to it - Turkish English Dictionary
History

to it

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Meanings of "to it" in Turkish English Dictionary : 1 result(s)

English Turkish
General
to it adv. ona

Meanings of "to it" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

English Turkish
General
how-to-do-it book n. el kitabı
stick to it v. diretmek
not to put too fine a point on it v. tam anlamıyla ifade etmek
make it up to somebody v. altında kalmamak
have nothing to show for it v. elinde ne yaptığını gösterecek hiçbir şey olmamak
vow not to do it again v. tövbe etmek
hop to it v. koyulmak
not to find it in one's heart v. gönlü razı olmamak
make it to the finals v. finale kalmak
leave it up to the discretion of somebody v. takdirine bırakmak
stick to it v. ısrar etmek
get somebody to fall for it v. dalgaya düşmek
not leave it to luck v. işi şansa bırakmamak
jump to it v. elini çabuk tutmak
get someone's to fall for it v. dalgaya gelmek
beat somebody to it v. atlatmak
consider it necessary (to do sth) v. gerekli görmek
say it to one's face v. yüzüne söylemek
make it possible (for somebody) to do something v. zemin sunmak
have a blue tinge to it v. maviye çalmak
charge it to one's account v. hesaba yazmak
make it suitable to live in v. yaşanır kılmak
make it fit to live in v. yaşanır kılmak
happen to say it v. söylemiş bulunmak
kneel down to pick it up v. almak için yere eğilmek
not what it appears to be v. göründüğü gibi olmamak
make some sort of deal to get it back v. geri almak için bir çeşit anlaşma yapmak
open the door to see who it is v. kim olduğunu öğrenmek için kapıyı açmak
give it to charity v. hayır kurumlarına bağışlamak
take it to v. götürmek
give it to his/her v. (çocukluğuna/tecrübesizliğine vb) vermek
send it back to the publisher v. yayınevine geri göndermek
take it as one's duty to v. görev kabul etmek
didn't make it to the final round v. finale çıkamamak
didn't make it to the final round v. finale kalamamak
go to it interj. gayret! ha gayret!
Phrasals
make it up to v. hakkını ödemek
give it to someone (straight) v. birine karşı dürüst olmak
give it to someone (straight) v. biriyle açık açık konuşmak
give it to someone (straight) v. lafı dolandırmamak
give it to someone (straight) v. direkt/doğrudan söylemek
Phrases
put it to somebody that... v. karşı çıkıp çıkmayacağını görmek için birine bir iddia yöneltmek
put it to somebody that... v. karşı çıkıp çıkmayacağını görmek için birine bir iddia yöneltmek
you've got to be in it to win it expr. kazanmak istiyorsan bilet almalısın
you've got to be in it to win it expr. piyangoya/çekilişe mutlaka katılmalısın
better get used to it expr. buna alışsa/bunu kabullense iyi olur
come to mention it expr. … dedin de
come to mention it expr. lafı açılmışken
come to mention it expr. demişken
come to mention it expr. sözü açılmışken
if it comes to the point expr. böyle bir şeyle karşılaşıldığında
if it comes to the point expr. işler o raddeye vardığında
if it comes to the point expr. seçmek zorunda kalındığında
if it comes to the point expr. belli bir noktaya gelindiğinde
if it comes to the point expr. işler o noktaya geldiğinde
when it comes to the point expr. böyle bir şeyle karşılaşıldığında
when it comes to the point expr. işler o raddeye vardığında
when it comes to the point expr. seçmek zorunda kalındığında
when it comes to the point expr. belli bir noktaya gelindiğinde
when it comes to the point expr. işler o noktaya geldiğinde
in order to clarify (it) expr. açıklayıcı olması açısından
to put it bluntly expr. açık söylemek gerekirse
not to put too fine a point on it expr. açıkça söylemek gerekirse
to make it clear expr. açıklamak gerekirse
to put it another way expr. bir başka deyişle
to put it another way expr. bir başka ifadeyle
it seems to me that expr. bana öyle geliyor ki
to put it another way expr. bir de şu şeklide ifade edersem
it seems to me that expr. bana öyle görünüyor ki
to put it all in simple terms expr. basitçe söylemek gerekirse
it has been a while since we last wrote to each other expr. bir süredir yazışmıyoruz
it doesn't appeal to me expr. bana hitap etmiyor
It is harder to crack a prejudice than an atom expr. bir önyargıyı yıkmak atomu parçalamaktan zordur
to be a part of it expr. bunun bir parçası olmak için
to heal a wound you must stop touching it expr. bir yarayı iyileştirmek için ona dokunmayı bırakman gerek
it seems to me expr. bana öyle geliyor ki
it is more common to see expr. daha yaygın görülür
to put a finer point on it expr. daha net olarak ifade etmek gerekirse
to put a finer point on it expr. daha net olarak söylemek gerekirse
to put a finer point on it expr. daha açık ifade etmek gerekirse
when it comes to expr. denince
when it comes to expr. denilince
to put it more explicitly expr. daha açıkça ifade etmek gerekirse
come to think of it expr. demişken
not to put too fine a point on it expr. doğrusunu söylemek gerekirse
to put it mildly expr. en kibar şekliyle
as it used to be expr. eskiden de olduğu gibi
I have to hand it to expr. hakkını vermeliyim ki
the way it used to be expr. eskisi gibi
to put it mildly expr. en hafif deyimiyle
let the experts see to it expr. işi uzmanına bırakın
addressed to whom it may concern expr. ilgili makama hitaben
it all comes to this that expr. neticesi şudur ki
as it used to be expr. önceden de olduğu gibi
to put it simply expr. kısacası/basit bir şekilde açıklarsak
it is crucial to state that expr. önemle belirtmek gerekir ki
it is useless to flog a dead horse expr. olmayacak duaya amin demek
tell it to the hand expr. külahıma anlat
I got to hand it to you expr. kabul etmek zorundayım ki
it stands to reason that expr. mantık diyor ki
tell it to the hand expr. seni dinlemiyorum
when it comes to expr. söz konusu olunca
when it comes to the push expr. sorun ciddileşirse
when it comes to expr. söz konusu olduğunda
when it does not have to expr. zorunluluğu bulunmamakla birlikte/bulunmadığında
it is to be regretted that expr. yazık ki
it is not too much to say that expr. ...dığını söylemek abartı değildir
tell it to the hand expr. umurumda değil
it is time to expr. vakti geldi
it is unfortunate that I have to inform you expr. üzülerek belirtmek durumundayım ki
suffice it to say that expr. yalnız şu kadarını söyleyeyim ki
it is easy to find a stick to beat a dog expr. savunmasız birine/bir şeye saldırmak kolay
it is easy to find a stick to beat a dog expr. sahipsiz/korumasız kişileri ezmek kolay
it happens to the best of us expr. hepimizin/herkesin başına gelebilir
it doesn't hurt to (have or do something) expr. (bir şeyi yapmanın) zararı olmaz
it doesn't hurt to (have or do something) expr. (bir şeyi yapmanın) zararı yok
it doesn't hurt to (have or do something) expr. (bir şeyi yapmakta) bir sakınca yok
it doesn't hurt to (have or do something) expr. (bir şeyi yapmakta) bir mahzur yok
it doesn't hurt to (have or do something) expr. (bir şeyi yapmakta) beis yok
it takes two (to do something) expr. (iyi geçim/kavga etmek) iki baştan olur
it takes two (to do something) expr. (kavga etmek/anlaşmak) iki taraflıdır
it takes two (to do something) expr. (kavga etmek/anlaşmak) iki kişi gerektirir
it takes two (to do something) expr. (kavga etmek/anlaşmak) iki kişiliktir
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr. (bir şeyi yapmanın) zararı olmaz
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr. (bir şeyi yapmanın) zararı yok
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr. (bir şeyi yapmasında) bir sakınca yok
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr. (bir şeyi yapmasında) bir mahzur yok
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr. (bir şeyi yapmasında) beis yok
justice must not only be done it must be seen to be done expr. adalet maddeten tecelli etmesinin yanısıra, görünürde de tecelli etmelidir
far be it for me to... expr. … bana düşmez
far be it for me to... expr. … bana uygun değil
far be it for me to... expr. … bana uymaz
far be it for me to... expr. … benim işim değil
far be it for me to... expr. … bana göre değil
far be it for me to... expr. … bana gelmez
far be it for me to... expr. … benden uzak olsun
far be it for me to... expr. … benlik değil
far be it for me to... expr. … benim üstüme vazife değil
far be it from me to... expr. … bana düşmez
far be it from me to... expr. … bana uygun değil
far be it from me to... expr. … bana uymaz
far be it from me to... expr. … benim işim değil
far be it from me to... expr. … bana göre değil
far be it from me to... expr. … bana gelmez
far be it from me to... expr. … benden uzak olsun
far be it from me to... expr. … benlik değil
far be it from me to... expr. … benim üstüme vazife değil
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birine) düşmez
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birine) uygun değil
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birinin) işi değil
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birine) göre değil
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birinin) üstüne vazife değil
far be it from me to expr. … bana düşmez
far be it from me to expr. … bana uygun değil
far be it from me to expr. … bana uymaz
far be it from me to expr. … benim işim değil
far be it from me to expr. … bana göre değil
far be it from me to expr. … bana gelmez
far be it from me to expr. … benden uzak olsun
far be it from me to expr. … benlik değil
far be it from me to expr. … benim üstüme vazife değil
far be it from me to do something, but... expr. bir şey yapmak bana düşmez, fakat ...
far be it from me to do something, but... expr. bir şey yapmak bana uygun değil, fakat ...
far be it from me to do something, but... expr. bir şey yapmak benim işim değil, fakat ...
far be it from me to do something, but... expr. bir şey yapmak bana göre değil, fakat ...
far be it from me to do something, but... expr. bir şey yapmak benim üstüme vazife değil, fakat …
far be it from one to expr. ... birine düşmez
far be it from one to expr. ... yapmak birine uygun değil
far be it from one to expr. ... yapmak birinin işi değil
far be it from one to expr. ... yapmak birine göre değil
far be it from one to expr. ... yapmak birinin üstüne vazife değil
it has come to my attention that expr. dikkatimi çekti ki
when it comes to number expr. sayılar söz konusu olduğunda
Proverb
it is easier to tear down than to build up tahrip tamirden kolaydır
it is easier to tear down than to build up yıkmak yapmaktan daha kolaydır
you can lead a horse to water, but you can't make it drink birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın
it is easy to be wise after the event teker kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur
it takes two to make a quarrel bu işte senin de hatan var
it takes two to make a quarrel sende de hata var
it takes two to make a quarrel bu işte senin de kusurun olmuş olmalı
it takes two to tango eğer iki kişi kötü bir durumla karşılaşmışsa bu sorundan her ikisi birden sorumludur
It is better to travel hopefully than to arrive geleceği düşünmektense bugünün tadını çıkar
It is better to travel hopefully than to arrive göle giden yol gölden daha güzeldir
It takes money to make money kazanmak için harcaman gerekir
it is better to give than to receive vermek almaktan daha kutsaldır
it is better to wear out than to rust out yıpranmak paslanmaktan daha iyidir
it is better to give than to receive vermek almaktan daha iyidir
it is better to be born lucky than rich şanslı doğmak zengin doğmaktan daha iyidir
it is more blessed to give than to receive vermek almaktan daha iyidir
it is more blessed to give than to receive vermek almaktan daha kutsaldır
It takes two to make a bargain pazarlık/anlaşma iki kişiyle yapılır
if god did not exist it would be necessary to invent him tanrı olmasaydı bile onu icat etmek gerekirdi
it is better to have loved and lost than never to have lost at all sevip de kaybetmek hiç sevmemekten daha iyidir
it is never too late to learn öğrenmenin yaşı yok
it is never too late to learn öğrenmenin yaşı yoktur
it is better to have loved and lost than never to have loved at all sevip de kaybetmiş olmak hiç sevmemiş olmaktan iyidir
it is better to have loved and lost than never to have loved at all sevip de kaybetmek sevmemiş olmaktan iyidir
it is better to light a candle than to curse the darkness karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak
it takes one to know one tencere dibin kara seninki benden kara
it takes one to know one üzüm üzüme baka baka kararır
you can lead a horse to water but you can't make it drink zorla güzellik olmaz
it is easy to be wise after the event araba devrilince yol gösteren çok olur
it is easy to find a stick to beat a dog alçak eşek binmeye kolay, öksüz çocuk dövmeye kolay
it is easy to find a stick to beat a dog alçacık eşeğe herkes biner
it takes a village to raise a child bir çocuk yetiştirmek için bir köy gerekir
it takes a village to raise a child bir çocuğun yetiştirilmesi pek çok kişini yardımını ve desteğini gerektirir
give a beggar a horse, and he'll ride it to death çingeneye beylik vermişler önce babasını asmış
it takes one bad apple to spoil the (whole) barrel bir korkak bir orduyu bozar
it takes one bad apple to spoil the (whole) barrel bir baş soğan tüm kazanı kokutur
it takes one bad apple to spoil the (whole) barrel çürük bir elma sepettekilerin tümünü bozar
it is easy to find a stick to beat a dog sert bir eylemi haklı çıkarmak için bahane bulmak kolaydır
it is easy to find a stick to beat a dog köpeğini dövmek isteyene sopa bulmak kolay
it is better to give than to receive veren el alan elden üstündür
(one) has made (one's) bed and (one) will have to lie in it kendi düşen ağlamaz
(one) made (one's) bed and (one) has to lie in it kendi düşen ağlamaz
don't cross that bridge till you come to it dereyi görmeden paçaları sıvama
don't cross that bridge till you come to it ortada fol yok yumurta yokken telaş yapma
don't cross that bridge till you come to it doğmamış çocuğa don biçme
don't cross that bridge till you come to it zamanı gelmeden endişelenme
don't cross that bridge till you come to it henüz olmamış bir şey için canını sıkma
don't cross that bridge till you come to it o zaman gelince düşünürsün
don't cross that bridge till you come to it zamanı gelince düşünürsün
early money is like yeast, because it helps to raise the dough damlaya damlaya göl olur
early money is like yeast, because it helps to raise the dough sakla samanı gelir zamanı
early money is like yeast, because it helps to raise the dough ak akçe kara gün içindir
it is never too late to repent zararın neresinden dönersen kardır
it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch üzüm üzüme baka baka kararır
it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch körle yatan şaşı kalkar
it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan
it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch itle yatan bitle kalkar
it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch bir baş soğan bir kazanı kokutur
it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch balık baştan kokar
it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch bir uyuz keçi bir sürüyü boklar
it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch bir korkak bir orduyu bozar
it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel üzüm üzüme baka baka kararır
it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel körle yatan şaşı kalkar
it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan
it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel itle yatan bitle kalkar
it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel bir baş soğan bir kazanı kokutur
it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel balık baştan kokar
it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel bir uyuz keçi bir sürüyü boklar
it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel bir korkak bir orduyu bozar
Colloquial
see to it that something is done v. bir şeyin yapıldığından emin olmak
make it (to) some place v. bir yere yetişebilmek
get right down to it v. direkt konuya girmek
deem it to be necessary v. gerekli saymak
live to regret it v. gelecekte/ileride pişman olmak
make it to graduation v. mezun olabilmek
make it to high school v. liseye kadar gelebilmek/okuyabilmek
all you need is to want it v. tek yapmanız gereken onu istemek
see to it that v. -den emin olmak
give it to somebody [uk] v. birini sert/ağır bir şekilde cezalandırmak
give it to somebody [uk] v. birine gününü göstermek
give it to somebody [uk] v. birini çok fena azarlamak/paylamak
give it to somebody [uk] v. birinin çok fena canına okumak
give it to somebody [uk] v. birine çok fena giydirmek
give it to somebody [uk] v. birine çok fena fırça çekmek
give it to somebody [uk] v. birini çok fena haşlamak
give it to somebody [uk] v. birine çok fena çıkışmak
be put to it v. zorlanmak
be put to it v. gerilmek
be put to it v. stresli günler yaşamak
be put to it v. gergin bir zaman geçirmek
be put to it v. yorulmak
be put to it v. ciddi bir problemle uğraşmak
put to it v. zorlanmak
put to it v. gerilmek
put to it v. stresli günler yaşamak
put to it v. gergin bir zaman geçirmek
put to it v. yorulmak
put to it v. ciddi bir problemle uğraşmak
put to it v. sıkıntıda olmak
put to it v. zorda olmak
put to it v. darda olmak
put to it v. sıkışık olmak
know what it is to be (something) v. (bir şey) olmanın ne demek olduğunu bilmek
leave it to someone v. (bir işi birine) bırakmak
leave it to someone v. tam (birine) göre bir iş olmak
leave it to someone v. tam (birinin) yapacağı iş olmak
leave it to someone v. tam senlik/onluk bir iş olmak
owe it to (someone or oneself) to (do something) v. (bir şey yapmayı birine veya kendine) borçlu olmak
give it to v. sert biçimde cezalandırmak
give it to v. sert bir şekilde azarlamak
give it to v. çok fena fırça çekmek
go (to) it v. şevkle hareket etmek
go (to) it v. coşkuyla hareket etmek
go (to) it v. gayret etmek
go to it v. bir işe, göreve hemen başlamak
go to it v. bir işe, göreve bir an önce başlamak
go to it v. bir işe, göreve acilen başlamak
go to it v. bir işe, göreve derhal başlamak
go to it v. bir işe, göreve gecikmeden başlamak
go to it v. bir işe, göreve hemen girişmek
go to it v. bir işe, göreve tez elden girişmek
have had it up to here v. burasına/şurasına kadar gelmek
have had it up to here v. tahammülünün sınırına gelmek
have had it up to here v. dayanma eşiğinin sınırına gelmek
hump it (to somewhere) v. hızla (bir yere) gitmek
hump it (to somewhere) v. hızla (bir yere) geçmek
hump it (to somewhere) v. hemen (bir yere) hareket etmek
put it to (one) v. (birine) sunmak
put it to (one) v. (birine) önermek
put it to (one) v. bir fikri (birine) götürmek
put it to (one) v. ne yapacağını görmek için (birini) suçlamak
put it to (one) v. ne yapacağını görmek için (birine) bir suçlama yöneltmek
put it to (one) v. ne yapacağını görmek için (birine) suç atmak
put it to v. değerlendirmeye sunmak
put it to v. ısrarla söylemek
put it to v. açıkça söylemek
put it to v. üstüne yüklemek
put it to v. üstüne yıkmak
put it to v. fazla/yapabileceğinden fazla görev yüklemek
put it to v. üstüne atmak
put it to v. suç atmak
put it to v. suçu yüklemek/yıkmak
put it to v. üstüne yıkmak
put it to v. kazıklamak
put it to v. kazık atmak
put it to v. kandırmak
put it to v. haksız fayda sağlamak
put it to v. dolandırmak
put it to someone v. ne yapacağını görmek için birini suçlamak
put it to someone v. ne yapacağını görmek için birine bir suçlama yöneltmek
put it to someone v. inkar edip etmeyeceğini görmek için birine suç atmak
put it to (someone) v. (birinin) üstüne yüklemek
put it to (someone) v. (birinin) üstüne yıkmak
put it to (someone) v. (birine) fazla/yapabileceğinden fazla görev yüklemek
put it to (someone) v. (birinin) üstüne atmak
put it to (someone) v. (birine) suç atmak
put it to (someone) v. suçu (birine) yüklemek/yıkmak
put it to (someone) v. (birinin) üstüne yıkmak
put it to (someone) v. (birini) kazıklamak
put it to (someone) v. (birine) kazık atmak
put it to (someone) v. (birini) kandırmak
put it to (someone) v. (birinden) haksız fayda sağlamak
put it to (someone) v. (birini) dolandırmak
put it to (someone) v. (birine) ısrarla söylemek
put it to (someone) v. (birine) açıkça söylemek
put it to (someone) v. (birini) bozguna uğratmak
put it to (someone) v. (birini) büyük yenilgiye uğratmak
put it to (someone) v. (birini) açık ara yenmek
make it (to something or some place) v. (bir şeye/yere) varabilmek
make it (to something or some place) v. (bir şeye/yere) ulaşabilmek
make it (to something or some place) v. (bir şeye/yere) ulaşmayı başarmak
make it (to something or some place) v. (bir şeye/yere) varmayı başarmak
make it (to something or some place) v. (bir şeye/yere) yetişmek
make it (to something or some place) v. (bir şeye/yere) zamanında varmak
make it (to something or some place) v. (bir şeye/yere) vaktinde yetişmek
make it (to something or some place) v. (bir aşamaya/mertebeye) ulaşmak
make it (to something or some place) v. (bir şeyin) sonunu getirmeyi başarmak
make it (to something or some place) v. (bir aşamaya) kadar ilerlemeyi başarmak
make it to something v. (bir şeye kadar) dayanmak
make it to something v. (bir şeye kadar) sabretmek
make it to v. varabilmek
make it to v. ulaşabilmek
make it to v. ulaşmayı başarmak
make it to v. varmayı başarmak
stick it to the man v. kurulu düzene karşı çıkmak
stick it to the man v. kurulu düzen karşısında direnmek
stick it to the man v. kurulu düzene karşı koymak
stick it to the man v. otoriteye karşı çıkmak
stick it to the man v. otoriteye direnmek
to barely make it v. zar zor bitirmek
to barely make it v. ucu ucuna geçmek
to barely make it v. güçlükle tamamlamak
to barely make it v. kıl payı tamamlamak
to barely make it v. son anda bitirmek
to barely make it v. zar zor yetişmek
to barely make it v. ucu ucuna yetişmek
to barely make it v. kıl payı yetişmek
to barely make it v. son anda yetişmek
to barely make it on time v. zar zor yetişmek
to barely make it on time v. ucu ucuna yetişmek
to barely make it on time v. kıl payı yetişmek
to barely make it on time v. son anda yetişmek
beat (one) to it v. (birinden) önce davranmak
beat (one) to it v. (birinden) erken davranmak
beat (one) to it v. (birinden) hızlı davranmak
beat to it v. önüne geçmek
beat to it v. önce davranmak
beat to it v. erken davranmak
beat to it v. hızlı davranmak
break it to (one) v. (birine) kötü bir haber vermek
chalk it up to v. -e vermek
chalk it up to v. -e yormak
chalk it up to v. -e saymak
get down to it v. asıl önemli noktaya odaklanmak
get down to it v. asıl konuya odaklanmak
get down to it v. konunun özüne/derinine inmek
give it to (one) straight v. (birine) karşı dürüst olmak
give it to (one) straight v. (biriyle) açık açık konuşmak
give it to (one) straight v. lafı dolandırmamak
give it to (one) straight v. (birine) direkt/doğrudan söylemek
give it to someone v. birini azarlamak
give it to someone v. birine cezasını vermek
give it to someone v. birini fırçalamak
give it to someone v. birinin ağzının payını vermek
give it to someone v. birini haşlamak
have it coming (to you) v. hak ettiğini bulmak
have it coming (to you) v. gününü görmek
have it coming (to you) v. cezasını bulmak/çekmek
hand it to someone v. birine/birinin hakkını vermek
hand it to someone v. birinin başarısını/üstünlüğünü kabul etmek
have it coming to you v. hak etmek
have it coming to you v. müstahak olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma yeteneği olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma becerisi içinde olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in you (to do something) v. (bir şey yapma) yeteneği olmak
have it in you (to do something) v. (bir şey yapma) becerisi içinde olmak
have it in you (to do something) v. (bir şey yapma) yeteneğini içinde barındırmak
have it in one to do something v. birinin bir şey yapma yeteneği olmak
have it in one to do something v. bir şey yapma becerisi birinin içinde olmak
have it in one to do something v. bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in mind to do something v. bir şey yapmak aklında olmak
have it in mind to do something v. bir şey yapmaya niyeti olmak
have it in mind to do something v. bir şey yapmayı düşünmek
have it in one to do v. yapma yeteneği olmak
have it in one to do v. yapma becerisine sahip olmak
have it in one to do v. yapmak birinin içinde olmak
have it in one to do v. yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in one to do v. yapma kapasitesi olmak
have it in one to do v. yapma potansiyeli olmak
have it in one to do something v. bir şey yapma yeteneği olmak
have it in one to do something v. bir şey yapma becerisine sahip olmak
have it in one to do something v. bir şey yapmak birinin içinde olmak
have it in one to do something v. bir şey yapma kapasitesi olmak
have it in one to do something v. bir şey yapma potansiyeli olmak
have it in you to do something v. bir şey yapma yeteneği olmak
have it in you to do something v. bir şey yapma becerisine sahip olmak
have it in you to do something v. bir şey yapmak birinin içinde olmak
have it in you to do something v. bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in you to do something v. bir şey yapma kapasitesi olmak
have it in you to do something v. bir şey yapma potansiyeli olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma becerisine sahip olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapmak birinin içinde olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma kapasitesi olmak
have (got) it in you to do something v. bir şey yapma potansiyeli olmak
hotfoot it off to (some place) v. (bir yere) acele ile gitmek
know what it is to be/do something v. bir şey olmanın/yapmanın ne demek olduğunu bilmek
know what it is to be/do something v. bir şey olarak/yapmak konusunda çok deneyimi/tecrübesi olmak
know what it is to be/do something v. ben de bir şey oldum/yaptım, bilirim
know what it is to be/do something v. bir şey benim de başımdan geçti/bir şeyi ben de yaptım, bilirim
leave to it v. -e bırakmak
leave to it v. bırak bildiği gibi yapsın/ne yaparsa yapsın
see (to it) that (something happens) v. (bir şeyin) yapıldığından/gerçekleştiğinden emin olmak
see (to it) that (something happens) v. (bir şeyin) olduğundan/yerine getirildiğinden emin olmak
see to it v. emin olmak
slip it to (one) v. (birine) el altından uzatmak/vermek
slip it to (one) v. (birine) gizlice vermek
sock it to v. yüzüne karşı çok ağır sözler söylemek
sock it to v. canına okumak
sock it to v. benzetmek
beat someone to it v. atı alıp üsküdar'ı geçmek
put to it adj. zorlanmış
put to it adj. gerilmiş
put to it adj. stresli günler yaşayan
put to it adj. gergin bir zaman geçiren
put to it adj. yorgun
put to it adj. yorulmuş
stick-to-it-ive adj. azimli
stick-to-it-ive adj. iradeli
stick-to-it-ive adj. dayanıklı
stick-to-it-ive adj. metanetli
stick-to-it-ive adj. direşken
stick-to-it-ive adj. dirayetli
better get used to it expr. alış buna
better get used to it expr. (buna/bunlara) alışsan iyi olur
better get used to it expr. (bunu) kabullen
better get used to it expr. kabullensen iyi olur
better get used to it expr. buna alışsan iyi edersin
bguti (better get used to it) expr. alış buna
bguti (better get used to it) expr. (buna/bunlara) alışsan iyi olur
bguti (better get used to it) expr. (bunu) kabullen
bguti (better get used to it) expr. kabullensen iyi olur
bguti (better get used to it) expr. buna alışsan iyi edersin
what's it to you? expr. sen hayırdır?
you sold it to me expr. aklıma sen soktun
you've sold it to me expr. aklıma sen soktun
put your mind to it expr. aklını ver
set your mind to it expr. aklını ver
get used to it expr. buna alış
somebody had to do it expr. birinin bunu yapması gerekiyordu
It really doesn't matter to me expr. benim için fark etmez
am i supposed to know what it is? expr. bunun ne olduğunu bilmem mi gerekiyor?
want to make something of it expr. erkeksen al/yap gibi meydan okuma ifade eden bir söz
sock it to me expr. hadi canıma oku benim
sock it to me expr. hadi vur bana
add it to the tab expr. hesaba yaz
no objections to it expr. İtirazım yok
cross that bridge when you come to it expr. o işi de/onu da zamanı gelince hallederiz
send it to my office expr. ofisime yolla
not what it is cracked up to be expr. söylenildiği kadar iyi değil
you've sold it to me expr. sen aklıma soktun
you sold it to me expr. sen aklıma soktun
you did it to yourself expr. sana müstahak
now it began to make sense expr. (hah şimdi) taşlar yerine oturdu işte
give it to me expr. ver onu bana
say it to my face expr. yüzüme söyle
it matters to me expr. benim için önemli