Geçmiş

karşısında

"karşısında" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 25 sonuç

	Kategori	Türkçe	İngilizce
General
1	Genel	karşısında	in the face of ed.
2	Genel	karşısında	opposite ed.
3	Genel	karşısında	before ed.
4	Genel	karşısında	in face of ed.
5	Genel	karşısında	across ed.
6	Genel	karşısında	on the face of ed.
7	Genel	karşısında	in front of ed.
8	Genel	karşısında	in relation to ed.
9	Genel	karşısında	opposing ed.
10	Genel	karşısında	in the presence of ed.
11	Genel	karşısında	over against ed.
12	Genel	karşısında	against ed.
13	Genel	karşısında	vis-à-vis ed.
14	Genel	karşısında	versus (vs) ed.
15	Genel	karşısında	over ed.
16	Genel	karşısında	thwart [obsolete] ed.
17	Genel	karşısında	anenst [dialect] ed.
18	Genel	karşısında	anent [dialect] ed.
19	Genel	karşısında	forenenst [dialect] ed.
20	Genel	karşısında	foreright [dialect] [uk] ed.
21	Genel	karşısında	on the shady side of ed.
Phrases
22	İfadeler	karşısında	in view of expr.
23	İfadeler	karşısında	in the face expr.
Colloquial
24	Konuşma Dili	karşısında	in face expr.
Archaic
25	Eski Kullanım	karşısında	afront ed.

"karşısında" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 352 sonuç

	Kategori	Türkçe	İngilizce
General
1	Genel	enflasyon karşısında para arzını azaltma	deflation i.
2	Genel	haksızlık karşısında öfkelenme	indignation i.
3	Genel	olunan zaman veya mekandan farklı bir zamanı ve mekanı işleyen bir eser karşısında anlatılan yerde veya zamanda olunmadığının bilinmesine rağmen okurun istemli bir şekilde kendisini orada ve o anda imiş gibi hissederek eseri anlamaya çalışması	the willing suspension of disbelief i.
4	Genel	kötü bir durum karşısında espri/mizah yapabilme	wry humour i.
5	Genel	bir olay karşısında birlikte sessiz kalma	conspiracy of silence i.
6	Genel	birinin karşısında duran kimse	vis–à–vis i.
7	Genel	bakanlarının ve diplomatik elçilerinin karşısında hakim konumdaki yönetici	master i.
8	Genel	hata veya dikkatsizlik karşısında yapılan uyarı	commonition i.
9	Genel	düşman karşısında geri çekilirken atılan ok	parthian arrow i.
10	Genel	zor bir durum karşısında cesaret göstermek	put a bold face on f.
11	Genel	irkilmek (korkunç bir manzara karşısında veya acıyla)	wince f.
12	Genel	bir şey karşısında çılgına dönmek	become hysterical over f.
13	Genel	bir şey karşısında çılgına dönmek	get hysterical over f.
14	Genel	bir engel karşısında duraklamak	balk f.
15	Genel	bir olay karşısında kendini tutamayıp ağlamaya başlamak	go to pieces f.
16	Genel	tatlı bir sıcaklığın karşısında uzanmak	bask f.
17	Genel	biraz geri çekilmek (korkunç bir manzara karşısında)	wince f.
18	Genel	bir olay karşısında belirli bir tavır almak	take a stand f.
19	Genel	kötü bir durum karşısında idare etmeye çalışmak	make the best of a bad situation f.
20	Genel	karşısında olmak	face f.
21	Genel	karşısında olmak	disapprove f.
22	Genel	bir durum karşısında herhangi bir önlem almamak	let something ride f.
23	Genel	ölüm karşısında çaresiz olmak	be helpless against death f.
24	Genel	ölüm karşısında çaresiz olmak	be helpless in the face of death f.
25	Genel	karşısında şansı olmak	have a chance against f.
26	Genel	-e karşısında zafer kazanmak	win a victory over f.
27	Genel	televizyonun karşısında çok vakit geçirmek	spend too much time in front of the tv f.
28	Genel	karşısında durmak	take a stand against f.
29	Genel	(saygıdan/korkudan) karşısında diz çökmek	prostrate oneself before someone f.
30	Genel	karşısında zafer kazanmak	win a victory over f.
31	Genel	kaba davranış karşısında direnmeden baş eğmek	take lying down f.
32	Genel	(birinin) karşısında büyüklenmek	magnify one's self against f.
33	Genel	biri/bir şey karşısında hayal kırıklığına uğramak	be disappointed at someone or something f.
34	Genel	biri/bir şey karşısında hüsrana uğramak	be disappointed at someone or something f.
35	Genel	biri/bir şey karşısında hayal kırıklığına uğramak	be disappointed in someone or something f.
36	Genel	biri/bir şey karşısında hüsrana uğramak	be disappointed in someone or something f.
37	Genel	(bir şey) karşısında yükselmek	breast f.
38	Genel	(saldırı veya talihsizlik karşısında) yılmamak	hold up f.
39	Genel	karşısında zafer kazanmak	dispatch [us] f.
40	Genel	karşısında zafer kazanmak	despatch [uk] f.
41	Genel	başına gelenler karşısında metanet gösteren	stoical s.
42	Genel	başına gelenler karşısında metanet gösteren	stoic s.
43	Genel	karşısında olan	unplausive s.
44	Genel	düşman karşısında geri çekilirken atılan oku andıran	parthian s.
45	Genel	güneş karşısında olarak	against the sun zf.
46	Genel	kanun karşısında	before the law zf.
47	Genel	zorluk karşısında	under difficulties zf.
48	Genel	bu durum karşısında	under these circumstances zf.
49	Genel	tehlike karşısında	in the face of danger zf.
50	Genel	bu durum karşısında	with this zf.
51	Genel	ihtiyaç karşısında	on a pinch zf.
52	Genel	kanun karşısında	in the eye of law zf.
53	Genel	böyle bir durum karşısında	in the face of such a situation zf.
54	Genel	yolun karşısında	across the street zf.
55	Genel	tam karşısında	right across zf.
56	Genel	suyun karşısında	overwater zf.
57	Genel	tam karşısında	foreright [dialect] [uk] ed.
58	Genel	hemen karşısında	in the teeth expr.
Phrasals
59	Öbek Fiiller	tatsız bir durum karşısında tırsmak ya da tereddüt etmek	blanch at (something) f.
60	Öbek Fiiller	tatsız bir durum karşısında tırsmak ya da tereddüt etmek	blanch at something f.
61	Öbek Fiiller	birinin karşısında geri çekilmek	concede to (someone or something) f.
62	Öbek Fiiller	biri ya da bir grup karşısında geri çekilmek	concede something to someone or something f.
63	Öbek Fiiller	biri ya da bir grup karşısında bir şeyi kabul etmek	concede something to someone or something f.
64	Öbek Fiiller	biri ya da bir grup karşısında bir şeyden vazgeçmek	concede something to someone or something f.
65	Öbek Fiiller	birisinin karşısında korkudan sinmek	quail at someone f.
66	Öbek Fiiller	birisinin karşısında korkudan sinmek	quail before someone f.
67	Öbek Fiiller	bir şeyin karşısında dayanmak	ride something out f.
68	Öbek Fiiller	karşısında yılmamak	stand up to f.
69	Öbek Fiiller	karşısında korkudan sinmek	quail before f.
70	Öbek Fiiller	(yeniler karşısında) yıkılmak	go down to f.
71	Öbek Fiiller	(bir şey karşısında) sapsarı kesilmek	pale at something f.
72	Öbek Fiiller	(bir şey karşısında) beti benzi atmak/uçmak	pale at something f.
73	Öbek Fiiller	(bir fikrin/görüşün) karşısında durmak	stand up against f.
74	Öbek Fiiller	belli bir sorun ya da durum karşısında güvence sağlamak	cover someone or something against something f.
75	Öbek Fiiller	belli bir sorun ya da durum karşısında güvence sağlamak	cover for (someone or something) f.
76	Öbek Fiiller	birinin ya da bir şeyin karşısında tırsıp kalmak	cringe before someone or something f.
77	Öbek Fiiller	(bir şey karşısında) beti benzi atmak/solmak/uçmak	blanch at (something) f.
78	Öbek Fiiller	(nahoş bir durum karşısında) rengi atmak	blanch at (something) f.
79	Öbek Fiiller	bir zorluk karşısında direnmek/tutunmak	hold up to (something) f.
80	Öbek Fiiller	(rütbesi üstün biri karşısında belli bir şekilde) selam durmak	salute (one) with (something) f.
81	Öbek Fiiller	zorluklar karşısında sabırlı olmak	weather out f.
82	Öbek Fiiller	8bir şeyin) tam karşısında durmak	square up with (something) f.
83	Öbek Fiiller	(birini biri/bir şey) karşısında müdafaa etmek	intercede (for someone) (with someone or something) f.
84	Öbek Fiiller	(biri/bir şey) karşısında kapsamı genişlemek	mount against (someone or something) f.
85	Öbek Fiiller	(buz hokeyi gibi oyunlarda) oyun başlangıcında topun kontrolünü kazanmak için rakibin karşısında durmak	face off f.
86	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında öne geçmek	make ground against (something) f.
87	Öbek Fiiller	(birini biri/bir şey karşısında bir şeyle) teçhizatlandırmak	arm (someone against someone or something) (with something) f.
88	Öbek Fiiller	(birini biri/bir şey karşısında bir şeyle) silahlandırmak	arm (someone against someone or something) (with something) f.
89	Öbek Fiiller	(birini biri/bir şey karşısında bir şeyle) donatmak	arm (someone against someone or something) (with something) f.
90	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında ayak diremek	blanch at (something) f.
91	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında duraklamak/duraksamak	blanch at (something) f.
92	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında sinmek	blanch at (something) f.
93	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında donakalmak	boggle at (something) f.
94	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında şaşakalmak	boggle at (something) f.
95	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında donup kalmak	boggle at (something) f.
96	Öbek Fiiller	(tehlike/zorluk) karşısında cesur olmak	brazen out f.
97	Öbek Fiiller	(biri/bir şey) karşısında pes etmek	cave in (to someone or something) f.
98	Öbek Fiiller	(biri/bir şey karşısında) yola gelmek	cave in (to someone or something) f.
99	Öbek Fiiller	(birinin/bir şeyin) tamamen karşısında olmak	come down on (someone or something) f.
100	Öbek Fiiller	karşısında tırsıp kalmak	cringe before f.
101	Öbek Fiiller	karşısında sinmek	cringe before f.
102	Öbek Fiiller	karşısında sus pus kesilmek	cringe before f.
103	Öbek Fiiller	karşısında ezilip büzülmek	cringe before f.
104	Öbek Fiiller	(birini/bir şeyi biri/bir şey) karşısında savunmak	defend (someone or something) against (someone or something) f.
105	Öbek Fiiller	(birini/bir şeyi biri/bir şey) karşısında müdafaa etmek	defend (someone or something) against (someone or something) f.
106	Öbek Fiiller	karşısında savunmak	defend against f.
107	Öbek Fiiller	karşısında müdafaa etmek	defend against f.
108	Öbek Fiiller	(birini/bir hayvanı bir şey karşısında bir şeyle) güçlendirmek/sağlamlaştırmak	fortify (someone or an animal) (against something) (with something) f.
109	Öbek Fiiller	(birini/bir hayvanı bir şey karşısında bir şeyle) takviye etmek	fortify (someone or an animal) (against something) (with something) f.
110	Öbek Fiiller	travmatik bir şey karşısında güçlü durmak	rise above f.
111	Öbek Fiiller	(talep, zorluk karşısında) lazım geleni yapmak	rise to f.
112	Öbek Fiiller	(biri/bir şey) karşısında şok olmak	gasp at (someone or something) f.
113	Öbek Fiiller	biri/bir şey karşısında el pençe divan durmak	grovel before someone or something f.
114	Öbek Fiiller	biri/bir şey karşısında secde etmek	grovel before someone or something f.
115	Öbek Fiiller	biri/bir şey karşısında/önünde diz çökmek	grovel before someone or something f.
116	Öbek Fiiller	karşısında el pençe divan durmak	grovel before f.
117	Öbek Fiiller	karşısında secde etmek	grovel before f.
118	Öbek Fiiller	karşısında/önünde diz çökmek	grovel before f.
119	Öbek Fiiller	karşısında direnmek/tutunmak	hold up to f.
120	Öbek Fiiller	(biri/bir şey karşısında) yenilgiyi kabul etmek	knock under (to someone or something) f.
121	Öbek Fiiller	(biri/bir şey karşısında) pes etmek	knock under (to someone or something) f.
122	Öbek Fiiller	(biri/bir şey) karşısında yelkenleri suya indirmek	knuckle under to (someone or something) f.
123	Öbek Fiiller	(biri/bir şey) karşısında sert ve ani çıkış yapmak	lash out against (someone or something) f.
124	Öbek Fiiller	(biri/bir şey) karşısında sert ve ani çıkış yapmak	lash out at (someone or something) f.
125	Öbek Fiiller	(biri/bir şey) karşısında (birinin/bir şeyin) lideri olmak	lead (someone or something) against (someone or something else) f.
126	Öbek Fiiller	karşısında sıraya girmek	line up against f.
127	Öbek Fiiller	'-in karşısında sıralanmak	line up against f.
128	Öbek Fiiller	karşısında dizilmek	line up against f.
129	Öbek Fiiller	karşısında kapsamı genişlemek	mount against f.
130	Öbek Fiiller	(biri/bir şey) karşısında başkaldırmak	mutiny against (someone or something) f.
131	Öbek Fiiller	karşısında paniğe kapılmak	panic at f.
132	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında panik olmak	panic at (something) f.
133	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında paniğe kapılmak	panic at (something) f.
134	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında panik yapmak	panic at (something) f.
135	Öbek Fiiller	(birinin/bir şeyin) karşısında diz çökmek	prostrate (oneself) before (someone or something) f.
136	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında korkudan sinmek	quail at (something) f.
137	Öbek Fiiller	(birinin veya bir şeyin) karşısında yaprak gibi titremek	quail before (someone or something) f.
138	Öbek Fiiller	(birinin veya bir şeyin) karşısında tir tir titremek	quail before (someone or something) f.
139	Öbek Fiiller	(birinin) karşısında durmak	side against (one) f.
140	Öbek Fiiller	(birinin/bir şeyin) karşısında durmak	stand up against (someone or something) f.
141	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında büyük heyecan duymak	thrill at (something) f.
142	Öbek Fiiller	bir şey karşısında dizlerinin bağı çözülmek/titremek	tremble at f.
143	Öbek Fiiller	karşısında/karşılık olarak el sallamak	wave back f.
144	Öbek Fiiller	(biri/bir şey) karşısında hayrete düşmek	wonder at (someone or something) f.
145	Öbek Fiiller	(bir şey) karşısında şaşkına dönmek	wonder at (someone or something) f.
146	Öbek Fiiller	gününün önemli bir bölümünü tv/bilgisayar veya oyun konsolu karşısında geçiren çocuklar için kullanılan bir ifade	screenagers expr.
Phrases
147	İfadeler	(biri/bir şey) karşısında büyük bir acı duymak	yearn over (someone or something) f.
148	İfadeler	'-in karşısında büyük bir acı duymak	yearn over f.
149	İfadeler	bir güçlük karşısında kimi zorlanır kimi hemen ayağa kalkar	the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
150	İfadeler	aynı olay karşısında her insanın tepkisi farklıdır	the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
151	İfadeler	aynı olay karşısında kimi korkuyla siner kimi dimdik ayakta durur	the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
152	İfadeler	bu durum karşısında	under the circumstances expr.
153	İfadeler	kanun karşısında herkes eşittir	all are equal before the law expr.
154	İfadeler	kanun karşısında herkes eşittir	everybody is equal before the law expr.
155	İfadeler	tam karşısında	dead on end expr.
156	İfadeler	her şey (bir şeyin) karşısında	(the) odds are against (something) expr.
157	İfadeler	birinin/bir şeyin karşısında	in opposition to somebody/something expr.
158	İfadeler	(bir şey) karşısında	in the face of (something) expr.
159	İfadeler	(birinin) karşısında	in the presence of (someone) expr.
Proverb
160	Atasözü	ölüm karşısında herkes eşittir	death is the great leveler
161	Atasözü	hiçbir şey aşkın karşısında duramaz	love conquers all
Colloquial
162	Konuşma Dili	zorluklar karşısında dayanıklı kimse/şey	war horse i.
163	Konuşma Dili	tehlike/zorluk karşısında cesaretini kaybetmemek	brave it out f.
164	Konuşma Dili	tehlike/zorluk karşısında cesur olmak	brave it out f.
165	Konuşma Dili	zor bir dur karşısında gıkını bile çıkartmamak	have a stiff upper lip f.
166	Konuşma Dili	kripto para piyasalarında alınan kripto veya tokeni değişken fiyatlar karşısında satmamak, böylece mevcut pozisyonu uzun süre koruyarak yüksek getiri elde etmek istemek	hodl f.
167	Konuşma Dili	kurulu düzen karşısında direnmek	stick it to the man f.
168	Konuşma Dili	-in karşısında hiçbir şey olmak	be as nothing (compared) to f.
169	Konuşma Dili	hold sözcüğünün yanlış yazımı sonucu kripto para piyasalarında alınan kripto veya tokeni değişken fiyatlar karşısında satmamak	hodl f.
170	Konuşma Dili	karşısında/karşı tarafında olmak	be over f.
171	Konuşma Dili	(tehlike/zorluk) karşısında cesur olmak	brazen it out f.
172	Konuşma Dili	(tehlike/zorluk) karşısında cesur olmak	brazen it out f.
173	Konuşma Dili	zorluklar karşısında kendine güvenen, becerikli	can-do s.
174	Konuşma Dili	(biri/bir şey) karşısında hayal kırıklığına uğramış	disappointed at (someone or something) s.
175	Konuşma Dili	(biri/bir şey) karşısında hüsrana uğramış	disappointed at (someone or something) s.
176	Konuşma Dili	(biri/bir şey) karşısında hayal kırıklığına uğramış	disappointed in (someone or something) s.
177	Konuşma Dili	(biri/bir şey) karşısında hüsrana uğramış	disappointed in (someone or something) s.
178	Konuşma Dili	karşısında bitmiş	plonked s.
179	Konuşma Dili	karşısında bitmiş	plonked up s.
180	Konuşma Dili	eski bir haber karşısında verilen bir cevap	the dutch have taken holland expr.
181	Konuşma Dili	bir şeyin karşısında	up against something expr.
Idioms
182	Deyim	bir tartışma ya da istemeyen bir olay karşısında iki ya da daha fazla grubun birbirlerini suçlaması	blame game i.
183	Deyim	artık normal karşılanan durumlar karşısında şaşırma	pearl-clutching i.
184	Deyim	zorlu problemler karşısında bilgece kararlar veren kimse	a daniel come to judgement i.
185	Deyim	rakip karşısında kazanılan müthiş galibiyet	demolition job i.
186	Deyim	rakip karşısında kazanılan müthiş galibiyet	a demolition job [uk] i.
187	Deyim	sorulan sorular karşısında yüzünün kızarıp kızarmayacağına dair yapılan bir test	red-face test i.
188	Deyim	güçlükler karşısında ayakta kalan kimse	happy warrior i.
189	Deyim	geleneksel değerlerin ve toplumun karşısında duran genç adam	angry young man i.
190	Deyim	televizyon karşısında yan gelip yatan kimse	a couch potato i.
191	Deyim	kötü durumlar/görüntüler karşısında sağlam durabilme	a strong stomach i.
192	Deyim	karşısında sakin (kalabilen)	patient of i.
193	Deyim	karşısında sabırlı (olabilen)	patient of i.
194	Deyim	karşısında soğukkanlı (kalabilen)	patient of i.
195	Deyim	bir şeyin fiyatı karşısında yaşanan şok	sticker shock i.
196	Deyim	bir şeyin fiyatı karşısında dudağı uçuklama	sticker shock i.
197	Deyim	olup bitenler karşısında sarsılmamak	keep both oars in the water f.
198	Deyim	(birinin) karşısında korkudan sinmek/pusmak	cringe before (someone or something) f.
199	Deyim	(birinin) karşısında korkudan sinmek/pusmak	cringe before someone or something f.
200	Deyim	karşısında olmak (işte karşındayım ne istiyorsan yap gibi)	bare (one's) breast f.
201	Deyim	zor veya istenmeyen bir durum karşısında hayallere dalmak	close (one's) eyes and think of england f.
202	Deyim	artık normal karşılanan durumlar karşısında şaşırmak	pearl-clutch f.
203	Deyim	adaletsiz bi durum karşısında tepki göstermek	cry foul f.
204	Deyim	adaletsiz bir durum karşısında tepki göstermek	cry foul f.
205	Deyim	beklenmedik bir durum karşısında çok şaşırmak	knock me down with a feather f.
206	Deyim	hiç sansı olmamak (birisinin karşısında)	not stand a chance f.
207	Deyim	gördüğü şey karşısında paniğe kapılmak	panic at what he/she sees f.
208	Deyim	karşısında etkili olmak	avail against f.
209	Deyim	karşısında diz çökmek	bow the knee f.
210	Deyim	karşısında diz çökmek	bend the knee f.
211	Deyim	saldırı karşısında teslim olmamak	stand one's ground f.
212	Deyim	saldırı karşısında teslim olmamak	hold one's ground f.
213	Deyim	yenilgi karşısında yıkılmamak	come up smiling f.
214	Deyim	zor bir durum karşısında çıt çıkartmamak	keep a stiff upper lip f.
215	Deyim	yenilgi karşısında soğukkanlılığını yitirmemek	come up smiling f.
216	Deyim	zorluklar karşısında gereken inisiyatifi almak	deliver the message to garcia f.
217	Deyim	rakibi karşısında avantajlı duruma geçmek/avantaj elde etmek	draw first blood f.
218	Deyim	(bir şey) karşısında yükselme göstermek	gain ground against (something) f.
219	Deyim	(bir şey) karşısında değer kazanmak	gain ground against (something) f.
220	Deyim	(bir şey) karşısında (değeri) yükselmek	gain ground against (something) f.
221	Deyim	(bir şey) karşısında dik durmak	take (something) on the nose f.
222	Deyim	(bir şeyle ilgili/bir şey karşısında) geri adım atmamak	take a firm line (on or against something) f.
223	Deyim	(bir şeyle ilgili/bir şey karşısında) geri adım atmamak	take a firm line/stand (on/against something) f.
224	Deyim	içerisinde yer aldığı bir şeyin aynı zamanda karşısında yer almak	hold with the hare and run with the hounds f.
225	Deyim	zor veya istenmeyen bir durum karşısında hayallere dalmak	lie back and think of england f.
226	Deyim	(birinin/bir şeyin) karşısında olmak	be against (someone or something) f.
227	Deyim	-in karşısında hiçbir şey olmak	be as nothing to f.
228	Deyim	(birinin/bir şeyin) tamamen karşısında olmak	be dead set against (someone or something) f.
229	Deyim	bir şeyin tamamen karşısında olmak	be dead set against something f.
230	Deyim	(bir şeyin) kesinlikle karşısında olmak	be set against (something) f.
231	Deyim	bir şeyin/bir şey yapmanın kesinlikle karşısında olmak	be set against something/against doing something f.
232	Deyim	bir şeyin/bir şey yapmanın kesinlikle karşısında olmak	be (dead) set against something/against doing something f.
233	Deyim	zor bir durum karşısında neşeli bir tavır takınmak	put on a brave face f.
234	Deyim	(biri/bir şey) karşısında şok olmak	get an eyeful (of someone or something) f.
235	Deyim	(biri/bir şey karşısında) ağzı açık kalmak	get an eyeful (of someone or something) f.
236	Deyim	(biri/bir şey karşısında) gözleri fal taşı gibi açılmak	get an eyeful (of someone or something) f.
237	Deyim	(biri/bir şey) karşısında şok olmak	have an eyeful (of someone or something) f.
238	Deyim	(biri/bir şey karşısında) ağzı açık kalmak	have an eyeful (of someone or something) f.
239	Deyim	(biri/bir şey karşısında) gözleri fal taşı gibi açılmak	have an eyeful (of someone or something) f.
240	Deyim	(biri/bir şey karşısında) öne geçmek	get the upper hand on (someone or something) f.
241	Deyim	(biri karşısında) öne geçmek	get/have/gain the upper hand (over somebody) f.
242	Deyim	(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak	give (one) an advantage over (someone or something) f.
243	Deyim	(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak	give (one) the advantage over (someone or something) f.
244	Deyim	(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak	give (one) an edge on (someone or something) f.
245	Deyim	(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak	give (one) the edge on (someone or something) f.
246	Deyim	(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak	give (one) an edge over (someone or something) f.
247	Deyim	(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak	give (one) the edge over (someone or something) f.
248	Deyim	(biri/bir şey) karşısında güç/kan kaybetmek	give/lose ground (to somebody/something) f.
249	Deyim	(biri karşısında) kendine hakim olmak	keep your temper (with somebody) f.
250	Deyim	(biri karşısında) kendini kaybetmek	lose your temper (with somebody) f.
251	Deyim	bir durum karşısında herhangi bir önlem almamak	let ride f.
252	Deyim	bir durum karşısında herhangi bir önlem almamak	let something lie f.
253	Deyim	(birinin/bir şeyin) karşısında durmak	make a dead set at (someone or something) [obsolete] f.
254	Deyim	(birinin yaptığı iyilik karşısında) borçlu olmak	owe (one) one f.
255	Deyim	(birinin yaptığı iyilik karşısında) borçlu olmak	owe someone one f.
256	Deyim	(birinin/bir şeyin) karşısında durmak	raise a voice against (someone or something) f.
257	Deyim	(birinin/bir şeyin) karşısında durmak	raise one's voice against (someone or something) f.
258	Deyim	(zorluk, tehlike karşısında) cesaretini korumak	screw (one's) courage to the sticking place f.
259	Deyim	(zorluk, tehlike karşısında) cesur kalmak	screw (one's) courage to the sticking place f.
260	Deyim	(zorluk, tehlike karşısında) kararlılığını bozmamak	screw (one's) courage to the sticking place f.
261	Deyim	(zorluk, tehlike karşısında) cesaretini korumak	screw up (one's) courage to the sticking place f.
262	Deyim	(zorluk, tehlike karşısında) cesur kalmak	screw up (one's) courage to the sticking place f.
263	Deyim	saldırı karşısında teslim olmamak	stand ground f.
264	Deyim	(bir şey) karşısında sağlam durmak	take (something) like a man f.
265	Deyim	(bir şey) karşısında dayanıklı/metin olmak	take (something) like a man f.
266	Deyim	(bir şeyle ilgili/bir şey karşısında) geri adım atmamak	take a firm stand (on or against something) f.
267	Deyim	(birinin/bir şeyin) karşısında durmak	take a stand against (someone or something) f.
268	Deyim	(bir şey/rakip) karşısında bastırmak	turn up the heat (on someone or something) f.
269	Deyim	artık normal karşılanan durumlar karşısında şaşıran	pearl-clutching s.
270	Deyim	sol/sağ karşısında	cattywampus s.
271	Deyim	karşısında solda/sağda	cattywampus s.
272	Deyim	(birinin/bir şeyin) tamamen karşısında	dead set against (someone or something) s.
273	Deyim	(birinin/bir şeyin) karşısında	opposed to (someone or something) s.
274	Deyim	şansın karşısında bütün oyuncular önünde sonunda kaybeder	the cards beat all the players [obsolete] expr.
275	Deyim	ihtiyaç karşısında	in a pinch expr.
276	Deyim	ne ala! (hiç istenmeyen bir durum karşısında söylenir)	that's a fine kettle of fish! expr.
277	Deyim	tam karşısında	dead on the mark expr.
278	Deyim	ona yapılanların yanında/karşısında onun yaptıkları suç sayılmayan	more sinned against than sinning expr.
279	Deyim	karşısında birçok zorluk/engel olma	cards are stacked against expr.
280	Deyim	her şey (birinin) karşısında/aleyhinde	cards are stacked against (one) expr.
281	Deyim	küçük zorluklar karşısında hemen yılmamak gerekir	stumbling is not falling expr.
Speaking
282	Konuşma	mevcut riskler karşısında	against current risks expr.
Trade/Economic
283	Ticaret/Ekonomi	artan işsizlik karşısında aileye ekmek getirenler işlerini kaybettikçe ailenin gelirindeki düşmeyi önlemek üzere başka aile bireylerinin de emek piyasalarına girmeye başlamaları görüşü	added worker hypothesis i.
284	Ticaret/Ekonomi	isteğe bağlı politikasızlık karşısında kural	rules versus discretion inactivist policy i.
285	Ticaret/Ekonomi	karşı talepler karşısında yapılacak savunmalara ilişkin ilkeler	defences of counterclaim i.
286	Ticaret/Ekonomi	piyasa faiz oranına göre uyum sağladıkları için bu tür krediler ödünç alıcı ve ödünç vericileri bu değişmeler karşısında zarara uğramaktan kurtarır	adjustable-rate loan i.
287	Ticaret/Ekonomi	yüksek tarifeleri aşağı çekerek yerli üreticileri yabancı rakipler karşısında rekabete zorlama	educational tariff i.
288	Ticaret/Ekonomi	karşısında durmak	face f.
289	Ticaret/Ekonomi	bir ülkenin para biriminin değişim değerini diğer para birimleri karşısında yükseltmek	revaluate f.
Law
290	Hukuk	ceza hükmünün işlenen suç karşısında yetersizliğinin mahkeme başkanı tarafından kabul edilmesi	nonsentence i.
291	Hukuk	kamu külfetleri karşısında vatandaşların eşitliği ilkesi	principle of equal apportionment of public burdens i.
292	Hukuk	davalının davacının zararı karşısında aleyhte verilen bir kararla yükümlü tutulduğu davalarda verilen mahkeme emri	writ of inquiry i.
293	Hukuk	silahlı kuvvetler mensuplarının düşman karşısında sergilediği askeri standartlara uymayan davranış	misbehavior [us] i.
294	Hukuk	silahlı kuvvetler mensuplarının düşman karşısında sergilediği askeri standartlara uymayan davranış	misbehaviour [us] i.
295	Hukuk	suçlama karşısında savunma yapmayı reddeden sanık	mute i.
296	Hukuk	kanunlar karşısında cezaya tabi olma	guilt i.
297	Hukuk	ingilizce olmayan nüshalar karşısında amir nüsha olmak	prevail over any non-english versions f.
298	Hukuk	daha ciddi bir suçlamanın düşmesi karşısında daha az ceza gerektiren bir suçu kabul etmek	plea-bargain f.
299	Hukuk	kanun nazarında/karşısında tüm bireyler eşittir	all men are equal in the sight of the law expr.
Politics
300	Siyasal	kurulu düzenin karşısında olan kimse	disestablishmentarian i.
301	Siyasal	kurulu düzenin karşısında olan	disestablishmentarian s.
Media
302	Medya	gazetelerde baş yazı sayfasının karşısında yer alan, kişisel görüşleri yansıtan makalelerin bulunduğu sayfa	op-ed i.
303	Medya	gazetelerde baş yazı sayfasının karşısında yer alan, kişisel görüşleri yansıtan makale	op-ed i.
304	Medya	gazetelerde baş yazı sayfasının karşısında yer alan, kişisel görüşleri yansıtan makalelerin bulunduğu (sayfa)	op-ed s.
Computer
305	Bilgisayar	ayna karşısında telefon ile resim çekme	mirror pic i.
306	Bilgisayar	kişinin ayna karşısında kendi fotoğrafını çekmesi	mirror pic i.
Aeronautic
307	Havacılık	terminalin ya da hangarın karşısında bulunan uçak park alanı	apron i.
Marine
308	Denizcilik	gemi veya başka bir taşıtın diğer bir taşıt karşısında öncelikli geçişi	right of way i.
Petrol
309	Petrol	petrol şirketlerinin herhangi bir sızma veya hasar nedeniyle zarar gören 3. şahısların tazminat talepleri karşısında ödemekle yükümlü oldukları toplam tazminat tutarı	liability cap i.
Psychology
310	Psikoloji	kişinin olay karşısında verdiği, duygusal tutumunu gösteren yanıt	reaction i.
311	Psikoloji	birilerinin karşısında soyunmaktan korkma	dishabiliophobia i.
312	Psikoloji	sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı	hyperkulturemia i.
313	Psikoloji	sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı	florence syndrome i.
314	Psikoloji	sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı	stendhal's syndrome i.
315	Psikoloji	sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı	stendhal syndrome i.
316	Psikoloji	egonun çözemediği problemler karşısında uzlaşmaya varmasını sağlayan bilinçaltında işleyen zihinsel süreç	mechanism of defense i.
Physiology
317	Fizyoloji	stres karşısında vücut sistemlerini seferber etmek için sempatik sinir sisteminin başlattığı bir dizi fizyolojik değişim	fight-or-flight response i.
318	Fizyoloji	stres karşısında vücutta meydana gelen (fizyolojik değişim)	fight-or-flight s.
Gastronomy
319	Mutfak	masa önünde misafirlerin karşısında hazırlanan alevli yemek	flambe i.
Math
320	Matematik	karşısında bulunarak iki ucunu birbirine bağlamak	subtend f.
321	Matematik	karşısında bulunmak	subtend f.
Geometry
322	Geometri	hem saat yönünde hem de tersi yönünde aynı sayıda köşe veya kenara sahip olan (iki düzgün çokgen köşesi veya kenarı) belirtilen açının karşısında bulunan (dik üçgen kenarı)	opposite s.
Linguistics
323	Dilbilim	özür karşısında verilen cevap	antapology i.
Geography
324	Coğrafya	teksas şehrinin karşısında, rio grande'nin kıyısında yer alan kuzeydoğu meksika şehri	nuevo laredo i.
325	Coğrafya	vancouver adasının doğu kıyısında, georgia boğazı'nın karşısında yer alan, kanada'nın britanya kolombiya'sı eyaletinde bir şehir	nanaimo i.
326	Coğrafya	kuzeydoğu fransa'da, meuse nehri kıyısında ve charleville'in karşısında yer alan bir kasaba	mézières i.
327	Coğrafya	türkiye'nin batısında, samos adası'nın karşısında ege denizi'nde bulunan bir çıkıntı	mycale i.
Military
328	Askeri	bir nehrin karşısında da iletişim sağlamak üzere düşmana en yakın köprünün sonunda mevzilenme	tete-de-pont i.
329	Askeri	düşman karşısında işlenen ağır suçlar	misbehaviour before the enemy i.
330	Askeri	deniz piyadesi seferi kuvvetinin özel bir durum karşısında ihtiyaçları karşılamaya programlanmış olan ilk harekat kademesi	marine expeditionary force (forward) i.
331	Askeri	olağandışı fakat öngörülen bir durum karşısında başvurulan usul	contingency procedure i.
332	Askeri	top ateşi karşısında gözden çıkarılabilir olan askerler	fodder i.
Sport
333	Spor	(hokey gibi oyunlarda) topun karşısında durma	face-off i.
Football
334	Futbol	(amerikan futbolu) hücum çizgisinde orta alan oyuncusunun karşısında oynayan savunma oyuncusu	middle guard i.
Baseball
335	Beysbol	vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan saha bölümü	opposite field i.
336	Beysbol	sahanın vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan bölümüne ait	opposite s.
337	Beysbol	sahanın vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan bölümü ile ilişkili	opposite s.
338	Beysbol	vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan (saha bölümü)	opposite s.
Boxing
339	Boks	(rakibin) karşısında nakavt yerine puanla zafer kazanmak	decision f.
Mythology
340	Mitoloji	roma mitolojisinde scylla'nın karşısında bulunan gemi yutan bir girdap	charybdis i.
Archaic
341	Eski Kullanım	parlamentonun karşısında olup ingiltere kralı i. charles'ı destekleyen kimse	malignant i.
Slang
342	Argo	televizyonla/televizyon karşısında büyüyen bebek	boob tube baby i.
343	Argo	zenci bir aday için oy verenlerin değişimin yavaşlığı karşısında yaşadıkları hayal kırıklığı	blacklash i.
344	Argo	vücudun uyuşturucu karşısında gösterdiği aşırı tepki	overamp i.
345	Argo	televizyon karşısında vakit geçirmek	veg out f.
346	Argo	(birinin) tam suratının karşısında olmak	be in (one's) face f.
347	Argo	karşısında ünlü görünce donakalmak	starstruck f.
348	Argo	uyuşturucu karşısında vücudu aşırı tepki gösteren	overamped s.
349	Argo	güzel bir kadın karşısında cinsel olarak uyarıldığını belirten bir ifade	schwing! exclam.
Modern Slang
350	Modern Argo	birini tanımanın uzun zaman alması karşısında yaşanan hüsran/yılgınlık	adronitis i.
351	Modern Argo	devletin olmadığı ve modernizmin karşısında olan tarımsal bir patriarkiye yönelik bir hareket/akım	anarcho-traditionalism i.
352	Modern Argo	olumsuz bir durum karşısında şaşkınlık belirten ifade	agh exclam.