bir dolu - Turco Inglés Diccionario
Historia

bir dolu



Significados de "bir dolu" en diccionario inglés turco : 25 resultado(s)

Turco Inglés
General
bir dolu plenty of adj.
bir dolu lots of adj.
bir dolu sad bread adj.
bir dolu many adj.
bir dolu many a adj.
bir dolu many an adj.
bir dolu many another adj.
bir dolu beaucoup adv.
Phrases
bir dolu by the handful expr.
Colloquial
bir dolu dirty big [uk] adj.
bir dolu dirty great/big [uk] adj.
bir dolu dirty great [uk] adj.
bir dolu boatload expr.
bir dolu a basinful of expr.
bir dolu mess of expr.
Idioms
bir dolu a hundred and one expr.
Slang
bir dolu scads n.
bir dolu buttload adv.
bir dolu shitload adv.
bir dolu a metric shit ton expr.
bir dolu a metric shitload expr.
bir dolu metric shitload expr.
bir dolu a shit ton expr.
bir dolu a shitload expr.
British Slang
bir dolu hunners n.

Significados de "bir dolu" con otros términos en diccionario inglés turco: 208 resultado(s)

Turco Inglés
General
olaylarla dolu bir hafta a full week n.
bir dolu yalan pack of lies n.
bütün yaşam ve tabiatın görünmez ve sonsuz olanın ruhani simgeleri ve anlamlarıyla dolu olduğuna inanan bir görüş sacramentalism n.
bizim için övünç dolu bir gün a proud day for us n.
bir dolu yalan a pack of lies n.
umut dolu bir gelecek a rosy future n.
tutku dolu bir gece a night of passion n.
mutluluk dolu bir hayat a life full of happiness n.
belirsizliklerle dolu bir dünya an uncertain world n.
şüphelerle dolu bir dünya an uncertain world n.
içi bira ile dolu bir bardak ve pinpon topuyla oynana bir oyun beer pong n.
içi bira ile dolu bir bardak ve pinpon topuyla oynana bir oyun beirut n.
bir evi kötü ruhlardan koruyan içi tohumlarla dolu cam çubuk charm wand n.
sağlam bir sicimle sarılı ve barutla dolu mukavva bir kartondan oluşan havai fişek marron n.
sağlam bir sicimle sarılı ve barutla dolu mukavva bir kartondan oluşan havai fişek marroon n.
aşırı dolu bir mekanın boşluk olmayan bölümü overflow n.
galler'de müzik, drama, şiir ve güzel sanatlarda yarışmalarla dolu bir festival royal national eisteddfod n.
(çakıl taşı) gözenekli maddeyle dolu kapta suyun buharla ısıtıldığı bir cihaz commingler n.
her bir bölümü madde ile dolu olan boşluk plenum n.
hoş olmayan bir şeyle dolu olmak bristle with v.
dolu olmak (bir şeyle) swim v.
(avukat stajyeri vb gibi) zor/angarya dolu bir iş yapmak devil v.
bir şeyin verdiği heyecanla dolu olmak be flushed with v.
(bir şey ile) dolu olmak abound with v.
bir şey ile dolu olmak be littered with v.
hazırcevap sözlerle dolu bir sohbet etmek repartee v.
kar yağmış gibi (bir şeyle) dolu snowy with adj.
arsızca ve zeka dolu (bir şey) smart adj.
(bir nitelikle) dolu bathed adj.
kaba saba ve neşeli bir coşku ile dolu knockabout adj.
gizemli, insanüstü ve potansiyel olarak ölümcül bir güçle dolu olan holy adj.
bir şey ile dolu lousy adj.
(bir şeyle) dolu freighted adj.
sevgi dolu bir halde adoringly adv.
sevgi dolu bir halde warmly adv.
sevgi dolu bir şekilde dotingly adv.
özlem dolu bir halde nostalgically adv.
yaşam dolu bir halde bouncily adv.
gaz dolu bir şekilde gassily adv.
hayat dolu bir şekilde vivaciously adv.
hüsran dolu bir biçimde frustratedly adv.
kin dolu bir biçimde venomously adv.
özlem dolu bir halde wistfully adv.
hayat dolu bir biçimde vibrantly adv.
dolu bir şekilde engagedly adv.
nefret dolu bir şekilde hatefully adv.
sevinç dolu bir şekilde ecstatically adv.
nefretle dolu bir şekilde execrably adv.
hüzün dolu bir şekilde plaintively adv.
neşe dolu bir halde over-joyedly adv.
aşk dolu olmayan bir şekilde unlovingly adv.
ağzına kadar dolu bir şekilde brimfully adv.
nefret dolu bir şekilde odiously adv.
hayat dolu bir şekilde sprightfully adv.
hayat dolu bir şekilde spritefully adv.
bir dolu insan many one pron.
zihni bir şey ile dolu olan kimse head suf.
Phrasals
bir dolu/sürü (parası/arkadaşı vb) olmak lousy with someone or something v.
(kalabalığın/engellerle dolu bir yerin) arasından geçmek thread through something v.
(belirli bir anlam/nitelik ile) dolu olmak resonate with v.
(insanı olumsuz etkileyen) güçlü bir duyguyla dolu olmak be devoured by v.
biri veya bir şey hakkında bir dolu laf etmek expatiate on someone or something v.
dolu olan bir şeyde boş yer yaratmak free up v.
dolu olan bir şeyi müsait hale getirmek free up v.
suyla kaplı/su dolu bir yere yürümek wade in v.
suyla kaplı/su dolu bir yere yürümek wade into v.
(bir şeyle) dolu olmak writhe with (something) v.
(bir şeyle) tıklım tıklım dolu olmak writhe with (something) v.
kıvrımlı bir şeylerle dolu olmak writhe with something v.
(bir şeyi) dolu göstermek için içine bir şeyler tıkmak pad (something) out v.
tatsız/iğrenç bir şeyle dolu olmak reek of v.
pis/tiksinç bir şeyle dolu olmak reek of v.
çirkin/kötü bir şeyle dolu olmak reek of v.
bir şey dolu olmak abound in something v.
bir şeyle dolu olmak abound in something v.
biriyle/bir şeyle dolu olmak abound with someone or something v.
bir şeyle dolu olmak buzz with something v.
(biriyle/bir şeyle) dolu olmak crawl with (someone or something) v.
biri veya bir şey hakkında bir dolu laf etmek expatiate on v.
(bir şeyle) dolu olmak seethe with (something) v.
(bir şey) dolu olmak stink with (something) v.
(birileriyle/bir şeylerle) dolu olmak teem with (someone or something) v.
(bir şeyle) dolu shot through with (something) adj.
Colloquial
acı dolu bir ölüm a painful death n.
bir dolu sıkıntı a peck of troubles n.
tehlikelerle dolu bir yer a perilous place n.
oyuncuların mısır taneleri dolu topları bir hedefteki delikten geçirmeye çalıştıkları bir açıkhava oyunu cornhole n.
bir dolu saçma söz a lot of baloney n.
kömür dolu bir noel çorabı (noel baba'nın yaramaz çocuklara hediye yerine vereceği söylenir) coal in (one's) stocking n.
noel baba'dan hediye yerine kömür dolu bir noel çorabı coal in (one's) stocking n.
içi mercimek dolu bir bez topla yere düşürmeme oyunu oynamak play with hackysack v.
(bir şeyle) dolu olmak be riddled with (something) v.
kafası (bir şeyle) dolu/meşgul olmak be riddled with (something) v.
bir şeyle dolu olmak be riddled with something v.
içi bir şey dolu jam-packed adj.
her yanı (bir şeyle) dolu infested with (something) adj.
bir dolu (bir şey) plenty of (something) adj.
(bir şeyle) dolu rich with (something) adj.
ile dolu anlamına gelen bir son ek -packed adj.
(bir yer) poz kesenler ile dolu poserish adj.
bir dolu/sürü a mess of (something) expr.
bir dolu saçmalık a lot of hooey expr.
bir dolu (bir şey) a load of (something) expr.
Idioms
acı dolu bir hayat a living death n.
ağzına kadar (bir şey) ile dolu full to the brim with (something) n.
bir dolu/sürü/yığın çöp a load of rubbish n.
bir dolu dert a ton of trouble n.
bir dolu sorun a ton of trouble n.
sorunlarla dolu bir durum a balls-up n.
yalanlarla dolu bir hikaye, bahane a tissue of lies n.
(bir şeyle) tıka basa dolu olmak teem in v.
(bir şeyle) tıka basa dolu olmak pullulate with v.
(bir şeyle) dolu olmak pullulate with v.
(bir şeyle) tıka basa dolu olmak abound in v.
(bir yer) (bir şeyle/heyecan/üzüntü vb) dolu olmak buzz with something v.
(bir şeyle) dolu olmak teem in v.
(bir şeyle) dolu olmak abound in v.
bir dolu yemek pişirmek bake up a storm v.
başarısızlıklarla dolu bir önem yaşamak go through a lean patch v.
bir şeyle dolu olmak be a mass of something v.
bir şey yönünden dolu/bilgili olmak be strong on something v.
bir şeyle dolu olmak be strong on something v.
(bir/bir şey) dolu olmak be swimming with (someone or something) v.
(bir şeyle) hıncahınç dolu olmak be bursting at the seams (with something) v.
(bir şeyle) ağzına kadar dolu olmak be bursting at the seams (with something) v.
(bir şeyle) hıncahınç dolu olmak be bulging at the seams (with something) v.
(bir şeyle) ağzına kadar dolu olmak be bulging at the seams (with something) v.
(bir şeyle) hıncahınç dolu olmak be full to bursting (with something) v.
(bir şeyle) ağzına kadar dolu olmak be full to bursting (with something) v.
(bir şeyle) hıncahınç dolu olmak be bursting at the seams (with something) v.
(bir şeyle) ağzına kadar dolu olmak be bursting at the seams (with something) v.
(bir şeyle) hıncahınç dolu olmak be bulging at the seams (with something) v.
(bir şeyle) ağzına kadar dolu olmak be bulging at the seams (with something) v.
(bir şeyle) hıncahınç dolu olmak be full to bursting (with something) v.
(bir şeyle) ağzına kadar dolu olmak be full to bursting (with something) v.
(bir şeyle/duyguyla) dolu olmak be devoured by (something) v.
bir şeyle/duyguyla dolu olmak be devoured by something v.
(bir şeyle) dolu olmak be infested with (something) v.
(bir şeyle) dolu olmak be steeped in (something) v.
bir şeyle dolu olmak be steeped in something v.
(bir şeyle) dolu olmak be taken up with (something) v.
ağzına kadar (bir şey) dolu olmak brim with (something) v.
(bir şeyle) dolu olmak brim with (something) v.
(bir şeyle) hıncahınç dolu olmak be bursting/bulging at the seams (with something) v.
(bir şeyle) tıklım tıklım dolu olmak be bursting/bulging at the seams (with something) v.
(bir şeyle) ağzına kadar dolu olmak be bursting/bulging at the seams (with something) v.
(bir şeyle) hıncahınç dolu olmak be full to bursting (with something) v.
(bir şeyle) tıklım tıklım dolu olmak be full to bursting (with something) v.
(bir şeyle) ağzına kadar dolu olmak be full to bursting (with something) v.
birine/bir hayvana karşı sevgi dolu/şefkatli olmak have a soft spot (in one's heart) for someone or an animal v.
bir hayvana karşı sevgi dolu/şefkatli olmak have a soft spot for or an animal v.
(birileriyle veya bir şeylerle) tıka basa dolu swimming with someone or something adj.
(insanlarla/bir şeylerle) dolu alive with (people or things) adj.
(insanlarla/bir şeylerle) dolu alive with (people or things) adj.
biri/bir şey dolu swimming with someone or something adj.
bir şey dolu brimming with something adj.
bir şeyle dolu brimming with something adj.
(bir şeyle) dolu crawling with adj.
biriyle/bir şeyle dolu crawling with someone/something adj.
(bir şeyle) dolu pregnant with (something) adj.
bir şeyle dolu stinking with something adj.
sevgi dolu bir öpücükle mühürlenmiş swalk (sealed with a loving kiss) adj.
(biri/bir şey) dolu thick with (someone or something) adj.
(bir konuda) dolu well up with (something) adj.
bir sürü/bir dolu/dünya kadar/çok sayıda all over the board adv.
bir şey ile dolu chock full of something expr.
bir dolu (insan/şey) a ton of (people or things) expr.
bir dolu saçmalık a bunch of hooey [us] expr.
(birinin/bir şeyin) sevgi dolu ortamında in the bosom of (someone or something) expr.
bir şeyin sevgi dolu ortamında in the bosom of something expr.
dağ taş bir şey dolu the woods are full of something expr.
Formal
(belirli bir nitelik ile) dolu olmayan unimbued adj.
Speaking
yapacak bir dolu işim var I have scores of things to do expr.
Law
kilisedeki halihazırda dolu olan bir makamın bahşedilmesi plenarty n.
Politics
seçim adayı hakkında yalan ve iftiralarla dolu bir yazı roorback n.
Technical
teleskopik gaz tutucunun her bir bölümünün tabanındaki suyla dolu dairesel çukur cup n.
kısmen cıva ile dolu cam bir sifon borusu siphon gauge n.
Computer
bir başka kullanıcıya hakaret dolu ve rencide edici mesaj göndermek flame v.
Mechanic
sıvı veya gaz dolu bir ortamda dönen bir cismin ileri doğru hareketine dik olan kuvvet magnus effect n.
Furniture
sıkıştırılabilir yalıtım malzemesiyle dolu bir eşyanın kalınlığı loft n.
Railway
dolu bir tren vagonuna ait yolcu listesi willie n.
Marine
gemilerin hidrodinamik özelliklerini test etmek üzere gemi modellerinin çekildiği suyla dolu bir havuz towing basin n.
gemilerin hidrodinamik özelliklerini test etmek üzere gemi modellerinin çekildiği suyla dolu bir havuz tow tank n.
gemilerin hidrodinamik özelliklerini test etmek üzere gemi modellerinin çekildiği suyla dolu bir havuz towing tank n.
Medical
neşteri damara vurmak için kullanılan, bir ucu kurşun dolu sert tahta parçası bloodstick n.
su dolu bir şekilde hydropically adv.
Pathology
deri üzerinde su dolu kabarcıkların oluştuğu bir lokal inflamatuvar hastalık ecthyma n.
aşırı terleme ve deride küçük sıvı dolu keseciklerin oluşumu ile karakterize akut ve bulaşıcı bir ateş miliary fever n.
aşırı terleme ve deride küçük sıvı dolu keseciklerin oluşumu ile karakterize akut ve bulaşıcı bir ateş sweating sickness n.
Gastronomy
şampanya veya köpüklü şarapla dolu bir kadehin en üst kısmındaki küçük kabarcıklardan oluşan katman mousse n.
içi krema dolu bir tür kek creamcake n.
Biochemistry
belirli yeşil suyosunlarında oluşan, yoğun bir şekilde nişasta ile dolu yıldız şekilli çoğaltıcı madde amylum star n.
Agriculture
dolu fırtınasının önlenmesi için atmosferdeki elektriğin çekilmesinde kullanılan bir alet paragrele n.
Meteorology
dolu fırtınasını engellemede kullanılan bir alet paragrandine n.
Geology
volkanik bir kaya içerisinde kaçan bir gaz baloncuğundan oluşan, kuvars ve kalsit gibi açık renkli minerallerle dolu sert bir kese amygdale n.
volkanik kaya içerisinde kaçan bir gaz baloncuğundan oluşan, kuvars ve kalsit gibi açık renkli minerallerle dolu sert bir kese amygdule n.
Football
akıl dolu bir pas a clever pass n.
Baseball
beyzbol oyuncularının top hakimiyetini güçlendirmek için kullandıkları içi reçine dolu bir kese rosin bag n.
Latin
felaketlerle dolu bir yıl annus horribilis n.
Slang
biri/bir şey için kötü niyetle ve kin dolu konuşma bitchfest n.
bir yerin tıka basa dolu olması nuts to butts n.
bir dolu saçmalık a load of (old) cobblers' awls n.
bir başka kullanıcıya gönderilen hakaret dolu ve rencide edici mesaj dizisi flamage n.
bir başka kullanıcıya gönderilen hakaret dolu ve rencide edici mesaj flame n.
küçük bir zümrenin içinde bulunduğu, aşırı kazanç getiren avantajlarla dolu durum gravy boat n.
katı-sıvı arası bir kıvamda pislikle dolu scrungy adj.
yapış yapış bir pislikle dolu scrungy adj.
bir dolu saçmalık a load of (old) cobblers [uk] expr.