|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
çıkar yol |
way out n.
|
|
General |
|
2 |
General |
çıkar yol |
remedy n.
|
|
3 |
General |
bazı çıkar gruplarının temsilcilerinden oluşan topluluk |
lobby n.
|
|
4 |
General |
çıkar çekişmesi |
conflict of interests n.
|
|
5 |
General |
kişisel çıkar |
self interest n.
|
|
6 |
General |
çıkar yol |
handle n.
|
|
7 |
General |
çıkar yol |
egress n.
|
|
8 |
General |
kişisel çıkar |
the main chance n.
|
|
9 |
General |
şahsi çıkar |
self n.
|
|
10 |
General |
çıkar yol |
expedience n.
|
|
11 |
General |
çıkar yol |
out n.
|
|
12 |
General |
çıkar yol |
expediency n.
|
|
13 |
General |
çıkar yol |
solution n.
|
|
14 |
General |
çıkar grubu |
ring n.
|
|
15 |
General |
çıkar grubu |
interest group n.
|
|
16 |
General |
çıkar politikası |
politics n.
|
|
17 |
General |
çıkar birliği |
pool n.
|
|
18 |
General |
çıkar çatışması |
conflict of interest n.
|
|
19 |
General |
haksız çıkar sağlayan |
gonif n.
|
|
20 |
General |
mali çıkar |
financial interest n.
|
|
21 |
General |
kişisel çıkar |
self-interest n.
|
|
22 |
General |
ortak çıkar için fedakarlık |
sacrifice for common safety n.
|
|
23 |
General |
çıkar ilişkisi |
(a) relationship based on self-interest n.
|
|
24 |
General |
çıkar budak |
rotten knot n.
|
|
25 |
General |
haksız çıkar |
unfair advantage n.
|
|
26 |
General |
tek çıkar yol |
sole remedy n.
|
|
27 |
General |
doğrudan çıkar |
immediate interest n.
|
|
28 |
General |
kişisel çıkar |
personal benefit n.
|
|
29 |
General |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
camp n.
|
|
30 |
General |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
pack n.
|
|
31 |
General |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
clique n.
|
|
32 |
General |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
ingroup n.
|
|
33 |
General |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
coterie n.
|
|
34 |
General |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
inner circle n.
|
|
35 |
General |
diğer insanlara maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışma |
altruism n.
|
|
36 |
General |
kişisel çıkar |
personal interest n.
|
|
37 |
General |
karşılıklı çıkar ilişkisi |
relationship based on mutual interests n.
|
|
|
38 |
General |
çıkar çatışması |
clash of interests n.
|
|
39 |
General |
çıkar çatışması |
conflicting interests n.
|
|
40 |
General |
kişisel çıkar |
personal gain n.
|
|
41 |
General |
şahsi çıkar |
personal gain n.
|
|
42 |
General |
öz çıkar |
self interest n.
|
|
43 |
General |
bölgedeki iş ya da politikalardan kişisel çıkar elde etmek için bir yere yerleşen kimse |
carpetbagger n.
|
|
44 |
General |
karşılıklı çıkar için iyilik yapma |
backscratching n.
|
|
45 |
General |
çıkar gözetmeden gönüllü yapılan iş |
labour of love n.
|
|
46 |
General |
çıkar gözetmeden gönüllü yapılan iş |
labor of love n.
|
|
47 |
General |
çıkar yol |
remede [scottish] n.
|
|
48 |
General |
kişisel çıkar |
main chance [obsolete] n.
|
|
49 |
General |
özel çıkar elde ettikleri mevcut bir sistemi sürdürmeyi veya kontrol etmeyi amaçlayan gruplar |
vested interest n.
|
|
50 |
General |
aşk veya sevgi temelli olmayıp çıkar veya uygunluk temelli olan evlilik |
mariage de convenance n.
|
|
51 |
General |
ortak çıkar bağı |
bond n.
|
|
52 |
General |
çıkar amacıyla daha güçlü veya kıdemli bir kimseyi kopya eden kimse |
mini-me n.
|
|
53 |
General |
ortak çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
loop n.
|
|
54 |
General |
doğal kaynakları veya kamu arazilerini şahsi çıkar için tahsis etme |
giveaway n.
|
|
55 |
General |
kişisel çıkar |
by-interest n.
|
|
56 |
General |
kişisel çıkar |
by-respect n.
|
|
57 |
General |
taşınmaz üzerindeki çıkar veya varlık |
immoveable n.
|
|
58 |
General |
çıkar sağlama |
ingratiation n.
|
|
59 |
General |
çıkar sağlayan şey |
ingratiation n.
|
|
60 |
General |
çıkar için çalışma |
favors n.
|
|
61 |
General |
çıkar için çalışma |
favours n.
|
|
62 |
General |
kişisel çıkar |
particular [obsolete] n.
|
|
63 |
General |
kişisel çıkar |
private [obsolete] n.
|
|
64 |
General |
beraber gelmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) |
tag along after v.
|
|
65 |
General |
çıkar amacıyla birinin olumsuz bir eğilimini tatmin etmeye çalışmak |
pander to v.
|
|
66 |
General |
çıkar gözetmek |
look after one's benefits v.
|
|
67 |
General |
beraber gitmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) |
tag along after v.
|
|
68 |
General |
çıkar sağlamak |
suck advantage out of v.
|
|
69 |
General |
çıkar sağlamak |
capitalize v.
|
|
70 |
General |
çıkar sağlamak |
gain advantage v.
|
|
71 |
General |
çıkar sağlamak |
take advantage of v.
|
|
72 |
General |
beraber gelmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) |
tag along with v.
|
|
73 |
General |
çıkar sağlamak |
profit from v.
|
|
74 |
General |
çıkar gözetmek |
look after one's benefit v.
|
|
75 |
General |
beraber gitmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) |
tag along with v.
|
|
76 |
General |
çıkar gözetmek |
look after one's interest v.
|
|
77 |
General |
çıkar gözetmek |
look after one's interests v.
|
|
78 |
General |
çıkar gözetmek |
look out for one's own interests v.
|
|
79 |
General |
kişisel çıkar sağlamak |
derive personal benefits v.
|
|
80 |
General |
kişisel çıkar elde etmek |
derive personal benefits v.
|
|
81 |
General |
kendisi için şahsi çıkar sağlamak |
obtain personal gain v.
|
|
82 |
General |
başkaları için şahsi çıkar sağlamak |
provide personal gain v.
|
|
83 |
General |
çıkar yol aramak |
look for a way (to solve a problem) v.
|
|
84 |
General |
çıkar yol aramak |
try to find a solution v.
|
|
85 |
General |
çıkar sağlamak |
cash in on v.
|
|
86 |
General |
çıkar sağlamak |
capitalize on v.
|
|
87 |
General |
çıkar sağlamak |
afford advantage v.
|
|
88 |
General |
çıkar sağlamak |
capitalise v.
|
|
89 |
General |
ekonomik çıkar sağlamak |
gain illegal economic profit/advantage v.
|
|
90 |
General |
yasa dışı ekonomik çıkar sağlamak |
gain illegal economic profit/advantage v.
|
|
91 |
General |
çıkar sağlamak |
job v.
|
|
92 |
General |
çıkar için kullanmak |
leverage v.
|
|
93 |
General |
yabancı birine çıkar amaçlı aşırı samimi davranmak |
glad-hand v.
|
|
94 |
General |
çıkar için (birini) saf dışı bırakmak |
compass [obsolete] v.
|
|
95 |
General |
(çıkar için) ilkelerinden ödün vermek |
pimp v.
|
|
96 |
General |
çıkar sağlamak |
pole (on) v.
|
|
97 |
General |
şahsi çıkar sağlamak |
fish in troubled waters v.
|
|
98 |
General |
çıkar gözetmek |
fossick v.
|
|
99 |
General |
çıkar sağlanmış |
imposed on adj.
|
|
100 |
General |
çıkar yolu olmayan |
anchorless adj.
|
|
101 |
General |
çıkar sağlanmış |
imposed upon adj.
|
|
102 |
General |
(yasal hak, araç, çıkar) henüz netleştirilmemiş |
inchoate adj.
|
|
103 |
General |
çıkar sağlamak için yapılan |
ingratiating adj.
|
|
104 |
General |
çıkar sağlamak için yapılan |
ingratiatory adj.
|
|
105 |
General |
tek çıkar yol olan |
do-or-die adj.
|
|
106 |
General |
(yemek veya çıkar için) yaltaklanan |
parasitic adj.
|
|
107 |
General |
(hanedan arması) dışarı çıkar gibi tasvir edilen |
issuant adj.
|
|
108 |
General |
çatışan çıkar, durum veya nesnelere yönelmiş |
divided adj.
|
|
109 |
General |
çıkar amaçlı ilişki güden |
solid adj.
|
|
110 |
General |
başka çıkar yol yoksa |
in the last resort adv.
|
|
111 |
General |
çıkar gereği |
for self-interest adv.
|
|
112 |
General |
ne çıkar |
so what? interj.
|
|
113 |
General |
ne girerse o çıkar |
gigo (garbage in, garbage out) expr.
|
|
Phrasals |
|
114 |
Phrasals |
çıkar sağlamak |
impose upon v.
|
|
115 |
Phrasals |
çıkar sağlamak |
impose on v.
|
|
116 |
Phrasals |
(bir şeyden) menfaat/çıkar sağlamak |
capitalize on (something) v.
|
|
117 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) aklından çıkar |
forget about (someone or something) v.
|
|
118 |
Phrasals |
(birinden/bir şeyden) çıkar sağlamak |
prey upon (someone or something) v.
|
|
119 |
Phrasals |
(birinden/bir şeyden) çıkar sağlamak |
prey on (someone or something) v.
|
|
120 |
Phrasals |
çıkar sağlamak |
slip something over [dated] v.
|
|
Phrases |
|
121 |
Phrases |
bunun da alıcısı çıkar/bu da satılır |
no one ever went broke underestimating the intelligence of… expr.
|
|
122 |
Phrases |
kahve girer, kahve çıkar |
cico expr.
|
|
123 |
Phrases |
kahve girer, kahve çıkar |
coffee in, coffee out expr.
|
|
124 |
Phrases |
başka çıkar yol yok |
there's nothing for it expr.
|
|
125 |
Phrases |
bundan şu sonuç çıkar ki |
it follows that expr.
|
|
126 |
Phrases |
bundan şu sonuç çıkar ki |
from which it's concluded that expr.
|
|
127 |
Phrases |
şu anın tadını çıkar |
harvest the day expr.
|
|
128 |
Phrases |
şu anın tadını çıkar |
seize the day expr.
|
|
129 |
Phrases |
son giren son çıkar |
last in last out expr.
|
|
130 |
Phrases |
son gelen önce çıkar |
last in first out expr.
|
|
131 |
Phrases |
can çıkar huy çıkmaz |
once a (something), always a (something) expr.
|
|
Proverb |
|
132 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
the leopard cannot change its spots
|
|
133 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
you can not teach an old dog a new trick
|
|
134 |
Proverb |
gençliğinin tadını çıkar |
gather ye rosebuds while ye may
|
|
135 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
why break the habit of a lifetime
|
|
136 |
Proverb |
geleceği düşünmektense bugünün tadını çıkar |
It is better to travel hopefully than to arrive
|
|
137 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
old habits die hard
|
|
138 |
Proverb |
ateş olan yerden duman çıkar |
where there's fire, there's smoke
|
|
139 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
what can you expect from a hog but a grunt?
|
|
140 |
Proverb |
en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar |
best things come in small packages
|
|
141 |
Proverb |
en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar |
good things come in small packages
|
|
142 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
leopard cannot change his spots
|
|
143 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
a leopard can't change his spots
|
|
144 |
Proverb |
sabaha yakın görülen rüya tez zamanda çıkar |
morning dreams come true
|
|
145 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
what can you expect from a hog but a grunt
|
|
146 |
Proverb |
her yol roma'ya çıkar |
all roads lead to rome
|
|
147 |
Proverb |
laf ağızdan bir kez çıkar |
word once spoken is past recalling
|
|
148 |
Proverb |
laf ağızdan bir kez çıkar |
word spoken is past recalling
|
|
149 |
Proverb |
laf ağızdan bir kere çıkar |
word once spoken is past recalling
|
|
150 |
Proverb |
söz ağızdan bir kez çıkar |
word spoken is past recalling
|
|
151 |
Proverb |
laf ağızdan bir kere çıkar |
word spoken is past recalling
|
|
152 |
Proverb |
söz ağızdan bir kez çıkar |
word once spoken is past recalling
|
|
153 |
Proverb |
söz ağızdan bir kere çıkar |
word once spoken is past recalling
|
|
154 |
Proverb |
söz ağızdan bir kere çıkar |
word spoken is past recalling
|
|
155 |
Proverb |
can çıkar, huy çıkmaz |
once a whore, always a whore
|
|
156 |
Proverb |
can çıkar, huy çıkmaz |
once a priest, always a priest
|
|
157 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
a leopard doesn't change its spots
|
|
158 |
Proverb |
gerçek er veya geç ortaya çıkar |
truth will out
|
|
159 |
Proverb |
her yağmurdan sonra gökkuşağı çıkar |
there's always a rainbow after the rain
|
|
160 |
Proverb |
büyük şeyler küçük paketlerden çıkar |
big things come in small packages
|
|
161 |
Proverb |
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar |
the biter gets bit
|
|
162 |
Proverb |
haksızlık er geç ortaya çıkar/önünde sonunda cezasını bulur |
mills of the gods grind slowly, but they grind exceedingly fine
|
|
163 |
Proverb |
haksızlık er geç ortaya çıkar/önünde sonunda cezasını bulur |
mills of the gods grind slowly
|
|
164 |
Proverb |
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar |
curses, like chickens, come home to roost
|
|
165 |
Proverb |
geçmişte yapılan hatalar bir gün yine karşına çıkar |
old sins cast long shadows
|
|
166 |
Proverb |
alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste |
what goes over the devil's back comes under his belly
|
|
167 |
Proverb |
herkesin karşısına bir fırsat çıkar |
opportunity knocks at every man's door
|
|
168 |
Proverb |
laf ağızdan bir kez çıkar |
a word (once) spoken cannot be recalled
|
|
169 |
Proverb |
söz ağızdan bir kez çıkar |
a word (once) spoken cannot be recalled
|
|
170 |
Proverb |
söz ağızdan bir kere çıkar |
a word (once) spoken cannot be recalled
|
|
171 |
Proverb |
laf ağızdan bir kere çıkar |
a word (once) spoken cannot be recalled
|
|
172 |
Proverb |
dünya tuhaflaştıkça tuhaf olanlar öne çıkar |
when the going gets weird, the weird turn pro
|
|
173 |
Proverb |
sabaha karşı görülen rüya tez zamanda çıkar |
(early) morning dreams come true
|
|
174 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
a leopard does not change its spots
|
|
175 |
Proverb |
can çıkar huy çıkmaz |
a leopard cannot change its spots [uk]
|
|
176 |
Proverb |
laf ağızdan bir kez çıkar |
a word (once) spoken is past recalling
|
|
177 |
Proverb |
söz ağızdan bir kez çıkar |
a word (once) spoken is past recalling
|
|
178 |
Proverb |
söz ağızdan bir kere çıkar |
a word (once) spoken is past recalling
|
|
179 |
Proverb |
laf ağızdan bir kere çıkar |
a word (once) spoken is past recalling
|
|
180 |
Proverb |
en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar |
best things come in small packages
|
|
181 |
Proverb |
en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar |
good things come in small packages
|
|
182 |
Proverb |
önünde sonunda kişinin gerçek yüzü ortaya çıkar |
breeding will tell
|
|
183 |
Proverb |
önünde sonunda kişinin iç yüzü ortaya çıkar |
breeding will tell
|
|
184 |
Proverb |
ateş olan yerden duman çıkar |
no smoke without fire (or where there's smoke there's fire)
|
|
Colloquial |
|
185 |
Colloquial |
çıkar o güneş gözlüğünü |
take off the shades n.
|
|
186 |
Colloquial |
en çıkar yolu |
your best bet n.
|
|
187 |
Colloquial |
birine çıkar yol bırakmamak |
have someone coming and going v.
|
|
188 |
Colloquial |
çıkar için pohpohlamak |
duchess [uk] v.
|
|
189 |
Colloquial |
can çıkmadan huy çıkar mı hiç? |
what can you expect? expr.
|
|
190 |
Colloquial |
can çıkmadan huy çıkar mı hiç? |
what do you expect? expr.
|
|
191 |
Colloquial |
ceketini çıkar |
take your coat off expr.
|
|
192 |
Colloquial |
her yol roma'ya çıkar |
all rivers fall into the sea expr.
|
|
193 |
Colloquial |
güneş gözlüklerini çıkar |
take your sunglasses off expr.
|
|
194 |
Colloquial |
keyfini çıkar |
enjoy it expr.
|
|
195 |
Colloquial |
keyfini çıkar |
make the most of it expr.
|
|
196 |
Colloquial |
keyfini çıkar |
enjoy expr.
|
|
197 |
Colloquial |
şansın varken keyfini çıkar |
enjoy it while it lasts expr.
|
|
198 |
Colloquial |
ne girerse o çıkar |
giog (garbage in, garbage out) expr.
|
|
199 |
Colloquial |
sesini çıkar |
make your voice heard expr.
|
|
200 |
Colloquial |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks loose expr.
|
|
201 |
Colloquial |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks out expr.
|
|
202 |
Colloquial |
şu anın tadını çıkar |
seize the hour expr.
|
|
203 |
Colloquial |
anın/içinde bulunduğun saatlerin tadını çıkar |
seize the hour expr.
|
|
204 |
Colloquial |
şu anın tadını çıkar |
seize the day expr.
|
|
205 |
Colloquial |
anın/içinde bulunduğun saatlerin tadını çıkar |
seize the day expr.
|
|
206 |
Colloquial |
tek bir çıkar yol var |
there’s only one thing for it expr.
|
|
207 |
Colloquial |
ağzındaki baklayı çıkar |
out with (something) expr.
|
|
208 |
Colloquial |
bir kadını baştan çıkar ve terk et |
love 'em and leave 'em expr.
|
|
209 |
Colloquial |
döküntü girer döküntü çıkar |
dido (dreck in, dreck out) expr.
|
|
210 |
Colloquial |
ne girerse o çıkar |
dido (dreck in, dreck out) expr.
|
|
211 |
Colloquial |
döküntü girer döküntü çıkar |
gigo (garbage in, garbage out) expr.
|
|
212 |
Colloquial |
ne girerse o çıkar |
gigo (garbage in, garbage out) expr.
|
|
213 |
Colloquial |
bunu aklından çıkar |
forgeddaboudit [us] expr.
|
|
214 |
Colloquial |
bunu aklından çıkar |
forgeddaboutit [us] expr.
|
|
215 |
Colloquial |
bunu aklından çıkar |
forget it expr.
|
|
216 |
Colloquial |
bunu aklından çıkar |
forget about it expr.
|
|
217 |
Colloquial |
beni kapsamdan çıkar |
include me out expr.
|
|
218 |
Colloquial |
kokusu çıkar yakında |
is rotten in denmark expr.
|
|
219 |
Colloquial |
gerçekler ortaya çıkar |
the truth will get out expr.
|
|
220 |
Colloquial |
gerçekler açığa çıkar |
the truth will get out expr.
|
|
221 |
Colloquial |
gerçekler su yüzüne çıkar |
the truth will get out expr.
|
|
222 |
Colloquial |
gerçek er veya geç ortaya çıkar |
the truth will get out expr.
|
|
223 |
Colloquial |
(bir şey yapmaktan) başka çıkar yol yok |
there's nothing (else) for it (but to do something) expr.
|
|
224 |
Colloquial |
(bir şey yapmaktan) ne çıkar? |
what is the harm in (doing something)? expr.
|
|
225 |
Colloquial |
(bir şey yapmaktan) ne çıkar ki? |
would it hurt to (do something)? expr.
|
|
Idioms |
|
226 |
Idioms |
iki taraf arasında üçüncü tarafın lehine olacak şekilde yapılan her türlü çıkar anlaşması |
sweetheart contract n.
|
|
227 |
Idioms |
en çıkar yol |
the best bet n.
|
|
228 |
Idioms |
en çıkar yol |
somebody's best bet n.
|
|
229 |
Idioms |
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu |
a chicken and egg situation n.
|
|
230 |
Idioms |
sorunların yırtık dondan çıkar gibi çoğalmaya devam etmesi |
whack-a-mole n.
|
|
231 |
Idioms |
(birinin) çıkar yolu |
the best bet n.
|
|
232 |
Idioms |
(birinin) çıkar yolu |
(one's) best bet n.
|
|
233 |
Idioms |
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu |
a chicken and egg situation/problem n.
|
|
234 |
Idioms |
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu |
a chicken-and-egg problem n.
|
|
235 |
Idioms |
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu |
a chicken-and-egg situation n.
|
|
236 |
Idioms |
çıkar gözetmeden gönüllü yapılan iş |
a labour of love n.
|
|
237 |
Idioms |
çıkar sağlamak |
bring grist the mill v.
|
|
238 |
Idioms |
birinden çıkar sağlamak |
make one's hand v.
|
|
239 |
Idioms |
çıkar sağlamak |
avail one's self of v.
|
|
240 |
Idioms |
iki taraflı çıkar sağlamak |
butter (one's) bread on both sides v.
|
|
241 |
Idioms |
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak |
butter (one's) bread on both sides v.
|
|
242 |
Idioms |
iki taraflı çıkar sağlamak |
have (one's) bread buttered on both sides v.
|
|
243 |
Idioms |
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak |
have (one's) bread buttered on both sides v.
|
|
244 |
Idioms |
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamak |
have (one's) bread buttered on both sides v.
|
|
245 |
Idioms |
iki taraflı çıkar sağlamak |
have your bread buttered on both sides v.
|
|
246 |
Idioms |
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak |
have your bread buttered on both sides v.
|
|
247 |
Idioms |
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamak |
have your bread buttered on both sides v.
|
|
248 |
Idioms |
iki taraflı çıkar sağlamaya çalışmak |
want (one's) bread buttered on both sides v.
|
|
249 |
Idioms |
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) çıkar sağlama peşinde koşmak |
want (one's) bread buttered on both sides v.
|
|
250 |
Idioms |
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamaya çalışmak |
want (one's) bread buttered on both sides v.
|
|
251 |
Idioms |
iki taraflı menfaat elde etmek/çıkar sağlamak |
butter (one's) bread on both sides v.
|
|
252 |
Idioms |
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak |
butter (one's) bread on both sides v.
|
|
253 |
Idioms |
(bir şeyden) çıkar sağlamak |
get the advantage of (something) v.
|
|
254 |
Idioms |
birini kullanarak çıkar sağlamak |
take advantage of v.
|
|
255 |
Idioms |
çıkar sağlamak |
make capital out of v.
|
|
256 |
Idioms |
iki ayrı durumdan çıkar sağlamak |
the best of both worlds v.
|
|
257 |
Idioms |
iki ayrı durumdan çıkar sağlamak |
butter both sides of one's bread v.
|
|
258 |
Idioms |
-den çıkar sağlamak |
make capital out of v.
|
|
259 |
Idioms |
yırtık dondan çıkar gibi bitivermek |
burst onto the scene v.
|
|
260 |
Idioms |
biri/bir şey üzerinden çıkar sağlamak |
get one over on somebody/something v.
|
|
261 |
Idioms |
biri/bir şey üzerinden çıkar elde etmek |
get one over on somebody/something v.
|
|
262 |
Idioms |
biri/bir şey üzerinden çıkar sağlamak |
put one over on somebody/something v.
|
|
263 |
Idioms |
biri/bir şey üzerinden çıkar elde etmek |
put one over on somebody/something v.
|
|
264 |
Idioms |
çıkar için kazananın yanında yer almak |
leap on the bandwagon v.
|
|
265 |
Idioms |
(birine) çıkar yol bırakmamak |
box (someone) into a corner v.
|
|
266 |
Idioms |
(biriyle) çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak |
scrape up an acquaintance with (someone) [old-fashioned] v.
|
|
267 |
Idioms |
çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak |
scrape up an acquaintance v.
|
|
268 |
Idioms |
iki karşıt grubu birbirine düşürüp çıkar sağlamak |
play both sides against the middle v.
|
|
269 |
Idioms |
biriyle çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak |
scrape (up) an acquaintance with somebody v.
|
|
270 |
Idioms |
tek tarafın çıkar sağladığı bir durum/anlaşma olmak |
be a one-way street v.
|
|
271 |
Idioms |
(bir şeyden) çıkar sağlamak |
cash in on (something) v.
|
|
272 |
Idioms |
biri/bir şey üzerinden çıkar sağlamak |
get/put one over on somebody/something v.
|
|
273 |
Idioms |
biri/bir şey üzerinden çıkar elde etmek |
get/put one over on somebody/something v.
|
|
274 |
Idioms |
bir şeyden çıkar sağlamak |
make capital of of something v.
|
|
275 |
Idioms |
bir şeyden çıkar sağlamak |
make capital out of something v.
|
|
276 |
Idioms |
(biriyle) çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak |
scrape acquaintance with (someone) [old-fashioned] v.
|
|
277 |
Idioms |
(birinden/bir şeyden) fayda/yarar/çıkar sağlamak |
take advantage of (someone or something) v.
|
|
278 |
Idioms |
(biri/bir şey) tarafından faydalanılmış/çıkar sağlanmış |
put upon by (someone or something) adj.
|
|
279 |
Idioms |
burada rüzgar esse orada fırtına çıkar |
if (something) sneezes, (something else) catches a cold expr.
|
|
280 |
Idioms |
burada rüzgar esse orada fırtına çıkar |
if (something) catches a cold, (something else) gets pneumonia expr.
|
|
281 |
Idioms |
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar |
when (something) catches a cold, (something else) gets pneumonia expr.
|
|
282 |
Idioms |
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar |
when (something) sneezes, (something else) catches a cold expr.
|
|
283 |
Idioms |
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar |
when the US/UK/China, etc. sneezes, Japan/Germany, etc. catches cold expr.
|
|
284 |
Idioms |
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar |
when a sneezes, b catches a cold expr.
|
|
285 |
Idioms |
at gözlüğünü çıkar |
take your blinders off expr.
|
|
286 |
Idioms |
at gözlüklerini çıkar |
take your blinders off expr.
|
|
287 |
Idioms |
bütün yollar roma'ya çıkar |
all roads lead to rome expr.
|
|
288 |
Idioms |
çıkar sağlamak için araya bir tanıdık sokma eğilimi |
the old pals act expr.
|
|
289 |
Idioms |
hepsi aynı kapıya çıkar |
all roads lead to rome expr.
|
|
290 |
Idioms |
kokusu çıkar yakında |
something is rotten in the state of denmark expr.
|
|
291 |
Idioms |
kokusu çıkar yakında |
something is rotten in denmark expr.
|
|
292 |
Idioms |
tüm yollar roma'ya çıkar |
all roads lead to rome expr.
|
|
293 |
Idioms |
yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan? |
which came first the chicken or the egg? expr.
|
|
294 |
Idioms |
bunun da alıcısı çıkar/bu da satılır |
no one ever went broke underestimating the taste of... expr.
|
|
295 |
Idioms |
her şeyin bir alıcısı vardır/çıkar |
no one ever went broke underestimating the taste of... expr.
|
|
296 |
Idioms |
ne girerse o çıkar |
rubbish in, rubbish out expr.
|
|
297 |
Idioms |
çöp girerse çöp çıkar |
rubbish in, rubbish out expr.
|
|
298 |
Idioms |
(bir şeyi) yakından incelersen büyük ihtimalle altından (başka bir şey) çıkar |
scratch (something) and you'll find (something else) expr.
|
|
299 |
Idioms |
(bir şeyi) eşelersen altından büyük ihtimalle (başka bir şey) çıkar |
scratch (something) and you'll find (something else) expr.
|
|
300 |
Idioms |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks/is let loose expr.
|
|
301 |
Idioms |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks/is let loose expr.
|
|
302 |
Idioms |
tüm oyuncuların en fazla altı adımda kevin bacon'la bir bağı çıkar |
six degrees of kevin bacon expr.
|
|
303 |
Idioms |
çıkar yol yok |
can't be helped expr.
|
|
304 |
Idioms |
çıkar yol yok |
couldn't be helped expr.
|
|
305 |
Idioms |
çıkar yol yok |
(it) can't be helped expr.
|
|
306 |
Idioms |
çıkar yol yok |
(it) couldn't be helped expr.
|
|
307 |
Idioms |
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar |
(one's) chickens come home to roost expr.
|
|
308 |
Idioms |
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar |
(your/the) chickens come home to roost expr.
|
|
309 |
Idioms |
her şey açığa/temize çıkar |
it all comes out in the wash expr.
|
|
310 |
Idioms |
her şey açığa/temize çıkar |
it will come out in the wash expr.
|
|
311 |
Idioms |
ha öyle olmuş ha böyle aynı kapıya çıkar |
it's as broad as it is long [uk] expr.
|
|
312 |
Idioms |
ha öyle olmuş ha böyle aynı kapıya çıkar |
it's as broad as it's long expr.
|
|
313 |
Idioms |
çıkar çıkmaz |
off the (starting) blocks expr.
|
|
314 |
Idioms |
çıkar gözetmeksizin |
out of the goodness of heart expr.
|
|
315 |
Idioms |
çıkar gözetmeksizin |
out of the goodness of your heart expr.
|
|
316 |
Idioms |
çıkar gözetmeksizin |
out the goodness of (one's) heart expr.
|
|
317 |
Idioms |
(bir şeyi) yakından incelersen büyük ihtimalle altından (başka bir şey) çıkar |
scratch a and you'll find b expr.
|
|
318 |
Idioms |
(bir şeyi) eşelersen altından büyük ihtimalle (başka bir şey) çıkar |
scratch a and you'll find b expr.
|
|
319 |
Idioms |
iki yanlıştan bir doğru çıkar |
two wrongs make a right expr.
|
|
Speaking |
|
320 |
Speaking |
ağzındaki baklayı çıkar |
let the cat out of the bag n.
|
|
321 |
Speaking |
ağzındaki baklayı çıkar |
spill the beans n.
|
|
322 |
Speaking |
anın tadını çıkar |
savour the moment n.
|
|
323 |
Speaking |
anın tadını çıkar |
savor the moment n.
|
|
324 |
Speaking |
at gözlüklerini çıkar! |
get your head out of the clouds! expr.
|
|
325 |
Speaking |
aklından/kafandan çıkar |
get it out of your system expr.
|
|
326 |
Speaking |
aynı kapıya çıkar |
it comes to the same thing expr.
|
|
327 |
Speaking |
aynı kapıya çıkar |
It's six of one half a dozen of another expr.
|
|
328 |
Speaking |
bu gece benimle çıkar mısın? |
would you like to go out with me tonight? expr.
|
|
329 |
Speaking |
bu gece benimle çıkar mısın? |
would you like to go out with me tonight? expr.
|
|
330 |
Speaking |
beni yalancı çıkar |
make a liar out of me expr.
|
|
331 |
Speaking |
benimle çıkar mısın? |
will you go out with me? expr.
|
|
332 |
Speaking |
bu akşam benimle çıkar mısın? |
would you like to go out with? me this evening expr.
|
|
333 |
Speaking |
beni dışarı çıkar |
take me out expr.
|
|
334 |
Speaking |
çıkar yol yok |
it couldn't be helped expr.
|
|
335 |
Speaking |
çıkar ağzındaki baklayı |
let the cat out of the bag expr.
|
|
336 |
Speaking |
çıkar beni buradan |
take me out of here expr.
|
|
337 |
Speaking |
çıkar beni! |
let me out! expr.
|
|
338 |
Speaking |
çıkar yol yok |
it can't be helped expr.
|
|
339 |
Speaking |
çoraplarını çıkar |
take off your socks expr.
|
|
340 |
Speaking |
çıkar yol yok |
no way out expr.
|
|
341 |
Speaking |
çıkar ağzındaki baklayı |
spit it out! expr.
|
|
342 |
Speaking |
çıkar ağzındaki baklayı |
let's hear it expr.
|
|
343 |
Speaking |
çıkar beni buradan |
get me out of here expr.
|
|
344 |
Speaking |
hayatın tadını çıkar |
cherish your life expr.
|
|
345 |
Speaking |
gömleğini çıkar |
take off your shirt expr.
|
|
346 |
Speaking |
gezinin tadını çıkar |
enjoy the trip expr.
|
|
347 |
Speaking |
eldivenlerini çıkar |
take your gloves off expr.
|
|
348 |
Speaking |
ikisi bir kapıya çıkar |
they both amount to the same thing expr.
|
|
349 |
Speaking |
ne çıkar? |
what of it? expr.
|
|
350 |
Speaking |
kendin olmanın tadını çıkar |
enjoy being who you are expr.
|
|
351 |
Speaking |
köpeğini yürüyüşe çıkar |
take your dog for a walk expr.
|
|
352 |
Speaking |
ne çıkar bundan |
what about it expr.
|
|
353 |
Speaking |
ne çıkar |
so what expr.
|
|
354 |
Speaking |
kaldığın sürenin tadını çıkar |
enjoy your stay expr.
|
|
355 |
Speaking |
ne çıkar? |
what's the odds? expr.
|
|
356 |
Speaking |
rüyaların tersi çıkar |
dreams mean opposite expr.
|
|
357 |
Speaking |
tadını çıkar |
please yourself expr.
|
|
358 |
Speaking |
tadını çıkar |
make the most of it expr.
|
|
359 |
Speaking |
tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan çıkar? |
which came first the chicken or the egg? expr.
|
|
360 |
Speaking |
tadını çıkar |
enjoy it expr.
|
|
361 |
Speaking |
tek çıkar yol |
the only way out expr.
|
|
362 |
Speaking |
yolculuğun tadını çıkar |
enjoy the trip expr.
|
|
363 |
Speaking |
yalanlar mutlaka ortaya çıkar |
lies will always catch up with you expr.
|
|
364 |
Speaking |
yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan çıkar? |
which came first the chicken or the egg? expr.
|
|
Trade/Economic |
|
365 |
Trade/Economic |
aydınlanmış kişisel çıkar tezi |
enlightened self-interest n.
|
|
366 |
Trade/Economic |
azami çıkar |
maximum interest n.
|
|
367 |
Trade/Economic |
bireysel çıkar |
self-interest n.
|
|
368 |
Trade/Economic |
birincil çıkar sahipleri |
primary stakeholders n.
|
|
369 |
Trade/Economic |
çıkar grupları |
interest groups n.
|
|
370 |
Trade/Economic |
çıkar grupları |
interest groups n.
|
|
371 |
Trade/Economic |
çıkar grupları |
special interest groups n.
|
|
372 |
Trade/Economic |
çıkar hak |
benefit n.
|
|
373 |
Trade/Economic |
çıkar çelişkisi |
conflict of interests n.
|
|
374 |
Trade/Economic |
çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele kanunu |
prevention of benefit-oriented criminal organizations law n.
|
|
375 |
Trade/Economic |
çıkar çatışması |
conflict of interest n.
|
|
376 |
Trade/Economic |
çıkar çelişkisi hakemliği |
interest arbitration n.
|
|
377 |
Trade/Economic |
çıkar grupları |
pressure groups n.
|
|
378 |
Trade/Economic |
ekonomik çıkar |
economic interest n.
|
|
379 |
Trade/Economic |
ilk giren ilk çıkar |
first in first out n.
|
|
380 |
Trade/Economic |
ilk giren ilk çıkar |
first-in first-out n.
|
|
381 |
Trade/Economic |
ilk giren ilk çıkar yöntemi |
first in first out method n.
|
|
382 |
Trade/Economic |
ilk giren ilk çıkar yöntemine göre envanter yapma usulü |
first-in-first-out n.
|
|
383 |
Trade/Economic |
ilk giren ilk çıkar |
fifo n.
|
|
384 |
Trade/Economic |
iki veya daha fazla firmanın çıkar birleşmesi |
pool n.
|
|
385 |
Trade/Economic |
karşılıklı çıkar |
mutual benefit n.
|
|
386 |
Trade/Economic |
karşılıklı çıkar |
mutual interest n.
|
|
387 |
Trade/Economic |
karşılıklı çıkar |
mutual profit n.
|
|
388 |
Trade/Economic |
karşı tarafa çıkar sağlamak için yapılmış akit |
gratuitous contract n.
|
|
389 |
Trade/Economic |
karşılıklı çıkar |
reciprocal interest n.
|
|
390 |
Trade/Economic |
kişisel çıkar kuramı |
hedonistic principle n.
|
|
391 |
Trade/Economic |
kişisel çıkar |
personal interests n.
|
|
392 |
Trade/Economic |
müşterek çıkar |
mutual profit n.
|
|
393 |
Trade/Economic |
nakdi çıkar |
pecuniary benefit n.
|
|
394 |
Trade/Economic |
ortak çıkar |
common benefit n.
|
|
395 |
Trade/Economic |
parasal çıkar |
pecuniary benefit n.
|
|
396 |
Trade/Economic |
sigorta edilebilir çıkar |
insurable interest n.
|
|
397 |
Trade/Economic |
son giren ilk çıkar (last in, first out) diye bilinen muhasebe ilkesi |
lifo n.
|
|
398 |
Trade/Economic |
son giren ilk çıkar yöntemi |
last in first-out n.
|
|
399 |
Trade/Economic |
son giren ilk çıkar yöntemi |
last in first out method n.
|
|
400 |
Trade/Economic |
son giren ilk çıkar |
last in first out n.
|
|
401 |
Trade/Economic |
somut çıkar |
material interest n.
|
|
402 |
Trade/Economic |
ulusal çıkar |
national interest n.
|
|
403 |
Trade/Economic |
yürütme ve yasama organları üzerinde baskı yapan çıkar grupları |
pressure groups n.
|
|
404 |
Trade/Economic |
toronto'nun finansal çıkar ve güçleri |
bay street n.
|
|
405 |
Trade/Economic |
ilk giren ilk çıkar yöntemi |
first-in, first-out n.
|
|
406 |
Trade/Economic |
çıkar sağlamak |
gain benefit v.
|
|
407 |
Trade/Economic |
çıkar sağlamak |
gain advantage v.
|
|
408 |
Trade/Economic |
çıkar sağlamak |
make capital out of v.
|
|
409 |
Trade/Economic |
çıkar temin etmek |
gain benefit v.
|
|
410 |
Trade/Economic |
çıkar temin etmek |
make capital out of v.
|
|
411 |
Trade/Economic |
çıkar temin etmek |
derive benefits from v.
|
|
412 |
Trade/Economic |
çıkar sağlamak |
derive benefits from v.
|
|
413 |
Trade/Economic |
çıkar temin etmek |
gain advantage v.
|
|
414 |
Trade/Economic |
ilk giren ilk çıkar yöntemi ile ilgili |
first in first out adj.
|
|
415 |
Trade/Economic |
ilk giren ilk çıkar |
first in first out (fifo) expr.
|
|
416 |
Trade/Economic |
ilk giren ilk çıkar |
fifo (first in, first out) abrev.
|
|
Law |
|
417 |
Law |
bir gayrimenkul üzerinde çıkar sağlanan temsilci |
agency coupled with an interest n.
|
|
418 |
Law |
bireysel çıkar kanunu |
law of self interest n.
|
|
419 |
Law |
çıkar grubu |
stakeholder n.
|
|
420 |
Law |
çıkar çatışması davası |
conflict of interest suit n.
|
|
421 |
Law |
çıkar davası |
conflict of interest suit n.
|
|
422 |
Law |
çıkar çatışması |
conflict of interest n.
|
|
423 |
Law |
kefil olup hapisten çıkar |
bail out n.
|
|
424 |
Law |
maddi çıkar |
pecuniary advantage n.
|
|
425 |
Law |
mükellefiyetsiz çıkar |
overriding interest n.
|
|
426 |
Law |
ortak çıkar ilişkisi |
privity n.
|
|
427 |
Law |
yerleşmiş çıkar |
vested interest n.
|
|
428 |
Law |
çıkar birliği |
unity of interest n.
|
|
429 |
Law |
üçüncü tarafın davadan haksız çıkar sağlaması |
maintenance n.
|
|
430 |
Law |
çıkar amaçlı suç örgütü kurmak |
organize a crime syndicate for the purpose of generating monetary profit v.
|
|
431 |
Law |
kanuna aykırı biçimde çıkar sağlamak |
extort v.
|
|
432 |
Law |
bu durumdan kim karlı çıkar? |
cui bono (to whose profit?) expr.
|
|
Politics |
|
433 |
Politics |
avrupa çıkar grupları |
european interest groups n.
|
|
434 |
Politics |
büyük çıkar çevrelerinin sosyal ve ekonomik hayatta önemli görevlere sahip olduğu faşist devlet anlayışı |
corporative state n.
|
|
435 |
Politics |
büyük çıkar çevrelerinin sosyal ve ekonomik hayatta önemli görevlere sahip olduğu faşist devlet anlayışı |
corporativism n.
|
|
436 |
Politics |
çıkar sağlamak amacıyla kanunsuz olarak birleşme |
plunder bund n.
|
|
437 |
Politics |
çıkar eklemlenmesi |
articulation of interests n.
|
|
438 |
Politics |
çıkar lobisi/grubu |
special interest lobby/group n.
|
|
439 |
Politics |
çıkar grupları |
vested interests n.
|
|
440 |
Politics |
çıkar ittifakı |
alliance of convenience n.
|
|
441 |
Politics |
çıkar grubu |
interest group n.
|
|
442 |
Politics |
çıkar çevreleri |
interest group n.
|
|
443 |
Politics |
çıkar çatışması |
conflict of interest n.
|
|
444 |
Politics |
çıkar grupları |
interest groups n.
|
|
445 |
Politics |
çıkar grubu |
pressure group n.
|
|
446 |
Politics |
çıkar çevresi |
interest group n.
|
|
447 |
Politics |
ekonomik çıkar gruplaşması |
economic interest grouping n.
|
|
448 |
Politics |
hayati çıkar |
vital interest n.
|
|
449 |
Politics |
milli çıkar |
national interest n.
|
|
450 |
Politics |
ortak çıkar |
common interest n.
|
|
451 |
Politics |
ortak bir çıkar uğruna komşu devletlerin (şehirlerin) ortak hareket etmesi |
amphictyony n.
|
|
452 |
Politics |
siyasi çıkar grupları |
political interest groups n.
|
|
453 |
Politics |
sosyal çıkar |
social interest n.
|
|
454 |
Politics |
ulusal çıkar |
raison d'etat n.
|
|
455 |
Politics |
ulusal çıkar |
national interest n.
|
|
456 |
Politics |
çıkar için gizlice işbirliği yapma |
pipelaying n.
|
|
457 |
Politics |
lider veya temsilcilerden oluşan çıkar örgütü |
forum [south africa] n.
|
|
458 |
Politics |
iki yüzlülük, siyasi çıkar, vicdansız kurnazlık veya kötü niyetle ilişkilendirilen |
machiavelian adj.
|
|
Institutes |
|
459 |
Institutes |
avrupa ekonomik çıkar gruplaşması |
european interest grouping n.
|
|
Insurance |
|
460 |
Insurance |
ilk giren, ilk çıkar |
first in first out n.
|
|
Technical |
|
461 |
Technical |
çıkar budak |
loose knot n.
|
|
462 |
Technical |
çıkar yapraklı menteşe |
loose-joint hinge n.
|
|
463 |
Technical |
ilk giren ilk çıkar yığıtı |
pushoutstack n.
|
|
464 |
Technical |
rasgele çıkar |
random out n.
|
|
465 |
Technical |
son giren ilk çıkar |
last-in first-out n.
|
|
466 |
Technical |
son giren ilk çıkar yığıtı |
pushdown stack n.
|
|
467 |
Technical |
son giren ilk çıkar yığıtı |
last in first out stack n.
|
|
Computer |
|
468 |
Computer |
aygıtı devreden çıkar |
disable driver n.
|
|
469 |
Computer |
etkin durumdan çıkar bayrağı |
disable flag n.
|
|
470 |
Computer |
ilk giren ilk çıkar yığıtı |
pushout stack n.
|
|
471 |
Computer |
ilk giren ilk çıkar yığıtı |
push up stack n.
|
|
472 |
Computer |
ilk giren ilk çıkar yığıtı |
first in first out stack n.
|
|
473 |
Computer |
ortamı çıkar |
dismount media n.
|
|
474 |
Computer |
ortamı çıkar |
eject media n.
|
|
475 |
Computer |
ortamı çıkar |
eject the media n.
|
|
476 |
Computer |
son giren ilk çıkar kuyruk |
push down queue n.
|
|
477 |
Computer |
son giren ilk çıkar yığıtı |
last in first out stack n.
|
|
478 |
Computer |
son giren ilk çıkar yığıtı |
pushdown stack n.
|
|
479 |
Computer |
son giren ilk çıkar kuyruğu |
push-down queue n.
|
|
480 |
Computer |
son giren ilk çıkar kuyruk |
pushdown queue n.
|
|
481 |
Computer |
son giren ilk çıkar kuyruğu |
last in first out queue n.
|
|
482 |
Computer |
tak çıkar |
hot-plug n.
|
|
483 |
Computer |
tak çıkar |
hotplug n.
|
|
484 |
Computer |
bir örgütün çıkar veya lobicilik amacıyla milletvekillerinin görüşlerini e-postalar göndererek etkileme girişimi |
astroturf campaign n.
|
|
485 |
Computer |
bas çıkar |
presspull (autocad) adj.
|
|
486 |
Computer |
ağ denetim masası'nı devreden çıkar |
disable network control panel expr.
|
|
487 |
Computer |
arşivden çıkar |
un-archive expr.
|
|
488 |
Computer |
atanmış adresleri çıkar |
exclude expr.
|
|
489 |
Computer |
bu diski çıkar |
eject this disk expr.
|
|
490 |
Computer |
bilgisayarı çıkar |
eject pc expr.
|
|
491 |
Computer |
bilgisayarı çıkar |
undock computer expr.
|
|
492 |
Computer |
bilgisayar çıkar |
eject computer expr.
|
|
493 |
Computer |
bilgisayarın çıkar |
undock computer expr.
|
|
494 |
Computer |
bu sesi çıkar |
play this sound expr.
|
|
495 |
Computer |
düğüm çıkar |
evict node expr.
|
|
496 |
Computer |
diski çıkar |
eject expr.
|
|
497 |
Computer |
cd'yi çıkar |
eject disc expr.
|
|
498 |
Computer |
ciltten çıkar |
unbind expr.
|
|
499 |
Computer |
crl'den çıkar |
remove from crl expr.
|
|
500 |
Computer |
dosya paylaşımını devreden çıkar |
disable file sharing expr.
|
|