|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
Phrasals |
|
1 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
|
To our regret, we were obliged to call off the game, which we had been looking forward to.
Ne yazık ki oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk.
More Sentences
|
General |
|
2 |
Genel |
do number one f.
|
çiş yapmak |
|
3 |
Genel |
do one's job for one f.
|
öldürmek |
|
4 |
Genel |
do one's job for one f.
|
benzetmek |
|
5 |
Genel |
do number one f.
|
işemek |
|
6 |
Genel |
do what one feel likes doing f.
|
kendi havasında olmak |
|
7 |
Genel |
do the best one can do f.
|
elinden geleni yapmak |
|
8 |
Genel |
do all one can do f.
|
elinden geleni yapmak |
|
9 |
Genel |
do as one says f.
|
denileni yapmak |
|
10 |
Genel |
straighten up and do as one is supposed to do f.
|
yola gelmek |
|
11 |
Genel |
do one better (than somebody/something) f.
|
daha iyisini yapmak |
|
12 |
Genel |
do one honor f.
|
birine ayrım yapmak |
|
13 |
Genel |
do one shame f.
|
birini utandırmak |
|
Phrasals |
|
14 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birinin bir şeyi yapmasına izin vermek |
|
15 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birine bir yetki vermek |
|
|
16 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birini yetkilendirmek |
|
17 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tembih etmek |
|
18 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tembihlemek |
|
19 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) öğüt vermek |
|
20 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) öğütlemek |
|
21 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmaması konusunda) uyarmak |
|
22 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmaması konusunda) ikaz etmek |
|
23 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) tavsiye vermek |
|
24 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tavsiye etmek |
|
25 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) cesaret vermek |
|
26 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) cesaretlendirmek |
|
27 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) teşvik etmek |
|
28 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapmasını) önermek |
|
29 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birine) (avantajlı bir şey) önerisinde bulunmak |
|
30 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek |
|
31 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak |
|
32 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak |
|
33 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk vs. bir iş olmak |
|
34 |
Öbek Fiiller |
do (something) by (one) f.
|
(birine bir şekilde) davranmak |
|
35 |
Öbek Fiiller |
do (something) by (one) f.
|
(biriyle bir şekilde) konuşmak |
|
|
36 |
Öbek Fiiller |
do (something) by (one) f.
|
(birine bir şekilde) yaklaşmak |
|
37 |
Öbek Fiiller |
do (something) by (one) f.
|
(birine bir şey) yapmak |
|
38 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için cesaretlendirmek |
|
39 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için desteklemek |
|
40 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için teşvik etmek |
|
41 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için gayretlendirmek |
|
42 |
Öbek Fiiller |
entreat (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapması) için yalvarmak |
|
43 |
Öbek Fiiller |
entreat (one) to (do something) f.
|
(birinden bir şey yapmasını) rica etmek |
|
44 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur bırakmak |
|
45 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur etmek |
|
46 |
Öbek Fiiller |
persuade (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
47 |
Öbek Fiiller |
persuade (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için kandırmak |
|
48 |
Öbek Fiiller |
prevail upon (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) razı etmek |
|
49 |
Öbek Fiiller |
prevail upon (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
50 |
Öbek Fiiller |
prevail on (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) razı etmek |
|
51 |
Öbek Fiiller |
prevail on (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
52 |
Öbek Fiiller |
tap (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için seçmek/atamak |
|
53 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey) yapmaya ayartmak/ikna etmek |
|
54 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birinin bir şey yapması için) aklını çelmek |
|
55 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey) yapmaya cezbetmek |
|
56 |
Öbek Fiiller |
trouble (one) to do (something) f.
|
(birinden bir şey yapmasını) isteyerek rahatlık vermek |
|
57 |
Öbek Fiiller |
trouble (one) to do (something) f.
|
(birine bir şey yapmasını) isteyerek zahmet vermek |
|
Phrases |
|
58 |
İfadeler |
be as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
kendini zor tutmak |
|
59 |
İfadeler |
be as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
elinden geldiğince kendini tutmak/dayanmak |
|
60 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma cehenneme giderim daha iyi |
|
61 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma ölürüm daha iyi |
|
62 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
ölsem (bir şeyi) yapmam |
|
63 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
ölürüm de (bir şeyi) yapmam |
|
64 |
İfadeler |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
65 |
İfadeler |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
66 |
İfadeler |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
67 |
İfadeler |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
68 |
İfadeler |
the least (one) can do expr.
|
yapması gereken (şudur) |
|
69 |
İfadeler |
the least (one) can do expr.
|
en azından (şunu) yapabilir |
|
70 |
İfadeler |
the least (one) can do expr.
|
hiç olmazsa (şunu) yapabilir |
|
71 |
İfadeler |
the least (one) can do expr.
|
elinden gelen (şu) oldu |
|
72 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) düşmez |
|
73 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) uygun değil |
|
74 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birinin) işi değil |
|
75 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) göre değil |
|
|
76 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birinin) üstüne vazife değil |
|
Colloquial |
|
77 |
Konuşma Dili |
behoove (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmak birine) yarar/fayda sağlamak |
|
78 |
Konuşma Dili |
behoove (one) to (do something) f.
|
(birinin bir şey yapması) iyi olmak |
|
79 |
Konuşma Dili |
behoove (one) to (do something) f.
|
(birinin bir şey yapmasında) yarar/fayda olmak |
|
80 |
Konuşma Dili |
behoove one to do something f.
|
bir şeyi yapmak zorunda olmak |
|
81 |
Konuşma Dili |
behoove one to do something f.
|
bir şeyi yapmaya mecbur olmak |
|
82 |
Konuşma Dili |
leave (something) to (one) (to do something) f.
|
(bir işi birine) bırakmak |
|
83 |
Konuşma Dili |
leave (something) to (one) (to do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak |
|
84 |
Konuşma Dili |
leave (something) to (one) (to do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak |
|
85 |
Konuşma Dili |
leave (something) to (one) (to do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk bir iş olmak |
|
86 |
Konuşma Dili |
tell (one) what (one) can do with (something) f.
|
(bir şeyi) alıp ne yapabileceğini söylemek |
|
87 |
Konuşma Dili |
would (just) as soon (do something) as look at (one) f.
|
niye baktın diye kavga çıkarmak |
|
88 |
Konuşma Dili |
would (just) as soon (do something) as look at (one) f.
|
bakışından kıllanıp adam dövmek |
|
89 |
Konuşma Dili |
would (just) as soon (do something) as look at (one) f.
|
niye baktın diye adam öldürmek |
|
90 |
Konuşma Dili |
do things to (one) f.
|
(birini) derinden etkilemek |
|
91 |
Konuşma Dili |
do things to (one) f.
|
(birini) duygusallaştırmak |
|
92 |
Konuşma Dili |
do things to (one) f.
|
(birinin) hislerini harekete geçirmek |
|
93 |
Konuşma Dili |
be all (one) could do (not) to (do something) f.
|
elinden bir tek (bir şeyi yapmak ya da yapmamak) gelmek |
|
94 |
Konuşma Dili |
do all right by (one) f.
|
(birine) öncelik tanımak |
|
95 |
Konuşma Dili |
do (one) a favor f.
|
(birine) yardım etmek |
|
96 |
Konuşma Dili |
do (one) a favor f.
|
(birine) bir iyilik yapmak |
|
97 |
Konuşma Dili |
do (one) a favor f.
|
(birine) bir güzellik yapmak |
|
98 |
Konuşma Dili |
do (one) a favor f.
|
(birine) bir nezakette bulunmak |
|
99 |
Konuşma Dili |
do (one) a favor f.
|
(birine bir şeyi yapmama) nezaketini göstermek |
|
100 |
Konuşma Dili |
do one good f.
|
birine iyi gelmek |
|
101 |
Konuşma Dili |
do one good f.
|
birine yaramak |
|
102 |
Konuşma Dili |
do one good f.
|
birinin daha iyi hissetmesini sağlamak |
|
103 |
Konuşma Dili |
do one good f.
|
birinin içini açmak |
|
104 |
Konuşma Dili |
do one good f.
|
birinin içini rahatlatmak |
|
105 |
Konuşma Dili |
do well by (one) f.
|
(birinin) hakkını vermek |
|
106 |
Konuşma Dili |
do well by (one) f.
|
(birine) gerçek değerini vermek |
|
107 |
Konuşma Dili |
do well by (one) f.
|
(birine) gereken saygıyı göstermek |
|
108 |
Konuşma Dili |
do well by (one) f.
|
(birine) hak ettiği saygıyı göstermek |
|
109 |
Konuşma Dili |
do well by (one) f.
|
(birine) hak ettiği şekilde iyi davranmak |
|
110 |
Konuşma Dili |
drive (one) to (do something) f.
|
(birini) bir şey yapmaya itmek |
|
111 |
Konuşma Dili |
drive (one) to (do something) f.
|
(birini) bir şey yapmaya zorlamak |
|
112 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
birinin bir şey yapma yeteneği olmak |
|
113 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma becerisi birinin içinde olmak |
|
114 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
115 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapma yeteneği olmak |
|
116 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapma becerisine sahip olmak |
|
117 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapmak birinin içinde olmak |
|
118 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
119 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapma kapasitesi olmak |
|
120 |
Konuşma Dili |
have it in one to do f.
|
yapma potansiyeli olmak |
|
121 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma yeteneği olmak |
|
122 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma becerisine sahip olmak |
|
123 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
|
124 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma kapasitesi olmak |
|
125 |
Konuşma Dili |
have it in one to do something f.
|
bir şey yapma potansiyeli olmak |
|
126 |
Konuşma Dili |
do one! [liverpool/lancashire] ünl.
|
defol! |
|
127 |
Konuşma Dili |
do one! [liverpool/lancashire] ünl.
|
ikile! |
|
128 |
Konuşma Dili |
do one! [liverpool/lancashire] ünl.
|
kaybol! |
|
129 |
Konuşma Dili |
do one! [liverpool/lancashire] ünl.
|
yaylan! |
|
130 |
Konuşma Dili |
do one! [liverpool/lancashire] ünl.
|
bas git! |
|
131 |
Konuşma Dili |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
132 |
Konuşma Dili |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
133 |
Konuşma Dili |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
134 |
Konuşma Dili |
it’s a hundred to one that somebody/something will not do something expr.
|
bire yüz veririm ki (biri bir şeyi yapmayacak) |
|
135 |
Konuşma Dili |
it’s a hundred to one that somebody/something will not do something expr.
|
(birinin bir şeyi yapmayacağına) bire yüz/bin/bir milyon veririm |
|
136 |
Konuşma Dili |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
137 |
Konuşma Dili |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
138 |
Konuşma Dili |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
139 |
Konuşma Dili |
no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
|
(bir şeyi yapmak) akıllı işi değil |
|
140 |
Konuşma Dili |
no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
|
aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz) |
|
141 |
Konuşma Dili |
leave (something) to (one) (to do something) expr.
|
kesin (biri) yapmıştır |
|
142 |
Konuşma Dili |
leave (something) to (one) (to do something) expr.
|
bu (birinin yapacağı) bir şeye benziyor |
|
143 |
Konuşma Dili |
leave (something) to (one) (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmak birinin) tipik özelliği |
|
144 |
Konuşma Dili |
(one) would (just) as soon (do something) expr.
|
(biri bir şey yapmayı) tercih eder |
|
145 |
Konuşma Dili |
(one) would (just) as soon (do something) expr.
|
(biri bir şey yapmayı) ister |
|
146 |
Konuşma Dili |
(one) would (just) as soon (do something) expr.
|
(biri bir şey yapmayı) yeğler |
|
147 |
Konuşma Dili |
(one) would (just) as soon (do something) expr.
|
(biri bir şey yapsa) daha iyi olur |
|
148 |
Konuşma Dili |
it behooves one to do expr.
|
yapmak gerekir/yakışır/yaraşır/icap eder |
|
149 |
Konuşma Dili |
it behoves (one) to (do something) [uk] expr.
|
(birinin bir şey yapması) gerekir |
|
150 |
Konuşma Dili |
it behoves (one) to (do something) [uk] expr.
|
(birinin bir şey yapması) icap eder |
|
151 |
Konuşma Dili |
it behoves (one) to (do something) [uk] expr.
|
(birinin bir şey yapması) yakışık alır |
|
152 |
Konuşma Dili |
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
153 |
Konuşma Dili |
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
154 |
Konuşma Dili |
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
155 |
Konuşma Dili |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
156 |
Konuşma Dili |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
157 |
Konuşma Dili |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
158 |
Konuşma Dili |
that'll teach (one) ((not) to do something) expr.
|
bu (birine bir şey yapmayı/yapmamayı) öğretir/öğretecek |
|
159 |
Konuşma Dili |
that'll teach (one) ((not) to do something) expr.
|
bu (birine bir şey yapması/yapmaması) için ders olsun/olacak |
|
160 |
Konuşma Dili |
what more can (one) do? expr.
|
(biri) daha ne yapabilir? |
|
161 |
Konuşma Dili |
what more can (one) do? expr.
|
(biri) başka ne yapabilir? |
|
Idioms |
|
162 |
Deyim |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
(yapacak) çok fazla şey |
|
163 |
Deyim |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
(yapacak) çok sayıda/miktarda şey |
|
164 |
Deyim |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
(yapacak) yüklü miktarda şey |
|
165 |
Deyim |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
(yapacak) yüzlerce/binlerce/milyonlarca şey |
|
166 |
Deyim |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
(yapacak) dünya kadar şey |
|
167 |
Deyim |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
(yapacak) bir hayli şey |
|
168 |
Deyim |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
(yapacak) sürüsüne bereket şey |
|
169 |
Deyim |
a hundred/thousand/million and one things/things to do i.
|
(yapacak) pek çok şey |
|
170 |
Deyim |
do all right by (one) f.
|
(birine) daha çok önem vermek/ |
|
171 |
Deyim |
do all right by (one) f.
|
(birine) daha çok yardımcı olmak |
|
172 |
Deyim |
do all right by (one) f.
|
(birine) daha iyi davranmak |
|
173 |
Deyim |
do all right by (one) f.
|
(birine) yardımcı olacak/nazik bir şekilde davranmak |
|
174 |
Deyim |
be all (one) could do (not) to (do something) f.
|
elinden geleni yapmak |
|
175 |
Deyim |
be all (one) could do (not) to (do something) f.
|
kendini zor tutmak |
|
176 |
Deyim |
be all (one) could do (not) to (do something) f.
|
kendini tutmaya çalışmak |
|
177 |
Deyim |
be all (one) could do (not) to (do something) f.
|
kendisiyle mücadele etmek |
|
178 |
Deyim |
be all (one) could do (not) to (do something) f.
|
tüm/olanca/var gücüyle yapmaya/yapmamaya çalışmak |
|
179 |
Deyim |
be all (one) could do (not) to (do something) f.
|
tüm/olanca/var gücünü kullanmak |
|
180 |
Deyim |
do one an ill turn f.
|
birisine zarar vermek |
|
181 |
Deyim |
do one an ill turn f.
|
birisine kötülük etmek |
|
182 |
Deyim |
feel it beneath (one) (to do something) f.
|
gururuna yedirememek |
|
183 |
Deyim |
do something with one arm tied behind one's back f.
|
hiç zorlanmadan yapmak |
|
184 |
Deyim |
do all one can f.
|
elinden geleni yapmak |
|
185 |
Deyim |
feel it beneath one (to do something) f.
|
onuruna yedirememek |
|
186 |
Deyim |
do all one can f.
|
tüm yolları denemek |
|
187 |
Deyim |
could do something with one arm tied behind their back f.
|
(başkasının yaptığını) tek eliyle yapabilmek |
|
188 |
Deyim |
do a one-eighty f.
|
(kararından vb) 180 derece dönmek |
|
189 |
Deyim |
do a one-eighty f.
|
(kararından vb) yüz seksen derece dönmek |
|
190 |
Deyim |
could do something with one hand tied behind their back f.
|
(başkasının yaptığını) tek eliyle yapabilmek |
|
191 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
(bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için elinden geleni yapmak |
|
192 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
(bir şey yapmamak) için kendini zor tutmak |
|
193 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
(bir şeyi) zaten zar zor (yapmak) |
|
194 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
(bir şeyi) zaten güç bela (yapmak) |
|
195 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
(bir şey yapmak ya da yapmamak için) her yolu denemek |
|
196 |
Deyim |
be all (one) could do (not) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için elinden geleni yapmak |
|
197 |
Deyim |
be all (one) could do (not) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için her yolu denemek |
|
198 |
Deyim |
be all (one) could do (not) to (do something) f.
|
(bir yapmamak) için kendini zor tutmak |
|
199 |
Deyim |
the least (one) could do f.
|
en azından … yapabilmek |
|
200 |
Deyim |
the least (one) could do f.
|
hiç olmadı … yapabilmek |
|
201 |
Deyim |
the least (one) could do f.
|
elinden gelenin en azı |
|
202 |
Deyim |
the least (one) could do f.
|
(birinin) yapması gereken en ufak şey |
|
203 |
Deyim |
the least (one) could do f.
|
en azından yapılan |
|
204 |
Deyim |
the least (one) could do f.
|
hiç değilse yapabilmek |
|
205 |
Deyim |
do (one) the courtesy of (doing something) f.
|
(birine bir şey yapma) nezaketini göstermek |
|
206 |
Deyim |
do (one) the courtesy of (doing something) f.
|
(birine bir şey yapma) inceliği göstermek |
|
207 |
Deyim |
do (one) the courtesy of (doing something) f.
|
birine bir teveccühte bulunmak |
|
208 |
Deyim |
do credit to (one) f.
|
birinin göğsünü kabartmak |
|
209 |
Deyim |
do (one) in the eye f.
|
(birinin) yoluna taş koymak |
|
210 |
Deyim |
do (one) in the eye f.
|
(birinin) gözünü oymak |
|
211 |
Deyim |
do (one) in the eye f.
|
(birinin) işine çomak sokmak |
|
212 |
Deyim |
do (one) in the eye f.
|
(birinin) işini baltalamak |
|
213 |
Deyim |
do (one) in the eye f.
|
(birinin) hakkını yemek |
|
214 |
Deyim |
do (one) no service f.
|
(birine) iyilik etmemek |
|
215 |
Deyim |
do (one) no service f.
|
(birine) yarar sağlamamak |
|
216 |
Deyim |
do (one) no service f.
|
(birine) zarar verecek bir şey yapmak |
|
217 |
Deyim |
do (one) no service f.
|
(birine) engel oluşturacak bir şey yapmak |
|
218 |
Deyim |
do (one) no service f.
|
(birinin) iyiliğine hizmet etmemek |
|
219 |
Deyim |
do something in/at one sitting f.
|
bir oturuşta yapmak |
|
220 |
Deyim |
do something in/at one sitting f.
|
bir seferde yapmak |
|
221 |
Deyim |
do (one) an honor f.
|
(birini) gururlandırmak |
|
222 |
Deyim |
do (one) an honor f.
|
(birini) onurlandırmak |
|
223 |
Deyim |
do (one) an honor f.
|
(birini) şereflendirmek |
|
224 |
Deyim |
do (one) an honor f.
|
(birini) onurlandıracak/gururlandıracak bir şey yapmak |
|
225 |
Deyim |
behoove one to do f.
|
yapmak birine yarar/fayda sağlamak |
|
226 |
Deyim |
behoove one to do f.
|
birinin yapması iyi olmak |
|
227 |
Deyim |
behoove one to do f.
|
birinin yapmasında yarar/fayda olmak |
|
228 |
Deyim |
behoove one to do f.
|
biri yapmak zorunda olmak |
|
229 |
Deyim |
behoove one to do f.
|
biri yapmaya mecbur olmak |
|
230 |
Deyim |
behoove one to do f.
|
birinin bir şey yapması icap etmek |
|
231 |
Deyim |
behoove one to do f.
|
birinin bir şey yapması gerekmek |
|
232 |
Deyim |
could (do something) with one arm tied behind (one's) back f.
|
(bir şeyi) kolayca/rahatça yapabilmek |
|
233 |
Deyim |
could (do something) with one arm tied behind (one's) back f.
|
(bir şeyi) hiç zorlanmadan yapabilmek |
|
234 |
Deyim |
could (do something) with one arm tied behind (one's) back f.
|
(bir şeyi) tek eliyle bile yapabilmek |
|
235 |
Deyim |
could (do something) with one hand tied behind (one's) back f.
|
(bir şeyi) kolayca/rahatça yapabilmek |
|
236 |
Deyim |
could (do something) with one hand tied behind (one's) back f.
|
(bir şeyi) hiç zorlanmadan yapabilmek |
|
237 |
Deyim |
could (do something) with one hand tied behind (one's) back f.
|
(bir şeyi) tek eliyle bile yapabilmek |
|
238 |
Deyim |
do (one or oneself) proud f.
|
dört başı mamur bir iş çıkarmış olmak |
|
239 |
Deyim |
do (one or oneself) proud f.
|
fevkalade/gurur verici bir iş başarmış olmak |
|
240 |
Deyim |
do (one or oneself) proud f.
|
(birini/kendini) gururlandırmak |
|
241 |
Deyim |
do (one or oneself) proud f.
|
(birine) nazik davranmak |
|
242 |
Deyim |
do (one or oneself) proud f.
|
(birine) cömert davranmak |
|
243 |
Deyim |
do (one or oneself) proud f.
|
(birini) el üstünde tutmak |
|
244 |
Deyim |
do (one) proud f.
|
(birini) gururlandırmak |
|
245 |
Deyim |
do (one) proud f.
|
(biri) için gurur kaynağı olmak |
|
246 |
Deyim |
do (one) proud f.
|
(birine) gurur vermek |
|
247 |
Deyim |
do (one) proud f.
|
(birinin) gurur duymasını sağlamak |
|
248 |
Deyim |
do (one) proud f.
|
(birinin) yüzünü kara çıkarmamak |
|
249 |
Deyim |
do (one) a disservice f.
|
(birine) köstek olmak |
|
250 |
Deyim |
do (one) a disservice f.
|
(birine) zarar vermek |
|
251 |
Deyim |
do (one) a disservice f.
|
(birine) kötülük etmek |
|
252 |
Deyim |
do (one) a disservice f.
|
(birine) zarar verecek şekilde davranmak |
|
253 |
Deyim |
do (one) a disservice f.
|
(birinin) kötülüğüne/zarar görmesine neden olacak şekilde davranmak |
|
254 |
Deyim |
do (one) a heap of good f.
|
(birine) iyi gelmek |
|
255 |
Deyim |
do (one) a heap of good f.
|
(birine) yaramak |
|
256 |
Deyim |
do (one) a heap of good f.
|
(birinin) iyi hissetmesini sağlamak |
|
257 |
Deyim |
do (one) a kindness f.
|
(birine) bir iyilik yapmak |
|
258 |
Deyim |
do (one) a kindness f.
|
(birine) bir kibarlık yapmak |
|
259 |
Deyim |
do (one) a kindness f.
|
(birine) bir güzellik yapmak |
|
260 |
Deyim |
do (one) a mischief [uk/australia] f.
|
(birine) bir kötülük yapmak |
|
261 |
Deyim |
do (one) a mischief [uk/australia] f.
|
(birine) zarar verecek bir şey yapmak |
|
262 |
Deyim |
do (one) a mischief [uk/australia] f.
|
(birine) zarar vermek |
|
263 |
Deyim |
do (one) a mischief [uk/australia] f.
|
(birine) kötülük etmek |
|
264 |
Deyim |
do (one) a mischief [uk/australia] f.
|
(birini) incitmek/sakatlamak |
|
265 |
Deyim |
do (one) a power of good f.
|
(birine) iyi gelmek |
|
266 |
Deyim |
do (one) a power of good f.
|
(birine) yaramak |
|
267 |
Deyim |
do (one) a power of good f.
|
(birinin) iyi hissetmesini sağlamak |
|
268 |
Deyim |
do (one) a service f.
|
(birine) yardım etmek |
|
269 |
Deyim |
do (one) a service f.
|
(birine) bir iyilik yapmak |
|
270 |
Deyim |
do (one) a service f.
|
(birine) bir güzellik yapmak |
|
271 |
Deyim |
do (one) the world of good f.
|
(birine) iyi gelmek |
|
272 |
Deyim |
do (one) the world of good f.
|
(birinin) iyi hissetmesini sağlamak |
|
273 |
Deyim |
do (one) the world of good f.
|
(birinin) gönlünü ferahlatmak |
|
274 |
Deyim |
do (one) the world of good f.
|
(birine) daha iyi hissettirmek |
|
275 |
Deyim |
do (one) a world of good f.
|
(birine) iyi gelmek |
|
276 |
Deyim |
do (one) a world of good f.
|
(birinin) iyi hissetmesini sağlamak |
|
277 |
Deyim |
do (one) a world of good f.
|
(birinin) gönlünü ferahlatmak |
|
278 |
Deyim |
do (one) a world of good f.
|
(birine) daha iyi hissettirmek |
|
279 |
Deyim |
do (one) credit f.
|
(birinin) göğsünü kabartmak |
|
280 |
Deyim |
do (one) credit f.
|
(birini) onurlandırmak |
|
281 |
Deyim |
do (one) credit f.
|
(birine) gurur vermek |
|
282 |
Deyim |
do (one) one better f.
|
(birini) gölgede bırakmak |
|
283 |
Deyim |
do (one) one better f.
|
(birinden) bir adım ileride olmak |
|
284 |
Deyim |
do (one) one better f.
|
(birini) geçmek |
|
285 |
Deyim |
do (one) one better f.
|
(birinden) üstün olmak |
|
286 |
Deyim |
do (one) one better f.
|
(birinden) daha iyisini yapmak |
|
287 |
Deyim |
do something with one hand behind your back f.
|
çocuk oyuncağı olmak |
|
288 |
Deyim |
do something with one hand behind your back f.
|
hiç zorlanmadan yapmak |
|
289 |
Deyim |
do something with one hand behind your back f.
|
tek eliyle bile yapabilmek |
|
290 |
Deyim |
do something with one hand (tied) behind your back f.
|
çocuk oyuncağı olmak |
|
291 |
Deyim |
do something with one hand (tied) behind your back f.
|
hiç zorlanmadan yapmak |
|
292 |
Deyim |
do something with one hand (tied) behind your back f.
|
tek eliyle bile yapabilmek |
|
293 |
Deyim |
enable (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapması) için olanak tanımak/imkan sağlamak |
|
294 |
Deyim |
enable (one) to (do something) f.
|
(birinin bir şey yapmasına) izin vermek |
|
295 |
Deyim |
enable (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapma) fırsatı vermek |
|
296 |
Deyim |
give (one) (the) clearance to (do something) f.
|
(birine bir şey yapması için) resmi olarak izin vermek |
|
297 |
Deyim |
give (one) (the) clearance to (do something) f.
|
(birine bir şey yapması için) izin çıkarmak |
|
298 |
Deyim |
lead (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey) yaptırmak |
|
299 |
Deyim |
lead (one) to (do something) f.
|
(birinin bir şey) yapmasına neden olmak |
|
300 |
Deyim |
lead (one) to (do something) f.
|
(birinin bir şey) yapmasını sağlamak |
|
301 |
Deyim |
motion (for) (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapması) için elle işaret etmek |
|
302 |
Deyim |
motion (for) (one) to (do something) f.
|
elle (birinin bir şey yapmasını) işaret etmek |
|
303 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
elinden geleni yapma |
|
304 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
kendini zor tutma |
|
305 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
kendini tutmaya çalışma |
|
306 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
kendisiyle mücadele etme |
|
307 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
gücünün yettiği/yapabildiği kadar yapmaya/yapmamaya çalışma |
|
308 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
olabildiğince yapmaya/yapmamaya çalışma |
|
309 |
Deyim |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
mümkün olduğunca yapmaya/yapmamaya çalışma |
|
310 |
Deyim |
(one) won't (do something) again in a hurry expr.
|
bir daha hayatta gitmem/yapmam anlamına gelen bir deyim |
|
311 |
Deyim |
(one) can do worse expr.
|
daha iyisi olamaz |
|
312 |
Deyim |
(one) could do worse expr.
|
daha iyisi olamaz |
|
313 |
Deyim |
(one) might do worse expr.
|
daha iyisi olamaz |
|
314 |
Deyim |
could do something with one hand tied behind their back expr.
|
(bunu ben) tek elimle yaparım |
|
315 |
Deyim |
could do something with one arm tied behind their back expr.
|
(bunu ben) tek elimle yaparım |
|
316 |
Deyim |
(one) would do well to (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapsan iyi olur |
|
317 |
Deyim |
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr.
|
(biri) ne kadar çabalarsa çabalasın başaramıyor |
|
318 |
Deyim |
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr.
|
(biri) tüm çabalarına rağmen hep başarısız oluyor |
|
319 |
Deyim |
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr.
|
(biri) bir türlü başarılı olamıyor/başaramıyor |
|
320 |
Deyim |
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr.
|
(biri) ne yapsa olmuyor |
|
321 |
Deyim |
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr.
|
(biri) ne yaparsa yapsın her şey ters gidiyor/başaramıyor |
|
322 |
Deyim |
(one) is about to (do something) expr.
|
(biri bir şey yapmak) üzere |
|
323 |
Deyim |
(one) is about to (do something) expr.
|
(biri bir şeyi yapmaya) niyetli |
|
324 |
Deyim |
(one) is about to (do something) expr.
|
(biri bir şeyi yapmaya) istekli |
|
325 |
Deyim |
(one) is about to (do something) expr.
|
(biri) neredeyse (bir şeyi yapıyor) |
|
326 |
Deyim |
(one) is about to (do something) expr.
|
(biri) az kalsın (bir şeyi yapıyor) |
|
327 |
Deyim |
(one) won't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz |
|
328 |
Deyim |
(one) won't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz |
|
329 |
Deyim |
(one) would (do something) for two pins expr.
|
(biri) elinde olsa hemen (bir şeyi yapacak) |
|
330 |
Deyim |
(one) would (do something) for two pins expr.
|
(biri) elinden gelse hemen (bir şeyi yapacak) |
|
331 |
Deyim |
(one) would (do something) for two pins expr.
|
(birine) kalsa hemen (bir şeyi yapacak) |
|
332 |
Deyim |
(one) would (do something) for two pins expr.
|
(biri) yüz bulsa hemen (bir şeyi) yapacak |
|
333 |
Deyim |
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz |
|
334 |
Deyim |
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz |
|
335 |
Deyim |
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha hayatta yapmaz |
|
336 |
Deyim |
how do you eat an elephant? one bite at a time expr.
|
büyük bir hedefe nasıl ulaşırsın? adım adım/yavaş yavaş/aşama aşama |
|
337 |
Deyim |
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr.
|
elinde olsa (biri bir şey yapar) |
|
338 |
Deyim |
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr.
|
elinden gelse (biri bir şey yapar) |
|
339 |
Deyim |
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr.
|
fırsatını bulsa (biri bir şey yapar) |
|
Speaking |
|
340 |
Konuşma |
do the best that one could f.
|
elinden geleni yapmak |
|
341 |
Konuşma |
that's what friends do for one another expr.
|
arkadaşlar birbirleri için böyle yapar |
|
342 |
Konuşma |
do you want one of these? expr.
|
bunlardan ister misin? |
|
343 |
Konuşma |
I want to do this one more time expr.
|
bunu bir daha yapmak istiyorum |
|
344 |
Konuşma |
only one that can do it expr.
|
bunu yapabilecek tek kişi |
|
345 |
Konuşma |
you're not the one who'd have to do it expr.
|
bunu yapması gereken kişi sen değilsin |
|
346 |
Konuşma |
which one do you suggest? expr.
|
hangisini öneriyorsun? |
|
347 |
Konuşma |
which one do you suggest? expr.
|
hangisini önerirsin? |
|
348 |
Konuşma |
which one do you prefer? expr.
|
hangisi tercih edersin? |
|
349 |
Konuşma |
which one do you think shows the typical family of the future? expr.
|
hangisi geleceğin tipik ailesini gösteriyor sence? |
|
350 |
Konuşma |
which one do you want to watch first? expr.
|
hangisini önce izlemek istiyorsun? |
|
351 |
Konuşma |
it behooves one to do something expr.
|
mek/mak gerekir/yakışır/yaraşır/icap eder |
|
352 |
Konuşma |
there is only one thing to do expr.
|
yapılacak tek bir şey var |
|
353 |
Konuşma |
that’s one of the things i like to do expr.
|
yapmayı en sevdiğim şeylerden biri de bu |
|
354 |
Konuşma |
there is only one thing to do expr.
|
yapılacak bir tek şey var |
|
Computer |
|
355 |
Bilgisayar |
timtowtdi (there is more than one way to do it) expr.
|
bir şeyi yapmanın birden fazla yolu vardır |
|
356 |
Bilgisayar |
tmtowtdi (there's more than one way to do it) expr.
|
bir şeyi yapmanın birden fazla yolu vardır |
|
Slang |
|
357 |
Argo |
tell (one) what (one) can do with (something) f.
|
(bir şeyi) alıp bir yerine sokabileceğini söylemek |
|
358 |
Argo |
tell (one) what (one) can do with (something) f.
|
(bir şeyi) alıp neresine sokabileceğini söylemek |
|
359 |
Argo |
do (one) a solid f.
|
(birine) yardım etmek |
|
360 |
Argo |
do (one) a solid f.
|
(birine) bir iyilik yapmak |
|
361 |
Argo |
do (one) a solid f.
|
(birine) bir güzellik yapmak |
|
362 |
Argo |
do (one) wrong f.
|
(birine) yanlış yapmak |
|
363 |
Argo |
do (one) wrong f.
|
(birini) kandırmak/dolandırmak |
|
364 |
Argo |
do (one) wrong f.
|
(birine) kazık atmak |
|
365 |
Argo |
do (one) wrong f.
|
(birine) ihanet etmek |
|
366 |
Argo |
do (one) wrong f.
|
(birine) hainlik etmek |
|
367 |
Argo |
do (one) wrong f.
|
(birine) haksız davranmak |
|
368 |
Argo |
do (one) wrong f.
|
(birini) mağdur etmek |
|