1 |
fool |
aptal |
n. |
|
- According to a Chinese proverb, when a wise man points at the moon, the fool looks at his finger.
- Bir Çin atasözüne göre, bilge bir adam ayı işaret ettiğinde, aptal onun parmağına bakar.
- I was fool enough to marry Tom.
- Tom'la evlenecek kadar aptalmışım.
- You'd be a fool not to do that.
- Bunu yapmamak için aptal olmalısın.
- Whoever translates this sentence is a fool.
- Bu cümleyi kim çevirirse çevirsin aptaldır.
- Tom doesn't like to be called a fool.
- Tom aptal denilmesinden hoşlanmaz.
- If you dress like that at your age, you'll make a fool of yourself.
- Bu yaşta böyle giyinirsen, kendini aptal durumuna düşürürsün.
- Do you think I'm a fool?
- Beni aptal mı sanıyorsun?
- You must be a fool to do such a thing.
- Böyle bir şey yapmak için aptal olmalısın.
- He is a real fool.
- O gerçek bir aptal.
- Tom won't suffer a fool gladly.
- Tom'un aptallara tahammülü yoktur.
- Don't be such a fool.
- Bu kadar aptal olma.
- What kind of fool do you think I am?
- Benim ne tür bir aptal olduğumu düşünüyorsun?
- No one is more dangerous than a fool with a large vocabulary.
- Hiç kimse, kelime dağarcığı geniş bir aptaldan daha tehlikeli değildir.
- A fool and his money are easily parted.
- Bir aptal ve parası kolayca ayrılır.
- He's just a crazy old fool.
- O sadece çılgın yaşlı bir aptal.
- What a fool he is!
- Ne kadar aptal!
- With the years, a fool doesn't become cleverer, but becomes an old fool.
- Yıllar geçtikçe, bir aptal daha zeki olmaz, ama yaşlı bir aptal olur.
- He is no more a fool than you are.
- O senden daha aptal değil.
- He is not such a fool as to believe that story.
- O hikayeye inanacak kadar aptal değil.
- I'm not as big a fool as you think I am.
- Sandığın kadar büyük bir aptal değilim.
- Not many things are more pathetic than an arrogant fool.
- Kibirli bir aptaldan daha acınası pek bir şey yoktur.
- Maria acts as if she were a fool.
- Maria sanki bir aptalmış gibi davranır.
- Don't be a stubborn fool.
- İnatçı bir aptal olma.
- He went so far as to call you a fool.
- O, sana aptal diyecek kadar ileri gitti.
- Tom felt like a fool.
- Tom kendini aptal gibi hissetti.
- Better to be a happy fool than an unhappy sage.
- Mutsuz bir akıllı olmaktansa mutlu bir aptal olmak daha iyidir.
- Tom's an educated fool.
- Tom eğitimli bir aptal.
- A fool always believes that it is the others who are fools.
- Bir aptal her zaman diğerlerinin aptal olduğuna inanır.
- I've been a real fool.
- Ben gerçek bir aptalım.
- Stop acting like such a fool.
- Aptal gibi davranmayı bırak.
- You must be a fool.
- Sen bir aptal olmalısın.
- He went so far as to call me a fool.
- O bana aptal diyecek kadar ileri gitti.
- Tom is a fool, if you ask me.
- Bana sorarsan Tom aptalın teki.
- Tom made you look like a fool.
- Tom seni bir aptal gibi gösterdi.
- Tom doesn't like being made a fool of.
- Tom bir aptal yerine konulmayı sevmez.
- Tom is a fool, if you ask me.
- Bana sorarsanız, Tom bir aptal.
- What kind of fool do you think I am?
- Sen benim ne tür bir aptal olduğumu düşünüyorsun?
- Sami was no fool.
- Sami aptal değildi.
- A fool and his money are soon parted.
- Aptal parasını çabuk harcar.
- You were a fool.
- Aptalın tekiydin.
- I was fool enough to marry Tom.
- Tom'la evlenecek kadar aptaldım.
- She called him a fool.
- Ona bir aptal dedi.
- Tom is an ignorant fool.
- Tom cahil bir aptal.
- You can deceive a fool.
- Bir aptalı kandırabilirsin.
- You don't have to tell me that, fool.
- Bunu bana söylemek zorunda değilsin, aptal.
- You may call him a fool, but you cannot call him a coward.
- Ona bir aptal diyebilirsin fakat bir korkak diyemezsin.
- He's an absolute fool.
- O katışıksız bir aptal.
Show More (45)
|
2 |
fool |
kandırmak |
v. |
|
- You can't fool us!', as a great Italian comic used to say.
- Büyük bir İtalyan komedyenin dediği gibi: "Bizi kandıramazsınız!".
- You can't fool us!', as a great Italian comic used to say.
- Büyük bir İtalyan komedyenin dediği gibi, "Bizi kandıramazsınız!".
- Who are you trying to fool?
- Kimi kandırmaya çalışıyorsunuz?
- We should not fool ourselves on this issue.
- Bu konuda kendimizi kandırmamalıyız.
- That said, let us not fool ourselves, if the inspectors are there now, it is because the soldiers are present.
- Bununla birlikte, kendimizi kandırmayalım, müfettişler şu anda oradaysa, bunun nedeni askerlerin orada olmasıdır.
- Who are they trying to fool?
- Kimi kandırmaya çalışıyorlar?
- Let us not fool ourselves.
- Kendimizi kandırmayalım.
- Let us not fool ourselves with the rhetoric that this is favouring the poorest.
- Bunun en yoksulların lehine olduğu söylemiyle kendimizi kandırmayalım.
- They fooled me.
- Onlar beni kandırdı.
- You certainly fooled them.
- Onları kesinlikle kandırdın.
- You really fooled her.
- Onu gerçekten kandırdın.
- You're not fooling me, you know.
- Beni de kandıramazsın, biliyorsun.
- We certainly fooled them.
- Onları kesinlikle kandırdık.
- Tom really fooled me.
- Tom beni gerçekten kandırdı.
- You really fooled him.
- Sen gerçekten onu kandırdın.
- Tom really fooled us.
- Tom gerçekten bizi kandırdı.
- Tom might've fooled you, but he won't fool me.
- Tom seni kandırmış olabilir ama beni kandıramayacak.
- You certainly fooled Tom.
- Kesinlikle Tom'u kandırdın.
- I fooled Tom.
- Tom'u kandırdım.
- Don't let appearances fool you.
- Görünüşün sizi kandırmasına izin vermeyin.
- Don't fool yourselves.
- Kendinizi kandırmayın.
- You won't be able to fool Tom.
- Tom'u kandıramazsın.
- I fooled everybody.
- Ben herkesi kandırdım.
- Don't try to fool me.
- Beni kandırmaya çalışma.
- They fool people into buying those amulets.
- İnsanları o muskaları almaları için kandırıyorlar.
- Sami fooled the police.
- Sami polisi kandırdı.
- Sami fooled everyone.
- Sami herkesi kandırdı.
- Tom certainly fooled them.
- Tom kesinlikle onları kandırdı.
- You aren't fooling me.
- Beni kandıramazsın.
- You didn't fool me.
- Beni kandırmadın.
- You certainly fooled her.
- Sen kesinlikle onu kandırdın.
- You're not fooling anyone.
- Kimseyi kandıramazsın.
- You really fooled them.
- Sen gerçekten onları kandırdın.
- She fooled him.
- Onu kandırdı.
- Tom fooled Mary.
- Tom, Mary'yi kandırdı.
- I completely fooled you.
- Seni tamamen kandırdım.
- I'm not going to fool myself.
- Kendimi kandırmayacağım.
- He fooled me.
- O beni kandırdı.
- We really fooled them.
- Biz gerçekten onları kandırdık.
- Sami fooled his family.
- Sami ailesini kandırdı.
- You certainly fooled him.
- Onu kesinlikle kandırdın.
Show More (38)
|
3 |
fool |
aptal yerine koymak |
v. |
|
- Europe will make an utter fool of itself.
- Avrupa kendini tamamen aptal yerine koyacaktır.
- Tom really fooled Mary.
- Tom gerçekten Mary'yi aptal yerine koydu.
- Tom certainly fooled me.
- Tom kesinlikle beni aptal yerine koydu.
- I hope I didn't make a fool of myself.
- Umarım kendimi aptal yerine koymamışımdır.
- Tom didn't want to make a fool of himself.
- Tom kendini aptal yerine koymak istemedi.
- Tom didn't want to make a fool of himself.
- Tom kendini aptal yerine koymak istemiyordu.
- They made a fool of him in the presence of ladies.
- Kadınların yanında onu aptal yerine koydular.
- Fortunately, everybody understood what this foreigner meant, knew I was only making a fool of myself, and laughed at me.
- Neyse ki herkes bu yabancının ne demek istediğini anlıyor, kendimi aptal yerine koyduğumu biliyor ve bana gülüyor.
Show More (5)
|
4 |
fool |
budala |
n. |
|
- Tom's an educated fool.
- Tom eğitimli bir budala.
Show More (-2)
|
5 |
fool |
akılsız |
n. |
|
- A fool and his money are soon parted.
- Akılsıza para dayanmaz.
Show More (-2)
|
6 |
fool |
enayi yerine koymak |
v. |
|
- Tom certainly fooled us all.
- Tom kesinlikle hepimizi enayi yerine koydu.
Show More (-2)
|