really - English Turkish Sentences
English Turkish
really gerçekten adv.
  • I think this is the best car I can afford.' 'Yeah, really.'
  • "Bence alabileceğim en iyi araba bu." "Evet, gerçekten."
  • It was a really devastating hurricane.
  • Gerçekten yıkıcı bir kasırgaydı.
  • They didn't say what really bothered them.
  • Onları gerçekten neyin rahatsız ettiğini söylemediler.
Show More (1948)
really aslında adv.
  • This whole directive was really about cross-border legal aid.
  • Bu direktifin tamamı aslında sınır ötesi adli yardımla ilgiliydi.
  • It is really two reports in one.
  • Bu aslında bir arada iki rapor.
  • You do not really need to listen at all, just do as I suggest, that will make things perfectly simple!
  • Aslında dinlemenize hiç gerek yok, sadece önerdiğim gibi yapın, bu işleri tamamen basitleştirecektir!
Show More (27)
really cidden adv.
  • The company really needs a better administration.
  • Şirketin cidden daha iyi bir yönetime ihtiyacı var.
  • Really, Kim, you should have told me beforehand!
  • Cidden, Kim, bana söylemeliydin!
  • I'm sorry, that cold medicine is really very strong.
  • Üzgünüm, bu nezle ilacı cidden çok kuvvetliymiş.
Show More (5)
really sahiden adv.
  • You must really be proud of yourself.
  • Kendinle sahiden gurur duyuyor olmalısın.
  • You can't possibly really think Tom is happy.
  • Tom'un sahiden mutlu olduğunu düşünüyor olamazsın.
  • Did you really do that by yourselves?
  • Bunu sahiden kendi başınıza mı yapmıştınız?
Show More (2)
really hakikaten adv.
  • Did you really think that the cops would believe you?
  • Hakikaten polislerin sana inanacağını mı düşündün?
  • That really doesn't matter.
  • Bunun hakikaten hiçbir önemi yok.
Show More (-1)
really kesinlikle adv.
  • Just being a part of an academic community feels really nice.
  • Akademik bir topluluğun parçası olmak kesinlikle harika bir duygu.
  • Even if he's very nice, I don't really trust him.
  • Çok kibar olsa bile ona kesinlikle güvenmiyorum.
Show More (-1)
really gerçekten mi adv.
  • She isn't a native speaker.' 'Really?'
  • "Ana dili değil." "Gerçekten mi?"
Show More (-2)
really gayet adv.
  • They are really good at marketing, just like me.
  • Aslında satış konusunda gayet iyiler, tıpkı benim gibi.
Show More (-2)