olmayacak - Turco Inglés Diccionario
Historia

olmayacak



Significados de "olmayacak" en diccionario inglés turco : 5 resultado(s)

Turco Inglés
General
olmayacak unsuitable adj.
olmayacak improbable adj.
olmayacak outrageous adj.
olmayacak unseemly adj.
olmayacak impossible adj.

Significados de "olmayacak" con otros términos en diccionario inglés turco: 190 resultado(s)

Turco Inglés
General
olmayacak şey pie in the sky n.
olmayacak şey dream n.
olmayacak iş tall order n.
olmayacak hayaller kuran kimse castlebuilder n.
birini/bir şeyi olmayacak bir yerden kurtarması beklenen hayali vinç kancası skyhook n.
olmayacak işler peşinde koşan kimse johnadreams n.
olmayacak plan impossibilism n.
olmayacak planları destekleyen kimse impossibilist n.
olmayacak şey impossibility n.
olmayacak şey impossible n.
birine olmayacak vaatlerde bulunmak promise someone the moon v.
olmayacak duaya amin demek square the circle v.
olmayacak şeyler istemek cry for the moon v.
olmayacak duaya amin demek hope for the impossible v.
belli olmayacak bir şekilde dik finedraw adj.
hiç olmayacak bir şeyin peşinde koşan starry-eyed adj.
hiç olmayacak bir şeye kapılıp gitmiş starry-eyed adj.
olmayacak plan ile ilgili impossibilist adj.
karışık olmayacak şekilde elementarily adv.
belirsiz olmayacak şekilde unambiguously adv.
rüyalarda bile gerçek olmayacak beyond somebody's wildest dreams adv.
olmayacak gibi less likely adv.
hoş olmayacak şekilde unfavourably adv.
hoş olmayacak şekilde unfavorably adv.
daha az olmayacak sayıda not less than adv.
görevde olmayacak şekilde off adv.
uygun olmayacak şekilde disfavorably [us] adv.
hoş olmayacak şekilde disfavorably [us] adv.
uygun olmayacak şekilde disfavourably [uk] adv.
hoş olmayacak şekilde disfavourably [uk] adv.
-den daha sonra olmayacak şekilde no later than prep.
Phrasals
olmayacak duaya amin demek build castles in the sky v.
olmayacak hayaller peşinde koşmak build castles in the sky v.
Phrases
zaten öyle olmayacak ki it isn't as though expr.
kimse senin dengin olmayacak! none shall be your equal! expr.
olmayacak duaya amin demek it is useless to flog a dead horse expr.
olacak dua var olmayacak dua var not all prayers are answered expr.
Proverb
olmayacak duaya amin denmez if frogs had wheels they wouldn't bump their butts
olmayacak duaya amin denmez if a toady frog had wings he wouldn't bump his ass
olmayacak duaya amin denmez If a toady frog had wings he wouldn't bump his ass
olmayacak duaya amin denmez if frogs had wings, they wouldn't bump their butts (when they hop)
Colloquial
olmayacak vaatler hot air n.
olmayacak işler peşinden koşan kimse john-a-dreams n.
komik/olmayacak bir hataya düşüldüğünde kullanılacak bir ifade dunce cap n.
olmayacak yer veya zamanda "fuck" demek drop the f-bomb v.
olmayacak/güvenilmez biriyle ilişki içerisinde mixed up with adj.
bundan hiç hoşlanmayacak/memnun olmayacak (he, she) won't thank you for (something) expr.
(biri bir şeye) memnun olmayacak (someone) is not going to thank you for (something) expr.
(biri) hemen teslim olmayacak (one) won't give up without a fight expr.
(bir şey) kendiliğinden olmayacak (something) is not going to (do something) itself expr.
öyle bir şey olmayacak forgeddaboudit [us] expr.
öyle bir şey olmayacak forgeddaboutit [us] expr.
öyle bir şey olmayacak forget it expr.
öyle bir şey olmayacak forget about it expr.
hiç memnun olmayacak he/she won't thank you for something expr.
Idioms
olmayacak hayaller castles in the sky n.
olmayacak dua pie in the sky n.
olmayacak duaya amin deme a wild goose chase n.
olmayacak bir işin peşinden gitme a wild goose chase n.
olmayacak birşeyin peşinden koşma a wild goose chase n.
olmayacak iş a cold day in july n.
olmayacak/hayali işler kovalama snipe hunt n.
aynı anda yapılması mümkün olmayacak kadar çok iş/proje lots of irons in the fire n.
aynı anda yapılması mümkün olmayacak kadar çok iş/proje too many irons in the fire n.
bir şirketin devralmak için cazip olmayacak şekilde yeniden düzenlenmesi için başvurulan yöntem poison pill n.
olmayacak bir şey için vaktini harcama/çabalama plowing water n.
olmayacak bir iş a losing battle n.
olmayacak duaya amin deme boiling the ocean n.
olmayacak hayal castle in the air n.
olmayacak hayaller castles in spain n.
olmayacak hayaller castles in the air n.
olmayacak bir işe kalkışmak square the circle v.
olmayacak şeyleri bile düşlemek/hayal etmek cast beyond the moon v.
olmayacak şeylerle uğraşmak boil the ocean v.
olmayacak duaya amin demek boil the ocean v.
olmayacak duaya amin demek be whistling in the wind v.
olmayacak duaya amin demek milk the bull v.
olmayacak duaya amin demek milk the ram v.
olmayacak hayaller kurmak cast beyond the moon v.
olmayacak hayallere kapılmak build castles in the sky v.
birine olmayacak vaatlerde bulunmak promise the moon to someone v.
birine olmayacak vaatlerde bulunmak promise someone the moon v.
olmayacak duaya amin demek beg for the moon v.
olmayacak duaya amin demek bay the moon v.
olmayacak duaya amin demek square the circle v.
olmayacak duaya amin demek swim against the current v.
olmayacak duaya amin demek build castles in the air v.
olmayacak duaya amin demek clutching at straws v.
olmayacak bir şeyin peşinden koşturmak send someone on a wild-goose chase v.
olmayacak duaya amin demek live in cloud-cuckoo land v.
olmayacak duaya amin demek promise somebody the moon v.
olmayacak duaya amin dedirtmek lead someone on a merry chase v.
olmayacak duaya amin demek promise somebody the earth v.
olmayacak bir işi yapmaya çalışmak try to fit a square peg into a round hole v.
olmayacak duaya amin demek clutch at straws v.
olmayacak duaya amin demek play a losing game v.
(birine) olmayacak vaatlerde bulunmak promise (one) the world v.
olmayacak bir işe kalkışmak seek a knot in a bulrush v.
olmayacak bir işle uğraşmak seek a knot in a bulrush v.
olmayacak duaya amin demek promise (somebody) the moon v.
olmayacak duaya amin demek promise (somebody) the earth v.
olmayacak duaya amin demek promise (somebody) the world v.
olmayacak bir şeyi gerçekleştirmek walk on water v.
olmayacak bir şey için vaktini harcamak/çabalamak plow water v.
olmayacak bir şey için vaktini harcamak/çabalamak pour water on a duck's back v.
olmayacak bir işe kalkışmak be barking up the wrong tree v.
olmayacak bir şey için uğraşmak be fighting a losing battle v.
olmayacak duaya amin demek be in cloud-cuckoo land v.
olmayacak duaya amin demek clutch/grasp at straws v.
olmayacak bir şey için tutturmak cry/ask for the moon [uk] v.
olmayacak şeyler istemek cry/ask for the moon [uk] v.
olmayacak bir şey için tutturmak want the moon [uk] v.
olmayacak şeyler istemek want the moon [uk] v.
birini olmayacak şeyler hakkında umutlandırmak give somebody ideas v.
birine olmayacak şeyler düşündürmek give somebody ideas v.
olmayacak bir şeyle uğraşmak go down a blind alley v.
olmayacak bir işin peşinden gitmek go on a wild goose chase v.
olmayacak duaya amin demek go on a wild goose chase v.
olmayacak bir şeyin peşinden koşmak go on a wild goose chase v.
(birine) olmayacak duaya amin dedirtmek lead (one) (on) a (merry) chase v.
(birine) olmayacak duaya amin dedirtmek lead (one) (on) a merry dance v.
olmayacak duaya amin dedirtmek lead a chase v.
olmayacak duaya amin dedirtmek lead a merry chase v.
olmayacak duaya amin dedirtmek lead on a merry chase v.
olmayacak duaya amin demek promise (one) the earth v.
(birine) olmayacak vaatlerde bulunmak promise (one) the earth v.
olmayacak duaya amin demek promise (one) the moon v.
(birine) olmayacak vaatlerde bulunmak promise (one) the moon v.
olmayacak duaya amin demek promise the earth v.
olmayacak vaatlerde bulunmak promise the earth v.
olmayacak duaya amin demek promise (somebody) the moon v.
(birine) olmayacak vaatlerde bulunmak promise (somebody) the moon v.
olmayacak duaya amin demek promise (somebody) the earth v.
(birine) olmayacak vaatlerde bulunmak promise (somebody) the earth v.
olmayacak duaya amin demek promise (somebody) the world v.
(birine) olmayacak vaatlerde bulunmak promise (somebody) the world v.
olmayacak bir şeyin peşinden koşturmak send on a wild-goose chase v.
geri dönüşü olmayacak bir durumda beyond recall adj.
hiç memnun olmayacak (someone) is not going to thank you for (something) expr.
hiç memnun olmayacak (someone) won't thank you for (something) expr.
dünyada eşi benzeri olmayacak kadar ilginç like nothing on earth expr.
gerçekleşmeyecek/başarılı olmayacak/tutmayacak something will never fly expr.
ayak bağı olmayacak şekilde out of (one's) road expr.
bir şeyi ona hiç ihtiyacı olmayacak insanlara yutturur (one) could sell snow to eskimos expr.
bir şeyi ona hiç ihtiyacı olmayacak insanlara yutturur (someone) could sell freezers to eskimos expr.
bir şeyi ona hiç ihtiyacı olmayacak insanlara yutturmak sell freezers to eskimos expr.
asla olmayacak it'll be a cold day in hell expr.
asla olmayacak it'll be a long day in january expr.
boş/olmayacak bir iş peşinde on a fool's errand expr.
olmayacak bir işe kalkışmış on a fool's errand expr.
boş/olmayacak bir iş peşinde on a hiding to nothing expr.
olmayacak bir işe kalkışmış on a hiding to nothing expr.
tekrarlanması mümkün olmayacak bir deneyim once-in-a-lifetime experience expr.
Speaking
asla eskisi gibi olmayacak never gonna be the same expr.
aramızda hiçbir şey olmayacak nothing is going to happen between us expr.
bu böyle olmayacak it's not gonna work expr.
bir daha olmayacak it won't happen again expr.
bir daha olmayacak it will not happen again expr.
bu şey her gece olmayacak this is not happening every night expr.
ellerinin arasından kayıp gitmesini izlemen kolay olmayacak it won't be easy watching them fall through your hands expr.
gelecek sefer bu karşılıksız olmayacak the next time this will not be for free expr.
o olmayacak da kim olacak? if not him/her then who? expr.
o olmayacak da kim olacak? who else but him? expr.
kolay olmayacak it won't be easy expr.
kötü şeyler olmayacak nothing bad is going to happen expr.
sonum onlarınki gibi olmayacak I'm not going to end up like them expr.
sonum onlar gibi olmayacak I'm not going to end up like them expr.
Trade/Economic
bir grubun oyları arasında anlaşma olmayacak şekilde oluşan ayrılık division of opinion n.
sabit bir varlığı sağladığı hizmette değişiklik olmayacak biçimde geliştirme alteration n.
Law
reşit olmayacak yaştaki bireylerin mahkeme emrini beklemek için kapatıldıkları yer youth detention center n.
reşit olmayacak yaştaki bireylerin mahkeme emrini beklemek için kapatıldıkları yer juvenile hall n.
reşit olmayacak yaştaki bireylerin mahkeme emrini beklemek için kapatıldıkları yer juvie n.
tedarikçiyle bu hususta sözleşme imzalamamış olsa bile, tüm üreticilerin ürünlerini tedarikçinin belirlediği asgari fiyattan az olmayacak şekilde satmaları gerektiğini öngören (yasal koşul veya hüküm) nonsigner adj.
Electric
neredeyse statik olmayacak şekilde monte edilmiş bir çift manyetik iğne astatic pair n.
güç veya enerjide azalma olmayacak şekilde tasarlanmış (dielektrik materyal, iletim hattı) lossless adj.
Logic
aynı anda doğru olmayacak iki önerme arasındaki ilişki mutual exclusiveness n.
Environment
göl suyunun fazla humuslu toprak içerdiği için içinde yaşam olmayacak kadar asidik ve oksijensiz olması dystrophy n.
Slang
olmayacak hayaller dreamworld n.
(birinden) olmayacak şeyler istemek bust (someone's) balls v.
(birinden) olmayacak şeyler istemek bust (someone's) chops v.
olmayacak bir şey için uğraşmak piss up a rope v.
olmayacak duaya amin demek piss up a rope v.
bir şeyi ona hiç ihtiyacı olmayacak insanlara yutturmak (someone) could sell an icebox to an eskimo expr.
bir şeyi ona hiç ihtiyacı olmayacak insanlara yutturmak (someone) could sell ice to eskimos expr.
bir şeyi ona hiç ihtiyacı olmayacak insanlara yutturmak (someone) could sell sawdust to a lumber mill expr.
sıkıntı olmayacak she'll be jake expr.
öyle bir şey olmayacak fuggedaboudit expr.
öyle bir şey olmayacak fuggedaboutit expr.
Modern Slang
olmayacak kişilere aşık olmak anaxiphilia n.
olmayacak kişilerden hoşlanmak anaxiphilia n.