| 1 |
fault |
hata |
n. |
|
- The failure of the CFSP is our fault.
- ODGP'nin başarısızlığı bizim hatamız.
- The fault lies with OLAF, or the director-general, or whoever, but not with the Commission.
- Hata OLAF'ta, genel müdürde ya da her kimse ondadır, Komisyon'da değil.
- It is a pity, but it is the fault of all the political parties on the ground.
- Yazık ancak bu durum sahadaki tüm siyasi partilerin hatasıdır.
- The fault lies with OLAF, or the director-general, or whoever, but not with the Commission.
- Hata Avrupa Dolandırıcılıkla Mücadele Bürosu'nda, genel müdürde ya da bir başkasındadır, Komisyonda değil.
- This is not the Commission's fault, but a result of differences between the various Member States.
- Bu Komisyon'un hatası değil, çeşitli Üye Devletler arasındaki farklılıkların bir sonucudur.
- It is clear where the fault lies.
- Hatanın nerede olduğu açık.
- It is not the Italian presidency's fault; it is a long-standing problem involving all Councils.
- Bu İtalya dönem başkanlığının hatası değil; bu tüm Konseyleri ilgilendiren uzun süredir devam eden bir sorun.
- That is the fault of all those, including ourselves, who have not told the public the facts.
- Bu, biz de dahil olmak üzere kamuoyuna gerçekleri anlatmayan herkesin hatasıdır.
- This is as much our fault as it is Africa's.
- Bu Afrika'nın olduğu kadar bizim de hatamız.
- It is clear where the fault lies.
- Hatanın nerede olduğu açıktır.
- The fault lies in part with Parliament, because we do not scrutinise and follow up the budget as we should.
- Hata kısmen Parlamento'da, çünkü bütçeyi gerektiği gibi inceleyip takip etmiyoruz.
- That is not the fault of public opinion.
- Bu kamuoyunun hatası değildir.
- If he was not present, it is neither my fault nor that of the Presidency, but his own.
- Eğer orada bulunmadıysa, bu ne benim ne de Başkanlığın hatasıdır; bu onun kendi hatasıdır.
- But, surprise, surprise, the devil is in the detail and needless to say, fault can be found on a few counts.
- Ancak, sürpriz, sürpriz, şeytan ayrıntıda gizlidir ve söylemeye gerek yok, birkaç konuda hata bulunabilir.
- However, I would like to point out one fault in the document.
- Bununla birlikte, belgedeki bir hataya dikkat çekmek isterim.
- But the other major fault of the CAP is that it is an agricultural policy.
- Ancak OTP'nin bir diğer büyük hatası da bir tarım politikası olmasıdır.
- Michelle, nothing that happened in that hurricane shelter was your fault, or had anything to do with you.
- Michelle, o kasırga sığınağında olan hiçbir şey senin hatan değildi ya da seninle bir ilgisi yoktu.
- Whose fault was that?
- Kimin hatasıydı bu?
- It's not your fault.
- Bu senin hatan değil.
- The fault is mine.
- Hata benim.
- It's not your fault, don't worry.
- Senin hatan değil, merak etme.
- Whose fault was it?
- Kimin hatasıydı?
- I'm sure that's no fault of yours.
- Eminim bu senin hatan değildir.
- That was Tom's only fault.
- Bu Tom'un tek hatasıydı.
- That was my fault.
- Benim hatamdı.
- It was all my fault.
- Hepsi benim hatamdı.
- Don't lay your fault at my door.
- Hatanı bana yükleme.
- It was his fault.
- Onun hatasıydı.
- How much of this is Tom's fault?
- Bunun ne kadarı Tom'un hatası?
- It is only the cat's fault.
- Bu sadece kedinin hatası.
- It was your own fault.
- Bu senin hatandı.
- If you believe what politicians say, it's really your own fault.
- Eğer politikacıların söylediğine inanırsan, bu gerçekten senin kendi hatan.
- It was Tom's own fault.
- Tom'un kendi hatasıydı.
- It was definitely Tom's fault.
- Kesinlikle Tom'un hatasıydı.
- It's his fault.
- Bu onun hatası.
- It was nobody's fault.
- Bu kimsenin hatası değildi.
- That's your own fault.
- Bu senin hatan.
- It's your own fault.
- Bu senin hatan.
- This is not entirely Tom's fault.
- Bu tamamen Tom'un hatası değil.
- It wasn't Tom's fault.
- Tom'un hatası değildi.
- That was totally my fault.
- Bu tamamen benim hatamdı.
- It is easy to see the fault of others, but it is hard to see one's own.
- Başkalarının hatasını görmek kolaydır ama birinin kendi hatasını görmesi zordur.
- That was completely my fault.
- Tamamen benim hatamdı.
- How could it be Tom's fault?
- Bu nasıl Tom'un hatası olabilir.
- His death was partly my fault.
- Ölümü kısmen benim hatamdı.
- Was it Tom's fault?
- Tom'un hatası mıydı?
- It really is your fault.
- Bu gerçekten senin hatan.
- It was their fault.
- Bu onların hatasıydı.
- Whatever happens to Tom is his fault, not yours.
- Tom'a ne olursa olsun onun hatasıdır, seninki değil.
- This wasn't Tom's fault.
- Bu Tom'un hatası değildi.
- Whose fault is that?
- O kimin hatası?
- That's your own fault.
- O senin kendi hatan.
- It's nobody's fault.
- Bu kimsenin hatası değil.
- It's Tom's fault.
- Tom'un hatası.
- He will never admit his fault.
- Hatasını asla kabul etmez.
- Tom always finds fault with her.
- Tom, her zaman hatayı onda bulur.
- It was Tom's fault.
- O Tom'un hatasıydı.
- Tom got blamed even though it wasn't his fault.
- Onun hatası olmamasına rağman Tom suçlandı.
- What had happened wasn't Tom's fault.
- Olanlar Tom'un hatası değildi.
- Is that Tom's fault?
- Bu Tom'un hatası mı?
- It's our own fault.
- Bu bizim kendi hatamız.
- I think maybe that was my fault.
- Belki de bu benim hatamdı.
- It was entirely Tom's fault.
- O tamamen Tom'un hatasıydı.
- I think it's my neighbor's fault.
- Sanırım bu benim komşumun hatası.
- It is in fact your fault.
- Aslında senin hatan.
- He would not admit his fault.
- Hatasını kabul etmedi.
- It's not your fault, it's Alison's.
- Senin hatan değil, Alison'un.
- Tom got blamed, but it wasn't his fault.
- Tom suçlandı ama bu onun hatası değildi.
Show More (65)
|
| 2 |
fault |
suç |
n. |
|
- None of this is of course the fault of the Swedish presidency.
- Bunların hiçbiri elbette İsveç Cumhurbaşkanlığı'nın suçu değildir.
- It is not our fault that does not exist.
- Böyle bir şeyin olmaması bizim suçumuz değil.
- None of this is, of course, the fault of the Swedish presidency.
- Elbette bunların hiçbiri İsveç Dönem Başkanlığının suçu değildir.
- Well, yes, we will, but that is not our fault.
- Evet, yapacağız ama bu bizim suçumuz değil.
- Which was not self-evident, so whose fault is it?
- Bu apaçık ortada değildi, öyleyse bu kimin suçu?
- You were talking as if it was my group's fault that nothing has happened so far.
- Sanki şu ana kadar hiçbir şey olmamış olması benim grubumun suçuymuş gibi konuştunuz.
- This is the fault neither of France nor of Germany.
- Bu ne Fransa'nın ne de Almanya'nın suçudur.
- However tendentious this House's debates on the subject may have been, MEPs are not at fault in this.
- Bu Meclis'in konuyla ilgili tartışmaları ne kadar eğilimli olursa olsun, bu konuda milletvekillerinin bir suçu yoktur.
- The fault for this lies entirely with Europe.
- Bunun suçu tamamen Avrupa'ya aittir.
- Michelle, nothing that happened in that hurricane shelter was your fault, or had anything to do with you.
- Michelle, kasırga sığınağında olanların hiçbiri senin suçun değildi ya da senin yüzünden olmadı.
- If something happens, it's Tom's fault, not mine.
- Eğer bir şey olursa, bu Tom'un suçu, benim değil.
- Don't lay your fault at my door.
- Suçu benim kapıma atma.
- Everything that happened was Tom's fault.
- Olan her şey Tom'un suçuydu.
- It's all our fault.
- Hepsi bizim suçumuz.
- That wasn't Tom's fault.
- Bu Tom'un suçu değildi.
- It's not anyone's fault.
- Kimsenin suçu değil.
- It's always the fault of other people.
- Hep başkalarının suçu.
- It's not anybody's fault.
- Bu kimsenin suçu değil.
- Everything that's happening is Tom's fault.
- Olan biten her şey Tom'un suçu.
- It's nobody's fault, but mine.
- Benden başka kimsenin suçu değil.
- If you can't read, it's not my fault.
- Okuyamıyorsan bu benim suçum değil.
- It's all your own fault.
- Hepsi sizin suçunuz.
- It's my fault.
- Benim suçum.
- It's not your fault, so don't worry.
- Bu senin suçun değil, bu yüzden endişelenme.
Show More (21)
|
| 3 |
fault |
arıza |
n. |
|
- A single fault does not lead to a loss of the safety function.
- Tek bir arıza güvenlik işlevinin kaybına yol açmaz.
- Write to the manufacturer if the machine develops the same fault again.
- Makine tekrar aynı arızayı verirse üreticiye yazın.
- The accident was caused by a fault in the refrigeration system of the appliance.
- Kazanın nedeni, cihazın soğutma sistemindeki bir arızaydı.
Show More (0)
|
| 4 |
fault |
kabahat |
n. |
|
- The fault for this lies entirely with Europe.
- Bunun kabahati tamamen Avrupa'ya aittir.
- Okay, first of all, my appearance is not my fault.
- Tamam, öncelikle, görünüşüm benim kabahatim değil.
Show More (-1)
|
| 5 |
fault |
kusur |
n. |
|
- Finally, this liability must be in proportion to the acknowledged fault.
- Son olarak, bu sorumluluk kabul edilen kusurla orantılı olmalıdır.
Show More (-2)
|
| 6 |
fault |
suçlamak |
v. |
|
- I can't fault you for that.
- Bunun için seni suçlayamam.
Show More (-2)
|
| 7 |
fault |
hatası olmak |
v. |
|
- It might not be Tom's fault.
- Bu Tom'un hatası olmayabilir.
Show More (-2)
|
