a one - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

a one

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"a one" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 2 sonuç

İngilizce Türkçe
General
a one i. bir bütün
a one s. birinci kalite

"a one" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
General
a similar one i. misil
a new one on me i. şaşırtıcı bir şey
one of a pair i.
one of a kind i. türünün tek örneği
lack of a devotion to one´s country or family i. hamiyetsizlik
one who conducts a poll i. anketör
one-tenth of a hectare i. dekar
a one-off i. bir seferliğine
a one-off i. bir defalığına
a thousand and one nights i. 1001 gece masalları
a thousand and one nights i. binbir gece masalları
one and a half i. bir buçuk
one of a kind i. kendine özgü
a one-room schoolhouse i. tek sınıflık okul binası
one shoe of a pair i. ayakkabının teki
one-to-one combat before a battle i. mübareze
one and a half year i. bir buçuk yıl
pull a fast one f. oyuna getirmek
give one a tickle in one's throat f. gıcıklamak
give one a tickle in one's throat f. gıcık vermek
get a second one f. ikilemek
pull a fast one on somebody f. kazık atmak
give one a black eye f. bir gözünü patlatmak
pull a fast one f. kazık atmak
(a single) get (someone) to number one in the chart f. listede bir numaraya taşımak
(a single) get (someone) to number one in the chart f. bir numara yapmak
(a single) get (someone) to number one in the chart f. bir numaraya çıkarmak
have a one-track mind f. bir konuyu tutturmak
run through a series of one-night stands f. bir dizi tek gecelik aşk yaşamak
make a decision one way or the other f. öyle ya da böyle bir karara varmak
replace something with a newer one f. bir şeyi daha yenisiyle değiştirmek
have a one-night stand f. tek gecelik aşk yaşamak
have a one-night stand f. tek gecelik heyecan yaşamak
have a one-night stand f. tek gecelik ilişki yaşamak
walk up the stairs one at a time f. basamakları tek tek çıkmak
be a one f. bir bütün olmak
be a one f. birleşmek
make one a compliment f. birine saygı göstermek
owe one a spite f. birine nefret beslemek
make one a compliment f. pohpohlamak
make one a compliment f. methetmek
one of a kind s. eşsiz
one of a kind s. eşi benzeri olmayan
one and only(a) s. rakipsiz
one(a) s. rakipsiz
one and a half s. bir buçuk katı
not a single one zf. hiç mi hiç
devil a one zf. hiç mi hiç
one day at a time zf. bir dönem içerisinde bir gün
one a day zf. günde bir tane
one piece a day zf. günde bir tane
one or two at a time zf. birer ikişer
after a period of one year zf. bir yıl aradan sonra
not a single one of them zm. onlardan bir tek bile
never a one zm. hiç kimse
Phrases
a skill one can use to support oneself i. altın bilezik
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
a is one thing, b is (quite) another expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
a is one thing, b is (quite) another expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
when one door closes, a window opens expr. bir kapı kapandığında, başka bir kapı açılır
when one door closes, a window opens expr. bir kapı kapanır diğeri açılır
one small step for a man one giant leap for mankind expr. benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım
such a one expr. böyle biri
such a one expr. filan kimse
such a one expr. öyle biri
one in a million expr. milyonda bir
such a one expr. öyle biri ki
one may not be a judge in one’s own cause expr. kimse kendi davasının hakimi olamaz
one-tenth of a second expr. saniyenin onda biri
last one in is a rotten egg expr. son gelen çürük yumurta
last one in is a rotten egg expr. sona kalan çürük yumurta
one in half a million expr. yarım milyonda bir
Proverb
one must put by for a rainy day ak akçe kara gün içindir
he puts his pants on one leg at a time sıradan insan
he puts his pants on one leg at a time etten kemikten insan
he puts his pants on one leg at a time senin benim gibi biri
one swallow does not make a summer bir çiçekle bahar olmaz
one swallow does not a summer make güzel bir belirtiyle doyurucu sonuca ulaşılmaz
there is more than one way to skin a cat bir şeyi yapmanın birden fazla yolu vardır
If two ride on a horse one must ride behind bir çöplükte iki horoz ötmez
if two ride on a horse, one must ride behind bir koltukta iki karpuz taşınmaz
if two ride on a horse, one must ride behind bir ipte iki cambaz oynamaz
one swallow does not make a summer bir çiçekle yaz gelmez
one swallow does not a summer make bir çiçekle yaz gelmez
one swallow doesn't make a summer bir çiçekle yaz gelmez
he who seeks a friend without fault, remains without one ayıpsız dost arayan dostsuz kalır
a journey of 100 miles begins with one step damlaya damlaya göl olur
a journey of 100 miles begins with one step başlamak bitirmenin yarısıdır
two can dig a lot quicker than one. İki kişi bir kişiden iyidir
two can dig a lot quicker than one. iki kişi tek kişiden iyidir
one swallow does not a spring make bir çiçekle bahar gelmez
one swallow does not a spring make tek bir kanıtla genelleme yapılamaz
one swallow does not a spring make tek bir kanıtla durumdan emin olunamaz
one swallow does not make a spring bir çiçekle bahar gelmez
one swallow does not make a spring tek bir kanıtla genelleme yapılamaz
one swallow does not make a spring tek bir kanıtla durumdan emin olunamaz
one picture is worth a thousand words bir resim binlerce kelimeye değer
one picture is worth a thousand words bir resim bin kelimeye bedel
one picture paints a thousand words bir resim bin sözcüğe bedeldir
one picture paints a thousand words bir resim bin kelimeye bedel
while two dogs are fighting for bone, a third one runs away with it iki kişi bir şey için kavga ederken/çekişirken üçüncü kişi o şeyi alır gider
a cup of coffee commits one to forty years of friendship bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var
a cup of coffee commits one to forty years of friendship bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır
a cup of coffee commits one to forty years of friendship bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var
Colloquial
a one-night stand i. tek gecelik ilişki
a one-off [brit] i. eşsiz
a one-night stand i. tek atımlık ilişki
a one-off [brit] i. eşi benzeri olmayan
a one-night stand i. bir gecelik macera
a one-off [brit] i. kimseye benzemeyen
a one-night stand i. tek günlük gösteri
a one-off [brit] i. kendine has
a one-night stand i. tek günlük sahne performansı
a one-off [brit] i. türünün tek örneği
a one-off [brit] i. eşi benzeri olmayan
a fourpenny one i. beş kardeş
a one-night stand i. bir günlük aşk
a one-time thing i. bir kerelik bir şey
a one-night stand i. bir gecelik macera
a one in a thousand chance i. binde bir şans
a one-night stand i. bir gecelik aşk
a one-day wonder i. geçici heves
a one-track mind i. sabit fikirli
a chosen one i. seçilmiş biri
a fourpenny one i. şamar
a fourpenny one i. şaplak
a one-night stand i. tek gecelik aşk serüveni
a one-night stand i. tek gecelik aşk macerası
a fast one i. kazık
a fast one i. oyun
a fast one i. düzenbazlık
a fast one i. dolap
a fast one i. hile
a fast one i. numara
a fast one i. kandırmaca
a fast one i. dalavere
a fast one i. dümen
a fast one i. muziplik
a fast one i. el çabukluğu
a fast one i. hızlı seks
a fast one i. kısa süren seks
a fast one i. hızlıca yapılan şey
give (one) a break f. şans/fırsat tanımak
give (one) a break f. imkan/olanak tanımak
give (one) a break f. şans/fırsat vermek
give (one) a break f. imkan/olanak vermek
pull a fast one f. düzenbazlık etmek
pull a fast one f. dolap çevirmek
pull a fast one f. hile yapmak
pull a fast one f. oyun oynamak
pull a fast one f. numara çekmek
pull a fast one f. kazık atmak
pull a fast one f. kazıklamak
sell (one) a dummy f. feyk atmak (ragbi/futbol)
sell (one) a dummy f. çalım atmak
sell (one) a dummy f. sahte mal satmak
sell (one) a dummy f. bir şeyin sahtesini/çakmasını kakalamak
give (one) a hammering f. (birini) dövmek
give (one) a hammering f. (birini) pataklamak
give (one) a hammering f. (birine) dayak atmak
give (one) a hammering f. (birini) açık ara yenmek
give (one) a hammering f. (birini) bozguna uğratmak
give (one) a hammering f. (birinin) hakkından gelmek
give (one) a hammering f. (birini) duman etmek
give (one) a hammering f. (birini) tepelemek
give (one) a hammering f. (birine) fena çıkışmak
give (one) a hammering f. (birini) fena paylamak
give (one) a hammering f. (birine) fena giydirmek
give (one) a hammering f. (birini) fena azarlamak
give (one) a hammering f. (birine) fena fırça atmak
give (one) a hammering f. (birini) ağır eleştirmek
give (one) a hammering f. (birini) suçlamak
give (one) a hammering f. (birini) kınamak
give (one) a hammering f. (birini) cezalandırmak
give (one) a hammering f. (birine) ceza vermek
give (one) a pasting f. (birini) açık ara yenmek
give (one) a pasting f. (birini) bozguna uğratmak
give (one) a pasting f. (birinin) hakkından gelmek
give (one) a pasting f. (birini) duman etmek
give (one) a pasting f. (birini) tepelemek
give (one) a pasting f. (birine) fena çıkışmak
give (one) a pasting f. (birini) fena paylamak
give (one) a pasting f. (birine) fena giydirmek
give (one) a pasting f. (birini) fena azarlamak
give (one) a pasting f. (birine) fena fırça atmak
give (one) a pasting f. (birini) ağır eleştirmek
give (one) a pasting f. (birini) suçlamak
give (one) a pasting f. (birini) kınamak
give (one) a pasting f. (birini) cezalandırmak
give (one) a pasting f. (birine) ceza vermek
be a great one for something/for doing something f. bir konuda/bir şeyi yapmada çok iyi olmak
be a great one for something/for doing something f. bir şeye/bir şeyi yapmaya yatkın olmak
do (one) a favor f. (birine) yardım etmek
do (one) a favor f. (birine) bir iyilik yapmak
do (one) a favor f. (birine) bir güzellik yapmak
do (one) a favor f. (birine) bir nezakette bulunmak
do (one) a favor f. (birine bir şeyi yapmama) nezaketini göstermek
a-one s. birinci sınıf
a-one s. mükemmel
one hell of a zf. çok zor
one hell of a zf. müthiş
one hell of a zf. fena
one hell of a zf. feci
one hell of a zf. felaket
one hell of a zf. (ne) acayip
one hour a day zf. günde bir saat
one hour a day zf. günde 1 saat
if (one) is a day expr. (genelde birisinin yaşını gösterdiğini belirtirken) hiç değilse
if (one) is a day expr. (genelde birisinin yaşını gösterdiğini belirtirken) en azından
if (one) is a day expr. (genelde birisinin yaşını gösterdiğini belirtirken) en az
one heck of a (something or someone) expr. çok iyi/sıkı/süper/harika (kişi/şey)
one heck of a (something or someone) expr. kaçırılmaz (fırsat/şey)
one heck of a (something or someone) expr. berbat/çok kötü/tam bir baş belası (kişi/şey)
one heck of a (something or someone) expr. çok zor (şey)
one swallow doesn't make a summer expr. bir bulutla kış olmaz
one swallow doesn't make a summer expr. bir çiçekle yaz gelmez
one to a customer expr. herkese sadece bir tane
think a number between one and ten expr. 1 ile 10 arasında bir sayı seç
pick a number between one and ten expr. 1 ile 10 arasında bir sayı seç
think a number between one and ten expr. 1 ile 10 arasında bir sayı tut
think a number between one and ten expr. 1'den 10'a kadar bir sayı seç
pick a number between one and ten expr. 1 ile 10 arasında bir sayı tut
pick a number between one and ten expr. 1'den 10'a kadar bir sayı seç
a million and one (something) expr. milyonlarca (şey)
a million and one (something) expr. çok sayıda (şey)
a million and one (something) expr. bir sürü (şey)
a million and one (something) expr. çok fazla (şey)
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (o) farklı şey (bu) farklı şey
a is one thing, b is (quite) another expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
a is one thing, b is (quite) another expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
a is one thing, b is (quite) another expr. (o) farklı şey (bu) farklı şey
it's a hundred to one that expr. bire yüz veririm ki
it's a hundred to one that expr. bire yüz bahse varım ki
it's a hundred to one that expr. bire yüz bahse girerim ki
it's a hundred to one that expr. bire yüz iddiasına girerim ki
it's a hundred to one that expr. bire yüz iddiasına varım ki
it's a hundred to one that expr. ihtimali çok düşük
it's a hundred to one that expr. çok düşük olasılıkla
it’s a hundred to one that somebody/something will not do something expr. bire yüz veririm ki (biri bir şeyi yapmayacak)
it’s a hundred to one that somebody/something will not do something expr. (birinin bir şeyi yapmayacağına) bire yüz/bin/bir milyon veririm
it's a million to one that expr. bire bir milyon veririm ki
it's a million to one that expr. bire bir milyon bahse varım ki
it's a million to one that expr. bire bir milyon bahse girerim ki
it's a million to one that expr. bire bir milyon iddiasına girerim ki
it's a million to one that expr. bire bir milyon iddiasına varım ki
it's a million to one that expr. ihtimali çok düşük
it's a million to one that expr. çok düşük olasılıkla
in one hell of a hurry expr. çok acele içerisinde
have a nice one expr. iyi günler
have a nice one expr. iyi geceler
have a nice one expr. iyi sabahlar
have a nice one expr. güle güle
not one/a jot (or tittle) expr. zerre kadar bile
not one/a jot (or tittle) expr. zerre kadar bile değil
not one/a jot (or tittle) expr. azıcık bile
not one/a jot (or tittle) expr. azıcık bile değil
not one/a jot (or tittle) expr. şu kadarcık bile
not one/a jot (or tittle) expr. şu kadarcık bile değil
not one/a jot (or tittle) expr. biraz bile değil
not one/a jot (or tittle) expr. ufacık bile
not one/a jot (or tittle) expr. ufacık bile değil
(one) (has) never heard (of) such a thing expr. (biri) hiç böyle bir şey duymamış
(one) (has) never heard (of) such a thing expr. (biri) ilk defa böyle bir şey duyuyor
(one) won't give up without a fight expr. (biri) savaşmadan pes etmeyecek
(one) won't give up without a fight expr. (biri) hemen teslim olmayacak
(one) won't give up without a fight expr. (biri) mücadele etmeden vazgeçmeyecek
(one) won't give up without a fight expr. (biri) savaşmadan boyun eğmeyecek
(one) won't give up without a fight expr. (biri) kolay/hemen pes etmeyecek
that's a new one (on me) expr. (benim için) yeni bir bilgi
that's a new one (on me) expr. bilmiyordum
that's a new one (on me) expr. yeni öğrendim
that's a new one (on me) expr. farkında değildim
that's a new one (on me) expr. (benim için) yeni bir şey
that's a new one (on me) expr. çok şaşırdım
that's a new one expr. bu yeni bir bilgi
that's a new one expr. bunu yeni öğrendim
that's a new one expr. bunu bilmiyordum
that's a new one expr. bunu daha önce duymamıştım
that's a new one expr. bunu ilk kez duyuyorum
Idioms
a/one false move i. yanlış bir hareket
a frosty one i. buz gibi bir bira
a million and one (something) i. dünya kadar
a thousand and one (something) i. dünya kadar
a live one i. özgür ruhlu
a one-in-a-million chance i. milyonda bir ihtimal
a one in a million chance i. milyonda bir ihtimal
a one-way street i. tek yönlü ilişki
a/one false move i. hatalı bir davranış
a frosty one i. buz gibi keyif birası
a million and one (something) i. çuvalla
a thousand and one (something) i. çuvalla
a live one i. kaygısız
a one-in-a-million chance i. çok düşük bir ihtimal
a one in a million chance i. çok düşük bir ihtimal
a one-way street i. tek taraflı ilişki
a/one false move i. en ufak bir falso
a million and one (something) i. sürüsüne bereket
a thousand and one (something) i. sürüsüne bereket
a live one i. hovarda
a one-in-a-million chance i. çok uzak ihtimal
a one in a million chance i. çok uzak ihtimal
a million and one (something) i. kıyamet gibi (veya kadar)
a thousand and one (something) i. kıyamet gibi (veya kadar)
a live one i. zıpır
a one-in-a-million chance i. yok denecek kadar az şans
a one in a million chance i. yok denecek kadar az şans
a million and one (something) i. pek çok
a thousand and one (something) i. pek çok
a live one i. çılgın
a one-in-a-million chance i. çok zayıf ihtimal
a one in a million chance i. çok zayıf ihtimal
a million and one (something) i. bir hayli
a thousand and one (something) i. bir hayli
a live one i. canlı hedef
a thousand and one (something) i. derya gibi
number one with a bullet i. satışları hızla artan bir numara (şarkı)
number one with a bullet i. bir numaraya hızla yükselen şarkı
number one with a bullet i. müzik listelerinde bir numara
number one with a bullet i. açık ara bir numara
number one with a bullet i. birden/hızla bir yükselme grafiği çizen
number one with a bullet i. alanında hızla en iyi/en yetkin olan
put a con on (one) i. (birini) aldatmak
put a con on (one) i. kandırmak
put a con on (one) i. oyuna getirmek
put a con on (one) i. tezgaha getirmek
put a con on (one) i. üçkağıda getirmek
put a con on (one) i. dolandırmak
put a con on (one) i. tokatlamak (dolandırmak)
put a con on (one) i. kafeslemek (dolandırmak)
put a con on (one) i. ketenpereye getirmek
a one-in-a-million chance i. binde bir çıkacak fırsat
a one-in-a-million chance i. çok zor/zayıf ihtimal
a one-in-a-million chance i. şansı/fırsatı/olasılığı binde bir olma
a one in a million chance i. binde bir çıkacak fırsat
a one in a million chance i. çok zor/zayıf ihtimal
a one in a million chance i. şansı/fırsatı/olasılığı binde bir olma
one card short of a full deck i. ahmak
one sandwich short of a picnic i. aptal
one brick shy of a load i. aptal
one card short of a full deck i. aptal
a one-two punch i. aynı anda veya arka arkaya meydana gelen iki olumsuz durum
a hundred and one i. bin bir tane
a one-way ticket to something i. geri dönüşü olmayan
a one-way ticket to something i. kaçınılmaz
a one-horse race i. kazananı baştan belli olan yarışma/seçim
a one-way ticket to something i. kurtuluşu olmayan
a one-horse town i. küçük ve sakin kasaba
a one-hit wonder i. sadece tek bir şarkı ile ünlü olmuş sonradan unutulmuş kimse
a hundred and one i. sürüyle
a one-hit wonder i. tek atımlık barut
a one-man band i. tek kişilik grup/bando
a one-man band i. tek kişilik dev kadro
one to a customer i. herkese yalnızca bir tane
one to a customer i. her müşteriye bir tane
one to a customer i. bir müşterinin bir üründen sadece bir tane almasına izin veren satış politikası
a black mark against (one) i. (birinin) üzerinde kara bir leke
a black mark against (one) i. (birinin) itibarını zedeleyen olumsuz etki
a black mark against (one) i. (birinin) ismini lekeleyen bir hata
one brick short of a load i. bir tahtası eksik
one brick short of a load i. aklı noksan
one brick short of a load i. çıldırmış
one brick short of a load i. deli
one brick short of a load i. tahtası noksan
one brick short of a load i. tahtası eksik
one brick short of a load i. akılsız
a hundred and one (something) i. çok fazla (bir şey)
a hundred and one (something) i. çok sayıda/miktarda (bir şey)
a hundred and one (something) i. yüklü miktarda (bir şey)
a hundred and one (something) i. yüzlerce (bir şey)
a hundred and one (something) i. dünya kadar (bir şey)
a hundred and one (something) i. bir hayli (bir şey)
a hundred and one (something) i. sürüsüne bereket (bir şey)
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) çok fazla şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) çok sayıda/miktarda şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) yüklü miktarda şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) yüzlerce/binlerce/milyonlarca şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) dünya kadar şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) bir hayli şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) sürüsüne bereket şey
a hundred/thousand/million and one things/things to do i. (yapacak) pek çok şey
a mystery to (one) i. (biri) için bir muamma
a mystery to (one) i. (biri) için anlaşılması güç bir şey
a mystery to (one) i. (biri) için gizemini koruyan bir şey
a new one on i. yeni bir bilgi
a new one on i. yeni bir şey
a one-day wonder i. kısa süreli bir heves
a one-day wonder i. kısa süreli/geçici bir merak konusu
a one-day wonder i. geçici bir etki
a one-day wonder i. geçici/kısa süreli bir başarı
a one-day wonder i. gelip geçici bir heves
a one-trick pony [us] i. tek bir marifeti/becerisi olan kimse, grup, şey
a one-trick pony [us] i. tek yönlü kimse, grup, şey
a one-trick pony [us] i. tek bir alanda uzman/başarılı olan kimse, grup, şey
a one-trick pony [us] i. sadece tek bir işi becerebilen kimse, grup, şey
a one-trick pony [us] i. yetenekleri sınırlı olan kimse, grup, şey
a one-way ticket to (somewhere or something) i. (bir yere/bir şeye) geri dönüşü olmayan bir yol
a one-way ticket to (somewhere or something) i. kaçınılmaz olarak sonu (bir yerde/bir şeyle) bitecek bir yol/durum
be a great one for (doing something) f. bir konuda çok iyi olmak
be a great one for (doing something) f. bir şeye yatkın olmak
beg (one) for a fool f. (birini) aptal yerine koymak
bring up (any one) with a round turn f. (birinin) aniden durmasına sebep olmak
lead one a dance f. birini çok zahmete sokmak
look as if (one) has seen a ghost f. hayalet/hortlak görmüş gibi olmak
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. hiç ihtiyacı/gereği olmamak
look as if (one) has seen a ghost f. beti benzi solmak/atmak
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. hiçbir şekilde ihtiyaç/gerek/lüzum duymamak
look as if (one) has seen a ghost f. çarşaf gibi bembeyaz olmak
look as if (one) has seen a ghost f. beti benzi atmak
look as if (one) has seen a ghost f. kül/kireç kesilmek
look as if (one) has seen a ghost f. kanı donmak/çekilmek
put (one) at a disadvantage f. (birini) zor/güç bir duruma düşürmek/sokmak
put (one) at a disadvantage f. dezavantajlı duruma düşmek
be/stay one jump a head (of somebody/something) f. (hep) bir adım önünde/ilerisinde olmak
be/stay one jump a head (of somebody/something) f. (hep) bir basamak üstünde olmak
be/stay one jump a head (of somebody/something) f. avantajlı durumda olmak
be/stay one jump a head (of somebody/something) f. avantajlı durumunu korumak
be (a) one for (something) f. (bir şeyde) uzman/ biri olmak
be (a) one for (something) f. (bir şeyden) hoşlanan biri olmak
be (a) one for (something) f. (bir şeyi) seven/yapan biri olmak
be (a) one for (something) f. (bir şeyi) yapmaktan hoşlanmak
give (one) a bumpy ride f. zorlamak
give (one) a bumpy ride f. sıkıntı vermek
give (one) a bumpy ride f. sıkıntılı/zor zamanlar yaşatmak
give (one) a bumpy ride f. zorlu bir yol olmak
hold (one) at a comfortable distance f. güvenli bir mesafede tutmak
hold (one) at a comfortable distance f. (birinin) rahatını bozmayacak şekilde davranmak
hold (one) at a comfortable distance f. mesafeyi korumak
dangle a carrot in front of (one) f. bir ödül karşılığında kandırmaya çalışmak
dangle a carrot in front of (one) f. mükafat vaat ederek bir işi yaptırmaya çalışmak
dangle a carrot in front of (one) f. bir mükafatla teşvik etmek
dangle a carrot in front of (one) f. bir ödülle motive etmek
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. bir şeye zerre kadar ihtiyacı olmamak
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. bir şeye hiçbir şekilde gereksinim duymamak
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. bir şeyin en ufak eksikliğini çekmemek
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. bir şeye kesinlikle lüzum duymamak
take it one day at a time f. anı yaşamak
be one sandwich short of a picnic f. aptalın teki olmak
cross a bridge before one comes to it f. bir şeyin olacağından endişe etmek
have a quick one f. bir iki tek atmak
play (one) for a sucker f. birini keriz/enayi yerine koymak
give one a flogging f. dayak atmak
give one a piece of one's mind f. dobra dobra konuşmak
have as much chance as a one-legged man in a butt kicking contest f. hiç şansı olmamak
have a bright future ahead (of one) f. geleceği parlak olmak
pull a fast one f. fırıldak çevirmek
take it one day at a time f. günü birlik yaşamak
look as if one has come out of a bandbox f. iki dirhem bir çekirdek
be a new one on f. ilk kez görmek
have a quick one f. iki tek atmak
give one a piece of one's mind f. lafını esirgememek
pull a fast one on f. madik atmak
have a one-track mind f. sadece tek bir konuyu düşünmek
have a way with one f. şeytan tüyü olmak
give one a flogging f. sopa atmak
take it one day at a time f. plansız yaşamak
give one a flogging f. pataklamak
give one a flogging f. sopa çekmek
cross a bridge before one comes to it f. (bir şey olmadan önce) yersiz yere ve aşırı endişelenmek
be a new one on f. yeni olmak
do a one-eighty f. (kararından vb) yüz seksen derece dönmek
do a one-eighty f. (kararından vb) 180 derece dönmek
have a lot going for one f. (bir iş için) gerekli meziyetleri olmak
have a lot going for one f. (bir görev için) biçilmiş kaftan olmak
have a derry on (one) [australia/new zealand] f. (birini) hor görmek
have a derry on (one) [australia/new zealand] f. (birini) küçümsemek
have a derry on (one) [australia/new zealand] f. (biri) hakkında olumsuz görüşleri olmak
have a derry on (one) [australia/new zealand] f. (birisi) hakkında önyargılı davranmak
have a derry on (one) [australia/new zealand] f. (birine) karşı peşin hükümlü olmak
have a derry on (one) [australia/new zealand] f. (birine) garezi olmak
have a derry on (one) [australia/new zealand] f. (birinden) hiç haz etmemek
fix (one) with a gaze f. (birini) bakışlarıyla ayartmak
fix (one) with a gaze f. (birini) bakışlarıyla bağlamak/tavlamak
fix (one) with a gaze f. bakışlarıyla (birinin) dikkatini çekmek
fix (one) with a look f. (birine) derin derin bakmak
fix (one) with a stare f. (birine) derin derin bakmak
flash (one) a look f. (birine) bakış atmak
flash (one) a look f. (birine) hızlıca bakmak
flash (one) a look f. (birine) ani/saniyelik bir bakış atmak
see a lot of (one) f. birini çok sık görmek
put (one) to a lot of expense f. (birini) çok masrafa sokmak
put (one) to a lot of expense f. (birine ) çok masraf ettirmek
put (one) to a lot of expense f. (birine) çok masraf yaptırmak
give (one) a fair shake f. (birine) bir şans tanımak
give (one) a fair shake f. (birine) adilce bir şans vermek
give (one) a fair shake f. (birine) eşit şans tanımak
feed (one) a line f. sufle etmek
feed (one) a line f. oyuncuya repliklerini söylemek
feed (one) a line f. ezbere konuşmak
feed (one) a line f. önceden hazırlanmış bir konuşma yapmak
feed (one) a line f. yanıltıcı konuşmak
feed (one) a line f. duymak istediklerini söylemek
feed (one) a line f. bahane yutturmaya çalışmak
fit (one) to a tee f. tam oturmak
fit (one) to a tee f. tam olmak
fit (one) to a tee f. cuk oturmak
fit (one) to a tee f. eldiven/çorap gibi uymak
fit (one) to a tee f. üstüne dikilmiş gibi uymak