her bir - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

her bir



Sens de "her bir" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 11 résultat(s)

Turc Anglais
General
her bir each adj.
her bir every adj.
her bir any and every adj.
her bir last adj.
her bir every last adj.
her bir ilk [scotland] adj.
her bir ilka [scotland] adj.
her bir individual adj.
her bir ilk [scotland] pron.
her bir ilkon [obsolete] pron.
Technical
her bir every adj.

Sens de "her bir" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Turc Anglais
General
büyük bir baca içindeki birkaç ayrı duman yolunun her biri flue n.
yaklaşık her 12 saat 25 dakikada bir deniz ve okyanusların kabarıp çekilmesi tide n.
belirli bir süre için her yıl ödenen ve emek karşılığı olmayan maaş annuity n.
her yıl değişik bir tarihe rastlayan yortu movable feast n.
her zaman birinin üzerinde taşınan faydalı bir şey vade mecum n.
bir ülkenin başlıca idari bölümlerinden her biri province n.
yanmayı başlatan her hangi bir araç incendiary device n.
her iki kategoriye de girebilecek bir durum borderline case n.
ışık saçan yüzeyin her santimetrekaresi üzerindeki bir kaloriye eşit güneş radyasyonu bölümü langley n.
bir süreç içindeki durumlardan her biri degree n.
her yedi yılda bir üniversite öğretim üyelerine verilen araştırma veya seyahat izni sabbatical n.
her bir değer each value n.
mutfak eşyası gibi markette satılan ama yiyecek olmayan her bir şey nonfood n.
her bir durum each case n.
her bir vaka each case n.
her-şey bir milyoncu 99 cent store n.
her-şey bir milyoncu dollar store n.
her-şey bir milyoncu dollar outlet n.
on bir yaşındaki her çocuğun vermesi gereken bir tür baraj sınavı eleven-plus n.
geçmişteki her hangi bir ana geri dönüş point-in time n.
her şey bir milyoncu variety store n.
her şey bir milyoncu price-point retailer n.
birbirini tamamlayan ya da birbirine uyan bir çift şeyden her biri companion n.
her-şey bir milyoncu variety store n.
her-şey bir milyoncu pound shop n.
her-şey bir milyoncu dollar store n.
her şey bir milyoncu variety store n.
her bir çift each pair n.
ingiliz kraliçesi ya da kral tarafından her yıl paskalya öncesi perşembe günü geleneksel bir törenle fakirlere verilen özel paralar maundy money n.
bir kerede her şey everything at once n.
her bir katılımcıya etiket vererek, koleksiyonerlerin hayır fonuna katkıda bulunmalarının sağlandığı gün tag day n.
her konuda anlatacak bir şeyleri olan bilgili kimse generalist n.
bir yere tek araba gidenlerin her biri carpooler n.
bir yere tek araba gidenlerin her biri carshare n.
hindistan'ın hemen hemen her yerinde kutlanan bir uçurtma festivali makarsakranti n.
hindistan'ın hemen hemen her yerinde kutlanan bir uçurtma festivali maghi n.
ekose desendeki her bir kare chequer n.
(tavlada) her bir oyuncunun sahasındaki dıştan üçüncü kapı trois point n.
bir manastır cemaati tarafından her yıl karnavalvari bir şekilde seçilen sahte başrahip abbot of misrule n.
her bir kişi/şey each and every one n.
her yıl galler şair ve müzisyenlerinin katılımıyla gerçekleşen bir festival eisteddfod n.
zikzak biçimli bir parkurun kısa düz bölümlerinden her biri zag n.
ortak bir girişi olup her birinde bir ailenin yaşadığı birden fazla daire barındıran bina land [scotland] n.
tek bir arazi üzerine sıkışık inşa edilmiş bir dizi tek katlı evden her biri villa home [australia] n.
topçu bataryasında her bir silahın mermisi volley n.
bir bütünü oluşturan her bir parça member n.
bilardoda iki isteka topunun her iki hedef topa vurduğu bir vuruş billiard n.
bilardoda iki isteka topunun her iki hedef topa vurduğu bir vuruş carom n.
iki parçalı bir pulun parçalarından her biri bisect n.
çözülmeyi önlemek için her dolamada bir düğüm atarak gırcala ile kaplamak veya sabitlemek marl n.
mahkeme süreçlerini yürütmesi ve şerifinkine benzer çeşitli görevleri yerine getirmesi için abd'nin her bir daire kazasına atanan idare memuru marshall n.
bir tek şey hakkında bilinebilecek veya söylenebilecek her şey what n.
ingiliz kraliçesi ya da kral tarafından her yıl paskalya öncesi perşembe günü geleneksel bir törenle fakirlere verilen özel paralar maundy n.
ingiliz hükümdarının her yıl paskalya öncesi perşembe günü geleneksel bir törenle fakirlere verdiği gümüş sikke veya para maundy coins n.
makine ile çoğaltılmış bir şeyin kopyalarından her biri mechanograph n.
bir düzleme dağılmış belirli sayıdaki noktanın veya cismin her birine uzaklığının toplamı minimum olacak şekilde yerleştirilmiş nokta median point n.
bazı iskoç ve ingiliz topluluklarında bulunan, üyelerin her hafta belirli bir tutar ödediği ve yapılan ödemelerin her hafta farklı bir üyesine verildiği tasarruf artırım kulübü menage n.
bir çıkrığa dolanmış ve her iki ucu birbirine bağlanmış ip veya zincir messenger n.
yeni ayın tarihini ayarlamak için her 134 yılda bir artık yıla ait günü ortadan kaldırma uygulaması metemptosis n.
her bir aşamanın sonunda kesin çıktıları olan bir operasyonu belirli bir şekilde gerçekleştirme yolu methodology n.
her oyuncu bir el çektikten sonra kalan domino taşları boneyard n.
her oyuncu bir el çektikten sonra kalan domino taşları stock n.
bir yüzeyi kaplayan her yeri aynı kalınlıkta materyal herb layer n.
hindu takvimindeki her bir ay-gün ayı hindu calendar month n.
hindistan'da kullanılıp her iki ucunda birer çıkıntısı olan bir tahtırevan dandi n.
hindistan'da kullanılıp her iki ucunda birer çıkıntısı olan bir tahtırevan dandy n.
münih, almanya'da her ekim ayında düzenlenen geleneksel bir festival octoberfest n.
yapılan harcamada her bir katılımcıya düşen pay club [obsolete] n.
belirli bir desenin kumaş, duvar kağıdı gibi üzerine basıldığı birkaç farklı renk kombinasyonundan her biri colorway n.
her bir seferde küçük parçaların ayrılmasıyla olan kademeli azalma comminution n.
belirli bir alana ait her şeyin kopyasını biriktiren koleksiyoncu completist n.
(yol) her bir köşe ins and outs n.
bir keşif yapmış olan birden fazla kişiden her biri co-discoverer n.
birbirine zıt olan bir çift şeyden her biri contrary n.
on beş eş parçaya bölünmüş bir birimin her bir parçası fifteenth n.
her bir yüzü açılabilen origami kağıdı flexagon n.
her bir parçasının hem bir araç hem de amaç olduğu bir varlık organism n.
siyasi olarak bilinçli veya örgütlenmiş her bir grubun kendi çıkarlarını savunma hakkı ve özgürlüğünün bulunduğu teorisi particularism n.
her bir bölümü madde ile dolu olan boşluk plenum n.
her yıl düzenlenen bir edebiyat ve gazetecilik ödülü pulitzer n.
her yıl düzenlenen bir edebiyat, gazetecilik ve müzik ödülü pulitzer prize n.
her bir okçuya ayrılan ok sayısı sheaf n.
tüm maddelerin yaşamsal kuvvet taşıdığı ve her yaşamsal faaliyetin ise ruhun bir işlevi olduğunu öne süren eski bir teori stahlism n.
armalı kalkanın her bir kenarında yer alan desen supporter n.
her yerde bir nutuk çekerek dolaşmak (oy toplamak/destek sağlamak için) stump v.
her şeyi bir araya koymak lump everything together v.
bir kimseyi her yerde kötülemek be always running somebody down v.
bir şey için her şeyini vermek give eyeteeth for v.
bir şeyi her yönüyle öğrenmek learn something from the ground up v.
(bir davranış için) birinin her zamanki davranışlarına uymamak be out of character v.
her bir parçasını yazmak write out v.
bir şeyi her şeyden daha çok sevmek love something more than anything v.
her yanı (bir şeyle) sarılmak get infested with (something) v.
iki çapalı bir geminin halatlarını her bir çapaya eşit uzunluk bırakacak şekilde salmak middle of the cable v.
(remi kart oyununda) her oyuncu bir el daha oynadıktan sonra oyunun biteceğini duyurmak break v.
(alfabeyi veya metni) belirli sıradaki her harfi alarak başka bir sıraya sokmak decimate v.
her zamanki yoldan gitmek yerine yeni bir yol yaratmak detour v.
her zamanki yoldan gitmek yerine başka bir yoldan gitmek detour v.
diğer her şeyi bir kenara bırakıp aşırı konsantre olmak overfocus v.
birisine bir şeyin her alanında destek olmak support someone in all aspects of something v.
birisine bir şeyin her alanında yardım etmek support someone in all aspects of something v.
her zaman söylediği (cevap/şaka) (bir kimsenin) stock adj.
her zaman var olan (bir nitelik) unfailing adj.
her (bir) every adj.
her (bir) each adj.
her bir noktada gerçekleşen pointwise adj.
her ( ) kişide bir olan occurring once in every adj.
her iki yılda bir biyearly adj.
her iki senede bir biyearly adj.
bunun gibi her bir any such adj.
bir merkezden dışarıya her yöne doğru hareket eden ve gerçekleşen quaquaversal adj.
her üç günde bir olan triduan adj.
her üç günde bir yapılan tridaily adj.
her üç saatte bir meydana gelen trihoral adj.
her zamankinden farklı bir yerde out of one's way [obsolete] adj.
bir kümedeki her elemanı bire bir eşleyen one-one [us] adj.
her altı ayda bir gelişen semestral adj.
her altı ayda bir gelişen semestrial adj.
her yarım günde bir gelişen semidiurnal adj.
her on dört günde bir görünen fortnightly adj.
her yerinde bir şey olan stocked with adj.
her günkü gibi bir şekilde diurnally adv.
her hangi bir yerde in nature adv.
her yerde hazır bulunan bir şekilde immanently adv.
her hangi bir biçimde veya her nasılsa in some way or another adv.
her üç yılda bir triennially adv.
her hangi bir biçimde in some way or another adv.
her on yılda bir gerçekleşerek decennially adv.
her 5 saniyede bir every 5 seconds adv.
her iki haftada bir every couple of weeks adv.
her iki haftada bir every fortnight adv.
her üç ayda bir every three months adv.
her iki günde bir every two day adv.
her iki günde bir once in two days adv.
her iki günde bir every two days adv.
her iki günde bir once every two days adv.
her tarafa yayılan bir şekilde pervasively adv.
her şeye kadir bir şekilde almightily adv.
her şeyi bir kenara bırakarak first of all adv.
her şeyi bir kenara koyarak firstly adv.
her bir yüzdede percent adv.
her altı ayda bir semiyearly adv.
her bir ... için per prep.
her üç …de bir tri- pref.
her seferinde yalnızca bir kez anlamı veren ön ek mono- pref.
otobüs her yirmi dakikada bir geçer the bus runs every twenty minutes expr.
her yıl seatle, washington'da düzenlenen bir sanat fuarı/etkinliği amdef (art music dance entertainment fashion) abrev.
Phrasals
her bir bölümün alanı bir öncekinden küçük olacak şekilde biçimlendirmek draw in v.
(birine bir şey) yaptırmak için her türlü çareye başvurmak beguile (someone) into (doing something) v.
(birine bir şey) yaptırmak için her türlü çareye başvurmak beguile someone into something v.
(birinin bir şey) yapmaması için her türlü çareye başvurmak beguile someone out of something v.
her defasında belli bir sayı kadar artırmak increment something by something v.
birisine bir şeyi her yönüyle açıklamak walk somebody through something v.
her tarafından (su/bir sıvı) damlamak drip with (something) v.
her tarafından su/bir sıvı damlamak drip with something v.
(birinin/bir şeyin) üzerine/her tarafına salyalarını akıtmak/bulaştırmak drool (all) over (someone or something) v.
birinin veya bir şeyin üzerine/her tarafına salya akıtmak/damlatmak drool (all) over someone or something v.
birinin veya bir şeyin üzerine/her tarafına salya akıtmak/damlatmak drool over someone/something v.
birinin her tarafından bir şey akmak ooze from v.
birinin her tarafından bir şey fışkırmak ooze from v.
(bir şeyi bir şeyin/yerin) her yanına dağıtmak diffuse (something) through (something) v.
(bir şeyi bir şeyin/yerin) her yanına yaymak diffuse (something) through (something) v.
bir şeyi (başka) bir şeyin her yanına dağıtmak/yaymak diffuse something through something (else) v.
bir şeyi (başka) bir şeyin her yanına nüfuz ettirmek diffuse something through something (else) v.
bir şeyin her yanına yayılmak/dağılmak diffuse through something v.
bir şeyin her yanına nüfuz etmek diffuse through something v.
bir şeyi bir alanın her yerine uygulamak/dağıtmak distribute something over something v.
(bir konuyu) her yönüyle konuşmak bat something around v.
bir şeyi (bir yerin/şeyin) her tarafına yaymak saturate (something or some place) with (something) v.
bir şeyi birinin/bir şeyin her yerine bulaştırmak smear someone or something with something v.
(birinin/bir şeyin) her tarafını bir şeyle kaplamak strew (someone or something) with (something) v.
bir şeyin her tarafını bir şey yapmak strew something with something v.
bir şeyin her tarafını bir şeyle kaplamak strew something with something v.
bir şeyin her tarafına bir şey dağıtmak strew something with something v.
bir şeyin her tarafına bir şey saçmak strew something with something v.
bir şeyin her tarafına bir şey serpmek/serpiştirmek strew something with something v.
her tarafını bir şey yapmak strew with v.
her tarafını bir şeyle kaplamak strew with v.
her tarafını (bir şeyle) kaplamak suffuse with (something) v.
her tarafına (bir şey) yaymak suffuse with (something) v.
birinin/bir şeyin her tarafını biriyle veya bir şeyle çevirmek surround someone or something with someone or something v.
(birinin/bir şeyin) her tarafına (bir şey) dolmak swamp (someone or something) with (something) v.
(bir şey) her yere sıçramak slosh through (something) v.
(bir şeyi) bir şeyin her yerine dökmek slosh through (something) v.
(bir şeyi) bir şeyin her yerine sıçratmak slosh through (something) v.
(birinin/bir şeyin) her yerine sıçratmak splash all over (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) her yerine işlemek splash all over (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) her tarafını ıslatmak/batırmak splash all over (someone or something) v.
birinin/bir şeyin her yerine sıçramak/sıçratmak splatter someone or something up v.
(bir şeyin/yerin) her yerine yaymak spread all over (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her tarafına sürmek spread all over (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerine yayılmak spread all over (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerine sıçramak spread all over (something or some place) v.
bir bilgi (bir şeyin/yerin) her tarafına ulaşmak/yayılmak spread all over (something or some place) v.
bir bilgiyi (bir şeyin/yerin) her tarafına ulaştırmak/yaymak spread all over (something or some place) v.
bir şeyin her tarafını sulamak water something down v.
(bir şeyin/yerin) her yerinden duyulmak resound through (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her tarafından duyulmak resound through (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerinde kutlanmak resound through (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerinde konuşulmak resound through (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerinde ses getirmek resound through (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerinde bilinmek/duyulmak resound through (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerinde çınlamak resound throughout (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerinde yankılanmak resound throughout (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerinden duyulmak resound throughout (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerine yayılmak resound throughout (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerinde duyulmak resound throughout (something or some place) v.
(bir şeyin/yerin) her yerinde konuşulmak resound throughout (something or some place) v.
(birinin ya da bir şeyin) her yanına salya bulaştırmak salivate (all) over (someone or something) v.
(bir şeyi) her pahasına desteklemek bleed for (something) v.
bir his, düşünce her zaman biriyle olmak carry (something) with (one) v.
(birinin/bir şeyin) her istediğini yapmak cater to (someone or something) v.
(biriyle/bir şeyle) ilgili her şey yolunda mı diye bakmak check in on (someone or something) v.
(biriyle/bir şeyle) ilgili her şey yolunda mı diye bakmak check on (someone or something) v.
(biriyle/bir şeyle) ilgili her şey yolunda mı diye bakmak check up on (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) her yanını sarmak come upon (someone or something) v.
bir alanın her yerine uygulamak/dağıtmak distribute over v.
her tarafından (su/bir sıvı) damlamak drip with v.
(birinin/bir şeyin) her yerine yayılmak extend over (someone or something) v.
her şeye rağmen (bir şeye) devam etmek go forward with v.
(bir şeyi) her şeye rağmen sürdürmek/tamamlamak/yürütmek go through with (something) v.
(bir yerin) her tarafını sarmak rage through (something) v.
(bir şeyin/bir yerin) her tarafında yankılanmak reverberate through (something or some place) v.
(ses) (bir şeyin/bir yerin) her yanına yayılmak reverberate through (something or some place) v.
(ses) (bir şeyin/bir yerin) her tarafına dolmak reverberate throughout (something or some place) v.
(ses) (bir şeyin/bir yerin) her yanına yayılmak reverberate throughout (something or some place) v.
(bir şeyin/bir yerin) her tarafında yankılanmak reverberate throughout (something or some place) v.
(bir şeyin) her yanını aramak rifle through (something) v.
(bir şeyi birinin/bir şeyin) her tarafına ovarak sürmek/yaymak rub (something) (all) over (someone or something) v.
(bir şey) bulmak için her tarafı aramak rummage around for (something) v.
(bir şeyin) her tarafını aramak rummage around in (something) v.
(bir şey) bulmak için (bir şeyin) her tarafını aramak rummage around in (something) for (something) v.
(bir şey) bulmak için (bir şeyin) her tarafını aramak rummage through (something) (for something) v.
(bir şeyin) her tarafında olmak run through (something) v.
(bir şeyin) her yanına sinmek/nüfuz etmek run through (something) v.
(bir şeyin) her yanını kaplamak run through (something) v.
(bir şeyin) her yanını sarmak run through (something) v.
(bir şeyin) her tarafına yayılmak run through (something) v.
(her yanda bir şey) aramak scavenge (around) for (something) v.
(birini/bir şey) bulmak için her yanı aramak scrounge around (for someone or something) v.
(bir şeyin) her tarafını aramak search through (something or some place) v.
(birinin/bir şeyin) her tarafını sarmak steal over (someone or something) v.
(bir şeyi birinin/bir şeyin) her yerine saçmak strew (something) (all) over (someone or something) v.
(bir şeyi birinin/bir şeyin) her yerine dağıtmak strew (something) (all) over (someone or something) v.
(bir yerin) her tarafını gezmek travel over (something or some place) v.
(bir yerin) her tarafına gitmek travel over (something or some place) v.
Phrases
her bir taraf each side n.
her gün yeni bir şans every day is a new chance n.
bir tecrübeye her insan farklı şekilde tepki gösterir the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır behind every great man there's a great woman expr.
her bir pazar/piyasa için ayrı ayrı on a market by market basis expr.
her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır behind every great man is a great woman expr.
her şey iyi bir amaç uğruna all for a good cause expr.
hiç bir şey bitmez her şey değişir nothing ends, everything changes expr.
her şeyin bir sırası var first things first expr.
her canlı bir gün ölümü tadacaktır every living thing will die one day expr.
her şeyin bir sonu vardır all things must pass expr.
her son yeni bir başlangıçtır every end is a new beginning expr.
her bir deneyden önce before each experiment expr.
her bitiş bir başlangıçtır every end is a beginning expr.
her şeyin bir zamanı var all in good time expr.
her şey (bir şeyin) karşısında (the) odds are against (something) expr.
(bir şey için) her şey hazır all systems go (for something) expr.
(bir şey için) her şey planlandığı gibi all systems go (for something) expr.
(bir şey için) her şey yolunda all systems go (for something) expr.
(bir şey için) her şey başlamaya hazır all systems go (for something) expr.
(bir şey için) her şey hazır all systems go (for something) expr.
(bir şey için) her şey planlandığı gibi all systems go (for something) expr.
(bir şey için) her şey yolunda all systems go (for something) expr.
(bir şey için) her şey başlamaya hazır all systems go (for something) expr.
Proverb
bilgi insanı her gittiği yerde/hayat boyu takip eden bir hazinedir learning is a treasure that follows its owner everywhere v.
her şeyin bir zamanı vardır for everything there is a season expr.
her şeyde bir hayır vardır every cloud has a silver lining
her işte bir hayır vardır it's an ill wind that blows nobody good
her işte bir hayır vardır every cloud has a silver lining
her şakanın altında bir gerçek yatar there is many a true word spoken in jest
her şakada bir gerçek payı vardır there is many a true word spoken in jest
her işte bir hayır vardır it is an ill wind that blows no good
her zaman ikinci bir seçeneğin olsun mouse that has but one hole is quickly taken
her şakada bir doğruluk payı vardır many a true word is spoken in jest
her şakada bir gerçek payı vardır many a true word is spoken in jest
her şakada bir gerçek payı vardır there's many a true word spoken in jest
her şakada bir doğruluk payı vardır there's many a true word spoken in jest
her şey bitti desen de bir umut vardır darkest hour is just before the dawn
her şey bitti desen de bir umut vardır it's always darkest just before the dawn
her iyi şeyin bir sonu vardır all good things must end
her iyi şeyin bir sonu vardır all good things must come to an end
her öykünün bir de diğer yüzü vardır there are two sides to every story
her öykünün bir de diğer yüzü vardır there are two sides to every question
eğer iki kişi kötü bir durumla karşılaşmışsa bu sorundan her ikisi birden sorumludur it takes two to tango
her işin bir püf noktası vardır there are tricks in every trade
her şeyin bir bedeli vardır there ain't no such thing as a free lunch
her şeyin bir bedeli vardır there's no such thing as a free lunch
çalışkan bir insanın her şeye vakti vardır busiest men find the most time
çalışkan bir insanın her şeye vakti vardır busiest men have the most leisure
her çıkışın bir inişi vardır what goes up must come down
her çıkışın bir düşüşü vardır what goes up must come down
her yükselişin bir düşüşü vardır what goes up must come down
ölümden başka her şeyin bir çaresi vardır there is a remedy for everything except death
her şeyin bir zamanı ve yeri var there is a time and a place for everything
her güzel şeyin bir sonu vardır all good things must come to an end
her güzel şeyin bir sonu vardır all good things must end
her şerde bir hayır vardır every cloud has a silver lining
her şakada bir gerçeklik payı vardır many a true word is spoken in jest
her şakada bir gerçeklik payı vardır there's many a true word spoken in jest
her hayırda bir şer her şerde bir hayır vardır every cloud has a silver lining
her güzelin bir kusuru vardır every rose has its thorn
her hayırda bir şer, her şerde bir hayır vardır! fair is foul, foul is fair!
her kafadan bir ses çıkınca verim alınmaz a camel is a horse designed by a committee
her kafadan bir ses çıkınca işler karışır a camel is a horse designed by a committee
her yiğidin gönlünde/her gönülde bir aslan yatar every eel hopes to become a whale
her kafadan bir ses çıkan kalabalık bir grubun yaptığı işten hayır gelmez a camel is a horse designed by a committee
her iyi şeyin kötü bir yanı vardır every silver lining has a cloud
her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır it's different strokes for different folks
her hayırda bir şer vardır every silver lining has a cloud
bir anda her şey ters yüz olabilir every silver lining has a cloud
her şeyin kendisine göre bir zorluğu vardır every path has its puddle
her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır everyone walks at their own pace
her şeyi/birçok şeyi bir anda yapmaya çalışmak iyi değildir it is the pace that kills
her şerde bir hayır vardır a stumble may prevent a fall
güçlü bir duruşu/tutumu olmayan her yana çekilir/her şeye tav olur a man who stands for nothing will fall for anything
her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerine konmalı a place for everything, and everything in its place
her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerinde olmalı a place for everything, and everything in its place
her şeyin bir yeri olmalı ve her şey kullanıldıktan sonra yerli yerine konmalı a place for everything, and everything in its place
bir hikaye her anlatıldığında üstüne bir şeyler daha katılır a tale never loses in the telling
bir hikaye her anlatıldığında biraz daha süslenir/abartılır a tale never loses in the telling
her fırtınanın ardından bir güneş doğar after a storm comes a calm
her fırtınanın ardından bir güneş doğar after the storm comes a calm
her güzel şeyin bir sonu vardır all good things come to an end
her iyi şeyin bir sonu vardır all good things come to an end
her fırtınanın ardından bir güneş doğar after a storm comes a calm
her fırtınanın ardından bir güneş doğar after the storm comes a calm
her güzel şeyin bir sonu vardır all good things come to an end
her iyi şeyin bir sonu vardır all good things come to an end
her şeyin bir sırası var don't set the cart before the horse
her şeyde bir hayır vardır every dark cloud has a silver lining
her işte bir hayır vardır every dark cloud has a silver lining
her yokuşun bir inişi vardır every dark cloud has a silver lining
her şerde bir hayır vardır every dark cloud has a silver lining
her felakette bir hayır vardır every dark cloud has a silver lining
her gecenin bir sabahı vardır every dark cloud has a silver lining
her gidişin bir gelişi vardır every flow has its ebb
her gidişin bir gelişi vardır every flow must have its ebb
her şeyin kendisine göre bir zorluğu vardır every path has a puddle
her yolda bir engel vardır every path has a puddle
her şeyin kendisine göre bir zorluğu vardır every path has its puddle
her yolda bir engel vardır every path has its puddle
her zaman bir umut vardır hope springs eternal
her işte bir hayır vardır it's an ill wind
her şerde bir hayır vardır it's an ill wind
her işte bir hayır vardır it's an ill wind that blows no good
her şerde bir hayır vardır it's an ill wind that blows no good
her işte bir hayır vardır it's an ill wind that blows no one any good
her şerde bir hayır vardır it's an ill wind that blows no one any good
bilgi insanı her gittiği yerde/hayat boyu takip edecek bir hazinedir learning is a treasure that will follow its owner everywhere
her sürünün içinde bir kara koyun vardır there is a black sheep in every flock
her şeyin bir zamanı var to everything there is a season
her gün yeni bir şey öğrenirsin you learn something new every day [cliché]
sürekli/her şeyde şikayet edebilecek bir şey buluyorsun you'd complain if you were hung with a new rope
Colloquial
bir bongdan alınan her bir nefes ya da fırt bong n.
her köşesinde tehlike olan bir şehir a city where there's danger around every corner n.
her davetlinin bir yemek getirerek tüm davetlilerle paylaştığı toplu akşam yemeği kensington [dialect] n.
her ihtimale karşı kenara koyulan cüzi bir para mad money n.
bir kadının sevgilisiyle/partneriyle çıkarken her ihtimale karşı yanında bulundurduğu bir miktar para mad money n.
her zamankinden farklı bir şey a doozy n.
(bir şeyin) her köşesi every inch of (something) n.
(bir şeyin) her tarafı every inch of (something) n.
(bir şeyin) her yanı every inch of (something) n.
her yıl gerçekleşecek bir etkinliğin ilki first annual n.
her şey bir milyoncu variety shop n.
(bir şey) için her şeyi vermek give anything (for something) v.
(bir şey) için her şeyi feda etmek give anything (for something) v.
(bir şey) için her şeyi yapmak give anything (for something) v.
(her şeyi/bir şeyleri) akışına bırakmak let things play out v.
(her şeyi/bir şeyleri) oluruna bırakmak let things play out v.
(her şeyi/bir şeyleri) kendi haline bırakmak let things play out v.
(her şeyi/bir şeyleri) sürecine bırakmak let things play out v.
her işte bir hayır vardır be for the best v.
her işte bir hayır vardır be (all) for the best v.
bir şey için her yolu denemek go all out for something v.
bir şey için elinden gelen her şeyi yapmak go all out for something v.
(bir şeyin) her yönüyle ilgilenmekte all over (something) adj.
(bir şey yapmak için) her şey/tamamen hazır (all) set adj.
(bir şeyin) her yönüyle ilgilenmekte all over (something) adj.
(bir şey yapmak için) her şey/tamamen hazır (all) set adj.
her yanı (bir şeyle) sarılmış infested with adj.
her yanını (bir şey) bürümüş infested with adj.
her yanı (bir şeyle) dolu infested with (something) adj.
her yanı (bir şeyle) sarılmış infested with (something) adj.
her yanını (bir şey) bürümüş infested with (something) adj.
her altı ayda bir once every six months adv.
her dört saatte bir every four hours adv.
her şeyini ortaya koymuş bir şekilde balls to the wall adv.
her bir yerden from far and near expr.
her savaşta bir düşman vardır in every war there is an enemy expr.
her hırsızın vicdanını rahatlatmak için bir mazereti vardır every thief has some excuse to ease their conscience expr.
her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır behind every successful man there is a woman expr.
her şerde bir hayır vardır every con has a pro expr.
her bir yerden from near and far expr.
her horozun bir kümesi vardır horses for courses expr.
müziği durdurun! her şeyi durdurun! (bir konuşma esnasında araya girip birinin dikkatini çekmek için söylenir) stop the music! hold everything! expr.
bir durum/olay her şeyi bozdu that's torn it [uk] expr.
bir durum/olay her şeyi berbat etti that's torn it [uk] expr.
bir durum/olay her şeyi batırdı that's torn it [uk] expr.
bir hata daha yaparsa her şey biter one more strike and (one's) out expr.
bir hata yaparsan her şey biter one strike, (and) you're out expr.
her şeyi bir günde yapamazsın there are only 24 hours in a day expr.
her şeyi bir güne sığdıramazsın there are only 24 hours in a day expr.
ya da benzeri şeyler/bir şey, ya da her neyse or whatever expr.
(bir şey yapmaya her zaman) değer it (always) pays to (do something) expr.
(bir şey) her şey değil (something) isn't everything expr.
(bir şey) her şey demek değil (something) isn't everything expr.
her zaman kazanacaksın/başarılı olacaksın diye bir şey yok (you) can't win them all expr.
her bir kişi için all around expr.
her bir kişi için all round expr.
her gün yapılan işlerin bir parçası all in a day's work expr.
her gün yapılan işlerin bir parçası all in the day's work expr.
(bir yemeğin/yiyeceğin) her şeyi içinde all the way expr.
her bir kişi için all around expr.
her bir kişi için all round expr.
her gün yapılan işlerin bir parçası all in a day's work expr.
her gün yapılan işlerin bir parçası all in the day's work expr.
(bir yemeğin/yiyeceğin) her şeyi içinde all the way expr.
her yönüyle (bir şey) every inch a (something) expr.
her şeyiyle (bir şey) every inch a (something) expr.
her yönüyle (bir şey) every inch the (something) expr.
her şeyiyle (bir şey) every inch the (something) expr.
her yönüyle (bir) yıldız every inch a star expr.
her şeyiyle (bir) yıldız every inch a star expr.
her yönüyle (bir) yıldız every inch the star expr.
her şeyiyle (bir) yıldız every inch the star expr.
her bir … every last... expr.
her iki (kişide/şeyde) bir every other (person/thing) expr.
her yaptığının/her şeyin bir bedeli var if you wanna play, you gotta pay expr.
aşk (her zaman) bir yolunu bulur love will (always) find a way expr.
her haliyle (bir şey) quite the little (something) expr.
(biri/bir şey) için her şey bitti that's all for (someone or something) expr.
(bir şeyin) her tarafı up and down (something) expr.
her şeyin bir karşılığı vardır you don't get for nothing expr.
her şeyin bir bedeli vardır you don't get for nothing expr.
Idioms
her tencerede bir tavuk a chicken in every pot n.
her mahallede bir milyoner a chicken in every pot n.
kolayca ya da çok bir çabayla yapılan her şey chip shot n.
(bir müessesede) her işi yapan kişi head cook and bottle washer n.
bir iş yerinde her işe bakan kimse a girl/man/person friday n.
bir insanın yapabileceği her şey everything humanly possible n.
bir iş yerinde her işe bakan kız a girl friday n.
bir insanın gücünün yettiği her şeyi everything humanly possible n.
her kapıyı açan (sihirli) bir anahtar an open sesame n.
(özellikle küçük bir işyerinde) her şeyden sorumlu kimse chief cook and bottle washer n.
(her hangi bir alanda) rakipsiz the only game in town n.
(her hangi bir alanda) tek the only game in town n.
(özellikle küçük bir işyerinde) her şeyi yapan kişi chief cook and bottle washer n.
tek katlı, her odanın birbiri ardına dizilip tek bir koridora açıldığı ev tipi shotgun cottage n.
her müşteriye bir tane one per customer n.
her müşteriye bir tane one to a customer n.
kağıda basılmış yazılı bir eserin her bir kopyası dead-tree edition n.
kağıda basılmış yazılı bir eserin her bir kopyası dead-tree format n.
korunması gereken her şeyi yerle bir eden ülke the sow that eats her farrow [ireland] n.
yetkili kişi (gilbert and sullivan'ın the mikado eserinde idamdan başka her şeyden sorumlu poo-bah karakterine referansla türemiş bir ifade) lord high everything else n.
tadı kaçmasın diye her şeyi idare etme/bir şey yokmuş gibi davranma a polite fiction n.
her ikisinin de sonu aynı derecede hoş olmayan iki seçeneğin olduğu bir durum morton's fork n.
her an kötü bir şey yapacakmış gibi olan kişi fox in the henhouse n.
belli bir alanda/işte her şeye erişimi sağlayan şey/anahtar/kilit nokta the keys to the kingdom n.
bir kadının her şeyini tek başına idare ettiği iş one-woman show n.
her şeyi tek bir kadın tarafından yapılıp sunulan şov one-woman show n.
her şeyin ters gittiği bir gün a bad hair day n.
bir olayın her anının en ince ayrıntısına kadar anlatımı a blow-by-blow account n.
her zaman karşına çıkmayacak bir fırsat a golden opportunity n.
her şeyin lafta kaldığı bir toplantı/organizasyon a talking shop [uk] n.
her şeyin lafta kaldığı bir toplantı/organizasyon a talk shop [us] n.
her şeyin açıkça ortada olduğu bir dava/suç an open-and-shut case n.
her şeye bir cevabı olan kimse armchair quarterback [uk] n.
birinin/bir şeyin her şeyini sömüren/tüketen kimse/şey the bottomless pit n.
her an kötü bir şey yapacakmış gibi olan kişi a fox in the henhouse n.
her şeyi bir seferde yüklenme lazy man's load n.
gidip gidip gelmemek için her şeyi bir kerede yüklenip taşımaya çalışma lazy man's load n.
korunması gereken her şeyi yerle bir eden ülke the sow that eats its farrow (ireland) n.
her yönüyle tehlikeli bir işe aptal cesaretiyle kalkışmak have a tiger by the tail v.
(bir yerde) her yere bakmak have a poke around v.
(bir yerde) her yere bakmak have a (good) sniff around v.
her yanı (bir şeyle) çevrili olmak have (something) coming out of (one's) ears v.
her yanı (bir şeyle) çevrili olmak have something coming out of your ears v.
bir şey ile ilgili her şeyi bilmek know all the angles v.
bir şey/konu hakkında her şeyi bilmek have something hung up and salted v.
bir şeyin her şeyini bilmek know something through and through v.
her şeyin altında bir bit yeniği aramak not take anything for granted v.
her şeyi bir kenara bırakmak throw everything to wind v.
her gün yaptığı şeyin bir parçası olmak be all in a day's work v.
kendi isteklerini bir kenara bırakıp her zaman başkaları için uğraşmak can't call one's soul one's own v.
(bir şey için) her şeyini vermek give one's eye teeth for something v.
(bir şey yapmak ya da yapmamak için) her yolu denemek as much as (one) could do (not) (to do something) v.
(bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için her yolu denemek be all (one) could do (not) to (do something) v.
bir şeyi yapmak (ya da yapmamak) için her yolu denemek be all somebody can/could do (not) to do something v.
her yanından bir şey fışkırmak have something coming out of your ears v.
her şeyi yiyip yutan bir şeyi devam ettirebilmek için büyük para, zaman, enerji harcamak feed the beast v.
bir şeyi planlarken her şeyi başlangıç dönemine yığmak front load v.
bir şeye ulaşmak için her yolu denemek make a spoon or spoil a horn v.
bir şeye ulaşmak için her şeyi göze almak make a spoon or spoil a horn v.
hassas bir konuyu her yerde/sağda solda konuşmak shoot off at the mouth v.