|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
merak içinde |
worried s.
|
|
2 |
Yaygın Kullanım |
endişe içinde |
worried s.
|
|
3 |
Yaygın Kullanım |
kısa süre içinde |
soon zf.
|
|
General |
|
4 |
Genel |
oda (manastır vb içinde) |
cell i.
|
|
5 |
Genel |
mutluluk ve sağlık içinde yaşama |
welfare i.
|
|
6 |
Genel |
bir nesne veya kişinin içinde batabileceği ıslak ve gevşek kum |
quicksand i.
|
|
7 |
Genel |
manyetik maddelerin manyetik alan içinde 90 derece açıyla sıralanışı |
diamagnetism i.
|
|
8 |
Genel |
motor içinde bir hareketin iletilmesi |
transmission i.
|
|
9 |
Genel |
gönderilen şeyler (mektupla aynı zarf içinde) |
enclosures i.
|
|
10 |
Genel |
içinde kamp elbisesi taşınan torba |
duffel bag i.
|
|
11 |
Genel |
özellikle tahta bir kutu içinde çapa yerine denize atılan büyükçe taş |
killick i.
|
|
12 |
Genel |
girdap içinde yutulma |
engulfment i.
|
|
13 |
Genel |
içinde gerçek payı olan kısa alegorik hikaye |
parable i.
|
|
14 |
Genel |
içinde çay yapılan teneke |
billycan i.
|
|
15 |
Genel |
ağaçları özel saksılar içinde özel tekniklerle budayarak estetik bir görüntü kazandırma sanatı |
bonsai i.
|
|
16 |
Genel |
deniz veya akarsu içinde sığlık oluşturan kum yığını |
sandbank i.
|
|
17 |
Genel |
safran içinde bulunan güzel kokulu yağımsı madde |
safranal i.
|
|
18 |
Genel |
içinde vaka çalışmalarını içeren kitap |
casebook i.
|
|
19 |
Genel |
kitaplarda kendi içinde bütünlük oluşturan bölüm |
dam i.
|
|
20 |
Genel |
uyum içinde olma |
cohesion i.
|
|
21 |
Genel |
tıraştan sonraki bir iki gün içinde uzayan sakal |
stubble i.
|
|
22 |
Genel |
bir yerel bölge içinde ve civarında işleyen ulaşım seferi |
local service i.
|
|
23 |
Genel |
içinde binalar bulunan etrafı duvarla çevrili yer |
compound i.
|
|
24 |
Genel |
hayvanın sınırlı bir alan içinde serbestçe hareket etmesini sağlayan ip |
tether i.
|
|
25 |
Genel |
oldukça kısa bir süre içinde yapılan birden fazla dalış |
multiple dives i.
|
|
26 |
Genel |
organize suç örgütü içinde olma |
gangsterism i.
|
|
27 |
Genel |
bir araba içinde seyahat etmek için bir araya gelmiş olan insanlar |
carpool i.
|
|
28 |
Genel |
kalabalık içinde herhangi bir olaya müdahale etmeme eğilimi |
bystander effect i.
|
|
29 |
Genel |
aynı kıta içinde düzenlenen geziler |
short haul i.
|
|
30 |
Genel |
titreşimin bir ortam içinde yayılma hareketi |
wave i.
|
|
31 |
Genel |
trafik işaretli göbeklerin içinde ilave şerit bulunan bir kavşak türü |
hamburger junction i.
|
|
32 |
Genel |
üniversite ve yüksek okullarda yarı yıl içinde yapılan sınav |
visa i.
|
|
33 |
Genel |
yurt içinde tahsil edilen vergi |
inland revenue i.
|
|
|
34 |
Genel |
içinde kaybolma |
engulfment i.
|
|
35 |
Genel |
küçük ev (çocukların içinde oynadıkları) |
playhouse i.
|
|
36 |
Genel |
saklı olan anlam (bir şeyin içinde) |
implication i.
|
|
37 |
Genel |
kaza ve sert bir hareket durumunda yolcuları içinde oturdukları taşıtların koltuklarında tutan aygıt |
seat belt i.
|
|
38 |
Genel |
su içinde bitki yetiştirme |
hydroponics i.
|
|
39 |
Genel |
durgunluk içinde enflasyon |
stagflation i.
|
|
40 |
Genel |
içinde bulunduğumuz zaman |
the present i.
|
|
41 |
Genel |
bir topluluk içinde anlaşmazlık veya ayrılık |
faction i.
|
|
42 |
Genel |
bir insanın içinde olan cin ruhu |
familiar spirit i.
|
|
43 |
Genel |
içinde bir şey saklanabilen kap |
holder i.
|
|
44 |
Genel |
avuç içinde görülen yaşam çizgisi |
life line i.
|
|
45 |
Genel |
bölge (şehir içinde) |
precinct i.
|
|
46 |
Genel |
mücadele içinde olma {hayat mücadelesi vb} |
struggling i.
|
|
47 |
Genel |
içinde az miktarda sağlık verici mineraller bulunduran içme suyu çeşidi |
mineral water i.
|
|
48 |
Genel |
yuvarlanma (içinde) |
wallow i.
|
|
49 |
Genel |
bir yıl içinde bin kişiye düşen canlı doğum sayısı |
natality i.
|
|
50 |
Genel |
içinde mikroorganizmaların gelişebileceği madde |
growth media i.
|
|
51 |
Genel |
pencere içinde video |
video in a window i.
|
|
52 |
Genel |
içinde hemen hemen her şeyin satıldığı büyük mağaza |
department store i.
|
|
53 |
Genel |
ihtiyaç içinde olan |
needer i.
|
|
54 |
Genel |
su içinde yetiştirme |
aquaculture i.
|
|
55 |
Genel |
tomurcuk içinde yaprakların dizilişi |
foliation i.
|
|
56 |
Genel |
her şey içinde fiyat |
all-in price i.
|
|
57 |
Genel |
seyircilerin arabaları içinde oturarak film seyrettikleri açık hava sineması |
drive-in i.
|
|
58 |
Genel |
örgüt içinde grup oluşturan topluluk |
in-group i.
|
|
59 |
Genel |
-ki içinde |
of what i.
|
|
60 |
Genel |
içinde sodyum-alüminyum ve potasyum-alüminyum slikatli mineral ve piroksen bulunan volkanik kaya |
nephelinite i.
|
|
61 |
Genel |
içinde her türlü eşya satılan büyük alışveriş merkezi |
hypermarket i.
|
|
62 |
Genel |
içinde et |
curry i.
|
|
63 |
Genel |
hendek içinde çit |
sunk fence i.
|
|
64 |
Genel |
toplum içinde yaşayan bireyler |
community-residing persons i.
|
|
65 |
Genel |
orman içinde ev |
house in forest i.
|
|
66 |
Genel |
cemaatin içinde bulunan kişi |
congregant i.
|
|
67 |
Genel |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
bar tour i.
|
|
68 |
Genel |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
bar-hopping i.
|
|
69 |
Genel |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
bar crawl i.
|
|
70 |
Genel |
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme |
pub crawl i.
|
|
71 |
Genel |
dayanışma içinde olma |
being in solidarity i.
|
|
72 |
Genel |
barış içinde bir arada yaşama |
peaceful coexistence i.
|
|
73 |
Genel |
içinde yerel haberler ve reklamlar yayınlanan ücretsiz gazete |
shopper i.
|
|
74 |
Genel |
dünya içinde olan |
intramundane i.
|
|
75 |
Genel |
su içinde nefes tutma rekoru |
underwater breath holding record i.
|
|
76 |
Genel |
su içinde nefes tutma rekoru |
record of holding breath underwater i.
|
|
77 |
Genel |
su içinde nefes tutma rekoru |
record for underwater breath holding i.
|
|
78 |
Genel |
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma |
impending sense of doom i.
|
|
79 |
Genel |
eskiden sokak satıcılarından alınan, içinde türlü çeşitli hikaye, tekerleme ve anlatıların bulunduğu eğlencelik kitap |
chapbook i.
|
|
80 |
Genel |
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma |
sense of impending doom i.
|
|
81 |
Genel |
parlaklığı zaman içinde değişen yıldız |
cepheid variable i.
|
|
82 |
Genel |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
extinction event i.
|
|
83 |
Genel |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
extinction-level event (ele) i.
|
|
84 |
Genel |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
mass extinction i.
|
|
85 |
Genel |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
biotic crisis i.
|
|
86 |
Genel |
zaman içinde elde edilen tecrübeler |
experiences gained/acquired over time i.
|
|
87 |
Genel |
iki ucundan çekilererek açılan içinde küçük bir hediye bulunan noel oyuncağı |
christmas cracker i.
|
|
88 |
Genel |
iki ucundan çekilererek açılan içinde küçük bir hediye bulunan noel oyuncağı |
bon-bons i.
|
|
89 |
Genel |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tea-light i.
|
|
90 |
Genel |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
nightlight i.
|
|
91 |
Genel |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tcandles i.
|
|
92 |
Genel |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tealight i.
|
|
93 |
Genel |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tea lites i.
|
|
94 |
Genel |
metal kap içinde küçük dekoratif mum |
tea light i.
|
|
95 |
Genel |
(park içinde vb) yaya yolu |
pedestrian pathway i.
|
|
96 |
Genel |
çerçeve içinde sadece yazı ilanı |
tombstone advertisement i.
|
|
97 |
Genel |
rüya içinde rüya |
a dream within a dream i.
|
|
98 |
Genel |
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izleme |
binge-watching i.
|
|
99 |
Genel |
öykü içinde öykü |
story within a story i.
|
|
100 |
Genel |
hikaye içinde hikaye |
story within a story i.
|
|
101 |
Genel |
ayna içinde ayna |
mis en abyme i.
|
|
102 |
Genel |
şişe içinde gemi maketi |
nina i.
|
|
103 |
Genel |
çocuklara içinde sürpriz hediyeler olan toplar veren makine |
gacha i.
|
|
104 |
Genel |
içinde hiçbir leke görülmeyecek şekilde kesilmiş elmas |
eye clean diamond i.
|
|
105 |
Genel |
kendi bütünlüğü içinde düşünülmüş |
conceived in its entirety i.
|
|
106 |
Genel |
içinde genelde jetonla çalışan makinelerin bulunduğu oyun salonu |
penny arcade i.
|
|
107 |
Genel |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
binge-watching i.
|
|
108 |
Genel |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
binge-viewing i.
|
|
109 |
Genel |
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi |
marathon-viewing i.
|
|
110 |
Genel |
dramatik bir hikaye içinde yer alan mizahi içerik veya karakterler |
comic relief i.
|
|
111 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarization i.
|
|
112 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma |
calendarisation i.
|
|
113 |
Genel |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york'ta demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany i.
|
|
114 |
Genel |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany hall i.
|
|
115 |
Genel |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany society i.
|
|
116 |
Genel |
korku içinde olma |
affrightment [obsolete] i.
|
|
117 |
Genel |
bir kutlama ya da yıldönümü için içinde not olan bir kutu dolusu şeker veya çikolata |
candygram i.
|
|
118 |
Genel |
zihnin huzur içinde olması |
recollection i.
|
|
119 |
Genel |
çin geleneğine göre iyi şans getirdiği düşünülen, kırmızı bir zarf içinde verilen para. |
red packet i.
|
|
120 |
Genel |
içinde farklı türden ahşap hayvanlar bulunan gemi şeklinde çocuk oyuncağı |
noah's ark i.
|
|
121 |
Genel |
şişme su küresi içinde su üstünde gitme oyunu |
aqua zorbing i.
|
|
122 |
Genel |
genellikle içinde bitkilerin yetiştirildiği camdan küre |
terrarium i.
|
|
123 |
Genel |
içinde bulunulan dönem |
today i.
|
|
124 |
Genel |
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu |
touch-box i.
|
|
125 |
Genel |
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu |
touchbox i.
|
|
126 |
Genel |
avuç içinde kalp, yaşam ve akıl çizgilerinin oluşturduğu düşünülen üçgen |
triangle of mars i.
|
|
127 |
Genel |
avuç içinde kalp, yaşam ve akıl çizgilerinin oluşturduğu düşünülen üçgen |
great triangle i.
|
|
128 |
Genel |
pislik içinde yüzen yer |
augean stable i.
|
|
129 |
Genel |
içinde yaşanan bir tür çin mağarası |
yao i.
|
|
130 |
Genel |
el işi projelerinde göz olarak kullanılan içinde oynar bir göz bebeği parçası olan plastik diskler |
googly eyes i.
|
|
131 |
Genel |
fikir birliği içinde olma |
unanimousness i.
|
|
132 |
Genel |
balıkçının yasal sınırılar içinde yakalayabileceği en büyük balık |
keeper i.
|
|
133 |
Genel |
kabile ve sosyal sınıf gibi belirli bir grup içinde gerçekleşen evlilik |
endomy i.
|
|
134 |
Genel |
100 kilogramdan daha hafif yün balyası içinde yün paketi |
fadge [new zealand] i.
|
|
135 |
Genel |
saatin içinde zembereğin döndürdüğü silindirik kasnak |
barrel i.
|
|
136 |
Genel |
banka içinde ulaklık yapan kimse |
bellhop i.
|
|
137 |
Genel |
içinde yetişilen koşullar |
lap i.
|
|
138 |
Genel |
anlaşmalı olarak bir kamyonet içinde seyahat etme |
vanpool i.
|
|
139 |
Genel |
düşünce içinde olma |
wistfulness i.
|
|
140 |
Genel |
yıl içinde bazı ödemelerin yapıldığı dört gün |
quarter day i.
|
|
141 |
Genel |
içinde potansiyel romantik partnerlerin telefon numaralarının olduğu fihrist |
black book i.
|
|
142 |
Genel |
ringde kolayca kan içinde kalan dövüşçü |
bleeder i.
|
|
143 |
Genel |
bir mantarın üzerinde veya içinde yetiştiği altlık |
matrix i.
|
|
144 |
Genel |
hendek içinde çit |
haw-haw i.
|
|
145 |
Genel |
içinde mayşeleme yapılan büyük bir tekne |
mash tub i.
|
|
146 |
Genel |
içinde küçük tren istasyonu bulunan kasaba |
whistle stop i.
|
|
147 |
Genel |
içinde üzümün ayakla basılarak suyunun çıkarıldığı tekne |
wine press i.
|
|
148 |
Genel |
içinde üzümün pistonla ezilerek suyunun çıkarıldığı tekne |
wine press i.
|
|
149 |
Genel |
bir saniye (içinde) |
blink i.
|
|
150 |
Genel |
içinde beyaz çamaşır renk açıcısı bulunan küçük çanta |
blue bag i.
|
|
151 |
Genel |
haritada çizgiler içinde yer alan bölüm |
body of a map i.
|
|
152 |
Genel |
grafikte çizgiler içinde yer alan bölüm |
body of a chart i.
|
|
153 |
Genel |
deniz veya akarsu içinde sığlık oluşturan kum yığını |
meal [uk] i.
|
|
154 |
Genel |
bazı amerikan yerlileri tarafından kullanılan, içinde kişisel veya kabileye ait dini nesnelerin bulunduğu kapalı veya sarılı bohça |
medicine bundle i.
|
|
155 |
Genel |
özellikle toprağın içinde, toprak üstünde veya denizin dibinde yaşayıp çıplak gözle görülebilen ve genellikle 2 mm'den uzun olan hayvanlar üzerine yazılmış bilimsel eser |
megafauna i.
|
|
156 |
Genel |
içinde bulunulan faaliyet veya tecrübeden edinilen kalıcı değişim |
memory i.
|
|
157 |
Genel |
avuç içinde akıl çizgisine paralel olarak uzanan ve kişinin duygu dünyasını ifade ettiğine inanılan çizgi |
mensal line i.
|
|
158 |
Genel |
avuç içinde akıl çizgisine paralel olarak uzanan ve kişinin duygu dünyasını ifade ettiğine inanılan çizgi |
line of heart i.
|
|
159 |
Genel |
içinde bulunduğu her alanı çok başarılı kılma yeteneği |
midas touch i.
|
|
160 |
Genel |
hendek içinde çit |
hawhaw i.
|
|
161 |
Genel |
insanların etkileşim içinde olacağı sosyal faaliyet |
mingle i.
|
|
162 |
Genel |
bir dakika içinde alınabilecek mesafe |
minute i.
|
|
163 |
Genel |
kutu içinde duran para |
box [uk] i.
|
|
164 |
Genel |
beklenti içinde olma |
hopefulness i.
|
|
165 |
Genel |
içinde ağızlık görevi gören bir deliğin bulunduğu hindistan cevizine takılmış kaseden oluşan iptidai bir nargile |
hubble-bubble i.
|
|
166 |
Genel |
baskı makinesinin içinde kağıt yokken bıraktığı iz |
miss i.
|
|
167 |
Genel |
avuç içinde, parmakların altında yer alan ve el falcıları tarafından mizaca ve kişisel özelliklere dair bilgi verdiğine inanılan küçük et çıkıntısı |
mountain i.
|
|
168 |
Genel |
(içinde yaşanan) küçük yer |
mousetrap i.
|
|
169 |
Genel |
içinde mağazaların olduğu genellikle cam tavanlı geçit veya kapalı alan |
galleria i.
|
|
170 |
Genel |
içinde bulunan saç veya tırnağın uğursuzluk getirdiğine inanılan muska |
ligature i.
|
|
171 |
Genel |
içinde derilerin kireçlendiği çukur veya sıvı |
lime i.
|
|
172 |
Genel |
hava akımının boru içinde ses oluşturduğu borulu org kenarı |
lip i.
|
|
173 |
Genel |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
love line i.
|
|
174 |
Genel |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
heart line i.
|
|
175 |
Genel |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
line of heart i.
|
|
176 |
Genel |
avuç içinde bulunan bir çizgi |
mensal line i.
|
|
177 |
Genel |
ocak içinde pişirilen çömlekleri ateşlerden koruyan bölme |
muffle i.
|
|
178 |
Genel |
ocağın içinde pişirilen çömlekleri ateşlerden koruyan fırın |
muffle i.
|
|
179 |
Genel |
çit gibi içinde bir hayvanın geçebileceği delik |
muse i.
|
|
180 |
Genel |
çit gibi içinde bir hayvanın geçebileceği delik |
muset i.
|
|
181 |
Genel |
(çit, kümes) içinde bir hayvanın geçebileceği delik |
musit i.
|
|
182 |
Genel |
hezeyan içinde olma |
riot i.
|
|
183 |
Genel |
içinde bulunduğu şartların bilincinde olmayan kimse |
rip van winkle i.
|
|
184 |
Genel |
(saat mekanizması) parçaları birbiri içinde hareket eden birleşik bir alet |
gimmals i.
|
|
185 |
Genel |
belirli bir sektör içinde iş değiştirip duran kimse |
odd-man [uk] i.
|
|
186 |
Genel |
hayranlık veya şaşkınlık içinde oh deme |
oohing i.
|
|
187 |
Genel |
beklenti içinde olma |
overhope [dialect] [uk] i.
|
|
188 |
Genel |
bir şeyi başka bir şeyin içinde eritme |
illiquation [rare] i.
|
|
189 |
Genel |
bir şeyi başka bir şeyin içinde çözündürme |
illiquation [rare] i.
|
|
190 |
Genel |
(patlamış mısırlar içinde) patlamamış mısır tanesi |
old maid i.
|
|
191 |
Genel |
içinde sahibinin yaşadığı daire |
ownership flat [new zealand] i.
|
|
192 |
Genel |
başka bir şeyin içinde var olma |
inbeing i.
|
|
193 |
Genel |
canlı mikrobun içinde daha sonraki nesillerin yetiştiği yuva |
incasement i.
|
|
194 |
Genel |
acı içinde kıvranma |
distressedness i.
|
|
195 |
Genel |
ağrı içinde olma |
distressingness i.
|
|
196 |
Genel |
evrenin büyüklüğü içinde kendinin ne kadar küçük ve önemsiz bir varlık olduğunu hissetme duygusu |
occhiolism i.
|
|
197 |
Genel |
daire içinde tur yapma |
circuit i.
|
|
198 |
Genel |
daire içinde yapılan sefer |
circuit i.
|
|
199 |
Genel |
genellikle içinde küçük bir hediye veya şeker olan bir noel oyuncağı |
cracker bonbon i.
|
|
200 |
Genel |
genellikle içinde küçük bir hediye veya şeker olan bir noel oyuncağı |
snapper i.
|
|
201 |
Genel |
bokun içinde yaşama |
dunghill i.
|
|
202 |
Genel |
birlikte huzur içinde yaşayamama |
incompatibility i.
|
|
203 |
Genel |
(televizyonda, filmlerde) görüntünün daire içinde yavaş yavaş ortaya çıkması |
iris i.
|
|
204 |
Genel |
içinde zapt edilen yer |
pinfold i.
|
|
205 |
Genel |
içinde zapt edilen yer |
penfold i.
|
|
206 |
Genel |
birkaç doktorun iş birliği içinde hizmet verdiği uygulama şekli |
clinic i.
|
|
207 |
Genel |
özellikle kaldırım kenarındaki park yerlerinde otomobil içinde oturanlara verilen hizmet |
curb service i.
|
|
208 |
Genel |
varlık içinde yaşama |
fat city i.
|
|
209 |
Genel |
(asya'da kullanılan ve içinde katılaşmış mürekkebin öğütüldüğü) taş havan |
inkstone i.
|
|
210 |
Genel |
bir şeyin içinde veya üzerinde oturan kimse |
insessor i.
|
|
211 |
Genel |
kendi içinde ayrı temel nitelikler taşıyan şey |
isolate i.
|
|
212 |
Genel |
sukünet içinde olma |
peaceableness i.
|
|
213 |
Genel |
sıvının yatay yüzeyi içinde yüzen cismi kestiği düzlem veya çizgi |
plane of flotation i.
|
|
214 |
Genel |
içinde (bina) bir şeyin bulunduğu alan |
platform [obsolete] i.
|
|
215 |
Genel |
alevler içinde yaşayan ateş elementleri |
salamanders i.
|
|
216 |
Genel |
hendeğin dibine kazılıp içinde yakılan ateşle kale savunması sağlayan siper |
coffer i.
|
|
217 |
Genel |
gün içinde gerekli olacak eşyaların taşındığı küçük bir sırt çantası |
daysack i.
|
|
218 |
Genel |
içinde saksıda meyve ağaçlarının yetiştirildiği camlı bir yapı |
orchard house i.
|
|
219 |
Genel |
bir alanın yüzeyi içinde bulunan kenarına paralel sınır |
orle i.
|
|
220 |
Genel |
sınır içinde olmayan kimse |
outsider i.
|
|
221 |
Genel |
parantez içinde verilmiş ifade |
parenthetic i.
|
|
222 |
Genel |
parantez içinde verilmiş ifade |
parenthetical i.
|
|
223 |
Genel |
(el falında) avuç içinde dördüncü parmağın alt kenarına denk gelen kısım |
percussion i.
|
|
224 |
Genel |
çamaşırların yıkama öncesi içinde bekletildiği sıvı |
presoak i.
|
|
225 |
Genel |
öncesinde bir parçası olarak içinde yer aldığı yayınlanmış dergi veya kitaptan sonrasında ayrı olarak tekrar basılan yazı |
separatum i.
|
|
226 |
Genel |
içinde bir hayvanın konuşturulduğu fıkra türü |
shaggy-dog story i.
|
|
227 |
Genel |
utanç içinde olma |
shamefastness i.
|
|
228 |
Genel |
esas tabutun içinde yer alan ince malzemeden yapılmış tabut |
shell i.
|
|
229 |
Genel |
içinde oturularak yıkanılan küçük küvet |
sitz bath i.
|
|
230 |
Genel |
oluk içinde kaydırılabilen tahta |
slipboard i.
|
|
231 |
Genel |
içinde ateş yakılan bir tür soba |
smudge i.
|
|
232 |
Genel |
buz içinde yüzme |
ice swimming i.
|
|
233 |
Genel |
borç içinde yüzen tip |
beat i.
|
|
234 |
Genel |
içinde zehir olduğu için kırılan kap |
poison cup i.
|
|
235 |
Genel |
ızdırap içinde yaşayan kimse |
subsister i.
|
|
236 |
Genel |
protestan tarikatlarının kendi içinde ve roma katolik kilisesi ile birleşmesini savunan lüterci bir parti hareketi |
syncretism i.
|
|
237 |
Genel |
iletişim içinde olmamak |
be out of touch with f.
|
|
238 |
Genel |
içinde boğulmak |
be swamped with f.
|
|
239 |
Genel |
bir süre için ilkel şartlar içinde yaşamak |
rough it f.
|
|
240 |
Genel |
aynı pota içinde eritmek |
melt in the same pot f.
|
|
241 |
Genel |
beklenti içinde olmak |
be expectant f.
|
|
242 |
Genel |
hayretler içinde bırakmak |
dumbfound f.
|
|
243 |
Genel |
bir grubun içinde olmak |
rank f.
|
|
244 |
Genel |
değişim içinde olmak |
be in a state of flux f.
|
|
245 |
Genel |
huşu içinde bırakmak |
awe f.
|
|
246 |
Genel |
gayrimeşru bir ilişki içinde olmak |
carry on with f.
|
|
247 |
Genel |
bir şeyin içinde imal etmek |
build into f.
|
|
248 |
Genel |
lüks içinde yaşamak |
lead a life of luxury f.
|
|
249 |
Genel |
ile yakın ilişki içinde olmak |
be hand in and glove with f.
|
|
250 |
Genel |
büyük bir üzüntü içinde olmak |
grieve f.
|
|
251 |
Genel |
birşeyi belirli bir grubun içinde saymak |
class f.
|
|
252 |
Genel |
merak içinde bırakmak |
worry f.
|
|
253 |
Genel |
içinde bulunduğu yeri dumanla doldurarak dışarı çıkarmak |
smoke someone out f.
|
|
254 |
Genel |
bir şeyi bir bütünsellik içinde ele almak |
keep something in perspective f.
|
|
255 |
Genel |
merak içinde olmak |
worry about f.
|
|
256 |
Genel |
hayretler içinde kalmak |
be astounded f.
|
|
257 |
Genel |
uygun şartlar içinde büyümek |
thrive f.
|
|
258 |
Genel |
bolluk içinde yaşamak |
live in opulence f.
|
|
259 |
Genel |
evin içinde kalmak |
stay in f.
|
|
260 |
Genel |
yırtık pırtık giysiler içinde olmak |
be dressed in tatters f.
|
|
261 |
Genel |
pislik içinde yaşamak |
pig f.
|
|
262 |
Genel |
belirli bir düzen içinde geçmek |
parade f.
|
|
263 |
Genel |
lüks içinde yaşamak |
luxuriate f.
|
|
264 |
Genel |
patlama içinde olmak |
boom f.
|
|
265 |
Genel |
mahrumiyet içinde yaşamak |
rough it f.
|
|
266 |
Genel |
bolluk içinde yaşamak |
luxuriate f.
|
|
267 |
Genel |
şerbet içinde kaynatmak |
candy f.
|
|
268 |
Genel |
hayretler içinde kalmak |
be thunderstruck f.
|
|
269 |
Genel |
içinde olmak |
be implicit in f.
|
|
270 |
Genel |
zıt duygular içinde olmak |
be torn by conflicting emotions f.
|
|
271 |
Genel |
mahrumiyet içinde yaşamak |
lead a life of a privation f.
|
|
272 |
Genel |
darlık içinde olmak |
be in straitened circumstances f.
|
|
273 |
Genel |
birinin kavrayışı içinde olmak |
be within someone's grasp f.
|
|
274 |
Genel |
yoksulluk içinde yaşamak |
live in want f.
|
|
275 |
Genel |
içinde en çok ... bulunmak |
prevail among f.
|
|
276 |
Genel |
endişe içinde olmak |
be on tenterhooks f.
|
|
277 |
Genel |
yoksulluk içinde yaşamak |
be in straitened circumstances f.
|
|
278 |
Genel |
amirane tavırlar içinde olmak |
feel one's oats f.
|
|
279 |
Genel |
yasadışı bir işin içinde olmak |
be in something up to one's eyes f.
|
|
280 |
Genel |
anlaşmazlık içinde olmak |
feud f.
|
|
281 |
Genel |
el ve ayakların hafif hareketiyle su içinde dik durmak |
tread water f.
|
|
282 |
Genel |
kabuk içinde saklamak |
inshell f.
|
|
283 |
Genel |
zaman içinde geri dönmek |
return in time f.
|
|
284 |
Genel |
darlık içinde olmak |
be in dire straits f.
|
|
285 |
Genel |
bir şeyin içinde çok saygın bir yeri olmak |
be enshrined in f.
|
|
286 |
Genel |
içinde en çok ... bulunmak |
prevail in f.
|
|
287 |
Genel |
duygusu içinde olmak |
feel like f.
|
|
288 |
Genel |
içinde yapmak (baraj vb nehrin) |
throw f.
|
|
289 |
Genel |
varlık içinde yaşamak |
live a life of luxury f.
|
|
290 |
Genel |
endişe içinde olmak |
be all keyed up f.
|
|
291 |
Genel |
zevk ve sefa içinde yaşamak |
regale f.
|
|
292 |
Genel |
içinde bulunmak |
be included f.
|
|
293 |
Genel |
birini dövüp çürükler içinde bırakmak |
beat someone black and blue f.
|
|
294 |
Genel |
su içinde yüzmek (bir şey) |
be awash f.
|
|
295 |
Genel |
beklenti içinde |
be in expectation f.
|
|
296 |
Genel |
hayretler içinde bırakmak |
astound f.
|
|
297 |
Genel |
hayretler içinde kalmak |
be lost in amazement f.
|
|
298 |
Genel |
içinde yüzmek |
be surrounded by f.
|
|
299 |
Genel |
avuç içinde saklamak |
palm f.
|
|
300 |
Genel |
korku içinde olmak |
be in a fright f.
|
|
301 |
Genel |
kuşkular içinde olmak |
be assailed with doubts f.
|
|
302 |
Genel |
uyum içinde olmak |
cohere f.
|
|
303 |
Genel |
bolluk içinde yaşamak |
go the pace f.
|
|
304 |
Genel |
hakkında tereddüt içinde olmak |
be unsettled about f.
|
|
305 |
Genel |
stres içinde olmak |
be under stress f.
|
|
306 |
Genel |
içinde olmak |
be included f.
|
|
307 |
Genel |
bir arada barış içinde bulunmak |
coexist peacefully f.
|
|
308 |
Genel |
ter içinde kalmak |
sweat buckets f.
|
|
309 |
Genel |
kan ter içinde kalmak |
sweat blood f.
|
|
310 |
Genel |
kar, su, çamur içinde yürümek |
wade f.
|
|
311 |
Genel |
ter içinde kalmak (at) |
lather f.
|
|
312 |
Genel |
içinde yüzmek |
wallow in f.
|
|
313 |
Genel |
servet içinde yüzmek |
wallow in wealth f.
|
|
314 |
Genel |
arayış içinde olmak |
be in search of f.
|
|
315 |
Genel |
çaba içinde olmak |
be in a struggle for f.
|
|
316 |
Genel |
çabası içinde olmak |
be in a struggle for f.
|
|
317 |
Genel |
içinde barındırmak |
inhold f.
|
|
318 |
Genel |
güven içinde yaşamak |
live in safety f.
|
|
319 |
Genel |
ilişki içinde olmak |
be in relation with f.
|
|
320 |
Genel |
acılar içinde kıvranmak |
suffer from intense pain f.
|
|
321 |
Genel |
acılar içinde kıvranmak |
writhe in pain f.
|
|
322 |
Genel |
acılar içinde kıvranmak |
be in severe pain f.
|
|
323 |
Genel |
acılar içinde kıvranmak |
be racked with pain f.
|
|
324 |
Genel |
ilişki içinde bulunmak |
have relation with f.
|
|
325 |
Genel |
ilişki içinde bulunmak |
be in relation with f.
|
|
326 |
Genel |
maddi sıkıntı içinde olmak |
be in financial difficulties f.
|
|
327 |
Genel |
işbirliği içinde çalışmak |
work cooperatively f.
|
|
328 |
Genel |
işbirliği içinde olmak |
be in cooperation f.
|
|
329 |
Genel |
işbirliği içinde çalışmak |
work in cooperation f.
|
|
330 |
Genel |
şaşkınlık içinde kalmak |
be struck with consternation f.
|
|
331 |
Genel |
ilişki içinde bulunmak |
be in contact with f.
|
|
332 |
Genel |
ilişki içinde olmak |
be in connection with f.
|
|
333 |
Genel |
ilişki içinde bulunmak |
be in a relationship with f.
|
|
334 |
Genel |
ilişki içinde olmak |
be in contact with f.
|
|
335 |
Genel |
ilişki içinde bulunmak |
be in an affair f.
|
|
336 |
Genel |
ilişki içinde bulunmak |
be in connection with f.
|
|
337 |
Genel |
ilişki içinde olmak |
be in a relationship with f.
|
|
338 |
Genel |
ilişki içinde olmak |
be in an affair f.
|
|
339 |
Genel |
gayret içinde olmak |
be in an endeavour f.
|
|
340 |
Genel |
anlaşmazlık içinde olmak |
be in disagreement f.
|
|
341 |
Genel |
maddi sıkıntı içinde olmak |
hard put f.
|
|
342 |
Genel |
lüks içinde yaşamak |
live a life of luxury f.
|
|
343 |
Genel |
nur içinde yatmak |
rest in peace f.
|
|
344 |
Genel |
arzusu içinde olmak |
have desire to f.
|
|
345 |
Genel |
arzusu içinde olmak |
feel desire to f.
|
|
346 |
Genel |
bolluk içinde yaşamak |
ride the gravy train f.
|
|
347 |
Genel |
para içinde yüzmek |
wallow in money f.
|
|
348 |
Genel |
beklenti içinde olmak |
have expectations f.
|
|
349 |
Genel |
beklenti içinde olmak |
expect f.
|
|
350 |
Genel |
beklenti içinde olmak |
have an expectation f.
|
|
351 |
Genel |
beklenti içinde olmak |
anticipate f.
|
|
352 |
Genel |
beklenti içinde olmak |
hope f.
|
|
353 |
Genel |
beklenti içinde olmak |
be in expectation f.
|
|
354 |
Genel |
gereksinim içinde olmak |
be in need of f.
|
|
355 |
Genel |
gereksinim içinde olmak |
require f.
|
|
356 |
Genel |
ağnamak (çamur/su vb içinde) |
wallow (in) f.
|
|
357 |
Genel |
kanlar içinde kalmak |
be drenched in blood f.
|
|
358 |
Genel |
kan revan içinde kalmak |
be drenched in blood f.
|
|
359 |
Genel |
yaşamak (içinde) |
inhabit f.
|
|
360 |
Genel |
kararsızlık içinde dönüp dolaşmak |
shilly-shally f.
|
|
361 |
Genel |
içinde yer almak |
be involved f.
|
|
362 |
Genel |
içinde yer almak |
be included f.
|
|
363 |
Genel |
geçirmek (bir hikaye vb'ni belirli bir mekan ve zaman içinde) |
set f.
|
|
364 |
Genel |
bir şey içinde yüzmek |
swim f.
|
|
365 |
Genel |
alevler içinde kalmak |
burn into flames f.
|
|
366 |
Genel |
(su vb içinde) bata çıka yürümek |
wade f.
|
|
367 |
Genel |
dehşet içinde kalmak |
be horrified f.
|
|
368 |
Genel |
alevler içinde kalmak |
catch fire f.
|
|
369 |
Genel |
anlaşmazlık içinde tartışmak |
argue about f.
|
|
370 |
Genel |
birisiyle iyi ilişkiler içinde olmak |
be on good terms with someone f.
|
|
371 |
Genel |
içinde yüzmek |
swim in f.
|
|
372 |
Genel |
tereddüt içinde olmak |
be doubtful about f.
|
|
373 |
Genel |
belirli bir düzen içinde yapmak |
do in certain order f.
|
|
374 |
Genel |
belirli bir düzen içinde yapmak |
do in certain manner f.
|
|
375 |
Genel |
belirli bir düzen içinde yapmak |
do in certain way f.
|
|
376 |
Genel |
eğilimi içinde olmak |
tend to f.
|
|
377 |
Genel |
uyum içinde olmak |
play along with f.
|
|
378 |
Genel |
eğilimi içinde olmak |
be in tendency to f.
|
|
379 |
Genel |
bütünlük içinde olmak |
be in unity f.
|
|
380 |
Genel |
bütünlük içinde olmak |
be in harmony f.
|
|
381 |
Genel |
bütünlük içinde olmak |
be in coherence f.
|
|
382 |
Genel |
bütünlük içinde olmak |
be in integration f.
|
|
383 |
Genel |
içinde hissetmek |
feel inside f.
|
|
384 |
Genel |
içinde hissetmek |
feel something inside f.
|
|
385 |
Genel |
iletişim içinde olmak |
be in communication with f.
|
|
386 |
Genel |
iletişim içinde olmak |
be in touch with f.
|
|
387 |
Genel |
kanlar içinde yerde yatmak |
lie in a pool of blood f.
|
|
388 |
Genel |
temas içinde olmak |
keep in touch f.
|
|
389 |
Genel |
temas içinde olmak |
keep in contact f.
|
|
390 |
Genel |
temas içinde olmak |
be in touch f.
|
|
391 |
Genel |
ile yakın çalışmalar içinde olmak |
work closely with f.
|
|
392 |
Genel |
derin bir üzüntü içinde olmak |
be deeply in sorrow f.
|
|
393 |
Genel |
etkileşim içinde olmak |
interact (with) f.
|
|
394 |
Genel |
etkileşim içinde olmak |
interact f.
|
|
395 |
Genel |
etkileşim içinde olmak |
be in interaction with f.
|
|
396 |
Genel |
etkileşim içinde olmak |
be involved in an interaction f.
|
|
397 |
Genel |
gözyaşları içinde son yolculuğuna uğurlamak |
bid farewell to someone in tears f.
|
|
398 |
Genel |
mücadele içinde yer almak |
take part in the struggle f.
|
|
399 |
Genel |
düzen içinde çalışmak |
work in order f.
|
|
400 |
Genel |
düzen içinde çalışmak |
study in order f.
|
|
401 |
Genel |
işbirliği içinde olmak |
be in cahoots with f.
|
|
402 |
Genel |
acı içinde inlemek |
groan with pain f.
|
|
403 |
Genel |
ahenk içinde yaşamak |
live in harmony f.
|
|
404 |
Genel |
lüks içinde yaşamak |
live in luxury f.
|
|
405 |
Genel |
içinde ukde kalmak |
feel regretfull about something f.
|
|
406 |
Genel |
içinde ukde kalmak |
regret not f.
|
|
407 |
Genel |
içinde barındırmak |
contain in itself f.
|
|
408 |
Genel |
içinde barındırmak |
contain within itself f.
|
|
409 |
Genel |
korku içinde yaşamak |
live in fear f.
|
|
410 |
Genel |
birlikte/beraber uyum içinde yaşamak |
live together in harmony f.
|
|
411 |
Genel |
toprak içinde oynamak |
play in the dirt f.
|
|
412 |
Genel |
borç içinde olmak |
be in debt f.
|
|
413 |
Genel |
uyum içinde olmak |
be in compliance f.
|
|
414 |
Genel |
tırnak içinde vermek |
put something in quotes f.
|
|
415 |
Genel |
tiksinti içinde çekip gitmek |
walk away in disgust f.
|
|
416 |
Genel |
finansal sıkıntı içinde olmak |
be in financial difficulty f.
|
|
417 |
Genel |
acı içinde bağırmak |
yell in pain f.
|
|
418 |
Genel |
iç çatışma içinde bulunmak |
be in a state of inner conflict f.
|
|
419 |
Genel |
ter içinde uyanmak |
wake up in sweat f.
|
|
420 |
Genel |
insan içinde seks yapmak |
have sex in public f.
|
|
421 |
Genel |
(bir kıyafetin) içinde iyi görünmek |
look good in f.
|
|
422 |
Genel |
barış içinde yaşamak |
live in peace f.
|
|
423 |
Genel |
çamur içinde oynamak |
play in the dirt f.
|
|
424 |
Genel |
çamur içinde oynamak |
play in the mud f.
|
|
425 |
Genel |
iletişim içinde olmak |
be/keep in contact with f.
|
|
426 |
Genel |
dayanışma içinde olmak |
be in solidarity f.
|
|
427 |
Genel |
(hesap) içinde para olmak |
be in credit f.
|
|
428 |
Genel |
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izlemek |
binge-watch f.
|
|
429 |
Genel |
ter içinde uyanmak |
wake up sweaty f.
|
|
430 |
Genel |
evin içinde şemsiye açmak |
open an umbrella in the house f.
|
|
431 |
Genel |
evin içinde şemsiye açmak |
open an umbrella indoors f.
|
|
432 |
Genel |
acı içinde kıvranmak |
twist in pain f.
|
|
433 |
Genel |
acı içinde kıvranmak |
squirm in pain f.
|
|
434 |
Genel |
acı içinde kıvranmak |
writhe in pain f.
|
|
435 |
Genel |
toplum içinde küçük düşürmek |
throw shade f.
|
|
436 |
Genel |
bir arayış içinde olmak |
be on a quest f.
|
|
437 |
Genel |
kan revan içinde uzanmak |
welter f.
|
|
438 |
Genel |
kanlar içinde yatmak |
welter f.
|
|
439 |
Genel |
ıvır zıvır içinde kaybolmak |
be bogged down in trivia f.
|
|
440 |
Genel |
acı içinde inlemek |
groan in pain f.
|
|
441 |
Genel |
uyum içinde çalışmak |
work in harmony f.
|
|
442 |
Genel |
ahenk içinde çalışmak |
work in harmony f.
|
|
443 |
Genel |
uyum içinde çalışmak |
work with harmony f.
|
|
444 |
Genel |
ahenk içinde çalışmak |
work with harmony f.
|
|
445 |
Genel |
uyum içinde çalışmak |
work harmoniously f.
|
|
446 |
Genel |
ahenk içinde çalışmak |
work harmoniously f.
|
|
447 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarize f.
|
|
448 |
Genel |
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak |
calendarise f.
|
|
449 |
Genel |
içinde büyütmek |
nourish f.
|
|
450 |
Genel |
uyum içinde olmak |
keep pace with f.
|
|
451 |
Genel |
bolluk içinde olmak |
run riot f.
|
|
452 |
Genel |
gizlilik içinde hareket etmek |
keep within bounds f.
|
|
453 |
Genel |
kendi içinde tutarlı olmak |
hang together f.
|
|
454 |
Genel |
kıtlık içinde olmak |
be ill off f.
|
|
455 |
Genel |
sos veya et suyu yapmak için pişirilmiş et kalıntılarını şarap veya su içinde koyarak sulandırmak |
deglaze f.
|
|
456 |
Genel |
(hayvan) acı içinde inlemek |
yammer f.
|
|
457 |
Genel |
suyu sızdırmadan içinde tutamamak |
not hold water f.
|
|
458 |
Genel |
çanta içinde sürtünerek (madeni paraların) aşınmasına neden olmak |
bag handle f.
|
|
459 |
Genel |
kusmayarak içinde tutmak |
hold f.
|
|
460 |
Genel |
içinde tutabilmek |
hold f.
|
|
461 |
Genel |
içinde taşıyabilmek |
hold f.
|
|
462 |
Genel |
sefalet içinde olmak |
languish f.
|
|
463 |
Genel |
çizik içinde bırakmak |
bescratch f.
|
|
464 |
Genel |
coşku içinde olmak |
vibrate f.
|
|
465 |
Genel |
galeyan içinde olmak |
vibrate f.
|
|
466 |
Genel |
hayretler içinde bırakmak |
bewonder f.
|
|
467 |
Genel |
girdabın içinde hareket etmek |
bile [dialect] f.
|
|
468 |
Genel |
beklenti içinde olmak |
wish f.
|
|
469 |
Genel |
(gözlerini kırpıştırarak) hayretler içinde bakmak |
blink f.
|
|
470 |
Genel |
içinde kaynar sıvı bulunmak |
boil f.
|
|
471 |
Genel |
tamamen saran bir maddenin içinde kaybolmak |
merge [obsolete] f.
|
|
472 |
Genel |
büyük telaş içinde hareket etmek |
boom f.
|
|
473 |
Genel |
uyum içinde şarkı söylemek |
harmonise f.
|
|
474 |
Genel |
uyum içinde olmak |
harmonize f.
|
|
475 |
Genel |
uyum içinde yaşamak |
harmonize f.
|
|
476 |
Genel |
uyum içinde olmak |
harmonise f.
|
|
477 |
Genel |
uyum içinde yaşamak |
harmonise f.
|
|
478 |
Genel |
ilişki içinde olmak |
have f.
|
|
479 |
Genel |
hayretler içinde bırakmak |
mind f.
|
|
480 |
Genel |
hengame içinde olmak |
bristle f.
|
|
481 |
Genel |
(bir şeyi) ağzının içinde boğuk söylemek |
bubble f.
|
|
482 |
Genel |
(bir şeyin) içinde en göze çarpan olmak |
highlight f.
|
|
483 |
Genel |
sınırlar içinde tutmak |
hold f.
|
|
484 |
Genel |
sınırlar içinde kalmak |
hold f.
|
|
485 |
Genel |
faaliyet içinde olmak |
move f.
|
|
486 |
Genel |
(üzerinde, içinde) çizgi oluşturmak |
lineament f.
|
|
487 |
Genel |
zamanla ve fark etmeden başka bir şeyin içinde kaybolmak |
glide f.
|
|
488 |
Genel |
korku içinde eğilmek |
dare [obsolete] f.
|
|
489 |
Genel |
ani hızlanma veya fren nedeniyle tekerlek içinde dönmek |
gerbil f.
|
|
490 |
Genel |
uyum içinde olmak |
gibe f.
|
|
491 |
Genel |
arayış içinde hissetmek |
grope for f.
|
|
492 |
Genel |
(arzuyu, isteği) içinde tutmak |
hoard f.
|
|
493 |
Genel |
memnuniyet, şaşkınlık veya mutluluk içinde haykırmak |
ooh f.
|
|
494 |
Genel |
daima beklenti içinde olmak |
overhope [dialect] [uk] f.
|
|
495 |
Genel |
aşırı lüks içinde yaşamak |
overlive f.
|
|
496 |
Genel |
bolluk içinde yaşamak |
roll (in) f.
|
|
497 |
Genel |
duygusal veya ruhsal çalkantı içinde olmak |
churn f.
|
|
498 |
Genel |
içinde taşıyabilecek şekilde tasarlanmış olmak |
hold f.
|
|
499 |
Genel |
sıvı içinde çözülmek |
distemper [obsolete] f.
|
|
500 |
Genel |
içinde geliştirmek |
inbreed f.
|
|