| 1 |
put |
koymak |
v. |
|
- We have put a large number of suggestions on the table.
- Masaya çok sayıda öneri koyduk.
- Those who are unwilling to admit that should put themselves, for a moment, in the position of the public.
- Bunu kabul etmek istemeyenler bir an için kendilerini halkın yerine koymalıdır.
- Somebody had put a bed across the bathroom door and so she could not get in.
- Birisi banyo kapısının karşısına bir yatak koymuştu ve bu yüzden içeri giremedi.
- We must also put in place economic and financial support and tax concessions of a structural and sustainable nature.
- Ayrıca yapısal ve sürdürülebilir nitelikte ekonomik ve mali destek ile vergi imtiyazlarını da uygulamaya koymalıyız.
- You would think twice before putting the USA on a list of this kind.
- ABD'yi bu tür bir listeye koymadan önce iki kez düşünürsünüz.
- This has to do with the expectations we have as to what our partner countries actually put into the programming process.
- Bu, ortak ülkelerimizin programlama sürecine gerçekte ne koyduklarına ilişkin beklentilerimizle ilgilidir.
- They are nonetheless quite pressing, and I cannot understand why it should be so difficult to put them into effect.
- Her şeye rağmen bu konular oldukça acil ve bunları yürürlüğe koymanın neden bu kadar zor olduğunu anlayamıyorum.
- Putting the report right at the end of a Strasbourg agenda does not demonstrate any commitment.
- Raporu Strasbourg gündeminin sonuna koymak herhangi bir kararlılık göstermez.
- We must, though, be able to expect a rapid start to be made on putting them into effect.
- Yine de bunları yürürlüğe koymak için hızlı bir başlangıç yapılmasını bekleyebilmeliyiz.
- However, we cannot put all forms of nationalism into one pigeonhole.
- Bununla birlikte, milliyetçiliğin tüm biçimlerini aynı kefeye koyamayız.
- As you said, the real result in Bonn was that we put the international framework in place.
- Sizin de söylediğiniz gibi Bonn'daki asıl sonuç uluslararası çerçeveyi uygulamaya koymamız oldu.
- And it is to the Spanish Presidency's credit, I say it again, that it has put these issues at the top of its agenda.
- Ve tekrar söylüyorum, İspanya Dönem Başkanlığı'nın bu konuları gündeminin en üst sıralarına koyması takdire şayandır.
- We must put some teeth into our common foreign and security policy.
- Ortak dış ve güvenlik politikamıza biraz diş koymalıyız.
- The report we have put before you tonight, colleagues, contains 55 proposed amendments to the regulation package.
- Meslektaşlarım, bu akşam önünüze koyduğumuz rapor, yönetmelik paketine ilişkin 55 değişiklik önerisini içermektedir.
- Unfortunately, neither of the parties has put a sound peace plan on the table.
- Ne yazık ki taraflardan hiçbiri masaya sağlam bir barış planı koymadı.
- That does nothing to help our citizens; on the contrary, it puts them at a distance.
- Bu durum vatandaşlarımıza yardımcı olmamakta, aksine onlara mesafe koymaktadır.
- The Italian presidency should now take up this issue and put it to the top of their agenda.
- İtalya dönem başkanlığı şimdi bu konuyu ele almalı ve gündeminin en üst sırasına koymalıdır.
- The Member States are just now putting the package into effect.
- Üye Devletler şu anda paketi yürürlüğe koymaktadır.
- If we simplify this procedure, then we should put a whole ream of conditions and measures in place.
- Eğer bu prosedürü basitleştirirsek, o zaman bir yığın koşul ve tedbiri uygulamaya koymamız gerekir.
- People are losing sight of the point here and putting the cart before the horse.
- İnsanlar burada asıl meseleyi gözden kaçırıyor ve arabayı atın önüne koyuyorlar.
- Then it is morally reprehensible because it puts terrorists and the victims of terrorism on the same level.
- Ancak teröristlerle terör mağdurlarını aynı kefeye koymak ahlaki açıdan kınanacak bir durumdur.
- The Commission must therefore put before Parliament the strategic documents to which I have referred.
- Bu nedenle Komisyon, atıfta bulunduğum stratejik belgeleri Parlamento'nun önüne koymalıdır.
- I want to make it clear, to put our position on the record clearly and unambiguously.
- Bunu açıklığa kavuşturmak, duruşumuzu açık ve net bir şekilde ortaya koymak istiyorum.
- Let us put our hands on our hearts and commit ourselves to peace, to justice, but, most importantly of all, to humanity.
- Ellerimizi kalplerimizin üzerine koyalım ve kendimizi barışa, adalete ama hepsinden önemlisi insanlığa adayalım.
- We will also put the Budget under the microscope and examine it very carefully.
- Bütçeyi mikroskop altına da koyacağız ve çok dikkatli bir şekilde inceleyeceğiz.
- It is difficult to put decisions into effect.
- Kararları uygulamaya koymak zordur.
- Until they put politics at the centre of gravity, it will be very difficult to move the process forwards.
- Siyaseti ağırlık merkezine koyana kadar süreci ileriye taşımak çok zor olacaktır.
- Today you have put before us the salient points of the Laeken Declaration, which is to be ambitious in its scope.
- Bugün önümüze, kapsamı itibariyle iddialı olması gereken Laeken Deklarasyonunun önemli noktalarını koydunuz.
- This argument also puts the case for European legislation.
- Bu argüman aynı zamanda Avrupa mevzuatını da ortaya koymaktadır.
- The Commission is not putting all its eggs in one basket.
- Komisyon tüm yumurtalarını tek bir sepete koymamaktadır.
- Thus, we need to put the protection of victims at the centre of the debate on justice.
- Bu nedenle mağdurların korunmasını adalet tartışmalarının merkezine koymamız gerekmektedir.
- By just putting a noun with an adjective you cannot always make sense.
- Bir sıfatın yanına sadece bir isim koyarak her zaman bir anlam ifade edemezsiniz.
- I hope that it will be possible to put it into force quickly.
- Umarım bunu hızlı bir şekilde yürürlüğe koymak mümkün olur.
- Consumers must be able to decide what they put on the table for themselves and for that we need labelling.
- Tüketiciler sofralarına ne koyacaklarına kendileri karar verebilmelidir ve bunun için etiketlemeye ihtiyacımız var.
- The media screen of achievements that you have put up does not hide the very serious questions appearing on the horizon.
- Ortaya koyduğunuz başarı tablosu, ufukta beliren çok ciddi soruları gizlememektedir.
- Most of the Members in this House from the United Kingdom have put solidarity with the US before solidarity with Europe.
- Bu Meclisteki Birleşik Krallık Üyelerinin çoğu ABD ile dayanışmayı Avrupa ile dayanışmanın önüne koymuştur.
- What they put in as a quotation was correct.
- Alıntı olarak koydukları şey doğruydu.
- We all need to put beyond doubt the absence of a cost factor in the exchange mechanism.
- Hepimiz, değişim mekanizmasında bir maliyet faktörünün bulunmadığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koymalıyız.
- We cannot consistently seek new obstacles to put in their path.
- Sürekli olarak yollarına koyacak yeni engeller arayamayız.
- The Commission is very wrong to put adherence to the rules side by side with political judgment.
- Komisyon, kurallara bağlılığı siyasi kararlarla yan yana koymakla büyük bir hata yapmaktadır.
- I hope that we will put such legislation into effect as soon as possible.
- Umarım bu tür bir mevzuatı en kısa zamanda yürürlüğe koyarız.
- The EU can do anything if it puts its mind to it.
- AB aklına koyduğu her şeyi yapabilir.
- If we are to put this important regulation into effect, we now have to avoid a conciliation procedure.
- Bu önemli düzenlemeyi yürürlüğe koyacaksak, artık bir uzlaşma prosedüründen kaçınmak zorundayız.
- We have put a considerable number of safeguards in place that allow us to monitor the use of our funds.
- Fonlarımızın kullanımını izlememize olanak tanıyan çok sayıda tedbiri uygulamaya koyduk.
- Before you could say "knife" I had opened my wallet, put my money on the table and had a copy of the book.
- Siz daha "bıçak" demeden cüzdanımı açmış, paramı masanın üzerine koymuş ve kitabın bir kopyasını edinmiştim.
- That would push up the price of GM-free goods and put them out of the reach of many consumers.
- Bu da GDO'suz ürünlerin fiyatını artıracak ve birçok tüketicinin ulaşamayacağı bir yere koyacaktır.
- This morning we put budgetary arrangements in place to support NGOs such as the RAWA.
- Bu sabah RAWA gibi STK'ları desteklemek üzere bütçe düzenlemelerini yürürlüğe koyduk.
- Let us put our hands on our hearts and commit ourselves to peace, to justice, but, most importantly of all, to humanity.
- Ellerimizi kalplerimizin üzerine koyalım ve kendimizi barışa, adalete, ama hepsinden önemlisi insanlığa adayalım.
- This argument also puts the case for European legislation.
- Bu argüman aynı zamanda Avrupa mevzuatının gerekliliğini de ortaya koymaktadır.
- He has put his heart into his report, he has fought for it and I believe he has achieved a good result.
- Raporuna yüreğini koydu, bunun için mücadele etti ve iyi bir sonuç elde ettiğine inanıyorum.
- It is in this area that the European Employment Strategy must be put to the test and demonstrate its worth.
- Avrupa İstihdam Stratejisi bu alanda sınanmalı ve değerini ortaya koymalıdır.
- We are right alongside you if you are about to put that formally into effect by means of resolutions.
- Eğer bunu resmi olarak kararlar yoluyla yürürlüğe koyacaksanız biz de sizin yanınızdayız.
- We now have to put our money where our mouth is.
- Artık paramızı ağzımızın olduğu yere koymak zorundayız.
- Perhaps you are putting the cart before the horse.
- Belki de arabayı atın önüne koyuyorsunuz.
- The Commission must therefore put before Parliament the strategic documents to which I have referred.
- Bu nedenle Komisyon, atıfta bulunduğum stratejik belgeleri Parlamentonun önüne koymalıdır.
- Are you now putting these countries on one and the same footing?
- Şimdi bu ülkeleri aynı kefeye mi koyuyorsunuz?
- Certainly we must all put job creation at the top of our own agendas.
- Kesinlikle hepimiz istihdam yaratmayı kendi gündemlerimizin en üst sırasına koymalıyız.
- In 1996 in a similar survey only a minority put an authoritarian regime first; the majority was in favour of democracy.
- 1996'da benzer bir ankette sadece bir azınlık otoriter bir rejimi ilk sıraya koyarken; çoğunluk demokrasiden yanaydı.
- I want now to put a protest on the record.
- Şimdi kayıtlara bir protesto koymak istiyorum.
- We have been able to put across important points despite working quickly.
- Hızlı çalışmamıza rağmen önemli noktaları ortaya koyabildik.
- I would like to congratulate everybody on the hard work they put in.
- Herkesi ortaya koydukları sıkı çalışma için tebrik etmek istiyorum.
- It took our country 25-30 years to put in place a system that worked.
- Ülkemizin işe yarayan bir sistemi uygulamaya koyması 25-30 yılını aldı.
- We give too much lip service to this without effectively putting it into operation.
- Bunu etkin bir şekilde uygulamaya koymadan çok fazla sözde hizmet veriyoruz.
- Will we put a label on every grain of rice?
- Her pirinç tanesinin üzerine bir etiket mi koyacağız?
- We will also state that, when these problems are under discussion, we must first just put people on centre stage.
- Ayrıca bu sorunlar tartışılırken, öncelikle insanları merkeze koymamız gerektiğini de belirtmek isteriz.
- The Commission needs to learn that transparency is not about putting things on the website.
- Komisyon, şeffaflığın web sitesine bir şeyler koymak olmadığını öğrenmelidir.
- This is why we must put the environmental result at the top of the agenda in this respect too.
- Bu nedenle çevresel sonuçları bu açıdan da gündemin en üst sırasına koymalıyız.
- That really would be putting the cart before the horse.
- Bu gerçekten de arabayı atın önüne koymak olur.
- Thank you very much for the report you have put before us today.
- Bugün önümüze koyduğunuz rapor için çok teşekkür ederim.
- We must put our faith in quality.
- Kaliteye olan inancımızı ortaya koymalıyız.
- Now are putting our own House in order.
- Şimdi kendi evimizi düzene koyuyoruz.
- When we have put our own house in order, this is when the world will believe that we are credible.
- Kendi evimizi düzene koyduğumuzda, işte o zaman dünya bizim güvenilir olduğumuza inanacaktır.
- One of the good things in this life is that Dante's is not the only comedy; Parliament puts one on from time to time.
- Bu hayattaki iyi şeylerden biri de Dante'nin tek komedi olmamasıdır; Parlamento zaman zaman bir komedi sahneye koyar.
- I would hope that we could put all the money for Palestine above the line.
- Filistin için tüm parayı çizginin üzerine koyabileceğimizi umuyorum.
- As every parent knows, young children put absolutely everything in their mouths.
- Her ebeveynin bildiği gibi, küçük çocuklar ağızlarına kesinlikle her şeyi koyarlar.
- But we must reach an agreement on what to put in this constitution.
- Ancak bu anayasaya ne koyacağımız konusunda bir anlaşmaya varmalıyız.
- Reading the Swiebel report, you would think the Member States also needed to put their houses in order.
- Swiebel raporunu okuyunca Üye Devletlerin de kendi evlerini düzene koymaları gerektiğini düşünebilirsiniz.
- Otherwise, what we put in before was also a linguistic correction.
- Aksi takdirde daha önce koyduğumuz şey de dilsel bir düzeltmeydi.
- I would hope that we could put all the money for Palestine above the line.
- Filistin için gereken tüm parayı çizginin üzerine koyabileceğimizi umuyorum.
- This House helped to ensure that we put resources behind that pledge.
- Bu Meclis, bu taahhüdün arkasına kaynak koymamızı sağlamaya yardımcı oldu.
- We are putting in place a series of measures to ensure events like that can never happen again.
- Bu tür olayların bir daha yaşanmaması için bir dizi tedbiri uygulamaya koyuyoruz.
- This convention aims to put in place worldwide tobacco product standards.
- Bu sözleşme, dünya çapında tütün ürünleri standartlarını yürürlüğe koymayı amaçlamaktadır.
- It will not be easy to put all these measures into place.
- Tüm bu tedbirleri uygulamaya koymak kolay olmayacaktır.
- We must be careful not to put everything under the same umbrella indiscriminately.
- Her şeyi ayrım gözetmeksizin aynı şemsiye altına koymamaya dikkat etmeliyiz.
- We have often put technology at the centre, but we must now put the user at the centre instead.
- Sık sık teknolojiyi merkeze koyduk ama artık bunun yerine kullanıcıyı merkeze koymalıyız.
- It will not be easy to put all these measures into place.
- Tüm bu önlemleri uygulamaya koymak kolay olmayacaktır.
- What rules should we put in place?
- Hangi kuralları uygulamaya koymalıyız?
- Improving, yes; supplementing, yes; putting a question mark over, emphatically no.
- İyileştirmek, evet; tamamlamak, evet; üzerine soru işareti koymak, kesinlikle hayır.
- Of course, it is important not to put all our eggs in one basket.
- Elbette tüm yumurtalarımızı tek bir sepete koymamak önemlidir.
- We will nevertheless put before the Court of Auditors Parliament's call for a specific external audit.
- Yine de Parlamentonun özel bir dış denetim talebini Sayıştay'ın önüne koyacağız.
- We would be putting motor vehicle accident victims in a class apart.
- Motorlu araç kazası mağdurlarını ayrı bir sınıfa koymuş oluruz.
- The Member States are just now putting the package into effect.
- Üye Devletler paketi daha yeni yürürlüğe koyuyor.
- It is rather like those awful restaurants where they put cream or parsley on everything and in the end ruin every dish.
- Her şeyin üzerine krema veya maydanoz koyan ve sonunda her yemeği mahveden o berbat restoranlar gibi.
- I put it here on my seat and when I came back it was gone.
- Buraya koltuğumun üzerine koydum ve geri döndüğümde gitmişti.
- On what list are we going to put that?
- Bunu hangi listeye koyacağız?
- To do otherwise would be to put the cart before the horse.
- Aksini yapmak arabayı atın önüne koymak olur.
- Mr Schmid put this question very clearly.
- Sayın Schmid bu soruyu çok net bir şekilde ortaya koydu.
- Let us put ourselves in his heartrending situation.
- Kendimizi onun yürek parçalayan durumuna koyalım.
- If we simplify this procedure, then we should put a whole ream of conditions and measures in place.
- Eğer bu prosedürü basitleştirirsek, o zaman bir yığın koşul ve tedbiri uygulamaya koymalıyız.
- All we would have to do is get a directory of development and put all the items in our programme, one after the other.
- Tek yapmamız gereken bir kalkınma rehberi oluşturmak ve tüm maddeleri birbiri ardına programımıza koymak.
- Rather, it was a matter of needing to put the legal basis in order.
- Daha ziyade, yasal zemini düzene koyma ihtiyacı söz konusudur.
- We all know that children under three put toys in their mouths.
- Hepimiz üç yaşından küçük çocukların oyuncaklarını ağızlarına koyduklarını biliyoruz.
- Perhaps we should put 30%, perhaps 40%, perhaps 60%, but I would definitely like to see a target.
- Belki %30, belki %40, belki %60 koymalıyız ama kesinlikle bir hedef görmek istiyorum.
- We could, therefore, put 'co-operate' on, for example, all epidemiological data.
- Dolayısıyla, örneğin tüm epidemiyolojik verilerin üzerine 'işbirliği' ibaresini koyabiliriz.
- Rather, it was a matter of needing to put the legal basis in order.
- Daha ziyade yasal zemini düzene koyma ihtiyacı söz konusudur.
- That is why we put legislation in place to remove this specified risk material from the food chain.
- İşte bu nedenle, bu belirli risk materyalini gıda zincirinden çıkarmak için bir mevzuat yürürlüğe koyduk.
- The media screen of achievements that you have put up does not hide the very serious questions appearing on the horizon.
- Ortaya koyduğunuz başarıların medya ekranı, ufukta beliren çok ciddi soruları gizlemiyor.
- The EU can do anything if it puts its mind to it.
- AB aklına koyduğu takdirde her şeyi yapabilir.
- I would put it on the negative side.
- Ben bunu negatif tarafa koyardım.
- I could not put all pages, because there is no space.
- Tüm sayfaları buraya koyamadım, çünkü yer yok.
- You want to destroy everything and put nothing in its place.
- Her şeyi yok etmek ve yerine hiçbir şey koymamak istiyorsunuz.
- Why did the Creator put a stumbling block in front of us, making us different and unlike one another?
- Yaratıcı neden önümüze bir engel koydu, bizi farklı ve birbirimize benzemez kıldı?
- Maybe they should put warning labels on these things.
- Belki de bu şeylerin üzerine uyarı etiketleri koymalılar.
- Wait, let me put these back.
- Bekle, bunları yerine koyayım.
- I could not put all pages, because there is no space.
- Yer olmadığı için tüm sayfaları koyamadım.
- So, I'll put risk analysis, document management, and automated workflows in here.
- Dolayısıyla risk analizini, belge yönetimini ve otomatik iş akışlarını buraya koyayım.
- We put a new song in just for you.
- Sadece senin için yeni bir şarkı koyduk.
- Personally, I like to put the waffles and bacon in first.
- Şahsen ben waffle ve pastırmayı ilk sıraya koymayı seviyorum.
- You want to destroy everything and put nothing in its place.
- Her şeyi yok etmek istiyorsun ve yerine hiçbir şey koymak istemiyorsun.
- Leaders who once said they supported Israel began putting a distance between themselves and Tel Aviv.
- Bir zamanlar İsrail'i desteklediklerini söyleyen liderler, Tel Aviv ile aralarına mesafe koymaya başladı.
- Leaders who once said they supported Israel began putting a distance between themselves and Tel Aviv.
- Bir aralar İsraili desteklediklerini söyleyen politikacılar kendileriyle Tel-Aviv arasına mesafe koymaya başladılar.
- I could not put all pages, because there is no space.
- Tüm sayfaları koyamadım, yer yok çünkü.
- Leaders who once said they supported Israel began putting a distance between themselves and Tel Aviv.
- Bir zamanlar İsrail'i desteklediklerini söyleyen liderler Tel Aviv ile aralarına mesafe koymaya başladılar.
- You want to destroy everything and put nothing in its place.
- Her şeyi yok etmek ve yerine hiçbir şey koymamak istiyorsun.
- Okay, I put the flash drive over there, in the corner.
- Tamam, flaş belleği şuraya, köşeye koydum.
- Especially if you put in a new song for me.
- Özellikle de benim için yeni bir şarkı koyarsan.
- You do me a favor, put these with your things.
- Bana bir iyilik yap ve bunları eşyalarının yanına koy.
- Did you see where Mr. Flaherty put the flash drive?
- Bay Flaherty'nin flaş belleği nereye koyduğunu gördün mü?
- So, I'll put risk analysis, document management, and automated workflows in here.
- Bu yüzden buraya risk çözümleme, belge yönetimi ve otomatik iş akışlarını koyacağım.
- Personally, I like to put the waffles and bacon in first.
- Şahsen ben önce waffle ve pastırmayı koymayı severim.
- Especially if you put in a new song for me.
- Özellikle benim için yeni bir şarkı koyarsan.
- Tom usually puts mustard and ketchup on his hot dogs.
- Tom genellikle sosisli sandviçlerinin üzerine hardal ve ketçap koyar.
- Put all the boxes in their place.
- Bütün kutuları yerlerine koy.
- Tom told Mary to put the hammer back into the toolbox when she was finished using it.
- Tom, Mary'ye kullanmayı bitirdiğinde çekici alet kutusuna geri koymasını söyledi.
- Tom put a thermometer in his mouth.
- Tom ağzına bir termometre koydu.
- Tom knew where he had put his keys.
- Tom anahtarlarını nereye koyduğunu biliyordu.
- Tom put his hands over his mouth.
- Tom ellerini ağzının üzerine koydu.
- Let me put this differently.
- Bunu farklı olarak koyayım.
- Tom put the bird back in the cage.
- Tom kuşu kafesine geri koydu.
- I don't think Tom knows where Mary put her suitcases.
- Mary'nin valizlerini nereye koyduğunu Tom'un bildiğini sanmıyorum.
- Where did you put the keys?
- Anahtarları nereye koydun?
- I put some milk in my coffee.
- Kahveme biraz süt koydum.
- Did you put everything in here?
- Her şeyi buraya mı koydun?
- Tom decided that we should put the canoe inside the house until the storm passed.
- Tom, fırtına geçene kadar kanoyu evin içine koymamız gerektiğine karar verdi.
- I helped Tom decide where to put the sofa.
- Tom'a kanepeyi nereye koyacağına karar vermesine yardım ettim.
- Tom put the diamonds in a small metal box.
- Tom elmasları küçük bir metal kutuya koydu.
- As soon as I can get a decent video camera, I'll start making videos to put online.
- İyi bir video kamera alır almaz, internete koymak için videolar çekmeye başlayacağım.
- Tom watched the tadpoles swimming in the jar that he'd put them in.
- Tom,onları koyduğu kavanozda yüzen kurbağa yavrularını izledi.
- Tom put the pan in the sink.
- Tom tavayı lavaboya koydu.
- Tom put his wallet on the table.
- Tom cüzdanını masanın üstüne koydu.
- I put the rest of your clothes in the laundry.
- Kalan kıyafetlerini çamaşırhaneye koydum.
- Can I put this on your arm?
- Bunu kolunuza koyabilir miyim?
- Tom doesn't remember where he put his key.
- Tom anahtarını nereye koyduğunu hatırlamıyor.
- I need a vase to put these flowers in.
- Bu çiçekleri koymak için bir vazoya ihtiyacım var.
- Tom was putting stuff in a box.
- Tom bir kutuya malzeme koyuyordu.
- The police will put you behind bars.
- Polis seni parmaklıkların arkasına koyacak.
- Tom put the pliers back into the toolbox.
- Tom penseyi alet kutusuna geri koydu.
- Tom thinks he can do anything if he puts his mind to it.
- Tom aklına koyarsa her şeyi yapabileceğini düşünüyor.
- Tom put his hands on Mary's shoulders and looked deeply into her eyes.
- Tom ellerini Mary'nin omuzlarına koydu ve derin derin gözlerinin içine baktı.
- Tom put his hand on his pregnant wife's belly.
- Tom hamile karısının karnına elini koydu.
- Put a blue border around this picture.
- Bu resmin etrafına mavi bir kenarlık koy.
- Did I put too much rum in your drink?
- İçkine çok rom koydum mu?
- That box is too small to put all of this in.
- O kutu bunların hepsini koymak için çok küçük.
- Would you put this in the safety deposit box?
- Bunu kasaya koyar mısınız?
- I put my clothes in the dryer.
- Elbiselerimi kurutma makinesine koydum.
- I don't put potatoes in the refrigerator.
- Ben buzdolabına patates koymam.
- I've put your birthday on my calendar.
- Senin doğum gününü takvimime koydum.
- Can you tell me where to put my umbrella?
- Şemsiyemi nereye koyacağımı söyleyebilir misin?
- Tom put his arm around my shoulder.
- Tom kolunu benim omzuma koydu.
- Fadil put back his toys in the box.
- Fadıl oyuncaklarını kutuya geri koydu.
- Don't put anything in the bag.
- Çantaya hiçbir şey koyma.
- Sami put the plates in the kitchen.
- Sami tabakları mutfağa koydu.
- Tom ruined our camping trip by forgetting to put the tent in the car.
- Tom arabaya çadır koymayı unutarak kamp gezimizi mahvetti.
- Why did they put Tom in a nuthouse?
- Neden Tom'u bir akıl hastanesine koydular?
- Where can I put my luggage?
- Valizimi nereye koyabilirim?
- Put your suitcase over here.
- Bavulunu buraya koy.
- I put away my clothes.
- Çamaşırlarımı yerine koydum.
- Where would you like us to put these boxes?
- Bu kutuları nereye koymamızı istersin?
- Put that in your pipe and smoke it.
- Onu pipona koy ve iç.
- I put those photos on my webpage.
- Şu fotoğrafları internet sayfama koydum.
- I don't remember where I put my sunglasses.
- Gözlüklerimi nereye koyduğumu hatırlamıyorum.
- Don't put the books in the shelf upside down.
- Kitapları rafa baş aşağı koymayın.
- Before getting on a horse, you usually put a saddle on its back.
- Bir ata binmeden önce, genellikle onun sırtına bir eyer koyarsın.
- Put that in the cupboard.
- Onu dolaba koy.
- Tom put poison in Mary's drink.
- Tom, Mary'nin içeceğine zehir koydu.
- Where did I put the car keys?
- Araba anahtarlarını nereye koydum?
- I'll put that on my to-do list.
- Bunu yapılacaklar listesine koyacağım.
- Put it within reach.
- Ulaşabileceğin bir yere koy.
- Tom folded the letter and put it into the envelope.
- Tom mektubu katladı ve zarfın içine koydu.
- Tom put a lot of honey on his toast.
- Tom tostuna çok bal koymuş.
- Tom put his clothes in the suitcase.
- Tom giysilerini bavula koydu.
- Put the book on the table.
- Kitabı masanın üzerine koy.
- Tom put the chicken in the oven.
- Tom tavuğu fırına koydu.
- Put the knife back in the drawer.
- Bıçağı çekmeceye geri koy.
- I forgot where I put it.
- Nereye koyduğumu unuttum.
- Tom wondered where Mary had put his hat.
- Tom Mary'nin onun şapkasını nereye koyduğunu merak ediyordu.
- I put apple slices into some of the doughnuts before I deep-fried them.
- Kızartmadan önce bazı çöreklerin içine elma dilimleri koydum.
- Where did I put it?
- Nereye koydum?
- You didn't put anything.
- Hiçbir şey koymamışsın.
- Tom put the thermometer on the wall.
- Tom termometreyi duvara koydu.
- Put that back where it was.
- Onu daha önce neredeyse tekrar oraya koy.
- He put the luggage down.
- Bavulunu yere koydu.
- I'm not sure where I should put this.
- Bunu nereye koyacağımdan emin değilim.
- He put the books on the shelf out of order.
- O, kitapları kitaplığa karmakarışık koydu.
- Please put a lot of cream in my coffee.
- Lütfen kahveme çok krema koy.
- Where have you put all the spoons?
- Bütün kaşıkları nereye koydun?
- I thought Tom might know where Mary put the key.
- Tom'un Mary'nin anahtarı nereye koyduğunu bilebileceğini düşündüm.
- I put the book on the table.
- Kitabı masanın üzerine koydum.
- Don't put it on my desk.
- Onu masamın üzerine koymayın.
- Put the carrots in the pot.
- Havuçları tencereye koy.
- Tom watched the tadpoles swimming in the jar that he'd put them in.
- Tom kurbağa yavrularını koyduğu kavanozun içinde yüzerken izledi.
- Mary put some flowers in the vase and then put the vase on the table.
- Mary vazoya bazı çiçekler koydu ve sonra vazoyu masaya koydu.
- I think the first thing you might want to do is put some gasoline in your car.
- Sanırım yapmayı isteyebileceğin ilk şey arabana biraz benzin koymaktır.
- Tom usually eats anything that Mary puts in front of him.
- Tom genellikle Mary'nin onun önüne koyduğu her şeyi yer.
- He put his hand on his heart.
- Elini kalbine koydu.
- Put it within reach.
- Onu ulaşılabilir yere koy.
- Tom put the bowl into the microwave.
- Tom kaseyi mikrodalganın içine koydu.
- Put the book on the top shelf.
- Kitabı üst rafa koy.
- I shouldn't have put my laptop so close to the edge of the table.
- Dizüstü bilgisayarımı masanın kenarına bu kadar yakın koymamalıydım.
- I put the leftovers in the fridge.
- Artıkları buzdolabına koydum.
- Don't put it on my desk.
- Onu masama koymayın.
- Mary put her purse on the kitchen table.
- Mary çantasını mutfak masasının üzerine koydu.
- Put it on Tom's desk.
- Tom'un masasına koy.
- Where should I put my suitcase?
- Bavulumu nereye koymalıyım?
- I am putting my baby into the bed.
- Bebeğimi yatağa koyuyorum.
- Put your toys back into the box and then put the box on the shelf.
- Oyuncaklarını kutuya geri koy ve sonra kutuyu rafa koy.
- You put in too much pepper.
- Çok fazla biber koydun.
- Sami put his diabolical plan into action.
- Sami şeytani planını uygulamaya koydu.
- Tom put two slices of bread into the toaster and pushed down on the lever.
- Tom ekmek kızartma makinesine iki dilim ekmek koydu ve kolu aşağı itti.
- Tom put his arms around me.
- Tom kollarını etrafıma koydu.
- Put that one back.
- Onu yerine koy.
- Tom put his empty glass on the table.
- Tom boş bardağını masanın üzerine koydu.
- Tom put the dirty dishes in the sink.
- Tom bulaşıkları lavaboya koydu.
- Tom put the book on the table.
- Tom kitabı masanın üzerine koydu.
- Tom put the book on the desk.
- Tom kitabı masaya koydu.
- Tom put another log on the fire.
- Tom ateşe bir kütük daha koydu.
- Put them on the table.
- Masanın üzerine koy.
- Get it, and put it on the fire.
- Onu al ve ateşin üstüne koy.
- I can't find my notebook here; I must have put it elsewhere.
- Dizüstü bilgisayarımı burada bulamıyorum; onu başka yere koymuş olmalıyım.
- He always puts himself first.
- Her zaman kendini ilk sıraya koyar.
- Tom put the box on the table.
- Tom kutuyu masanın üzerine koydu.
- Nancy put her elbows on her knees.
- Nancy, dirseklerini dizlerinin üstüne koydu.
- I usually put mangoes in the dessert that I make.
- Genelde yaptığım tatlılara mango koyarım.
- Tom put some food in front of Mary.
- Tom, Mary'nin önüne biraz yiyecek koydu.
- Could you tell me where I can put my coat?
- Bana ceketimi nereye koyabileceğimi söyleyebilir misin?
- Where should I put these suitcases?
- Bu valizleri nereye koymalıyım?
- Could you please tell me again where you put the key?
- Bana anahtarı nereye koyduğunu lütfen tekrar söyler misin?
- I'm going to put them in a room and let them battle it out.
- Onları bir odaya koyacağım ve savaşmalarına izin vereceğim.
- She put her head on my shoulder.
- Başını omzuma koydu.
- I put the gifts in the attic.
- Ben hediyeleri tavan arasına koydum.
- Tom gave Mary a calendar and she put it on her refrigerator.
- Tom, Mary'ye bir takvim verdi ve Mary de onu buzdolabına koydu.
- Tom knew Mary was unlikely to eat the stew if he put carrots in it.
- Tom, içine havuç koyarsa Mary'nin yahniyi yeme ihtimalinin düşük olduğunu biliyordu.
- Tom folded his clothes and put them in his suitcase.
- Tom giysilerini katladı ve onları valizine koydu.
- Tom told us where to put our suitcases.
- Tom bize valizlerimizi nereye koyacağımızı söyledi.
- Tom put some flowers in the vase.
- Tom vazoya çiçek koydu.
- Tom put the magazine back on the coffee table.
- Tom dergiyi sehpanın üzerine geri koydu.
- Tom refused to tell me where he'd put my car keys.
- Tom arabamın anahtarlarını nereye koyduğunu söylemeyi reddetti.
- Please tell me where to put this.
- Lütfen bunu nereye koyacağımı söyle.
- I know the perfect place to put that.
- Onu koymak için mükemmel bir yer biliyorum.
- I put Tom's name on the list.
- Tom'un adını listeye koydum.
- While Tom put more logs on the fire, Mary fell asleep.
- Tom ateşe biraz daha odun koyarken, Mary uyuyakaldı.
- Tell me where to put this.
- Bunu nereye koyacağımı söyle.
- Tom filled the kettle with water and put it on the stove.
- Tom çaydanlığa su doldurdu ve ocağın üzerine koydu.
- Don't put it on my desk.
- Masama koyma.
- I told you to put it in the car.
- Onu arabaya koymanı söyledim.
- I see they've put you to work.
- Seni işe koyduklarını görüyorum.
- He put his money in the bag.
- Parasını poşete koydu.
- Tom put some flowers on the table.
- Tom masaya çiçek koydu.
- Where did I put my coat?
- Paltomu nereye koydum?
- Did Tom tell you where he put his keys?
- Tom sana anahtarlarını nereye koyduğunu söyledi mi?
- Did you read the ad Tom put in the paper?
- Tom'un gazeteye koyduğu reklamı okudun mu?
- I'm going to put a stop to this.
- Buna bir nokta koyacağım.
- I need a paper bag to put it in.
- İçine koymak için bir kese kağıdına ihtiyacım var.
- He put the spider in a terrarium.
- O, örümceği bir teraryuma koydu.
- He put the kids to bed.
- O, çocukları yatağa koydu.
- I put my hand on her shoulder.
- Elimi onun omzuna koydum.
- Where did you put my book?
- Kitabımı nereye koydun?
- He puts ten dollars aside every week.
- O her hafta bir kenara on dolar koyar.
- Tom puts gas in his car twice a week.
- Tom arabasına haftada iki kez benzin koyuyor.
- Where did you put my notebook?
- Defterimi nereye koydun?
- Please put your weapon on the ground.
- Lütfen silahını yere koy.
- Tom doesn't remember where he put his passport.
- Tom pasaportunu koyduğu yeri hatırlamıyor.
- Tom put some rice milk in his coffee.
- Tom kahvesine pirinç sütü koydu.
- Mary put some goji berries in her smoothie.
- Mary meyveli buzlu içeceğine biraz kurt üzümü koydu.
- I put the leftovers in the fridge.
- Yemekten artanları buzdolabına koydum.
- Tom put his keys on the table next to his sunglasses.
- Tom anahtarlarını masaya, güneş gözlüklerinin yanına koydu.
- How much butter do you put on toast?
- Tostun üzerine ne kadar tereyağı koyuyorsun?
- You can do it if you put your mind to it.
- Eğer kafanıza koyarsanız onu yapabilirsiniz.
- Tell me where I should put this.
- Bunu nereye koymam gerektiğini söyle.
- Tom put all his money in the safe.
- Tom bütün parasını kasaya koydu.
- She put her head on my shoulder.
- O, başını omzuma koydu.
- Will you put this in the car for me?
- Bunu benim için arabaya koyar mısın?
- What was it that Tom put into the bag?
- Tom çantaya ne koydu?
- Just put it here.
- Buraya koy.
- Put the books in the bookcase.
- Kitapları kitaplığa koy.
- Tom told me where to put his suitcase.
- Tom çantasını nereye koyacağımı söyledi.
- Put the flour on the shelf.
- Unu rafın üstüne koy.
- Tom put his stepladder in the back of his pickup truck.
- Tom merdivenini kamyonetinin arkasına koydu.
- Tom put flowers on Mary's grave.
- Tom, Mary'nin mezarına çiçek koydu.
- Tom put his hands on his hips.
- Tom ellerini kalçasına koydu.
- Tom put some sugar and milk in his tea.
- Tom çayına biraz şeker ve süt koydu.
- Her husband eats everything she puts in front of him.
- Kocası, kadının önüne koyduğu her şeyi yiyor.
- Can you tell me where to put my umbrella?
- Şemsiyemi nereye koyacağımı bana söyleyebilir misin?
- Tom put the dirty dishes in the sink.
- Tom kirli bulaşıkları lavaboya koydu.
- Please put some candles on the birthday cake.
- Lütfen, doğum günü pastasına birkaç mum koy.
- How much butter do you put on toast?
- Tosta ne kadar tereyağı koyarsın?
- Where should we put them?
- Onları nereye koyalım?
- Tom put the first aid kit back where he found it.
- Tom, ilk yardım çantasını bulduğu yere geri koydu.
- Tom put the suitcases into his car.
- Tom bavulları arabasına koydu.
- Put this list in alphabetical order.
- Bu listeyi alfabetik sıraya koy.
- She folded up the towels and put them away in the cupboard.
- Havluları katladı ve onları dolaptaki yerine koydu.
- Put it there, not here.
- Onu oraya koy, buraya değil.
- Tom never puts raisins in his oatmeal.
- Tom yulaf ezmesine asla kuru üzüm koymaz.
- Her husband eats everything she puts in front of him.
- Kocası onun onun önüne koyduğu her şeyi yer.
- Do you know where Tom put his suitcase?
- Tom'un bavulunu nereye koyduğunu biliyor musun?
- Put it right there.
- Şuraya koy.
- Tom put some rice in a bowl.
- Tom bir kaseye biraz pirinç koydu.
- She put clean sheets on the bed.
- O, temiz çarşafları yatağın üstüne koydu.
- Where should I put this?
- Bunu nereye koymalıyım?
- Sami put the box of condoms on the dashboard.
- Sami, prezervatif kutusunu ön panele koydu.
- Layla put the money in her purse.
- Layla parayı çantasına koydu.
- Tom put the flowers into a vase.
- Tom çiçekleri vazoya koydu.
- Why don't you just tell me where you put it?
- Neden bana nereye koyduğunu söylemiyorsun ki?
- Try putting yourself in my shoes.
- Kendini benim yerime koymayı dene.
- Put the rubbish outside.
- Çöpü dışarı koy.
- What are you going to put here?
- Buraya ne koyacaksın?
- I think I might know where Tom put the keys.
- Sanırım Tom'un anahtarları nereye koyduğunu biliyorum.
- May I put it down here?
- Buraya koyabilir miyim?
- Tom put the book back on the shelf.
- Tom kitabı rafa geri koydu.
- Tom put his arm around Mary and kissed her cheek.
- Tom kolunu Mary'ye koydu ve onu yanağından öptü.
- Where should I put my laundry?
- Çamaşırlarımı nereye koyayım?
- I wonder who put this here.
- Bunu buraya kim koydu acaba?
- You need to put air in your tires.
- Lastiklerine hava koyman gerek.
- Mary put some goji berries in her smoothie.
- Mary smoothie'sine biraz goji meyvesi koydu.
- We've put the Christmas presents under the tree.
- Noel hediyelerini ağacın altına koyduk.
- My doctor told me to put the eyedrops in my eyes three times a day.
- Doktor bana göz damlalarını günde üç kez gözlerime koymamı söyledi.
- In France, you must put a space before an exclamation point.
- Fransa'da ünlem işaretinden önce bir boşluk koymalısın.
- Who ate my cake that I'd put in the fridge?
- Buzdolabına koyduğum kekimi kim yedi?
- How are you going to prove that I put it there?
- Onu oraya koyduğumu nasıl ispatlayacaksın?
- Tom put his hand on mine.
- Tom elini benimkinin üzerine koydu.
- Tom put a bag of shredded cheese into his shopping cart.
- Tom alışveriş arabasına bir torba rendelenmiş peynir koydu.
- I put ten thousand yen into the bank every month.
- Her ay bankaya on bin yen koyarım.
- Tom never puts raisins in his oatmeal.
- Tom asla yulaf ezmesine kuru üzüm koymaz.
- Tom put the magazine on the coffee table.
- Tom dergiyi sehpanın üzerine koydu.
- Tom put the skis on top of the car.
- Tom kayakları arabanın üstüne koydu.
- You should put safety before everything else.
- Güvenliği her şeyin önüne koymalısınız.
- The police will put you in prison.
- Polis seni hapse koyacak.
- Put your hands above your head.
- Ellerini başının üstüne koy.
- Put the book back on the shelf.
- Kitabı rafa geri koy.
- Tom put his backpack on the table.
- Tom sırt çantasını masanın üzerine koydu.
- Who put it there?
- Kim koydu bunu oraya?
- I'm going to put this in the car.
- Bunu arabaya koyacağım.
- Just put your stuff in there.
- Eşyalarını oraya koy.
- Tom put his iPad on the table.
- Tom iPad'ini masanın üzerine koydu.
- On which chair did you put the book?
- Kitabı hangi sandalyeye koydunuz?
- Tom sometimes puts honey in his tea.
- Tom bazen çayına bal koyar.
- She put new soil in the flower pot.
- Saksıya yeni toprak koymuş.
- My mother put clean linen on my bed.
- Annem yatağıma temiz çarşaf koydu.
- I put my money in a purse.
- Paramı bir cüzdana koydum.
- Tom put his toys back in the box.
- Tom oyuncaklarını kutuya geri koydu.
- The baby is putting the rattle in its mouth.
- Bebek çıngırağı ağzına koyuyor.
- I don't know where I put my cell phone.
- Telefonumu nereye koyduğumu bilmiyorum.
- Do you know where Tom put the keys?
- Tom'un anahtarları nereye koyduğunu biliyor musun?
- Where did you put my umbrella?
- Şemsiyemi nereye koydun?
- You might want to put this someplace safe.
- Bunu güvenli bir yere koymak isteyebilirsin.
- Tom puts aside a few dollars every month.
- Tom her ay bir kenara birkaç dolar koyar.
- Tom didn't put up a fight.
- Tom karşı koymadı.
- I didn't know where Tom wanted me to put his suitcase.
- Tom'un bavulunu nereye koymamı istediğini bilmiyordum.
- Where did I put my coat?
- Ceketimi nereye koydum?
- I don't know where to put it in.
- Nereye koyacağımı bilmiyorum.
- Tom plans to put new locks on all the doors.
- Tom tüm kapılara yeni kilitler koymayı planlıyor.
- Ask Tom where he wants you to put his suitcase.
- Tom'a bavulunu nereye koymanı istediğini sor.
- Put the glass on the table!
- Bardağı masanın üstüne koy!
- Be sure to put it back in the same place.
- Onu aynı yere geri koyduğundan emin ol.
- She stripped the child and put him in the bath.
- O, çocuğu soydu ve onu banyoya koydu.
- She put her elbows on her knees.
- O, dirseklerini dizlerine koydu.
- Yesterday I put the gifts in the attic, today I put them under the bed and tomorrow I'll throw them out the window.
- Dün hediyeleri tavan arasına koydum, bugün yatağın altına koydum ve yarın onları pencereden atacağım.
- Where exactly should I put this?
- Bunu tam olarak nereye koymalıyım?
- I can't find my notebook here; I must have put it elsewhere.
- Defterimi burada bulamıyorum; başka bir yere koymuş olmalıyım.
- Where does Tom want me to put his suitcase?
- Tom bavulunu nereye koymamı istiyor?
- Tom thought it would be funny to put an egg on Mary's chair.
- Tom, Mary'nin sandalyesine yumurta koymanın komik olacağını düşündü.
- Tom put the luggage down.
- Tom bavulu yere koydu.
- Please put those on the table.
- Lütfen onları masanın üstüne koy.
- Where were you planning on putting all this stuff?
- Bütün bu eşyaları nereye koymayı planlıyordun?
- She put the tray in the oven for 10 minutes.
- Tepsiyi 10 dakika için fırına koydu.
- Sami put a napkin around his neck and started eating.
- Sami boynuna peçete koydu ve yemek yemeye başladı.
- Put the chair in front of the desk.
- Sandalyeyi masanın önüne koy.
- Sami put his hand on Layla's leg.
- Sami elini Layla'nın bacağına koydu.
- For fuck's sake, where did I put my goddamn house keys?
- Kahretsin, lanet olası ev anahtarlarını nereye koydum?
- Did you put everything in here?
- Her şeyi buraya koydun mu?
- Why did they put Tom in a nuthouse?
- Tom'u neden tımarhaneye koydular?
- Just put yourself in my shoes.
- Kendini benim yerime bir koy.
- Tom put his hands over his ears.
- Tom ellerini kulaklarının üzerine koydu.
- Sami put the picture in his breast pocket.
- Sami fotoğrafı göğüs cebine koydu.
- Put it in the drawer.
- Bunu çekmeceye koy.
- You shouldn't put all your eggs in one basket.
- Tüm yumurtaları tek bir sepete koymamalısın.
- Tom put his book down.
- Tom kitabını yere koydu.
- Tom put his finger on his lips.
- Tom parmağını dudaklarına koydu.
- I'll put the eggs in the refrigerator.
- Yumurtaları buzdolabına koyacağım.
- I know the perfect place to put that.
- Ben onu koymak için mükemmel bir yer biliyorum.
- Be sure to put it back in the same place.
- Aynı yere geri koyduğunuzdan emin olun.
- I need to know where to put this.
- Bunu nereye koyacağımı bilmeliyim.
- I put the milk back into the refrigerator.
- Sütü buzdolabına geri koydum.
- Could you please tell me again where you put the key?
- Anahtarı nereye koyduğunuzu tekrar söyler misiniz?
- Tom put his hand on his heart.
- Tom elini kalbinin üzerine koydu.
- Put that gun down.
- O silahı yere koy.
- Tom put his hand on Mary's shoulder.
- Tom Mary'nin omzuna elini koydu.
- Tom didn't know where Mary wanted him to put her suitcases.
- Tom Mary'nin valizlerini nereye koymasını istediğini bilmiyordu.
- I think I know where Tom put his keys.
- Sanırım Tom'un anahtarlarını nereye koyduğunu bilmiyorum.
- Tom put a cup of coffee in front of Mary.
- Tom Mary'nin önüne bir fincan kahve koydu.
- Tom didn't know where to put his umbrella.
- Tom şemsiyesini nereye koyacağını bilmiyordu.
- I put my bike in a safe place.
- Bisikletimi güvenli bir yere koydum.
- Where should I put these books?
- Bu kitapları nereye koymalıyım?
- Never put all your eggs in one basket.
- Asla tüm yumurtalarınızı bir sepete koymayın.
- Tom took his glasses off and put them on the bedside table.
- Tom gözlüklerini çıkardı ve yatağın başucuna koydu.
- Tom put his money in a shoe box.
- Tom parasını bir ayakkabı kutusuna koydu.
- I put it on your desk.
- Masana koydum.
- I didn't put this here.
- Ben bunu buraya koymadım.
- Your mother put your collage in the top drawer.
- Annen kolajını en üst çekmeceye koymuş.
- Tom took off his coat and put it on a chair.
- Tom ceketini çıkardı ve sandalyenin üzerine koydu.
- Tom put his suitcase on his bed.
- Tom bavulunu yatağının üzerine koydu.
- Tom didn't remember where he'd put his passport.
- Tom pasaportunu nereye koyduğunu hatırlamıyordu.
- Mary put her head on Tom's shoulder.
- Mary başını Tom'un omzuna koydu.
- Tom put the bags on the kitchen table.
- Tom çantaları mutfak masasına koydu.
- Hey, where did you put the car navigation system's user's manual?
- Hey, araç navigasyon sisteminin kullanım kılavuzunu nereye koydun?
- The bandits put a gag in his mouth.
- Haydutlar ağzına bir tıkaç koymuşlar.
- Where did you put the ketchup?
- Ketçabı nereye koydun?
- Where do you put the garbage in this kitchen?
- Bu mutfakta çöpü nereye koyuyorsun?
- Tom put his hand over his heart.
- Tom elini kalbinin üzerine koydu.
- Tom put the vase on the table.
- Tom vazoyu masanın üzerine koydu.
- Layla put her bicycle in the back of the building.
- Leyla binanın arkasına bisikletini koydu.
- No sooner had the idea occurred to her than she put it into action.
- O aklına gelir gelmez onu yürürlüğe koydu.
- Shit, where the fuck did I put my home keys?
- Kahretsin, evimin anahtarlarını nereye koydum ben?
- Tom put the stew in the refrigerator.
- Tom yahniyi buzdolabına koydu.
- Tom put his hand on Mary's.
- Tom elini Mary'ninkinin üstüne koydu.
- He put a light on the roof.
- Çatıya bir ışık koydu.
- I'm going to put everything back where it belongs.
- Her şeyi ait olduğu yere geri koyacağım.
- Tom put all his belongings in a small suitcase.
- Tom tüm eşyalarını küçük bir bavula koydu.
- I forgot to put a stamp on the envelope.
- Zarfa pul koymayı unuttum.
- Tom asked Mary where she'd put the key.
- Tom Mary'ye anahtarı nereye koyduğunu sordu.
- Tom put the tranquilizer gun back in its case.
- Tom sakinleştirici silahı çantasına geri koydu.
- Tom put the popcorn into the pan and waited for it to pop.
- Tom patlamış mısırı tencereye koydu ve patlamasını bekledi.
- Tom put the lid back on the peanut butter jar.
- Tom fıstık ezmesi kavanozunun kapağını yerine koydu.
- He let out an exaggerated groan and put his hand on the doorknob.
- O, abartılı bir inleme çıkardı ve elini kapı tokmağına koydu.
- I folded my socks and put them into the drawer.
- Çoraplarımı katlayıp çekmeceye koydum.
- I didn't see where you put your car keys.
- Arabanın anahtarlarını nereye koyduğunu görmedim.
- Tom doesn't remember where he put his keys.
- Tom anahtarlarını nereye koyduğunu hatırlamıyor.
- Tom put his thoughts on paper.
- Tom düşüncelerini kağıda koydu.
- I'm putting this sentence on Tatoeba and nobody can stop me!
- Bu cümleyi Tatoeba'ya koyacağım ve kimse beni durduramaz!
- Tom squatted down to put something on the lower shelf.
- Tom alt rafa bir şey koymak için çömeldi.
- Do you put cream in your coffee?
- Kahvene krema koyar mısın?
- Put another log in the fireplace.
- Şömineye bir kütük daha koy.
- Tom puts aside a few dollars every month.
- Tom her ay kenara birkaç dolar koyar.
- Put it there.
- Onu oraya koy.
- You never put things back where they belong.
- Eşyaları asla ait oldukları yere koymuyorsun.
- Put that box here.
- O kutuyu buraya koy.
- Tell me where you put my car keys.
- Arabamın anahtarlarını nereye koyduğunu söyle.
- Tom put his feet up on his desk.
- Tom ayaklarını sırasının üstüne koydu.
- Tom put the flowers into a vase.
- Tom çiçekleri bir vazoya koydu.
- Please put the table next to the wall.
- Lütfen masayı duvarın yanına koy.
- Yesterday I put the gifts in the attic, today I put them under the bed and tomorrow I'll throw them out the window.
- Dün hediyeleri tavan artasına koydum, bugün onları yatağın altına koydum ve yarın onları pencereden dışarı atacağım.
- Where should I put the tray?
- Tepsiyi nereye koymalıyım?
- What has become of the book I put here a few minutes ago?
- Birkaç dakika önce buraya koyduğum kitaba ne oldu?
- He put the books on the shelf out of order.
- Kitapları rafa sırasız koydu.
- Put the kettle on the fire.
- Çaydanlığı ateşe koy.
- Could you put it in a shopping bag for me?
- Onu benim için bir alışveriş torbasına koyar mısınız?
- I still can't remember where I put my keys.
- Anahtarlarımı nereye koyduğumu hala hatırlayamıyorum.
- Tom put the envelope on the table.
- Tom zarfı masanın üzerine koydu.
- Where do you want me to put this?
- Bunu nereye koymamı istersin?
- Tom tried to put his arm around Mary.
- Tom kolunu Mary'nin etrafına koymaya çalıştı.
- Can't you put these boxes in another room?
- Bu kutuları başka bir odaya koyamaz mısın?
- I put gas in the car.
- Arabaya benzin koydum.
- I can't recall where I put it.
- Nereye koyduğumu hatırlamıyorum.
- I took my shoes off and put them under the bed.
- Ayakkabılarımı çıkardım ve yatağın altına koydum.
- Tom always puts himself first.
- Tom her zaman kendini ilk sıraya koyar.
- I'd like to put my valuables in a safe deposit box, if any are available.
- Eğer varsa, değerli eşyalarımı bir kasaya koymak istiyorum.
- Every writer, in order to write clearly, must put himself in his reader's shoes.
- Her yazar, açık bir şekilde yazabilmek için kendisini okuyucusunun yerine koymalıdır.
- I don't remember putting it there.
- Bunu oraya koyduğumu hatırlamıyorum.
- Put it back in the nest.
- Bunu yuvaya geri koy.
- I put it back.
- Onu geri koydum.
- Put the broom in the closet.
- Süpürgeyi dolaba koy.
- I hope Tom doesn't put up a fight.
- Umarım Tom karşı koymaz.
- This room is very small, so it is impossible to put more furniture in it.
- Bu oda çok küçük, bu yüzden fazla mobilya koymak mümkün değil.
- Put the bags over there.
- Çantaları şuraya koy.
- We made a cake and we put poppy seeds inside.
- Biz bir pasta yaptık ve içine haşhaş tohumu koyduk.
- Tom put the mop behind the door.
- Tom paspası kapının arkasına koydu.
- He put all his heart and soul into it.
- Buna tüm kalbini ve ruhunu koydu.
- The police will put you behind bars for twenty years.
- Polis seni yirmi yıl boyunca parmaklıkların arkasına koyacak.
- Put two blankets on the bed.
- Yatağın üzerine iki battaniye koy.
- Please tell me where to put this.
- Lütfen bana bunu nereye koyacağımı söyle.
- Tom put the photograph on the table.
- Tom fotoğrafı masanın üzerine koydu.
- I put it, and you take it.
- Ben koyarım, sen alırsın.
- I put my hand on Tom's shoulder.
- Elimi Tom'un omzuna koydum.
- Put your weapons on the ground!
- Silahlarını yere koy!
- Don't put me in the same class with them.
- Beni onlarla aynı sınıfa koyma.
- Tom put a kettle on the stove.
- Tom sobanın üzerine bir çaydanlık koydu.
- Don't put all your eggs in the same basket.
- Bütün yumurtalarını aynı sepete koyma.
- He put the book on the desk.
- O, kitabı masaya koydu.
- Tom put his hands over Mary's mouth.
- Tom ellerini Mary'nin ağzının üstüne koydu.
- Sami put Layla as his Facebook wife.
- Sami, Layla'yı Facebook'a eşi olarak koydu.
- Mary put some roasted pecans into her salad.
- Mary salatasına biraz kavrulmuş ceviz koydu.
- Someone put something in her drink.
- Birisi içkisine bir şey koymuş.
- Put it in a brown paper bag.
- Kahverengi kağıt torbaya koy.
- Tom put the document on Mary's desk.
- Tom evrakı Mary'nin masasına koydu.
- I can't remember where I put the good sewing machine.
- İyi bir dikiş makinesini nereye koyduğumu hatırlayamıyorum.
- He puts gas in his car twice a week.
- Arabasına haftada iki kez benzin koyuyor.
- Where should I put my coat?
- Paltomu nereye koyayım?
- Do you have a box that I could put this in?
- Bunu koyabileceğim bir kutunuz var mı?
- I put my arms around his neck.
- Kollarımı onun boynuna koydum.
- I'd like to put some things in the hotel safe.
- Otel kasasına bir şeyler koymak istiyorum.
- Put this coat on a hanger.
- Bu paltoyu askıya koy.
- Tom put the pliers back into the toolbox.
- Tom penseyi alet çantasına geri koydu.
- I'll do whatever I have to do to put Tom behind bars.
- Tom'u parmaklıklar ardına koymak için ne gerekiyorsa yapacağım.
- Tom told Mary that she put up her Christmas decorations too early.
- Tom, Mary'e onun Noel süslemelerini çok erken koyduğunu söyledi.
- Tom wondered where Mary had put his cane.
- Tom Mary'nin onun bastonunu nereye koyduğunu merak ediyordu.
- I forget where I put my hat.
- Şapkamı nereye koyduğumu unuttum.
- I still can't remember where I put my keys.
- Anahtarlarımı nereye koyduğumu hâlâ hatırlayamıyorum.
- Where did I put the hammer?
- Ben çekici nereye koydum?
- Put your stuff in your backpack.
- Eşyalarını sırt çantana koy.
- Put the seat back.
- Koltuğu yerine koy.
- Tell me where to put these books.
- Bana bu kitapları nereye koyacağımı söyle.
- Tom picked up his stuff and put it in his briefcase.
- Tom eşyasını topladı ve onu çantasına koydu.
- Try to put yourself in Tom's shoes.
- Kendinizi Tom'un yerine koymaya çalışın.
- Sami and Layla put their differences aside.
- Sami ve Leyla farklılıklarını bir kenara koydular.
- Tom put his feet up on the coffee table.
- Tom ayaklarını sehpaya koydu.
- Tom put the map on the table.
- Tom haritayı masanın üzerine koydu.
- He put milk into his tea and stirred it.
- Çayına süt koydu ve karıştırdı.
- Tom told me where to put my suitcases.
- Tom bana bavullarımı nereye koyacağımı söyledi.
- Tom put his finger to his lips.
- Tom parmağını dudaklarına koydu.
- Put your clothes away.
- Elbiselerini yerine koy.
- Don't put all your eggs in one basket.
- Bütün yumurtalarını bir sepete koyma.
- Please don't forget to put the letter into the mailbox.
- Lütfen mektubu posta kutusuna koymayı unutma.
- Would you put the dishes in the sink?
- Bulaşıkları lavaboya koyar mısın?
- I'm not sure where to put this.
- Bunu nereye koyacağımı bilmiyorum.
- Would you put the dishes in the sink?
- Bulaşıkları lavaboya koyar mısınız?
- He put his hand gently on her shoulder.
- Elini nazikçe kızın omzuna koydu.
- Tom folded his clothes and put them in his suitcase.
- Tom giysilerini katladı ve bavuluna koydu.
- Let me find somewhere to put these suitcases.
- Bu bavulları koyacak bir yer bulayım.
- Tom was accused of putting something in Mary's drink.
- Tom, Mary'nin içkisine bir şey koymakla suçlandı.
- Tom put his affairs in order.
- Tom işlerini yoluna koydu.
- Tom put some oat milk in his coffee.
- Tom kahvesine biraz yulaf sütü koydu.
- I put a few blueberries in your tea.
- Çayına birkaç yaban mersini koydum.
- Don't put too much mustard on my sandwich.
- Sandviçime çok fazla hardal koyma.
- Tom put a cup of hot coffee in front of Mary.
- Tom Mary'nin önüne bir fincan sıcak kahve koydu.
- Could you put those documents on my desk?
- Bu belgeleri masama koyar mısın?
- Did you see the ad Tom put in the newspaper?
- Tom'un gazeteye koyduğu reklamı gördün mü?
- Where do I put my bags?
- Çantalarımı nereye koyabilirim?
- Do you have a box that I could put this in?
- Bunu içine koyabileceğim bir kutunuz var mı?
- Just put those packages anywhere.
- Şu paketleri herhangi bir yere koy.
- Who put a frog in my bed?
- Kim yatağıma bir kurbağa koydu?
- Tom put his hand on mine.
- Tom elini benimkinin üstüne koydu.
- Tom puts a lot of sugar and cream in his coffee.
- Tom kahvesine çok fazla şeker ve krema koyar.
- Before getting on a horse, you usually put a saddle on its back.
- Bir ata binmeden önce, genellikle sırtına bir eyer koyarsınız.
- Put that cookie back in the box!
- O bisküviyi kutuya geri koy!
- Tom often puts cinnamon in his coffee.
- Tom sık sık kahvesine tarçın koyar.
- Tom put his hands on my shoulders.
- Tom ellerini omuzlarıma koydu.
- Where did I put that box?
- O kutuyu nereye koydum?
- Tom put the stack of receipts into the drawer.
- Tom makbuz destesini çekmeceye koydu.
- You need to put more water in the vase.
- Vazoya biraz daha su koymalısın.
- I put the gifts in the attic.
- Hediyeleri tavan arasına koydum.
- He put weather stripping around the door to keep out drafts.
- Hava akımını engellemek için kapının etrafına rüzgarlık koydu.
- I put my lighter down somewhere and now I can't find it.
- Çakmağımı bir yere koydum ve şimdi bulamıyorum.
- Tom put the book in his briefcase.
- Tom kitabı evrak çantasına koydu.
- She put her elbows on her knees.
- Dirseklerini dizlerinin üzerine koydu.
- I'd like you to put me back on the list.
- Beni listeye geri koymanızı istiyorum.
- Tom put two slices of bread into the toaster and pushed down on the lever.
- Tom tost makinesine iki dilim ekmek koydu ve kolu aşağı itti.
- What happened to the book I put here yesterday?
- Dün buraya koyduğum kitaba ne oldu?
- Tom put the ashtray in front of Mary.
- Tom kül tablasını Mary'nin önüne koydu.
- Tom put his shoes on the shoe rack.
- Tom ayakkabılarını ayakkabı rafına koydu.
- Put it back where you got it from.
- Onu aldığın yere geri koy.
- Tom put the chicks in a cardboard box.
- Tom kızları bir karton kutuya koydu.
- Never put all your eggs in one basket.
- Asla bütün yumurtalarını tek sepete koyma.
- He put the book on the table.
- O, kitabı masanın üstüne koydu.
- Will you put the dishes away in the cupboard?
- Tabakları dolaptaki yerine koyar mısın?
- What is she putting into the bag?
- Çantaya ne koyuyor?
- I usually put mushrooms in my spaghetti sauce.
- Genellikle spagetti sosuma mantarları koyarım.
- Where did I put my wallet?
- Cüzdanımı nereye koydum?
- Is it all right if I put this here?
- Bunu buraya koyabilir miyim?
- Put some paper into the copy machine.
- Fotokopi makinesine biraz kağıt koy.
- I didn't mean to put that on there.
- Onu oraya koymak istememiştim.
- Put the glass on the table!
- Bardağı masanın üzerine koy!
- Put it there, not here.
- Oraya koy, buraya değil.
- In the morning, I like to put honey on my toast.
- Sabahları, tostuma bal koymayı severim.
- I put my desk by the window.
- Masamı pencerenin yanına koydum.
- Don't put your books on the dining room table.
- Kitaplarını yemek masasının üzerine koyma.
- I forgot to put film in the camera.
- Fotoğraf makinesine film koymayı unuttum.
- Put these socks in the washing machine.
- Bu çorapları çamaşır makinesine koy.
- Did Tom tell you where he put his keys?
- Tom anahtarlarını nereye koyduğunu sana söyledi mi?
- Where did I put that thingie?
- Bu şeyi nereye koydum?
- Tom put the thermometer under his arm.
- Tom termometreyi kolunun altına koydu.
- Where do you want me to put your suitcase?
- Bavulunu nereye koymamı istiyorsun?
- Where did I put my glasses?
- Gözlüklerimi nereye koydum?
- Did you see where I put my hat?
- Şapkamı nereye koyduğumu gördün mü?
- He has given up trying to put the papers in order.
- Kağıtları düzene koymaya çalışmaktan vazgeçti.
- He put the new tablecloth he had just bought on the table.
- Yeni aldığı masa örtüsünü masanın üzerine koydu.
- Yanni put the light bulb into a sealed container.
- Yanni ampulü kapalı bir kaba koydu.
- Tom put the baby in the bassinet.
- Tom bebeği beşiğe koydu.
- Tom put his duffel bag in the back of the jeep.
- Tom spor çantasını cipin arkasına koydu.
- Put the book back where it was.
- Kitabı olduğu yere geri koy.
- Tom put plywood over the windows.
- Tom pencerelerin üzerine kontrplak koydu.
- Who put this paper here?
- Bu kağıdı buraya kim koydu?
- Let's put this in the corner.
- Bunu köşeye koyalım.
- Tom eats anything Mary puts in front of him.
- Tom, Mary'nin önüne koyduğu her şeyi yiyor.
- Let's find a place to put your luggage.
- Bagajını koymak için bir yer bulalım.
- I put cream in my coffee.
- Kahveme krema koydum.
- Don't put too much cheese on the pizza.
- Pizzaya çok fazla peynir koymayın.
- Can you put this over there?
- Bunu oraya koyabilir misin?
- Tom took half of the cookies and put them on his plate.
- Tom kurabiyelerin yarısını aldı ve onları tabağına koydu.
- Just put it here, please.
- Buraya koy, lütfen.
- Tom put a cup of coffee on the table in front of Mary.
- Tom Mary'nin önündeki masaya bir fincan kahve koydu.
- I forgot to put it on the list.
- Onu listeye koymayı unuttum.
- Tom put his duffle bag on the seat next to him.
- Tom spor çantasını onun yanındaki koltuğa koydu.
- Where would you like me to put this?
- Bunu nereye koymamı istersin?
- Mary put the flowers that Tom gave her in a vase.
- Mary, Tom'un verdiği çiçekleri bir vazoya koydu.
- We gathered all the books together and put them in the spare room.
- Bütün kitapları bir araya topladık ve boş odaya koyduk.
- Put those files on my desk, and I'll look at them first thing in the morning.
- Dosyaları masama koy, sabah ilk iş onlara bakacağım.
- Put your books away.
- Kitaplarını yerine koy.
- This washer is so quiet that you could put it in your bedroom.
- Bu çamaşır makinesi o kadar sessiz ki onu yatak odana koyabilirsin.
- Tom pulled something out of his pocket and put it on his desk.
- Tom cebinden bir şey çıkardı ve onu masasına koydu.
- Tom put the scissors in his desk drawer.
- Tom makası masasının çekmecesine koydu.
- Tom put too much hot sauce on his pizza.
- Tom pizzasına çok fazla acı sos koymuştu.
- I put Tom on the list.
- Tom'u listeye koydum.
- Where should I put my coat?
- Ceketimi nereye koymalıyım?
- Where exactly did you put it?
- Tam olarak nereye koydun?
- Just put your stuff in there.
- Eşyalarını oraya koy gitsin.
- Tom put his keys in the top dresser drawer.
- Tom anahtarlarını şifonyerin üst çekmecesine koydu.
- Put the eggs into the boiling water.
- Yumurtaları kaynar suya koy.
- I'll put it somewhere safe.
- Bunu güvenli bir yere koyacağım.
- Tom put the frying pan on the stove.
- Tom tavayı ocağa koydu.
- I put your suitcases in your room.
- Bavullarını odana koydum.
- I put the documents you requested on your desk.
- İstediğiniz belgeleri masanıza koydum.
- I folded my socks and put them into the drawer.
- Çoraplarımı katladım ve çekmeceye koydum.
- Is it OK if I put this here?
- Bunu buraya koysam sorun olur mu?
- Did you put anything in the tea?
- Çaya bir şey mi koydun ?
- Tom eats anything his wife puts in front of him.
- Tom karısının onun önüne koyduğu her şeyi yer.
- Put your hand on my shoulder.
- Elini omzuma koy.
- She put the children to bed.
- O, çocukları yatağa koydu.
- Did I put too much rum in your drink?
- İçkine çok mu rom koydum?
- Tom and others digitized about 200 books and put them online for free access.
- Tom ve diğerleri yaklaşık 200 kitabı dijital ortama aktardı ve ücretsiz erişim için internete koydu.
- Mary put a flower in her hair.
- Mary saçına bir çiçek koydu.
- Tell me where I should put my suitcases.
- Bana valizlerimi nereye koymam gerektiğini söyle.
- Tom didn't know where Mary had put her suitcases.
- Tom, Mary'nin valizlerini nereye koyduğunu bilmiyordu.
- Put it back on the desk.
- Onu masaya geri koy.
- Please put socks in the basket.
- Lütfen çorapları sepete koy.
- The secretary put the letter into the envelope.
- Sekreter mektubu zarfın içine koydu.
- He put his foot on the brake suddenly.
- Ayağını biranda frene koydu.
- Put that box down.
- O kutuyu yere koy.
- Do you put milk in your coffee?
- Kahvene süt koyuyor musun?
- He put his hand on my shoulder.
- Elini omzuma koydu.
- He put a crown on the king's head.
- O, kralın başına bir taç koydu.
- Put your hands on the car.
- Ellerini arabanın üzerine koy.
- I've never tried putting soy sauce on avocados.
- Avokadoya soya sosu koymayı hiç denemedim.
- I put my hand on his shoulder.
- Ben elimi onun omzuna koydum.
- Where did you put my passport?
- Pasaportumu nereye koydun?
- I put an advertisement in the newspaper saying my house was for sale.
- Gazeteye evimin satılık olduğunu söyleyen bir reklam koydum.
- Tom put his hand over Mary's mouth.
- Tom elini Mary'nin ağzına koydu.
- I don't know where Tom put his suitcase.
- Tom'un bavulunu nereye koyduğunu bilmiyorum.
- He cleansed the wound before putting on a bandage.
- O bir bandaj koymadan önce yarayı temizledi.
- I told Tom where to put his suitcase.
- Tom'a valizini nereye koyacağını söyledim.
- Tom put some flowers in the vase.
- Tom vazoya birkaç çiçek koydu.
- Tom put the knife down on the kitchen table.
- Tom bıçağı mutfak masasının üzerine koydu.
- I put it in your room.
- Onu odana koydum.
- Tom won't tell me where he put my car keys.
- Tom arabamın anahtarlarını nereye koyduğunu bana söylemez.
- I didn't know where Tom wanted me to put his suitcase.
- Tom'un bavulunu koymamı istediği yeri bilmiyordum.
- Don't put the books in the shelf upside down.
- Kitapları rafa ters koymayın.
- Don't put your elbows on the table.
- Dirseklerinizi masanın üstüne koymayın.
- Layla put her hands on top of Sami's wound to stop the bleeding.
- Leyla kanamayı durdurmak için ellerini Sami'nin yarasının üstüne koydu.
- I put my bags on the table.
- Çantalarımı masanın üzerine koydum.
- I forget where I put my keys.
- Anahtarlarımı nereye koyduğumu unuttum.
- She put the lid on the box.
- Kapağı kutunun üzerine koydu.
- Tom put a bandage on Mary's cut.
- Tom Mary'nin kesiğine bir bandaj koydu.
- My mother put clean sheets on my bed.
- Annem temiz çarşafları yatağıma koydu.
- Try to remember where you put your keys.
- Anahtarlarını nereye koyduğunu hatırlamaya çalış.
- Put a lid on it, Tom.
- Üstüne bir kapak koy, Tom.
- Put it on the table.
- Masanın üzerine koy.
- I don't remember where I put my glasses.
- Gözlüklerimi nereye koyduğumu hatırlamıyorum.
- I'll put the suitcases in Tom's room.
- Bavulları Tom'un odasına koyacağım.
- Tom put a cup of coffee in front of Maria.
- Tom, Maria'nın önüne bir fincan kahve koydu.
- Tom put all his belongings in a small suitcase.
- Tom tüm kişisel eşyalarını küçük bir valize koydu.
- Put your hands on the car.
- Ellerini arabaya koy.
- Tom put everything in a box.
- Tom her şeyi bir kutunun içerisine koydu.
- Tom put the cake on a platter.
- Tom pastayı bir tabağa koydu.
- Tom put all his money in the safe.
- Tom tüm parasını kasaya koydu.
- I put jam on my sandwich.
- Sandviçime reçel koydum.
- Put some paper in the copy machine.
- Fotokopi makinesine biraz kağıt koy.
- Excuse me, but may I put my books here?
- Affedersiniz ama kitaplarımı buraya koyabilir miyim?
- Tom put the key on the desk.
- Tom anahtarı masanın üzerine koydu.
- He hardened clay by putting it into a fire.
- O kili ateşe koyarak sertleştirdi.
- Put the vegetables in the strainer.
- Sebzeleri süzgece koy.
- I put the book on the table in the living room.
- Kitabı oturma odasındaki masanın üzerine koydum.
- Tom put three candles on the dining room table.
- Tom yemek masasına üç mum koydu.
- She put new soil in the flower pot.
- Saksıya yeni toprak koydu.
- Put it back.
- Onu geri koy.
- Where did you put my coat?
- Paltomu nereye koydun?
- Please tell me where to put my suitcase.
- Lütfen bavulumu nereye koyacağımı söyle.
- Could you fill up the ice cube trays and put them in the freezer?
- Buz küpü tepsilerini doldurur musun ve derin dondurucuya koyar mısın?
- Put it where you like.
- İstediğin yere koy.
- Hey, where did you put the car navigation system's user's manual?
- Hey, arabanın navigasyon sisteminin kullanım kılavuzunu nereye koydun?
- Tom refused to tell me where he'd put my car keys.
- Tom bana araba anahtarlarımı nereye koyduğunu söylemeyi reddetti.
- I put the key back where I found it.
- Anahtarı bulduğum yere geri koydum.
- Tom put his hand on Mary's shoulder.
- Tom elini Mary'nin omzuna koydu.
- What is she putting into the bag?
- O, çantaya ne koyuyor?
- Tom put thirty dollars on the table.
- Tom masaya otuz dolar koydu.
- I always try to put things back where they belong.
- Her zaman eşyaları ait oldukları yere geri koymaya çalışırım.
- Tom put his suitcase on his bed.
- Tom bavulunu yatağına koydu.
- Could you put those bags in the car for me?
- Şu çantaları benim için arabaya koyar mısın?
- I forgot where I put my umbrella.
- Şemsiyemi nereye koyduğumu unuttum.
- Where did you put it?
- Onu nereye koydun?
- You had better put the book back on the desk, for the owner will come back there.
- Kitabı masanın üzerine geri koysanız iyi olur, çünkü sahibi oraya geri gelecektir.
- Don't put too much mustard on my sandwich.
- Sandviçime fazla hardal koyma.
- May I put it here?
- Onu buraya koyabilir miyim?
- Beat the egg before putting it in the soup.
- Çorbaya koymadan önce yumurtayı çırp.
- Tom put a tape in the VCR.
- Tom videoya bir kaset koydu.
- Tom put the stew in the refrigerator.
- Tom güveci buzdolabına koydu.
- Put all your eggs in one basket and then watch that basket.
- Bütün yumurtalarını bir sepete koy ve sonra sepeti izle.
- Tom put something in Mary's drink.
- Tom Mary'nin içeceğine bir şey koydu.
- Tom put his dirty clothes in the laundry basket.
- Tom kirli çamaşırlarını çamaşır sepetine koydu.
- Tom is putting stuff in his backpack.
- Tom sırt çantasına bir şeyler koyuyor.
- He puts aside some gas.
- Kenara biraz benzin koyuyor.
- I want you to put these boxes in the basement.
- Bu kutuları bodruma koymanı istiyorum.
- Tom put everything back where it belonged.
- Tom her şeyi ait olduğu yere geri koydu.
- Tom put the book back on the shelf where it belonged.
- Tom kitabı ait olduğu rafa geri koydu.
- Tom put his gun down.
- Tom silahını yere koydu.
- Where did you put your key?
- Anahtarını nereye koydun?
- Tom took his clothes off and put them into the washing machine.
- Tom giysilerini çıkardı ve çamaşır makinesine koydu.
- Tom, put the bowl into the microwave.
- Tom, kaseyi mikrodalgaya koy.
- Tom took off his bicycle helmet and put it on the table.
- Tom bisiklet kaskını çıkardı ve onu masanın üzerine koydu.
- Tom put one strawberry on each cupcake.
- Tom her kekin üzerine bir çilek koydu.
- Tom put his keys in the top dresser drawer.
- Tom anahtarlarını üst şifonyer çekmecesine koydu.
- I told Tom where he should put his suitcases.
- Tom'a bavullarını nereye koyması gerektiğini söyledim.
- Tom put his clothes in the suitcase.
- Tom kıyafetlerini bavula koydu.
- You cannot put time limits on grief.
- Kedere zaman sınırı koyamazsın.
- Tom was putting stuff in a box.
- Tom bir kutuya bir şeyler koyuyordu.
- Instead of eating vegetables, he puts them in a blender and drinks them.
- Sebze yemek yerine, onları blender'a koyup içiyor.
- Tom put his glass down.
- Tom bardağını yere koydu.
- Tom put his hand over Mary's.
- Tom elini Mary'nin elinin üzerine koydu.
- If I have more money than I need, I put it into my bank account.
- İhtiyacımdan fazla param varsa, banka hesabıma koyarım.
- Tom bought a squirrel magnet and put it on the fridge.
- Tom bir sincap mıknatısı aldı ve buzdolabına koydu.
- Where should I put the tray?
- Tepsiyi nereye koymam gerekiyor?
- Can you put the shish kebabs on the grill?
- Şiş kebapları ızgaraya koyabilir misin?
- Atuqtuaq put the blubber into the wooden box.
- Atuqtuaq balina yağını tahta kutuya koydu.
- I can put it back in the drawer if you want.
- İstiyorsan onu çekmeceye geri koyabilirim.
- We'll put you on the list.
- Seni listeye koyacağız.
- Tom put a cup of hot coffee in front of Mary.
- Tom, Mary'nin önüne bir fincan sıcak kahve koydu.
- I put a clean towel in the bathroom for you.
- Senin için banyoya temiz bir havlu koydum.
- Where did you tell Tom to put his suitcases?
- Tom'a bavullarını nereye koymasını söyledin?
- Where were you planning on putting all this stuff?
- Tüm bunları nereye koymayı planlıyordun?
- Tom usually eats anything that Mary puts in front of him.
- Tom genellikle Mary'nin önüne koyduğu her şeyi yer.
- Nancy put her elbows on her knees.
- Nancy, dirseklerini dizlerinin üzerine koydu.
- Put both hands on the steering wheel.
- Her iki elini direksiyona koy.
- Tom has put his car up for sale.
- Tom arabasını satışa koydu.
- Put this book on top of the others.
- Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- She put sheets on her bed.
- O çarşafları yatağın üzerine koydu.
- I put the leftovers in the refrigerator.
- Yemekten artanları buzdolabına koydum.
- If you didn't put this here, then who did?
- Bunu buraya sen koymadıysan kim koydu?
- Tom put the bottle of whiskey in front of Mary.
- Tom viski şişesini Mary'nin önüne koydu.
- I can't put my finger on it.
- Onun üzerine parmağımı koyamam.
- Tom always says the best way to ruin a good cup of coffee is to put cream and sugar in it.
- Tom her zaman iyi bir fincan kahveyi mahvetmenin en iyi yolunun içine krema ve şeker koymak olduğunu söylüyor.
- Where should I put these books?
- Bu kitapları nereye koyayım?
- Tom put the racket on the ground.
- Tom raketi yere koydu.
- On which chair did you put the book?
- Kitabı hangi sandalyeye koydun?
- He put the box on the table.
- Kutuyu masanın üzerine koydu.
- Sami put a flower on Layla's bed.
- Sami, Leyla'nın yatağına bir çiçek koydu.
- Where would you like us to put these boxes?
- Bu kutuları nereye koymamızı istersiniz?
- Put it down.
- Onu yere koy.
- Put the book where you found it.
- Kitabı bulduğun yere koy.
- Which chair did you put the book on?
- Kitabı hangi sandalyeye koydun?
- I put some cookies on the table and the kids ate them right up.
- Masaya biraz kurabiye koydum ve çocuklar hemen yedi.
- He put his foot on the ladder.
- Ayağını merdivene koydu.
- Tom usually puts things in the refrigerator as soon as he gets home from the supermarket.
- Tom, süpermarketten eve gelir gelmez genellikle eşyaları buzdolabına koyar.
- Tom put his bag on the counter.
- Tom çantasını tezgahın üzerine koydu.
- Put it someplace where no one will see it.
- Onu kimsenin görmeyeceği bir yere koy.
- Please put this back where you found it.
- Lütfen bunu bulduğun yere geri koy.
- Just put it back on the desk.
- Masaya geri koy.
- Do you want me to put some flowers in your hair?
- Saçına çiçek koymamı ister misin?
- He cleansed the wound before putting on a bandage.
- Bandaj koymadan önce yarayı temizledi.
- Where should I put my suitcase?
- Bavulumu nereye koyayım?
- Where would you like me to put your suitcase?
- Bavulunu nereye koymamı istersin?
- Put that stuff back in the box.
- Şunları kutuya geri koy.
- I forgot to put it on the list.
- Listeye koymayı unuttum.
- Tom put his wallet on the desk.
- Tom cüzdanını masanın üzerine koydu.
- I put the book on the table in the living room.
- Ben kitabı oturma odasındaki masanın üstüne koydum.
- She put the chicken in the oven.
- O, tavuğu fırına koydu.
- What are you going to put there?
- Oraya ne koyacaksın?
- I put a cup of hot tea on your desk.
- Masana bir fincan sıcak çay koydum.
- Didn't you put it there?
- Onu oraya sen koymadın mı?
- In which folder did you put the photos from the sports event?
- Spor etkinliğinden olan fotoğrafları hangi klasöre koydunuz?
- This publisher has put out some very good books.
- Bu yayıncı çok iyi bazı kitaplar koydu.
- Tom put the book on the desk.
- Tom kitabı sıranın üzerine koydu.
- Let me find somewhere to put these suitcases.
- Bavulları koyacak bir yer bulayım.
- He put sour cream in the spaghetti.
- O, spagettiye ekşi krema koydu.
- Tom put a foam pad under his sleeping bag.
- Tom uyku tulumunun altına köpük bir ped koydu.
- Put your affairs in order.
- İşlerini düzene koy.
- I didn't know where to put the package.
- Paketi nereye koyacağımı bilmiyordum.
- For fuck's sake, where did I put my goddamn house keys?
- Tanrı aşkına, lanet olası ev anahtarlarımı nereye koydum?
- I'll put my guitar back in the car.
- Gitarımı arabaya geri koyacağım.
- Put your weapon down.
- Silahını yere koy.
- Try to put yourself in her shoes and understand what she's been through.
- Kendinizi onun yerine koymaya ve neler yaşadığını anlamaya çalışın.
- Tom put the butter back into the refrigerator.
- Tom tereyağını buzdolabına geri koydu.
- Tom put too much hot sauce on his pizza.
- Tom pizzasına çok fazla acı sos koydu.
- Please put a cassette in the VCR and press the record button.
- Lütfen VCR'a bir kaset koy ve kayıt butonuna bas.
- Tom put his hand on top of Mary's.
- Tom elini Mary'ninkinin üstüne koydu.
- Do you know where Tom put his keys?
- Tom'un anahtarlarını nereye koyduğunu biliyor musun?
- Tom forgot to put a stamp on the envelope.
- Tom zarfın üzerine pul koymayı unuttu.
- Sami put the grocery bag in the pantry.
- Sami alışveriş torbasını kilere koydu.
- They put a price on his head.
- Başına ödül koydular.
- Where did you put her picture?
- Onun resmini nereye koydun?
- Don't put anything on top of the box.
- Kutunun üstüne bir şey koyma.
- Tom told me where to put his suitcase.
- Tom bana çantasını nereye koyacağımı söyledi.
- Just put it there.
- Onu hemen şuraya koy.
- Where do you want me to put these suitcases?
- Bu bavulları nereye koymamı istiyorsun?
- Someone put something in her drink.
- Biri onun içkisine bir şey koydu.
- Mary put the ham in the oven.
- Mary jambonu fırına koydu.
- Tom put an envelope on Mary's desk.
- Tom Mary'nin masasına bir zarf koydu.
- Where did I put my glasses?
- Gözlüğümü nereye koydum?
- Tom wondered where Mary had put his hat.
- Tom, şapkasını Mary'nin nereye koyduğunu merak etti.
- Where would you like us to put these supplies?
- Bu malzemeleri nereye koymamızı istersiniz?
- Put some water into the vase.
- Vazoya biraz su koy.
- I thought that I put it in the car.
- Arabaya koyduğumu sanıyordum.
- Tom thought it would be funny to put an egg on Mary's chair.
- Tom, Mary'nin sandalyesine bir yumurta koymanın eğlenceli olacağını düşündü.
- Layla put the money in a shoe box.
- Layla parayı bir ayakkabı kutusuna koydu.
- If I could rearrange the alphabet, I would put U and I together.
- Alfabeyi yeniden düzenleyebilseydim, U ve I'ı birlikte koyardım.
- I don't remember where I put my umbrella.
- Şemsiyemi nereye koyduğumu hatırlamıyorum.
- I put my coat on the table.
- Ceketimi masanın üzerine koydum.
- You should tell Tom where to put that.
- Onu nereye koyacağını Tom'a söylemelisin.
- I put your suitcases in your room.
- Valizlerini odana koydum.
- Put your hand up and step out of the vehicle.
- Elini yukarı koy ve araçtan in.
- The police will put you in prison.
- Polis seni hapishaneye koyacak.
- Put a sock in it.
- İçine bir çorap koy.
- Tom put a hand on Mary's right shoulder.
- Tom bir elini Mary'nin sağ omzuna koydu.
- I still can't remember where I put my passport.
- Pasaportumu nereye koyduğumu hala hatırlayamıyorum.
- I don't know where to put this.
- Bunu nereye koyacağımı bilmiyorum.
- Tom pulled something out of his pocket and put it on his desk.
- Tom cebinden bir şey çıkardı ve masasının üzerine koydu.
- Mary put the turkey in the oven.
- Mary hindiyi fırına koydu.
- Mary put her doll in the microwave.
- Mary oyuncak bebeğini mikrodalgaya koydu.
- Where do I put my bags?
- Çantalarımı nereye koyarım?
- After pouring drinks, Tom put the bottle down in front of Mary.
- İçkileri doldurduktan sonra, Tom şişeyi Mary'nin önüne koydu.
- He puts aside some gas.
- Kenara biraz gaz koyar.
- Please put your shoes in the shoebox when you take them off.
- Lütfen ayakkabılarını çıkardığında onları ayakkabı kutusuna koy.
- Tom put a cover over his car.
- Tom arabasının üstüne bir kılıf koydu.
- He put the book on the table.
- Kitabı masanın üzerine koydu.
- Tom put his books in his locker.
- Tom kitaplarını dolabına koydu.
- Where should I put it?
- Nereye koyayım?
- Put the gun away.
- Tabancayı yerine koy.
- Put your hands against the wall.
- Ellerini duvara koy.
- Tom took some money out of his pocket and put it on the table.
- Tom cebinden biraz para çıkardı ve masanın üzerine koydu.
- Tom put a wet towel on Mary's forehead.
- Tom, Mary'nin alnına ıslak bir havlu koydu.
- The waitress put a white tablecloth on the table.
- Garson kız masaya beyaz bir masa örtüsü koydu.
- Tom put his house up for sale.
- Tom evini satışa koydu.
- Tom put the book back on the shelf where it belonged.
- Tom, kitabı rafta ait olduğu yere geri koydu.
- I didn't put it there.
- Onu oraya ben koymadım.
- He put milk in his coffee.
- Kahvesine süt koymuş.
- Tom put the corn in the pot on the stove.
- Tom ocaktaki kaba bir mısır koydu.
- He put the key on the desk as usual.
- Her zamanki gibi anahtarı masanın üzerine koydu.
- Tom put both hands on Mary's shoulder.
- Tom iki elini Mary'nin omzuna koydu.
- I can put it back in the drawer if you want.
- İstersen çekmeceye geri koyabilirim.
- Tom put Mary's drawing on the refrigerator.
- Tom, Mary'nin çizimini buzdolabına koydu.
- Tom put the soap in the soap dish.
- Tom sabunu sabunluğa koydu.
- Put that back.
- Onu geri koy.
- Tom accused Mary of putting something in his drink.
- Tom içkisine bir şey koyduğu için Mary'yi suçladı.
- I put the leftovers in the fridge.
- Artan yemekleri dolaba koydum.
- Let me show you where to put that.
- Onu nereye koyacağını göstereyim.
- He put a light on the roof.
- O, çatıya bir ışık koydu.
- Do not put any objects on the console.
- Konsolun üzerine herhangi bir nesne koymayın.
- I want you to put the magazines, pamphlets and whatnot aside.
- Dergileri, broşürleri ve benzeri şeyleri bir kenara koymanı istiyorum.
- Tom put everything back on the shelf.
- Tom her şeyi rafa tekrar geri koydu.
- Tom put his hand over his face.
- Tom elini yüzünün üzerine koydu.
- I want you to put the magazines, pamphlets and whatnot aside.
- Dergileri, broşürleri ve diğer şeyleri bir kenara koymanızı istiyorum.
- Tom says he doesn't remember where he put his keys.
- Tom anahtarlarını nereye koyduğunu hatırlamadığını söylüyor.
- I have to put a stamp on the envelope.
- Zarfın üzerine bir pul koymak zorundayım.
- Perhaps you can remember where you put the keys.
- Belki anahtarları nereye koyduğunu hatırlayabilirsin.
- Tom couldn't remember where he put his pen.
- Tom dolma kalemini nereye koyduğunu hatırlayamadı.
- I really wish I knew where Tom put my briefcase.
- Keşke Tom'un çantamı nereye koyduğunu bilseydim.
- Tom put the new tablecloth he had just bought on the table.
- Tom yeni aldığı masa örtüsünü masanın üzerine koydu.
- Where do you want me to put these?
- Bunları nereye koymamı istersin?
- I'd like to put something in the hotel safe.
- Otelin kasasına bir şey koymak istiyorum.
- Tom showed Mary where to put her umbrella.
- Tom Mary'ye şemsiyesini nereye koyacağını gösterdi.
- He put up a notice about the change in price.
- O fiyat değişikliği konusunda bir uyarı koydu.
- He put his hand on my knee under the table.
- Masanın altında elini benim dizimin üzerine koydu.
- Tom put his backpack on the back seat of the car.
- Tom sırt çantasını arabanın arka koltuğuna koydu.
- Where do you want me to put this suitcase?
- Bu bavulu nereye koymamı istiyorsun?
- Tom put the screws in a small plastic bag.
- Tom vidaları küçük bir plastik torbaya koydu.
- Where have you put my notes?
- Notlarımı nereye koydun?
- I put my hand on his shoulder.
- Elimi omzuna koydum.
- I don't remember where I put my sunglasses.
- Güneş gözlüklerimi nereye koyduğumu hatırlamıyorum.
- Put these dishes inside the drawer, please.
- Bu tabakları çekmecenin içine koy lütfen.
- Where did I put the hammer?
- Çekici nereye koydum?
- Put those guns away.
- O silahları yerine koy.
- I put the key in exactly the same place where I found it.
- Anahtarı tam olarak bulduğum yere koydum.
- Put the book back where you found it.
- Kitabı bulduğun yere koy.
- Put it over there.
- Şuraya koy.
- I put my suitcase in the baggage room yesterday, but now it seems to be missing.
- Dün bavulumu bagaj odasına koydum ama şimdi kayıp gibi görünüyor.
- Where can I put my bags?
- Çantalarımı nereye koyabilirim?
- I can't decide where to put this.
- Bunu nereye koyacağıma karar veremiyorum.
- My luggage has been lost or else they have put it on another airplane.
- Bavullarım kaybolmuş ya da başka bir uçağa koymuşlar.
- I put it here somewhere.
- Buraya bir yere koydum.
- Tom put his hands on his knees.
- Tom ellerini dizlerinin üzerine koydu.
- How shall I put it?
- Nasıl koyayım?
- Put that back where it was.
- Onu yerine koy.
- Put a stamp on the parcel and post it.
- Paketin üzerine bir pul koy ve onu postala.
- I put one in the drawer.
- Ben çekmeceye bir tane koydum.
- I'm not sure where to put this.
- Bunu nereye koyacağımdan emin değilim.
- He put his tools away after he had finished.
- İşi bitirdikten sonra aletleri yerine koydu.
- Tom put the lid back on the can of paint.
- Tom boya kutusunun kapağını geri koydu.
- I helped Tom decide where to put the sofa.
- Tom'un kanepeyi nereye koyacağına karar vermesine yardım ettim.
- Put that back on the table.
- Onu masaya geri koy.
- Tom put the bag of groceries on the kitchen table.
- Tom alışveriş torbasını mutfak masasının üzerine koydu.
- Tom put his wallet back into his pocket.
- Tom cüzdanını cebine geri koydu.
- Tom put some old clothes in the box.
- Tom kutuya eski kıyafetler koydu.
- Where do you suggest we put this?
- Bunu nereye koymamızı önerirsin?
- I don't know where Tom put his umbrella.
- Tom'un şemsiyesini nereye koyduğunu bilmiyorum.
- Tom sought advice from a native speaker before putting the sentence on Tatoeba.
- Tom, cümleyi Tatoeba'ya koymadan önce ana dili İngilizce olan birinden tavsiye aldı.
- Don't put anything in the bag.
- Çantaya bir şey koyma.
- Put the book there.
- Kitabı şuraya koy.
- He put up his house for sale.
- O evini satışa koydu.
- Tom put some soy milk in his coffee.
- Tom kahvesine biraz soya sütü koydu.
- Tom put some old clothes in the box.
- Tom kutuya bazı eski giysiler koydu.
- He put his hand on his heart.
- Elini kalbinin üzerine koydu.
- Don't put too much mustard on my sandwich.
- Benim sandviçime fazla hardal koymayın.
- I didn't want to put it down.
- Ben onu yere koymak istemedim.
- You need to put a question mark at the end of a question.
- Bir sorunun sonuna soru işareti koyman gerekir.
- Tom put a towel on Mary's forehead.
- Tom, Mary'nin alnına bir havlu koydu.
- Tom put the toys in the basket.
- Tom oyuncakları sepete koydu.
- Sami put something in a drink and gave it to Layla.
- Sami içkinin içine bir şey koydu ve Layla'ya verdi.
- He put milk into his tea and stirred it.
- Çayına süt koydu ve onu karıştırdı.
- Tom usually puts things in the refrigerator as soon as he gets home from the supermarket.
- Tom genellikle süpermarketten eve gelir gelmez buzdolabına bir şeyler koyar.
- Your mother put your collage in the top drawer.
- Annen kolaj resmini en üst çekmeceye koydu.
- I don't know where Tom put his suitcase.
- Tom'un valizini nereye koyduğunu bilmiyorum.
- The bandits put a gag in his mouth.
- Haydutlar onun ağzına bir tıkaç koydu.
- Can you put the dishes in the cabinet?
- Bulaşıkları dolaba koyabilir misin?
- Just put the suitcases here.
- Valizleri buraya koy.
- Yesterday I put the gifts in the attic, and today I put them under the bed.
- Dün hediyeleri tavan arasına koydum ve bugün yatağın altına koydum.
- You need to put more water in the vase.
- Vazoya daha fazla su koymalısın.
- Could you put your cup on a coaster?
- Bardağını bardak altlığının üzerine koyabilir misin?
- Do you put milk in your coffee?
- Kahvene süt koyar mısın?
- I'm sure if you put your mind to it, you can do it.
- Aklınıza koyarsanız yapabileceğinize eminim.
- Where did you put my notebook?
- Dizüstü bilgisayarımı nereye koydun?
- Don't you remember where you put it?
- Nereye koyduğunu hatırlamıyor musun?
- He put the book on the desk.
- Kitabı masanın üzerine koydu.
- Tom took some money out of his pocket and put it on the table.
- Tom cebinden biraz para çıkardı ve onu masanın üstüne koydu.
- Tom put two sugar cubes in his tea.
- Tom çayına iki küp şeker koydu.
- Why don't you try putting a little cinnamon in your coffee?
- Neden kahvene biraz tarçın koymayı denemiyorsun?
- Don't put the knife in your mouth.
- Bıçağı ağzına koyma.
- Tom put the bowl into the microwave and pushed the button to start it cooking.
- Tom kaseyi mikrodalgaya koydu ve pişirmeyi başlatmak için düğmeye bastı.
- Mary put her purse on the kitchen table.
- Mary çantasını mutfak masasına koydu.
- Tom put the diamonds into the safe.
- Tom elmasları kasaya koydu.
- Just put it anywhere.
- Herhangi bir yere koy.
- Tom put the book in his briefcase.
- Tom kitabı çantasına koydu.
- Have you told Tom where to put his stuff?
- Tom'a eşyalarını nereye koyacağını söyledin mi?
- I can't remember where I put my passport.
- Pasaportumu nereye koyduğumu hatırlamıyorum.
- Let's put up the Christmas tree here.
- Noel ağacını buraya koyalım.
- Please put this book on my desk.
- Lütfen bu kitabı masama koy.
- Do you have any idea where Tom put the keys?
- Tom'un anahtarları nereye koyduğu hakkında bir fikrin var mı?
- Do you have a shoe box where I can put these things?
- Bunları koyabileceğim bir ayakkabı kutunuz var mı?
- I put the meat we just bought in the freezer.
- Az önce aldığımız eti dondurucuya koydum.
- Tom told Mary where to put her suitcase.
- Tom Mary'ye valizini nereye koyacağını söyledi.
- What did you put in the coffee?
- Kahvenin içine ne koydun?
- Put that cookie back in the box!
- O kurabiyeyi kutuya geri koy!
- Where are you going to put it?
- Onu nereye koyacaksın?
- Where should I put my baggage?
- Bagajımı nereye koymalıyım?
- Tom puts stevia in his coffee instead of sugar.
- Tom kahvesine şeker yerine şeker otu koyar.
- Tom put his hand on top of Mary's.
- Tom elini Mary'nin üstüne koydu.
- Tell me where to put these books.
- Bu kitapları nereye koyacağımı söyle.
- Would you put this in the car for me?
- Bunu benim için arabaya koyar mısın?
- I put the question in other way.
- Soruyu başka bir şekile koyuyorum.
- When you put a Christmas tree on the top of your car, you need to bind it with twine to make sure it stays there while you drive.
- Arabanızın üstüne bir Noel ağacı koyduğunuzda, araba sürerken orada kalmasını sağlamak için onu sicimle bağlamanız gerekir.
- Do you want me to put some flowers in your hair?
- Senin saçlarına birkaç çiçek koymamı istiyor musun?
- Tom put the money in the safe.
- Tom parayı kasaya koydu.
- He put a hand gently on her shoulder.
- Bir elini yavaşça omzuna koydu.
- May I put this here?
- Bunu buraya koyabilir miyim?
- What did Tom put into the bag?
- Tom çantaya ne koydu?
- Can I put this up for you?
- Bunu senin için koyabilir miyim?
- Could you put those bags in the car for me?
- Benim için şu çantaları arabaya koyar mısınız?
- Where did I put the car keys?
- Arabanın anahtarlarını nereye koydum?
- She told him where to put the suitcase.
- Bavulu nereye koyacağını söyledi.
- He put milk in his coffee.
- O kahvesine süt koydu.
- Tom put his hand over Mary's.
- Tom elini Mary'ninkinin üzerine koydu.
- Do not put new wine into old bottles.
- Eski şişelere yeni şarap koymayın.
- Tom put some mashed potatoes on his plate.
- Tom tabağına biraz patates püresi koydu.
- Where did I put my battery pack?
- Pil takımımı nereye koydum?
- Tom put some jam on his toast.
- Tom tostunun üzerine biraz reçel koydu.
- Sami put the box of condoms on the dashboard.
- Sami prezervatif kutusunu arabanın ön paneline koydu.
- I don't remember where I put my key.
- Anahtarımı nereye koyduğumu hatırlamıyorum.
- Do you have a box that I could put this in?
- Bunu koyabileceğim bir kutun var mı?
- You didn't put anything.
- Bir şey koymadın.
- Tom put the first aid kit back where he found it.
- Tom ilk yardım çantasını bulduğu yere geri koydu.
- Where should I put this?
- Bunu nereye koyayım?
- Tom put his pistol under the pillow.
- Tom tabancasını yastığın altına koydu.
- I'm putting my foot down.
- Ayağımı yere koyuyorum.
- Remember to put the chairs onto the tables after the lesson.
- Dersten sonra sandalyeleri masalara koymayı unutma.
- I forgot to tell you where I put your jacket.
- Ceketini nereye koyduğumu söylemeyi unuttum.
- Put three peeled potatoes into the pot.
- Tencereye üç tane soyulmuş patates koy.
- Tom put the box in the car.
- Tom kutuyu arabaya koydu.
- I can't recall where I put it.
- Onu nereye koyduğumu hatırlamıyorum.
- Tom put his valuables in a safe.
- Tom değerli eşyalarını kasaya koydu.
- Every writer, in order to write clearly, must put himself in his reader's shoes.
- Her yazar açıkça yazmak için kendini okuyucunun yerine koymalı.
- Just put it back on the desk.
- Masanın üzerine onu geri koy.
- Someone put something in my drink.
- Birisi içkime bir şey koydu.
- I folded my shirts and put them in my suitcase.
- Gömleklerimi katladım ve onları valizime koydum.
- Could you put this coat somewhere?
- Bu ceketi bir yere koyar mısın?
- You should probably tell Tom where to put the tools.
- Muhtemelen Tom'a aletleri nereye koyacağını söylemelisin.
- He put the key on the desk as usual.
- Her zamanki gibi anahtarı masaya koydu.
- Tom put his racket on the ground.
- Tom raketini yere koydu.
- Tom told us where to put our suitcases.
- Tom bize bavullarımızı nereye koyacağımızı söyledi.
- Put that back where you found it.
- Onu bulduğun yere geri koy.
- Tom polished off his martini and put the glass on the waiter's tray.
- Tom martinisini bitirdi ve bardağı garsonun tepsisine koydu.
- He put his foot on the brake suddenly.
- Birden ayağını frene koydu.
- Put that gun away.
- Silahı bir kenara koy.
- Tom put the dirty dishes in the kitchen sink.
- Tom kirli bulaşıkları mutfak lavabosuna koydu.
- He let out an exaggerated groan and put his hand on the doorknob.
- Abartılı bir inilti çıkardı ve elini kapı koluna koydu.
- She put the rubbish out.
- O, çöpü dışarı koydu.
- Don't put your belongings on the dining-room table.
- Eşyalarını yemek masasının üzerine koyma.
- Tom put salt in his tea by mistake.
- Tom yanlışlıkla tuzu çayına koydu.
- Tom put all his eggs in one basket.
- Tom bütün yumurtalarını bir sepete koydu.
- Tom put the spare tire in the trunk of his car.
- Tom yedek lastiği arabasının bagajına koydu.
- Do you know where Tom put the keys?
- Tom'un anahtarları nereye koyduğunu biliyor musunuz?
- Tom put his arm around Mary's waist.
- Tom kolunu Mary'nin beline koydu.
- After using the knife, please be sure to put it back where it was.
- Bıçağı kullandıktan sonra lütfen onu olduğu yere geri koyduğundan emin ol.
- Put it on my desk.
- Onu masama koy.
- Would you mind putting these back where you got them?
- Bunları aldığın yere geri koyar mısın?
- Yesterday I put the gifts in the attic, and today I put them under the bed.
- Dün hediyeleri tavan artasına koydum ve bugün onları yatağın altına koydum.
- Mary put her head on Tom's shoulder and began to cry.
- Mary başını Tom'un omzuna koydu ve ağlamaya başladı.
- Tom put the ham in the oven.
- Tom jambonu fırının içine koydu.
- I put the meat we just bought in the freezer.
- Yeni aldığımız eti dondurucuya koydum.
- I'll put it back where it belongs.
- Onu ait olduğu yere geri koyacağım.
- I put it in the drawer.
- Ben onu çekmeceye koydum.
- Tom put something in Mary's drink.
- Tom, Mary'nin içkisine bir şey koydu.
- I can't remember exactly where I put my keys.
- Anahtarlarımı tam olarak nereye koyduğumu hatırlayamıyorum.
- Tom put his wallet under the car seat.
- Tom cüzdanını araba koltuğunun altına koydu.
- After writing the letter, Tom put it in an envelope and sealed it.
- Tom mektubu yazdıktan sonra bir zarfa koydu ve mühürledi.
- Let's find a place to put your luggage.
- Bavullarınızı koyacak bir yer bulalım.
- Tom put everything back on the shelf.
- Tom her şeyi rafa geri koydu.
- I'd like to put some things in the hotel safe.
- Otel kasasına birkaç şey koymak istiyorum.
- He put the clothes in the washtub.
- Giysileri leğene koydu.
- Tom put his money in the safe.
- Tom parasını kasaya koydu.
- I'll put some coffee on.
- Biraz kahve koyacağım.
- I don't know how else to put it.
- Onu başka nasıl koyacağımı bilmiyorum.
- Where were you planning to put all this stuff?
- Bütün bunları nereye koymayı planlıyordun?
- Where did I put the keys?
- Anahtarları nereye koydum?
- Tom put some milk in his coffee.
- Tom kahvesine biraz süt koydu.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
- Rafı temizleyin ve kitaplarınızı oraya koyabilirsiniz.
- Where should I put the tray?
- Tepsiyi nereye koyayım?
- You had better put the book back on the desk, for the owner will come back there.
- Kitabı masaya geri koysan iyi olur, zira sahibi oraya geri dönecek.
- When you put a Christmas tree on the top of your car, you need to bind it with twine to make sure it stays there while you drive.
- Arabanızın üstüne bir Noel ağacı koyduğunuzda, sürerken orada kaldığından emin olmak için arabaya dolayarak bağlamanız gerekir.
- The hunter put ammunition in the gun.
- Avcı silaha mühimmat koydu.
- Tom can't remember exactly where he put his keys.
- Tom anahtarlarını nereye koyduğunu tam olarak hatırlayamıyor.
- I gathered together my things and put them in my suitcase.
- Eşyalarımı topladım ve bavuluma koydum.
- I put the leftovers in the refrigerator.
- Artan yemekleri dolaba koydum.
- Tom put poison in Mary's drink.
- Tom, Mary'nin içkisine zehir koydu.
- You put too many carrots in the stew.
- Güvece çok fazla havuç koymuşsun.
- Tom put his briefcase behind his desk.
- Tom evrak çantasını masasının arkasına koydu.
- Tom put his affairs in order.
- Tom işlerini düzene koydu.
- Tom put his wallet on the table.
- Tom cüzdanını masanın üzerine koydu.
- I'm going to put it in my room.
- Onu odama koyacağım.
- Put that stuff back in the box.
- O şeyi kutuya geri koy.
- Put your books in your locker.
- Kitaplarını dolabına koy.
- Tom put a couple of slices of bread into the toaster.
- Tom tost makinesine birkaç dilim ekmek koydu.
- Tom put the pizza on the pizza stone.
- Tom pizzayı pizza taşının üstüne koydu.
- Tom doesn't know where Mary put her suitcases.
- Tom, Mary'nin bavullarını nereye koyduğunu bilmiyor.
- Tom got Mary's file and put it in his briefcase.
- Tom Mary'nin dosyasını aldı ve çantasına koydu.
- Tom put the lid back on the box.
- Tom kapağı kutuya geri koydu.
- Would you mind putting a link on your web page to our company's web site?
- Web sayfana bizim şirketin web sitesi ile ilgili bir link koyar mısın?
- He put his wallet on top of the dresser.
- Cüzdanını şifonyerin üzerine koydu.
- I usually put mushrooms in my spaghetti sauce.
- Spagetti sosuma genelde mantar koyarım.
- He puts ten dollars aside every week.
- Her hafta kenara on dolar koyuyor.
- They are going to put the bad law in force.
- Hatalı yasayı yürürlüğe koyacaklar.
- Tom put the rifle away.
- Tom tüfeği bir kenara koydu.
- Dan put everything back in the garage.
- Dan her şeyi garaja geri koydu.
- He put a hand gently on her shoulder.
- Omuzuna hafifçe elini koydu.
- Tom put his wallet back in his pocket.
- Tom cüzdanını cebine geri koydu.
- Tom opened his bag to put his books in.
- Top kitaplarını içine koymak için çantasını açtı.
- He thought someone had put poison in his soup.
- Birinin çorbasına zehir koyduğunu düşündü.
- Mary put a note in Tom's lunchbox to tell him how much she loves him.
- Mary, Tom'un beslenme çantasına onu ne kadar çok sevdiğini anlatan bir not koydu.
- Someone put an envelope on your desk.
- Biri senin masanın üzerine bir zarf koydu.
- Tom put his feet up on the coffee table.
- Tom ayaklarını sehpanın üzerine koydu.
- Tom can't remember where he put his wallet.
- Tom cüzdanını nereye koyduğunu anımsayamıyor.
- I put my shoes under the bed.
- Ayakkabılarımı yatağın altına koydum.
- Put your camera away.
- Kameranı yerine koy.
- Tom didn't know where to put Mary's suitcase.
- Tom Mary'nin bavulunu nereye koyacağını bilmiyordu.
- Where did I put my reading glasses?
- Okuma gözlüklerimi nereye koydum?
- Tom put the bird back in the cage.
- Tom kuşu kafese geri koydu.
- Let's put the blame where it belongs.
- Suçu ait olduğu yere koyalım.
- I put my wallet right here.
- Cüzdanımı buraya koydum.
- Tom needed to store his stuff somewhere, so I told him he could put it in our garage.
- Tom'un eşyalarını bir yere koyması gerekiyordu, ben de ona garajımıza koyabileceğini söyledim.
- Tom didn't remember where he'd put his passport.
- Tom pasaportunu nereye koyduğunu hatırlamadı.
- Let's not put the cart before the horse.
- Arabayı atın önüne koymayalım.
- You just put a toy down on the table.
- Masanın üzerine bir oyuncak koyarsın.
- Tom put a cup of coffee down in front of Mary.
- Tom, Mary'nin önüne bir fincan kahve koydu.
- Who ate my cake that I'd put in the fridge?
- Buzdolabına koyduğum pastamı kim yedi?
- Tom didn't have a place to put his things.
- Tom'un eşyalarını koyacak bir yeri yoktu.
- Bald people leaving for San-Francisco can't put any flowers into their hair.
- San Francisco'ya giden kel insanlar saçlarına çiçek koyamaz.
- I put the money into the safe.
- Parayı kasaya koydum.
- After using the knife, please be sure to put it back where it was.
- Bıçağı kullandıktan sonra lütfen yerine koyduğunuzdan emin olun.
- Tom cut off a piece of meat and put it on his plate.
- Tom bir parça et kesti ve onu tabağının üzerine koydu.
- Tom put his head on Mary's shoulder and began to cry.
- Tom başını Mary'nin omzuna koydu ve ağlamaya başladı.
- Tom put a bandage on Mary's arm.
- Tom Mary'nin koluna bandaj koydu.
- Put the book there.
- Kitabı oraya koy.
- Tom put his cell phone on his desk.
- Tom cep telefonunu masasına koydu.
- Tom put his hand on Mary's forehead to see if she had a fever.
- Tom, ateşi olup olmadığını görmek için elini Mary'nin alnına koydu.
- Just put it on my tab.
- Masamın üstüne koy.
- Where can I put my bag?
- Çantamı nereye koyabilirim?
- Put this scarf around your neck.
- Bu atkıyı boynuna koy.
- Don’t forget where you put it.
- Onu nereye koyduğunu unutma.
- Tom put me on the payroll.
- Tom beni maaş bordrosuna koydu.
- That box is too big to put in the trunk of the car.
- Bu kutu arabanın bagajına koymak için çok büyük.
- And the Lord God took man, and put him into the paradise of pleasure, to dress it, and to keep it.
- Ve Rab Tanrı insanı aldı ve onu zevk cennetine koydu, onu giydirmek ve korumak için.
- Do you know where to put everything?
- Her şeyi nereye koyacağını biliyor musun?
- I told Tom where to put his suitcase.
- Tom'a bavulunu nereye koyacağını söyledim.
- Don't put your bag on the seat next to you.
- Çantanı yanındaki koltuğa koyma.
- I don't think Tom knows where Mary put her suitcases.
- Tom'un Mary'nin bavullarını nereye koyduğunu bildiğini sanmıyorum.
- Remember to put the chairs onto the tables after the lesson.
- Dersten sonra sandalyeleri masaların üstüne koymayı unutmayın.
- Put the box on the table in the kitchen.
- Kutuyu mutfaktaki masanın üzerine koy.
- I think the first thing you might want to do is put some gasoline in your car.
- Sanırım yapmak isteyeceğin ilk şey arabana biraz benzin koymak.
- Layla put her hands on top of Sami's wound to stop the bleeding.
- Layla kanamayı durdurmak için ellerini Sami'nin yarasının üstüne koydu.
- Put your best foot forward.
- Elinden geleni ardına koyma.
- Layla put her bicycle in the back of the building.
- Layla bisikletini binanın arkasına koydu.
- Perhaps you can remember where you put the keys.
- Belki de anahtarları nereye koyduğunu hatırlayabilirsin.
- Tom eats anything his wife puts in front of him.
- Tom karısının önüne koyduğu her şeyi yiyor.
- Please put a stop to this nonsense.
- Lütfen bu saçmalığa bir nokta koy.
- Where would you like me to put your suitcases?
- Bavullarınızı nereye koymamı istersiniz?
- We need to put a stop to this now.
- Şimdi buna bir nokta koymalıyız.
- Where do you put your extra change?
- Fazladan bozuklukları nereye koyuyorsun?
- Sami put the needs of his children before his own needs.
- Sami çocuklarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyardı.
- Tom forgot where he put his cell phone.
- Tom cep telefonunu nereye koyduğunu unuttu.
- Tom remembered where he put his keys.
- Tom anahtarlarını nereye koyduğunu hatırladı.
- Tom didn't remember where he'd put his pen.
- Tom kalemini nereye koyduğunu hatırlamıyordu.
- Where did you put my keys?
- Anahtarlarımı nereye koydun?
- Put those books back on the shelf.
- O kitapları rafa geri koy.
- Don't put any mustard on my sandwich.
- Sandviçime hardal koyma.
- Tom put clean sheets on his bed.
- Tom temiz çarşafları yatağına koydu.
- Put the books in the bookcase.
- Kitapları kitap dolabına koy.
- He put his wallet on top of the dresser.
- Cüzdanını şifonyerin üstüne koydu.
- I put those photos on my webpage.
- O fotoğrafları web sayfama koydum.
- Tom put a cup of coffee in front of Mary.
- Tom, Mary'nin önüne bir fincan kahve koydu.
- It's very difficult to put things in order.
- İşleri düzene koymak çok zordur.
- Where do you want me to put this suitcase?
- Bu valizi nereye koymamı istiyorsunuz?
- Tom put the knife on the table.
- Tom bıçağı masanın üzerine koydu.
- I put it back.
- Onu yerine koydum.
- After pouring drinks, Tom put the bottle down in front of Mary.
- Tom içkileri doldurduktan sonra şişeyi Mary'nin önüne koydu.
- Tom asked Mary where she wanted him to put the bag of dog food.
- Tom, Mary'ye köpek maması poşetini nereye koymasını istediğini sordu.
- You put far too much pepper in it.
- Onun içine çok fazla biber koydun.
- Don't put the books in the shelf upside down.
- Kitapları rafa baş aşağı koyma!
- Tom couldn't remember where he'd put his umbrella.
- Tom şemsiyesini nereye koyduğunu hatırlayamadı.
- Look at the book which he put on the desk.
- Masanın üzerine koyduğu kitaba bak.
- Could you tell me where I can put my coat?
- Ceketimi nereye koyabileceğimi söyler misiniz?
- Where does he want me to put it?
- Nereye koymamı istiyor?
- Tom put the money in the bank.
- Tom parayı bankaya koydu.
- Could you put it in a shopping bag for me?
- Bunu benim için bir alışveriş çantasına koyabilir misin?
- Tom closed the book and put it on the small table next to his chair.
- Tom kitabı kapattı ve sandalyesinin yanındaki küçük masanın üzerine koydu.
- Ask Tom where he wants you to put his suitcase.
- Tom'a bavulunu koymanı istediği yeri sor.
- Please put the dustpan in the broom closet.
- Lütfen faraşı süpürge dolabına koy.
- Layla put the money in her purse.
- Leyla parayı el çantasına koydu.
- Tom knew where he'd put his keys.
- Tom anahtarlarını nereye koyduğunu biliyordu.
- Tom took his clothes off and put them into the washing machine.
- Tom elbiselerini çıkardı ve onları çamaşır makinesine koydu.
- Just put your stuff in there.
- Eşyalarını şuraya koy.
- I put all my belongings in a plastic bag.
- Bütün eşyalarımı plastik bir torbaya koydum.
- The women in this town will want flowers to put in their houses.
- Bu kasabadaki kadınlar evlerine koymak için çiçek isteyeceklerdir.
- You should put quotation marks around this phrase.
- Bu ifadenin etrafına tırnak koyman gerekiyor.
- You should put an ice pack on your ankle to keep the swelling down.
- Şişliği indirmek için bileğinize buz torbası koymalısınız.
- I am going to put my heart into the work.
- Bu işe yüreğimi koyacağım.
- Tom put a CD in the CD player.
- Tom CD oynatıcıya bir CD koydu.
- You put in too much pepper.
- Çok fazla biber koymuşsun.
- Tom put the presents under the Christmas tree.
- Tom hediyeleri Noel ağacının altına koydu.
- I also put the ketchup in the refrigerator.
- Ben de ketçabı buzdolabına koydum.
- Tom picked up his stuff and put it in his briefcase.
- Tom eşyalarını topladı ve çantasına koydu.
- He put his hands on my shoulders.
- Ellerini omuzlarıma koydu.
- Let me put a fresh bandage on your arm.
- Koluna yeni bir bandaj koyayım.
- Put the box here.
- Kutuyu buraya koy.
- Tom put something in the water.
- Tom suyun içine bir şey koydu.
- You should probably tell Tom where to put the tools.
- Aletleri nereye koyacağını muhtemelen Tom'a söylemelisin.
- Tom gave Mary the receipt and told her to put it in her purse.
- Tom fişi Mary'ye verdi ve onu cüzdanına koymasını söyledi.
- You have to put more coal in the stove.
- Sen sobaya daha fazla kömür koymak zorundasın.
- Don't you remember where you put it?
- Onu nereye koyduğunu hatırlamıyor musun?
- Tom folded the newspaper and put it under his arm.
- Tom gazeteyi katladı ve kolunun altına koydu.
- Let's put this in the safe.
- Bunu kasaya koyalım.
- I put the milk in the refrigerator.
- Sütü buzdolabına koydum.
- Tom put his key in the door.
- Tom anahtarını kapıya koydu.
- You can do it if you put your mind to it.
- Kafana koyarsan başarabilirsin.
- I've been trying to remember where I put my keys.
- Anahtarlarımı nereye koyduğumu hatırlamaya çalışıyorum.
- Tom put some food in front of Mary.
- Tom Mary'nin önüne biraz yiyecek koydu.
- Where can I put my luggage?
- Bagajımı nereye koyabilirim?
- I thought that I put it right there.
- Ben onu oraya koyduğumu düşündüm.
- Any chance you know where I put my keys?
- Anahtarlarımı nereye koyduğumu biliyor olabilir misin?
- Put it there.
- Şuraya koy.
- I can put it back in the drawer if you want me to.
- İstersen çekmeceye geri koyabilirim.
- Where did you put my suitcase?
- Bavulumu nereye koydun?
- I didn't want to put it down.
- Onu yere koymak istemedim.
- He thought someone had put poison in his soup.
- Birinin çorbasına zehir koyduğunu sandı.
- Tom put one strawberry on each cupcake.
- Tom her çöreğe bir çilek koydu.
- I put it in the drawer.
- Çekmeceye koydum.
- Hey, put that back.
- Hey, onu geri koy.
- Tom puts ketchup on just about everything.
- Tom neredeyse her şeye ketçap koyar.
- Put the key in the mailbox.
- Anahtarı posta kutusuna koy.
- Put this medicine where children can't get it.
- Bu ilacı çocukların alamayacağı bir yere koy.
- Please put it back where you found it.
- Lütfen onu bulduğun yere geri koy.
- Put it onto the table.
- Masanın üzerine koy.
- He put sour cream in the spaghetti.
- Spagettinin içine ekşi krema koydu.
- Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
- Put everything in my basket.
- Her şeyi sepetime koy.
- Tom put his keys on the table.
- Tom anahtarlarını masanın üzerine koydu.
- Tom took half of the cookies and put them on his plate.
- Tom kurabiyelerin yarısını aldı ve tabağına koydu.
- Do you have any idea where Tom might have put his camera?
- Tom'un fotoğraf makinesini nereye koymuş olabileceği hakkında bir fikriniz var mı?
- Hey, put that back.
- Hey, onu yerine koy.
- Jérôme put his feet in the dish.
- Jérôme ayaklarını tabağın içine koydu.
- Tom put his head down on the table.
- Tom başını masanın üzerine koydu.
- Tom put the pencil down on the desk.
- Tom kalemi masanın üzerine koydu.
- Put the money in the bank.
- Parayı bankaya koy.
- Put it up a notch.
- Bir çentik yukarı koy.
- I put my suitcase in the baggage room yesterday, but now it seems to be missing.
- Dün valizimi bagaj odasına koymuştum ama şimdi kayıp gibi görünüyor.
- Tom told Mary where to put her suitcase.
- Tom, Mary'ye bavulunu nereye koyacağını söyledi.
- Don't put all your wealth on a boat.
- Bütün servetini bir tekneye koyma.
- Tom put the flowers in a vase.
- Tom çiçekleri bir vazoya koydu.
- Tom put his cell phone on his desk.
- Tom cep telefonunu masasının üzerine koydu.
- Get it, and put it on the fire.
- Al ve ateşe koy.
- Put the shovel down.
- Küreği yere koy.
- Just put it there.
- Şuraya koy.
- Who put it there?
- Onu oraya kim koydu?
- In this corner of the room I'd like to put a house-plant.
- Odanın bu köşesine bir ev bitkisi koymak istiyorum.
- Sami put his plan into action.
- Sami planını uygulamaya koydu.
- Tom put his hand on Mary's.
- Tom elini Mary'ninkinin üzerine koydu.
- I don't remember where I put my passport.
- Pasaportumu nereye koyduğumu hatırlamıyorum.
- Put your hands on your head.
- Ellerini başının üstüne koy.
- Put the book back on the shelf when you're through with it.
- Onunla işin bittiğinde kitabı rafa geri koy.
- Tom put the stolen money in a shoe box and hid it in the back of his closet.
- Tom çalınan parayı bir ayakkabı kutusuna koydu ve dolabının arkasına sakladı.
- Where do they want me to put it?
- Nereye koymamı istiyorlar?
- Put your bag under the seat in front of you.
- Çantanı önündeki koltuğun altına koy.
- I didn't put this here.
- Bunu buraya ben koymadım.
- Where did you put the bottles?
- Şişeleri nereye koydun?
- I folded the newspaper and put it into my briefcase.
- Gazeteyi katladım ve çantama koydum.
- Sami put the picture in his breast pocket.
- Sami resmi göğüs cebine koydu.
- Tom put his notes back into his briefcase.
- Tom notlarını çantasına geri koydu.
- Tom put some flowers on Mary's grave.
- Tom, Mary'nin mezarına çiçek koydu.
- Tom put the stack of receipts into the drawer.
- Tom makbuzları çekmeceye koydu.
- Tom put the thermometer in his mouth.
- Tom termometreyi ağzına koydu.
- I thought I put it in the car.
- Arabaya koyduğumu sandım.
- Please put that book back exactly where it was.
- Lütfen o kitabı olduğu yere geri koy.
- I put the rest of your clothes in the laundry.
- Elbiselerinin geriye kalanını çamaşırhaneye koydum.
- Many people put too much personal information on social media.
- Birçok insan sosyal medyaya çok fazla kişisel bilgi koyuyor.
- Could you put your cup on a coaster?
- Bardağını bir bardak altlığına koyar mısın?
- We need to put a stop to this abuse.
- Bu istismara bir nokta koymamız gerekir.
- Tom closed the magazine and put it into his knapsack.
- Tom dergiyi kapattı ve sırt çantasına koydu.
- Did you put it somewhere?
- Bir yere mi koydun?
- She put the dirty dishes in the sink.
- Kirli bulaşıkları lavaboya koydu.
- Who put a frog in my bed?
- Yatağıma kim kurbağa koydu?
- She doesn't remember where she put her key.
- Anahtarını nereye koyduğunu hatırlamıyor.
- Tom put some food into the dog's dish.
- Tom köpeğin tabağına biraz yiyecek koydu.
- Put the meat in the refrigerator or it will spoil.
- Eti buzdolabına koy yoksa bozulacak.
- She quickly put the money out of sight.
- Parayı çabucak gözden uzak bir yere koydu.
- You should tell Tom where to put that.
- Tom'a onu nereye koyacağını söylemelisin.
- Tom gave Mary the receipt and told her to put it in her purse.
- Tom Mary'ye fişi verdi ve çantasına koymasını söyledi.
- Tom put the lid back on the box.
- Tom kutunun kapağını yerine koydu.
- I can't remember where I put the good sewing machine.
- İyi dikiş makinesini nereye koyduğumu hatırlayamıyorum.
- Don't put anything on the box.
- Kutunun üzerine bir şey koyma.
- Don't put the table so close to the wall.
- Masayı duvara çok yakın koymayın.
- Tom took the sheets off the bed and put them into the washing machine.
- Tom çarşafları yataktan aldı ve çamaşır makinesine koydu.
- He put his hand on my knee under the table.
- Masanın altında elini dizime koydu.
- Can you tell me where I should put this?
- Bunu nereye koymam gerektiğini söyleyebilir misin?
- Tom put the lid on the box.
- Tom kapağı kutunun üstüne koydu.
- You can't put toothpaste back in the tube.
- Diş macununu tüpe geri koyamazsın.
- Yesterday, I put honey in my tea.
- Dün, çayıma bal koydum.
- I put the book down.
- Kitabı yere koydum.
- Tom put a hot water bottle on Mary's forehead.
- Tom, Mary'nin alnına bir sıcak su torbası koydu.
- Tom put his shoes on the shoe rack.
- Tom ayakkabılarını ayakkabılığa koydu.
- Tom put some almond milk in his coffee.
- Tom kahvesine biraz badem sütü koydu.
- He put a cover over his car.
- O, arabasının üzerine bir örtü koydu.
- Will you please put the baby to bed?
- Lütfen bebeği yatağa koyar mısın?
- Put the box down.
- Kutuyu yere koy.
- Tom put some lingonberry jam on his meatballs.
- Tom köftelere biraz kırmızı yaban mersinli reçel koydu.
- I put her suitcase on the table.
- Bavulunu masanın üzerine koydum.
- Tom put his duffle bag on the seat next to him.
- Tom çantasını yanındaki koltuğa koydu.
- Tom put the carp in the bathtub.
- Tom sazan balığını küvete koydu.
- Damn, where did I put my glasses?
- Kahretsin, gözlüklerimi nereye koydum?
- How are you going to prove that I put it there?
- Onu oraya koyduğumu nasıl kanıtlayacaksın?
- The summit nations put free trade at the top of the agenda.
- Zirve ülkeleri, serbest ticareti gündemin en üst sırasına koydular.
- He put a crown on the king's head.
- Kralın başına bir taç koydu.
- When I was little, my grandmother would put out a small bowl of milk specifically for hedgehogs.
- Ben küçükken, büyükannem özellikle kirpiler için küçük bir kase süt koyardı.
- If you put your mind into your foot, it becomes the foot.
- Aklını ayağının içine koyarsan, o ayak olur.
- My mother put a large vase on the shelf.
- Annem rafa büyük bir vazo koydu.
- Could you put this bag in another place?
- Bu çantayı başka bir yere koyabilir misiniz?
- Don't put books on the table.
- Masanın üzerine kitap koymayın.
- I think I could convince Tom to put you on the list.
- Sanırım Tom'u seni listeye koymaya ikna edebilirim.
- We put them in jail.
- Onları hapishaneye koyduk.
- I also put the ketchup in the refrigerator.
- Ketçabı da buzdolabına koydum.
- We must put safety before anything else.
- Güvenliği her şeyin önüne koymalıyız.
- Tom put the books on a table.
- Tom, kitapları bir masanın üzerine koydu.
- Tom put everything in the middle of the room.
- Tom her şeyi odanın ortasına koydu.
- I know the perfect place to put those flowers.
- O çiçekleri koymak için mükemmel yeri biliyorum.
- Where did I put it?
- Onu nereye koydum?
- You should put those sentences in Tatoeba.
- Bu cümleleri Tatoeba'ya koymalısın.
- Put a lid on it!
- Üstüne bir kapak koy!
- Tom put some branches into the wood chipper.
- Tom odun öğütücüye birkaç dal koydu.
- I forgot to put film in the camera.
- Ben kameraya film koymayı unuttum.
- Don't put the glass near the edge of the table.
- Bardağı, masanın kenarına koymayın.
- Where will you put it?
- Onu nereye koyacaksın?
- Put it back where it was.
- Olduğu yere geri koy.
- Please put your stuff in the closet.
- Lütfen eşyalarını dolaba koy.
- I put cream in my coffee.
- Kahveme krema koyarım.
- Put yourself in my position.
- Kendini benim yerime koy.
- I don't remember putting it there.
- Onu oraya koyduğumu hatırlamıyorum.
- Tell me where I should put this.
- Bana bunu nereye koymam gerektiğini söyle.
- You can't put two saddles on the same horse.
- Aynı ata iki eyer koyamazsın.
- Put it in the cupboard.
- Onu dolaba koy.
- Could you please tell me where to put this?
- Lütfen bunu nereye koyacağımı söyler misiniz?
- Put the meat in the refrigerator or it will spoil.
- Eti buzdolabına koy yoksa bozulur.
- Tom can't remember where he put his wallet.
- Tom cüzdanını nereye koyduğunu hatırlamıyor.
- Tom took off his bicycle helmet and put it on the table.
- Tom bisiklet kaskını çıkardı ve masanın üzerine koydu.
- Let me put that somewhere safe.
- Şunu güvenli bir yere koyayım.
- I'm just going to put these flowers in some water.
- Bu çiçekleri biraz suya koyacağım.
- Mary put her finger on my lips.
- Mary parmağını dudaklarıma koydu.
- I put it, and you take it.
- Onu ben koyarım ve sen alırsın.
- I need to put some gas in my car.
- Arabama biraz benzin koymam lazım.
- Tom put the kettle on the stove.
- Tom çaydanlığı ocağa koydu.
- Tell Tom where to put his suitcase.
- Tom'a bavulunu nereye koyacağını söyle.
- Could you please put that somewhere else?
- Lütfen onu başka bir yere koyar mısın?
- Tom put the money Mary gave him in the bank.
- Tom, Mary'nin ona verdiği parayı bankaya koydu.
- Put the gun on the table.
- Silahı masanın üzerine koy.
- Put the book back in the same place where you found it.
- Kitabı, onu bulduğun aynı yere geri koy.
- If I were you, I'd put the money in a bank.
- Yerinde olsam, parayı bir bankaya koyarım.
- Tom closed the magazine and put it into his knapsack.
- Tom dergiyi kapattı ve onu sırt çantasına koydu.
- I need to put some gas in my car.
- Arabama biraz benzin koymam gerekiyor.
- Put the dough in the refrigerator overnight.
- Hamuru geceleyin buzdolabına koy.
- Put the kettle on the fire.
- Su ısıtıcısını ateşe koy.
- Tom put the turkey in the oven.
- Tom hindiyi fırına koydu.
- Tom put the cake in the oven.
- Tom keki fırına koydu.
- We have put the Christmas presents under the tree.
- Noel hediyelerini ağacın altına koyduk.
- Where did you put them?
- Onları nereye koydun?
- I'm not certain where this ought to be put.
- Bunu nereye koymam gerektiğinden emin değilim.
- Mary put her doll in the microwave.
- Mary bebeğini mikrodalgaya koydu.
- I put it on the table.
- Masanın üzerine koydum.
- Which chair did you put the book on?
- Kitabı hangi sandalyenin üstüne koydun?
- Tom put up his umbrella.
- Tom şemsiyesini yerine koydu.
- Tom put the baby in his crib.
- Tom bebeği beşiğine koydu.
- Tom put a hand on Mary's shoulder.
- Tom elini Mary'nin omzuna koydu.
- I think I could convince Tom to put you on the list.
- Tom'u seni listeye koyması için ikna edebileceğimi düşünüyorum.
- Tom put his hand over his mouth.
- Tom elini ağzına koydu.
- Don't put too much cheese on the pizza.
- Pizzanın üzerine çok fazla peynir koymayın.
- I'll put the kettle on.
- Çaydanlığı koyacağım.
- I don't put potatoes in the refrigerator.
- Patatesleri buzdolabına koymuyorum.
- Put the eggs in the fridge.
- Yumurtaları buzdolabına koy.
- Don't put any mustard on my sandwich.
- Sandviçime hiç hardal koyma.
- After writing the letter, Tom put it in an envelope and sealed it.
- Tom mektubu yazdıktan sonra onu bir zarfa koydu ve onu mühürledi.
- Tom put his gun in the safe.
- Tom silahını kasaya koydu.
- Can you please help me put price tags on everything?
- Lütfen her şeyin üzerine fiyat etiketlerini koymama yardım eder misin?
- Where did you put my gloves?
- Eldivenlerimi nereye koydun?
- He put the clothes in the trough.
- Elbiseleri yalağa koydu.
- You put too many carrots in the stew.
- Yahniye çok fazla havuç koydun.
- He puts a lot of sugar and cream in his coffee.
- Kahvesine çok şeker ve krema koyuyor.
- Try to put yourself in her shoes.
- Kendini onun yerine koymaya çalış.
- I don't know where I put my cell phone.
- Cep telefonumu nereye koyduğumu bilmiyorum.
- Tom put his mug of beer on the counter.
- Tom bira bardağını tezgaha koydu.
- If the food's cold, put it in the microwave.
- Eğer yemek soğuksa, mikrodalgaya koy.
- Tom wouldn't put it that way.
- Tom o şekilde koymazdı.
- Put that book back where you found it.
- O kitabı bulduğun yere geri koy.
- Don't put the wallet on the top of the heater.
- Cüzdanı ısıtıcının üstüne koyma.
- You can put it anywhere.
- Onu herhangi bir yere koyabilirsin.
- Tom put some salad on his plate.
- Tom tabağına biraz salata koydu.
- Mary put her purse on the table.
- Mary çantasını masanın üzerine koydu.
- Where should I put these suitcases?
- Bu bavulları nereye koyayım?
- This is the first time I've ever put pepper on my eggs.
- İlk defa yumurtalarıma biber koyuyorum.
- I wonder who put this here.
- Bunu buraya kimin koyduğunu merak ediyorum.
- I wish I could remember where I put my keys.
- Keşke anahtarlarımı nereye koyduğumu hatırlayabilseydim.
- She told her children to put away their toys.
- Çocuklara oyuncaklarını yerine koymasını söyledi.
- She put away her clothes.
- O giysilerini yerine koydu.
- Tom took his finger off the trigger and put his pistol back in its holster.
- Tom parmağını tetikten çekti ve tabancasını kılıfına geri koydu.
- Tom folded the letter and put it into the envelope.
- Tom mektubu katladı ve onu zarfa koydu.
- Tom put his hand on Mary's forehead to see if she had a fever.
- Tom ateşi var mı diye bakmak için elini Mary'nin alnına koydu.
- He put the phone down.
- O telefonu yere koydu.
- Tom knew where Mary had put her suitcases.
- Tom, Mary'nin bavullarını nereye koyduğunu biliyordu.
- I didn't put it there.
- Bunu oraya koymadım.
- Could you put these fragile things in a safe place?
- Bu kırılgan şeyleri güvenli bir yere koyabilir misiniz?
- Put it on Tom's desk.
- Onu Tom'un masasına koy.
- Tom knew where Mary had put her suitcases.
- Tom, Mary'nin valizlerini nereye koyduğunu biliyordu.
- Tom put some rice milk in his coffee.
- Tom kahvesine biraz pirinç sütü koydu.
- I put my clothes in the dryer.
- Kıyafetlerimi kurutucuya koydum.
- She put her knitting aside and stood up.
- Örgüsünü bir kenara koydu ve ayağa kalktı.
- Mary put some flowers in the vase.
- Mary vazoya biraz çiçek koydu.
- Could you put this bag somewhere else?
- Bu çantayı başka bir yere koyabilir misin?
- Tom bought a squirrel magnet and put it on the fridge.
- Tom bir sincap mıknatısı aldı ve onu buzdolabının üstüne koydu.
- Do you have a shoe box where I can put these things?
- Bu şeyleri koyabileceğim bir ayakkabı kutun var mı?
- Do you put cream in your coffee?
- Kahvene krema koyuyor musun?
- Put it back on the desk.
- Masaya geri koy.
- Tom put the folder on the table.
- Tom dosyayı masanın üzerine koydu.
- Tom put his coffee cup down.
- Tom kahve fincanını yere koydu.
- Sami put Layla on one of his films.
- Sami, Layla'yı filmlerinden birine koydu.
- She put the steak in the freezer.
- O, bifteği buzluğa koydu.
- I can put it back in the drawer if you want me to.
- Eğer istersen onu çekmeceye geri koyabilirim.
- Have you told Tom where to put his stuff?
- Tom'a eşyasını nereye koyacağını söyledin mi?
- Where did you tell Tom to put his suitcases?
- Tom'a valizlerini nereye koymasını söyledin?
- Put more wood on the campfire.
- Kamp ateşine biraz daha odun koy.
- Tom had no idea where Mary had put the tickets.
- Tom, Mary'nin biletleri nereye koyduğunu bilmiyordu.
- I thought we could put a sign in the window.
- Pencereye bir tabela koyabileceğimizi düşündüm.
- I had a hard time putting the kid to bed.
- Çocuğu yatağa koyarken sıkıntı çektim.
- Tom put his valuables in a safe.
- Tom değerli eşyalarını bir kasaya koydu.
- Put a pan of water on the stove.
- Ocağa bir tencere su koy.
- Tom won't tell me where he put my car keys.
- Tom arabamın anahtarlarını nereye koyduğunu söylemiyor.
- You need to put your foot down.
- Ayağını yere koyman gerekiyor.
- Just put those packages anywhere.
- Şu paketleri bir yere koyuver.
- Put my name on the list.
- Adımı listeye koy.
- We put the desk by that window.
- Biz masayı o pencerenin yanına koyduk.
- Tom put the dishes in the dishwater.
- Tom bulaşıkları bulaşık suyuna koydu.
- Sami doesn't put his name in the e-mail.
- Sami kendi ismini e-postaya koymaz.
- Can you put the baby in the car seat?
- Bebeği araba koltuğuna koyabilir misin?
- I put my books in my pack.
- Kitaplarımı çantama koydum.
- I put my suitcase down.
- Bavulumu yere koydum.
- I'll put the suitcases in Tom's room.
- Valizleri, Tom'un odasına koyacağım.
- I put my books in my pack.
- Kitaplarımı sırt çantama koydum.
- Bill put aside a hundred dollars for his trip.
- Bill, gezisi için bir kenara yüz dolar koydu.
- I put it in your room.
- Odana koydum.
- We must put a stop to this.
- Buna bir nokta koymalıyız.
- Tom opened his bag to put his books in.
- Tom kitaplarını koymak için çantasını açtı.
- Tom put gas in the car.
- Tom arabaya benzin koydu.
- Where can I put these boxes?
- Bu kutuları nereye koyabilirim?
- I still can't remember where I put my passport.
- Pasaportumu nereye koyduğumu hâlâ hatırlayamıyorum.
- Tom tried to remember where he had put his passport.
- Tom pasaportunu nereye koyduğunu hatırlamaya çalıştı.
- How shall I put it?
- Onu nasıl koyayım?
- Put them on the table.
- Onları masanın üzerine koy.
- Could you put this bag somewhere else?
- Bu çantayı başka bir yere koyar mısın?
- I put the milk back in the refrigerator.
- Sütü buzdolabına geri koydum.
- I put some cream in my coffee.
- Kahveme biraz krema koydum.
- You should put this phrase in parentheses.
- Bu ifadeyi parantezler içine koymalısın.
- You need to put a question mark at the end of a question.
- Bir sorunun sonuna soru işareti koymalısın.
- You just put a toy down on the table.
- Masaya demin bir oyuncak koydun.
- Tom put the magnifying glass down.
- Tom büyüteci yere koydu.
- Tom put the children to bed.
- Tom çocukları yatağa koydu.
- Tom put a note in Mary's lunchbox.
- Tom, Mary'nin beslenme çantasına bir not koydu.
- Tom says he needs to ask Mary where she put his camera.
- Tom, Mary'ye kamerasını nereye koyduğunu sorması gerektiğini söyledi.
- Tom ate part of the ham, and then put the rest into the refrigerator.
- Tom jambonun bir kısmını yedi ve sonra kalanını buzdolabına koydu.
- My doctor told me to put the eyedrops in my eyes three times a day.
- Doktorum gözlerime günde üç kez göz damlası koymamı söyledi.
- Tom put the envelope down on the table.
- Tom zarfı masanın üzerine koydu.
- Tom puts honey in his tea instead of sugar.
- Tom çayına şeker yerine bal koyar.
- Tom put something in his mouth.
- Tom ağzına bir şey koydu.
- Slice up the tomatoes and put them in the salad.
- Domatesleri dilimle ve onları salataya koy.
- Mary put a towel on Tom's forehead.
- Mary, Tom'un alnına bir havlu koydu.
- Tom put his feet up on his desk.
- Tom ayaklarını masasının üzerine koydu.
- Would you mind putting a link on your web page to our company's web site?
- Web sayfanıza şirketimizin web sitesine bir link koyabilir misiniz?
- Tom couldn't remember where he put his pen.
- Tom kalemini nereye koyduğunu hatırlayamadı.
- He put the clothes in the trough.
- Elbiseleri yalağın içine koydu.
- He put the spider in a terrarium.
- Örümceği bir teraryuma koydu.
- Which folder did you put the photos from the sports festival into?
- Spor festivalinden olan fotoğrafları hangi klasöre koydunuz?
- I put it back where it belonged.
- Onu ait olduğu yere geri koydum.
- Sami put the gun in Layla's sewing basket.
- Sami silahı Layla'nın dikiş sepetine koydu.
- You should put quotation marks around this phrase.
- Bu cümlenin etrafına tırnak işareti koymalısın.
- The ice-cream will melt, so I put it in the fridge.
- Dondurma eriyecek, o yüzden buzdolabına koydum.
- Tom put flowers on Mary's grave.
- Tom Mary'nin mezarına çiçekler koydu.
- I'll put my passport back in the safe.
- Pasaportumu kasaya geri koyacağım.
- I suggest you put that in your report.
- Onu raporuna koymanı öneriyorum.
- How are you going to prove that I put it there?
- Onu oraya benim koyduğumu nasıl kanıtlayacaksınız?
- Let me show you where you can put your suitcases.
- Bavullarını nereye koyabileceğini sana göstereyim.
- Is it OK if I put this here?
- Bunu buraya koyabilir miyim?
- Layla put the money in a shoe box.
- Leyla parayı bir ayakkabı kutusuna koydu.
- Tom put the vacuum cleaner into the closet.
- Tom elektrikli süpürgeyi dolaba koydu.
- Is it all right if I put this here?
- Bunu buraya koyarsam bir sakıncası var mı?
- Tom put his pistol under his pillow.
- Tom tabancasını yastığının altına koydu.
- Put it right there.
- Bunu oraya koy!
- Where will you put it?
- Nereye koyacaksın?
- I'll just put this in the fridge.
- Bunu buzdolabına koyacağım.
- You can't put a price on a life.
- Bir hayata bir bedel koyamazsınız.
- Tell me where you put my car keys.
- Bana araba anahtarlarımı nereye koyduğunu söyle.
- Where should I put it?
- Onu nereye koymalıyım?
- Tom forgot where he put his glasses.
- Tom gözlüklerini nereye koyduğunu unuttu.
Show More (1460)
|
| 2 |
put |
bırakmak |
v. |
|
- This has not stopped him putting the media out of action, meaning that any dissident is at his mercy.
- Bu durum medyayı devre dışı bırakmasını engellemedi, yani herhangi bir muhalif onun insafına kalmış durumda.
- Despite a lack of legislation, we can at least put our money where our mouth is.
- Mevzuat eksikliğine rağmen, en azından lafı bırakıp icraate bakabiliriz.
- Today, an attack on an information system can put entire nations in serious difficulty.
- Günümüzde bir bilgi sistemine yapılan bir saldırı tüm ulusları ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakabilir.
- That will not put any more fish in the sea or solve any more problems.
- Bu, denize daha fazla balık bırakmayacak ya da daha fazla sorunu çözmeyecektir.
- I should like to urge this House, but also mainly the Council, to put the Meciar era behind us.
- Bu Meclisi ve özellikle de Konseyi Meciar dönemini geride bırakmaya davet ediyorum.
- Once the issue sees the light of day, we can put it to rest.
- Mesele gün ışığına çıktıktan sonra, onu bir kenara bırakabiliriz.
- Traceability puts the burden of proof on the producer.
- İzlenebilirlik, ispat yükümlülüğünü üreticiye bırakmaktadır.
- Enlargement by ten new members puts the EU before major difficulties.
- On yeni üyeyle genişleme AB'yi büyük güçlüklerle karşı karşıya bırakır.
- Once the issue sees the light of day, we can put it to rest.
- Konu bir kez gün ışığına çıktığında, bu meseleyi geride bırakabiliriz.
- Regional policy pushed to put these projects in the hands of the voluntary sector and now they seem to be disadvantaged.
- Bölgesel politika bu projeleri gönüllü sektörün eline bırakmaya zorladı ve şimdi dezavantajlı görünüyorlar.
- Put it where you like.
- Onu istediğiniz yere bırakın.
- Will you put the glasses on the table?
- Bardakları masaya bırakır mısın?
- Put that gun down.
- Silahı yere bırak.
- Look at the book which he put on the desk.
- Onun masaya bırakdığı kitaba bak.
- Put it down right here.
- Onu buraya bırak.
- Tom tried to put the incident behind him.
- Tom olayı arkasında bırakmaya çalıştı.
- That new chain store could put me out of business.
- O yeni zincir mağazası beni işsiz bırakabilir.
- She put her knitting aside and stood up.
- Örgüsünü bir kenara bırakıp ayağa kalktı.
- Put your guns away.
- Silahlarınızı bırakın.
- Sami and Layla put their differences aside.
- Sami ve Layla farklılıklarını bir kenara bıraktılar.
- Put it down, Tom.
- Bırak onu, Tom.
- Put your weapons down.
- Silahlarınız yere bırakın.
- I'm glad we put all that behind us.
- Tüm bunları arkamızda bıraktığımıza memnun oldum.
- Put the phone down.
- Telefonu yere bırak.
- Tom put his fork down.
- Tom çatalını yere bıraktı.
- Can we put this incident behind us?
- Bu olayı arkamızda bırakabilir miyiz?
- Put that knife down.
- Bırak o bıçağı.
- Put that down, please.
- Onu yere bırak, lütfen.
- I put the book down.
- Kitabı yere bıraktım.
- Can I ask you to put that down?
- Onu yere bırakmanı isteyebilir miyim?
- Excuse me, but may I put my books here?
- Affedersiniz fakat kitaplarımı buraya bırakabilir miyim?
- We need to put this behind us.
- Bunu arkamızda bırakmamız gerek.
- Stop putting on an act.
- Rol kesmeyi bırak.
- Tom tried to put the incident behind him.
- Tom olayı geride bırakmaya çalıştı.
- We're going to put that behind us.
- Bunu arkamızda bırakacağız.
- Please put your weapon on the ground.
- Lütfen silahını yere bırak.
- Are you sure you want to put your life in her hands?
- Hayatının onun ellerine bırakmak istediğinden emin misin?
- Put the case in the hands of the police.
- Çantayı polise bırakın!
- It'll put hair on your chest!
- Göğsünüzde tüy bırakacak!
- Put the shovel down.
- Küreği yere bırak.
- I'd like to put the past behind us.
- Geçmişi arkamızda bırakmak istiyorum.
- It would be better to put his troubles aside.
- Sorunlarını bir kenara bıraksa daha iyi olur.
- We're going to put that behind us.
- Onu geride bırakacağız.
- We need to put this behind us.
- Bunu arkamızda bırakmalıyız.
- Put that down.
- Onu yere bırak.
- Let's put this behind us and move on.
- Bunu arkamızda bırakıp yolumuza devam edelim.
- I put my fate in your beautiful hands.
- Kaderimi senin güzel ellerine bırakıyorum.
- I may have put the key somewhere in this room.
- Anahtarı bu odada bir yere bırakmış olabilirim.
- He put the phone down.
- Telefonu bıraktı.
- I want to put all this behind me as soon as possible.
- Tüm bunları bir an önce geride bırakmak istiyorum.
- Put that down!
- Bırak onu!
- Tom put the phone down.
- Tom telefonu yere bıraktı.
- Tom was suddenly put on the spot.
- Tom ansızın zor durumda bırakıldı.
- Tom was put on the spot.
- Tom zor durumda bırakıldı.
- Tom put his pencil down.
- Tom kalemini yere bıraktı.
- You can put that down now.
- Şimdi onu yere bırakabilirsin.
- Tom put the book down.
- Tom kitabı yere bıraktı.
- We must put an end to a bad habit as soon as possible.
- Kötü bir alışkanlığı bir an önce bırakmalıyız.
- Where should we put them?
- Onları nereye bırakmalıyız?
- I don't want to put it down.
- Onu bırakmak istemiyorum.
- I suggest you put that weapon down.
- O silahı bırakmanı öneririm.
- Tom put the walkie-talkie down.
- Tom telsizi yere bıraktı.
- I won't put you on the spot.
- Seni zor durumda bırakmayacağım.
- Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanma, boşanan çiftin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de şiddetli bir ayrılık söz konusuysa.
- Sami put the gun down.
- Sami silahı yere bıraktı.
- Put a lid on it!
- Sızlanmayı bırak!
- The rocket put a communications satellite into orbit.
- Roket, yörüngeye bir iletişim uydusu bıraktı.
- Put that down!
- Onu bırak!
Show More (65)
|
| 3 |
put |
sokmak |
v. |
|
- Alas, the ongoing violence is again putting this at serious risk.
- Ne yazık ki, devam eden şiddet olayları bunu yine ciddi bir risk altına sokuyor.
- I am also pleased that the Dutch Government did not put a spanner in the works.
- Hollanda Hükümeti'nin bu işe çomak sokmamış olmasından da memnuniyet duyuyorum.
- This distinction crucially determines the situation into which we put refugees.
- Bu ayrım, mültecileri içine soktuğumuz durumu önemli ölçüde belirlemektedir.
- I am also pleased that the Dutch Government did not put a spanner in the works.
- Hollanda Hükümeti'nin işe çomak sokmamış olmasından da memnuniyet duyuyorum.
- It is embarrassing because it puts you in an awkward position.
- Utanç vericidir çünkü sizi garip bir duruma sokar.
- This sort of intervention will further institutionalise culture and put it under even greater control by the monopolies.
- Bu tür bir müdahale kültürü daha da kurumsallaştıracak ve tekellerin daha da fazla kontrolü altına sokacaktır.
- This market must be put on the right track.
- Bu pazar doğru yola sokulmalıdır.
- The signals sent out from Brussels put me in a thoughtful frame of mind.
- Brüksel'den gelen sinyaller beni düşünceli bir ruh haline soktu.
- Does the Commission proposal put the present Member States under excessive financial strain?
- Komisyon'un önerisi mevcut Üye Devletleri aşırı mali yük altına sokuyor mu?
- There is no change here; on the contrary, we want to put heavier assistance in place.
- Burada bir değişiklik yok; tam tersine, daha ağır yardımları devreye sokmak istiyoruz.
- Indeed, it is putting them to great expense without them having any say in the matter.
- Gerçekten de bu konuda herhangi bir söz hakkı olmaksızın onları büyük masraflara sokuyor.
- Migration is putting the European Union under increasing pressure.
- Göç, Avrupa Birliği'ni giderek artan bir baskı altına sokuyor.
- This, of course, puts us in a massive dilemma.
- Bu elbette bizi büyük bir ikileme sokuyor.
- Changing crop-growing techniques would put farmers in a risky and insecure situation.
- Ürün yetiştirme tekniklerinin değiştirilmesi çiftçileri riskli ve güvensiz bir duruma sokacaktır.
- There is no change here; on the contrary, we want to put heavier assistance in place.
- Burada bir değişiklik yok; tam tersine daha ağır yardımları devreye sokmak istiyoruz.
- This must remain an option so that we do not put the accession countries into a state of uncertainty.
- Katılım ülkelerini bir belirsizlik durumuna sokmamak için bu bir seçenek olarak kalmalıdır.
- Surely it is desirable that the Union avoids putting itself inside such a straitjacket.
- Birliğin kendisini böyle bir deli gömleğinin içine sokmaktan kaçınması elbette arzu edilen bir şeydir.
- This puts the private temporary work agencies at a severe disadvantage.
- Bu da özel geçici iş bürolarını ciddi bir dezavantaja sokmaktadır.
- The aim of most people in the Committee on Budgetary Control is to put proper controls in place.
- Bütçe Kontrol Komitesi'ndeki çoğu kişinin amacı uygun kontrolleri devreye sokmaktır.
- Legitimate and lasting partnerships should never be put under threat.
- Meşru ve kalıcı ortaklıklar asla tehdit altına sokulmamalıdır.
- That is an inspiring task, and a responsibility that puts us under an obligation.
- Bu ilham verici bir görev ve bizi yükümlülük altına sokan bir sorumluluktur.
- You should've known better than to put yourself in that situation.
- Kendini o duruma sokmaman gerektiğini bilmeliydin.
- Put your finger in your throat.
- Parmağınızı boğazınıza sokun.
- Jim put the key into the lock.
- Jim anahtarı kilide soktu.
- She stripped the child and put him in the bath.
- Çocuğu soydu ve banyoya soktu.
- The baby is putting the rattle in its mouth.
- Bebek çıngırağı ağzına sokuyor.
- He put the key in the lock.
- Anahtarı kilide soktu.
- He put his hands in his pockets.
- Ellerini ceplerine soktu.
- In order to make a phone call, I put my hand in my pocket and searched for a coin.
- Bir telefon görüşmesi yapmak için elimi cebime soktum ve bozuk para aradım.
- He put the idea into my head.
- Bu fikri aklıma o soktu.
- Jérôme put his feet in the dish.
- Jérôme ayaklarını çanağın içine soktu.
- Tom put the key in the lock.
- Tom anahtarı kilide soktu.
- Tom put his hands into his pockets.
- Tom ellerini ceplerine soktu.
- The boy put his hands in his pockets.
- Çocuk ellerini ceplerine soktu.
- Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it.
- Tom anahtarı kilide soktu ve çevirmeden önce bir an durakladı.
- He put the key in the lock.
- O, anahtarı kilide soktu.
- The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
- CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor bir duruma soktu.
- He has fallen into the habit of putting his hands into his pockets.
- Ellerini ceplerine sokmayı alışkanlık haline getirmişti.
- Tom put the key into the lock.
- Tom anahtarı kilide soktu.
- The boy put his hand in his pocket.
- Çocuk elini cebine soktu.
- Put the key in the ignition and start the engine.
- Anahtarı kontağa sok ve motoru çalıştır.
- He put himself into the lion's den.
- Kendini aslanın inine soktu.
- Don't put the knife in your mouth.
- Bıçağı ağzına sokma.
- Don't put such silly thoughts into his head.
- Kafasına böyle aptalca düşünceler sokma.
- Put your back into it, Tom.
- Sırtını içine sok, Tom.
- Don't put your fingers in the meat grinder!
- Parmaklarınızı kıyma makinesine sokmayın!
- Tom put his hands in his pockets.
- Tom ellerini ceplerine soktu.
- Tom tried to put the key in the ignition.
- Tom anahtarı kontağa sokmaya çalıştı.
- Ben put his hands in his pockets.
- Ben, ellerini ceplerine soktu.
- Tom put the key into the ignition.
- Tom anahtarı kontağa soktu.
- Markku tried to put a spoke in Tom's wheel.
- Markku, Tom'un tekerine çomak sokmaya çalıştı.
- Tyrannical governments frequently put their political opponents in prison.
- Acımasız hükümetler sık sık siyasi muhaliflerini cezaevine sokarlar.
- When Tom put his foot into the stream, he felt something bite his toe.
- Tom ayağını dereye soktuğunda, parmağını bir şeyin ısırdığını hissetti.
- Don't put the company in danger.
- Şirketi tehlikeye sokmayın.
- Tom put the key in the ignition.
- Tom anahtarı kontağa soktu.
- Someone's put a spanner in the works.
- Birisi işlere çomak sokmuş.
Show More (53)
|
| 4 |
put |
atmak |
v. |
|
- The Commission agrees with Parliament that Kyrgyzstan has put its good reputation on the line over the last two years.
- Komisyon, Kırgızistan'ın son iki yılda itibarını tehlikeye attığı konusunda Parlamento ile hemfikirdir.
- Are some still saying that they will put this material into a landfill?
- Bazıları hala bu malzemeyi çöpe atacaklarını mı söylüyor?
- The statement emphasised that North Korea's failure to honour its commitments put the KEDO programme in jeopardy.
- Açıklamada Kuzey Kore'nin taahhütlerini yerine getirmemesinin KEDO programını tehlikeye attığı vurgulandı.
- What he has said puts me in danger.
- Söyledikleri beni tehlikeye atıyor.
- After all it concerns millions of passengers per year and we cannot afford to put that in jeopardy.
- Neticede bu, yılda milyonlarca yolcuyu ilgilendiriyor ve bunu tehlikeye atmayı göze alamayız.
- By facilitating them in harming themselves or assisting them to avoid putting themselves in danger?
- Kendilerine zarar vermelerini kolaylaştırarak mı yoksa kendilerini tehlikeye atmaktan kaçınmalarına yardımcı olarak mı?
- We certainly should not put them on the back burner because of the enlargement of the European Union.
- Avrupa Birliği'nin genişlemesi nedeniyle bunları kesinlikle geri plana atmamalıyız.
- The statement emphasised that North Korea's failure to honour its commitments put the KEDO programme in jeopardy.
- Açıklamada Kuzey Kore'nin taahhütlerini yerine getirmemesinin KEDO programını tehlikeye attığı vurgulanmıştır.
- We have not put a foot wrong over the last few years.
- Son birkaç yıldır yanlış bir adım atmadık.
- We do not need to put any more mud into the water.
- Suya daha fazla çamur atmamıza gerek yok.
- We certainly should not put them on the back burner because of the enlargement of the European Union.
- Avrupa Birliği'nin genişlemesi nedeniyle bu konuları kesinlikle geri plana atmamalıyız.
- Have we put legal certainty for our citizens on the line?
- Vatandaşlarımız için yasal güvenceyi tehlikeye attık mı?
- Tom thinks I'm always putting myself in danger.
- Tom kendimi hep tehlikeye attığımı düşünüyor.
- That'll put you in danger.
- Bu seni tehlikeye atar.
- You're putting your life in danger.
- Sen hayatını tehlikeye atıyorsun.
- He put the blame upon me.
- Suçu benim üzerime o attı.
- He was of afraid of putting you in danger.
- Seni tehlikeye atmaktan korkuyordu.
- You put too much sugar in your tea.
- Çayına çok fazla şeker attın.
- I can't ask you to put yourself in danger.
- Kendini tehlikeye atmanı isteyemem.
- I can't ask you to put yourself in danger.
- Kendinizi tehlikeye atmanızı isteyemem.
- Tom dipped a strawberry in chocolate and then put it in his mouth.
- Tom bir çileği çikolataya batırdı ve sonra ağzına attı.
- Don't put the company in danger.
- Şirketi tehlikeye atmayın.
- Tom thinks I'm always putting myself in danger.
- Tom benim her zaman kendimi tehlikeye atıyor olduğumu düşünür.
- Tom tried to put the blame on me.
- Tom suçu benim üzerime atmaya çalıştı.
- He's put salt into his cup of coffee by mistake.
- Kahve fincanına kazara tuz attı.
- I don't put sugar in my coffee.
- Kahveme şeker atmam.
- I'll put sugar in my coffee.
- Kahveme şeker atacağım.
- That'll put you in danger.
- O, seni tehlikeye atar.
- The baker forgot to put salt in the dough.
- Fırıncı hamura tuz atmayı unuttu.
- Tom put his dirty clothes in the laundry basket.
- Tom kirli çamaşırlarını kirli sepetine attı.
- I don't put sugar in my tea.
- Ben çayıma şeker atmam.
- Don't put the blame on me!
- Suçu benim üstüme atma!
- He put the blame upon me.
- O suçu üzerime attı.
- Tom took a piece of candy, unwrapped it and put it in his mouth.
- Tom bir parça şeker aldı, paketini açtı ve ağzına attı.
- I don't want to put you out.
- Seni dışarı atmak istemiyorum.
- She put the rubbish out.
- Çöpü dışarı attı.
- He inadvertently put salt into his cup of coffee.
- İstemeden kahvesine tuz attı.
- Could you please put some more wood on the fire?
- Lütfen ateşe biraz daha odun atar mısın?
- Tom puts salt on just about everything he eats.
- Tom neredeyse yediği her şeye tuz atar.
- Don't put the blame on me!
- Suçu bana atma!
- That will put you in danger.
- Bu seni tehlikeye atar.
- He inadvertently put salt into his cup of coffee.
- Kahve fincanına kazara tuz attı.
- I've put my career on the line for you.
- Senin için kariyerimi tehlikeye attım.
Show More (40)
|
| 5 |
put |
çıkarmak |
v. |
|
- In relation to terrorism and illegal immigration, it is quite right that you have put those matters at the forefront.
- Terörizm ve yasadışı göçle ilgili olarak, bu konuları ön plana çıkarmanız çok doğru.
- In relation to terrorism and illegal immigration, it is quite right that you have put those matters at the forefront.
- Terörizm ve yasadışı göçle ilgili olarak, bu konuları ön plana çıkarmanız son derece doğrudur.
- That is why we put legislation in place to remove this specified risk material from the food chain.
- Bu nedenle, bu belirli risk materyalinin gıda zincirinden çıkarılması için mevzuat çıkardık.
- Is there a farmer who puts his animals out to pasture who can guarantee that they have not ingested wind-borne GMOs?
- Hayvanlarını otlatmaya çıkaran ve onların rüzgarla taşınan GDO'ları yutmadıklarını garanti edebilecek bir çiftçi var mı?
- Is there a farmer who puts his animals out to pasture who can guarantee that they have not ingested wind-borne GMOs?
- Hayvanlarını meraya çıkaran bir çiftçi, onların rüzgârla taşınan GDO'ları yutmadıklarını garanti edebilir mi?
- The Council promised in the past to put sustainability in the forefront of European Development.
- Konsey geçmişte Avrupa Kalkınmasında sürdürülebilirliği ön plana çıkarma sözü vermişti.
- Could I ask Members to put that consideration out of their minds?
- Üyelerden bu düşünceyi akıllarından çıkarmalarını rica edebilir miyim?
- Is a strategy being put in place to deal with that?
- Bununla başa çıkmak için bir strateji uygulanıyor mu?
- The obstacles put in our way by Parliament itself are quite appalling.
- Bizzat Parlamento tarafından önümüze çıkarılan engeller oldukça dehşet vericidir.
- The obstacles put in our way by Parliament itself are quite appalling.
- Bizzat Parlamento tarafından yolumuza çıkarılan engeller oldukça dehşet vericidir.
- Don't put your head out of the window.
- Kafanı pencereden dışarı çıkarma.
- Tom is putting his house up for sale.
- Tom evini satışa çıkarıyor.
- Put out your tongue, please.
- Dilinizi çıkarın, lütfen.
- I suggest you put it out of your mind.
- Bunu aklından çıkarmanı öneririm.
- Mary put her piano up for sale.
- Mary piyanosunu satışa çıkardı.
- The couple put their house on the market.
- Çift evlerini satılığa çıkardı.
- He put his head out of the window.
- Başını pencereden dışarı çıkardı.
- She tried to put the young man out of her mind, but it was impossible.
- O, genç adamı aklından çıkarmaya çalıştı ama bu olanaksızdı.
- Don't put your head out of the window.
- Başını pencereden çıkarma.
- Tom put his head out of the window.
- Tom başını pencereden dışarı çıkardı.
- Many obstacles were put in Tom's way.
- Tom'un önüne birçok engel çıkarıldı.
- Don't put your hand out the window.
- Elini pencereden dışarı çıkarma.
- Put out your tongue, please.
- Dilini çıkar lütfen.
- After Tom's father died, his mother couldn't cope with looking after the house, so she put it on the market.
- Tom'un babası öldükten sonra, annesi eve bakmakla başa çıkamadı, bu yüzden evi satılığa çıkardı.
- Please put your shoes in the shoebox when you take them off.
- Lütfen ayakkabılarınızı çıkardığınızda ayakkabı kutusuna koyun.
- Please put your shoes in the getabako when you take them off.
- Lütfen ayakkabılarınızı çıkardığında getabako'ya koyun.
- I'm thinking about putting my house up for sale.
- Evimi satışa çıkarmayı düşünüyorum.
- She put her head out of the window.
- Başını pencereden dışarı çıkardı.
- She put her head out of the window.
- Başını pencereden çıkardı.
- He put his head out of the window.
- Kafasını pencereden dışarı çıkardı.
- Tom put his head out of the window.
- Tom kafasını pencereden dışarı çıkardı.
- Would you put in a word for me?
- Bana destek çıkar mısın?
- Put your hands out.
- Ellerini çıkar.
- I suggest you put it out of your mind.
- Onu aklından çıkarmanı öneriyorum.
- When are they going to put the book on the market?
- Onlar kitabı ne zaman piyasaya çıkaracaklar?
- The police didn't put him on trial.
- Polis onu mahkemeye çıkarmadı.
- Tom put his hand out to stop Mary.
- Tom Mary'yi durdurmak için elini çıkardı.
Show More (34)
|
| 6 |
put |
vermek |
v. |
|
- We have tabled an amendment which states that funds should be put on reserve here.
- Burada fonların rezerve edilmesi gerektiğini belirten bir değişiklik önergesi verdik.
- We have put down an amendment to that effect.
- Bu yönde bir değişiklik önergesi verdik.
- We are agreed that we must now put enlargement first.
- Şimdi genişlemeye öncelik vermemiz gerektiği konusunda hemfikiriz.
- We want local authorities to put in contracts on a consistent open basis that will give our citizens value for money.
- Yerel makamların, vatandaşlarımıza paralarının karşılığını verecek tutarlı ve açık sözleşmeler yapmalarını istiyoruz.
- In any case, an end should be put to tests on hominids.
- Her halükarda, hominidler üzerinde yapılan testlere bir son verilmelidir.
- Initial estimates put the damage to infrastructure and public buildings in Saxony Free State at EUR 16.5 billion.
- İlk tahminlere göre Saksonya Serbest Eyaleti'nde altyapı ve kamu binalarına verilen zarar 16.5 milyar Euro'dur.
- Some sources put the number of displaced people at 90 000.
- Bazı kaynaklar yerinden edilen insan sayısını 90.000 olarak vermektedir.
- That is why I put a written question on the subject to the Commission at the end of November last year.
- Bu nedenle geçen yılın Kasım ayı sonunda Komisyona konuyla ilgili yazılı bir soru önergesi verdim.
- We are opposed to putting a percentage figure on it, for we cannot possibly put a figure on it at the moment.
- Bu konuda yüzdelik bir rakam vermeye karşıyız çünkü şu anda bir rakam vermemiz mümkün değil.
- My reaction will indicate how much work I put into this report.
- Tepkim, bu rapora ne kadar emek verdiğimi gösterecektir.
- This must also be put a stop to.
- Buna da bir son verilmelidir.
- After all, we all put a lot of work into it.
- Ne de olsa hepimiz bu işe çok emek verdik.
- The European institutions must put their heads together and come up with more effective methods.
- Avrupa kurumları kafa kafaya vermeli ve daha etkili yöntemler bulmalıdır.
- Tom was put up for adoption.
- Tom evlatlık verilmişti.
- Let's put her in charge of that.
- Onu bu işin sorumluluğunu verelim.
- Please don't forget to put stamps on the letters that I gave you to mail.
- Lütfen postalaman için sana verdiğim mektuplara pul yapıştırmayı unutma.
- Did you read the ad Tom put in the paper?
- Tom'un gazeteye verdiği ilanı okudun mu?
- He put great emphasis on spoken English.
- İngilizce konuşmaya çok önem verirdi.
- Tom was put up for adoption.
- Tom evlatlık verildi.
- I'll put you out of your misery.
- Istırabına son vereceğim.
- I don't want to put her to even a small inconvenience.
- Ona en küçük bir rahatsızlık bile vermek istemiyorum.
- Put your room in order.
- Odana çekidüzen ver.
- Layla put her heart and soul into her job.
- Layla kalbini ve ruhunu işine verdi.
- Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.
- Batılı ülkeler doları güçlendirmek için kafa kafaya vermeli.
- I'll put you out of your misery.
- Acına son vereceğim.
- After eye surgery, George put in eye drops every fifteen minutes.
- Göz ameliyatından sonra George her on beş dakikada bir göz damlası verdi.
- He put great emphasis on this point.
- Bu noktaya büyük önem veriyor.
- Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
- Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
- He put an announcement in the newspaper.
- Gazeteye bir ilan verdi.
- Put on your blinker.
- Sinyal ver.
- Let's put her in charge of that.
- Bu işin sorumluluğunu ona verelim.
- Put the case in the hands of the police.
- Davayı polise verin.
- If you aren't careful about what you eat, you'll put back on all the weight that you spent so much time losing.
- Yediklerinize dikkat etmezseniz, o kadar zaman harcayıp verdiğiniz kiloları geri alırsınız.
Show More (30)
|
| 7 |
put |
almak |
v. |
|
- The floods that put Central Europe under such immense strain this summer were a huge natural catastrophe.
- Bu yaz Orta Avrupa'yı böylesine büyük bir baskı altına alan seller büyük bir doğal felaketti.
- Secondly, the Intergovernmental Conference must put Nice behind it.
- İkinci olarak, Hükümetlerarası Konferans Nice'i arkasına almalıdır.
- We were put under pressure by governments.
- Hükûmetler tarafından baskı altına alındık.
- The Commission has been put under pressure by campaigns from businesses and from elements in this House.
- Komisyon, işletmelerden ve bu Meclisteki unsurlardan gelen kampanyalarla baskı altına alınmıştır.
- It is, therefore, only reasonable to put these subjects on the agenda.
- Dolayısıyla bu konuların gündeme alınması son derece makuldür.
- The Commission has been put under pressure by campaigns from businesses and from elements in this House.
- Komisyon, işletmelerden ve bu Meclis'teki unsurlardan gelen kampanyalarla baskı altına alınmıştır.
- Secondly, the Intergovernmental Conference must put Nice behind it.
- İkinci olarak, Hükümetlerarası Konferans Nice'in desteğini arkasına almalıdır.
- I hope to see if something can be put in place to get us a faster response from the court process.
- Mahkeme sürecinden daha hızlı bir yanıt alabilmemiz için bir şeyler yapılıp yapılamayacağını görmeyi umuyorum.
- This is much talked about but it has not yet materialised, so we must put it on the agenda very soon.
- Bu konu çok konuşuluyor ancak henüz hayata geçirilmedi, bu nedenle bunu çok yakında gündeme almalıyız.
- This is a long-term issue, however, and has to be put in a broader context.
- Ancak bu uzun vadeli bir meseledir ve daha geniş bir bağlamda ele alınmalıdır.
- People and organisations have been put on lists and suddenly forbidden to travel abroad.
- Kişi ve kuruluşlar listelere alınmış ve aniden yurtdışına seyahat etmeleri yasaklanmıştır.
- Both topics can then be put on the agenda in September.
- Her iki konu da Eylül ayında gündeme alınabilir.
- He put the new tablecloth he had just bought on the table.
- Yeni aldığı masa örtüsünü masanın üzerine serdi.
- You should put this phrase in parentheses.
- Bu cümleyi parantez içine almalısın.
- I'd like you to put me back on the list.
- Beni listede geriye almanı istiyorum.
- I had to put the trip on hold for the moment.
- Geziyi şimdilik askıya almak zorunda kaldım.
- Let's put that on hold.
- Onu beklemeye alalım.
- Tom picked Mary up and put her in her highchair.
- Tom Mary'yi kucağına aldı ve mama sandalyesine oturttu.
- Everyone get up and put your children on your shoulders.
- Herkes ayağa kalksın ve çocuklarını omuzlarına alsın.
- Senator Tom Jackson was put under house arrest.
- Senatör Tom Jackson ev hapsine alındı.
- You should put this phrase in quotation marks.
- Bu cümleyi tırnak içine almalısın.
- The clocks will be put back an hour this weekend.
- Saatler bu hafta sonu bir saat geri alınmış olacaktır.
- Tom put Mary on hold.
- Tom Mary'yi beklemeye aldı.
- Tom put new strings on the old guitar that he had just bought.
- Tom yeni aldığı eski gitara yeni teller taktı.
- He was put under anesthesia.
- Anestezi altına alındı.
- If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine sahip bir ulus olsaydık, pek çok kadının doğum yapmak için ücretli bir gün bile izin alamamasına göz yummazdık.
- Tom put Mary on hold.
- Tom Mary'i beklemeye aldı.
- Tom will probably be put on probation.
- Tom muhtemelen göz hapsine alınacak.
- He put new strings on the old guitar that he had just bought.
- Yeni aldığı eski gitara yeni teller taktı.
- Tom is likely to be put on probation.
- Tom'un gözetim altına alınması muhtemel.
Show More (27)
|
| 8 |
put |
söylemek |
v. |
|
- It is, to put it bluntly, immoral, and I quite simply do not understand those Member States who cannot appreciate this.
- Açıkça söylemek gerekirse bu ahlaksızlıktır ve bunu takdir edemeyen Üye Devletleri anlamıyorum.
- To put it bluntly, they are full of lies.
- Açıkça söylemek gerekirse yalanlarla doludurlar.
- Otherwise, to put it bluntly, many will, in reality, be paying twice.
- Aksi takdirde açıkça söylemek gerekirse birçok kişi gerçekte iki kez ödeme yapmış olacaktır.
- She says that the Belgian presidency is expected to put this forward or start a debate.
- Belçika dönem başkanlığının bunu öne sürmesinin veya bir tartışma başlatmasının beklendiğini söylüyor.
- Otherwise, to put it bluntly, many will in reality be paying twice.
- Aksi takdirde, açıkça söylemek gerekirse, pek çok kişi gerçekte iki kez ödeme yapmış olacaktır.
- To put it bluntly, a European audiovisual policy has yet to materialise.
- Açıkça söylemek gerekirse, bir Avrupa görsel-işitsel politikası henüz oluşmamıştır.
- It is absolutely essential that we put our own house in order before we tell others what to do.
- Başkalarına ne yapmaları gerektiğini söylemeden önce kendi meclisimizi düzene sokmamız kesinlikle elzemdir.
- To put it in a nutshell, we are beginning to build the house from the roof downwards.
- Özetle söylemek gerekirse, evi çatıdan aşağıya doğru inşa etmeye başlıyoruz.
- Tom put together one million dollars in unmarked, used bills as the kidnappers had told him to do.
- Tom, kaçıranların söylediği gibi bir milyon doları işaretsiz, kullanılmış banknotlar halinde bir araya getirdi.
- To put it bluntly, he's mistaken.
- Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
- I want you to put in a good word for me.
- Benim için iyi şeyler söylemeni istiyorum.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açıkça söylemek gerekirse, bu takımın kazanamamasının sebebi onları geride tutuyor olman.
- And I'll put my two cents in as well.
- Ben de kendi fikrimi söyleyeceğim.
- To put it bluntly, he's mistaken.
- Açıkça söylemek gerekirse, yanılıyor.
- Put your money where your mouth is.
- Söylediklerini uygula, lafta bırakma.
- Put in a good word for me.
- Benim için iyi bir şey söyle.
- Tom put in a good word for us.
- Tom bizim için iyi şeyler söyledi.
- He put together a hundred thousand liras in unmarked, used bills as the kidnappers had told him to do.
- Fidyecilerin ona söylediği gibi numaraları alınmamış ve kullanılmış banknotlardan yüz bin lira denkleştirdi.
- He put in a good word for me.
- Benim için iyi şeyler söyledi.
- My teacher put in a good word for me.
- Öğretmenim benim için iyi şeyler söyledi.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it briefly, she turned down his proposal.
- Kısaca söylemek gerekirse, teklifini reddetti.
- I'll put in a word for you.
- Senin için bir şey söyleyeceğim.
- How should I put it?
- Nasıl söylesem ki?
- Tom put in a good word for me.
- Tom benim için iyi şeyler söyledi.
- Don't put it that way.
- Öyle söyleme.
- Would you put in a word for me?
- Benim için bir şey söyler misin?
- Can you put that into French?
- Fransızca söyleyebilir misin?
- Let's put it like that!
- Şöyle söyleyelim!
Show More (26)
|
| 9 |
put |
yazmak |
v. |
|
- My name has been put on various lists and the spam comes in.
- İsmim çeşitli listelere yazıldı ve spam geliyor.
- So in that case, what do you put on the label?
- Peki bu durumda etikete ne yazacaksınız?
- Put them in a good trade school.
- Onları iyi bir meslek okuluna yazdırın.
- The teacher put a short comment on each paper.
- Öğretmen her kağıt üzerine kısa bir yorum yazdı.
- Put it on my father's account.
- Onu babamın hesabına yaz.
- I'm going to put my name on it.
- Üzerine adımı yazacağım.
- Put down your name and address here.
- Adınızı ve adresinizi buraya yazın.
- He was put in jail for writing the book.
- Kitabı yazdığı için hapse atıldı.
- Put it on my bill.
- Hesabıma yaz.
- Please put your age on the form.
- Lütfen yaşınızı forma yazınız.
- Could you put my name on the waiting list?
- Adımı bekleme listesine yazabilir misiniz?
- I put him down as a reference.
- Onu referans olarak yazdım.
- I'll put it on your tab.
- Hesabına yazacağım.
- You can put your name on a name tag.
- İsminizi bir isim etiketine yazabilirsiniz.
- I put you down as a reference.
- Seni referans olarak yazdım.
- He put his name down.
- Onun adını yazdım.
- You should put your ideas in writing.
- Fikirlerini yazmalısın.
- You can put your name on a name tag.
- Bir yaka kartına adınızı yazabilirsiniz.
- Please put your age on the form.
- Lütfen forma yaşınızı yazın.
- Sami doesn't put his name in the e-mail.
- Sami e-postaya adını yazmaz.
- Put it on my tab.
- Hesabıma yaz.
- I put your name on the tile.
- Adını fayansın üzerine yazdım.
- Put the words in parentheses into abbreviated form.
- Parantez içindeki kelimeleri kısaltarak yazınız.
- Put it on my father's account.
- Babamın hesabına yaz.
- Put your name on all your belongings.
- Bütün eşyalarınızın üzerine isminizi yazın.
Show More (22)
|
| 10 |
put |
ifade etmek |
v. |
|
- I put it to Members that it is vital that we question the Commission effectively.
- Üyelere Komisyon'u etkin bir şekilde sorgulamamızın hayati önem taşıdığını ifade etmek isterim.
- Put simply, increased trade boosts a nation's economy, raising its GDP.
- Basitçe ifade etmek gerekirse artan ticaret bir ülkenin ekonomisini canlandırır ve GSYH'sini yükseltir.
- Or to put it another way, the market can and should regulate the economy, but not society.
- Ya da başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, piyasa ekonomiyi düzenleyebilir ve düzenlemelidir, ancak toplumu değil.
- Smoking kills and there is no nice way to put that.
- Sigara içmek öldürür ve bunu ifade etmenin güzel bir yolu yoktur.
- I believe that the way to make headway here is to put this in simple terms.
- Burada ilerleme kaydetmenin yolunun bunu basit terimlerle ifade etmek olduğuna inanıyorum.
- I will put it in Aristotelian terms.
- Bunu Aristotelesçi terimlerle ifade edeceğim.
- Within the meaning of the Rules of Procedure I have the right to put it.
- Usul Kuralları çerçevesinde bunu ifade etme hakkına sahibim.
- This position, to put it very politely and diplomatically, must be scrutinised.
- Çok kibar ve diplomatik bir dille ifade etmek gerekirse bu tutum mercek altına alınmalıdır.
- Now I would like to put things very simply.
- Şimdi her şeyi çok basit bir şekilde ifade etmek istiyorum.
- Put simply, increased trade boosts a nation's economy, raising its GDP.
- Basitçe ifade etmek gerekirse, artan ticaret bir ülkenin ekonomisini canlandırır ve GSYH'sini yükseltir.
- Within the meaning of the Rules of Procedure I have the right to put it.
- İç Tüzük çerçevesinde bunu ifade etme hakkına sahibim.
- I fully recognise the force with which he puts the point.
- Bu noktayı ne kadar güçlü bir şekilde ifade ettiğinin tamamen farkındayım.
- We have already made this very clear in the proposal we put forward as part of the Article 20 negotiations.
- Madde 20 müzakerelerinin bir parçası olarak sunduğumuz teklifte bunu zaten çok açık bir şekilde ifade ettik.
- You put it very well and I fully agree with you.
- Çok iyi ifade ettiniz ve ben de size tamamen katılıyorum.
- Linking the two continents is, as President Prodi has put it, a matter of European concern.
- İki kıtanın birbirine bağlanması, Başkan Prodi'nin de ifade ettiği gibi, Avrupa'yı ilgilendiren bir konudur.
- I therefore want to thank both rapporteurs for having again put this message in unambiguous terms.
- Bu nedenle her iki raportöre de bu mesajı bir kez daha açık bir şekilde ifade ettikleri için teşekkür etmek istiyorum.
- This position, to put it very politely and diplomatically, must be scrutinised.
- Çok kibar ve diplomatik bir dille ifade etmek gerekirse, bu tutum mercek altına alınmalıdır.
- To put it clearly, what you want is for the text not to be touched.
- Açıkça ifade etmek gerekirse, istediğiniz şey metne dokunulmamasıdır.
- Let me put this differently.
- Bunu farklı bir şekilde ifade edeyim.
- Let me put it this way.
- Şöyle ifade edeyim.
- Tom wouldn't put it that way.
- Tom bu şekilde ifade etmezdi.
- I'm not sure how to put this.
- Bunu nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum.
- Will you please put that in simpler words?
- Lütfen bunu daha basit kelimelerle ifade eder misin?
- Let me put it in another way.
- Bunu başka şekilde ifade edeyim.
- I don't know how else to put it.
- Başka nasıl ifade edebilirim bilmiyorum.
Show More (22)
|
| 11 |
put |
söndürmek |
v. |
|
- We must, therefore, do everything we can to put this fire out.
- Dolayısıyla bu yangını söndürmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
- I have to put the fire out.
- Yangını söndürmek zorundayım.
- You'd better put your cigarette out before Terry sees it.
- Terry onu görmeden önce sigaranı söndürsen iyi olur.
- Tom managed to put the fire out by himself.
- Tom kendi başına yangını söndürmeyi başardı.
- Be sure to put the fire out before you leave.
- Gitmeden önce yangını söndürdüğünüzden emin olun.
- Layla put the fire out with a garden hose.
- Leyla bahçe hortumuyla yangını söndürdü.
- You'd better put your cigarette out before Terry sees it.
- Terry görmeden, sigaranı söndürsen iyi olur.
- Tom put the fire out by covering it with a wet blanket.
- Tom ateşi ıslak bir battaniyeyle örterek söndürdü.
- Layla put her cigarette out on Sami's new truck.
- Layla sigarasını Sami'nin yeni kamyonunda söndürdü.
- He lit another cigarette, but immediately put it out.
- Bir sigara daha yaktı ama hemen söndürdü.
- Tom put the fire out by covering it with a wet blanket.
- Tom ateşi ıslak bir battaniye ile örterek söndürdü.
- He lit another cigarette, but immediately put it out.
- Diğer sigarayı yaktı fakat onu derhal söndürdü.
- Please put your cigarette out.
- Lütfen sigaranı söndür.
- Put that cigarette out.
- Sigarayı söndür.
- Layla put her cigarette out on Sami's new truck.
- Leyla sigarasını Sami'nin yeni kamyonunda söndürdü.
- The fireman soon put the fire out.
- İtfaiyeci yangını kısa sürede söndürdü.
- Please put your cigarette out.
- Lütfen sigaranızı söndürün.
- Tom put the fire out by dumping a bucket of water on it.
- Tom üzerine bir kova su dökerek ateşi söndürdü.
- He struck a match, but quickly put it out.
- Bir kibrit çaktı fakat onu çabucak söndürdü.
- I have to put the fire out.
- Ateşi söndürmek zorundayım.
- Tom managed to put the fire out by himself.
- Tom yangını tek başına söndürmeyi başardı.
- Be sure to put the fire out before you leave.
- Gitmeden önce ateşi söndürmeyi unutma.
- Tom managed to put the fire out.
- Tom yangını söndürmeyi başardı.
- It's the first time I put a cigarette out before finishing it.
- İlk defa bir sigarayı bitirmeden söndürüyorum.
- He struck a match, but quickly put it out.
- Bir kibrit çaktı ama hemen söndürdü.
Show More (22)
|
| 12 |
put |
dayamak |
v. |
|
- Tom put the gun to his own head and pulled the trigger.
- Tom silahı kendi kafasına dayadı ve tetiği çekti.
- They put a knife to my throat and robbed me.
- Boğazıma bir bıçak dayadılar ve beni soydular.
- Tom put the gun to his head.
- Tom silahını kafasına dayadı.
- They put a knife to my throat and robbed me.
- Boğazıma bıçak dayayıp beni soydular.
- My father put a ladder against the tree.
- Babam ağaca bir merdiven dayadı.
- The man put the gun against his forehead and squeezed the trigger.
- Adam silahı alnına dayadı ve tetiği çekti.
- Tom put the gun to his head.
- Tom tabancayı kafasına dayadı.
- Tom put his ear to the door and listened.
- Tom kulağını kapıya dayadı ve dinledi.
- She put the gun to his head.
- Silahı onun kafasına dayadı.
- He put the gun to his head.
- Silahı onun kafasına dayadı.
- He put a knife to my throat.
- Boğazıma bir bıçak dayadı.
- He put a knife to my throat.
- Boğazıma bıçak dayadı.
- Tom put a knife to my throat.
- Tom boğazıma bıçak dayadı.
- Put the ladder against the wall.
- Merdiveni duvara dayayın.
- The man put the gun against his forehead and squeezed the trigger.
- Adam silahı alnına dayadı ve tetiğe bastı.
- He put the gun to her head.
- Silahı kafasına dayadı.
- He put the gun to his head.
- Silahı kafasına dayadı.
- She put the gun to her head.
- O silahı kafasına dayadı.
Show More (15)
|
| 13 |
put |
sormak |
v. |
|
- Let me put another question.
- Bir soru daha sormama izin verin.
- To put the question again?
- Soruyu tekrar sormak gerekirse?
- I should like to put this to you now.
- Bunu şimdi size sormak istiyorum.
- Can you please briefly repeat the question you have just put?
- Az önce sorduğunuz soruyu kısaca tekrar edebilir misiniz?
- You completely failed to answer the question I put.
- Sorduğum soruya cevap vermekte tamamen başarısız oldunuz.
- To put the question again?
- Soruyu tekrar sormak ister misiniz?
- You could have put the question more directly from the start.
- Soruyu en başından daha doğrudan sorabilirdiniz.
- Please allow me to put this question to you again in today's climate.
- Lütfen bu soruyu günümüz koşullarında size tekrar sormama izin verin.
- That is the second question I am putting, and I am keen to learn whether you know anything about this.
- Sorduğum ikinci soru budur ve bu konuda bir bilginiz olup olmadığını öğrenmek istiyorum.
- Let me put my last question.
- Son sorumu sorayım.
- I wanted to put another question relating to Wednesday.
- Çarşamba günü ile ilgili bir soru daha sormak istiyorum.
- I have three questions to put to you.
- Size sormak istediğim üç soru var.
- Excuse me, but could you put the question in a different way?
- Affedersiniz ama soruyu farklı bir şekilde sorabilir misiniz?
- It is always good to put the final question at question time.
- Son soruyu soru zamanında sormak her zaman iyidir.
- I put the question in other way.
- Soruyu başka bir şekilde sordum.
Show More (12)
|
| 14 |
put |
yerleştirmek |
v. |
|
- The project organisation puts the chief accountant at the centre of the project.
- Proje organizasyonu, baş muhasebeciyi projenin merkezine yerleştirir.
- The façade of the new EU house has been built and decorated; now it is a case of putting the furniture in place.
- Yeni AB evinin dış cephesi inşa edildi ve dekore edildi; şimdi sıra mobilyaların yerleştirilmesinde.
- Let us put into context the sanctity and the blessedness of each single, individual human life.
- Tek tek her bir insan hayatının kutsallığını ve kutsanmışlığını bir bağlama yerleştirelim.
- The need to integrate legal immigrants into our societies must be put back at the centre of our immigration policy.
- Yasal göçmenlerin toplumlarımıza entegre edilmesi ihtiyacı, göç politikamızın merkezine yeniden yerleştirilmelidir.
- You do not put a card, be it a membership card or a credit card, in at the top and get money out at the bottom.
- İster üyelik kartı ister kredi kartı olsun, bir kartı en üste yerleştirip en alttan para çekemezsiniz.
- This seems to me to be very well suited to putting this Year's European dimension centre-stage.
- Bana öyle geliyor ki bu, bu yılın Avrupa boyutunu sahnenin ortasına yerleştirmek için çok uygun.
- This seems to me to be very well suited to putting this Year's European dimension centre-stage.
- Bu bana, bu yılın Avrupa boyutunu sahnenin merkezine yerleştirmek için çok uygun görünüyor.
- Put them in a good trade school.
- Onları iyi bir meslek okuluna yerleştirin.
- The Soviet Union put a total of seven space stations in orbit between 1971 and 1982.
- Sovyetler Birliği 1971 ve 1982 yılları arasında yörüngeye toplam yedi uzay istasyonu yerleştirmiştir.
- The ESA put a satellite into orbit.
- ESA yörüngeye bir uydu yerleştirdi.
- Which shelf should I put this book on?
- Bu kitabı hangi rafa yerleştireyim?
- The Soviet Union put a total of seven space stations in orbit between 1971 and 1982.
- Sovyetler Birliği 1971 ve 1982 arasında toplamda yörüngeye yedi tane uzay istasyonu yerleştirdi.
- Tom was put in a nursing home.
- Tom bir huzurevine yerleştirildi.
- Help your mother put away the groceries.
- Annenin marketten aldıklarını yerleştirmesine yardım et.
Show More (11)
|
| 15 |
put |
geçirmek |
v. |
|
- Trying to put the principles of environmental sustainability into practice is no easy task.
- Çevresel sürdürülebilirlik ilkelerini hayata geçirmeye çalışmak kolay bir iş değildir.
- Putting this undertaking into practice means spending money.
- Bu girişimin hayata geçirilmesi para harcamak anlamına gelmektedir.
- Let us not, therefore, put the timetable ahead of the crux of the matter.
- Bu nedenle zaman çizelgesini meselenin özünün önüne geçirmeyelim.
- Turkish politicians show little zeal when it comes to putting the changes to the constitution into practice.
- Türk politikacılar anayasada yapılan değişiklikleri uygulamaya geçirme konusunda çok az gayret göstermektedir.
- Let us ensure that we can put these issues into practice.
- Bu hususları hayata geçirebildiğimizden emin olalım.
- Putting these in place requires, in our view, a step-by-step approach.
- Bu düzenlemelerin hayata geçirilmesi, bize göre, adım adım ilerleyen bir yaklaşım gerektirmektedir.
- They are nonetheless quite pressing, and I cannot understand why it should be so difficult to put them into effect.
- Yine de oldukça aciliyet arz etmektedirler ve bunları hayata geçirmenin neden bu kadar zor olduğunu anlayamıyorum.
- Sami put a bag over his head.
- Sami kafasına bir torba geçirdi.
- Sami put a bag over Layla's head and suffocated her.
- Sami, Layla'nın başına bir torba geçirip onu boğdu.
- We've put in a lot of long days.
- Çok uzun günler geçirdik.
- He put me in touch with the kidnappers.
- Beni kaçıranlarla temasa geçirdi.
- He put a cap on his head.
- Başına bir şapka geçirdi.
- Sami put a napkin around his neck and started eating.
- Sami boynuna bir peçete geçirdi ve yemeye başladı.
- He put down his thoughts in his notebook.
- Düşüncelerini defterine geçirdi.
Show More (11)
|
| 16 |
put |
indirmek |
v. |
|
- When he put his hands down he saw that he was dead.
- Ellerini indirdiğinde ölmüş olduğunu gördü.
- Put the gun down.
- Silahını indir.
- Put your hands down.
- Ellerini indir.
- Put your hands down!
- Ellerinizi indirin!
- Sami put the gun down.
- Sami silahını indirdi.
- Put some ice on your ankle to keep the swelling down.
- Şişliği indirmek için bileğinize biraz buz koyun.
- Put your weapon down.
- Silahını indir.
- Tom put his gun down.
- Tom silahını indirdi.
- Put your hand down.
- Elini indir.
- Put your weapons down.
- Silahlarınızı indirin.
- I said put it down!
- İndir dedim!
- Put your gun down.
- Silahını indir.
- Tom put the gun down.
- Tom silahı indirdi.
- Put your hands down.
- Ellerinizi indirin.
Show More (11)
|
| 17 |
put |
açmak |
v. |
|
- This situation is leading to major difficulties in the economy and putting jobs at risk.
- Bu durum ekonomide büyük zorluklara yol açmakta ve istihdamı riske atmaktadır.
- Tom put on his glasses and opened the book.
- Tom gözlüklerini taktı ve kitabı açtı.
- Tom got cold when the sun went down, so he put the heater on.
- Güneş battığında Tom üşüdü, bu yüzden ısıtıcıyı açtı.
- Tom put on his glasses and opened the book.
- Tom gözlüğünü taktı ve kitabı açtı.
- I put on some music.
- Ben biraz müzik açtım.
- That company just put up a web page.
- Şu şirket yeni bir web sayfası açtı.
- I'm going to put on some music.
- Biraz müzik açacağım.
- I put on some music.
- Biraz müzik açtım.
- Would you put on the air conditioning?
- Klimayı açar mısın?
- Tom put on some music.
- Tom biraz müzik açmış.
- I'll put on some music.
- Biraz müzik açacağım.
- I'll put the kettle on.
- Su ısıtıcıyı açacağım.
Show More (9)
|
| 18 |
put |
bastırmak |
v. |
|
- He put his foot on the brake suddenly.
- Ayağıyla aniden frene bastı.
- She put on the brakes and the car stopped.
- Frene bastı ve araba durdu.
- I must put some air in the tire.
- Lastiğe biraz hava basmalıyım.
- Tom put air in his tires.
- Tom lastiklerine hava bastı.
- He put his foot on the brake suddenly.
- Aniden frene bastı.
- Don't put salt on my wounds!
- Yaralarıma tuz basmayın!
- John put his foot on the brake and we stopped suddenly.
- John ayağını frene bastı ve aniden durduk.
- He put air in his tires.
- Lastiklerine hava bastı.
- Don't put salt on my wounds!
- Yaralarıma tuz basma!
- Tom put air in the tires.
- Tom lastiklere hava bastı.
Show More (7)
|
| 19 |
put |
düzeltmek |
v. |
|
- So it is now up to us to put that right, in conjunction with the Member States.
- Dolayısıyla Üye Devletlerle birlikte bu durumu düzeltmek artık bize düşüyor.
- Violence does not bring justice, it does not put wrongs right, it does not address the root causes of a problem.
- Şiddet adalet getirmez, yanlışları düzeltmez, bir sorunun temel nedenlerini ele almaz.
- In addition we have to ensure that matters drawn attention to after the inspection are actually put right.
- Ayrıca, teftiş sonrasında dikkat çekilen hususların gerçekten düzeltilmesini sağlamalıyız.
- It is in Europe's own interests to put things right as soon as possible.
- Bu durumu mümkün olan en kısa sürede düzeltmek Avrupa'nın kendi çıkarınadır.
- The system failed and we are all duty-bound to put it right.
- Sistem başarısız oldu ve hepimiz bunu düzeltmekle yükümlüyüz.
- We should therefore put this situation right immediately.
- Bu nedenle bu durumu derhal düzeltmeliyiz.
- We have made mistakes and we should recognise those mistakes and put those mistakes right sooner, rather than later.
- Hatalar yaptık ve bu hataları kabul etmeli ve bu hataları daha sonra değil, bir an önce düzeltmeliyiz.
- We have a right and a duty now to set society straight and to put our own house in order.
- Şimdi toplumu düzeltmek ve kendi evimizi düzene sokmak gibi bir hakkımız ve görevimiz var.
- I can put this right.
- Bunu düzeltebilirim.
Show More (6)
|
| 20 |
put |
dökmek |
v. |
|
- You can't put that into words.
- Bunu sözcüklere dökemezsiniz.
- I just can't put it into words.
- Kelimelere dökemiyorum ki.
- It's hard for me to put my thoughts into words.
- Düşüncelerimi kelimelere dökmem zordur.
- You can't put that into words.
- Bunu kelimelere dökemezsin.
- You can't put that into words.
- Onu kelimelere dökemezsin.
- It's hard for me to put my thoughts into words.
- Düşüncelerimi kelimelere dökmek benim için zor.
- Could you put it in plain language?
- Bunu sade bir dile dökebilir misin?
- This truck puts salt on the road to melt the ice.
- Bu kamyon buzu eritmek için yola tuz döküyor.
- Tom couldn't put his feelings into words.
- Tom duygularını kelimelere dökemiyordu.
Show More (6)
|
| 21 |
put |
yüklemek |
v. |
|
- This is a highly desirable project but one which will put heavy demands on the judicial resources of the European Union.
- Bu son derece arzu edilen bir projedir ancak Avrupa Birliği'nin yargı kaynaklarına ağır yükler getirecektir.
- To put any added burden on it at this moment in time is quite wrong.
- Şu anda demiryoluna ilave bir yük yüklemek oldukça yanlıştır.
- Traceability puts the burden of proof on the producer.
- İzlenebilirlik, ispat yükümlülüğünü üreticiye yüklemektedir.
- To put this burden on them is totally unacceptable and for the producer it is unworkable.
- Bu yükü onlara yüklemek kesinlikle kabul edilemez ve üretici için de uygulanamaz.
- Don't put all your wealth on a boat.
- Tüm servetinizi bir tekneye yüklemeyin.
- You cannot put the entire blame on me!
- Tüm suçu bana yükleyemezsin!
- Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
- Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
- You cannot put the entire blame on me!
- Bütün suçu bana yükleyemezsin!
Show More (5)
|
| 22 |
put |
girmek |
v. |
|
- Infected stocks will always be slaughtered, as will any animals put at risk by contact with them.
- Enfekte hayvanlar ve onlarla temas ederek risk altına giren tüm hayvanlar her zaman kesilecektir.
- The fight against violence was put on every country's agenda.
- Şiddetle mücadele her ülkenin gündemine girdi.
- In Upper Austria alone, thousands of jobs have been affected or put at risk by the flood disaster.
- Sadece Yukarı Avusturya'da, sel felaketi nedeniyle binlerce iş yeri etkilenmiş ya da risk altına girmiştir.
- Tom put a Band-Aid over his small tattoo of a spider so he would be allowed into a Japanese hot spring.
- Tom bir Japon kaplıcasına girebilmek için küçük örümcek dövmesinin üzerine bir yara bandı yapıştırdı.
- I want them put in prison.
- Onların hapse girmesini istiyorum.
- He put himself into the lion's den.
- O, aslanın inine girdi.
- Layla decided to put the hijab back on.
- Leyla yeniden tesettüre girmeye karar verdi.
Show More (4)
|
| 23 |
put |
toplamak |
v. |
|
- Further steps imply that all funds available for Turkey should be put into one single budget.
- Daha ileri adımlar, Türkiye için mevcut tüm fonların tek bir bütçede toplanması gerektiği anlamına gelmektedir.
- In two years, hunger caused more deaths than the two world wars put together.
- İki yıl içinde açlık, iki dünya savaşının toplamından daha fazla ölüme neden oldu.
- Nepal is about the same size as Switzerland and Austria put together.
- Nepal, İsviçre ve Avusturya'nın toplamına yakın bir büyüklüktedir.
- Put yourself together.
- Kendini topla.
- Why should I put in an effort to clean up your mess?
- Neden ben kıçını toplamakla uğraşayım?
- Sami will put all of that into a book.
- Sami bütün bunları bir kitapta toplayacak.
- Put all the books about computers together.
- Bilgisayar hakkındaki tüm kitapları bir araya topla.
Show More (4)
|
| 24 |
put |
tıkmak |
v. |
|
- They put words in my mouth.
- Onlar lafı ağzıma tıkıyorlar.
- They put words in my mouth.
- Kelimeleri ağzıma tıktılar.
- You're putting words in my mouth.
- Lafı ağzıma tıktın.
- You're putting words in my mouth.
- Lafı ağzıma tıkıyorsun.
- Don't put words in my mouth.
- Kelimeleri ağzıma tıkma.
Show More (2)
|
| 25 |
put |
kurmak |
v. |
|
- Turkey has always tried to put pressure on us, but that is not the way forward.
- Türkiye her zaman üzerimizde baskı kurmaya çalışmıştır, ancak ilerlemenin yolu bu değildir.
- He put me in touch with the kidnappers.
- O benim çocuk hırsızlarıyla temas kurmamı sağladı.
- We've recently put a new roof on our house.
- Son zamanlarda evimizin üstüne yeni bir çatı kurduk.
- Do you really think it's appropriate to put a sentence like that on Tatoeba?
- Tatoeba'ya böyle bir cümle kurmanın gerçekten uygun olduğunu düşünüyor musun?
Show More (1)
|
| 26 |
put |
katmak |
v. |
|
- The whole idea of opt-in has been put forward as the solution to end spam.
- İstenmeyen postaları sona erdirmek için çözüm olarak tümüyle katılım fikri ortay atılmıştır.
- So, pick a song from the album, put your own spin on it.
- Albümden bir şarkı seç ve ona kendi yorumunu kat.
- So, pick a song from the album, put your own spin on it.
- Albümden bir parça seçin ve kendi yorumunuzu katın.
- Did I put too much rum in your drink?
- İçkine çok mu rom kattım?
Show More (1)
|
| 27 |
put |
zorlamak |
v. |
|
- We have to know in whom we can put our trust.
- Kime güvenebileceğimizi bilmek zorundayız.
- We are obliged to put our hopes in the post Nice process.
- Umutlarımızı Nice sonrası sürece bağlamak zorundayız.
- I'm going to have to ask you to put your phone away.
- Telefonunu kaldırmanı istemek zorundayım.
Show More (0)
|
| 28 |
put |
önermek |
v. |
|
- Who put you up to this?
- Bunu sana kim önerdi?
- Who put you up to it?
- Sana onu kim önerdi?
Show More (-1)
|
| 29 |
put |
saklamak |
v. |
|
- I'd like to put my belongings away.
- Özel eşyalarımı saklamak istiyorum.
- I put one away.
- Ben bir tane sakladım.
Show More (-1)
|
| 30 |
put |
atamak |
v. |
|
- Don't put the saddle on the wrong horse.
- Yanlış ata eyer vurma.
- Tyrannical governments frequently put their political opponents in prison.
- Tiran hükümetler siyasi muhaliflerini sık sık hapse atarlar.
Show More (-1)
|
| 31 |
put |
(kendini) adamak |
v. |
|
- Layla put her heart and soul into her job.
- Leyla kalbini ve ruhunu işine adadı.
- I am going to put my heart into the work.
- Bu işe kendimi adayacağım.
Show More (-1)
|
| 32 |
put |
işletmek |
v. |
|
- No normal process of law has been put into effect against them.
- Onlara karşı hiçbir normal hukuk süreci işletilmemiştir.
Show More (-2)
|
| 33 |
put |
denemek |
v. |
|
- You can hardly call that putting real structural policy into practice!
- Buna gerçek bir yapısal politikayı uygulamaya koymak denemez!
Show More (-2)
|
| 34 |
put |
(kısıtlamayı) yürürlüğe sokmak |
v. |
|
- They are going to put the bad law in force.
- Bu çürük yasayı yürürlüğe sokacaklar.
Show More (-2)
|
| 35 |
put |
açıklamak |
v. |
|
- Let me put it this way.
- Şu şekilde açıklayayım.
Show More (-2)
|
| 36 |
put |
yatırmak |
v. |
|
- Sami started to put a lot more money into his Cairo house.
- Sami Kahire'deki evine daha çok para yatırmaya başladı.
Show More (-2)
|
