1 |
you |
sen |
pron. |
|
- I admit that, with you sitting there, I find it more difficult.
- İtiraf etmeliyim ki, sen orada otururken daha zorlanıyorum.
- But what did you write?
- Ama sen ne yazdın?
- I have to disappoint you.
- Seni hayal kırıklığına uğratmak zorundayım.
- You would have put health first.
- Sen sağlığını ön planda tutardın.
- I came to congratulate you on your triumph tonight.
- Seni bu geceki zaferinden dolayı tebrik etmeye geldim.
- You didn't prance around like a ballerina for the whole week.
- Hafta boyunca balerin gibi dolaşan sen değildin.
- When that o'malley kid cheated on you, - I was ready to knock his teeth out.
- O'Malley denen o velet seni aldattığında, dişlerini dökmeye hazırdım.
- Jackie, you and I have had some times together.
- Jackie, sen ve ben bazı zamanlarda bir araya geldik.
- Medicine doesn't work faster just because you hope real hard.
- Sen çok fazla umut ediyorsun diye tıp daha hızlı sonuç vermez..
- I thought this was a hospital and that you were a healer.
- Burayı bir hastane, seni de şifacı sanıyordum.
- Officers die in battlefields, so you get promoted fast.
- Savaş alanında subaylar ölüyor, bu yüzden sen de çabucak terfi edersin.
- Janis, this man, he's sworn to kill you.
- Janis, bu adam seni öldürmeye yemin etti.
- I not see you since initiation into league of heroes.
- Kahramanlar ligine katıldığından beridir görmemiştim seni.
- I've seen you around, too, working the streets.
- Ben de seni bu civarda, sokaklarda çalışırken, gördüm.
- And I sentence you to ten years hard labor.
- Ve seni on yıl ağır çalışma cezasına çarptırıyorum.
- Reality doesn't go away because you stop believing in it.
- Gerçeklik, sırf sen ona inanmayı bıraktığın için ortadan kalkmaz.
- You were the last one to see her alive.
- Onu en son canlı gören sendin.
- For hating you all the time, I've spent one season.
- Senden sürekli nefret etmek için ben bir mevsim harcadım.
- Every time I come to visit you, I am cold.
- Seni her ziyarete geldiğimde üşütüp hasta oluyorum.
- Your mom stopped calling you the day the phone was invented.
- Senin annen, telefonun icat edildiği gün bıraktı seni aramayı.
- I think you trade in black-market fables.
- Bence sen kara borsa hikayeler satıyorsun.
- It's all about how I should feel special because you chose me.
- Önemli olan sen beni seçtiğin için kendimi nasıl özel hissetmem gerektiği.
- After all these years, I have become human to defeat you.
- Bunca yıldan sonra seni yenmek için insan oldum.
- Hayes, you and the kid follow those two.
- Hayes, sen ve çocuk bu ikisini takip edin.
- I'll tell you why, because you're a small man.
- Sana nedenini anlatacağım çünkü sen küçük bir adamsın.
- Now, you and I have to understand this whole problem of freedom.
- Şimdi, sen ve ben tüm bu özgürlük sorununu anlamak zorundayız.
- You are supposed to be the next president, not me.
- Bir sonraki başkan sen olmalısın, ben değil.
- That nice young man came to ask after you.
- O genç sevimli adam gelip seni sordu.
- You were the last one to see her alive.
- Onu canlı gören son kişi sendin.
- It turns out that being the morality police does not make you famous.
- Meğerse ahlak polisi olmak seni ünlü yapmıyormuş.
- It's enough to make you weep, isn't it?
- Seni ağlatmak için yeterli değil mi?
- You're not involved in this decision, boy.
- Bu karara sen dahil değilsin evlat.
- I'm really sorry, kid, I didn't see you.
- Gerçekten üzgünüm evlat, seni göremedim.
- Wait, you're related to a witch doctor?
- Bekle, sen bir büyücü ile akraba mısın?
- If you prefer all quiet, turn off everything that makes noise.
- Sen tamamen sessizliği tercih ediyorsan ses çıkaran her şeyi kapat.
- You are still a powerful sign and reminder to us.
- Sen bizim için hala kuvvetli bir işaret ve hatırlatıcısın.
- I got plenty of space to hold you till morning.
- Seni sabaha kadar tutacak şekilde epey yerim var.
- Your mom stopped calling you the day the phone was invented.
- Annen telefonun icat edildiği gün seni aramayı bıraktı.
- I feel bad about leaving you all by yourself at work too.
- Seni işte yalnız bıraktığım için de kendimi kötü hissediyorum.
- No, I'll kill you and send you ahead first.
- Hayır, seni öldüreceğim ve önce seni göndereceğim.
- My son is dead because you wanted to be with this doctor.
- Oğlum öldü çünkü sen bu doktorla birlikte olmak istedin.
- And you must be the one who lost his little girl.
- Ve onun küçük kızını kaybeden de sen olmalısın.
- Because after tonight you will belong to me.
- Çünkü bu geceden sonra sen benim olacaksın.
- You and I trade lives for a year.
- Sen ve ben bir yıl boyunca hayatlarımızı değiş tokuş ederiz.
- I'm really sorry, kid, I didn't see you.
- Gerçekten üzgünüm, delikanlı, seni görmedim.
- There is a whole world waiting for you.
- Seni bekleyen koca bir dünya var.
- Yo, Ray, that kid jacked you up, man.
- Ray, o çocuk seni mahvetti, dostum.
- Tell me how you and I can be friends.
- Sen ve ben nasıl arkadaş oluruz bana anla.
- Get over there where I can see you.
- Seni görebileceğim bir yere git.
- Of course not; you are a human being.
- Elbette hayır; sen bir insansın.
- You, too, will find peace and a home here.
- Sen de burada huzur bulacaksın ve bir yuvan olacak.
- I'll settle for being a good friend and keep bribing you with meatloaf until you give in.
- İyi bir arkadaş olmaya razı olacağım ve sen pes edene kadar sana köfte rüşveti vermeye devam edeceğim.
- And you start tonight.
- Sen de bu gece başlıyorsun.
- I don't know who's crazier, you or me.
- Kim daha deli bilmiyorum, sen mi yoksa ben mi?
- Because only you and I saw it, out of the whole world.
- Çünkü onu tüm dünyadan yalnızca sen ve ben gördük.
- Because only you and I saw it, out of the whole world.
- Çünkü tüm dünyadan sadece sen ve ben onu gördük.
- You and your life for the lives of these two Earth women.
- Bu iki dünyalı kadının hayatı karşılığında sen ve senin hayatın.
- This one'll bring you right in the family, kid.
- Bu seni ailenin içine sokmuş olacak, evlat.
- Okay, we need to get you out of here fast.
- Tamam, seni buradan hızlıca çıkarmalıyız.
- Reality doesn't go away just because you stop believing in it.
- Gerçeklik, sırf sen ona inanmayı bıraktığın için ortadan kalkmaz.
- Every time I come to visit you, I am cold.
- Ne zaman seni ziyarete gelsem üşütüyorum.
- Even the danger would mean nothing if you were with me.
- Sen benimle olduktan sonra tehlike bile önemsiz kalır.
- You and I trade lives for a year.
- Sen ve ben bir yıl boyunca hayatlarımızı değiş tokuş ediyoruz.
- I bet if I moved in with you, you'd become president.
- Bahse girerim eğer yanına taşınırsam sen cumhurbaşkanı olursun.
- To get over you is the hardest thing in the world.
- Seni unutmak dünyadaki en zor şey.
- Hayes, you and the kid follow those two.
- Hayes, sen ve çocuk şu ikisini takip edin.
- You're just an old guy pretending to be a little kid.
- Sen sadece küçük bir çocuk gibi davranan yaşlı bir adamsın.
- You were made for truth, love and goodness.
- Sen hakikat, sevgi ve iyilik için yaratıldın.
- You are not the only one who has suffered today.
- Bugün acı çeken tek kişi sen değilsin.
- I wanted to invite you over for fish soup tonight.
- Bu akşam seni balık çorbasına davet etmek istedim.
- Before I first saw you, I meditated for a thousand years.
- Seni ilk kez görmeden önce bin yıl meditasyon yaptım.
- You're looking for a witch doctor, not a lawyer.
- Sen bir büyücü arıyorsun, avukat değil.
- So grow up fast, kid, I'm waiting for you.
- O yüzden çabuk büyü, evlat, seni bekliyorum.
- And you start tonight.
- Ve sen bu gece başlıyorsun.
- The Army leaders are at fault, not you.
- Kara Kuvvetleri Komutanları kabahatli, sen değil.
- It's a decision I made to protect you.
- Bu seni korumak için verdiğim bir karar.
- You are not the only one who has suffered today.
- Bugün acı içinde olan tek insan sen değilsin.
- Reid, you and Dave check out John Doe's cell.
- Reid, sen ve Dave John Doe'nun hücresine göz atın.
- Honey, I know it's been a year since Jeff was abducted, and that's hitting you pretty hard.
- Tatlım, Jeff'in kaçırılmasının ardından bir yıl geçti, biliyorum ve bu seni bayağı bir sarsıyor.
- I got plenty of space to hold you till morning.
- Seni sabaha kadar idare edecek epey yerim var.
- We are here listening to you kid.
- Seni dinlemek için buradayız, delikanlı.
- And you are not the only one who lives life this way.
- Ve hayatı bu şekilde yaşayan tek kişi sen değilsin.
- But you never gave me even a kid to enjoy with my friends.
- Ama sen bana arkadaşlarımla beraber oynayabileceğim bir oğlak bile vermedin.
- Honey, I know it's been a year since Jeff was abducted, and that's hitting you pretty hard.
- Tatlım, Jeff'in kaçırılmasının üzerinden bir yıl geçtiğini biliyorum ve bu seni oldukça etkiliyor.
- Bringing you to her should earn us a nice reward.
- Seni ona götürmek bize harika bir ödül kazandıracaktır.
- Reuben, you are a nice, safe, conventional guy.
- Reuben, sen hoş, güven veren ve geleneksel bir adamsın.
- So that's my room there, and you can sleep in here.
- İşte şurası benim odam, sen de burada uyuyabilirsin.
- Enough to kill you and your whole family ten times over.
- Seni ve tüm aileni on kez öldürmeye yetecek kadar.
- You're just an old guy pretending to be a little kid.
- Sen de küçük bir çocuk gibi davranan ihtiyar bir adamsın.
- So, right now, I want to move on and get over you.
- Şu anda hayatıma devam etmek ve seni unutmak istiyorum.
- I knew you were a smart kid the minute I saw you.
- Seni gördüğüm an akıllı bir kız olduğunu anlamıştım.
- But since you're such an exceptional beauty, I'm prepared to forgive you.
- Ama sen olağanüstü bir güzelliğe sahip olduğuna göre seni affetmeye hazırım.
- That cute guy over there is totally checking you out!
- Şuradaki yakışıklı adam seni kesinlikle kesiyor!
- How nice of you and this lovely lady to join us.
- Sen ve bu güzel hanımın bize katılması ne kadar hoş.
- Worst case, you get the file and head out back.
- En kötü ihtimal, sen dosyayı alır ve geri dönersin.
- And what kills you is that I'll make a great president.
- Ve seni mahveden şey, benim harika bir başkan olacak olmam.
- This one'll bring you right in the family, kid.
- Bu da seni doğrudan aileye katacak evlat.
- If you conceal this, it'll just eat you up from inside.
- Eğer bunu saklarsan bu seni içten içe yiyip bitirecek.
- I want you to know that you did nothing wrong.
- Şunu bilmeni istiyorum sen yanlış bir şey yapmadın.
- Gabi, the whole time I was in China I couldn't stop thinking about you.
- Gabi, Çin'de olduğum onca süre boyunca seni düşünmeden edemedim.
- Well, you don't look like a lost cause.
- Sen ümitsiz vaka gibi görünmüyorsun ki.
- Only, you've never done a hard day's work.
- Şu var ki, sen hiç bütün gün zor bir iş yapmadın.
- Maybe a little truth serum will get you talking.
- Belki biraz doğruluk serumu seni konuşturur.
- I don't know who's crazier, you or me.
- Kimin daha çılgın olduğunu bilmiyorum, sen mi ben mi?
- She phoned you afterward, wanting to see you at once.
- Daha sonra seni aradı, hemen seni görmek istiyor.
- You stretched forth your right hand; the earth swallowed them up.
- Sen sağ elini uzattın, yer onları yuttu.
- All right, you take these, both of you get in there and keep quiet.
- Pekala, sen bunları al, ikiniz de içeri girin ve sessiz olun.
- I feel bad about leaving you all by yourself at work too.
- Seni işte tek başına bıraktığım için de kendimi kötü hissediyorum.
- Puts you under fast, keeps you dreaming for days.
- Seni hemen uyutuyor, günlerce rüya görmeni sağlıyor.
- You aren't the only one holding a weapon of mass murder.
- Elinde toplu katliam silahı olan tek kişi sen değilsin.
- I kept you from hard labour, and you did well for me.
- Seni ağır işlerden alıkoydum ve sen benim için iyi iş çıkardın.
- You and I know the skipper of that destroyer is a green kid.
- Sen de ben de biliyoruz ki o muhribin kaptanı, acemi bir çocuk.
- Hey, kid, it's good to see you.
- Hey, ufaklık, seni görmek güzel.
- Because I know that, I tried so hard to understand you.
- Çünkü şunu biliyorum ki, seni anlamak için çok çabaladım.
- Okay, we need to get you out of here fast.
- Tamam, seni buradan hemen çıkarmamız lazım.
- He said something about how he used to watch you.
- Eskiden seni nasıl izlediğiyle ilgili bir şeyler söyledi.
- Because only you and I saw it, out of the whole world.
- Çünkü koca dünyada sadece sen ve ben gördük onu.
- Claire, my goal tonight is to hear you laugh.
- Claire, bu geceki amacım seni gülerken duymak.
- Well, you don't look like a lost cause.
- Ya, sen ümitsiz vaka gibi görünmüyorsun.
- I've seen you make cold, calculated decisions.
- Seni soğukkanlı, iyi düşünülmüş kararlar verirken gördüm.
- Hayes, you and the kid follow those two.
- Hayes, sen ve çocuk bu ikisini izleyin.
- It's not like I didn't call to remind you.
- Hatırlatmak için seni aramadım da değil yani.
- Okay, we need to get you out of here fast.
- Tamam, seni hemen buradan çıkarmamız gerekiyor.
- Bringing you to her should earn us a nice reward.
- Seni ona getirmek bize güzel bir ödül kazandırmalı.
- If you can live with that decision, so can I.
- Eğer sen bu kararla yaşayabilirsen, ben de yaşayabilirim.
- But you did, and it was the right decision.
- Fakat sen yaptın ve doğru bir karardı.
- We are here listening to you kid.
- Burada seni dinliyoruz evlat.
- Tell me how you and I can be friends.
- Sen ve ben nasıl arkadaş oluruz bana söyle.
- Jackie, you and I have had some times together.
- Jackie, sen ve ben birlikte bazı zamanlar geçirdik.
- I knew you were a smart kid the minute I saw you.
- Seni gördüğüm anda zeki bir çocuk olduğunu anlamıştım.
- When that o'malley kid cheated on you, - I was ready to knock his teeth out.
- O'Malley denen çocuk seni aldattığında, dişlerini dökmeye hazırdım.
- We never had a normal life since you chose him.
- Sen onu seçtiğinden beri hiç normal bir hayatımız olmadı.
- Yet freedom in her wisdom, has chosen you to defend her.
- Yine de özgürce bir bilgelikle, onu savunman için seni seçti.
- Ponarian, how great to see you again, dear friend.
- Ponarian, seni tekrar görmek ne güzel, sevgili dostum.
- When that o'malley kid cheated on you, - I was ready to knock his teeth out.
- O'Malley denen çocuk seni aldattığında onun dişlerini ağzına dökmeye hazırdım.
- I can't believe that witch doctor Was feeding you whiskey.
- O büyücü hekimin seni viskiyle beslediğine inanamıyorum.
- No, servant, I will kill you and let you go first.
- Hayır, hizmetçi, seni öldüreceğim ve önce gitmene izin vereceğim.
- I'll wait for you outside, make it fast.
- Seni dışarıda bekleyeceğim, hadi çabuk ol.
- You and I know the skipper of that destroyer is a green kid.
- Sen ve ben o muhribin kaptanının acemi bir çocuk olduğunu biliyoruz.
- Remember, I am better at this than you are.
- Unutma, ben bu işte senden daha iyiyim.
- I'm about to make you a whole lot prettier.
- Seni çok daha güzel hale getirmek üzereyim.
- You and me, we always said that men are like dogs.
- Sen ve ben, her zaman erkeklerin köpekler gibi olduğunu söyleriz.
- I'll come down and let you in.
- Aşağı inip seni içeri alacağım.
- Gabi, the whole time I was in China I couldn't stop thinking about you.
- Gabi, Çin'de olduğum süre boyunca seni düşünmeden duramadım.
- You were never meant to be someone's assistant, kid.
- Sen asla birinin yardımcısı olacak insan değilsin, ufaklık.
- They're saying, you have a French face.
- Sende Fransız siması var diyorlar.
- You're just an old guy pretending to be a little kid.
- Sen ufacık bir çocuk gibi davranan yaşlı bir adamsın işte.
- There is a whole world waiting for you.
- Seni bekleyen koskoca bir dünya var.
- I not see you since initiation into league of heroes.
- Kahramanlar Birliği'ne katıldığından beri seni görmüyorum.
- Hey, kid, it's good to see you.
- Hey, evlat, seni görmek güzel.
- I'll tell you why, because you're a small man.
- Nedenini söyleyeyim, çünkü sen küçük bir adamsın.
- Rahm Tak would have killed every person in Defiance if you hadn't.
- Sen olmasaydın Rahm Tak Defiance'daki herkesi öldürecekti.
- And I sentence you to ten years hard labor.
- Seni on yıl ağır işlerde çalışmaya mahkum ediyorum.
- And what kills you is that I'll make a great president.
- Ve seni öldüren şey şu ki, ben harika bir başkan olacağım.
- Maybe they'll come down, castrate you, straighten your teeth and split.
- Belki aşağı inip seni hadım ederler, dişlerini düzeltirler ve ayrılırlar.
- You give in to her with this dress; she'll bleed you dry.
- Bu elbiseyle ona teslim olursan, seni iliklerine kadar kurutacak.
- And you can't trade sick days with other people.
- Sen de mazeret izinlerini başkalarıyla takas edemezsin.
- Remember, I am better at this than you are.
- Unutma, bu konuda senden daha iyiyim.
- I saw you, come down!
- Gördüm seni, in aşağı!
- I'll settle for being a good friend and keep bribing you with meatloaf until you give in.
- İyi bir arkadaş olmakla yetineceğim ve sen teslim olana kadar sana köfteyle rüşvet vermeye devam edeceğim.
- And what kills you is that I'll make a great president.
- Ve seni kahreden de, harika bir başkan olacak olmam.
- I'm really sorry, kid, I didn't see you.
- Gerçekten üzgünüm evlat, seni görmemişim.
- The Army leaders are at fault, not you.
- Kara Kuvvetleri Komutanları kabahatli, sen ise değilsin.
- For hating you all the time, I've spent one season.
- Senden her zaman nefret etmek için bir sezonumu harcadım.
- He wanted to kick him out and now you tell me…
- Onu kovmak istedi ve şimdi sen bana diyorsun ki…
- Because behind these walls, the only thing that matters is how I see you.
- Çünkü bu duvarların arkasında önemli olan tek şey benim seni nasıI gördüğümdür.
- You were the last one to see her alive.
- Onu hayatta gören son kişi sendin.
- You stretched forth your right hand; the earth swallowed them up.
- Sen sağ elini uzattın; yeryüzü onları yuttu.
- So grow up fast, kid, I'm waiting for you.
- Çabuk büyü çocuğum, seni bekliyorum.
- You were never meant to be someone's assistant, kid.
- Sen asla birinin asistanı olacak bir tip değilsin, evladım.
- That nice young man came to ask after you.
- O hoş genç adam seni sormaya geldi.
- Bringing you to her should earn us a nice reward.
- Seni ona götürmek bize güzel bir ödül kazandırmalı.
- I'm about to make you a whole lot prettier.
- Seni bütünüyle çok daha güzel biri yapmak üzereyim.
- Your mom stopped calling you the day the phone was invented.
- Telefon icat edildiği gün annen seni aramayı bıraktı.
- After all these years, I have become human to defeat you.
- Bunca yıldan sonra, seni yenmek için insan oldum.
- I'm about to make you a whole lot prettier.
- Seni bütünüyle çok daha güzelleştirmek üzereyim.
- I knew you were a smart kid the minute I saw you.
- Seni gördüğüm an akıllı bir çocuk olduğunu anladım.
- But since you're such an exceptional beauty, I'm prepared to forgive you.
- Fakat madem böyle olağanüstü bir güzelliğin var, seni affetmeye hazırım.
- I had activated the machine seconds before you appeared inside it.
- Sen içinde belirmeden saniyeler önce makineyi çalıştırmıştım.
- So grow up fast, kid, I'm waiting for you.
- O yüzden çabuk büyü evlat, ben seni bekliyorum.
- You and me, we always said that men are like dogs.
- Sen ve ben, daima erkekler köpeklere benzer derdik.
- Don't be so polite, you little drug addict.
- Bu kadar kibar olma, seni küçük keş.
- And you start tonight.
- Sen bu akşamdan başlıyorsun.
- And one priest, since you seem to know everything.
- Ve bir rahip var, madem sen her şeyi biliyor gibisin.
- Reuben, you are a nice, safe, conventional guy.
- Reuben, sen tatlı, güvenilir, geleneksel birisin.
- And after what happened tonight, I could never like you.
- Ve bu gece olanlardan sonra senden asla hoşlanamadım.
- No, servant, I will kill you and let you go first.
- Hayır hizmetçi, seni öldüreceğim ve önce senin gitmene izin vereceğim.
- You were never meant to be someone's assistant, kid.
- Sen asla birinin asistanı olmak için yaratılmadın, evlat.
- I feel bad about leaving you all by yourself at work too.
- Ben de seni işyerinde tek başına bıraktığım için üzülüyorum.
- This one'll bring you right in the family, kid.
- Bu seni doğrudan ailenin içine sokar, evlat.
- You are still a powerful sign and reminder to us.
- Sen hâlâ bizim için güçlü bir işaret ve anımsatıcısın.
- I can't get over losing you.
- Seni kaybetmenin üstesinden gelemiyorum
- I had activated the machine seconds before you appeared inside it.
- Sen içinde görünmeden saniyeler önce makineyi çalıştırmıştım.
- I don't know who's crazier, you or me.
- Kim daha deli bilmiyorum, sen mi ben mi?
- It's a decision I made to protect you.
- Seni korumak için verdiğim bir karar.
- You'll be taking a back seat on this one.
- Sen bu sefer arka planda kalacaksın.
- I think you have your answer, kid.
- Sanırım aradığın cevap yine sende, ufaklık.
- There is a whole world waiting for you.
- Seni bekleyen kocaman bir dünya var.
- Honey, I know it's been a year since Jeff was abducted, and that's hitting you pretty hard.
- Tatlım, Jeff'in kaçırılmasının üzerinden bir yıl geçtiğini ve bunun seni çok etkilediğini biliyorum.
- You and me, we always said that men are like dogs.
- Sen ve ben her zaman erkeklerin köpeklere benzediğini söylerdik.
- I'm so tired, I thought you were my mouth.
- Çok yorgunum, seni ağzım sandım.
- If you conceal this, it'll just eat you up from inside.
- Eğer bunu gizlersen, seni kurt gibi yer bitirir.
- Come down from there, you naughty boy.
- Oradan aşağı in, seni yaramaz çocuk.
- It's enough to make you weep, isn't it?
- Bu seni ağlatmaya yeter, değil mi?
- I'll wait for you outside, make it fast.
- Seni dışarıda bekleyeceğim, çabuk ol.
- Gabi, the whole time I was in China I couldn't stop thinking about you.
- Çin'de geçirdiğim onca zaman boyunca seni düşünmeden edemedim Gabi.
- I not see you since initiation into league of heroes.
- Kahramanlar ligine girdiğinden beri seni görmedim.
- But since you're such an exceptional beauty, I'm prepared to forgive you.
- Ama sen olağanüstü bir güzel olduğun için seni affetmeye hazırım.
- You and your life for the lives of these two Earth women.
- Sen ve senin hayatın, bu iki Dünyalı kadının hayatına karşılık.
- You'll be taking a back seat on this one.
- Bu sefer sen geri planda olacaksın.
- Are you a supermodel?
- Sen süper model misin?
- Somebody has to stop you.
- Biri seni durdurmalı.
- You're really not stupid.
- Sen gerçekten aptal değilsin.
- I'm going to get you out of here.
- Seni buradan çıkaracağım.
- You're smaller than him.
- Sen ondan daha küçüksün.
- You really are a jerk.
- Sen gerçekten bir pisliksin.
- You're very versatile.
- Sen çok yönlüsün.
- You and I love games.
- Sen ve ben oyunları seviyoruz.
- You forced me into this.
- Beni buna sen zorladın.
- He didn't mean to hurt you.
- O seni incitmek istemiyordu.
- You are not as rich as that man.
- Sen o adam kadar zengin değilsin.
- You make me very nervous.
- Sen beni çok sinirlendiriyorsun.
- You weren't wearing your uniform the last time I saw you.
- Seni son gördüğümde üniformanı giymiyordun.
- You are my best friend.
- Sen en iyi arkadaşımsın.
- I sympathize with you from the bottom of my heart.
- Seni tüm kalbimle anlıyorum.
- You've got to avoid that.
- Sen ondan kaçınmak zorundasın.
- You're not from around here, are you?
- Sen buralı değilsin, değil mi?
- Have I caught you at a bad time?
- Seni kötü bir zamanda mı yakaladım?
- You seem an honest man.
- Sen dürüst bir adam gibi görünüyorsun.
- Tom wanted to get to know you.
- Tom seni tanımak istedi.
- You're interfering.
- Sen karışıyorsun.
- I can't see you.
- Seni göremiyorum.
- We were about to call you.
- Biz seni aramak üzereydik.
- If you bite me, then I'll bite you, too.
- Eğer beni ısırırsan, ben de seni ısırırım.
- Was that man harassing you?
- O adam seni taciz ediyor muydu?
- I don't blame you for the accident; it was not your fault.
- Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.
- Nice to see you.
- Seni gördüğüme sevindim.
- You don't seem too sure.
- Sen çok emin görünmüyorsun.
- I'm not counting you.
- Seni saymıyorum.
- You made that difficult.
- Bunu sen zorlaştırdın.
- What brings you back to town?
- Seni kasabaya geri getiren ne?
- I saw you spying on him.
- Seni onu gözetlerken gördüm.
- Tell me, my fine boy, do you also want to come to my wonderful country?
- Söyle bana, benim güzel oğlum, sen de benim harika ülkeme gelmek istiyor musun?
- I don't want to force you to go.
- Seni gitmeye zorlamak istemiyorum.
- Maybe I'll call you.
- Belki seni ararım.
- Are you a model?
- Sen bir model misin?
- You let him get away.
- Kaçmasına sen izin verdin.
- In a way, you're right, too.
- Bir açıdan sen de haklısın.
- I think Tom is going to call you.
- Sanırım Tom seni arayacak.
- What's making you uneasy?
- Seni huzursuz eden ne?
- I'd pay you a visit if I had time.
- Zamanım olsaydı seni ziyaret ederdim.
- You're predictable.
- Sen tahmin edilebilir birisin.
- How well did you know them?
- Sen onları ne kadar iyi tanıyordun?
- I haven't seen you in almost three years.
- Neredeyse üç yıldır seni görmedim.
- You spend a lot more money on clothes than I do.
- Sen kıyafetlere benim harcadığımdan çok daha fazla para harcıyorsun.
- I'll wait until you've finished.
- Sen bitirinceye kadar bekleyeceğim.
- You did this, didn't you?
- Bunu sen yaptın, değil mi?
- You're in danger.
- Sen tehlikedesin.
- Who forced you to do that?
- Seni bunu yapmaya kim zorladı?
- Who chose you?
- Seni kim seçti?
- You've been playing.
- Sen oynuyorsun.
- I'm the one who saved you.
- Seni kurtaran benim.
- Did I embarrass you?
- Seni utandırdım mı?
- I can employ you in my business.
- Seni benim işimde çalıştırabilirim.
- You pay Tom well, don't you?
- Sen Tom'a iyi ödüyorsun, değil mi?
- We'll see you then.
- Seni daha sonra göreceğiz.
- Do you and Tom want the same thing?
- Sen ve Tom aynı şeyi mi istiyorsunuz?
- Do you know what love is?
- Sen aşkın ne olduğunu biliyor musun?
- I don't remember asking you to do that.
- Senden bunu yapmanı istediğimi hatırlamıyorum.
- I need to see you now.
- Seni şimdi görmem gerek.
- I won't disappoint you.
- Ben seni hayal kırıklığına uğratmayacağım.
- Now I know that you're a man who has feelings.
- Şimdi biliyorum ki sen hisleri olan bir adamsın.
- Don't sic a dog on others or he might bite you.
- Bir köpeği başkalarına saldırtma yoksa o seni ısırabilir.
- Something obviously has upset you.
- Belli ki bir şey seni üzmüş.
- No matter how often you write to her, she will not take notice of you.
- Ona ne sıklıkta yazarsan yaz, o seni dikkate almayacaktır.
- Either you or I have to go there.
- Ya sen ya da ben oraya gitmek zorundayız.
- You look dazed.
- Sen sersemlemiş görünüyorsun.
- You're misunderstood.
- Sen yanlış anlaşılmışsın.
- I'll get Tom to call you.
- Tom'un seni aramasını sağlayacağım.
- You're in danger, too.
- Sen de tehlikedesin.
- Tom won't disturb you.
- Tom seni rahatsız etmeyecek.
- I'll show you around.
- Seni gezdireceğim.
- What makes you laugh like that?
- Seni böyle güldüren ne?
- We can protect you.
- Seni koruyabiliriz.
- This doesn't concern you, Tom.
- Bu seni ilgilendirmiyor, Tom.
- Are you going to choose, or should I?
- Sen seçecek misin, yoksa ben mi seçeyim?
- You are sharp.
- Sen akıllısın.
- I warned you.
- Seni uyarmıştım.
- Sometimes I understand you.
- Bazen seni anlıyorum.
- We won't wait for you.
- Biz seni beklemeyeceğiz.
- You're a good wife.
- Sen iyi bir eşsin.
- I might never see you again.
- Seni bir daha göremeyebilirim.
- Don't bother them, and they won't bother you.
- Onları rahatsız etmez, onlar da seni rahatsız etmesin.
- Are they going to kill you?
- Onlar seni öldürecek mi?
- Come on, I'll give you a ride.
- Hadi, seni bırakayım.
- I could have you arrested.
- Seni tutuklatabilirim.
- Would you like me to take you home?
- Seni eve bırakmamı ister misin?
- You asked for my advice.
- Sen benim tavsiyemi istedin.
- I said I'd wait for you.
- Seni bekleyeceğimi söyledim.
- Perhaps you could help me.
- Belki sen bana yardım edebilirsin.
- I know what Tom did to make you mad.
- Tom'un seni kızdırmak için ne yaptığını biliyorum.
- You passed one test, but failed the other, didn't you?
- Sen bir testi geçtin ama diğerinde başarısız oldun, değil mi?.
- You know, I've never seen you with a guy before.
- Biliyor musun, seni daha önce hiç bir erkekle görmemiştim.
- When did you and Tom buy that?
- Sen ve Tom onu ne zaman aldınız?
- I heard about you from Tom.
- Seni Tom'dan duydum.
- They've fooled you.
- Seni kandırmışlar.
- How old are you now?
- Kaç yaşındasın sen?
- I'm not forgetting about you.
- Seni unutmuyorum.
- I know you better than that.
- Ben seni ondan daha iyi tanıyorum.
- I'll look after the children while you go shopping.
- Sen alışverişe giderken çocuklara ben bakarım.
- I think they are using you.
- Sanırım o seni kullanıyor.
- Tom called to say you can't stay with him next week when you visit Boston.
- Tom gelecek hafta sen Boston'u ziyaret ettiğinde onunla kalamayacağını söylemek için aradı.
- I'm not bothering you, am I?
- Seni rahatsız etmiyorum, değil mi?
- I was there on time, but I didn't see you!
- Zamanında oradaydım ama seni görmedim.
- You're twice as old as I am.
- Sen benim iki katım kadar yaşlısın.
- Tom blames you for everything.
- Tom her şey için seni suçluyor.
- May I see you in private?
- Seni özel olarak görebilir miyim?
- I'd like to see you now.
- Şimdi seni görmek istiyorum.
- You're objective.
- Sen tarafsızsın.
- I can't protect you.
- Ben seni koruyamam.
- You are just the man I wanted to see.
- Sen tam görmek istediğim adamsın.
- I didn't want to hurt you.
- Seni incitmek istemedim.
- Did Tom try to persuade you to do that, too?
- Tom seni de bunu yapmaya ikna etmeye çalıştı mı?
- We thought we'd visit you for a few days next summer.
- Gelecek yaz birkaç günlüğüne seni ziyaret etmeyi düşündük.
- The rich are different from you and me.
- Zengin, sen ve benden farklıdır.
- You're motivated.
- Sen motive olmuşsun.
- When you see each other you and Tom, you're like magnets.
- Tom ve sen birbirinizi gördüğünüzde mıknatıs gibi oluyorsunuz.
- I searched all over for you.
- Her yerde seni aradım.
- He loves you as much as I do.
- O da seni en az benim kadar seviyor.
- I'll tell you when I see you.
- Seni gördüğümde sana söyleyeceğim.
- What do you and Tom usually talk about?
- Sen ve Tom genellikle ne hakkında konuşursunuz?
- If something happens, don't say I didn't warn you.
- Eğer bir şey olursa, seni uyarmadığımı söyleme.
- You must have seen him.
- Sen onu görmüş olmalısın.
- If I find your passport, I'll call you at once.
- Pasaportunu bulursam seni hemen ararım.
- Will you have a talk with Tom?
- Sen Tom'la bir konuşma yapacak mısın?
- They'll come looking for you.
- Seni aramaya gelecekler.
- Where did you and Tom eat?
- Sen ve Tom nerede yemek yediniz?
- That's why I've asked you over.
- Bu yüzden seni çağırdım.
- How do you go to school?
- Sen okula nasıl gidiyorsun?
- You are ill.
- Sen rahatsızsın.
- Do you like the same things that Tom does?
- Tom'un sevdiği şeyleri sen de seviyor musun?
- I went ahead and ate your dinner since you weren't here.
- Sen burada olmadığın için yemeğini ben yedim.
- I've loved you from the moment I saw you.
- Ben seni gördüğüm andan beri seviyorum.
- Tom was trying to impress you.
- Tom seni etkilemeye çalışıyordu.
- You've underestimated me.
- Sen beni küçümsedin.
- I can make you a legend.
- Seni bir efsane yapabilirim.
- If I told you, I'd have to kill you.
- Sana anlatırsam seni öldürmek zorunda kalırım.
- Have you ever wondered how many stars are in the sky?
- Sen hiç gökyüzünde kaç tane yıldız olduğunu düşündün mü?
- I was meaning to call you.
- Seni aramak istiyordum.
- What are you talking about?
- Sen neden bahsediyorsun?
- You're so rude that I want to punch you.
- O kadar kabasın ki seni yumruklamak istiyorum.
- Where were you born?
- Nerede doğdun sen?
- Tom, you're a prude.
- Tom, sen erdemlilik taslayan bir tipsin.
- Did you even know that you could buy apples at that store?
- O dükkandan elma alabileceğini biliyor muydun ki sen?
- I thought this would make you happy.
- Bunun seni mutlu edeceğini düşündüm.
- Aren't you getting tired?
- Sen yorulmuyor musun?
- Hey, Tom, you've gotten a lot taller since I last saw you.
- Hey Tom, seni son görüşümden beri boyun epey uzamış.
- I want you to drive to Boston.
- Seni Boston'a götürmek istiyorum.
- I came to warn you.
- Seni uyarmaya geldim.
- You're not well, are you?
- Sen iyi değilsin, değil mi?
- Your hair has turned white since I last saw you.
- Seni son gördüğümden beri saçların beyazlamış.
- It's been five years since I last saw you.
- Seni son gördüğümden beri beş yıl geçti.
- Mary, someone is here to see you.
- Mary, biri seni görmeye geldi.
- I'd like to pick you up now.
- Seni şimdi almak istiyorum.
- You're never here.
- Sen hiç burada olmuyorsun.
- You're the one who said you wanted to come here.
- Buraya gelmek istediğini söyleyen sendin.
- Are you productive?
- Sen üretken misin?
- A glass of water will make you feel better.
- Bir bardak su seni daha iyi hissettirecektir.
- We didn't want to hurt you.
- Seni incitmek istemedik.
- You are a bad person.
- Sen kötü birisin.
- I've missed you very much.
- Seni çok özledim.
- I'll always love you, no matter what happens.
- Ne olursa olsun seni hep seveceğim.
- Were you responsible?
- Sen mi sorumluydun?
- You can't help me, can you?
- Sen bana yardım edemezsin, değil mi?
- I've been calling you for hours.
- Saatlerdir seni arıyorum.
- I don't know why Tom hates you.
- Tom'un neden senden nefret ettiğini bilmiyorum.
- You're a decent guy.
- Sen terbiyeli bir adamsın.
- You're not telling me anything I don't know.
- Sen bana bilmediğim hiçbir şey söylemiyorsun.
- I will wait for you at the bus stop.
- Ben seni otobüs durağında bekleyeceğim.
- I don't know about you, but I believe Tom.
- Seni bilmem ama ben Tom'a inanıyorum.
- Do you think Tom is going to come to pick you up?
- Tom'un seni almaya geleceğini mi sanıyorsun?
- You're not perfect.
- Sen mükemmel değilsin.
- I won't tell Tom if you won't.
- Sen söylemezsen Tom'a söylemem.
- The bus takes you down town.
- Otobüs seni şehrin aşağısına götürüyor.
- Come back here, you scoundrel!
- Buraya gel, seni alçak!
- You're quite a liar.
- Sen oldukça yalancısın.
- You aren't the only one who's in love with Mary.
- Mary'ye aşık olan tek kişi sen değilsin.
- You're courageous, aren't you?
- Sen cesursun, değil mi?
- I'll come to save you.
- Seni kurtarmak için geleceğim.
- Have you ever skipped school?
- Sen hiç okulu astın mı?
- Tom will make you happy.
- Tom seni mutlu edecek.
- You're really gifted.
- Sen gerçekten yeteneklisin.
- I miss you a lot.
- Seni çok özledim.
- How does that affect you?
- O seni nasıl etkiliyor?
- He was afraid of losing you.
- Seni kaybetmekten korkuyordu.
- With your experience, any company would hire you right away.
- Tecrübenle, her şirket seni hemen işe alır.
- In my opinion, you suffer from prostate problems.
- Bence sen prostat sorunları çekiyorsun.
- Tom loved you very much.
- Tom seni çok seviyordu.
- Love is the bridge between you and everything.
- Aşk, sen ve her şey arasındaki köprüdür.
- You should do it.
- Sen yapmalısın.
- Will anybody be at the station to meet you?
- Seni karşılamak için istasyonda kimse olacak mı?
- You got cheated.
- Sen aldatıldın.
- I'm tired of listening to you.
- Seni dinlemekten yoruldum.
- I'm not impoverishing you.
- Ben seni fakirleştirmiyorum.
- You make my world brighter.
- Sen benim dünyamı aydınlatıyorsun.
- I wait for you in Turin!
- Seni Torino'da bekliyorum!
- You brought some water.
- Sen biraz su getirdin.
- You did this to me.
- Bunu bana sen yaptın.
- I'll wait for you in the car.
- Seni arabada bekleyeceğim.
- They're going to shoot you.
- Onlar seni vuracaklar.
- You've worked hard this morning.
- Sen bu sabah çok çalıştın.
- You and Tom were childhood friends, right?
- Sen ve Tom çocukluk arkadaşıydınız, değil mi?
- Is someone waiting for you?
- Seni bekleyen biri mi var?
- You're filthy.
- Sen pissin.
- Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen, tatlı ve sevimli bir kızsın.
- We saw you on the beach.
- Seni sahilde gördük.
- I'll pick you up in an hour.
- Seni bir saat sonra alırım.
- It seems that you don't like Tom either.
- Öyle görünüyor ki sen de Tom'dan hoşlanmıyorsun.
- You're unethical.
- Sen etik değilsin.
- I was just thinking about you.
- Sadece seni düşünüyordum.
- I'm giving you a ride.
- Seni bırakıyorum.
- Soon, we'll be able to send you to prison.
- Yakında seni hapse gönderebileceğiz.
- If you won't tell them, I will.
- Eğer sen söylemezsen, ben söylerim.
- I didn't mean to overwhelm you.
- Seni bunaltmak istemedim.
- You, John, know many countries.
- Sen, John, birçok ülke biliyorsun.
- How did you and Tom meet?
- Sen ve Tom nasıl tanıştınız?
- We want you.
- Biz seni istiyoruz.
- What made you suspicious?
- Seni şüphelendiren ne?
- I got you all right where I want you.
- Seni tam istediğim yere getirdim.
- You taught us that.
- Bunu bize sen öğrettin.
- Making you happy makes me happy.
- Seni mutlu etmek beni de mutlu ediyor.
- You're a very sound sleeper.
- Sen çok uykucu birisin.
- Are you saying it's over?
- Sen onun bittiğini mi söylüyorsun?
- You didn't do it, did you?
- Bunu sen yapmadın, değil mi?
- I must leave you.
- Seni terk etmek zorundayım.
- We followed you.
- Seni takip ettik.
- Aren't you a Canadian?
- Sen Kanadalı değil misin?
- I've always considered you more intelligent than all our other co-workers.
- Seni her zaman diğer iş arkadaşlarımızdan daha zeki bulmuşumdur.
- I like you a lot.
- Seni çok seviyorum.
- Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil, ben de suçluydum.
- Today, I invite you to have dinner.
- Seni bugün akşam yemeğine davet ediyorum.
- You don't belong here.
- Sen buraya ait değilsin.
- I called you three or four times, but you never answered your phone.
- Seni üç ya da dört kez aradım ama sen asla telefona cevap vermedin.
- Are you the runner who escaped the underground city?
- Yeraltı şehrinden kaçan koşucu sen misin?
- That's for you to do.
- Bunu sen yapmalısın.
- I know that you're smart.
- Bilirim akıllısındır sen.
- Unless you can speak French, they won't understand you.
- Fransızca konuşamadıkça onlar seni anlamaz.
- Can I call you back in twenty minutes?
- Seni yirmi dakika içerisinde geri arayabilir miyim?
- We're just trying to protect you.
- Sadece seni korumaya çalışıyoruz.
- You're grumpy.
- Sen huysuzsun.
- I haven't seen you in months.
- Seni aylardır görmedim.
- I'd love to see you.
- Seni görmeyi istiyorum.
- I'll call you up around eight this evening.
- Bu akşam sekiz gibi seni ararım.
- You are in my spot.
- Sen benim yerimdesin.
- You're satisfied.
- Sen memnunsun.
- I think you're a coward.
- Bence sen bir korkaksın.
- You should be there.
- Sen de orada olmalısın.
- Tom and I will wait for you.
- Tom ve ben seni bekleyeceğiz.
- You're in Boston.
- Sen Boston'dasın.
- You're sharp.
- Sen zekisin.
- I don't know what he'll do when you're gone.
- Sen gittiğinde onun ne yapacağını bilmiyorum.
- You're a warlock, Tom.
- Sen bir büyücüsün, Tom.
- You weren't fair.
- Sen adil değildin.
- I always thought you and Tom were married.
- Ben her zaman Sen ve Tom'un evli olduğunu düşündüm.
- What time should I wake you up?
- Seni saat kaçta uyandırmam gerekiyor?
- I don't want to see you ever again.
- Seni bir daha görmek istemiyorum.
- I saw you and Tom earlier.
- Seni ve Tom'u daha önce gördüm.
- I saw Tom try to kiss you.
- Tom'u seni öpmeye çalışırken gördüm.
- I sentence you to ten years.
- Seni on yıla mahkûm ediyorum.
- We'll visit you sometime.
- Bir ara seni ziyaret edeceğiz.
- In a way, you're right, too.
- Bir bakıma sen de haklısın.
- Didn't I warn you not to drink that?
- Onu içmemen konusunda seni uyarmadım mı?
- Oh my God, you too?
- Aman Allah'ım, sen de mi?
- Tom never wanted you here.
- Tom seni burada hiç istemedi.
- I'll be waiting for you outside.
- Seni dışarıda bekliyor olacağım.
- You aren't a pilot, are you?
- Sen pilot değilsin değil mi?
- You're our best player.
- Sen bizim en iyi oyuncumuzsun.
- You're unimaginative.
- Sen hayal gücünden yoksunsun.
- You should be put away.
- Sen hapse atılmalısın.
- I was just talking about you.
- Ben sadece senden bahsediyordum.
- You're a good kid.
- Sen iyi bir çocuksun.
- You should stay here.
- Sen burada kalmalısın.
- You're great.
- Sen harikasın.
- Tom is eager to see you.
- Tom seni görmek için sabırsızlanıyor.
- Aren't you the one who took my knife?
- Bıçağımı alan kişi sen değil misin?
- I knew we'd find you.
- Seni bulacağımızı biliyordum.
- You're rude and disrespectful.
- Sen kaba ve saygısızsın.
- I guess I'll see you around, Tom.
- Sanırım seni etrafta görürüm, Tom.
- Was Tom the one who beat you up?
- Seni yenen kişi Tom muydu?
- Are you all right?
- Sen iyi misin?
- Tom is going to forgive you.
- Tom seni affedecek.
- You're a nice kid.
- Sen hoş bir çocuksun.
- I'm very glad I got to know you.
- Seni tanıdığıma çok sevindim.
- What makes you special?
- Seni özel yapan ne?
- I think they like you.
- Sanırım onlar seni seviyor.
- You're naughty.
- Sen yaramazsın.
- You were simply tired.
- Sen sadece yorgundun.
- You look a lot like someone I used to know.
- Sen eskiden tanıdığım birine çok benziyorsun.
- You aren't me.
- Sen ben değilsin.
- I'll be waiting for you at the usual place.
- Her zamanki yerde seni bekliyor olacağım.
- How hungry are you?
- Sen ne kadar açsın?
- I can't get you out of my mind.
- Seni aklımdan çıkaramıyorum.
- Can you still play tennis?
- Sen hala tenis oynayabilir misin?
- You could also hire a car.
- Sen de araba kiralayabilirsin.
- Were you born in the 20th century or in the 21st?
- Sen yirminci yüzyılda mı yoksa yirmi birinci yüzyılda mı doğdun?
- You have known from a long time what to do.
- Sen ne yapacağını uzun zamandır biliyorsun.
- I'm not accusing you of anything.
- Seni hiçbir şeyle suçlamıyorum.
Show More (504)
|
2 |
you |
size |
pron. |
|
- You quite rightly said that the Treaty only provides you with limited powers in the area of banking supervision.
- Haklı olarak Antlaşma'nın bankacılık denetimi alanında size sadece sınırlı yetkiler verdiğini söylediniz.
- I wish you lots of luck.
- Size bol şans diliyorum.
- I shall give you the floor so you can express your opinion briefly.
- Görüşlerinizi kısaca ifade edebilmeniz için size söz vereceğim.
- I asked you about this issue during the last part-session.
- Geçen oturumda size bu konuyu sormuştum.
- I will give you one example of this.
- Size bununla ilgili bir örnek vereceğim.
- I wish to ask you a question and perhaps make a small suggestion.
- Size bir soru sormak ve belki de küçük bir öneride bulunmak istiyorum.
- Let me give you just one example from Parliament.
- Size Parlamentodan sadece bir örnek vereyim.
- My apologies for making you say things we already know.
- Size zaten bildiğimiz şeyleri söylettiğim için özür dilerim.
- I can inform you, ladies and gentlemen, that a new one is being prepared.
- Hanımefendiler ve beyefendiler, size yeni bir teklifin hazırlanmakta olduğu bilgisini verebilirim.
- I would like to remind you of this because it does not exactly coincide with what you have told us.
- Bunu size hatırlatmak isterim çünkü bize söylediklerinizle tam olarak örtüşmüyor.
- Mr Martin, I wish you good luck.
- Bay Martin, size iyi şanslar diliyorum.
- Unfortunately, I am not in a position to tell you what the actual implementation rate was.
- Maalesef size gerçek uygulama oranının ne olduğunu söyleyebilecek durumda değilim.
- They are produced and directed at you in the light of our own experiences.
- Bunlar kendi deneyimlerimiz ışığında üretilmiş ve size yöneltilmiştir.
- Ought we to have blind faith in you?
- Size körü körüne inanmalı mıyız?
- We owe you a big thank you.
- Size büyük bir teşekkür borçluyuz.
- However, I will be willing to return and give you a more detailed answer later on.
- Ancak daha sonra size dönüp daha detaylı bir cevap vermek isterim.
- I have little more to tell you at this point.
- Bu noktada size söyleyecek çok az şeyim var.
- For this reason, I really do beg you to reconsider this.
- Bu nedenle, bunu yeniden düşünmeniz için size gerçekten yalvarıyorum.
- Commissioner Barnier, I will now agree to give you eleven minutes, the same that Parliament has had.
- Komisyon Üyesi Barnier, şimdi size Parlamento'nun sahip olduğu on bir dakikayı vermeyi kabul ediyorum.
- Yes, I can tell you that the Quaestors will be looking into this issue.
- Evet, size Quaestors'ın bu konuyu inceleyeceğini söyleyebilirim.
- Let me remind you of how the European mandate was determined.
- Size Avrupa yetkisinin nasıl belirlendiğini hatırlatmama izin verin.
- There are so many events that I would like to tell you about here, but the time I am given is limited.
- Burada size anlatmak istediğim o kadar çok olay var ki, ancak bana verilen süre sınırlı.
- Mr Prodi, you will have the task of preparing the Council’s decision on Turkey next year.
- Sayın Prodi, önümüzdeki yıl Konsey'in Türkiye'ye ilişkin kararını hazırlama görevi size düşecek.
- We are pleased to have you here and I shall now give you the floor.
- Sizi burada ağırlamaktan memnuniyet duyuyoruz ve şimdi sözü size veriyorum.
- We wish you good luck on the way ahead, in any case.
- Her halükarda, önünüzdeki yolda size iyi şanslar diliyoruz.
- This is what I can tell you in relation to safety regulations.
- Güvenlik yönetmelikleriyle ilgili olarak size söyleyebileceğim şey budur.
- Many of you have done that and I am grateful.
- Birçoğunuz bunu yaptınız ve size minnettarım.
- We are telling you to keep your hands off this measure.
- Size ellerinizi bu tedbirden çekmenizi söylüyoruz.
- I would like to give you an example of what I consider to be unacceptable.
- Size kabul edilemez olduğunu düşündüğüm bir örnek vermek istiyorum.
- I would like to offer you my emphatic support!
- Size en içten desteğimi sunmak isterim!
- Today and for all these reasons, Archbishop Kamwenho, we award you the Sakharov Prize for freedom of thought.
- Bugün ve tüm bu nedenlerle Başpiskopos Kamwenho, size Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü'nü veriyoruz.
- We will be very happy to give you that number.
- Size bu numarayı vermekten büyük mutluluk duyacağız.
- We know your vision, we know your determination, and that is why we have confidence in you.
- Vizyonunuzu biliyoruz, kararlılığınızı biliyoruz ve bu nedenle size güveniyoruz.
- Let me ask you one simple question.
- Size basit bir soru sormama izin verin.
- Mr Duisenberg, I had a small supplementary question to ask you.
- Sayın Duisenberg, size sormak istediğim küçük bir ek sorum var.
- Not only did you make an effort to remain in the House, but you also kept well within the speaking time allowed.
- Sadece Meclis'te kalmak için çaba sarf etmekle kalmadınız, aynı zamanda size tanınan konuşma süresine de riayet ettiniz.
- I am pleased to inform you that the 2002 report is just about to be published.
- Size 2002 raporunun yayınlanmak üzere olduğunu bildirmekten memnuniyet duyuyorum.
- I could not agree with you more.
- Size daha fazla katılamazdım.
- I have the photocopy in question here, which I can give you.
- Söz konusu fotokopi burada, size verebilirim.
- I cannot tell you at this point that I have great hope.
- Bu noktada size büyük bir umut beslediğimi söyleyemem.
- That is why we are telling you now that your actions are illegal.
- İşte bu yüzden şimdi size eylemlerinizin yasadışı olduğunu söylüyoruz.
- Today, you must forget who voted for you and who voted against you.
- Bugün, kimin size oy verdiğini ve kimin size karşı oy verdiğini unutmalısınız.
- For this reason, I really do beg you to reconsider this.
- Bu nedenle, bunu yeniden gözden geçirmeniz için size gerçekten yalvarıyorum.
- You must be able to reconstruct and we want to help you.
- Yeniden yapılandırabilmelisiniz ve biz de size yardımcı olmak istiyoruz.
- I would like to ask you what they are.
- Size bunların ne olduğunu sormak istiyorum.
- I agree with you wholeheartedly there.
- Bu konuda size tüm kalbimle katılıyorum.
- We will provide you with a copy of my speech.
- Konuşmamın bir kopyasını size vereceğiz.
- I am going to give you a version of the Rules of Procedure as explained by me so that you remember.
- Hatırlamanız için size İç Tüzüğün benim tarafımdan açıklanan bir versiyonunu vereceğim.
- You have misunderstood me or I did not express myself well, but I have read you the Rules of Procedure.
- Beni yanlış anladınız ya da ben kendimi iyi ifade edemedim ama size İç Tüzüğü okudum.
- No doubt during the debate you will be asked questions concerning what you think of some of those amendments.
- Şüphesiz tartışma sırasında size bu değişikliklerden bazıları hakkında ne düşündüğünüze ilişkin sorular sorulacaktır.
- You are most welcome on our beaches, and we will offer you our first Dutch herring with pleasure.
- Sahillerimize hoş geldiniz ve size ilk Hollanda ringa balığımızı zevkle sunacağız.
- I would like to tell you about the difficulties that the people I meet in my country complain of every day.
- Size ülkemde karşılaştığım insanların her gün şikayet ettikleri zorluklardan bahsetmek istiyorum.
- I wish you every success.
- Size başarılar dilerim.
- Is that, I ask you, democracy? Is that freedom of opinion?
- Size soruyorum, bu demokrasi mi? Bu fikir özgürlüğü mü?
- However, I cannot give you a clear reply to that.
- Ancak size bu konuda net bir cevap veremem.
- You spoke about a dream coming true, and we cannot but agree with you entirely.
- Gerçekleşen bir rüyadan bahsettiniz ve biz de size tamamen katılıyoruz.
- To give you an example, these rules may relate to subsidies.
- Size bir örnek vermek gerekirse, bu kurallar sübvansiyonlarla ilgili olabilir.
- He asked me particularly to make that point to you.
- Bu noktayı size özellikle belirtmemi istedi.
- I can tell you that we have reason to be optimistic.
- Size iyimser olmak için nedenlerimiz olduğunu söyleyebilirim.
- You have my full support.
- Size tam destek veriyorum.
- I wish you a good evening.
- Size iyi akşamlar diliyorum.
- I would remind you of the crisis in Yugoslavia and, more recently, the one in Iraq.
- Size Yugoslavya'daki krizi ve daha yakın zamanda Irak'ta yaşanan krizi hatırlatmak isterim.
- I will be perfectly honest with you.
- Size karşı tamamen dürüst olacağım.
- I can tell you that there will be specific initiatives.
- Size spesifik girişimler olacağını söyleyebilirim.
- Let me remind you of the popular proverb, ‘you cannot make an omelette without breaking eggs’.
- Size popüler bir atasözünü hatırlatayım: 'Yumurtaları kırmadan omlet yapamazsınız'.
- Allow me to give you a specific example to illustrate this.
- Bunu açıklamak için size özel bir örnek vermeme izin verin.
- And I would simply like to give you what I feel is the secret of influence in Europe.
- Ve size Avrupa'daki nüfuzun sırrı olduğunu düşündüğüm şeyi vermek istiyorum.
- I will inform you of those.
- Bunları size bildireceğim.
- I ask you, what purpose would be served by favouring a timetable?
- Size soruyorum, bir zaman çizelgesini tercih ederek hangi amaca hizmet etmiş olursunuz?
- Mr Cappato, I shall look into that and return to you and the House in due course.
- Bay Cappato, bu konuyu araştırıp zamanı geldiğinde size ve Meclise döneceğim.
- She asked you about the difficulty of attracting researchers to this field.
- Size araştırmacıları bu alana çekmenin zorluğunu sordu.
- This is a very positive step, and I would like to welcome you and thank you.
- Bu çok olumlu bir adımdır ve size hoş geldiniz demek ve teşekkür etmek isterim.
- That is all I can tell you.
- Size söyleyebileceğim tek şey bu.
- If not, I have some copies here that you can have.
- Eğer yoksa, burada size verebileceğim birkaç kopyam var.
- We in the Committee on Budgets propose to you two possibilities which, furthermore, may be complementary.
- Biz Bütçe Komitesi olarak size, birbirini tamamlayıcı nitelikte olabilecek iki olasılık öneriyoruz.
- I wish you good health and Godspeed for the next two-and-a-half years.
- Önümüzdeki iki buçuk yıl boyunca size sağlık ve esenlikler diliyorum.
- I have given you some information on this issue.
- Bu konuda size bazı bilgiler vermiştim.
- Mr Medina Ortega, I shall give you all the details necessary.
- Bay Medina Ortega, size gerekli tüm detayları vereceğim.
- Colleagues, if you had seatbelts I would tell you to strap yourselves in.
- Meslektaşlarım, eğer emniyet kemeriniz olsaydı size kemerlerinizi bağlamanızı söylerdim.
- I could give you many other examples of this.
- Size bununla ilgili daha pek çok örnek verebilirim.
- In this spirit, I wish you and all of us great success for the next six months in this European Union in which we share.
- Bu ruhla size ve hepimize, paylaştığımız bu Avrupa Birliği'nde önümüzdeki altı ay için büyük başarılar diliyorum.
- We trust you also with this exercise.
- Bu konuda da size güveniyoruz.
- In other words, you are being accorded total and absolute respect.
- Başka bir deyişle, size tam ve mutlak saygı gösteriliyor.
- My group's co-ordinator and I wrote you a letter asking for the vote to be re-scrutinised.
- Grubumun koordinatörü ve ben size bir mektup yazarak oylamanın yeniden gözden geçirilmesini talep ettik.
- There are different voices at the bottom of the ballot box, and I would remind you of something.
- Sandığın dibinde farklı sesler var ve size bir şeyi hatırlatmak isterim.
- I sent you a note and I received confirmation from Parliament's services that this will be corrected.
- Size bir not gönderdim ve Parlamento hizmetlerinden bunun düzeltileceğine dair teyit aldım.
- I wish you the best of luck in Ghent.
- Gent'te size bol şans diliyorum.
- I disagree with you that it is not within the Council's remit.
- Bunun Konsey'in görev alanına girmediği konusunda size katılmıyorum.
- Let me give you an example.
- Size bir örnek vereyim.
- Rapporteur, I owe you an apology.
- Sayın Raportör, size bir özür borçluyum.
- We accept the logical reason that you have given, but I have to ask you a further question.
- Sunduğunuz mantıklı gerekçeyi kabul ediyoruz ancak size bir soru daha sormam gerekiyor.
- I am glad to be able to tell you the person tested negative.
- Kişinin testinin negatif çıktığını size söyleyebildiğim için mutluyum.
- Allow me to read you the conclusion in English, which dates from November, in other words before SARS.
- İzninizle size Kasım ayından, yani SARS öncesinden kalma İngilizce sonucu okumak istiyorum.
- The documents you have been issued with, will have informed you of all the technical elements of the negotiation.
- Size verilen belgeler, müzakerenin tüm teknik unsurları hakkında sizi bilgilendirmiş olacaktır.
- I can inform you that Question Time will last an hour.
- Size Soru Zamanının bir saat süreceğini bildirebilirim.
- This is what I can tell you in relation to safety regulations.
- Güvenlik düzenlemeleriyle ilgili olarak size söyleyebileceğim şey budur.
- I must tell you sincerely that this is an area in which the Member States have initiative of legislation.
- Size samimiyetle söylemeliyim ki bu, Üye Devletlerin mevzuat inisiyatifine sahip olduğu bir alandır.
- I can tell you that there will be specific initiatives.
- Size özel girişimler olacağını söyleyebilirim.
- Mr Duisenberg, I asked you at your hearing whether you are able to stay on.
- Sayın Duisenberg, duruşmanızda size devam edip edemeyeceğinizi sormuştum.
- I cannot give you an answer off the cuff.
- Bu konuda size bir cevap veremem.
- I also want to tell you why.
- Bunun nedenini de size anlatmak istiyorum.
- To give you an example, these rules may relate to subsidies.
- Size bir örnek vermek gerekirse bu kurallar sübvansiyonlarla ilgili olabilir.
- I am simply giving you this information so that you are aware.
- Ben sadece farkında olmanız için size bu bilgiyi veriyorum.
- I would like to tell you briefly about our own experience.
- Size kısaca kendi deneyimlerimizden bahsetmek istiyorum.
- I think we should focus on two points, and would therefore like to ask you this.
- İki noktaya odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum ve bu nedenle size şunu sormak istiyorum.
- I can only tell you that we will do our utmost.
- Size sadece elimizden gelenin en iyisini yapacağımızı söyleyebilirim.
- Be assured that we wish you every success with such a sensitive matter.
- Böylesine hassas bir konuda size başarılar dilediğimizden emin olabilirsiniz.
- I have every confidence in you.
- Size güvenim tam.
- I am telling you that that is my intention.
- Size niyetimin bu olduğunu söylüyorum.
- We will try to give you an answer when we can.
- Elimizden geldiğince size bir cevap vermeye çalışacağız.
- I will, however, send you all the details.
- Bununla birlikte size tüm ayrıntıları göndereceğim.
- I will tell you what the other players were saying when their turn comes.
- Diğer oyuncuların sırası geldiğinde ne söylediklerini size söyleyeceğim.
- I can inform you that many Members submitted this question.
- Bu soruyu birçok Üyenin yönelttiğini size bildirebilirim.
- In saying this, I would like to give you an assurance that Parliament is interested in this.
- Bunu söylerken Parlamentonun bu konuyla ilgilendiğine dair size bir güvence vermek istiyorum.
- As far as the rest is concerned, I wish you and us all luck.
- Gerisi söz konusu olduğunda, size ve hepimize şans diliyorum.
- I must tell you that women's rights have gone downhill, not up.
- Size şunu söylemeliyim ki kadın hakları yokuş aşağı gitti, yukarı değil.
- Is that, I ask you, democracy? Is that freedom of opinion?
- Sorarım size, bu demokrasi midir? Bu fikir özgürlüğü müdür?
- I cannot offer you any solution.
- Size herhangi bir çözüm öneremem.
- I would very much like to remind you what sustainability means.
- Size sürdürülebilirliğin ne anlama geldiğini hatırlatmak isterim.
- You must wait until the President of Parliament gives you the floor.
- Meclis Başkanı size söz verene kadar beklemelisiniz.
- I have now asked you that question three times and you have still not responded.
- Size bu soruyu üç kez sordum ve hala yanıt vermediniz.
- Let me give you a few examples.
- Size birkaç örnek vereyim.
- You will without doubt receive all these details as soon as possible.
- Şüphesiz tüm bu detaylar en kısa sürede size ulaşacaktır.
- That, I can promise you, is when things will turn ugly!
- Size söz veriyorum, işler o zaman çirkinleşecek!
- I have here before me a newspaper interview, from which I should like to read you an extract.
- Önümde size bir bölümünü okumak istediğim bir gazete röportajı var.
- I really do beg you to take this message back to the Commission.
- Bu mesajı Komisyon'a geri götürmeniz için size gerçekten yalvarıyorum.
- I have every confidence in you.
- Size güvenim tamdır.
- The only assurance I can give you is that the President was not blocking a lift.
- Size verebileceğim tek güvence Başkan'ın bir asansörü engellemediğidir.
- I must tell you, it is really fun learning a language.
- Size söylemeliyim ki, bir dil öğrenmek gerçekten çok eğlenceli.
- In this spirit, I wish you and all of us great success for the next six months in this European Union in which we share.
- Bu ruhla, paylaştığımız bu Avrupa Birliği'nde önümüzdeki altı ay için size ve hepimize büyük başarılar diliyorum.
- I can offer you full reassurance here.
- Burada size tam bir güvence verebilirim.
- I agree with you entirely.
- Size tamamen katılıyorum.
- We owe you our respect and gratitude for promoting this process.
- Bu süreci desteklediğiniz için size saygı ve minnet borçluyuz.
- I can inform you that I myself shall be the President-in-Office of the Council when it debates these issues.
- Bu konular görüşülürken Konsey'in Dönem Başkanı olacağımı size bildirebilirim.
- We in the Committee on Budgets propose to you two possibilities which, furthermore, may be complementary.
- Biz Bütçe Komitesi olarak size birbirini tamamlayabilecek iki olasılık öneriyoruz.
- I shall send you some press cuttings, which are extremely enlightening and will, I believe, bring you up-to-date.
- Size son derece aydınlatıcı ve sizi güncel tutacağına inandığım bazı basın kupürleri göndereceğim.
- I also give you the assurance that this text will be translated into Russian the day after tomorrow.
- Bu metnin yarından sonraki gün Rusçaya çevrileceği konusunda da size güvence veriyorum.
- I have mentioned the subject of the Financial Perspective, so let me remind you of the Andreasen case.
- Mali Perspektif konusundan bahsetmiştim, bu nedenle size Andreasen davasını hatırlatmama izin verin.
- If the President-in-Office of the Council wishes to reply to you in some way, I have no objection.
- Eğer Konsey Dönem Başkanı size bir şekilde cevap vermek isterse buna bir itirazım olmaz.
- I would like to wish you good luck, because we know full well how demanding your political task is.
- Size iyi şanslar dilemek istiyorum, çünkü siyasi görevinizin ne kadar zorlu olduğunu çok iyi biliyoruz.
- Do this and see what answer you are given.
- Bunu yapın ve size ne cevap verildiğini görün.
- That leaves you and me looking through a lot of amendments that can sometimes be rather confusing.
- Bu da size ve bana bazen oldukça kafa karıştırıcı olabilen çok sayıda değişikliği incelemek zorunda bırakıyor.
- Otherwise, it will not be possible and you will receive a reply in writing.
- Aksi takdirde bu mümkün olmayacak ve size yazılı olarak cevap verilecektir.
- I would be grateful if you would at least think about it and consider abstaining.
- En azından bunu düşünür ve çekimser kalmayı düşünürseniz size minnettar olurum.
- Mr Papayannakis, I have given you all the information I have.
- Bay Papayannakis, size elimdeki tüm bilgileri verdim.
- I implore you to do this.
- Bunu yapmanız için size yalvarıyorum.
- We will try to give you an answer when we can.
- Elimizden geldiğince size cevap vermeye çalışacağız.
- I would like to raise a couple of issues with you.
- Size birkaç konuyu iletmek istiyorum.
- On behalf of the entire Parliament, I wish you a very enjoyable visit.
- Tüm Parlamento adına size çok keyifli bir ziyaret diliyorum.
- Let me take you through a scenario.
- Size bir senaryo anlatayım.
- We in this House want to help you.
- Biz bu Mecliste size yardım etmek istiyoruz.
- The second question I wish to ask you is if you have any news on spongiform encephalopathy.
- Size sormak istediğim ikinci soru ise süngerimsi ensefalopati konusunda herhangi bir gelişme olup olmadığıdır.
- That is the message I would like to give you today on behalf of my colleagues here.
- Bugün burada meslektaşlarım adına size vermek istediğim mesaj budur.
- I admire and respect you, especially when you are in the chair.
- Size hayranlık ve saygı duyuyorum, özellikle de koltukta oturduğunuzda.
- We gave you a brief in March 2000.
- Mart 2000'de size bir brifing vermiştik.
- Finally, I should like to remind you of an anniversary which took place two days ago.
- Son olarak size iki gün önce gerçekleşen bir yıldönümünü hatırlatmak isterim.
- You were accompanied by representatives of the PPE-DE and the PSE Groups.
- Size Avrupa Halk Partisi ve Avrupa Sosyalistler Grubu'nun temsilcileri eşlik ediyordu.
- I welcome you and your representation to the European Parliament.
- Size ve Avrupa Parlamentosu'ndaki temsilciliğinize hoş geldiniz diyorum.
- Please, I beg you, do not sell us planes, boats or tanks.
- Lütfen, size yalvarıyorum, bize uçak, bot ya da tank satmayın.
- I outlined in detail our concerns and I shall forward you a copy of the correspondence.
- Endişelerimizi detaylı bir şekilde dile getirdim ve yazışmaların bir kopyasını size ileteceğim.
- Very often, when you are too hard, people will point that out.
- Çoğu zaman, çok sert olduğunuzda, insanlar bunu size gösterecektir.
- I am able to inform you today that the 2001 annual report will incorporate a statistical annex on this subject.
- Bugün size 2001 yıllık raporunun bu konuda istatistiksel bir ek içereceğini bildirebilirim.
- I can promise you that I am determined to act on this with urgency.
- Bu konuda ivedilikle harekete geçmeye kararlı olduğum konusunda size söz verebilirim.
- That is the explanation I can give you, with complete transparency.
- Size tam bir şeffaflıkla yapabileceğim açıklama budur.
- I wanted to send you an e-mail about this, but unfortunately I cannot send e-mails at the moment.
- Bu konuda size bir e-posta göndermek istiyordum, ancak ne yazık ki şu anda e-posta gönderemiyorum.
- Mr Diouf, I welcome you and your representation to the European Parliament.
- Sayın Diouf, size ve Avrupa Parlamentosu'ndaki temsilciliğinize hoş geldiniz diyorum.
- As I assured you, we will check the linguistic versions.
- Size temin ettiğim gibi, dil versiyonlarını kontrol edeceğiz.
- The time has come today to present you with some amendments to its statute.
- Bugün size tüzüğünde yapılan bazı değişiklikleri sunmanın zamanı geldi.
- I can tell you straight away that this is not the position of the group of right-wing Europeans.
- Size hemen söyleyebilirim ki bu, bir grup sağcı Avrupalının tutumu değildir.
- I wish you success, as this will be the success of Europe!
- Size başarılar diliyorum, zira bu Avrupa'nın başarısı olacaktır!
- Let me give you a simple example.
- Size basit bir örnek vereyim.
- I am particularly addressing you personally.
- Özellikle size kişisel olarak hitap ediyorum.
- If you want to test that I can give you good examples.
- Bunu test etmek isterseniz size iyi örnekler verebilirim.
- I have to disagree with you on that point.
- Bu konuda size katılmıyorum.
- However, Article 110 provides you with the possibility of drafting recommendations and submitting opinions.
- Bununla birlikte, 110. Madde size tavsiyeler hazırlama ve görüş bildirme imkanı sağlamaktadır.
- We wish you every success on your way.
- Yolunuzda size başarılar diliyoruz.
- You have just given that assurance, for which I thank you.
- Az önce bu güvenceyi verdiniz, bunun için size teşekkür ediyorum.
- The Lithuanian President cannot have told you that he was not aware of it!
- Litvanya Cumhurbaşkanı size bunun farkında olmadığını söylemiş olamaz!
- I can only tell you that we will do our utmost.
- Size sadece elimizden geleni yapacağımızı söyleyebilirim.
- This may give you an idea of the workload and the efforts made throughout this time.
- Bu, size iş yükü ve bu süre zarfında sarf edilen çabalar hakkında bir fikir verebilir.
- The Council has not yet answered this question, so I am unable to give you an answer.
- Konsey henüz bu soruyu yanıtlamadığı için size bir cevap veremiyorum.
- This will provide you with the opportunity to shape the hard legislation on animal welfare.
- Bu size hayvan refahına ilişkin katı mevzuatı şekillendirme fırsatı sağlayacaktır.
- As for your other points, I have taken note of the comments that you made and I shall pass these on.
- Diğer hususlara gelince yaptığınız yorumları not aldım ve bunları size ileteceğim.
- Firstly I must say that I agree with you.
- Öncelikle size katıldığımı söylemeliyim.
- I shall now give you the floor.
- Şimdi size söz veriyorum.
- If I do not dwell on this, it is simply because there are one or two questions I should like to raise with you.
- Eğer bu konu üzerinde durmuyorsam bunun nedeni size yöneltmek istediğim bir ya da iki soru olmasıdır.
- I wish you good luck and success in your work.
- Size çalışmalarınızda iyi şanslar ve başarılar diliyorum.
- I can tell you plainly that, no, we are not prepared.
- Size açıkça söyleyebilirim ki, hayır, hazırlıklı değiliz.
- Ireland's economic success is not solely down to the EU, as many economic experts will tell you.
- Birçok ekonomi uzmanının size söyleyeceği gibi İrlanda'nın ekonomik başarısı sadece AB'ye bağlı değildir.
- He will not do so, I can tell you that now, because at that point it will not be relevant to the German election.
- Bunu yapmayacak, bunu size şimdiden söyleyebilirim çünkü o noktada Alman seçimleriyle bir ilgisi olmayacak.
- If the President-in-Office of the Council wants to tell you anything else, however, I am not going to stop him.
- Konsey Dönem Başkanı size başka bir şey söylemek isterse, onu durdurmayacağım.
- Mrs Maes, you have raised some very sore points, and I will give you a very clear reply.
- Sayın Maes, çok hassas noktalara değindiniz ve ben de size çok net bir yanıt vereceğim.
- You have already demonstrated political commitment to a dialogue on human rights, and on that you have our full support.
- İnsan hakları konusunda diyaloga yönelik siyasi kararlılığınızı zaten gösterdiniz ve bu konuda size tam desteğimiz var.
- Commissioner Lamy, in our meeting this morning, I asked you what the status of your Seattle mandate was.
- Komisyon Üyesi Lamy, bu sabahki görüşmemizde size Seattle'daki görevinizin ne durumda olduğunu sordum.
- We wish you good speed in the marathon that you are running on our behalf.
- Bizim adımıza koştuğunuz maratonda size başarılar diliyoruz.
- We wish you, and of course all the staff who have remained with us until this evening, a very Happy Christmas.
- Size ve elbette bu akşama kadar bizimle kalan tüm personele Mutlu Noeller dileriz.
- I would like to remind you of this because it does not exactly coincide with what you have told us.
- Bunu size hatırlatmak isterim çünkü bize anlattıklarınızla tam olarak örtüşmüyor.
- I shall give you a couple of examples.
- Size birkaç örnek vereceğim.
- I nonetheless wish you good luck over the next six months.
- Ben yine de önümüzdeki altı ay boyunca size iyi şanslar diliyorum.
- I will give you three examples.
- Size üç örnek vereceğim.
- It is a big job, and I really wish you much success.
- Bu büyük bir iş ve size gerçekten çok başarılar diliyorum.
- You put it very well and I fully agree with you.
- Çok iyi ifade ettiniz ve ben de size tamamen katılıyorum.
- I should like to inform you that this issue was drawn to my attention at the last part-session.
- Bu konunun son oturumda dikkatimi çektiğini size bildirmek isterim.
- Let me remind you of three articles in the new constitution.
- Size yeni anayasadaki üç maddeyi hatırlatmama izin verin.
- Mr Liikanen, you know that, much as I respect you, your office sometimes puts forward wearisome proposals.
- Sayın Liikanen, size ne kadar saygı duysam da ofisinizin bazen bıktırıcı öneriler sunduğunu biliyorsunuz.
- So I very much agree with you, we need this integrated approach.
- Bu yüzden size çok katılıyorum, bu bütüncül yaklaşıma ihtiyacımız var.
- It gives me great pleasure to give you the floor.
- Size söz vermekten büyük memnuniyet duyuyorum.
- May I wish you every success.
- Size başarılar dilerim.
- Mr Duisenberg, I had a small supplementary question to ask you.
- Bay Duisenberg, size sormak istediğim küçük bir ek sorum var.
- I agree with you on this point and I hope that you will work towards this goal.
- Bu noktada size katılıyorum ve bu hedef doğrultusunda çalışacağınızı umuyorum.
- We will provide you with a copy of my speech.
- Konuşmamın bir kopyasını size sunacağız.
- What I am asking you is how we can take a new direction.
- Size sorduğum şey, nasıl yeni bir yön çizebileceğimizdir.
- I should like to ask you whether you intend to take any action on this matter.
- Size bu konuda herhangi bir adım atmayı düşünüp düşünmediğinizi sormak istiyorum.
- You quite rightly said that the Treaty only provides you with limited powers in the area of banking supervision.
- Haklı olarak Antlaşmanın bankacılık denetimi alanında size sadece sınırlı yetkiler verdiğini söylediniz.
- May these new products earn you masses and masses of money.
- Bu yeni ürünler size yığınla para kazandırsın.
- This is already the third time that I have had the pleasure of addressing you.
- Size hitap etme şerefine üçüncü kez nail oluyorum.
- That being the case, all I can tell you is that it is too soon.
- Durum böyleyken size söyleyebileceğim tek şey bunun için çok erken olduğu.
- May these new products earn you masses and masses of money.
- Bu yeni ürünler size yığınla ve yığınla para kazandırsın.
- I must tell you that women's rights have gone downhill, not up.
- Size şunu söylemeliyim ki kadın hakları yokuş aşağı gitti, iyi yönde değil.
- I wish you luck, fellow Members.
- Size şans diliyorum, Üye arkadaşlarım.
- I would like to remind you of a figure produced by your own services.
- Size kendi servisleriniz tarafından üretilen bir rakamı hatırlatmak isterim.
- So I very much agree with you, we need this integrated approach.
- Bu yüzden size çok katılıyorum, bu entegre yaklaşıma ihtiyacımız var.
- I might simply remind you of the tanker disasters that we have had in recent years.
- Size sadece son yıllarda yaşadığımız tanker facialarını hatırlatabilirim.
- Our motion will give you a great deal of food for thought, but there is one point that I would just like to go into now.
- Önergemiz size düşünecek çok şey sağlayacaktır, ancak şimdi değinmek istediğim bir nokta var.
- I admire and respect you, especially when you are in the chair.
- Size hayranlık ve saygı duyuyorum, özellikle de koltukta otururken.
- You have provided concise answers to all the points, and more or less within your allotted speaking time.
- Tüm noktalara özlü yanıtlar verdiniz ve bunu aşağı yukarı size ayrılan konuşma süresi içinde yaptınız.
- The rapporteur asked you a question which, in putting this amendment to the vote, you have not answered.
- Raportör size bu değişikliği oylamaya sunarken cevaplamadığınız bir soru sordu.
- On behalf of my group, I would like to issue a challenge to you today.
- Grubum adına bugün size bir meydan okuma yapmak istiyorum.
- I should like to remind you briefly of the main features of this programme.
- Size bu programın temel özelliklerini kısaca hatırlatmak isterim.
- You are most welcome to this House, Sir David, and we would like to wish you a pleasant and fruitful stay.
- Bu eve hoş geldiniz Sir David, size keyifli ve verimli bir konaklama dileriz.
- I cannot promise you that the new approach will succeed.
- Yeni yaklaşımın başarılı olacağına dair size söz veremem.
- The Commission is already working on this and I should like to give you one example.
- Komisyon zaten bu konu üzerinde çalışıyor ve size bir örnek vermek istiyorum.
- I would like to raise a couple of issues with you.
- Size birkaç hususu dile getirmek istiyorum.
- Mr Posselt, I promise you that this will be the last time.
- Bay Posselt, size söz veriyorum bu son olacak.
- That is why I am giving you this brief history.
- Bu nedenle size bu kısa tarihçeyi veriyorum.
- I will give you some examples.
- Size bazı örnekler vereceğim.
- I beg you not to rob these people of their last hope.
- Bu insanların son umutlarını ellerinden almamanız için size yalvarıyorum.
- We share in this success, and have you to thank for it having been possible.
- Bu başarıyı paylaşıyoruz ve bunun mümkün olmasından dolayı size teşekkür borçluyuz.
- You can be proud of what you have achieved, and we have been happy to be your companions on the road.
- Başardıklarınızla gurur duyabilirsiniz ve biz de size yol arkadaşlığı yapmaktan mutluluk duyduk.
- If we had the time, I could give you many further examples.
- Zamanımız olsaydı size daha pek çok örnek verebilirdim.
- We wish you good luck on the way ahead, in any case.
- Her halükarda, önümüzdeki süreçte size iyi şanslar diliyoruz.
- Mr Seixas da Costa, I totally agree with you.
- Bay Seixas da Costa, size tamamen katılıyorum.
- I will give you a few reasons why we are concerned.
- Size neden endişe duyduğumuza dair birkaç neden sunacağım.
- We give you our full support and have every confidence in you.
- Size tam destek veriyoruz ve size güveniyoruz.
- So I can only urge you not to play with fire.
- Bu yüzden size sadece ateşle oynamamanızı tavsiye edebilirim.
- I would, for example, remind you of the difficulties the Christians are facing in that country.
- Örneğin size bu ülkede Hıristiyanların karşılaştıkları zorlukları hatırlatmak isterim.
- But we are being tough on you and we want to push you to meet the standards of the best.
- Ama biz size karşı sert davranıyoruz ve sizi en iyilerin standartlarını karşılamaya zorlamak istiyoruz.
- I have the photocopy in question here, which I can give you.
- Söz konusu fotokopi bende mevcut, size verebilirim.
- However, we know that you are undaunted and we wish you the success you deserve.
- Ancak yılmadığınızı biliyor ve size hak ettiğiniz başarıyı diliyoruz.
- I believe that this is the fundamental message we can offer you.
- Size sunabileceğimiz temel mesajın bu olduğuna inanıyorum.
- For this, you must be complimented.
- Bunun için size iltifat etmek gerekir.
- In this regard, ladies and gentlemen, I will explain to you the Commission's position on the proposed amendments.
- Bu bağlamda, hanımefendiler ve beyefendiler, size Komisyonun önerilen değişikliklere ilişkin tutumunu açıklayacağım.
- I nonetheless wish you good luck over the next six months.
- Yine de önümüzdeki altı ay boyunca size iyi şanslar diliyorum.
- On behalf of our group, I should like to ask you personally a question.
- Grubumuz adına size şahsen bir soru sormak istiyorum.
- You were accompanied by representatives of the PPE-DE and the PSE Groups.
- Size PPE-DE ve PSE Gruplarının temsilcileri eşlik ediyordu.
- Mr Posselt, I promise you that this will be the last time.
- Sayın Posselt, size söz veriyorum bu son olacak.
- I wish you lots of luck, but you have a very difficult job.
- Size bol şans diliyorum, ancak işiniz çok zor.
- I hope you do not feel that you received the rough end of my treatment in this season of goodwill.
- Umarım bu iyi niyet mevsiminde size kötü davrandığımı düşünmüyorsunuzdur.
- The European Commission has some missionary work to do in this area too, for which I wish you every success.
- Avrupa Komisyonu'nun da bu alanda yapması gereken bazı misyonerlik çalışmaları var, bu konuda size başarılar diliyorum.
- I wish you success, as this will be the success of Europe!
- Size başarılar diliyorum, çünkü bu Avrupa'nın başarısı olacaktır!
- I have the photocopy in question here, which I can give you.
- Söz konusu fotokopi elimde mevcut olup size verebilirim.
- Let me remind you of Article 12.
- Size 12. Maddeyi hatırlatmama izin verin.
- I agree with you wholeheartedly here.
- Burada size tüm kalbimle katılıyorum.
- That is what I wish you; that is what I wish for all of us for the sake of Europe's future.
- Ben de size bunu diliyorum; Avrupa'nın geleceği adına hepimiz için bunu diliyorum.
- I should like to ask you two questions.
- Size iki soru sormak istiyorum.
- Can I suggest to you what might happen as a result?
- Sonuç olarak ne olabileceğini size önerebilir miyim?
- I would also like to remind you about the vital concept of location advantages.
- Ben de size konum avantajı gibi hayati bir kavramı hatırlatmak isterim.
- I desire only the destruction of an undemocratic process and I will always be reminding you of that.
- Ben sadece demokratik olmayan bir sürecin yok edilmesini arzuluyorum ve bunu size her zaman hatırlatacağım.
- As an exception, I will give you fifteen seconds in which to ask your question.
- Bir istisna olarak, sorunuzu sormanız için size on beş saniye vereceğim.
- You were told that you had to be present for the vote.
- Size oylama için hazır bulunmanız gerektiği söylendi.
- I can show you a copy if you wish.
- Dilerseniz size bir kopyasını gösterebilirim.
- At tomorrow's vote, think about what you will say to any of your fellow citizens who asks you what you have done.
- Yarınki oylamada, size ne yaptığınızı soran herhangi bir vatandaşınıza ne söyleyeceğinizi düşünün.
- I would like to tell you another story, which does not have such a happy ending.
- Size sonu pek de mutlu bitmeyen bir başka hikâye anlatmak istiyorum.
- We wish you success in your efforts to do this.
- Bu yöndeki çabalarınızda size başarılar diliyoruz.
- There will be others before I present you with the third cohesion report in 2004.
- 2004 yılında üçüncü uyum raporunu size sunmadan önce başka raporlar da olacak.
- At least from the human point of view, therefore, you have my heartfelt sympathy.
- Bu nedenle, en azından insani açıdan, size yürekten sempati duyuyorum.
- I would now like, briefly, to give you some information on how things have progressed.
- Şimdi size kısaca işlerin nasıl ilerlediğine dair bazı bilgiler vermek istiyorum.
- I have a small supplementary question to ask you.
- Size sormak istediğim küçük bir ek sorum var.
- You are most welcome on our beaches, and we will offer you our first Dutch herring with pleasure.
- Sahillerimize hoş geldiniz ve size ilk Hollanda ringa balığımızı memnuniyetle sunacağız.
- I cannot tell you the status of the letter.
- Mektubun durumunu size söyleyemem.
- I should be grateful if you would agree to that request.
- Bu isteğimi kabul ederseniz size minnettar olurum.
- I am simply giving you this information so that you are aware.
- Bu bilgiyi size sadece farkında olmanız için veriyorum.
- I should like to offer you my warmest thanks for having tabled these proposals.
- Bu önerileri sunduğunuz için size en içten teşekkürlerimi sunmak isterim.
- I can today reassure you on the issue of religion, for example.
- Örneğin bugün din konusunda size güven verebilirim.
- We will support you in this approach.
- Bu yaklaşımınızda size destek olacağız.
- Let me give you two examples.
- Size iki örnek vereyim.
- We wish you success, too, in your efforts to guide smoothly the introduction of the euro.
- Avro'nun sorunsuz bir şekilde uygulanmasına yönelik çabalarınızda da size başarılar diliyoruz.
- I will come back to you on this matter.
- Bu konuyla ilgili olarak size geri döneceğim.
- I wish you all the best in the implementation of that project.
- Bu projenin hayata geçirilmesinde size başarılar diliyorum.
- I should like to offer you my warmest thanks for having tabled these proposals.
- Bu teklifleri sunduğunuz için size en içten teşekkürlerimi sunmak isterim.
- I can tell you now that they will not be able to.
- Size şimdiden söyleyebilirim ki bunu yapamayacaklar.
- As regards the organisation of the elections, I think I have given you all the facts and information available to me.
- Seçimlerin düzenlenmesine ilişkin olarak size elimdeki tüm gerçekleri ve bilgileri verdiğimi düşünüyorum.
- I am not the President of the United States Federal Court, but perhaps I can help you.
- Birleşik Devletler Federal Mahkemesi Başkanı değilim ama belki size yardımcı olabilirim.
- So the one thing I can recommend is that you vote for Latvia's accession to the European Union.
- Bu nedenle size önerebileceğim tek şey Letonya'nın Avrupa Birliği'ne katılımı için oy kullanmanızdır.
- I would like to ask you a question related to that.
- Size bununla ilgili bir soru sormak istiyorum.
- Our President has communicated to you a scheme that we would commend.
- Sayın Cumhurbaşkanı'mız size tavsiye edeceğimiz bir plan iletti.
- I wish you much success in this.
- Bu konuda size başarılar dilerim.
- In any event, I wish you, on behalf of our group, every success.
- Her halükarda, grubumuz adına size başarılar dilerim.
- Either you take intensive courses in the 11 EU languages, or we give you a pair of headphones immediately.
- Ya 11 AB dilinde yoğun kurslar alırsınız ya da size hemen bir çift kulaklık veririz.
- I can tell you the facts of the matter.
- Size meseleye dair gerçekleri anlatabilirim.
- We wish you good speed in the marathon that you are running on our behalf.
- Bizim adımıza koştuğunuz maratonda size iyi hızlar diliyoruz.
- Let me remind you of the popular proverb, ‘you cannot make an omelette without breaking eggs’.
- Size popüler bir atasözünü hatırlatmama izin verin: 'yumurtaları kırmadan omlet yapamazsınız'.
- I will tell you a few things we should do.
- Size yapmamız gereken birkaç şeyi söyleyeceğim.
- Well, if and when the Council does know, it will answer you, but now you have asked your question twice.
- Pekala, Konsey bildiği takdirde ve bildiği zaman size cevap verecektir, ancak şimdi sorunuzu iki kez sordunuz.
- There is, moreover, continuity in Parliament's requests in this area, and I refer you the Ruffolo Report.
- Dahası, Parlamento'nun bu alandaki taleplerinde süreklilik var ve size Ruffolo Raporu'nu referans gösteriyorum.
- The European Commission has some missionary work to do in this area too, for which I wish you every success.
- Avrupa Komisyonu'nun bu alanda da yapması gereken bazı misyonerlik çalışmaları var, bu konuda size başarılar diliyorum.
- We are giving you an end date, we are telling Parliament that by this time it has to decide one way or the other.
- Size bir bitiş tarihi veriyoruz, Parlamento'ya bu zamana kadar öyle ya da böyle karar vermesi gerektiğini söylüyoruz.
- I wish you well in your time and your work here in Parliament.
- Size Parlamento'daki çalışmalarınızda ve zamanınızda başarılar diliyorum.
- I ask you, where does the application of the Galileo programme stand?
- Size soruyorum, Galileo programının uygulanması ne durumda?
- I hope that the next time you ask me the question, I will be in a position to give you more detailed information.
- Umarım bir dahaki sefere bana soru sorduğunuzda size daha detaylı bilgi verebilecek durumda olurum.
- I remind you that we work in a market place.
- Size bir pazar yerinde çalıştığımızı hatırlatırım.
- I can only offer you the facts.
- Ben size sadece gerçekleri sunabilirim.
- I agree with you on that.
- Bu konuda size katılıyorum.
- Mr Rübig, we will be very happy to give you that number.
- Sayın Rübig, size bu numarayı vermekten mutluluk duyacağız.
- Moreover, the Council, as it stands, has no position on this subject that I could communicate to you on its behalf.
- Ayrıca Konsey'in, mevcut haliyle, bu konuda kendi adına size iletebileceğim bir tutumu bulunmamaktadır.
- I am not yet able to offer you a definitive solution.
- Henüz size kesin bir çözüm sunabilecek durumda değilim.
- I cannot give you any details until suitable negotiations have been held with all the Member States.
- Tüm Üye Devletlerle uygun müzakereler yapılana kadar size herhangi bir ayrıntı veremem.
- On the subject of that priority, let me ask you three questions.
- Bu öncelik konusunda size üç soru sormama izin verin.
- I beg you not to rob these people of their last hope.
- Bu insanların son umutlarını da ellerinden almamanız için size yalvarıyorum.
- Today I can tell you that our mission was a failure.
- Bugün size görevimizin başarısız olduğunu söyleyebilirim.
- Allow me to address you on the point of order.
- İzin verirseniz bir konuda size hitap etmek istiyorum.
- I have provided you with the witness report.
- Size tanık raporunu sundum.
- And we are always ready to help you.
- Ve biz her zaman size yardım etmeye hazırız.
- That, I can promise you, is when things will turn ugly.
- İşte o zaman, size söz veriyorum ki, işler çirkinleşecek.
- Let me give you some figures.
- Size bazı rakamlar vereyim.
- That is why I told you that the discussion is still going on in the Crime Prevention Network.
- Bu nedenle size Suç Önleme Ağı'nda tartışmaların halen devam ettiğini söyledim.
- Unfortunately, I cannot give you any more details on this at the moment.
- Maalesef şu anda size bu konuda daha fazla ayrıntı veremem.
- I should now like to ask you whether this is still possible.
- Şimdi size bunun hala mümkün olup olmadığını sormak istiyorum.
- I therefore suggest that you wait and I shall let you know when you may take your two minutes' speaking time.
- Bu nedenle beklemenizi öneriyorum ve iki dakikalık konuşma sürenizi ne zaman kullanabileceğinizi size bildireceğim.
- You have found an innovative method, for which we are very grateful.
- Yenilikçi bir yöntem buldunuz, bunun için size minnettarız.
- I hope that neither you nor the European Commission will be given false information.
- Umarım ne size ne de Avrupa Komisyonu'na yanlış bilgi verilmez.
- Why am I giving you this background information?
- Size bu arka plan bilgisini neden veriyorum?
- However, Article 110 provides you with the possibility of drafting recommendations and submitting opinions.
- Bununla birlikte, 110. Madde size tavsiye taslakları hazırlama ve görüş bildirme imkanı sağlamaktadır.
- Again, as I assured you earlier, we will correct all of the linguistic versions after the vote.
- Yine, daha önce size temin ettiğim üzere, oylamadan sonra tüm dilsel versiyonları düzelteceğiz.
- There is no climate, I tell you.
- Size söylüyorum, iklim diye bir şey yok.
- There was one other, I'll tell you this.
- Biri daha vardı, size söyleyeyim.
- This will at least give you an opportunity to convert visitors.
- Bu size ziyaretçileri dönüştürmede en azından bir şans verir.
- You go after him now, he'll give you nothing.
- Şimdi peşinden giderseniz, size hiçbir şey vermez.
- Now we will see if the German team really does belong to you.
- Şimdi Alman takımının gerçekten size ait olup olmadığını göreceğiz.
- If you really want the details, I'll write you a report.
- Eğer gerçekten detayları istiyorsanız, size bir rapor yazacağım.
- They fast forwarded through the galaxy and showed you earth.
- Galaksiyi hızla ileri sardılar ve size dünyayı gösterdiler.
- Learning it will offer you the opportunity to do wonderful things.
- Bunu öğrenmek size harika şeyler yapma fırsatı sunacaktır.
- I've given you a great deal of freedom on this ship.
- Bu gemide size çok fazla özgürlük verdim.
- I beg you, bring peace to our gathering tonight.
- Size yalvarıyorum, bu geceki toplantımıza huzuru getirin.
- They are conspiring against you, but music is where freedom lives.
- Size karşı komplo kuruyorlar ama müzik özgürlüğün yaşadığı yerdir.
- If that happens, the Lord will be angry with you and destroy you at once.
- Eğer böyle bir şey olursa, Tanrı size kızacak ve sizi hemen yok edecek.
- Science cannot tell you whether it is wrong to clone a whole human being.
- Bilim size bir insanı bütünüyle klonlamanın yanlış olup olmadığını söyleyemez.
- GTMetrix is another tool that helps you with site speed analysis.
- GTMetrix, site hız analizinde size yardımcı olan bir diğer araç.
- This chapter will introduce you to the first step of learning C language.
- Bu bölüm size C dilini öğrenmenin ilk adımını tanıtacaktır.
- And, when you looked across to see nothing but darkness, you were told that there was another side.
- Ve karşıya bakıp da karanlıktan başka hiçbir şey göremediğinizde size öbür tarafın olduğu söylendi.
- I told you, nothing in particular.
- Size söyledim, özel bir durum yok.
- GTMetrix is another tool that helps you with site speed analysis.
- GTMetrix, site hızı analizinde size yardımcı olan başka bir araçtır.
- It gives you the opportunity to compete with big businesses.
- Size büyük işletmelerle rekabet etme fırsatı veriyor.
- You boys want to jump me again; now's your chance.
- Üzerime tekrar atlamak istiyorsanız, işte size fırsat.
- Video gives you an opportunity to create an emotional connection with your potential clients.
- Video size potansiyel müşterilerinizle duygusal bir bağ kurma olanağı verir.
- Videos give you the opportunity to increase the time spent by visitors on your site.
- Videolar size ziyaretçilerin sitenizde geçirdiği süreyi artırma olanak veriyor.
- A real friend will never give you that kind of headache.
- Gerçek bir arkadaş size asla bu tür sorun yaratmaz.
- In addition, we offer you the opportunity to continue studying.
- Ayrıca size eğitiminize devam etme fırsatı sunuyoruz.
- In addition, we offer you the opportunity to continue studying.
- Buna ek olarak, size okumaya devam etme fırsatı sunuyoruz.
- But let me tell you something, they were incredible.
- Ama size bir şey söyleyeyim, inanılmazlardı.
- This will at least give you an opportunity to convert visitors.
- Bu size en azından ziyaretçileri dönüştürmek için bir fırsat verecektir.
- I shall get you another one from the village at once, sir.
- Size hemen köyden bir tane daha getireceğim efendim.
- Videos give you the opportunity to increase the time spent by visitors on your site.
- Videolar, size ziyaretçilerin sitenizde geçirdiği süreyi artırma olanağı tanır.
- Well, since I have nothing to tell you.
- E madem size söyleyecek bir şeyim yok.
- It's about combining the wisdom, and it gives you a whole different experience.
- Bu durum bilgiyi harmanlamakla ilgilidir ve size bambaşka bir deneyim sunar.
- This will at least give you an opportunity to convert visitors.
- Bu en azından size ziyaretçileri dönüştürme fırsatı verecektir.
- Thinking about it even more will only cause you unnecessary stress.
- Bu konuda daha fazla düşünmek size sadece gereksiz stres yaratacaktır.
- But let me tell you something, they were incredible.
- Ama ben size bir şey söyleyeyim mi, müthiştiler.
- We will be available in any season to give you better service.
- Size daha iyi hizmet vermek için her mevsim hazır olacağız.
- Who would tell you that frail people never give in?
- Kim size zayıf insanların asla pes etmeyeceğini söyleyebilir?
- It gives you the opportunity to compete with big businesses.
- Bu size büyük şirketlerle rekabet etme şansı verir.
- Still think they should have given you first prize.
- Hala birincilik ödülünün size verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
- My colleague and I would like to ask you some questions.
- İş arkadaşım ve ben size bir kaç soru sormak istiyoruz.
- Siri can tell you more details about the music that you're listening to or a recently played song.
- Siri, dinlediğiniz müzik veya en son çaldığınız bir şarkı hakkında size daha fazla ayrıntı söyleyebilir.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bakın, o çocuk hediyenizi çöpe attı, size sahtekâr dedi ve herkes güldü.
- And many programs are designed to give you this experience.
- Ve birçok program size bu deneyimi yaşatmak için tasarlandı.
- Everything gives you the opportunity to choose between fear and love.
- Her şey size korku ve sevgi arasında seçim yapma fırsatı veriyor.
- You boys want to jump me again; now's your chance.
- Tekrar üstüme atlamak istiyorsanız, işte size fırsat.
- I don't mind telling you, I haven't been that scared since Korea.
- Size şunu söylemekte sakınca görmüyorum, Kore'den beri bu kadar korkmamıştım.
- Heaven and earth will not suffer you.
- Gökler ve yer size acı çektirmeyecektir.
- They fast forwarded through the galaxy and showed you earth.
- Galaksiyi ileri sarıverdiler ve size Dünya'yı gösterdiler.
- Miss Mina, I promise you that after tonight she will remain at rest, her soul released from this horror.
- Bayan Mina, size söz veriyorum bu akşamdan sonra huzura kavuşacak, ruhu bu dehşetten kurtulacak.
- They fast forwarded through the galaxy and showed you earth.
- Tüm galaksiyi hızlıca ileri sardılar ve size dünyayı gösterdiler.
- Believe me; the opportunity that you have now gives you a great advantage.
- İnanın bana; şu anda sahip olduğunuz imkan size büyük bir avantaj sağlıyor.
- Congrats for not dying when a giant space cat gave you brain surgery.
- Dev bir uzaylı kedi size beyin ameliyatı yaptığında ölmediğiniz için tebrikler.
- Create a new morning routine that gives you the time and peace.
- Size zaman kazandıran ve huzur veren yeni bir sabah rutini oluşturun.
- Videos give you the opportunity to increase the time spent by visitors on your site.
- Videolar size ziyaretçilerin sitenizde geçirdiği süreyi artırma imkanı verir.
- By today's decision we have shown confidence in you.
- Bugünkü kararımızla size güvenimizi göstermiş olduk.
- This will give you a chance to begin getting to know one another.
- Bu size birbirinizi tanımaya başlamak için bir şans verecektir.
- It will give you faith that what you're doing is right.
- Bu size yaptığınız şeyin doğru olduğuna dair inanç verecektir.
- Internet marketing gives you an opportunity to demonstrate your expert as a go-to resource.
- İnternet üzerinden pazarlama, size uzmanlığınızı başvurulacak bir kaynak olarak gösterme fırsatı verir.
- We have a professional marketing manager to serve you.
- Size hizmet edecek profesyonel bir pazarlama müdürümüz var.
- That would give you another opportunity to talk to them.
- Bu size onlarla konuşmak için bir fırsat daha verir.
- But I'll tell you, the earth plays its part.
- Ama size şunu söyleyeyim, dünya da üzerine düşeni yapıyor.
- One takes away from one, and you're left with nothing.
- Biri diğerini götürür ve size de hiçbir şey kalmaz.
- Sometimes it's hard for people to tell you the truth.
- Bazen insanlara size gerçeği söylemek zor gelir.
- However, when you help people, they naturally want to like and trust you.
- Ancak insanlara yardım ettiğinizde, onlar doğal olarak sizi sevmek ve size güvenmek isterler.
- In addition, we offer you the opportunity to continue studying.
- Buna ek olarak, size eğitiminize devam etme fırsatı sunuyoruz.
- Everything gives you the opportunity to choose between fear and love.
- Her şey size korku ve sevgi arasında tercih yapma fırsatı verir.
- My colleague and I would like to ask you some questions.
- Meslektaşım ve ben size bazı sorular sormak istiyoruz.
- Being there personally also gives you the opportunity to catch mistakes.
- Bizzat orada olmak size hataları yakalama fırsatı da veriyor.
- Siri can tell you more details about the music that you're listening to or a recently played song.
- Siri, dinlediğiniz müzik veya yakın zamanda çaldığınız şarkı hakkında size daha fazla ayrıntı verebilir.
- See, these mirrors show you everything you've ever done.
- Bakın, bu aynalar size şimdiye kadar yaptığınız her şeyi gösteriyor.
- This gives you some powerful control.
- Bu size güçlü bir kontrol olanağı sağlar.
- This will give you a chance to begin getting to know one another.
- Bu size birbirinizi tanımaya başlama şansı verecektir.
- Being there personally also gives you the opportunity to catch mistakes.
- Şahsen orada olmak size hataları yakalama fırsatı da verir.
- Now suddenly, I come along and give you a whole different perspective.
- Şimdi aniden ben geliyorum ve size bütünüyle farklı bir perspektif veriyorum.
- We have a professional marketing manager to serve you.
- Size hizmet edecek profesyonel bir pazarlama yöneticimiz var.
- I beg you, bring peace to our gathering tonight.
- Size yalvarıyorum, bu geceki toplantımıza huzur getirin.
- I will give you three seconds to give us back the Flash Drive!
- Flaş belleği bize geri vermeniz için size üç saniye veriyorum!
- I wish you peace in this life and in the hereafter.
- Size bu dünyada ve ahirette esenlikler diliyorum.
- You have been given limitless resources to use in your earth life.
- Dünyadaki yaşamınızda kullanmanız için size sınırsız kaynaklar verildi.
- I'll eat, have a wash, and join you.
- Ben bir şeyler yiyip, duş alır ve size katılırım.
- And, when you looked across to see nothing but darkness, you were told that there was another side.
- Ve karşınıza bakıp karanlıktan başka bir şey görmediğinizde, size başka bir tarafın daha olduğu söylendi.
- Internet marketing gives you an opportunity to demonstrate your expert as a go-to resource.
- İnternet pazarlaması size, uzmanınızı başvurulacak kaynak olarak gösterme fırsatı verir.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Bu size iç huzuru ve hayata iyi bir bakış açısı getiriyor.
- All right, so I want to sing you a little song.
- Pekala, size kısa bir parça söylemek istiyorum.
- Each day, life will send you little windows of opportunity.
- Her gün hayat size küçük fırsat pencereleri açacaktır.
- Each day, life will send you little windows of opportunity.
- Her gün hayat size küçük fırsat pencereleri gönderecektir.
- Miss Mina, I promise you that after tonight she will remain at rest, her soul released from this horror.
- Bayan Mina, size söz veriyorum bu geceden sonra ruhu bu dehşetten kurtulmuş ve huzur içinde olacak.
- I wish you peace in this life and in the hereafter.
- Size bu dünyada ve ahirette huzur diliyorum.
- It's about combining the wisdom, and it gives you a whole different experience.
- Bu durum bilgeliği harmanlamakla ilgilidir ve size bambaşka bir deneyim sunar.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Size iç huzuru ve hayata iyi bir bakış açısı getirir.
- By today's decision we have shown confidence in you.
- Bugünkü kararımızla size olan güvenimizi gösterdik.
- This gives you some powerful control.
- Bu size belli bir kontrol gücü verecektir.
- We have a professional marketing manager to serve you.
- Size hizmet etmeye hazır profesyonel bir satış müdürümüz var.
- Believe me; the opportunity that you have now gives you a great advantage.
- İnan bana; şu anda sahip olduğunuz fırsat size büyük bir avantaj sağlıyor.
- You have been given limitless resources to use in your earth life.
- Yeryüzündeki yaşamınızda kullanmanız için size sınırsız kaynak verildi.
- Sometimes it's hard for people to tell you the truth.
- Bazen insanların size gerçeği söylemesi zor olur.
- I can bring you with this one lira what you all want.
- Hepinizin istediği şeyi bu bir lirayla size getirebilirim.
- Science cannot tell you whether it is wrong to clone a whole human being.
- Bilim bir insanı tamamıyla klonlamanın yanlış olup olmadığını size söyleyemez.
- You have been given limitless resources to use in your earth life.
- Size, yeryüzü yaşamlarınızda kullanmak üzere sınırsız kaynaklar verildi.
- You don't need anything else with it except a green salad.
- Yanına yeşil salatadan başka bir şey gerekmez size.
- Create a new morning routine that gives you the time and peace.
- Size zaman ve huzur veren yeni bir sabah rutini oluşturun.
- Siri can tell you more details about the music that you're listening to or a recently played song.
- Siri, dinlediğiniz müzik veya kısa süre önce çalınan bir parça hakkında size daha fazla bilgi verebilir.
- It gives you the opportunity to compete with big businesses.
- Size büyük işletmelerle rekabet etme fırsatı verir.
- He didn't just give you the flash drive.
- O sadece size flash belleği vermedi.
- Video gives you an opportunity to create an emotional connection with your potential clients.
- Video size potansiyel müşteriniz ile duygusal bağ kurabilmeniz için olanak sağlar.
- If you really want the details, I'll write you a report.
- Ayrıntıları gerçekten öğrenmek istiyorsanız, size rapor yazarım.
- Sometimes it's hard for people to tell you the truth.
- Bazen de insanlara size doğruları söylemek ağır gelir.
- I'll eat, have a wash, and join you.
- Yemek yiyeceğim, yıkanacağım ve size katılacağım.
- Science cannot tell you whether it is wrong to clone a whole human being.
- Bilim size bütün bir insanı klonlamanın yanlış olup olmadığını söyleyemez.
- Believe me; the opportunity that you have now gives you a great advantage.
- İnanın bana şu anda elde ettiğiniz imkan size büyük bir avantaj sağlıyor.
- They are conspiring against you, but music is where freedom lives.
- Size komplo kuruyorlar, ancak özgürlük, müzikte yaşıyor.
- I will have the manager check you out of the hotel and send you the bill.
- Müdürün otelden çıkışınızı yapmasını ve faturayı size göndermesini sağlayacağım.
- If anything should happen to you, my reputation would suffer.
- Eğer size bir şey olursa, itibarım zedelenir.
- The blog gives you the opportunity to talk about any topic and express your opinion.
- Blog size herhangi bir konu hakkında konuşma ve fikrinizi ifade etme fırsatı verir.
- Of course not; simple logic tells you this.
- Elbette hayır; basit mantık size bunu söyler.
- We will be available in any season to give you better service.
- Size daha iyi hizmet verebilmek için her mevsimde hazır olacağız.
- Now suddenly, I come along and give you a whole different perspective.
- Şimdi aniden ortaya çıkıyorum ve size tamamen farklı bir bakış açısı sunuyorum.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Size iç huzur ve hayata iyi bir bakış açısı getirir.
- My partner talked earlier about an evolving Human Being and gave you some things to consider.
- Partnerim daha önce evrim geçiren bir İnsan Varlığından bahsetti ve size düşünmeniz gereken bazı şeyler verdi.
- Answer his question fast before he asks you five more.
- Size beş tane daha sormadan önce adamın sorusuna çabucak cevap verin.
- Video gives you an opportunity to create an emotional connection with your potential clients.
- Video size potansiyel müşterilerinizle duygusal bir bağ kurma fırsatı verir.
- As your lawyer, I advise you to control it fast.
- Avukatınız olarak size hızlı bir şekilde kontrol etmenizi tavsiye ediyorum.
- This gives you some powerful control.
- Bu size bir miktar denetim gücü sağlar.
- I cannot tell you how nice this vehicle looks to me.
- Bu aracın bana ne kadar güzel göründüğünü size anlatamam.
- I'd like to ask you a question, but if this is a bad time, I can come back at another time.
- Size bir soru sormak istiyorum, ama şu an uygun değilse başka bir zaman gelebilirim.
- It's not as difficult to find a native speaker to help you with your language studies as it used to be.
- Dil çalışmalarınızda size yardımcı olacak anadili İngilizce olan birini bulmak eskisi kadar zor değil.
- I told you the bank was closed.
- Size bankanın kapalı olduğunu söyledim.
- Everyone believed in you.
- Herkes size inandı.
- I'll give you this pendant.
- Bu kolyeyi size vereceğim.
- I know that I don't deserve you.
- Size layık olmadığımı biliyorum.
- I'll accompany you to the hospital.
- Hastaneye kadar size eşlik edeceğim.
- In that regard, I agree with you.
- Bu konuda size katılıyorum.
- Perhaps that's something I can help you with.
- Belki de bu size yardımcı olabileceğim bir şeydir.
- Let me first and foremost ask you a few questions, and then we'll fix a date for the installation.
- Öncelikle size birkaç soru sormama izin verin, sonra kurulum için bir tarih belirleyeceğiz.
- I could've shown you how to do that.
- Bunu nasıl yapacağınızı size gösterebilirdim.
- Do you want him to help you?
- Onun size yardım etmesini istiyor musunuz?
- I can help you with that.
- Ben bu konuda size yardımcı olabilirim.
- I'll show you how it works.
- Size bunun nasıl çalışığını göstereceğim.
- We show you our home.
- Size evimizi gösteririz.
- I promise you I'll help her.
- Size söz veriyorum ona yardım edeceğim.
- I don't treat you like enemies.
- Size düşman gibi davranmıyorum.
- I will phone you as soon as I get home.
- Eve varır varmaz size telefon edeceğim.
- I will teach you how to skate next Sunday.
- Gelecek Pazar size nasıl kayılacağını öğreteceğim.
- You need a refresher course.
- Size bir takviye kursu lazım.
- If someone wants to sell you their ticket, do not buy it.
- Biri size biletini satmak isterse, almayın.
- I came here to tell you what I found out.
- Buraya size ne bulduğumu söylemeye geldim.
- They won't help you.
- Size yardım etmeyecekler.
- I'll show you who's the fastest.
- Size kimin en hızlı olduğunu göstereceğim.
- There are few places in the world that give you such freedoms.
- Dünyada size bu kadar özgürlük veren çok az yer var.
- We offer you the chance to obtain training in mathematical sciences.
- Size matematiksel bilimlerde eğitim almak için bir şans sunuyoruz.
- We'll help you out.
- Biz size yardım edeceğiz.
- Let her show you how it's done.
- Bırakın o size nasıl yapıldığını göstersin.
- May I accompany you?
- Ben size eşlik edebilir miyim?
- I like hanging out with you.
- Size takılmak hoşuma gidiyor.
- I will provide you all the necessary information.
- Size gerekli tüm bilgileri vereceğim.
- You have only to ask for it.
- Sadece istemeniz gerekiyor, o size verilecektir.
- I don't know what else to tell you.
- Size başka ne söyleyebilirim bilmiyorum.
- Have you ever been diagnosed with high blood pressure?
- Size hiç yüksek tansiyon teşhisi konuldu mu?
- I told you everything I knew.
- Size bildiğim her şeyi anlattım.
- I have a lot of things to tell you.
- Size söyleyecek çok şeyim var.
- I can give you my schedule if you need it.
- İhtiyacınız olursa size programımı verebilirim.
- John speaking… how may I help you?
- Ben John... Size nasıl yardımcı olabilirim?
Show More (492)
|
3 |
you |
siz |
pron. |
|
- Which is why it is you who are lacking in credibility!
- İşte bu yüzden inandırıcılıktan yoksun olan sizsiniz!
- I admit that, with you sitting there, I find it more difficult.
- Siz orada otururken bunu daha zor bulduğumu itiraf etmeliyim.
- So I ask you to vote for these projects by a large majority.
- Bu yüzden sizden bu projelere büyük bir çoğunlukla oy vermenizi rica ediyorum.
- We therefore ask you to adopt our amendments.
- Bu nedenle sizden değişiklik önergelerimizi kabul etmenizi istiyoruz.
- I am sure that you will also discuss it in your context.
- Eminim ki siz de bu konuyu kendi bağlamınızda tartışacaksınız.
- I am sure you will be relieved to hear that as well.
- Eminim bunu duyunca siz de rahatlamış olacaksınız.
- If you want to move further ahead, as the Commission does, please support us.
- Komisyon'un yaptığı gibi siz de daha fazla ilerlemek istiyorsanız, lütfen bizi destekleyin.
- Since you chose to do it anyway, your sentence will be increased.
- Siz yine de bunu yapmayı seçtiğiniz için cezanız arttırılacaktır.
- You, as a Briton, know better than anybody else how important precedents are.
- Siz bir Britanyalı olarak emsal kararların ne kadar önemli olduğunu herkesten daha iyi biliyorsunuz.
- I should also like to ask you to consider the refugees especially.
- Ayrıca sizden özellikle mültecileri göz önünde bulundurmanızı rica ediyorum.
- You replied that yes, of course, you would see to it immediately.
- Siz de evet, tabii ki hemen ilgileneceğim diye cevap verdiniz.
- I would like to ask you to pay tribute to him by observing a minute's silence.
- Sizden bir dakikalık saygı duruşunda bulunarak onu anmanızı rica ediyorum.
- I would ask you to read the Rules of Procedure.
- Sizden İç Tüzüğü okumanızı rica ediyorum.
- If you agree to let the rot set in, you should not be the first to complain when all goes wrong in the future.
- Çürümeye izin vermeyi kabul ediyorsanız, gelecekte her şey ters gittiğinde ilk şikayet eden siz olmamalısınız.
- Losing can sometimes be an honourable thing, but you have won your case.
- Kaybetmek bazen onurlu bir şey olabilir, ancak siz davanızı kazandınız.
- We cannot agree to vote on it, hence our request that you put it to the House.
- Bunu oylamayı kabul edemeyiz, dolayısıyla sizden bunu Meclise sunmanızı talep ediyoruz.
- We have not asked you not to present the legislative programme, nor after the deadline.
- Sizden ne yasama programını sunmamanızı ne de süre dolduktan sonra sunmanızı istedik.
- I would ask you also to take account of the stonings in Iran.
- Sizden ayrıca İran'daki taşlama olaylarını da dikkate almanızı rica ediyorum.
- I have no doubt that the greater majority of your fishermen would ask you to do the same thing.
- Balıkçılarınızın büyük çoğunluğunun da sizden aynı şeyi yapmanızı isteyeceğinden hiç şüphem yok.
- You were chairman of the Liberal Group at the time.
- Siz o dönemde Liberal Grup başkanıydınız.
- You are concerned about Lake Constance, and we are concerned about our lakes and our Baltic.
- Siz Konstanz Gölü hakkında endişelisiniz, biz de göllerimiz ve Baltık hakkında endişeliyiz.
- We have tabled amendments on this issue, and I would ask you to support them.
- Bu konuda değişiklik önergeleri verdik ve sizden bunları desteklemenizi rica ediyorum.
- It is very important, everything is related, and you are our border with that region.
- Bu çok önemli, her şey birbiriyle bağlantılı ve siz bizim o bölgeyle sınırımızsınız.
- I am sure that you will also discuss it in your context.
- Eminim ki siz de bu konuyu kendi bağlamınızda ele alacaksınız.
- You also, however, criticise a number of Member States, and as a rule you do so unfairly.
- Ancak siz de bazı Üye Devletleri eleştiriyorsunuz ve bunu genellikle haksız bir şekilde yapıyorsunuz.
- How are we to get to grips with the issue if you simply refuse to do anything?
- Siz bir şey yapmayı reddederseniz biz bu meseleyi nasıl çözeceğiz?
- You also know that the commitment from the Member States is totally voluntary.
- Siz de biliyorsunuz ki Üye Devletlerin taahhütleri tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır.
- As such, I would ask you to give OLAF's work your full support, also in its present form.
- Bu itibarla sizden OLAF'ın çalışmalarına mevcut haliyle de tam destek vermenizi rica ediyorum.
- I therefore ask you to reconsider this issue.
- Bu nedenle sizden bu konuyu yeniden gözden geçirmenizi rica ediyorum.
- You are a servant, who has now adopted a position on matters that are the business of your masters.
- Siz, efendilerinizin işi olan konularda görüş belirleyen bir hizmetkârsınız.
- You, Italy, are a clear example.
- Siz, İtalya, bunun açık bir örneğisiniz.
- I would urge you once again to clarify the situation for us.
- Sizden bir kez daha durumu bizim için açıklığa kavuşturmanızı rica ediyorum.
- This is what you must debate, and you are refusing to do it.
- Tartışmanız gereken şey bu ve siz bunu yapmayı reddediyorsunuz.
- I ask you to observe one minute's silence for the victims of terrorism.
- Sizden terör kurbanları için bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.
- I should like to ask you to look into what this vote has cost European taxpayers.
- Sizden bu oylamanın Avrupalı vergi mükelleflerine neye mal olduğunu araştırmanızı rica ediyorum.
- Just as you are responsive to us, we have to be responsive to those who elect us.
- Siz nasıl bize karşı duyarlıysanız, biz de bizi seçenlere karşı duyarlı olmalıyız.
- You, honourable Members, have for many years accompanied these countries on their journey towards the European Union.
- Siz saygıdeğer Üyeler, uzun yıllar boyunca bu ülkelere Avrupa Birliği yolculuklarında eşlik ettiniz.
- You cut the tape for the launch of the euro.
- Euro'nun lansmanı için kurdeleyi siz kestiniz.
- I would ask you to reflect and to modify this proposal.
- Sizden bu öneri üzerinde düşünmenizi ve değişiklik yapmanızı rica ediyorum.
- I ask you to consider which side you are fighting.
- Sizden hangi tarafta savaştığınızı düşünmenizi rica ediyorum.
- I would urge you to support the amendments to this effect.
- Sizden bu yöndeki değişiklikleri desteklemenizi rica ediyorum.
- I would therefore ask you to study the possibility of applying microcredit policies.
- Bu nedenle sizden mikro kredi politikalarının uygulanması olasılığını incelemenizi rica ediyorum.
- You have shied away from it!
- Siz bundan kaçtınız!
- You choose to see in this the vanity of our founding fathers.
- Siz bunda kurucu atalarımızın kibrini görmeyi tercih ediyorsunuz.
- As I hope you have already done as well.
- Umarım siz de çoktan yapmışsınızdır.
- I should also like to ask you to especially consider the refugees.
- Ayrıca sizden özellikle mültecileri göz önünde bulundurmanızı rica ediyorum.
- Lastly, with regard to all the consequences of enlargement, I would like to ask you to be patient.
- Son olarak, genişlemenin tüm sonuçlarıyla ilgili olarak sizden sabırlı olmanızı rica ediyorum.
- You yourselves refer on page 14 of your crazy paper to a decisive phase in these negotiations.
- Siz de çılgın makalenizin 14. sayfasında bu müzakerelerde belirleyici bir aşamaya atıfta bulunuyorsunuz.
- We like you to consider one small, but important, textual amendment.
- Sizden küçük ama önemli bir metin değişikliğini dikkate almanızı istiyoruz.
- I would like to ask you to answer the questions from the next two speakers together.
- Sizden sonraki iki konuşmacının sorularını birlikte yanıtlamanızı rica ediyorum.
- That is why we stand by your side, because you defend European law, democracy and Community procedure.
- İşte bu yüzden sizin yanınızdayız çünkü siz Avrupa hukukunu, demokrasiyi ve Topluluk prosedürünü savunuyorsunuz.
- That is the new method and you have given it expression.
- Bu yeni bir yöntemdir ve siz bunu ifade ettiniz.
- I can do no more about it than you.
- Bu konuda sizden daha fazla bir şey yapamam.
- You know yourself that the House is very aware of the content of the amendments.
- Siz de biliyorsunuz ki Meclis, değişikliklerin içeriğinden haberdardır.
- I shall give the floor to you all, but I must ask you to?Mr De Rossa, please calm down and resume your seat.
- Sözü hepinize vereceğim, ancak sizden şunu rica etmek zorundayım: Sayın De Rossa, lütfen sakin olun ve yerinize oturun.
- Unless this House accepts that explanation, which I do not, I ask you to make that check.
- Bu Meclis bu açıklamayı kabul etmediği sürece, ki ben kabul etmiyorum, sizden bu kontrolü yapmanızı rica ediyorum.
- I ask you to put a stop to this practice.
- Sizden bu uygulamaya bir son vermenizi rica ediyorum.
- I would therefore ask you to adhere as closely as possible to the scheduled timing.
- Bu nedenle sizden planlanan zamanlamaya mümkün olduğunca sadık kalmanızı rica ediyorum.
- Mr Mugabe is leaving for a trip abroad with his entourage, and you are well aware of it.
- Sayın Mugabe maiyetiyle birlikte bir yurtdışı seyahatine çıkıyor ve siz de bunun farkındasınız.
- You are expected to ask questions, not necessarily make lengthy statements.
- Sizden soru sormanız bekleniyor, uzun açıklamalar yapmanız gerekmiyor.
- I would ask you to rise and observe a minute's silence.
- Sizden ayağa kalkmanızı ve bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.
- That is the new method and you have given it expression.
- Yeni yöntem budur ve siz bunu ifade ettiniz.
- I would ask you to send greetings to the new president.
- Sizden yeni başkana selamlarınızı iletmenizi rica ediyorum.
- You are a servant, who has now adopted a position on matters that are the business of your masters.
- Siz, efendilerinizi ilgilendiren konularda tavır takınan bir hizmetkârsınız.
- What is Europe doing, they ask us, what are you doing?
- Avrupa ne yapıyor diye soruyorlar bize, siz ne yapıyorsunuz?
- You and any other interested parties are also invited to attend.
- Siz ve diğer ilgili taraflar da katılmaya davetlisiniz.
- We have endeavoured, in our proposal, to be just that little bit more realistic than you.
- Teklifimizde sizden biraz daha gerçekçi olmaya gayret ettik.
- So I must ask you to keep an open mind on the Commission's reasoning.
- Bu nedenle sizden Komisyonun gerekçeleri konusunda açık fikirli olmanızı rica ediyorum.
- I ask you for your support for my amendments in plenary.
- Sizden genel kurulda değişiklik önergelerime destek vermenizi rica ediyorum.
- You yourself pointed out the special role that India and Taiwan play.
- Siz de Hindistan ve Tayvan'ın oynadığı özel role dikkat çektiniz.
- I would therefore ask you not to retain this part, please.
- Bu nedenle sizden bu bölümü muhafaza etmemenizi rica ediyorum.
- You know that the question cannot be put again, but, since it is a point of order, I would ask you to be brief.
- Sorunun tekrar sorulamayacağını biliyorsunuz, ancak bu bir emir meselesi olduğu için sizden kısa olmanızı rica ediyorum.
- You ought to adopt the opposite stance, welcoming the secular ideal more warmly and valuing it more highly.
- Siz tam tersi bir tutum benimsemeli, laiklik idealini daha sıcak karşılamalı ve ona daha fazla değer vermelisiniz.
- This is why I would ask you to show some understanding and flexibility.
- Bu nedenle sizden biraz anlayış ve esneklik göstermenizi rica ediyorum.
- Let me say, however, that you are talking of the right of veto and I am talking of unanimous decision-making.
- Ancak şunu da belirtmek isterim ki siz veto hakkından bahsediyorsunuz, ben ise oybirliğiyle karar almaktan bahsediyorum.
- Mr Prodi, you are the President of all the Europeans.
- Sayın Prodi, siz tüm Avrupalıların Başkanısınız.
- I urge you to vote for Amendment No 21 and for the last six words of Amendment No 42.
- Sizden 21 No'lu Değişikliğe ve 42 No'lu Değişikliğin son altı kelimesine oy vermenizi istiyorum.
- I would really ask you to ensure that these matters are investigated.
- Sizden bu konuların araştırılmasını sağlamanızı gerçekten rica ediyorum.
- You also, in your introduction, made a point about people who feel marginal.
- Siz de giriş konuşmanızda kendilerini marjinal hisseden insanlarla ilgili bir noktaya değindiniz.
- I would ask you to show some real initiative in this area over the coming months.
- Sizden önümüzdeki aylarda bu alanda gerçek bir inisiyatif göstermenizi rica ediyorum.
- I have been asking you to do this for years.
- Yıllardır sizden bunu yapmanızı istiyorum.
- I would like to ask you to observe a minute's silence.
- Sizden bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.
- You are not satisfied with it, but let us not get into a debate.
- Siz bundan memnun değilsiniz ama tartışmaya girmeyelim.
- However, I would ask you to send the Commission a written question on this case.
- Bununla birlikte, sizden Komisyon'a bu davayla ilgili yazılı bir soru göndermenizi rica ediyorum.
- The questions raised by you and others contain extremely valuable suggestions.
- Siz ve diğerleri tarafından gündeme getirilen sorular son derece değerli öneriler içermektedir.
- But there is one word that I have not heard you mention here tonight.
- Ancak bu akşam burada sizden duymadığım bir kelime var.
- I ask you to vote in favour of it.
- Sizden lehte oy kullanmanızı rica ediyorum.
- We need to free ourselves of you, and we shall!
- Kendimizi sizden kurtarmamız gerekiyor ve kurtaracağız!
- You also referred to the need for a publicity campaign.
- Siz de bir tanıtım kampanyasına duyulan ihtiyaçtan söz ettiniz.
- Clearly, therefore, I do not intend to make proposals until you have drawn up your opinions on the subject.
- Bu nedenle siz konuyla ilgili görüşlerinizi bildirene kadar teklifte bulunma niyetinde değilim.
- I would ask you to reflect on and modify this proposal.
- Sizden bu öneri üzerinde düşünmenizi ve değişiklik yapmanızı rica ediyorum.
- You are Vice-President for me and all the other Members too.
- Siz benim ve diğer tüm Üyelerin Başkan Yardımcısısınız.
- You will need our support and you will also have it.
- Bizim desteğimize ihtiyacınız olacak ve siz de buna sahip olacaksınız.
- It is you who have prevented it!
- Bunu engelleyen sizsiniz!
- I would, though, just ask you to think again about it.
- Yine de sizden bunu bir kez daha düşünmenizi rica ediyorum.
- Therefore, for the second reading, I would like to ask you again for a rapid adoption.
- Bu nedenle, ikinci okuma için sizden tekrar hızlı bir şekilde kabul edilmesini rica ediyorum.
- It is you who have the contact with the public.
- Halkla temas halinde olan sizlersiniz.
- You should see this programme in that light too.
- Siz de bu programa bu açıdan bakmalısınız.
- As I am sure you realise, there are several ways of looking at this clause.
- Eminim siz de farkındasınızdır, bu maddeye bakmanın çeşitli yolları vardır.
- Just as you are responsive to us, we have to be responsive to those who elect us.
- Siz nasıl bize karşı duyarlıysanız biz de bizi seçenlere karşı duyarlı olmak zorundayız.
- However, I would like to ask you to put one other amendment to the vote.
- Bununla birlikte sizden bir değişiklik önergesini daha oylamaya sunmanızı rica ediyorum.
- I would ask you to support these proposals and the two amendments that I have re-tabled.
- Sizden bu teklifleri ve yeniden sunduğum iki değişiklik önergesini desteklemenizi rica ediyorum.
- I would ask you not to be too quick to condemn another country.
- Sizden başka bir ülkeyi kınamak için bu kadar aceleci olmamanızı rica ediyorum.
- These are the questions, to which we would like you to give clear replies.
- Sizden net cevaplar vermenizi istediğimiz sorular bunlardır.
- I would ask you to support that.
- Sizden bunu desteklemenizi rica ediyorum.
- Now that, today, the decision is upon us, I therefore ask you to vote in favour!
- Bugün artık karar aşamasına geldiğimize göre, sizden lehte oy kullanmanızı rica ediyorum!
- You touched on this point, Minister.
- Siz de bu konuya değindiniz Sayın Bakan.
- In conclusion, I would make a request of you.
- Son olarak sizden bir ricada bulunmak istiyorum.
- You are now a President for everyone.
- Siz artık herkesin Başkanısınız.
- I would therefore ask you to have someone look into this matter.
- Bu nedenle sizden birisinin bu konuyu incelemesini rica ediyorum.
- You may well claim that it is about that, but I do not, and nor does my group.
- Siz bunun böyle olduğunu iddia edebilirsiniz ama ben etmiyorum, grubum da etmiyor.
- I should ask you to reconsider my amendments on this score carefully.
- Sizden bu konuda yaptığım değişiklikleri dikkatle gözden geçirmenizi rica ediyorum.
- You – any consumer – can easily get practical experience of this.
- Siz -herhangi bir tüketici- bu konuda kolayca pratik deneyim edinebilirsiniz.
- I would ask you to consider postponing that debate until later tonight.
- Sizden bu tartışmayı gecenin ilerleyen saatlerine ertelemeyi düşünmenizi rica ediyorum.
- I would ask you to vote in favour of the former.
- Sizden birincisi lehinde oy kullanmanızı rica ediyorum.
- I really do ask that of you.
- Bunu sizden gerçekten rica ediyorum.
- I would actually like to ask you to make a start.
- Aslında sizden bir başlangıç yapmanızı rica ediyorum.
- Yet I would ask you to be more specific.
- Yine de sizden daha açık olmanızı rica ediyorum.
- I have no more information than you have in respect of your correspondence.
- Yazışmalarınızla ilgili olarak sizden daha fazla bilgiye sahip değilim.
- We therefore ask you to adopt our amendments.
- Bu nedenle sizden değişikliklerimizi kabul etmenizi rica ediyoruz.
- You gave permission to send a parliamentary mission on 9 December on the basis of a resolution adopted on 10 October.
- Siz 10 Ekim'de kabul edilen bir karara dayanarak 9 Aralık'ta bir parlamenter heyet gönderilmesine izin verdiniz.
- And I would ask you to bear with me.
- Ve sizden bana katlanmanızı rica ediyorum.
- I ask you to honour their memory with a minute's silence.
- Sizden onların anısını bir dakikalık saygı duruşuyla onurlandırmanızı rica ediyorum.
- We therefore ask you to speed matters up now, so that Parliament should not be subject to unjustified suspicions.
- Bu nedenle, Parlamentonun haksız şüphelere maruz kalmaması için sizden işleri hızlandırmanızı rica ediyoruz.
- After all, it is you who meet the Europeans out there.
- Ne de olsa Avrupalılarla orada tanışan sizsiniz.
- We have tabled amendments on this issue, and I would ask you to support them.
- Bu konuda değişiklik önergeleri sunduk ve sizden bunları desteklemenizi rica ediyorum.
- You are a Belgian; you represent the Belgian Presidency.
- Siz bir Belçikalısınız; Belçika Dönem Başkanlığını temsil ediyorsunuz.
- Therefore, for the second reading, I would like to ask you again for a rapid adoption.
- Bu nedenle, ikinci okuma için sizden tekrar hızlı bir şekilde kabul etmenizi rica ediyorum.
- You know as well as we do that there are genuine and widespread worries about GATS.
- Hizmet Ticareti Genel Anlaşması konusunda gerçek ve yaygın endişeler olduğunu siz de bizim kadar iyi biliyorsunuz.
- You know full well that there are rules which apply.
- Uygulanması gereken kurallar olduğunu siz de çok iyi biliyorsunuz.
- Your point was well made but I would ask you to respect our time constraints.
- Söyledikleriniz çok güzeldi ancak sizden zaman kısıtlamamıza saygı göstermenizi rica ediyorum.
- I therefore ask you to vote in favour of the Commission proposal.
- Bu nedenle sizden Komisyon önerisi lehinde oy kullanmanızı rica ediyorum.
- That is what you have heard today.
- Bugün siz de bunu duydunuz.
- Do you yourself not think that this is a little peculiar?
- Siz de bunun biraz tuhaf olduğunu düşünmüyor musunuz?
- You are well aware that this is a key issue.
- Bunun kilit bir mesele olduğunun siz de farkındasınız.
- I therefore ask you to support this motion for a resolution.
- Bu nedenle sizden bu karar önergesini desteklemenizi rica ediyorum.
- We are making progress and you are gradually retracting, and that is not good.
- Biz ilerleme kaydediyoruz ve siz yavaş yavaş geri çekiliyorsunuz ve bu iyi değil.
- I appeal to you to consider making a proposal on this.
- Sizden bu konuda bir teklifte bulunmayı düşünmenizi rica ediyorum.
- You are a splendid example of female political leadership.
- Siz kadın siyasi liderliğinin muhteşem bir örneğisiniz.
- You can argue as much as you like but I shall stick to the same position.
- Siz istediğiniz kadar tartışabilirsiniz ama ben aynı pozisyonda kalacağım.
- You said so yourself in your speech.
- Konuşmanızda bunu siz de söylediniz.
- We are all aware of this and we are monitoring the situation, as you and many others are, extremely closely.
- Hepimiz bunun farkındayız ve siz ve diğer birçokları gibi durumu son derece yakından takip ediyoruz.
- This decision leads me, as a member of the delegation to Romania, to make a request of you.
- Bu karar, Romanya delegasyonunun bir üyesi olarak sizden bir ricada bulunmama yol açıyor.
- If you do not take yourself seriously, then others will not take you seriously either.
- Eğer siz kendinizi ciddiye almazsanız, başkaları da sizi ciddiye almayacaktır.
- It was you, Minister, who said that a difficult climate for the economy and society would be created.
- Sayın Bakan, ekonomi ve toplum için zor bir iklim yaratılacağını söyleyen sizdiniz.
- I would ask you to urge the governments to take on their responsibilities.
- Sizden hükümetleri sorumluluklarını üstlenmeye teşvik etmenizi rica ediyorum.
- As we have come to expect of you, you are being extremely polite to the European Parliament.
- Sizden beklediğimiz gibi Avrupa Parlamentosu'na karşı son derece nazik davranıyorsunuz.
- I would therefore urge you to give this issue a more appropriate slot on the agenda.
- Bu nedenle sizden bu konuya gündemde daha uygun bir yer vermenizi rica ediyorum.
- I would ask you, President-in-Office, to convey this to the Council, please.
- Dönem Başkanı olarak sizden bunu Konsey'e iletmenizi rica ediyorum, lütfen.
- It is an appalling situation and I would appeal to you to write to all the parties concerned.
- Bu dehşet verici bir durum ve sizden ilgili tüm taraflara yazmanızı rica ediyorum.
- In other words, when you are outside this House, you are just the same as anyone else.
- Başka bir deyişle bu Meclisin dışında olduğunuzda siz de diğer herkes gibisiniz.
- Mrs Matikainen, however, you rightly stressed the role of small and medium-sized enterprises.
- Sayın Matikainen, siz de haklı olarak küçük ve orta ölçekli işletmelerin rolünü vurguladınız.
- I therefore ask you to vote for this request for urgent procedure.
- Bu nedenle sizden bu acil prosedür talebine oy vermenizi rica ediyorum.
- If you did, did you feel the way I did?
- Eğer katıldıysanız, siz de benim gibi hissettiniz mi?
- I ask you to be much more transparent and to give us a progress report on these reforms.
- Sizden çok daha şeffaf olmanızı ve bu reformlar konusunda bize bir ilerleme raporu vermenizi rica ediyorum.
- Mr Watson, you, and some others with you were momentarily confused.
- Bay Watson, siz ve yanınızdaki bazı kişilerin kafası bir an için karıştı.
- I ask you to vote in favour.
- Sizden lehte oy kullanmanızı rica ediyorum.
- You did so in twice the time allowed.
- Siz bunu izin verilen sürenin iki katında yaptınız.
- You are only considering Member States, but we ask ourselves how you see the future of the constitutional regions?
- Siz sadece Üye Devletleri dikkate alıyorsunuz, ancak biz anayasal bölgelerin geleceğini nasıl gördüğünüzü soruyoruz?
- In any case, you took part in the vote so you do not have to worry.
- Her halükarda siz de oylamaya katıldınız, dolayısıyla endişelenmenize gerek yok.
- You are being measured against them there and I am measuring you against them.
- Siz orada onlara karşı ölçülüyorsunuz ve ben de sizi onlara karşı ölçüyorum.
- I ask you, please, to observe one minute's silence.
- Sizden bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.
- You, more than anybody else, should know that from your own Member State.
- Bunu herkesten çok siz kendi Üye Devletinizden biliyor olmalısınız.
- I would ask you please to do everything necessary to make it possible.
- Sizden bunu mümkün kılmak için gereken her şeyi yapmanızı rica ediyorum.
- Before you could say "knife" I had opened my wallet, put my money on the table and had a copy of the book.
- Siz daha "bıçak" demeden cüzdanımı açmış, paramı masanın üzerine koymuş ve kitabın bir kopyasını edinmiştim.
- I appeal to you to consider making a proposal on this.
- Sizden bu konuda bir öneride bulunmayı düşünmenizi rica ediyorum.
- We therefore urge you and request you.
- Bu nedenle sizi teşvik ediyor ve sizden rica ediyoruz.
- I would ask you to make the appropriate representations.
- Sizden gerekli açıklamaları yapmanızı rica ediyorum.
- I really would ask you to reflect on this.
- Sizden gerçekten bu konu üzerinde düşünmenizi rica ediyorum.
- I would ask you, President-in-Office, to convey this to the Council, please.
- Dönem Başkanı olarak sizden bu konuyu Konsey'e iletmenizi rica ediyorum.
- I say this quite clearly, and you are aware of this.
- Bunu açıkça söylüyorum ve siz de bunun farkındasınız.
- You yourself pointed out the special role that India and Taiwan play.
- Siz de Hindistan ve Tayvan'ın oynadığı özel role işaret etmiştiniz.
- I would ask you to use the full name of our Group.
- Sizden Grubumuzun tam adını kullanmanızı rica ediyorum.
- You gave it, the Commission followed; this House followed.
- Siz verdiniz, Komisyon izledi; bu Meclis izledi.
- Which is why it is you who are lacking in credibility!
- İşte bu yüzden güvenilirlikten yoksun olan sizsiniz!
- That is why we are asking you so urgently to provide help.
- Bu nedenle sizden acilen yardım sağlamanızı istiyoruz.
- I would ask you please to supply the full details on that matter to my office.
- Sizden bu konudaki tüm ayrıntıları ofisime iletmenizi rica ediyorum.
- I would ask you to communicate this to the President of Parliament.
- Sizden bunu Meclis Başkanı'na iletmenizi rica ediyorum.
- It is for that reason that I ask you to vote in favour.
- Bu nedenle sizden lehte oy kullanmanızı rica ediyorum.
- We are talking about eEurope; have you tried it out yet?
- E-Avrupa'dan bahsediyoruz; siz henüz denemediniz mi?
- That is why I am specifically asking you and advising you to limit harmonisation to the necessary minimum standards.
- Bu nedenle sizden özellikle uyumlaştırmayı gerekli asgari standartlarla sınırlandırmanızı istiyor ve tavsiye ediyorum.
- That is why we expect you to include these groups of people.
- Bu nedenle sizden bu insan gruplarını da dahil etmenizi bekliyoruz.
- Both you and Commission President Prodi spoke about the enlargement of the European Union.
- Hem siz hem de Komisyon Başkanı Prodi Avrupa Birliği'nin genişlemesinden bahsettiniz.
- I do not know what that is in German, but you, as Vice-President, should.
- Bunun Almancasının ne olduğunu bilmiyorum ama Başkan Yardımcısı olarak siz biliyor olmalısınız.
- It is at this crossroads that you and all of us will be standing in Ghent and Laeken.
- Siz ve hepimiz Ghent ve Laeken'de bu kavşakta duracağız.
- Mr Lamy, you think that more competition will provide the poor with high quality drinking water.
- Sayın Lamy, siz daha fazla rekabetin yoksullara yüksek kalitede içme suyu sağlayacağını düşünüyorsunuz.
- I would have liked to hear you repeat the same thing.
- Aynı şeyi sizden de duymak isterdim.
- Mr Mugabe is leaving for a trip abroad with his entourage, and you are well aware of it.
- Bay Mugabe maiyetiyle birlikte bir yurtdışı seyahatine çıkıyor ve siz de bunun farkındasınız.
- That has lapsed, and so I ask you to agree to this urgent procedure.
- Bu süre doldu ve bu nedenle sizden bu acil prosedürü kabul etmenizi rica ediyorum.
- You and the President of the Commission have spoken rightly about the Middle East.
- Siz ve Komisyon Başkanı, Orta Doğu hakkında doğru şeyleri konuştunuz.
- I should also like to ask you to especially consider the refugees.
- Sizden özellikle mültecileri göz önünde bulundurmanızı rica ediyorum.
- Whilst you have been talking, your fellow Members have taken their seats and we shall now proceed to the vote.
- Siz konuşurken, Üye arkadaşlarınız yerlerini aldılar ve şimdi oylamaya geçeceğiz.
- You have spoken, too, about terrorism, and we stand shoulder to shoulder with you.
- Siz de terörizm hakkında konuştunuz ve biz de sizinle omuz omuza duruyoruz.
- I know your political view on this issue, and you know mine.
- Bu konudaki siyasi görüşünüzü biliyorum, siz de benimkini biliyorsunuz.
- I hope you will listen to what we have done.
- Umarım siz de bizim yaptıklarımıza kulak verirsiniz.
- Well then, we and you yourself have the chance to achieve this, and we are certainly determined to do so.
- O halde, biz ve siz bunu başarma şansına sahibiz ve kesinlikle bunu yapmaya kararlıyız.
- By this yardstick you and all of us will be judged.
- Bu ölçüye göre siz ve hepimiz yargılanacağız.
- I therefore ask you to make an exception and allow me to ask my question.
- Bu nedenle sizden bir istisna yapmanızı ve sorumu sormama izin vermenizi rica ediyorum.
- You yourself have carried out the work of a pioneer, both externally and in the EU itself.
- Siz de hem dışarıda hem de AB'nin kendi içinde öncü bir çalışma yürüttünüz.
- First of all, I would ask you to check and find out whether the President received this letter.
- Öncelikle sizden Başkan'ın bu mektubu alıp almadığını kontrol etmenizi ve öğrenmenizi rica ediyorum.
- I ask you to support the compromise we worked out in committee.
- Sizden komitede üzerinde çalıştığımız uzlaşmayı desteklemenizi rica ediyorum.
- You are neither a European bank nor an extension of the World Bank and nevertheless you have close links with us.
- Siz ne bir Avrupa bankası ne de Dünya Bankası'nın bir uzantısısınız ama yine de bizimle yakın bağlarınız var.
- You took the step of placing the negotiation on how to legislate better at a political level.
- Siz, nasıl daha iyi yasama yapılacağına ilişkin müzakereyi siyasi bir düzeye yerleştirme adımını attınız.
- The Kyoto Protocol refers to six greenhouse gases, you to only one.
- Kyoto Protokolü altı sera gazına atıfta bulunurken siz sadece bir tanesine atıfta bulunuyorsunuz.
- I would ask you, President-in-Office, to convey this to the Council, please.
- Sizden, Dönem Başkanı olarak, bunu Konsey'e iletmenizi rica ediyorum.
- Perhaps you can confirm whether that is also your understanding.
- Belki siz de bunun sizin anlayışınız olup olmadığını teyit edebilirsiniz.
- As a matter of fact, for you and your government, that strike never happened.
- Aslına bakarsanız, siz ve hükümetiniz için o grev hiç gerçekleşmedi.
- I ask you to take a long-term approach to this problem, and to sort it out.
- Sizden bu soruna uzun vadeli yaklaşmanızı ve çözüme kavuşturmanızı rica ediyorum.
- These have been adopted by the Committee on Development and I ask you to give them your support.
- Bunlar Kalkınma Komitesi tarafından kabul edilmiştir ve sizden bunlara destek vermenizi rica ediyorum.
- Which is why it is you who are lacking in credibility.
- İşte bu yüzden güvenilirlikten yoksun olan sizsiniz.
- I ask you, on behalf of the group, to support those amendments.
- Grup adına sizden bu değişiklikleri desteklemenizi rica ediyorum.
- I should like to ask you again to give this serious consideration.
- Sizden bir kez daha bu konuyu ciddi bir şekilde değerlendirmenizi rica ediyorum.
- And you have already mentioned a number of things.
- Ve siz zaten birçok şeyden bahsettiniz.
- I would, therefore, ask you to ensure that we get a Dutch channel as well.
- Bu nedenle sizden bir Hollanda kanalına da sahip olmamızı sağlamanızı rica ediyorum.
- You, for your part, have chosen to prioritise enlargement.
- Siz kendi adınıza genişlemeye öncelik vermeyi tercih ettiniz.
- In that way, you and I will not be faced with e-mails from businesses which we do not need at all.
- Böylece siz ve ben hiç de ihtiyacımız olmayan işletmelerden gelen e-postalarla karşı karşıya kalmayacağız.
- Are you or one of the Directorates-General responsible for ensuring that documents are continuously classified?
- Belgelerin sürekli olarak sınıflandırılmasını sağlamaktan siz mi yoksa Genel Müdürlüklerden biri mi sorumlu?
- I shall now ask you to address our Parliament.
- Şimdi sizden Parlamentomuza hitap etmenizi rica edeceğim.
- You are also well aware of the problem associated with maritime traffic.
- Siz de deniz trafiği ile ilgili sorunun farkındasınız.
- I should like to ask you for your observations on two specific points.
- Sizden iki spesifik noktaya ilişkin gözlemlerinizi rica ediyorum.
- We had suggested 12 months, while you are proposing 18 months.
- Biz 12 ay önermiştik, siz 18 ay öneriyorsunuz.
- For all these reasons, I would ask you to support the assent in favour of the draft Decision.
- Tüm bu nedenlerden ötürü, sizden taslak Kararın onaylanmasını desteklemenizi rica ediyorum.
- You are concerned about Lake Constance, and we are concerned about our lakes and our Baltic.
- Siz Konstanz Gölü için endişeleniyorsunuz, biz de göllerimiz ve Baltık için endişeleniyoruz.
- You did exactly the same earlier.
- Siz de daha önce aynısını yaptınız.
- The Council does not resolve disputes between countries, as I am sure you are aware.
- Eminim siz de farkındasınızdır, Konsey ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları çözmez.
- It is a problem for all of us, but you are, with respect, making it worse.
- Bu hepimiz için bir sorun, ancak kusura bakmayın ama, siz bunu daha da kötüleştiriyorsunuz.
- I ask you to observe one minute's silence.
- Sizden bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.
- I would ask you to observe a minute’s silence.
- Sizden bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.
- That is what we expect of you in the next five years.
- Önümüzdeki beş yıl içinde sizden beklediğimiz budur.
- So I ask you to vote for the request for urgent procedure.
- Sizden acil prosedür talebi için oy kullanmanızı rica ediyorum.
- It is asking you to do something.
- Sizden bir şey yapmanızı istiyor.
- I therefore ask you to continue your policy course and to take Parliament's ideas on board.
- Bu nedenle sizden politikanıza devam etmenizi ve Parlamento'nun fikirlerini dikkate almanızı rica ediyorum.
- I admit that, with you sitting there, I find it more difficult.
- İtiraf etmeliyim ki, siz orada otururken bu iş bana daha da zor geliyor.
- I would therefore ask you to vote in favour of these amendments.
- Bu nedenle sizden bu değişiklikler lehinde oy kullanmanızı rica ediyorum.
- You are the Community's executive.
- Siz Topluluğun yöneticisisiniz.
- This is why I ask you to reject the two strangely identical amendments tabled on this matter.
- Bu nedenle sizden bu konuda sunulan iki garip ve aynı değişiklik önergesini reddetmenizi istiyorum.
- You have already expressed your desire to set a fixed sum for the 2004 budget.
- Siz zaten 2004 bütçesi için sabit bir meblağ belirleme arzunuzu ifade etmiştiniz.
- If you agree to let the rot set in, you should not be the first to complain when all goes wrong in the future.
- Eğer çürümeye izin vermeyi kabul ediyorsanız, gelecekte her şey ters gittiğinde ilk şikayet eden siz olmamalısınız.
- Therefore, I approve it and I ask you to agree to vote on it, and then to adopt it.
- Bu nedenle, bu değişikliği onaylıyorum ve sizden bu değişikliği oylamanızı ve ardından kabul etmenizi rica ediyorum.
- We expect you to stick to the brief or to come back and tell us something different.
- Biz sizden yazılı belgeye sadık kalmanızı ya da geri gelip bize farklı bir şey söylemenizi bekliyoruz.
- Fraud appears when you are looking for fraud.
- Dolandırıcılık, siz dolandırıcılık ararken ortaya çıkar.
- It is rumoured that you are no stranger to these countries yourself.
- Söylentilere göre siz de bu ülkelere yabancı değilsiniz.
- However, I would ask you to send the Commission a written question on this case.
- Bununla birlikte, sizden Komisyon'a bu konuyla ilgili yazılı bir soru göndermenizi rica ediyorum.
- You have all of these qualities.
- Siz bu niteliklerin hepsine sahipsiniz.
- The following are my requests of you.
- Sizden ricalarım şunlardır.
- This is serious and I would ask you to look into it.
- Bu ciddi bir durumdur ve sizden bunu araştırmanızı rica ediyorum.
- It is you who have prevented it.
- Bunu engelleyen sizlersiniz.
- By this yardstick, you and all of us will be judged.
- Bu kıstasla, siz ve hepimiz yargılanacağız.
- Mr President Aznar, both you and Commission President Prodi spoke about the enlargement of the European Union.
- Sayın Başkan Aznar, hem siz hem de Komisyon Başkanı Prodi Avrupa Birliği'nin genişlemesinden bahsettiniz.
- This change to the agenda was not taken into account when you made your proposal.
- Siz önerinizi yaptığınızda gündemdeki bu değişiklik dikkate alınmamıştı.
- I ask you not to relax.
- Sizden rahatlamamanızı rica ediyorum.
- This is the strategic line that we must take at Johannesburg and this is what I would like to hear you say today.
- Johannesburg'da izlememiz gereken stratejik çizgi budur ve bugün sizden duymak istediğim de budur.
- I would ask you to confirm that this is a correct interpretation of what you have just said.
- Sizden az önce söylediklerinizin doğru bir yorum olduğunu teyit etmenizi rica ediyorum.
- How, as the Commission, do you view this?
- Komisyon olarak siz buna nasıl bakıyorsunuz?
- I would ask you not to comply with their wishes and instead to give the proposed draft the go-ahead.
- Sizden onların isteklerine uymamanızı ve bunun yerine önerilen taslağı onaylamanızı rica ediyorum.
- All I asked you to do this morning was to sit here and eat quietly.
- Bu sabah sizden tek istediğim burada oturmanız ve sessizce yemenizdi.
- You boys come down from there immediately.
- Siz çocuklar derhal aşağı inin.
- I think that you and your husband are faced with a very difficult decision.
- Bence siz ve eşiniz oldukça zorlu bir kararla karşı karşıyasınız.
- We were convicted together and now we ask you to reach a decision for us all.
- Birlikte mahkûm edildik ve şimdi sizden hepimiz için bir karara varmanızı istiyoruz.
- Now, you and I have to understand this whole problem of freedom.
- Şimdi siz ve ben tüm bu özgürlük sorununu anlamalıyız.
- Have a beautiful day, or not, you choose.
- Güzel bir gün geçir ya da geçirme, siz karar verin.
- I can't wait to see how far you ladies take this.
- Siz hanımların bu konuda ne kadar ileri gideceğini görmek için sabırsızlanıyorum.
- Facebook offers the legacy contact, which is managed by another Facebook account after you pass away.
- Facebook, siz vefat ettikten sonra başka bir Facebook hesabı tarafından yönetilen miras iletişimini sunuyor.
- Your team, you worked so hard for them.
- Ekibiniz, siz onlar için çok çalıştınız.
- You three resemble one another very much.
- Siz üçünüz birbirinize çok benziyorsunuz.
- You can experience your special day in a green, natural environment.
- Siz de özel gününüzü yemyeşil, doğal bir ortamda yaşayabilirsiniz.
- Are you a medicine man?
- Siz bir şifacı mısınız?
- And you come down in the night and steal food that should go to the children!
- Ve siz gecenin bir yarısı aşağı inip çocukların hakkı olan yiyecekleri çalıyorsunuz!
- We were convicted together and now we ask you to reach a decision for us all.
- Hep birlikte mahkum olduk ve şimdi sizden hepimiz adına bir karar vermenizi istiyoruz.
- Reality doesn't go away because you stop believing in it.
- Gerçeklik, siz ona inanmayı bıraktığınız için ortadan kaybolmaz.
- French soldiers, you are a few beaten men against a division.
- Fransız askerleri, siz bir tümene karşı yenilmiş birkaç adamsınız.
- You're a lawyer; he's a drug addict who's just had his stepdaughter taken away from him.
- Siz bir avukatsınız; o ise üvey kızı elinden alınmış bir uyuşturucu bağımlısı.
- I think that you and your husband are faced with a very difficult decision.
- Bence siz ve kocanız çok zor bir kararla karşı karşıyasınız.
- Your team, you worked so hard for them.
- Takımınız, siz onlar için çok uğraştınız.
- You boys look me up at the fight tonight.
- Siz de bu geceki dövüşte beni bulun.
- You were the last one to see her alive.
- Onu canlı gören son kişi sizdiniz.
- You are supposed to be the next president, not me.
- Bir sonraki başkan siz olmalısınız, ben değil.
- If you can live with that decision, so can I.
- Siz bu kararı kabullenebiliyorsanız, ben de kabullenebilirim.
- No one expects you to understand everything at the first time.
- Kimse sizden her şeyi ilk seferde anlamanızı beklemiyor.
- I can't wait to see how far you ladies take this.
- Siz hanımların bu işi nereye kadar götüreceğinizi görmek için sabırsızlanıyorum.
- Clear directions can have a profound effect on you and your entire family.
- Açık talimatların siz ve tüm aileniz üzerinde derin bir etkisi olabilir.
- The world and you are not separate anymore.
- Dünya ve siz artık ayrı değilsiniz.
- What I want you to do is to tick off any of these items here that particularly trouble you.
- Sizden yapmanızı istediğim şey, sizi özellikle rahatsız eden bu maddelerden herhangi birini işaretlemeniz.
- You boys look me up at the fight tonight.
- Siz çocuklar bu akşamki dövüşte beni arayın.
- O believers, you also should invoke blessings on him and give him greetings of peace.
- Ey iman edenler, siz de ona salat ve selam getirin.
- In case the exact same person likes you back, you become connected and can chat with one another.
- Aynı kişinin sizden hoşlanması durumunda, birbirinize bağlanırsınız ve birbirinizle sohbet edebilirsiniz.
- You were made for truth, love and goodness.
- Siz hakikat, sevgi ve dürüstlük için yaratıldınız.
- As you are cleansed, so all Israel shall be cleansed.
- Siz temizlendikçe tüm İsrail de temizlenecektir.
- I am just asking you to give them some peace.
- Sizden sadece onlara biraz huzur vermenizi istiyorum.
- He is waiting until you give in.
- Siz pes edene kadar bekliyor.
- It was you who built this obsolete factory into a thriving industry.
- Bu eskimiş fabrikayı gelişen bir sanayi haline getiren sizdiniz.
- You are the first to return from such a great distance.
- Bu kadar uzak bir mesafeden dönen ilk kişi sizsiniz.
- Have a beautiful day, or not, you choose.
- Güzel bir gün mü değil mi siz karar verin.
- It was you who built this obsolete factory into a thriving industry.
- Bu köhne fabrikayı alıp gelişen bir sanayi haline getiren sizdiniz.
- And you've bought some of these items from the black market in the past, correct?
- Ve siz de geçmişte bu mallardan bazılarını karaborsadan satın aldınız, doğru mu?
- I can't wait to see how far you ladies take this.
- Siz hanımların bunu ne kadar ileri götüreceğinizi görmek için sabırsızlanıyorum.
- If any other human being can perform some behavior, you can also serve it.
- Eğer başka bir insan bazı davranışları gerçekleştirebiliyorsa, siz de ona hizmet edebilirsiniz.
- You are the first to return from such a great distance.
- Bu kadar uzak mesafeden ilk dönen sizsiniz.
- I just want you to teach me one really beautiful song.
- Sizden bana çok güzel bir şarkı öğretmenizi istiyorum.
- O believers, do you also bless him, and pray him peace.
- Ey inananlar, siz de onu kutsayın ve ona barış için dua edin.
- Let me tell you how you, the good father, can resolve this.
- Size, siz iyi babanın bunu nasıl çözebileceğini anlatayım.
- Have a beautiful day, or not, you choose.
- Güzel bir gün geçirin ya da geçirmeyin, siz karar verin.
- O believers, do you also bless him, and pray him peace.
- Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve ona selâm verin.
- You have a perception of time space in your physical body.
- Siz fiziksel bedeninizde bir zaman mekân algısına sahipsiniz.
- As you are cleansed, so all Israel shall be cleansed.
- Siz nasıl temizleniyorsanız, tüm İsrail de öyle temizlenecek.
- O believers, you also should invoke blessings on him and give him greetings of peace.
- Ey inananlar, siz de ona salât ve selam getirin.
- I brought in a quarter of a million dollars in sales this quarter; how well did you do?
- Bu çeyrekte çeyrek milyon dolarlık satış yaptım; siz ne kadar iyi yaptınız?
- You and I know the skipper of that destroyer is a green kid.
- Siz de ben de biliyoruz ki o muhribin kaptanı acemi bir çocuk.
- I think that you and your husband are faced with a very difficult decision.
- Bence siz de eşiniz de çok zor bir kararla karşı karşıyasınız.
- This usually occurs after you have a cold or flu.
- Bu genellikle siz soğuk algınlığı veya grip geçirdikten sonra ortaya çıkar.
- Both you and the team have given me a new life.
- Bana siz ve ekibiniz yeni bir hayat verdiniz.
- Reality doesn't go away just because you stop believing in it.
- Gerçeklik, sırf siz ona inanmayı bıraktığınız için ortadan kaybolmaz.
- My sister is dead, and you're accusing her of being a drug addict?
- Kız kardeşim öldü ve siz onu uyuşturucu bağımlısı olmakla mı suçluyorsunuz?
- Clear directions can have a profound effect on you and your entire family.
- Net yönlendirmelerin siz ve tüm aileniz üzerinde ciddi bir etkisi olabilir.
- The whole time you were together, he never asked you for anything?
- Birlikte olduğunuz süre boyunca sizden hiçbir şey mi istemedi?
- We ask you to share your knowledge, your wisdom, your visions, and your experiences with one another.
- Sizden bilginizi, bilgeliğinizi, vizyonunuzu ve deneyimlerinizi birbirinizle paylaşmanızı istiyoruz.
- O believers, you also should invoke blessings on him and give him greetings of peace.
- Ey inananlar, siz de ona salat ve selam getirin.
- If you can live with that decision, so can I.
- Eğer siz bu kararla yaşayabiliyorsanız, ben de yaşayabilirim.
- As you are cleansed, so all Israel shall be cleansed.
- Siz temizlendikçe, tüm İsrail de temizlenmiş olacaktır.
- It was you who built this obsolete factory into a thriving industry.
- Bu köhne fabrikayı gelişen bir sanayiye dönüştüren sizdiniz.
- Do you also accept American Express?
- Siz de American Express alıyor musunuz?
- Don't you also think that out politicians are too old?
- Siz de politikacıların çok yaşlı olduğunu düşünmüyor musunuz?
- I think you both know her.
- Sanırım siz ikiniz onu tanıyorsunuz.
- A person named Jones came while you were out.
- Siz dışarıdayken Jones adında biri geldi.
- You're a good boss.
- Siz iyi bir patronsunuz.
- Are you the person in charge?
- Yetkili kişi siz misiniz?
- I really do hate you.
- Sizden gerçekten nefret ediyorum.
- You're just cowards.
- Siz sadece korkaksınız.
- You're not my real parents.
- Siz benim gerçek annem ve babam değilsiniz.
- You're responsible.
- Siz sorumlusunuz.
- I've been hoping to hear from you.
- Sizden haber almayı umuyordum.
- You have arrived at the bottom.
- Siz dibe vardınız.
- You are a singer.
- Siz bir şarkıcısınız.
- She left here long before you arrived.
- Siz gelmeden çok önce buradan ayrıldı.
- You need to be prepared.
- Siz hazırlıklı olmalısınız.
- This letter arrived while you were out.
- Bu mektup siz dışarıdayken geldi.
Show More (333)
|
4 |
you |
sizi |
pron. |
|
- I would like to know whether I have understood you properly.
- Sizi doğru anlayıp anlamadığımı bilmek istiyorum.
- Mr Khanbhai, I congratulate you and thank you for the important contribution you have made in your report.
- Sayın Khanbhai, sizi tebrik ediyor ve raporunuzda yaptığınız önemli katkı için teşekkür ediyorum.
- She wants me to assure you that we will fully respect our commitments under the framework agreement.
- Çerçeve anlaşma kapsamındaki taahhütlerimize tam olarak riayet edeceğimiz konusunda sizi temin etmemi istiyor.
- It is now my great honour and privilege to invite you to address the House.
- Şimdi sizi Meclis'e hitap etmeye davet etmek benim için büyük bir onur ve ayrıcalıktır.
- It is a great honour and privilege for me to be able to introduce you to our House.
- Sizi Meclisimize takdim edebilmek benim için büyük bir onur ve ayrıcalıktır.
- We support you on your three issues.
- Üç konuda da sizi destekliyoruz.
- Has that brought you even one millimetre closer to peace and security?
- Bu sizi barış ve güvenliğe bir milimetre bile yaklaştırdı mı?
- Mr Vice-President, I would also like to congratulate you on your election.
- Sayın Başkan Yardımcısı, seçilmenizden dolayı sizi de tebrik etmek isterim.
- I just want to reassure you that the College of Quaestors is taking care of it.
- Sadece Quaestors Koleji'nin bu konuyla ilgilendiği konusunda sizi temin etmek istiyorum.
- I also wanted to urge you not to confuse issues, ladies and gentlemen.
- Ayrıca, hanımefendiler ve beyefendiler, konuları birbirine karıştırmamanız konusunda sizi uyarmak istiyorum.
- It is against this background that I invite you to look at the present proposal.
- İşte bu arka plan ışığında sizi mevcut teklifi incelemeye davet ediyorum.
- The Members will hold you to that statement, which is very important.
- Üyeler sizi çok önemli olan Bu ifadeye bağlı tutacaktır.
- I therefore endorse restrictive and careful application, but I urge you to apply the necessary dose of reality.
- Bu nedenle kısıtlayıcı ve dikkatli uygulamayı destekliyorum, ancak sizi gerekli gerçeklik dozunu uygulamaya çağırıyorum.
- I would therefore urge you to keep to the rules in future.
- Bu nedenle sizi gelecekte de kurallara uymaya çağırıyorum.
- I thank her for the initiative in inviting you here today.
- Bugün sizi buraya davet etme inisiyatifi için kendisine teşekkür ediyorum.
- I can assure you that the Quaestors are working on it.
- Sizi temin ederim ki Quaestor'lar bunun üzerinde çalışıyorlar.
- We will of course keep you informed of progress in conformity with the applicable rules.
- Yürürlükteki kurallara uygun olarak ilerleme hakkında sizi elbette bilgilendireceğiz.
- I hope that the examples I have listed convince you that our work has not been successful.
- Umarım sıraladığım örnekler çalışmalarımızın başarılı olmadığı konusunda sizi ikna eder.
- Let me warn you very strongly, however, against supporting it.
- Bununla birlikte sizi bunu desteklememeniz konusunda şiddetle uyarmak isterim.
- We could then update you on what actions have been taken.
- Daha sonra hangi adımların atıldığı konusunda sizi bilgilendirebiliriz.
- I should like to encourage you to pursue the Kaliningrad issue.
- Kaliningrad konusunu takip etmeniz için sizi teşvik etmek isterim.
- So I would like to urge you to reject these demands and support our resolution.
- Bu nedenle sizi bu talepleri reddetmeye ve kararımızı desteklemeye çağırıyorum.
- Parliament is very keen to support you, but we need candour in order to do it.
- Parlamento sizi desteklemeye çok hevesli, ancak bunu yapmak için samimiyete ihtiyacımız var.
- We would refer you to the Convention, which once again must rule on this point.
- Sizi bir kez daha bu konuda karar vermesi gereken Konvansiyon'a havale ediyoruz.
- I can reassure you that cancer prevention still figures very high on my agenda.
- Kanserin önlenmesinin hala gündemimin en üst sıralarında yer aldığı konusunda sizi temin edebilirim.
- Rather, I will warn you not to focus on the wrong enemy.
- Aksine, sizi yanlış düşmana odaklanmamanız konusunda uyaracağım.
- It is a great pleasure and honour to have you present.
- Sizi aramızda görmek büyük bir zevk ve onurdur.
- This is my third appearance in Parliament to update you on developments.
- Bu, gelişmeler hakkında sizi bilgilendirmek üzere Parlamento'ya üçüncü gelişim.
- I invite you to reflect on the matter.
- Sizi konu üzerinde düşünmeye davet ediyorum.
- I can assure you that Parliament's services have already taken note of it and will correct the Minutes accordingly.
- Sizi temin ederim ki, Parlamento servisleri bunu çoktan not almıştır ve Tutanakları buna göre düzeltecektir.
- We invite you when we have a codecision process.
- Bir kod karar sürecimiz olduğunda sizi davet ediyoruz.
- I cannot support that, and I therefore urge you to vote against these amendments.
- Bunu destekleyemem ve bu nedenle sizi bu değişikliklere karşı oy kullanmaya çağırıyorum.
- The Members will hold you to that statement, which is very important.
- Üyeler, sizi çok önemli olan bu beyana tabi tutacaktır.
- I should like to encourage you to implement what was decided in Seville under your presidency.
- Başkanlığınız döneminde Sevilla'da alınan kararları uygulamanız için sizi teşvik etmek isterim.
- But I can reassure you that we do not mean digital fingerprinting.
- Ancak sizi temin ederim ki dijital parmak izini kastetmiyoruz.
- We invite you when we have a codecision process.
- Bir karar sürecimiz olduğunda sizi davet ediyoruz.
- So I just wanted to refer you to that fine phrase from Jean Monnet.
- Bu nedenle sizi Jean Monnet'nin o güzel sözüne yönlendirmek istedim.
- I congratulate you on that, and we shall support you wholeheartedly.
- Bu konuda sizi tebrik ediyorum ve sizi tüm kalbimizle destekleyeceğiz.
- I can assure you that all members of the Court do go forth and preach.
- Sizi temin ederim ki, Sayıştay'ın tüm üyeleri gidip vaaz veriyorlar.
- I urge you not to be deterred by this resistance from the other side of the ocean.
- Okyanusun diğer tarafından gelen bu direnişin sizi yıldırmamasını tavsiye ediyorum.
- Then I must have misunderstood you and I will therefore not insist.
- O halde sizi yanlış anlamış olmalıyım ve bu nedenle ısrar etmeyeceğim.
- It is not something, I assure you, which I would wish to make a practice of.
- Sizi temin ederim ki bu, benim bir uygulama haline getirmek isteyeceğim bir şey değildir.
- That is why I urge you to support Amendment No 133.
- Bu nedenle sizi 133 sayılı Değişikliği desteklemeye çağırıyorum.
- Let me first congratulate you on it.
- Öncelikle sizi tebrik etmeme izin verin.
- We in this debate are urging you to seize the initiative.
- Biz bu tartışmada sizi inisiyatifi ele almaya çağırıyoruz.
- I listened very patiently to you, although I sometimes find that difficult!
- Bazen bunu yapmakta zorlansam da sizi sabırla dinledim!
- We call upon you not to implement this measure.
- Sizi bu tedbiri uygulamamaya çağırıyoruz.
- I will not bore you with the details, but we finally arrived here.
- Sizi ayrıntılarla sıkmayacağım ama nihayet buraya geldik.
- First of all, I would like to reassure you that I will not need the full ten minutes that have been allocated to me.
- Öncelikle, bana ayrılan on dakikanın tamamına ihtiyacım olmayacağı konusunda sizi temin etmek isterim.
- With regard to BSE and other controls, I refer you to the FVO reports on this issue.
- BSE ve diğer kontrollerle ilgili olarak sizi FVO'nun bu konudaki raporlarına yönlendiriyorum.
- I can also assure you that I will give careful consideration to all the proposals you have made.
- Yapmış olduğunuz tüm önerileri dikkatle değerlendireceğim konusunda da sizi temin edebilirim.
- We will soon complete our preparations and wait for you.
- Hazırlıklarımızı yakında tamamlayacağız ve sizi bekleyeceğiz.
- When it comes to reviewing what happens at Barcelona, we will be judging you by the report card.
- Barselona'da neler olduğunu gözden geçirmeye gelince, sizi karnenizle değerlendireceğiz.
- So I urge you to pause and think again.
- Bu nedenle sizi durup bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.
- Minister, it is a great pleasure to see you here again.
- Sayın Bakan, sizi tekrar burada görmekten büyük memnuniyet duyuyorum.
- Rapporteur, I would like to congratulate you on your report.
- Sözcü, raporunuzdan dolayı sizi tebrik etmek isterim.
- I therefore urge you to make a statement on this issue.
- Bu nedenle sizi bu konuda bir açıklama yapmaya davet ediyorum.
- I will suggest you for the role of guard.
- Muhafız rolü için sizi önereceğim.
- Mr President-in-Office, I urge you to prevent such a failure.
- Sayın Dönem Başkanı, sizi böyle bir başarısızlığı önlemeye çağırıyorum.
- We will of course keep you informed of progress in conformity with the applicable rules.
- Yürürlükteki kurallara uygun olarak gelişmeler hakkında sizi elbette bilgilendireceğiz.
- I would also warn you against drawing an assessment of the situation from one moment to the next.
- Ayrıca sizi bir andan diğerine durum değerlendirmesi yapmamanız konusunda uyarmak isterim.
- I would therefore like to urge you to vote in favour of Amendment No 81.
- Bu nedenle sizi 81 No'lu Değişiklik lehinde oy kullanmaya davet ediyorum.
- I should also like to inform you of what happens when an accident like this occurs in one of the Member States.
- Ayrıca Üye Devletlerden birinde böyle bir kaza meydana geldiğinde ne olacağı konusunda da sizi bilgilendirmek isterim.
- On a point of order, could I assure you that I am very calm, but I am not any less angry for that.
- Bu noktada sizi temin ederim ki çok sakinim ama bu yüzden daha az kızgın değilim.
- It is against the law, and we will therefore be taking you to the Court of Justice if necessary.
- Bu yasalara aykırıdır ve bu nedenle gerekirse sizi Adalet Divanına götüreceğiz.
- The four articles are very clear in calling on you to desist.
- Bu dört madde sizi vazgeçmeye çağırırken çok nettir.
- I should like to briefly update you on what has been happening in the Netherlands recently.
- Son zamanlarda Hollanda'da neler olduğu konusunda sizi kısaca bilgilendirmek isterim.
- I invite you, therefore, to reflect upon yesterday's tragedy.
- Bu nedenle sizi dün yaşanan trajedi üzerine düşünmeye davet ediyorum.
- Within the bounds of the Council's powers, I can assure you that we will investigate the matter.
- Konsey'in yetkileri çerçevesinde konuyu araştıracağımız konusunda sizi temin edebilirim.
- Some arguments would be enough to make you laugh if they did not concern serious matters.
- Bazı tartışmalar ciddi konularla ilgili olmasaydı sizi güldürmeye yeterdi.
- That is why several amendments have also been tabled in plenary and I would encourage you to support them.
- Bu nedenle genel kurulda birkaç değişiklik önergesi de sunuldu ve sizi bunları desteklemeye teşvik ediyorum.
- Are you not a little concerned that there is no chairman at the moment?
- Şu anda bir başkanın olmaması sizi biraz endişelendirmiyor mu?
- In other words, being an official does not exempt you from prosecution.
- Başka bir deyişle, resmi görevli olmanız sizi kovuşturmadan muaf tutmaz.
- I can assure you that these boats make a hell of a racket and produce an awful lot of exhaust, much more so than cars.
- Sizi temin ederim ki bu tekneler çok gürültü çıkarıyor ve arabalardan çok daha fazla egzoz üretiyor.
- But I can reassure you that we do not mean digital fingerprinting.
- Ancak dijital parmak izinden kastımızın bu olmadığı konusunda sizi temin edebilirim.
- It is the wish of Parliament, and we will support you.
- Bu Parlamento'nun arzusudur ve biz de sizi destekleyeceğiz.
- I can assure you that it will be given proper consideration.
- Sizi temin ederim ki bu konu gereken şekilde değerlendirilecektir.
- From this point of view, I congratulate you on any initiatives you take.
- Bu açıdan, aldığınız her türlü inisiyatiften dolayı sizi kutluyorum.
- I can assure you that the Commission will closely monitor the progress of the investigations.
- Sizi temin ederim ki Komisyon soruşturmaların gidişatını yakından takip edecektir.
- I therefore call on you to make some sort of concrete statement.
- Bu nedenle sizi somut bir açıklama yapmaya çağırıyorum.
- Mr Simpson, I should like to congratulate you on your second European act this morning.
- Bay Simpson, bu sabahki ikinci Avrupa eyleminizden dolayı sizi tebrik etmek isterim.
- I can reassure you that it is not very long.
- Çok uzun olmadığı konusunda sizi temin edebilirim.
- I assure you that I would not wish anyone to think that I am arguing with you.
- Sizi temin ederim ki kimsenin sizinle tartıştığımı düşünmesini istemem.
- I certainly have no intention of keeping you here until midnight.
- Sizi gece yarısına kadar burada tutmak gibi bir niyetim kesinlikle yok.
- On that point, I can assure you that that should in fact be the European Union's sole objective.
- Bu noktada sizi temin ederim ki Avrupa Birliği'nin tek hedefi aslında bu olmalıdır.
- On that you have our support.
- Bu konuda sizi destekliyoruz.
- I can reassure you today on the issue of religion, for example.
- Örneğin bugün din konusunda sizi rahatlatabilirim.
- So I can only urge you not to play with fire.
- Bu nedenle sizi ateşle oynamamaya çağırabilirim.
- My Group supported you at the outset.
- Grubum başlangıçta sizi destekledi.
- That is idiotic; it will not make you popular with unmarried couples.
- Bu aptalca; sizi evli olmayan çiftler arasında popüler yapmayacaktır.
- And, for heaven's sake, do not let us turn around and start blaming you for not actually getting to 2004 on time.
- Ve Tanrı aşkına, dönüp de 2004'e zamanında yetişemediğiniz için sizi suçlamaya başlamamıza izin vermeyin.
- I would like to inform you once again of the difficulties of travelling to Strasbourg from the countries where we live.
- Yaşadığımız ülkelerden Strazburg'a seyahat etmenin zorlukları hakkında sizi bir kez daha bilgilendirmek isterim.
- I can assure you that we are already working on this.
- Sizi temin ederim ki bu konu üzerinde zaten çalışıyoruz.
- I would encourage you to do likewise and firmly reject this approach.
- Sizi de aynı şekilde davranmaya ve bu yaklaşımı kesin bir dille reddetmeye davet ediyorum.
- Speaking quite personally, I would like to extend to you my wholehearted congratulations on this.
- Kişisel olarak konuşmak gerekirse bu konuda sizi yürekten tebrik etmek isterim.
- Even today we laid on some rain here to make you feel at home.
- Bugün bile sizi evinizde hissettirmek için burada biraz yağmur yağdırdık.
- The vast majority in this House will strongly support you in your continuing efforts.
- Bu Meclisteki büyük çoğunluk, devam eden çabalarınızda sizi güçlü bir şekilde destekleyecektir.
- I have tried to convince you of this.
- Sizi bu konuda ikna etmeye çalıştım.
- I can therefore reassure you, relatively speaking, about his state of health.
- Bu nedenle, sağlık durumu hakkında göreceli olarak sizi rahatlatabilirim.
- As I have said, we will support you, but we will also make demands.
- Dediğim gibi sizi destekleyeceğiz ama taleplerimiz de olacak.
- Therefore I appeal to you to show common sense and return to the drawing-board.
- Bu nedenle sizi sağduyulu olmaya ve çizim tahtasına geri dönmeye davet ediyorum.
- We would certainly urge you to redouble those efforts in the weeks ahead.
- Önümüzdeki haftalarda bu çabalarınızı iki katına çıkarmanız konusunda sizi kesinlikle teşvik ediyoruz.
- Of course, this is a first reading position, but still I wanted to inform you of the situation.
- Tabii ki bu bir ilk okuma görüşüdür, ancak yine de sizi durumdan haberdar etmek istedim.
- I warn you - and this is very important today, especially following the war in Afghanistan - not to take sides.
- Sizi taraf tutmamanız konusunda uyarıyorum, ki bu bugün, özellikle Afganistan'daki savaşın ardından çok önemli.
- I can however assure you here and now that it makes no sense whatsoever.
- Ancak sizi burada temin ederim ki bu teklif hiçbir anlam ifade etmemektedir.
- I can assure you that this is the common ground we are all working on.
- Hepimizin üzerinde çalıştığı ortak zeminin bu olduğu konusunda sizi temin edebilirim.
- I am sorry, but many Members did, however, listen attentively to you.
- Üzgünüm ama birçok Üye yine de sizi dikkatle dinledi.
- Congratulations on what you have done at Copenhagen.
- Kopenhag'da yaptıklarınızdan dolayı sizi tebrik ederim.
- I congratulate you on this ambitious project and have the following questions.
- Bu iddialı proje için sizi kutluyorum ve aşağıdaki soruları yöneltiyorum.
- So I congratulate you on having managed to get there.
- Bu yüzden oraya ulaşmayı başardığınız için sizi tebrik ediyorum.
- It is embarrassing because it puts you in an awkward position.
- Utanç vericidir çünkü sizi garip bir duruma sokar.
- This presents you with the challenge of finding a common approach.
- Bu da sizi ortak bir yaklaşım bulma zorluğuyla karşı karşıya bırakır.
- I do not blame you for that, Prime Minister, I blame recalcitrant governments elsewhere in Europe.
- Bunun için sizi suçlamıyorum Sayın Başbakan, Avrupa'nın başka yerlerindeki inatçı hükümetleri suçluyorum.
- That is why we have to speak in a loud voice, and I would encourage you to do just that in St Petersburg.
- İşte bu yüzden yüksek sesle konuşmalıyız ve sizi St Petersburg'da bunu yapmaya teşvik ediyorum.
- I would also like to congratulate you on clearly advocating that there should be just one executive and not two.
- Ayrıca, iki değil tek bir yürütme olması gerektiğini açıkça savunduğunuz için sizi tebrik ederim.
- I listened to you without interrupting.
- Sözünüzü kesmeden sizi dinledim.
- We fully support you in doing this.
- Bu konuda sizi tamamen destekliyoruz.
- I can assure you that the Commission will endeavour to exercise due control with all due responsibility.
- Sizi temin ederim ki Komisyon gereken tüm sorumlulukla gerekli denetimi sağlamaya çalışacaktır.
- You stated that you were going to apply zero tolerance, and we took you seriously.
- Sıfır tolerans uygulayacağınızı ifade ettiniz ve biz de sizi ciddiye aldık.
- I can assure you that the translation service will check this.
- Sizi temin ederim ki çeviri hizmeti bunu kontrol edecektir.
- I can assure you that those countries awarding flags would then take great care to avoid having to accept liability.
- Sizi temin ederim ki bayrakları veren ülkeler sorumluluk kabul etmek zorunda kalmamak için büyük özen göstereceklerdir.
- Finally, I would therefore like to encourage you to follow our suggestions.
- Son olarak, sizi önerilerimize uymaya teşvik etmek isterim.
- And we are telling you that if you do it anyway, we will drag you off to the Court of Justice.
- Ve yine de bunu yaparsanız sizi Adalet Divanına sürükleyeceğimizi söylüyoruz.
- I will not bore you with the details, but we finally arrived here.
- Ayrıntılarla sizi sıkmayacağım ama sonunda buraya geldik.
- The debate that I am inviting you to participate in mainly focuses on the period after 2006.
- Sizi katılmaya davet ettiğim tartışma esas olarak 2006 sonrası döneme odaklanmaktadır.
- All of the language versions will be checked, I assure you.
- Sizi temin ederim ki tüm dil versiyonları kontrol edilecektir.
- As social democrats we will be happy to support you in this quest.
- Sosyal demokratlar olarak bu arayışınızda sizi desteklemekten mutluluk duyacağız.
- We urge you to undertake an in-depth reform of the comitological procedure.
- Sizi, komitolojik prosedürde derinlemesine bir reform yapmaya çağırıyoruz.
- We charge you with acting illegally, with breaking the law.
- Sizi yasadışı davranmakla, yasaları çiğnemekle suçluyoruz.
- There will always be a warm welcome for you from us in Parliament.
- Parlamento'da sizi her zaman sıcak bir şekilde karşılayacağız.
- Even its smallest movements were likely to keep you awake at night.
- En küçük hareketleri bile sizi geceleri uykusuz bırakabilir.
- It will not surprise you, however, if I now discuss one of these two states, namely Cyprus.
- Ancak şimdi bu iki devletten birini, yani Kıbrıs'ı ele almam sizi şaşırtmayacaktır.
- Within the bounds of the Council's powers, I can assure you that we will investigate the matter.
- Konseyin yetkileri çerçevesinde konuyu araştıracağımız konusunda sizi temin edebilirim.
- I have known you for some 20 years now and I know you to be a man of honour who has always been opposed to terrorism.
- Sizi yaklaşık 20 yıldır tanıyorum ve her zaman terörizme karşı çıkmış onurlu bir insan olduğunuzu biliyorum.
- You are to be congratulated on the work that you have done.
- Yaptığınız çalışmalardan dolayı sizi tebrik etmek gerekir.
- I see that I have failed in my attempt to convince you that some progress has indeed been made.
- Görüyorum ki sizi gerçekten de bazı ilerlemeler kaydedildiğine ikna etme çabamda başarısız oldum.
- But let me assure you that this concern is very much in hand in the Bureau.
- Ancak sizi temin ederim ki bu endişe Büro'da büyük ölçüde kontrol altındadır.
- Rather, I will warn you not to focus on the wrong enemy.
- Bundan ziyade, yanlış düşmana odaklanmamanız konusunda sizi uyaracağım.
- So much, perhaps, will not surprise you.
- Belki de bu kadarı sizi şaşırtmayacaktır.
- I hope you will be able to agree to this amendment and I congratulate you once again on your report.
- Umarım bu değişikliği kabul edersiniz ve raporunuz için sizi bir kez daha tebrik ederim.
- I am sure that they will listen to you, they will tell all the 15 States and they will do something about it.
- Eminim ki sizi dinleyecekler, 15 Devletin hepsine anlatacaklar ve bu konuda bir şeyler yapacaklar.
- That is idiotic; it will not make you popular with unmarried couples.
- Bu aptalcadır; sizi evli olmayan çiftler arasında popüler kılmayacaktır.
- It gives me great pleasure to invite you to address the European Parliament.
- Sizi Avrupa Parlamentosuna hitap etmeye davet etmekten büyük memnuniyet duyuyorum.
- Let me reassure you that preparations for publication continue in earnest.
- Yayın hazırlıklarının ciddiyetle devam ettiği konusunda sizi temin ederim.
- I can assure you that Parliament will be kept fully informed of all these developments.
- Sizi temin ederim ki Parlamento tüm bu gelişmelerden haberdar edilecektir.
- You know that the Presidency is always very happy to hear you.
- Biliyorsunuz ki Başkanlık sizi dinlemekten her zaman çok mutlu olmuştur.
- I urge you to stop clouding the issue and to stop playing word games.
- Sizi konuyu bulandırmaktan ve kelime oyunları oynamaktan vazgeçmeye çağırıyorum.
- We urge you to undertake an in-depth reform of the comitological procedure.
- Sizi komitolojik prosedürde derinlemesine bir reform yapmaya çağırıyoruz.
- May I congratulate you on your successes in Reykjavik.
- Reykjavik'teki başarılarınızdan dolayı sizi tebrik ederim.
- What I can assure you of is that it would have been easier to prevent it.
- Sizi temin edebileceğim tek şey, bunu önlemenin daha kolay olacağıdır.
- I hope this does not shock you if you join us on that extraordinary day.
- Umarım o olağanüstü günde bize katılırsanız bu sizi şaşırtmaz.
- We are not always used to hearing you speak like that in this Chamber, so thank you once again.
- Sizi bu Mecliste her zaman böyle konuşurken duymaya alışık değiliz, bu nedenle bir kez daha teşekkür ederim.
- Finally, I wish to try to win you over to the amendments that my group has re-tabled.
- Son olarak, grubumun yeniden sunduğu değişiklik önergelerine sizi ikna etmeye çalışmak istiyorum.
- I call on you as President to convey this message to President Waden on our behalf.
- Başkan olarak sizi bu mesajı bizim adımıza Başkan Waden'e iletmeye çağırıyorum.
- We strongly support you in the Mediterranean dialogue.
- Akdeniz diyaloğunda sizi güçlü bir şekilde destekliyoruz.
- I urge you not to evade your responsibility in this area.
- Sizi bu alandaki sorumluluğunuzdan kaçmamaya çağırıyorum.
- Where do you think that will land you with your much-vaunted competition?
- Bunun çok övündüğünüz rekabetinizde sizi nereye götüreceğini düşünüyorsunuz?
- May I assure you and the rest of the House that your comments will be passed on to the Bureau verbatim.
- Sizi ve Meclis'in geri kalanını temin ederim ki yorumlarınız kelimesi kelimesine Büro'ya iletilecektir.
- I invite you to read the Rules of Procedure relating to Question Time.
- Sizi Soru Zamanı ile ilgili Usul Kurallarını okumaya davet ediyorum.
- I urge you to reject the funding suggested in the Caudron report.
- Sizi Caudron raporunda önerilen finansmanı reddetmeye çağırıyorum.
- Let us take as an example an area which concerns us and you particularly, the area of education.
- Örnek olarak bizi ve sizi özellikle ilgilendiren bir alanı, eğitim alanını ele alalım.
- They were not easy, I can assure you.
- Sizi temin ederim ki kolay olmadı.
- They are tasks which are way beyond you if you are physically or mentally ill or disabled.
- Bunlar, fiziksel ya da zihinsel olarak hasta ya da engelli iseniz sizi çok aşan görevlerdir.
- That is what we expect, and we will support you in doing this.
- Beklentimiz budur ve bunu yaparken sizi destekleyeceğiz.
- We urge you to pursue this approach with determination.
- Sizi bu yaklaşımı kararlılıkla sürdürmeye çağırıyoruz.
- We would like to congratulate you, of course.
- Elbette sizi tebrik etmek isteriz.
- To avoid repeating myself, I refer you to my earlier speeches.
- Tekrardan kaçınmak için sizi daha önceki konuşmalarıma yönlendiriyorum.
- I would therefore refer you to the conclusions of the summit, showing the economic situation throughout the period.
- Bu nedenle sizi, dönem boyunca ekonomik durumu gösteren zirve sonuçlarına yönlendirmek istiyorum.
- I congratulate you once again.
- Sizi bir kez daha tebrik ediyorum.
- I challenge you to provide that transparency.
- Sizi bu şeffaflığı sağlamaya davet ediyorum.
- The repercussions of the schedule for advance resignation now await you.
- Ön istifa programının yansımaları şimdi sizi bekliyor.
- Let me warn you very strongly, however, against supporting it.
- Bununla birlikte, sizi bunu desteklememeniz konusunda şiddetle uyarmak isterim.
- I therefore appeal to you to decisively reject Amendment No 147.
- Bu nedenle sizi 147 sayılı Değişikliği kesin olarak reddetmeye çağırıyorum.
- For the time being, I offer you my warmest congratulations on this.
- Şimdilik bu konuda sizi en içten dileklerimle kutluyorum.
- Where do you think that will land you with your much-vaunted competition?
- Çok övündüğünüz rekabette bunun sizi nereye götüreceğini düşünüyorsunuz?
- On that you have our support.
- Bu konuda biz sizi destekliyoruz.
- We will have this carefully examined and you will be informed of the outcome in due course.
- Bu konuyu dikkatle inceleyeceğiz ve sonuç hakkında sizi zamanında bilgilendireceğiz.
- I therefore call on you to reject the proposal for referral back to committee.
- Bu nedenle sizi komisyona geri gönderme önerisini reddetmeye çağırıyorum.
- If you have something pertinent to say about the vote, we will listen to you.
- Oylama hakkında söyleyecek uygun bir şeyiniz varsa sizi dinleyeceğiz.
- I therefore call on you to vote against all the amendments by the Committee on Legal Affairs.
- Bu nedenle sizi Hukuk İşleri Komisyonu tarafından yapılan tüm değişikliklere karşı oy kullanmaya çağırıyorum.
- You have our congratulations and respect for doing that.
- Bunu yaptığınız için sizi tebrik ediyor ve saygılarımızı sunuyoruz.
- Up in the gallery, listening to you and me, are visitors.
- Galeride sizi ve beni dinleyen ziyaretçilerimiz var.
- I can assure you that there has indeed been some improvement.
- Sizi temin ederim ki gerçekten de bir miktar iyileşme olmuştur.
- I can assure you that the translation service will check this.
- Tercüme servisinin bunu kontrol edeceği konusunda sizi temin edebilirim.
- If you carry on like this, we will, in future, no longer be able to support you.
- Bu şekilde devam ederseniz, gelecekte artık sizi destekleyemeyeceğiz.
- It is the wish of Parliament, and we will support you.
- Bu Parlamentonun arzusudur ve biz de sizi destekleyeceğiz.
- You have been an impressive defender and promoter of the Charter on Fundamental Rights and we salute you for that.
- Temel Haklar Şartı'nın etkileyici bir savunucusu ve destekleyicisi oldunuz ve bunun için sizi selamlıyoruz.
- We shall correct this mistake and keep you informed of the situation.
- Bu hatayı düzelteceğiz ve sizi durumdan haberdar edeceğiz.
- Your Majesty, it is a great honour and a pleasure for us to welcome you to the European Parliament today.
- Majesteleri, bugün sizi Avrupa Parlamentosu'nda ağırlamak bizim için büyük bir onur ve zevktir.
- May I assure you and the rest of the House that your comments will be passed on to the Bureau verbatim.
- Sizi ve Meclis'in geri kalanını, yorumlarınızın Büro'ya kelimesi kelimesine aktarılacağı konusunda temin ederim.
- I can assure you that it will be given proper consideration.
- Sizi temin ederim ki bu konu gerektiği gibi değerlendirilecektir.
- I therefore urge you to support Amendment No 4.
- Bu nedenle sizi 4 No'lu Değişikliği desteklemeye çağırıyorum.
- I can assure you that Parliament will be kept fully informed of all these developments.
- Parlamentonun tüm bu gelişmeler hakkında tam olarak bilgilendirileceği konusunda sizi temin ederim.
- The twenty thousand people who live from fishing in Galicia do not understand you very well.
- Galiçya'da balıkçılıkla geçinen yirmi bin kişi sizi pek iyi anlamıyor.
- I think that at least one commissioner could have represented you at Durban.
- En azından bir komisyon üyesinin sizi Durban'da temsil edebileceğini düşünüyorum.
- The governments which, through spinelessness or ideology, support you are also responsible.
- Omurgasızlık ya da ideoloji nedeniyle sizi destekleyen hükümetler de sorumludur.
- We are dissatisfied with the Member States, which have practically left you in the lurch over the last eighteen months.
- Son on sekiz ay boyunca sizi adeta yüzüstü bırakan Üye Devletlerden memnun değiliz.
- Allow me to reassure you right away.
- İzin verin sizi hemen rahatlatayım.
- I congratulate you on the honesty of your statement.
- İfadenizin dürüstlüğü için sizi tebrik ederim.
- I have managed to speak only to Mary Banotti so far, but I can assure you that we will take this matter up.
- Şu ana kadar sadece Mary Banotti ile konuşabildim, ancak sizi temin ederim ki bu konuyu ele alacağız.
- I thank her for the initiative in inviting you here today.
- Sizi bugün buraya davet etme inisiyatifi için kendisine teşekkür ediyorum.
- I very much want to motivate you to do that.
- Bunu yapmanız için sizi motive etmeyi çok istiyorum.
- Prime Minister, an onerous task awaits you.
- Başbakan, zorlu bir görev sizi bekliyor.
- How can we convince you to restore state aid?
- Sizi devlet yardımını yeniden sağlamaya nasıl ikna edebiliriz?
- In other words, being an official does not exempt you from prosecution.
- Başka bir deyişle resmi görevli olmak sizi kovuşturmadan muaf tutmaz.
- That is what, right now, I urge you to do.
- Şu anda sizi bunu yapmaya çağırıyorum.
- I hope I have convinced you that it needs to be done.
- Umarım sizi bunun yapılması gerektiğine ikna etmişimdir.
- I have stood up to the group discipline of my delegation to support you, but to no avail.
- Sizi desteklemek için delegasyonumun grup disiplinine karşı çıktım ancak boşuna.
- I would encourage you to do likewise and firmly reject this approach.
- Sizi de aynı şekilde davranmaya ve bu yaklaşımı kesinlikle reddetmeye teşvik ediyorum.
- We shall appoint you defender of Members' interests.
- Sizi Üyelerin çıkarlarının savunucusu olarak atayacağız.
- I would therefore urge you not to support proposals of this kind.
- Bu nedenle sizi bu tür önerileri desteklememeye çağırıyorum.
- We in this debate are urging you to seize the initiative.
- Bu tartışmada sizi inisiyatifi ele almaya çağırıyoruz.
- I wish to inform you of the progress of our work.
- Çalışmalarımızın gidişatı hakkında sizi bilgilendirmek isterim.
- We wish to warmly congratulate you on your decision.
- Kararınızdan dolayı sizi içtenlikle kutlamak istiyoruz.
- I assure you that it does change with the next speaker.
- Sizi temin ederim ki bu durum bir sonraki konuşmacı ile değişecektir.
- All of the language versions will be checked, I assure you.
- Tüm dil sürümleri kontrol edilecektir, sizi temin ederim.
- I call upon you to be prompt in submitting decisions based on it and to delay no longer.
- Sizi, buna dayalı kararları sunmakta acele etmeye ve daha fazla gecikmemeye çağırıyorum.
- I would like to congratulate you on the speech you made the night the heads of government met in Brussels.
- Hükûmet başkanlarının Brüksel'de bir araya geldiği gece yaptığınız konuşma için sizi tebrik etmek istiyorum.
- I would like to congratulate you on your election.
- Seçilmenizden dolayı sizi tebrik etmek isterim.
- I can assure you that it is working extremely well.
- Sizi temin ederim ki son derece iyi çalışıyor.
- I would urge you to use effective assessments and minimise red tape.
- Sizi etkili değerlendirmeler yapmaya ve bürokrasiyi en aza indirmeye davet ediyorum.
- I should like to briefly update you on what has been happening in the Netherlands recently.
- Son dönemde Hollanda'da neler olup bittiği konusunda sizi kısaca bilgilendirmek istiyorum.
- I would therefore like to encourage you to continue along these lines.
- Bu nedenle sizi bu çizgide devam etmeye teşvik etmek isterim.
- If that is the case, I can forgive you for your bad timing.
- Eğer durum buysa, kötü zamanlamanız için sizi affedebilirim.
- We are very pleased to see you here.
- Sizi burada görmekten çok memnunuz.
- That is why we invite you to support our amendments.
- Bu nedenle sizi değişikliklerimizi desteklemeye davet ediyoruz.
- I urge you strongly to think about that.
- Sizi bu konuda düşünmeye davet ediyorum.
- I assure you we will work to ensure those commitments are met on time.
- Sizi temin ederim ki bu taahhütlerin zamanında yerine getirilmesini sağlamak için çalışacağız.
- I see that as positive and I should like to congratulate you on this in this House.
- Bunu olumlu bir gelişme olarak görüyorum ve bu konuda sizi bu Mecliste tebrik etmek istiyorum.
- We call on you to take this action.
- Bu adımı atmanız için sizi göreve çağırıyoruz.
- I can assure you that we are not reaching the areas where there is most need.
- Sizi temin ederim ki en çok ihtiyaç duyulan bölgelere ulaşamıyoruz.
- It does not commit you to anything.
- Sizi hiçbir şeyle yükümlü kılmaz.
- I would also warn you against drawing an assessment of the situation from one moment to the next.
- Ayrıca, bir andan diğerine bir durum değerlendirmesi yapmamanız konusunda sizi uyarmak isterim.
- I would like to convince you of their importance.
- Sizi bunların önemi konusunda ikna etmek istiyorum.
- So I look forward to seeing you back in this House in early winter next year.
- Gelecek yıl kış başında sizi tekrar bu Mecliste görmeyi dört gözle bekliyorum.
- As would seem logical, I informed you about the Commission's legal opinion in my reply.
- Mantıklı görüneceği üzere, cevabımda Komisyon'un yasal görüşü hakkında sizi bilgilendirdim.
- You are to be congratulated on what I understand is your maiden speech in Parliament.
- Anladığım kadarıyla Parlamento'daki ilk konuşmanız için sizi tebrik etmek gerekir.
- It is a pleasure to see you.
- Sizi görmek bir zevk.
- Your comments have been noted and I can assure you that there is no intention of doing away with Question Time.
- Yorumlarınız dikkate alındı ve sizi temin ederim ki Soru Sorma Süresini ortadan kaldırmak gibi bir niyetimiz yok.
- I urge you to act on them.
- Sizi bu konuda harekete geçmeye çağırıyorum.
- It is the wish of Parliament, and we will support you.
- Bu Parlamentonun isteğidir ve biz de sizi destekleyeceğiz.
- I therefore urge you to make a statement on this issue.
- Bu nedenle sizi bu konuda bir açıklama yapmaya çağırıyorum.
- Dear Luckas, we shall miss you and we shall miss your work to promote the circulation of films in Europe.
- Sevgili Luckas, sizi ve Avrupa'da filmlerin dolaşımını teşvik etmek için yaptığınız çalışmaları özleyeceğiz.
- A good corporate blog will establish you as an industry leader.
- İyi bir kurumsal blog, sizi sektörde bir lider yapacaktır.
- Because I know that, I tried so hard to understand you.
- Çünkü biliyorum ki, sizi anlamak için çok uğraştım.
- The people of France, who love you very much, bind these two countries.
- Sizi çok seven Fransız halkı bu iki ülkeyi birleştiriyor.
- Your memory, for once, serves you ill, Mr Myers.
- Bu defa hafızanız sizi yanıltıyor, Bay Myers.
- Your mind does what you want, and the world listens.
- Zihniniz istediğinizi yapıyor ve dünya sizi dinliyor.
- The adware hijacks your web browser and redirects you to third-party websites.
- Reklam yazılımı web tarayıcınızı ele geçirir ve sizi üçüncü taraf web sitelerine yönlendirir.
- Doing this brings you closer together and helps you understand one another more deeply.
- Bunu yapmak sizi birbirinize yaklaştırır ve birbirinizi daha derinden anlamanıza yardımcı olur.
- I'll wait for you outside, make it fast.
- Sizi dışarıda bekliyorum, acele edin.
- I wanted to invite you over for fish soup tonight.
- Sizi bu akşam balık çorbası içmeye davet etmek istiyorum.
- Romance will have a soothing effect on you.
- Romantizm, sizi yatıştırarak üzerinizde etkili olacak.
- You forget, madame, that I must satisfy you if I am to be a justice of the peace in Paris.
- Paris'te sulh hakimi olabilmem için sizi tatmin etmem gerektiğini unutuyorsunuz, hanımefendi.
- Does he think if he follows you enough, you'll give in?
- Sizi yeterince takip ederse pes edeceğinizi mi sanıyor?
- It's getting your customers and prospects to understand and know you.
- Müşterilerinizin ve potansiyel müşterilerinizin sizi anlamasını ve tanımasını sağlamaktır.
- When somebody threatens you, you give in right away.
- Biri sizi tehdit ettiğinde, hemen pes edersiniz.
- I kept you from hard labour, and you did well for me.
- Sizi zorlu işlerden uzak tuttum ve benim için iyi iş çıkardınız.
- I came to congratulate you on your triumph tonight.
- Bu akşamki zaferinizden dolayı sizi tebrik etmeye geldim.
- May they bless you with peace!
- Sizi selametle kutsasınlar!
- These cookies do not identify you as an individual.
- Bu çerezler sizi bir birey olarak tanımlamaz.
- There's no way to really know if someone is really tracking you.
- Birinin sizi gerçekten takip edip etmediğini bilmenin bir yolu yok.
- Flashes of desire might create adverse effects because a "want" will push you to risk.
- Arzu pırıltıları ters etki yaratabilir, çünkü "istek" sizi riske sokar.
- If you don't give in, we will annihilate you.
- Eğer teslim olmazsanız, sizi yok edeceğiz.
- Enough to kill you and your whole family ten times over.
- Sizi ve tüm ailenizi on kez öldürmeye yeterli.
- The why behind this common complaint might surprise you.
- Bu yaygın şikayetin ardındaki neden sizi şaşırtabilir.
- The why behind this common complaint might surprise you.
- Bu yaygın şikayetin ardındaki sebep sizi şaşırtabilir.
- And I sentence you to ten years hard labor.
- Ve sizi on yıl ağır işçiliğe mahkum ediyorum.
- Maybe a little truth serum will get you talking.
- Belki azıcık bir doğruluk serumu sizi konuşturur.
- Yes, sir, and he made you look much better.
- Evet efendim ve sizi çok daha iyi gösterdi.
- It would be nice not to want to kill you all the time.
- Sizi her zaman öldürmek istemeseler iyi olurdu.
- I came to congratulate you on your triumph tonight.
- Bu geceki zaferiniz için sizi tebrik etmeye geldim.
- Flashes of desire might create adverse effects because a "want" will push you to risk.
- Arzu parlamaları olumsuz etkiler yaratabilir çünkü bir "arzu" sizi riske itecektir.
- Therefore, it protects you from catching cold and flu.
- Böylece sizi soğuk algınlığı ve gribe yakalanmaktan korur.
- The people of France, who love you very much, bind these two countries.
- Sizi çok seven Fransa halkı bu iki ülkeyi birbirine bağlıyor.
- Yes, sir, and he made you look much better.
- Evet, efendim, ve sizi çok daha iyi gösterdi.
- I see you, first and foremost, doing something different.
- Sizi her şeyden önce farklı bir şey yaparken görüyorum.
- Thus nobody can save you except you at the first time.
- Sizi, en başta kendinizden başka kimse kurtaramaz.
- After all these years, I have become human to defeat you.
- Bu kadar yıl sonra sizi yenmek için bir insan oldum.
- If the link does not take you to a page on Tripken, please copy and paste the entire link into your web browser.
- Bağlantı sizi Tripken'de bir sayfaya götürmezse, lütfen bağlantının tamamını kopyalayıp web tarayıcınıza yapıştırın.
- Because these ladies know exactly how they can make you happy.
- Çünkü bu bayanlar sizi nasıl mutlu edeceklerini çok iyi biliyorlar.
- Guys, this eclipse is having a bad effect on you.
- Arkadaşlar, bu tutulma sizi kötü etkiliyor.
- It's a decision I made to protect you.
- Sizi korumak için aldığım bir karar bu.
- If you conceal this, it'll just eat you up from inside.
- Eğer bunu gizlerseniz, bu sizi içten içe yiyip bitirir.
- The web server does not identify you as a person; it recognises your web browser.
- Web sunucusu sizi bir kişi olarak tanımlamaz; web tarayıcınızı tanır.
- People buy you first and then your service or your product.
- İnsanlar önce sizi, sonra hizmetinizi ya da ürününüzü satın alır.
- I wanted to invite you over for fish soup tonight.
- Bu akşam sizi balık çorbası içmeye davet etmek istedim.
- I see you, first and foremost, doing something different.
- Her şeyden önce sizi farklı bir şey yaparken görüyorum.
- Both the green nature and the beauty of untouched bays can fascinate you.
- Hem yemyeşil doğası hem de el değmemiş koylarının güzelliği sizi büyüleyebilir.
- People buy you first and then your service or your product.
- İnsanlar önce sizi, sonra hizmetinizi veya ürününüzü satın alırlar.
- Therefore, it protects you from catching cold and flu.
- Bu nedenle sizi soğuk algınlığına ve gribe yakalanmaktan korur.
- Well, sorry I woke you up, Professor, but we have to check out these things.
- Sizi uyandırdığım için üzgünüm Profesör ama bu şeyleri kontrol etmemiz gerekiyor.
- These cookies don't gather information about you or cannot identify you.
- Bu çerezler sizin hakkınızda bilgi toplamaz veya sizi tanımlayamaz.
- Puts you under fast, keeps you dreaming for days.
- Sizi hızlıca uyutur, günlerce rüya görmenizi sağlar.
- A good corporate blog will establish you as an industry leader.
- İyi bir kurumsal blog sizi sektör lideri haline getirecektir.
- You forget, madame, that I must satisfy you if I am to be a justice of the peace in Paris.
- Eğer Paris'te barışın hakimi olacaksam sizi tatmin etmem gerektiğini unutuyorsunuz hanımefendi.
- The why behind this common complaint might surprise you.
- Bu yaygın şikayetin arkasındaki neden sizi şaşırtabilir.
- In a free society, nobody is obligated to like you.
- Özgür bir toplumda, kimse sizi sevmek zorunda değildir.
- Your customers want to see you and know you better.
- Müşterileriniz sizi görmek ve daha iyi tanımak ister.
- Clear directions can have a profound effect on you and your entire family.
- Net talimatlar sizi ve tüm ailenizi ciddi şekilde etkileyebilir.
- Therefore, it protects you from catching cold and flu.
- Bu nedenle sizi soğuk algınlığı ve gribe yakalanmaktan korur.
- You have two awards waiting for you on my blog.
- Blogumda sizi bekleyen iki ödül var.
- There are laws to protect you against these things.
- Sizi bu tür şeylere karşı koruyan yasalar var.
- They trained you your whole life to fight these kinds of odds.
- Hayatınız boyunca sizi bu tür zorluklarla mücadele etmeniz için eğittiler.
- Every time I come to visit you, I am cold.
- Ne zaman sizi ziyaret etsem nezle oluyorum.
- You forget, madame, that I must satisfy you if I am to be a justice of the peace in Paris.
- Paris'te sulh yargıcı olabilmem için sizi hoşnut etmek zorunda olduğumu unutuyorsunuz, hanımefendi.
- I got plenty of space to hold you till morning.
- Sizi sabaha kadar idare edecek bir sürü boş yerim var.
- This is the doorway into what defines you as a human being.
- Burası, sizi bir insan olarak tanımlayan şeye açılan kapıdır.
- Both the green nature and the beauty of untouched bays can fascinate you.
- Hem yemyeşil doğası hem de el değmemiş koylarının güzelliği sizi büyüleyebiliyor.
- Come down, you bludgers, before I chuck a wobbly.
- Tepemin tası atmadan aşağı inin, sizi miskinler.
- I didn't call on you for fear of disturbing you.
- Rahatsız etme korkusuyla sizi aramadım.
- What keeps you awake at night?
- Gece gece sizi uyutmayan nedir?
- May I call on you some day?
- Bir gün sizi ziyaret edebilir miyim?
- We'll stop you.
- Sizi durduracağız.
- Tom curses you.
- Tom sizi lanetliyor.
- Tom will find a way to get you out of here.
- Tom sizi buradan çıkarmanın bir yolunu bulacak.
- I can't hear you properly, please speak more slowly.
- Sizi tam duyamıyorum, lütfen daha yavaş konuşun.
- What is it that bothers you?
- Sizi rahatsız eden nedir?
- I will call you up, provided that I have time.
- Vaktim olursa sizi ararım.
- I assure you this is the real thing.
- Sizi temin ederim ki bu gerçek bir şey.
- Comedy is something that makes you laugh.
- Komedi sizi güldüren bir şeydir.
- I assure you it's quite unnecessary.
- Sizi temin ederim ki buna hiç gerek yok.
- Who'd want to hire you?
- Sizi kim işe almak ister ki?
- We have come to pay you a visit.
- Sizi ziyaret etmek için geldik.
- We will call you when your package arrives.
- Koliniz geldiğinde sizi arayacağız.
- I'm sorry I kept you waiting.
- Sizi beklettiğim için üzgünüm.
- Can I call you back in twenty minutes?
- Sizi 20 dakika sonra geri arayabilir miyim?
- Please speak more loudly so everybody can hear you.
- Herkes sizi duyabilmesi için daha yüksek sesle konuşun.
- No one noticed you.
- Kimse sizi fark etmedi.
- Tom is going to call you later.
- Tom daha sonra sizi arayacak.
Show More (327)
|
5 |
you |
sana |
pron. |
|
- You've got a lot of explaining to do, for instance, do you recognise these?
- Anlatman gereken çok şey var mesela, bunlar sana tanıdık geliyor mu?
- I've given you a great deal of freedom on this ship.
- Bu gemide sana çok fazla özgürlük verdim.
- Now we will see if the German team really does belong to you.
- Şimdi Alman takımının gerçekten sana ait olup olmadığını göreceğiz.
- Nobody ever tells you a deal's hard, kid.
- Sana anlaşma yapmak zordur diyen yok, evladım.
- I thought maybe it would help you if you did want to call him.
- Onu aramak istersen belki sana yardımcı olur diye düşündüm.
- Even if I told you, you'd forget it all after tonight.
- Sana söylesem bile, bu geceden sonra her şeyi unutacaksın.
- I promise you, after tonight, we'll have our lives back.
- Sana söz veriyorum, bu geceden sonra hayatlarımızı geri alacağız.
- There is no climate, I tell you.
- İklim falan yok, söylüyorum sana.
- Life is hard enough without not having people to help you.
- Hayat, sana yardım edecek insanlar olmadan da yeterince zor.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bak, o velet hediyeni çöpe atıp sana özenti dedi, sonra herkes güldü.
- Answer his question fast before he asks you five more.
- Sana beş soru daha sormadan önce onun sorularını hızlıca cevapla.
- I told you they'll never give in.
- Sana asla pes etmeyeceklerini söyledim.
- Dad, clearly the idea of personal space is lost on you.
- Baba, belli ki kişisel alan fikri sana çok uzak.
- I hope you found tonight therapeutic, because I would love to pretend that that was my plan.
- Umarım bu gece sana terapi gibi gelmiştir, çünkü planım buymuş gibi davranmayı çok isterdim.
- Still think they should have given you first prize.
- Hala birincilik ödülünü sana vermeleri gerektiğini düşünüyorum.
- If you really want the details, I'll write you a report.
- Eğer gerçekten detayları istiyorsan sana bir rapor yazarım.
- I don't mind telling you, I haven't been that scared since Korea.
- Sana söylemekte bir sorun görmüyorum, Kore'den beri hiç bu kadar korkmamıştım.
- Uncle Jesse, me and Steph will buy you another turtle.
- Jesse Amca, ben ve Steph sana bir kaplumbağa daha alacağız.
- Don't ask me how or why because I couldn't tell you.
- Bana nasıl ve neden diye sorma çünkü sana söyleyemedim.
- I gave you something to get you on your feet, fast.
- Sana hızla ayağa kalkmanı sağlayacak bir şey verdim.
- So, I've written in you since September.
- Yani eylülden beri sana yazıyorum.
- I'll make you omelet rice tonight for being a good boy.
- İyi bir çocuk olduğun için bu gece sana muraisu yapacağım.
- Ruth, forgive me for barking at you like a dog.
- Ruth, sana bir köpek gibi bağırdığım için beni affet.
- Of course, if Jimmy does pass away, I'll need you, George.
- Tabii ki, eğer Jimmy ölürse, sana ihtiyacım olacak, George.
- I motion that you and me eat that entire icecream cake right now.
- Sana ve bana o dondurmalı pastanın tamamını hemen yememizi öneriyorum.
- All right, so I want to sing you a little song.
- Pekâlâ, sana kısa bir şarkı söylemek istiyorum.
- I gave you something to get you on your feet, fast.
- Sana hızlıca ayağa kalkmanı sağlayacak bir şey verdim.
- You know, you're pretty hard to stay mad at.
- Biliyor musun, sana kızgın kalmak oldukça zor.
- Jure, come down, I beg you.
- Jure, in aşağı, sana yalvarıyorum.
- If anything should happen to you, my reputation would suffer.
- Eğer sana bir şey olursa, itibarım zedelenir.
- Uncle Jesse, me and Steph will buy you another turtle.
- Jesse Amca, ben ve Steph sana yeni bir kaplumbağa alacağız.
- Well, since I have nothing to tell you.
- Sana söyleyecek bir şeyim olmadığına göre.
- So, I've written in you since September.
- Eylül'den beri sana yazıyorum.
- They are conspiring against you, but music is where freedom lives.
- Sana karşı komplo kuruyorlar ama müzik özgürlüğün yaşadığı yerdir.
- I beg you, bring peace to our gathering tonight.
- Yalvarırım sana, bu geceki toplantıya huzur getir.
- Nobody ever tells you a deal's hard, kid.
- Kimse sana anlaşmanın zor olduğunu söylemiyor, evlat.
- The point is I treated you in a way that was not nice.
- Mesele şu ki sana nahoş davrandım.
- Even if I told you, you'd forget it all after tonight.
- Sana anlatsam bile bu geceden sonra hepsini unutursun.
- Look, kid, I told you, it is a rumour.
- Bak evlat, sana söyledim, bu bir söylenti.
- Trish, I think this break will help you get over Chalky Heads breaking up.
- Trish, bence bu tatil Chalky Heads'in dağılmasını atlatman konusunda sana yardımcı olacak.
- Congrats for not dying when a giant space cat gave you brain surgery.
- Dev bir uzaylı kedi sana beyin ameliyatı yaptığında ölmediğin için tebrikler.
- Everything gives you the opportunity to choose between fear and love.
- Her şey sana korku ve sevgi arasında seçim yapma fırsatı verir.
- And, when you looked across to see nothing but darkness, you were told that there was another side.
- Ve karşıya baktığında karanlıktan başka bir şey görmediğinde, sana başka bir tarafın daha olduğu söylendi.
- He didn't just give you the flash drive.
- Flaş belleği sana vermedi.
- I will personally find you a nice little place to live.
- Sana yaşaman için küçük, güzel bir yeri bizzat bulacağım.
- Just trying to help you with the kid, that's all.
- Sana çocuk konusunda yardım etmeye çalışıyorum işte.
- Stevie told you the first killing, it made him dark.
- Stevie sana söyledi, ilk cinayeti onu karanlık yola soktu.
- Well, since I have nothing to tell you.
- Madem sana söyleyecek bir şeyim yok.
- I'm telling you, kid, women love a grand gesture.
- Sana söylüyorum evlat, kadınlar abartılı jestlere bayılır.
- That would give you another opportunity to talk to them.
- Bu sana onlarla konuşmak için başka bir fırsat verecektir.
- I wish you peace and ease as much as possible, sweetheart.
- Sana mümkün olduğu kadar huzur ve esenlik diliyorum tatlım.
- Congrats for not dying when a giant space cat gave you brain surgery.
- Dev bir uzaylı kedi sana beyin ameliyatı yaparken ölmediğin için tebrikler.
- Of course, if Jimmy does pass away, I'll need you, George.
- Elbette, eğer Jimmy gerçekten vefat ederse, sana ihtiyacım olacak, George.
- I've given you a great deal of freedom on this ship.
- Bu gemide sana oldukça fazla serbestlik verdim.
- I wanted to ask you something, kid.
- Sana bir şey sormam gerek, çocuğum.
- He'd trade everything he knows about you for a slice of pizza.
- Sana dair bildiği her şeyi bir dilim pizzaya takas edebilirdi.
- You go after him now, he'll give you nothing.
- Şimdi peşine düşersen sana hiçbir şey vermez.
- Yo, Ray, that kid jacked you up, man.
- Ray, o çocuk sana çok zarar verdi dostum.
- I wish you peace and ease as much as possible, sweetheart.
- Sana mümkün olduğunca huzur ve esenlik dilerim, tatlım.
- The point is I treated you in a way that was not nice.
- Demek istediğim, sana hiç de nazik olmayan bir şekilde davrandım.
- If you write nicely now, papa'll give you a nice horsey.
- Şimdi güzel yazarsan baban sana şirin bir at verecek.
- I wanted to ask you something, kid.
- Sana bir şey sormak istiyorum, evlat.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bak, o çocuk hediyeni çöpe attı, ve sana gösterişçi dedi, ve herkes güldü.
- So, I've written in you since September.
- Eylül ayından beri sana yazıyorum.
- If anything should happen to you, my reputation would suffer.
- Eğer sana bir şey olursa itibarım zarar görür.
- Each day, life will send you little windows of opportunity.
- Hayat her gün sana küçük fırsat pencereleri gönderecek.
- But let me tell you something, they were incredible.
- Ama sana bir şey söyleyeyim, inanılmazlardı.
- I will personally find you a nice little place to live.
- Sana şahsen yaşaman için güzel bir yer bulacağım.
- Now I lose face with you.
- Şimdi de sana karşı rezil oluyorum.
- Actually, I'd rather know who sold you the secrets.
- Aslında sırları sana kimin sattığını bilmeyi tercih ederim.
- I told you, nothing in particular.
- Sana söyledim, özel bir şey yok.
- I don't mind telling you, I haven't been that scared since Korea.
- Sana söylemekten çekinmiyorum, Kore'den beri böyle korkmamıştım.
- Just giving you an opportunity to keep your job.
- Sadece işini koruman için sana olanak sunuyorum.
- I'll make you omelet rice tonight for being a good boy.
- Uslu bir çocuk olduğun için bu akşam sana muraisu yapacağım.
- I promise you, after tonight, we'll have our lives back.
- Sana söz veriyorum bu geceden sonra hayatımızı geri alacağız.
- Actually, I'd rather know who sold you the secrets.
- Aslında, bilmek istediğim sırları sana kimin sattığı.
- I wish you peace and ease as much as possible, sweetheart.
- Sana da olabildiğince huzur ve kolaylık diliyorum canım.
- I thought maybe it would help you if you did want to call him.
- Onu aramak istersen sana yardımcı olabileceğini düşündüm.
- I'm telling you, kid, women love a grand gesture.
- Sana söylüyorum evlat, kadınlar büyük jestlerden hoşlanırlar.
- Sue, I told you not to order the six-pound omelet.
- Sue, sana 2.7 kiloluk omlet sipariş etme demiştim.
- Look, kid, I told you, it is a rumour.
- Bak ufaklık, sana söylüyorum, bu bir söylenti.
- All right, so I want to sing you a little song.
- Pekâlâ, sana ufak bir şarkı söylemek istiyorum.
- If you write nicely now, papa'll give you a nice horsey.
- Şimdi güzelce yazarsan babacık sana şirin bir at verecek.
- Darling, I brought you these flowers and two poems.
- Sevgilim, sana bu çiçekleri ve iki de şiir getirdim.
- I wish you peace in this life and in the hereafter.
- Sana bu dünyada ve âhirette esenlik diliyorum.
- I will personally find you a nice little place to live.
- Sana yaşaman için küçük, güzel bir yeri bizzat ben bulacağım.
- You go after him now, he'll give you nothing.
- Şimdi onun peşinden gidersen, sana hiçbir şey vermez.
- Did Mom tell you about tonight?
- Annem sana bu geceden söz etti mi?
- I gave you something to get you on your feet, fast.
- Çabucak ayağa kalkman için sana bir şeyler verdim.
- That nice soldier told you not to touch the ordnance.
- O sevimli asker sana mühimmata dokunmamanı söyledi.
- I noticed one day that I needed you for my research.
- Bir gün araştırmam için sana ihtiyacım olduğunu fark ettim.
- You live down by the beach, you have a beautiful wife, and nothing's ever good enough.
- Sahil kenarında yaşıyorsun, güzel bir karın var, ve hiçbiri sana yetmiyor.
- You know, you're pretty hard to stay mad at.
- Biliyor musun, sana kızmak oldukça zor.
- I won't give in to you, no matter what.
- Ne olursa olsun sana boyun eğmeyeceğim.
- Look, kid, I told you, it is a rumour.
- Bak evlat, sana söyledim, bu bir dedikodu.
- The point is I treated you in a way that was not nice.
- Mesele şu ki, sana hiç de nazik olmayan bir şekilde davrandım.
- I told you, nothing in particular.
- Söyledim sana, özel bir durum yok.
- That nice soldier told you not to touch the ordnance.
- O nazik asker sana mühimmata dokunmamanı söylemişti.
- Still think they should have given you first prize.
- Yine de sana birincilik ödülünü vermeleri gerektiğini düşünüyorum.
- I wanted to ask you something, kid.
- Sana bir şey sormak istedim evlat.
- Mom didn't tell you because the truth was too painful.
- Annem bunu sana söylemedi çünkü gerçek çok acı veriyordu.
- Uncle Jesse, me and Steph will buy you another turtle.
- Jesse Amca, ben ve Steph sana başka bir kaplumbağa daha alacağız.
- I'm telling you, I have a good feeling about this one.
- Sana söylüyorum, bu konuda içimde iyi bir his var.
- I promise you we'll all come through this together safely.
- Sana söz veriyorum, bunu hep birlikte sağ salim atlatacağız.
- Who's called you a witch doctor?
- Sana kim büyücü dedi?
- I'll come down and cook you something.
- Aşağı inip sana bir şeyler pişireyim.
- I'll eat, have a wash, and join you.
- Yemek yiyeceğim, yıkanacağım ve sana katılacağım.
- I noticed one day that I needed you for my research.
- Bir gün fark ettim ki araştırmam için sana ihtiyacım var.
- That nice soldier told you not to touch the ordnance.
- O sevimli asker, sana silaha dokunmamanı söylemişti.
- If you write nicely now, papa'll give you a nice horsey.
- Şimdi güzelce yazarsan, baban sana şirin bir at verecek.
- Just giving you an opportunity to keep your job.
- İşte sana işini koruman için bir fırsat veriyorum.
- Here, let me help you with these.
- Dur, sana bunlarda yardım edeyim.
- Mom didn't tell you because the truth was too painful.
- Annem sana söylemedi çünkü gerçek çok acı vericiydi.
- Michael's running against you for president.
- Michael başkanlık için sana karşı yarışıyor.
- If others depend on you, return to them at once.
- Sana ihtiyacı olan birileri varsa hemen onların yanına dön.
- I want to help you get over this.
- Bunu atlatman için sana yardım etmek istiyorum.
- Did Mom tell you about tonight?
- Annem sana bu akşamdan bahsetti mi?
- Did Mom tell you about tonight?
- Annem sana bu geceden bahsetti mi?
- That would give you another opportunity to talk to them.
- Bu sana onlarla konuşmak için bir şans daha verecektir.
- Just trying to help you with the kid, that's all.
- Ben çocuk konusunda sana yardım etmeye çalışıyorum, hepsi bu.
- And this medicine man kept hitting you.
- Ve bu büyücü doktor sana vurmaya devam etti.
- I won't ask you that question again.
- Bu soruyu sana bir daha sormayacağım.
- I don't think Tom can help you with that.
- Tom'un sana yardım edebileceğini sanmıyorum.
- What would you do if you won the lottery?
- Piyango sana çıksa ne yapardın?
- I don't know if I've ever told you, but you have beautiful eyes.
- Sana daha önce söyledim mi bilmiyorum ama çok güzel gözlerin var.
- Tom will bring you up to date.
- Tom sana son gelişmeleri bildirecek.
- Who slapped you?
- Sana kim tokat attı?
- None of us will help you.
- Hiçbirimiz sana yardım etmeyecek.
- Forget what I just told you.
- Sana demin söylediklerimi unut.
- I owe you 300 dollars.
- Sana 300 dolar borçluyum.
- I can't tell you any more, I've already said too much.
- Sana daha fazla söyleyemem, zaten çok fazla söyledim.
- I brought you some cookies.
- Sana biraz kurabiye getirdim.
- Nobody's trying to tell you anything.
- Kimse sana bir şey söylemeye çalışmıyor.
- There's something I've got to show you.
- Sana göstermek zorunda olduğum bir şey var.
- I don't like him touching you.
- Onun sana dokunmasından hoşlanmıyorum.
- I wasn't mad at you.
- Ben sana kızgın değildim.
- I should've told you sooner.
- Sana daha önce söylemeliydim.
- Who gave you the right to do such a thing?
- Sana böyle bir şey yapma hakkını kim verdi?
- I can't keep up with you if you walk so fast.
- Bu kadar hızlı yürürsen sana yetişemem.
- Tom can probably tell you where Mary is.
- Tom muhtemelen sana Mary'nin nerede olduğunu söyleyebilir.
- I'll tell you when it's finished.
- Bittiğinde sana söylerim.
- I've told Tom everything I've told you.
- Tom'a sana anlattığım her şeyi anlattım.
- When did Tom tell you?
- Tom sana ne zaman söyledi?
- If you do something that crazy, you'll be laughed at.
- Bu kadar çılgınca bir şey yaparsan, sana gülerler.
- What makes you think Tom has never been to Boston?
- Tom'un hiç Boston'a gitmediğini sana düşündüren şey nedir?
- I should ask you the same question.
- Aynı soruyu ben de sana sormalıyım.
- Let me show you how Tom does it.
- Tom'un onu nasıl yaptığını sana göstereyim.
- Is that the belt I gave you?
- Sana verdiğim kemer bu mu?
- I'm counting on you to do that.
- Bunu yapmak için sana güveniyorum.
- I'll come to Boston and help you with your research.
- Boston'a gelip araştırmanda sana yardım edeceğim.
- Just do what you're told.
- Sadece sana söyleneni yap.
- Did you really expect Tom to tell you the truth?
- Gerçekten Tom'un sana gerçeği söylemesini bekliyor muydun?
- Who gave you that?
- Bunu sana kim verdi?
- Who's that girl waving at you?
- Sana el sallayan kız kim?
- That woman is infatuated with you.
- O kadın sana delicesine aşık.
- Let me remind you what's important.
- Neyin önemli olduğunu sana hatırlatayım.
- We don't want to pressure you.
- Sana baskı yapmak istemiyoruz.
- I must ask you about her.
- Sana onunla ilgili soru sormalıyım.
- I can't join you.
- Sana katılamam.
- A few hours' catnap will do you well.
- Birkaç saat kestirmek sana iyi gelecektir.
- I really appreciate you letting me use your house.
- Evini kullanmama izin verdiğin için gerçekten sana minnettarım.
- Can I keep you company?
- Sana eşlik edebilir miyim?
- There's so much I haven't told you yet.
- Sana henüz söylemediğim çok şey var.
- I'm not angry at you.
- Sana kızgın değilim.
- It might've been Tom who sent you these flowers.
- Bu çiçekleri sana Tom göndermiş olabilir.
- I will write you when I know your address.
- Adresini öğrendiğimde sana yazacağım.
- I'll bring you another cup of coffee.
- Sana bir fincan kahve daha getireceğim.
- I told you we should've waited for Tom.
- Sana Tom'u beklememiz gerektiğini söylemiştim.
- See, I told you Tom would be here.
- Bak, sana Tom'un burada olacağını söyledim.
- Why couldn't I be the one to help you?
- Neden sana yardım eden ben olamadım?
- There's something I haven't told you.
- Sana söylemediğim bir şey var.
- Why's everyone staring at you?
- Neden herkes sana dik dik bakıyor?
- Who gave you this car?
- Bu arabayı sana kim verdi?
- Tom asked me to look after you.
- Tom sana bakmamı istedi.
- I never tell you what to do.
- Sana asla ne yapacağını söylemem.
- This is one of the dictionaries I told you about yesterday.
- Bu dün sana bahsettiğim sözlüklerden biri.
- He's only winding you up.
- O sadece sana gaz veriyor.
- Who gave you that shirt?
- Bu gömleği sana kim verdi?
- Tom asked me to give you something.
- Tom sana bir şey vermemi rica etti.
- I'm going up to the bar for a drink, and I suggest you do the same.
- Bir içki için restorana gidiyorum ve sana da aynısını yapmanı öneriyorum.
- Would you like me to get you a glass of wine?
- Sana bir kadeh şarap getirmemi ister misin?
- Who teaches you?
- Sana kim öğretiyor?
- What makes you think Tom couldn't do that?
- Tom'un onu yapamadığını sana düşündüren ne?
- I've told you what I think.
- Ben ne düşündüğümü sana söyledim.
- I'll give you a hint.
- Sana bir ipucu vereceğim.
- I haven't really told you anything you shouldn't have already known.
- Zaten bilmemen gereken bir şeyi gerçekten sana söylemedim.
- Who told you that I had to do that?
- Sana bunu yapmam gerektiğini kim söyledi?
- Listen carefully and do exactly what I tell you.
- Dikkatlice dinle ve tam olarak sana söylediğimi yap.
- I can tell you where to find Tom.
- Tom'u nerede bulacağını sana söyleyebilirim.
- Have you been mistreated?
- Sana kötü davranıldı mı?
- Tom didn't tell you the whole truth.
- Tom sana tüm gerçeği söylemedi.
- I can give you a copy of the report, but I can't vouch for its accuracy.
- Sana raporun bir kopyasını verebilirim ama onun doğruluğunu garanti edemem.
- I can help you, too.
- Ben de sana yardım edebilirim.
- What I'm telling you is true.
- Sana söylediğim doğru.
- I'm going to need you later.
- Sana sonra ihtiyacım olacak.
- I got you something to eat.
- Sana yiyecek bir şey aldım.
- Does Tom know who gave you that necklace?
- Tom o kolyeyi sana kimin verdiğini biliyor mu?
- He betrayed you.
- O, sana ihanet etti.
- You can do this, I'm telling you.
- Bunu yapabilirsin, sana söylüyorum.
- If I make a mistake, it only shows you I am not a machine.
- Eğer bir hata yaparsam, bu sadece sana bir makine olmadığımı gösterir.
- That's going to cost you a lot of money.
- Bu sana çok paraya mal olacak.
- Is that the book that Tom gave you?
- O, Tom'un sana verdiği kitap mı?
- How much did they pay you?
- Sana ne kadar ödediler?
- I wish that I could help you.
- Keşke sana yardım edebilseydim.
- I don't think I'm allowed to help you.
- Sana yardım edebileceğimi sanmıyorum.
- Who told you that I wasn't Canadian?
- Kanadalı olmadığımı kim söyledi sana?
- If you go around flinging mud, some of it will stick to you.
- Etrafa çamur atarsan, bir kısmı sana yapışır.
- Should I call you a taxi?
- Sana bir taksi çağırayım mı?
- Don't let him hit you.
- Sana vurmasına izin verme.
- Don't worry, I'm going to help you.
- Merak etme, sana yardım edeceğim.
- You should let her help you.
- Onun sana yardım etmesine izin vermelisin.
- What makes you say that?
- Bunu sana ne söyletiyor?
- I could've told you that.
- Bunu sana söyleyebilirdim.
- I'll send you the list.
- Sana listeyi göndereceğim.
- Can I show you something?
- Sana bir şey gösterebilir miyim?
- Did Tom tell you anything about his past?
- Tom sana geçmişi hakkında bir şey anlattı mı?
- I told you Tom wouldn't let us down.
- Sana Tom'un bizi hayal kırıklığına uğratmayacağını söylemiştim.
- They gave you another chance.
- Sana bir şans daha verdiler.
- I'll have to let you know.
- Sana bildirmek zorunda kalacağım.
- I'll ask him to join you.
- Ondan sana katılmasını isteyeceğim.
- I'm going to tell you everything.
- Sana her şeyi anlatacağım.
- I'm sure Tom told you the truth.
- Tom'un sana doğruyu söylediğine eminim.
- I'll give you my decision this afternoon.
- Ben bu öğleden sonra sana kararımı vereceğim.
- Tom couldn't make you do that.
- Tom sana bunu yaptıramadı.
- I'll lend you my textbook if you promise not to write anything in it.
- İçine bir şey yazmayacağına söz verirsen ders kitabımı sana ödünç veririm.
- Is that all Tom told you?
- Tom'un sana söylediği bu kadar mı?
- You'll do as you're ordered.
- Sana emredildiği gibi yapacaksın.
- You can't count on anyone to help you with this.
- Bu konuda sana yardım edecek kimseye güvenemezsin.
- I'm willing to give you another chance.
- Sana bir şans daha vermeye hazırım.
- There's something I've got to tell you.
- Sana söylemem gereken bir şey var.
- This is the book about which I told you.
- Bu sana söylediğim kitaptır.
- People tell you that all the time, don't they?
- İnsanlar bunu sana hep söyler, değil mi?
- By the way, I've got to tell you something.
- Bu arada, sana söylemem gereken bir şey var.
- I'll join you there later.
- Sana sonra katılırım.
- Did I tell you I had this?
- Buna sahip olduğumu sana söyledim mi?
- I'm not sure Tom would want me to give you that.
- Tom'un onu sana vermemi isteyeceğinden emin değilim.
- I'll show you exactly where I found this.
- Bunu nerede bulduğumu sana tam olarak göstereceğim.
- I wish I'd never gotten involved with you.
- Keşke sana hiç bulaşmasaydım.
- Who told you about him?
- Sana ondan kim bahsetti?
- What makes you think this is the end?
- Sana bunun son olduğunu düşündüren şey nedir?
- I'm not going to show you.
- Sana göstermeyeceğim.
- Tom wants to ask you some questions about French.
- Tom sana Fransızca hakkında bazı sorular sormak istiyor.
- Let me accompany you!
- Sana eşlik etmeme izin ver!
- I'm not going to show you how to do it.
- Nasıl yapıldığını sana göstermeyeceğim.
- Don't you want us to help you?
- Sana yardım etmemizi istemiyor musun?
- What did Tom offer you?
- Tom sana ne önerdi?
- You haven't done what I told you yet.
- Sana söylediğim şeyi henüz yapmadın.
- I actually agree with you.
- Aslında sana katılıyorum.
- He told me to give you this.
- O bunu sana vermemi söyledi.
- I want to prove to you I've learned my lesson.
- Sana dersimi aldığımı kanıtlamak istiyorum.
- I'll let him tell you.
- Sana anlatmasına izin vereceğim.
- I told you it didn't work.
- Onun işe yaramadığını sana söyledim.
- Does Tom ever tell you what to do?
- Tom sana ne yapacağını söyler mi?
- Who taught you how to do that?
- Onu nasıl yapacağını sana kim öğretti?
- You won't be able to talk Tom into helping you.
- Tom'u sana yardım etmeye ikna edemeyeceksin.
- I'm glad I listened to you.
- Sana dinlediğim için memnunum.
- I'll make you some sandwiches.
- Sana sandviç yapacağım.
- I wish you a pleasant evening.
- Sana keyifli bir akşam diliyorum.
- He will never play you foul.
- Sana asla kötü davranmaz.
- Didn't I tell you that I was allergic to peanuts?
- Sana fıstığa alerjim olduğunu söylememiş miydim?
- Do you really think I wouldn't help you?
- Gerçekten sana yardım etmeyeceğimi mi düşünüyorsun?
- Maybe you ought to do what Tom told you to do.
- Belki de Tom'un sana söylediği şeyi yapmalısın.
- We'll not tell you a thing.
- Sana hiçbir şey söylemeyeceğiz.
- I owe you a lot.
- Sana çok borçluyum.
- I can help you if you want me to.
- İstersen sana yardım edebilirim.
- She's the woman I told you about.
- O sana bahsettiğim kadın.
- Why did you ask her to give you her picture?
- Neden onun sana resmini vermesini istedin?
- I can lend you one if you want.
- İstersen sana bir tane ödünç verebilirim.
- I've been asked to tell you something.
- Sana bir şey söylemem istendi.
- I told you not to come.
- Sana gelmemeni söyledim.
- I told you I could handle it.
- Sana halledebileceğimi söyledim.
- For several days I've felt the need to write you.
- Birkaç gündür sana yazma ihtiyacı hissediyorum.
- Were you able to persuade Tom to help you?
- Tom'u sana yardım etmesi için ikna edebildin mi?
- I'm sure Tom told you I would be here.
- Burada olacağımı Tom'un sana söylediğine eminim.
- I never told you to lie.
- Sana yalan söylemeni hiç söylemedim.
- If you need money, I can lend you some.
- Paraya ihtiyacın varsa, sana biraz borç verebilirim.
- She will show you around this town.
- Sana bu şehri gezdirecek.
- I came to wish you good luck.
- Sana iyi şanslar dilemeye geldim.
- What are you going to do with your share of the treasure?
- Hazineden sana düşen payla ne yapacaksın?
- We've wronged you.
- Sana haksızlık ettik.
- Does it remind you of anything?
- Sana bir şeyi hatırlatıyor mu?
- We'd like to ask you a few questions.
- Sana birkaç soru sormak istiyoruz.
- I'm in partial agreement with you.
- Sana kısmen katılıyorum.
- You will do what we tell you.
- Sana söylediğim şeyi yapacaksın.
- I promised I'd tell you the truth.
- Sana doğruyu söyleyeceğime söz verdim.
Show More (282)
|
6 |
you |
sizler |
pron. |
|
- You have certainly done more than your duty in this field.
- Sizler bu alanda üzerinize düşeni fazlasıyla yaptınız.
- I call upon you, ladies and gentlemen, to support these efforts.
- Bayanlar ve baylar, sizleri bu çabaları desteklemeye çağırıyorum.
- It is, of course, a real pleasure for me to be able to address you in this capacity.
- Bu sıfatla sizlere hitap edebilmek elbette benim için gerçek bir zevktir.
- I call upon you, ladies and gentlemen, to support these efforts.
- Sizleri, bayanlar ve baylar, bu çabaları desteklemeye çağırıyorum.
- I shall now ask you, please, to observe a minute's silence.
- Şimdi sizlerden bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica edeceğim.
- This is what I am asking myself and also all of you.
- Ben de kendime ve sizlere bunu soruyorum.
- I ask you to observe a minute's silence in respect of the victims.
- Sizlerden kurbanlar için bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.
- I therefore call on you to support the compromise that the groups have reached.
- Bu nedenle sizleri grupların vardığı uzlaşmayı desteklemeye çağırıyorum.
- I therefore wish you every success in adopting the Statute for Members.
- Bu nedenle Üyeler için Tüzüğün kabulünde sizlere başarılar diliyorum.
- I would like to ask you to observe a minute's silence to pay homage to all the victims.
- Sizlerden tüm kurbanlar için bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.
- I would therefore like to urge you to vote in favour of Amendment No 81.
- Bu nedenle sizleri 81 No'lu Değişiklik lehinde oy kullanmaya davet ediyorum.
- As a mark of respect for those who died, I ask you to rise in a minute's silence.
- Ölenlere saygının bir göstergesi olarak, sizlerden bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.
- We ask you to join us in the name of transparency.
- Şeffaflık adına sizlerden bize katılmanızı rica ediyoruz.
- I call upon you to be prompt in submitting decisions based on it and to delay no longer.
- Sizleri, bu bilgilere dayanarak karar alma konusunda hızlı davranmaya ve daha fazla gecikmemeye çağırıyorum.
- You are politicians, ladies and gentlemen.
- Sizler politikacısınız, bayanlar ve baylar.
- Those of you in the Competitiveness Council could take that initiative next time you meet.
- Rekabet Edebilirlik Konseyi'nde yer alan sizler, bir sonraki toplantınızda bu inisiyatifi üstlenebilirsiniz.
- It is in this spirit that I call upon you to approve the present report.
- İşte bu ruhla sizleri bu raporu onaylamaya çağırıyorum.
- I would like to ask you to observe a minute's silence in memory of our fellow Member.
- Sizlerden Üye arkadaşımızın anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.
- You are yourselves parliamentarians from all the Member States, old and new.
- Sizler, eski ve yeni tüm Üye Devletlerden gelen parlamenterlersiniz.
- These are the thoughts I wanted to present to you on this subject.
- Bu konuda sizlere sunmak istediğim düşünceler bunlar.
- It is nice to see those of you who are here.
- Burada olan sizleri görmek çok güzel.
- I would now like to lay before you the main aspects of the improvements we are planning.
- Şimdi sizlere planladığımız iyileştirmelerin ana unsurlarını sunmak istiyorum.
- I urge you to vote for Amendment No 21 and for the last six words of Amendment No 42.
- Sizleri 21 No'lu Değişikliğe ve 21 No'lu Değişikliğin son altı kelimesine oy vermeye çağırıyorum.
- You are politicians, ladies and gentlemen.
- Sizler politikacısınız, hanımefendiler ve beyefendiler.
- You are familiar with the issues.
- Sizler sorunlara aşinasınız.
- You, the Members of the European Parliament are genuine friends of the Korean people.
- Sizler, Avrupa Parlamentosu Üyeleri, Kore halkının gerçek dostlarısınız.
- I invite you to observe a minute’s silence.
- Sizleri bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.
- I thank her for the initiative in inviting you here today.
- Bugün sizleri buraya davet etme inisiyatifi için kendisine teşekkür ediyorum.
- To sum up, ladies and gentlemen, I have outlined for you the work programme of the Laeken European Council.
- Özetle, bayanlar ve baylar, sizlere Laeken Avrupa Konseyi'nin çalışma programını özetledim.
- It is a great honour and a pleasure for us to welcome you to the European Parliament today.
- Bugün sizleri Avrupa Parlamentosunda ağırlamak bizim için büyük bir onur ve zevktir.
- I call upon you, ladies and gentlemen, to support these efforts.
- Bayanlar ve baylar, sizleri bu çabaları desteklemeye davet ediyorum.
- These have been adopted by the Committee on Development and I ask you to give them your support.
- Bunlar Kalkınma Komitesi tarafından kabul edilmiştir ve sizlerden de destek vermenizi rica ediyorum.
- You may be the architects of the Union's awakening in foreign policy.
- Sizler Birliğin dış politikadaki uyanışının mimarları olabilirsiniz.
- I would be inclined to side with the presidency and with those of you who have referred to something I consider crucial.
- Başkanlığın ve çok önemli olduğunu düşündüğüm bir konuya atıfta bulunan sizlerin tarafını tutma eğilimindeyim.
- I stand here to address you for the first time at the Plenary in Hungarian.
- Genel Kurul'da sizlere ilk kez Macarca hitap etmek üzere burada bulunuyorum.
- The PPE group's other idea has already been presented to you by the chairman of our working party, James Elles.
- PPE grubunun bir diğer fikri, çalışma grubumuzun başkanı James Elles tarafından sizlere sunulmuştur.
- You are a magnificent representative of what this House stands for.
- Sizler bu Meclisin temsil ettiği değerlerin muhteşem birer temsilcisisiniz.
- I therefore take great pleasure in seeing you here today.
- Bu nedenle bugün sizleri burada görmekten büyük memnuniyet duyuyorum.
- You have helped to make this happen.
- Sizler bunun gerçekleşmesine yardımcı oldunuz.
- We will be available in any season to give you better service.
- Sizlere daha iyi hizmet verebilmek için her mevsim hizmetinizde olacağız.
- We wanted to prepare an analysis article for you in this sense.
- Biz de bu anlamda sizler için bir analiz yazısı hazırlayalım dedik.
- Gumbet Nights, which you can evaluate for Bodrum holiday, will be an opportunity to give you unforgettable times.
- Bodrum tatili için değerlendirebileceğiniz Gümbet Geceleri, unutulmaz zamanlar geçirmeniz için sizlere vesile olacaktır.
- Now, you and I have to understand this whole problem of freedom.
- Şimdi, sizler ve ben bu özgürlük sorununu tamamıyla anlamak zorundayız.
- On this opportunity, I would like to remind you a belief of mine and my advice.
- Bu vesileyle sizlere bir inancımı ve tavsiyemi hatırlatmak istiyorum.
- Gumbet Nights, which you can evaluate for Bodrum holiday, will be an opportunity to give you unforgettable times.
- Bodrum tatili için değerlendirebileceğiniz Gümbet Geceleri sizlere unutulmaz anlar yaşatmak için bir fırsat olacaktır.
Show More (42)
|
7 |
you |
seni |
pron. |
|
- Stick to me, kid, and you'll wear diamonds.
- Yanımda dur, evlat, elmaslara boğarım seni.
- Stick to me, kid, and you'll wear diamonds.
- Benimle kal, ufaklık, seni elmaslarla donatayım.
Show More (-1)
|