do for - Turco Inglés Diccionario
Historia

do for

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Significados de "do for" en diccionario turco inglés : 11 resultado(s)

Inglés Turco
General
do for v. uymak
do for v. bakmak
do for v. mahvetmek
do for v. yaramak
do for v. yıkmak
Phrasals
do for v. yanıtlamak
do for v. olarak iş görmek
do for v. son vermek
do for v. hizmetini görmek
do for v. uşaklık etmek
do for v. yok etmek

Significados de "do for" con otros términos en diccionario inglés turco: 400 resultado(s)

Inglés Turco
General
do one's job for one v. öldürmek
do one's job for one v. benzetmek
look for a way to do something v. bir şeyin çaresine bakmak
be anxious for someone to do something v. birinin bir şeyi yapmasını çok istemek
look for a way to do v. çaresine bakmak
do groundwork for v. zemin hazırlamak
do nudity (for a movie) v. (film için) soyunmak
do for fun v. zevk için yapmak
make it possible (for somebody) to do something v. zemin sunmak
do something for the first time v. bir şeyi ilk kez yapmak
do something for someone's sake v. birisinin hatırına yapmak
do something for someone's sake v. birinin hatırına yapmak
ask for someone to do something v. birinden rica etmek
ask for someone to do something v. birinden ricada bulunmak
take a moment (for something/to do something) v. (bir şey için) bir dakika ayırmak
take a moment (for something/to do something) v. (bir şey için) bir dakikasını ayırmak
do something for charity v. hayır için bir şey yapmak
Phrasals
motion for someone to do something v. birine bir şey yapması için elle işaret etmek
offer for (one) to (do something) v. (birine bir şey yapmasını) önermek
offer for (one) to (do something) v. (birine) (avantajlı bir şey) önerisinde bulunmak
offer for (one) to (do something) v. (birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek
arrange for (someone to do something) v. (bir şey yapması için birini) ayarlamak
Phrases
in order for (someone or something) to (do something) expr. (birinin/bir şeyin bir şey yapabilmesi/yapması) için
in order for (someone or something) to (do something) expr. (biri/bir şey bir şey yapsın) diye
Proverb
devil finds work for idle hands to do boş durana şeytan güler
don't put off for tomorrow what you can do today bugünün işini yarına bırakma
do not spoil the ship for a ha'porth of tar pire için yorgan yakma
do not spoil the ship for a ha'porth of tar küçücük/incir çekirdeğini doldurmayacak bir şey için koca gemiyi yakma
do not spoil the ship for a ha'porth of tar küçücük/incir çekirdeğini doldurmayacak bir şey için gemileri yakma
the devil makes work for idle hands to do boş durana şeytan güler
the devil makes work for idle hands to do boş durana şeytan iş bulur
the devil makes work for idle hands to do boş duran belaya bulaşır
the devil makes work for idle hands to do yapacak işi olmayanın belaya/suça bulaşması kolay olur
the devil makes work for idle hands to do boş duran elleri şeytan çalıştırır
Colloquial
can't do something for nuts v. bir şeyi yapmaktan hiç anlamamak
can't do something for nuts v. hiç yapamamak
not do a lot for (someone) v. (birine) pek hitap etmemek
not do a lot for (someone) v. (birini) pek heyecanlandırmamak
not do a lot for (someone) v. (biri) için pek etkileyici olmamak
not do a lot for (someone) v. (birine) pek etkileyici gelmemek
not do a lot for (someone) v. (birinin) pek hoşuna gitmemek
not do a lot for (someone) v. (biri) için pek çekici olmamak
not do a lot for (someone) v. (biri) için pek cazip olmamak
not do a lot for (someone) v. (birine) pek çekici/cazip gelmemek
not do anything for (someone) v. (birine) pek hitap etmemek
not do anything for (someone) v. (birini) pek heyecanlandırmamak
not do anything for (someone) v. (biri) için pek etkileyici olmamak
not do anything for (someone) v. (birine) pek etkileyici gelmemek
not do anything for (someone) v. (birinin) pek hoşuna gitmemek
not do anything for (someone) v. (biri) için pek çekici olmamak
not do anything for (someone) v. (biri) için pek cazip olmamak
not do anything for (someone) v. (birine) pek çekici/cazip gelmemek
not do anything for somebody v. birine pek gitmemek
not do anything for somebody v. birine pek yakışmamak
not do anything for somebody v. birini pek iyi/güzel göstermemek
not do anything for somebody v. birini pek çekici göstermemek
not do a lot/for somebody v. birine pek gitmemek
not do a lot/for somebody v. birine pek yakışmamak
not do a lot/for somebody v. birini pek iyi/güzel göstermemek
not do a lot/for somebody v. birini pek çekici göstermemek
not do much for somebody v. birine pek gitmemek
not do much for somebody v. birine pek yakışmamak
not do much for somebody v. birini pek iyi/güzel göstermemek
not do much for somebody v. birini pek çekici göstermemek
not do much for (someone) v. (birine) pek hitap etmemek
not do much for (someone) v. (birini) pek heyecanlandırmamak
not do much for (someone) v. (biri) için pek etkileyici olmamak
not do much for (someone) v. (birine) pek etkileyici gelmemek
not do much for (someone) v. (birinin) pek hoşuna gitmemek
not do much for (someone) v. (biri) için pek çekici olmamak
not do much for (someone) v. (biri) için pek cazip olmamak
not do much for (someone) v. (birine) pek çekici/cazip gelmemek
do somehow for (someone) v. (biri) için iyi/kötü olmak
do somehow for (someone) v. (biri) için uygun olmak/olmamak
do somehow for (someone) v. (birine) uymak/uymamak
do for (someone or something) v. (birini veya bir şeyi) mahvetmek
do for (someone or something) v. (birinin veya bir şeyin) sonunu getirmek
do for (someone or something) v. (birini veya bir şeyi) bitirmek
do for (someone) v. (biri) için bir şey yapmak
do for (someone) v. (biri) için yeterli olmak
do for (someone) v. (birine) yetmek
do for (someone) v. (birine) hizmet etmek
do for (someone) v. (birinin) ihtiyaçlarını karşılamak
do for (someone or something) [uk] v. (birine veya bir şeye) bakmak
do for (someone) v. (biri) için iyi olmak
do for (someone) v. (biri) için uygun olmak
do for (someone) v. (birine) uymak
do something for luck v. şans getirsin diye (bir şey) yapmak
do something for luck v. uğur getirmesi için (bir şey) yapmak
do something for luck v. bu da benden deyip yapmak
do something for luck v. bu da hediyesi deyip yapmak
do well for (oneself) v. işleri iyi olmak
do well for (oneself) v. iyi kazanmak
do well for (oneself) v. başarılı olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. bir şey için/bir şeyi yapmak için iyi, ideal, daha iyi konumda olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. bir şey için/bir şeyi yapmak için iyi bir fırsatı/şansı olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. bir şey için/bir şeyi yapmak için uygun konumda/yerde olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. yeri güzel, uygun, iyi olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. yeri rahat, elverişli, yakın olmak
be dying for something/to do something v. bir şey/bir şey yapmak için can atmak
be dying for something/to do something v. bir şey/bir şey yapmak için ölmek
be dying for something/to do something v. bir şey/bir şey yapmak için yanıp tutuşmak
do for (someone or something) v. (biri/bir şey) için yeterli olmak
do for (someone or something) v. (birine/bir şeye) yetmek
do for (someone or something) v. (biri/bir şey) için makul olmak
do for (someone or something) v. (biri/bir şey) için uygun olmak
do for (someone or something) v. (birine/bir şeye bir şekilde) uymak
do for (someone or something) v. (birine/bir şeye bir şekilde) davranmak
do for (someone or something) [uk] v. (birine/bir şeye) bakmak
do for (someone or something) [uk] v. (biriyle/bir şeyle) ilgilenmek
do for (someone or something) [uk] v. (birine/bir şeye) göz kulak olmak
do for (someone) v. (biri) için (bir şey) yapmak
do somehow for v. için iyi/kötü olmak
do somehow for v. için uygun olmak/olmamak
do somehow for v. -e uymak/uymamak
do something for (someone or something) v. (birini/bir şeyi) iyi göstermek
do something for (someone or something) v. (birini/bir şeyi) güzel göstermek
do something for (someone or something) v. (birini/bir şeyi) daha alımlı/hoş göstermek
do something for (someone or something) v. (birini/bir şeyi) daha havalı göstermek
do something for somebody/something v. birini/bir şeyi iyi göstermek
do something for somebody/something v. birini/bir şeyi güzel göstermek
do something for somebody/something v. birini/bir şeyi daha alımlı/hoş göstermek
do something for somebody/something v. birini/bir şeyi daha havalı göstermek
can't we do something for him? expr. onun için bir şeyler yapamaz mıyız?
then what do you need me for? expr. peki o halde bana neden ihtiyacın var?
anything else can I do for you? expr. size yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı?
anything else can I do for you? expr. size başka nasıl yardımcı olabilirim?
anything else can I do for you? expr. yardım etmemi istediğiniz başka bir şey var mı?
anything else can I do for you? expr. başka bir şey istiyor musunuz?
anything else can I do for you? expr. başka bir ihtiyacınız var mı?
what do you know (for sure)? expr. ne haber?
what do you know (for sure)? expr. n'aber?
what do you know (for sure)? expr. ne var ne yok?
what do you know (for sure)? expr. nasılsın?
what do you know (for sure)? expr. nasılsın, iyi misin?
what do you know (for sure)? expr. ne haber
what do you know (for sure)? expr. ne yapıyorsun?
what do you know (for sure)? expr. ne iş?
all very well (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş ama…
all very well (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel ama…
all very well (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel de…
all very well (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş da...
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş ama…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel ama…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel de…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş da...
all very well (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş ama…
all very well (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel ama…
all very well (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel de…
all very well (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş da...
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş ama…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel ama…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi güzel de…
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr. (birinin bir şey yapması) iyi hoş da...
do I have to spell it out (for you) expr. bunu sana açıklamam mı gerekiyor mu?
it does no harm (for someone) to do (something) expr. (bir şey) yapmaktan (birine) zarar gelmez
it does no harm (for someone) to do (something) expr. (bir şey) yapmanın (birine) bir zararı olmaz
it does no harm (for someone) to do (something) expr. (bir şey) yapmanın (biri için) bir sakıncası yok
it does no harm (for someone) to do (something) expr. (bir şey) yapmanın (biri için) bir mahzuru yok
there's nothing (else) for it (but to do something) expr. (bir şey yapmaktan) başka yapılacak bir şey yok
there's nothing (else) for it (but to do something) expr. tek çare (bir şey yapmak)
there's nothing (else) for it (but to do something) expr. (bir şey yapmaktan) başka çare yok
there's nothing (else) for it (but to do something) expr. (bir şey yapmaktan) başka çıkar yol yok
what can I do you for? expr. senin için ne yapabilirim?
what can I do you for? expr. sizin için ne yapabilirim?
what can I do you for? expr. sana/size nasıl yardımcı olabilirim?
what do you do for (something)? expr. (bir şey) için ne yapıyorsun/yapıyorsunuz?
what do you do for (something)? expr. (bir şeyi) elde etmek için ne yapıyorsun/yapıyorsunuz?
what do you do for (something)? expr. (bir şeye) ulaşmak/erişmek için ne yapıyorsun/yapıyorsunuz?
what do you do for (something)? expr. (bir şeyi) başarmak için ne yapıyorsun/yapıyorsunuz?
wdywfm? (what do you want for me?) abrev. benden ne istiyorsun?
Idioms
last chance (for/at/to do something) n. (bir şey/bir şeyi yapmak) için son fırsat
last chance (for/at/to do something) n. (bir şey/bir şeyi yapmak) için son şans
do (something) for the best v. iyi niyetle yapmak/söylemek
do (something) for the best v. sonucu iyi/olumlu olur umuduyla yapmak/söylemek
do (something) for the best v. sonucu iyi/olumlu olur niyetiyle yapmak/söylemek
do (something) for the best v. iyi niyetli/olumlu düşünerek yapmak/söylemek
do (something) for the best v. niyeti iyi olmak/kötü olmamak
do (something) for the best v. iyi/olumlu sonuçlanmasını umarak yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. iyi niyetle yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. sonucu iyi/olumlu olur umuduyla yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. sonucu iyi/olumlu olur niyetiyle yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. iyi niyetli/olumlu düşünerek yapmak/söylemek
do/mean something for the best v. niyeti iyi olmak/kötü olmamak
do/mean something for the best v. iyi/olumlu sonuçlanmasını umarak yapmak/söylemek
do well for yourself v. başarılı olmak
can’t do something for toffee v. bir işte çok kötü/beceriksiz olmak
do double duty for something v. bir başka görev/işlev görmek
do duty for v. görevini yapmak
do duty for v. işini görmek
do duty for v. yerine bakmak
can’t do something for toffee v. (bir şeyi) becerememek/yapamamak
do (something) for the best v. (bir şeyi) iyilik olsun diye yapmak
do (something) for the best v. (bir şeyi) iyiliğine yapmak
mean/do something for the best v. bir şeyi iyiliğine söylemek/yapmak
mean/do something for the best v. bir şeyi iyilik olsun diye söylemek/yapmak
mean/do something for the best v. bir şeyi yardımı dokunsun diye söylemek/yapmak
mean/do something for the best v. bir şeyi yardım olsun diye söylemek/yapmak
do anything for a quiet life v. huzurlu olmak için çalışmak
do anything for a quiet life v. huzurlu olmak için her şeyi yapmak
do anything for a quiet life v. huzurlu bir yaşam için mücadele etmek
do anything for a quiet life v. tek istediği huzur olmak
do anything for a quiet life v. problemlerden/anlaşmazlıklardan kaçınmak
do anything for a quiet life v. huzurunu bozacak şeylerden kaçınmak
do anything for a quiet life v. sorunlardan uzak durmak için her şeyi yapmak
do anything for a quiet life v. insanların/kimsenin sinirini bozmasına izin vermemek
do anything for a quiet life v. insanların rahatını/huzurunu bozmasına izin vermemek
do anything for a quiet life v. soruna/probleme mahal vermemek
do anything for a quiet life v. problem/sorun yaşamamak için her şeyi yapmak
do anything for a quiet life v. rahatsız edilmemek için ne gerekiyorsa yapmak
do anything for a quiet life v. huzuru kaçmasın diye ne gerekiyorsa yapmak
do fine for (someone) v. (biri) için iyi olmak
do fine for (someone) v. (biri) için uygun olmak
do fine for (someone) v. (birine) uymak
be (all) set (for something/to do something) v. (bir şey için/bir şeyi yapmak için) hazır olmak
be (all) set (for something/to do something) v. (bir şeyi yapmak) üzere olmak
look (all) set (for something/to do something) v. (bir şey için/bir şeyi yapmak için) görünmek
look (all) set (for something/to do something) v. (bir şeyi yapmak) üzere olmak
be man enough (to do something/for something) v. (bir şeyi yapabilecek) kadar delikanlı olmak
be man enough (to do something/for something) v. (bir şeyi yapabilecek) kadar erkek olmak
be man enough (to do something/for something) v. (bir şeyi yapabilecek) kadar kendine güvenmek
be man enough (to do something/for something) v. (bir şey için) yeterince cesareti olmak
be man enough (to do something/for something) v. (bir şey için) yeterince cesur olmak
be man enough (to do something/for something) v. (bir şeyi yapabilecek kadar) babayiğit olmak
be man enough (to do something/for something) v. (bir şeyi yapabilecek) kadar yürekli/taşaklı olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. avantajlı, iyi bir konumda olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. ideal, elverişli bir konumda olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. konumu iyi, uygun olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. yeri iyi, uygun olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. iyi, uygun yerde olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. iyi, uygun bir konumda olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. iyi, uygun konumlandırılmış olmak
be well, ideally, better placed for something/to do something v. iyi yere dükkan açmış olmak
be (all) set (for something/to do something) v. (bir şeye/bir şeyi yapmaya) hazır olmak
be (all) set (for something/to do something) v. (bir şeyi yapmak) üzere olmak
look (all) set (for something/to do something) v. (bir şeye/bir şeyi yapmaya) hazır görünmek
look (all) set (for something/to do something) v. (bir şeyi yapmak) üzere olmak
bend over backwards (to do something) (for someone) v. (biri için bir şey yapmak uğruna) aşırı çaba sarf etmek
bend over backwards (to do something) (for someone) v. (biri için bir şey yapmak uğruna) uğraşmak
bend over backwards (to do something) (for someone) v. (biri için bir şey yapmak uğruna) kendini paralamak
bend over backwards (to do something) (for someone) v. (biri için bir şey yapmak uğruna) dört dönmek
bend over backwards (to do something) (for someone) v. (biri için bir şey yapmak uğruna) göbeği çatlamak
bend over backwards (to do something) (for someone) v. (biri için bir şey yapmak uğruna) yırtınmak
bend over backwards (to do something) (for someone) v. (biri için bir şey yapmak) zahmetine girmek
cast lots (for something/to do something) v. (bir şey/bir şey yapmak için) kura çekmek
cast lots (for something/to do something) v. (bir şey/bir şey yapmak için) yazı tura atmak
draw lots (for something/to do something) v. (bir şey/bir şey yapmak için) kura çekmek
draw lots (for something/to do something) v. (bir şey/bir şey yapmak için) yazı tura atmak
cast/draw lots (for something/to do something) v. (birini seçmek/bir şey yapmak için) adçekmek
cast/draw lots (for something/to do something) v. (birini seçmek/bir şey yapmak için) ad çekmek
cast/draw lots (for something/to do something) v. (birini seçmek/bir şey yapmak için) kura çekmek
cast/draw lots (for something/to do something) v. (birini seçmek/bir şey yapmak için) kur'a çekmek
cast/draw lots (for something/to do something) v. (birini seçmek/bir şey yapmak için) çekiliş yapmak
cast/draw lots (for something/to do something) v. (birini seçmek/bir şey yapmak için) ad çekme
cast/draw lots (for something/to do something) v. (birini seçmeye/bir şey yapmaya) kura çekerek karar vermek
cast/draw lots (for something/to do something) v. (birini seçmeye/bir şey yapmaya) yazı tura atarak karar vermek
do something for all you are worth v. bir şeyi tüm gücüyle yapmak
do something for all you are worth v. bir şeyi elinden gelen en iyi şekilde yapmak
do something for all you are worth v. bir şeyi kendini yırtarak yapmak
do something for show v. bir şeyi gösteriş olsun diye yapmak
do something for show v. bir şeyi gösteriş için yapmak
do something for show v. bir şeyi göstermelik yapmak
do wonders (for/on/with somebody/something) v. (biri/bir şey için/üzerinde) harikalar yaratmak
do wonders (for/on/with somebody/something) v. (biri/bir şey için/üzerinde/ile) harika iş çıkartmak
do wonders (for/on/with somebody/something) v. (biri/bir şey ile ilgili/üzerinde) mucizeler yaratmak
do miracles (for/on/with somebody/something) v. (biri/bir şey için/üzerinde) harikalar yaratmak
do miracles (for/on/with somebody/something) v. (biri/bir şey için/üzerinde/ile) harika iş çıkartmak
do miracles (for/on/with somebody/something) v. (biri/bir şey ile ilgili/üzerinde) mucizeler yaratmak
fight tooth and nail (for somebody/something/to do something) v. (biri/bir şey/bir şey yapmak için) dişiyle tırnağıyla çabalamak
fight tooth and nail (for somebody/something/to do something) v. (biri/bir şey/bir şey yapmak için) canını dişine takarak mücadele etmek
fight tooth and nail (for somebody/something/to do something) v. (biri/bir şey/bir şey yapmak için) canını dişine takmak
fight tooth and nail (for somebody/something/to do something) v. (biri/bir şey/bir şey yapmak için) kıran kırana mücadele etmek
give your eye teeth for something/to do something v. bir şey/bir şey yapmak için sağ kolunu feda etmek
give your eye teeth for something/to do something v. bir şey/bir şey yapmak uğruna her şeyini vermek
give your eye teeth for something/to do something v. bir şey/bir şey yapmak için dünyaları vermek
give your eye teeth for something/to do something v. bir şey/bir şey yapmak için canını feda etmek
give your eye teeth for something/to do something v. bir şey/bir şey yapmak için varını yoğunu vermek
knock oneself out (to do something) (for someone or something) v. (biri için bir şey yapmak uğruna) kendini paralamak
knock oneself out (to do something) (for someone or something) v. (biri için bir şey yapmak uğruna) canını dişine takmak
knock oneself out (to do something) (for someone or something) v. (biri için bir şey yapacağım diye) bir tarafını yırtmak
motion (for) (one) to (do something) v. (birine bir şey yapması) için elle işaret etmek
motion (for) (one) to (do something) v. elle (birinin bir şey yapmasını) işaret etmek
not be able to do something for toffee v. bir işte çok kötü/beceriksiz olmak
not be able to do something for toffee v. bir şeyi becerememek/yapamamak
not be able to do something for toffee v. bir şeyi yapmak konusunda yeteneksiz/beceriksiz olmak
not be able to do something for toffee v. bir şeyi hiç mi hiç becerememek
not be able to do something for toffee v. bir şeyi hayatta yapamamak
open the way for somebody/something (to do something) v. (birinin) yolunu açmak
open the way for somebody/something (to do something) v. (biri) için ortam hazırlamak
open the way for somebody/something (to do something) v. (birine) fırsat sunmak
wouldn't do (something) for all the tea in china v. dünyaları verseler (bir şey) yapmamak
wouldn't do (something) for all the tea in china v. hiçbir surette (bir şey) yapmamak
wouldn't do (something) for all the tea in china v. kat'iyen (bir şey) yapmamak
what do you take me for? expr. beni ne zannediyorsun?
would not do something for all the tea in China expr. dünyaları verseler
would not do something for all the tea in China expr. hiçbir surette
would not do something for all the tea in China expr. kat'iyen
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr. (biri) ne kadar çabalarsa çabalasın başaramıyor
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr. (biri) tüm çabalarına rağmen hep başarısız oluyor
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr. (biri) bir türlü başarılı olamıyor/başaramıyor
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr. (biri) ne yapsa olmuyor
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr. (biri) ne yaparsa yapsın her şey ters gidiyor/başaramıyor
(one) would (do something) for two pins expr. (biri) elinde olsa hemen (bir şeyi yapacak)
(one) would (do something) for two pins expr. (biri) elinden gelse hemen (bir şeyi yapacak)
(one) would (do something) for two pins expr. (birine) kalsa hemen (bir şeyi yapacak)
(one) would (do something) for two pins expr. (biri) yüz bulsa hemen (bir şeyi) yapacak
(do/be something) for your sins expr. ceza olarak (bir şey yapmak/olmak)
(do/be something) for your sins expr. kabahatlerinin/günahlarının cezası olarak (bir şey yapmak/olmak)
(do something) for good measure expr. ek olarak (bir şey yapmak)
(do something) for good measure expr. fazladan (bir şey yapmak)
(do something) for good measure expr. garantiye/sağlama almak için (bir şey yapmak)
(do something) for good measure expr. ekstra olarak (bir şey yapmak)
(do something) for good measure expr. emin olmak için (bir şey yapmak)
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr. elinde olsa (biri bir şey yapar)
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr. elinden gelse (biri bir şey yapar)
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr. fırsatını bulsa (biri bir şey yapar)
Speaking
what do your parents do (for a living)? expr. ailen ne iş yapıyor?
what do your parents do (for a living)? expr. aileniz ne iş yapıyor?
do you have any plans for dinner? expr. akşam yemeği için planınız var mı?
what do your parents do (for a living)? expr. annen baban ne iş yapıyor?
what do your parents do (for a living)? expr. anneniz babanız ne iş yapıyor?
that's what friends do for one another expr. arkadaşlar birbirleri için böyle yapar
do you have anyone in mind for this job? expr. bu iş için aklında biri var mı?
do I have to spell it out for you? expr. bunu sana açıklamalı mıyım?
do you have any plans for tonight? expr. bu gece için planlarınız var mı?
can you do it for me? expr. bunu benim için yapar mısın?
do with it for now expr. bununla idare ediver işte
do with it for now expr. bununla idare ediver şimdilik
try to make do with this for now expr. bununla idare ediver şimdilik
do you have any use for this? expr. bu işine yarar mı?
what'd you do that for? expr. bunu neden yaptın?
what do you take me for? expr. beni ne sanıyorsun?
it goes against the grain for me to do it expr. bunu istemeyerek yapıyorum
do something for you today expr. bugün kendin için bir şey yap
I can't do anything for you expr. ben senin için hiçbir şey yapamam
do you have any use for it? expr. bu işine yarar mı?
do we wait for that to happen? expr. bunun olmasını mı bekleyeceğiz?
what can you do for me? expr. benim için ne yapabilirsin?
can you do that for me? expr. benim için bunu yapar mısın?
do I have to spell it out (for you)? expr. bunu anlaman için daha ne yapmalıyım (resim mi çizeyim/tek tek heceleyeyim mi)?
do you think you could do that for me? expr. benim için bunu yapabilecek misin?
I can do that for you expr. bunu senin için yapabilirim
what does your father do for a living? expr. baban ne iş yapıyor?
what does your father do for a living? expr. baban ne işle uğraşıyor?
I cannot do this for you expr. bunu senin için yapamam
this won't do much for you expr. bu çok işine yaramaz
is there anything you want to do for your birthday? expr. doğum gününde yapmak istediğin bir şey var mı?
what do you do for a living? expr. geçiminizi sağlamak için ne iş yapıyorsunuz?
do what's best for all of us expr. hepimiz için en iyi olanı yap
what do you see for yourself in the future? expr. gelecekte kendini nerede görüyorsun?
do what's best for all of us expr. hepimiz için en iyisini yap
how much do i owe you for saving my life? expr. hayatımı kurtardığın için sana ne kadar borçluyum?
what do you do for fun? expr. eğlenmek için ne yaparsın?
for work? what do you do? expr. iş olarak? ne iş yaparsın?
what do you have for lunch expr. öğle yemeğinde ne var?
what do you do for a living? expr. ne işle meşgulsün?
what do you have for breakfast? expr. kahvaltıda ne var?
what do you have for breakfast? expr. kahvaltıda ne yersin?
what do you do for you? expr. kendin için ne yapıyorsun?
what do you have for lunch expr. öğle yemeğinde ne yiyeceksin?
what do you have for lunch expr. öğle yemeği olarak neyiniz var?
there's nothing we can do for them expr. onlar için yapabileceğimiz hiçbir şey yok
what do you do for him? expr. onun için ne yapıyorsun?
what can I do for you? expr. sizin için ne yapabilirim?
what do you have to say for yourself? expr. şimdi kendini savun bakalım!
I would do anything for you expr. senin için her şeyi yaparım
you'd do it for me expr. sen de benim için yapardın
but it'll do for now expr. şimdilik idare ediyor
what else can I do for you? expr. sizin için başka ne yapabilirim?
there's nothing I can do for you expr. senin için yapabileceğim bir şey yok
how much do you think this place will go for? expr. sence burası kaça gider?
do you have any questions for me? expr. sizin bana sorunuz var mı?
how much do you think this place will go for? expr. sence burayı kaça satarlar?
what can I do for you? expr. senin için ne yapabilirim?
what can I do for you? expr. sizin için ne yapabilirim?
but it'll do for now expr. şimdilik idare eder işte
what can I do for you? expr. senin için ne yapabilirim?
is there anything I can do for you? expr. sizin için yapabileceğim bir şey var mı?
what do you take me for? expr. sen beni ne sanıyorsun?
what do you do for them? expr. sen onlar için ne yapıyorsun?
do you think you will be forgiven for what you've done? expr. yaptıklarınızın bağışlanacağını mı sanıyorsunuz?
what can i do for you? expr. (garson vs) buyrun size nasıl yardımcı olabilirim?
do you have a table for party of 3? expr. 3 kişilik yeriniz var mı?
show some respect for what i do expr. yaptıklarıma biraz saygı göster
do you want me to wait for you? expr. seni beklememi ister misin?
do I have to spell it out for you? expr. bunu sana açıklamam gerekiyor mu?
I do not love a man who is zealous for nothing expr. hiçbir şey için gayret göstermeyen bir adamı sevmem
what do you do for a living? hayatını idame ettirmek için ne yapıyorsun?
what do you do for a living? işin ne?
what do you do for a living? ne işle meşgulsünüz?
what do you do for a living? ne iş yapıyorsun?
Slang
do fuck all and get paid for it! v. oturduğu yerden para kazanmak
can't (do something) for toffee expr. (bir şeyi) hiç beceremez
can't (do something) for toffee expr. (bir şeyi) hiç yapamaz
can't (do something) for toffee expr. (bir şeyi yapmada) çok kötü
can't (do something) for toffee expr. (bir şeyi) hayatta yapamaz
can't do something for toffee [uk] expr. bir şeyi hiç beceremez
can't do something for toffee [uk] expr. bir şeyi hiç yapamaz
can't do something for toffee [uk] expr. bir şeyi yapmada çok kötü
can't do something for toffee [uk] expr. bir şeyi hayatta yapamaz