bay Ribeiro e Castro'nun söz hakkı var. Mr Posselt has the floor on a point of order. Sayın Posselt'in bir konuda söz hakkı var. Mr Posselt has the floor for a point of order. Sayın Posselt'in bir önerge için söz hakkı var. Mr Alyssandrakis has the floor on a point of order. Sayın Alyssandrakis'in bir konuda söz hakkı var. Mr Ortuondo Larrea has the floor for a point of order. Bay Ortuondo Larrea'nın söz hakkı var. Mr Purvis has the floor for a procedural motion. Usule ilişkin bir önerge için söz hakkı Sayın Purvis'te. You have the floor to speak on a point of order. Usul hakkında konuşmak için söz hakkınız var. Show More (29)
5	floor	taban	n.
	The new law put a floor to the price of agricultural products. Yeni yasa tarımsal ürünlerin fiyatına bir taban getirdi. Life on the ocean floor is fascinating. Okyanus tabanındaki yaşam büyüleyici. Significantly, this coalition will set a renewable energy target representing a floor as opposed to a ceiling. Önemli bir şekilde, bu koalisyon tavan yerine tabanı temsil eden bir yenilenebilir enerji hedefi belirleyecektir. They have climbed the highest mountains and walked on the floor of the seas. En yüksek dağlara tırmandılar ve denizlerin tabanında yürüdüler. There's a large carpet on the floor. Tabanda büyük bir halı var. They have climbed the highest mountains and walked on the floor of the seas. Onlar en yüksek dağlara tırmanıp denizlerin tabanında yürüdüler. Show More (3)
6	floor	döşeme	n.
	All the floors in her house are made of wood. Evindeki tüm döşemeler ahşaptan yapılmıştır. All the floors in her house are made of wood. Evindeki tüm döşemeler ahşaptan yapılmış. Run pipes under the floor. Döşemenin altındaki kaçak borular. Show More (0)
7	floor	pist	n.
	Everyone at the wedding took the floor when the band started playing. Orkestra çalmaya başladığında düğündeki herkes piste çıktı. The couple is on the dance floor. Çift pisttedir. Show More (-1)
8	floor	köklemek (gazı)	v.
	He floored the acceleration pedal but couldn't run away from the police. Gaz pedalına kökledi ama polisten kaçamadı. Show More (-2)
9	floor	afallatmak	v.
	The president seemed floored by a string of scandals. Başkan bir dizi skandal karşısında afallamış görünüyordu. Show More (-2)
10	floor	yere yıkmak	v.
	The puncher was floored by the uppercut of his opponent. Yumrukçu rakibinin aparkatıyla yere yıkıldı. Show More (-2)