-an - Turc Anglais Dictionnaire

-an

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Sens de "-an" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 8 résultat(s)

Anglais Turc
General
-an suf. -dan
-an suf. ilgili
-an suf. benzeyen
-an suf. inanan
-an suf. savunan
-an suf. uzman
Chemistry
-an suf. doymamış karbon bileşiği
-an suf. bir karbonhidratın anhidriti

Sens de "-an" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 4 résultat(s)

Turc Anglais
General
-an which pron.
-an whose pron.
-an that conj.
-an who conj.

Sens de "-an" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
make an effort v. çaba göstermek
It would seem to me that the Council should now make an effort and push this through.
Bana öyle geliyor ki Konsey şimdi çaba göstermeli ve bunu gerçekleştirmelidir.

More Sentences
make an effort v. gayret etmek
In this respect, we must make an effort to act as responsibly as possible.
Bu bakımdan mümkün olduğunca sorumlu davranmaya gayret etmeliyiz.

More Sentences
take an exam v. sınava girmek
I need to take an exam in January.
Ocak ayında bir sınava girmem gerekiyor.

More Sentences
make an effort v. çabalamak
The dying man made an effort to say something, but could not.
Ölmek üzere olan adam bir şeyler söylemek için çabaladı ama söyleyemedi.

More Sentences
place an order v. sipariş vermek
It is enough to place an order on the site.
Site üzerinden sipariş vermeniz yeterlidir.

More Sentences
put an end v. son vermek
We must involve the countries that issue those flags of convenience in an effort to put an end to these practices.
Bu uygulamalara son vermek için elverişli bayrakları kullanan ülkeleri de sürece dahil etmeliyiz.

More Sentences
run an errand v. ayak işleri yapmak
Tom is running an errand for his mother.
Tom annesi için bir ayak işi yapıyor.

More Sentences
make an effort v. çaba harcamak
Fadil was making an effort to share Layla's passions.
Fadıl, Leyla'nın tutkularını paylaşmak için çaba harcıyordu.

More Sentences
take an oath v. ant içmek
All of us have taken an oath to protect you.
Biz hepimiz seni korumaya ant içtik.

More Sentences
being an executioner n. cellatlık
give an order v. sipariş vermek
come to an agreement v. anlaşmaya varmak
commit an offense v. suç işlemek
General
making an effort n. çaba sarf etme
We have to make an effort to reach him.
Ona ulaşmak için çaba sarf etmemiz gerekiyor.

More Sentences
as an exception n. istisna olarak
Oily fish cats can be given as an exception.
Yağlı balık kedileri istisna olarak verilebilir.

More Sentences
an armful n. kucak dolusu
Tom was carrying an armful of books.
Tom bir kucak dolusu kitap taşıyordu.

More Sentences
placing an order n. sipariş verme
We will only consider placing an order if you reduce the price by 5%.
Sadece fiyatı %5 düşürürseniz sipariş vermeyi düşünürüz.

More Sentences
half an hour n. yarım saat
So we had half an hour to spare.
Yani ayıracak yarım saatimiz vardı.

More Sentences
an important role n. önemli bir rol
We have an important role to play in supporting the voices of moderation wherever they exist.
Nerede olursa olsun ılımlı seslerin desteklenmesinde önemli bir rol oynamalıyız.

More Sentences
quite an experience n. harika bir deneyim
Our journey by camel was quite an experience.
Deveyle yolculuğumuz harika bir deneyimdi.

More Sentences
an ethical problem n. etik bir sorun
If this does not take place, we shall have not only a fiscal, but also an ethical problem.
Eğer bu gerçekleşmezse, sadece mali değil aynı zamanda etik bir sorunla da karşı karşıya kalacağız.

More Sentences
an important step n. önemli bir adım
Hence Bonn represented an important step but is not yet the end of the process.
Bu nedenle Bonn önemli bir adımı temsil etmektedir ancak henüz sürecin sonu değildir.

More Sentences
an indisputable fact n. tartışmasız bir gerçek
Let's start off with an indisputable fact.
Tartışmasız bir gerçekle başlayalım.

More Sentences
an interesting story n. ilginç bir hikaye
Hans Christian Andersen, the Danish author, has an interesting story about one Christmas tree.
Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen'in bir Noel ağacı hakkında ilginç bir hikayesi var.

More Sentences
an essential role n. önemli bir rol
It also proposes defining the role of the European Central Bank, which has an essential role as a lender of last resort.
Ayrıca son çare mercii olarak önemli bir role sahip olan Avrupa Merkez Bankası'nın rolünün tanımlanmasını önermektedir.

More Sentences
half an inch n. yarım inç
Some are as small as 3 mm, while others grow to about 15 mm (about half an inch).
Bazıları 3 mm kadar küçükken, diğerleri yaklaşık 15 mm'ye (yaklaşık yarım inç) kadar büyür.

More Sentences
an only child n. tek çocuk
I am an only child, and I have an only child.
Ben tek çocuğum ve tek çocuğum var.

More Sentences
an unlucky day n. uğursuz bir gün
It is said that Friday the 13th is an unlucky day.
13. Cuma'nın uğursuz bir gün olduğu söylenir.

More Sentences
an inseparable part n. ayrılmaz bir parça
This brand has become an inseparable part of our lives.
Bu marka hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi.

More Sentences
pass an exam n. sınav geçmek
This is the first time I've ever passed an exam.
İlk defa bir sınavı geçtim.

More Sentences
an awkward situation n. tuhaf bir durum
His words created an awkward situation.
Sözleri tuhaf bir durum yarattı.

More Sentences
leave an impression v. etki bırakmak
That left an impression.
Bu bir etki bıraktı.

More Sentences
make an error v. hata yapmak
It offers strength and destroys men’s fear of making an error.
Güç verir ve erkeklerin hata yapma korkusunu yok eder.

More Sentences
make an appointment v. randevu vermek
Tom made an appointment to meet Mary the following day.
Tom, ertesi gün Mary ile buluşmak için randevu verdi.

More Sentences
become an obsession v. takıntı haline gelmek
Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.

More Sentences
make an investment v. yatırım yapmak
You have to make an investment to enjoy these services.
Bu hizmetlerden yararlanmak için yatırım yapmanız gerekmektedir.

More Sentences
get an answer v. cevap almak
This is the question people in Austria are asking and they are not getting an answer.
Avusturya'daki insanlar bu soruyu soruyor ve bir cevap alamıyorlar.

More Sentences
have an abortion v. kürtaj olmak
My mother suggested that I have an abortion.
Annem kürtaj olmamı önerdi.

More Sentences
make an appointment v. randevu almak
I made an appointment and, on behalf of the European Parliament, I went to meet the former king of Afghanistan.
Bir randevu aldım ve Avrupa Parlamentosu adına Afganistan'ın eski kralıyla görüşmeye gittim.

More Sentences
pass an examination v. sınavdan geçmek
Careless as she was, she could never pass an examination.
Dikkatsiz biri olduğundan ötürü hiçbir sınavı geçemezdi.

More Sentences
give an injection v. iğne yapmak
The nurse gave an injection to the patient.
Hemşire hastaya iğne yaptı.

More Sentences
get an appointment v. randevu almak
How do I get an appointment there?
Oradan nasıl randevu alabilirim?

More Sentences
make an agreement v. anlaşma yapmak
We did not make an agreement on what the amounts are for the CFSP.
ODGP için miktarların ne olacağı konusunda bir anlaşma yapmadık.

More Sentences
open an account v. hesap açtırmak
Today, I went to the bank to open an account.
Bugün hesap açtırmak için bankaya gittim.

More Sentences
play an instrument v. alet çalmak
Can you play an instrument?
Bir müzik aleti çalabiliyor musun?

More Sentences
have an operation v. ameliyat olmak
This naturally also applies to women who have had an operation as a result of breast cancer.
Bu durum doğal olarak meme kanseri nedeniyle ameliyat olmuş kadınlar için de geçerlidir.

More Sentences
give an answer v. cevap vermek
Please be so good as to answer in writing if you are not able to give an answer straightaway.
Lütfen hemen cevap veremeyecekseniz yazılı olarak cevap verme nezaketini gösteriniz.

More Sentences
make an excuse v. özür dilemek
She made an excuse for being late.
Geç kaldığı için özür diledi.

More Sentences
find an opportunity v. fırsat bulmak
Tom hoped to find an opportunity to talk to Mary.
Tom Mary ile konuşma fırsatı bulmayı umuyordu.

More Sentences
take an examination v. sınava girmek
I have to take an examination in history tomorrow.
Yarın tarih sınavına girmem gerekiyor.

More Sentences
give an interview v. röportaj vermek
Pink's representative in Norway, Kristin Svendsen, gave an interview to Jyllands-Posten.
Pink'in Norveç'teki temsilcisi Kristin Svendsen, Jyllands-Posten'e röportaj verdi.

More Sentences
receive an answer v. cevap almak
I promise that I shall do everything within my power to ensure that you receive an answer.
Cevap alabilmeniz için elimden gelen her şeyi yapacağıma söz veriyorum.

More Sentences
have an appointment v. randevusu olmak
Tom asked if Mary had an appointment.
Tom, Mary'ye bir randevusu olup olmadığını sordu.

More Sentences
an outrage upon decency n. tecavüz
an elongated grape n. gelinparmağı
kernel of an integral equation n. entegral denklemi çekirdeği
confinement in an asylum n. akıl hastanesine kapatılma
an advanced technical school for girls n. olgunlaşma enstitüsü
a familiar address to an older man n. amca
blink of an eye n. göz kırpma
role of an older sister n. ablalık
vitality of an institution n. bir kurumun canlılığı
set form of an oath n. bir yeminin belirlenmiş biçimi
founder of an order n. pir
an appreciation n. takriz
an easy prey n. dişe gelir
duties of an undersecretary n. müsteşarlık
an off street n. sapa bir sokak
the twinkling of an eye n. göz açıp kapayıncaya kadar
an open sore n. açık yara
assistant to a professor in an islamic university n. muid
an open secret n. herkesçe bilinen bir sır
seat with an adjustable back n. pulman koltuk
an eyesore n. göz zevkini bozan (bina vb)
quite an event n. fevkalade bir hadise
an open question n. çözümlenmemiş sorun
placing an order n. ısmarlama
end of an era n. bir devrin sonu
rank of an undersecretary n. müsteşarlık
work of an educator n. eğitmenlik
a matter of life an death n. ölüm kalım meselesi
being an officer n. zabitlik
bay of an arch n. kemer gözü
an elongated gourd n. borukabağı
premises of an airport n. havaalanı binası
coming to an end n. tükenme
the inside of an affair n. işin iç yüzü
an immortal person believed to come in time of need n. hızır
being an immigrant n. muhacirlik
kernel of an almond n. badem içi
breach of an oath n. yeminini bozma
an equal amount n. misil
an extra n. extra bir
an upward trend in sales n. satışlarda artış eğilimi
an old flame n. göz ağrısı
being an elder sister n. ablalık
an oil baron n. petrol kralı
betrothed while still an infant n. beşik kertiği
uterus of an animal n. kulunluk
being an aga n. ağalık
being an architect n. mimarlık
skin of an onion n. soğan zarı
being an uncle n. dayılık
an acid remark n. iğneleyici bir söz
place suitable for an outing n. mesirelik
means to an end n. vasıta
report of an informer n. jurnal
being an upstart n. görmemişlik
an outrage upon justice n. hak çiğneme
oath taken by an expert n. ehlivukufun yemini
means to an end n. araç
an egregious mistake n. korkunç bir hata
violation of an oath n. bir yeminin bozulması
an accomplished fact n. olmuş bitmiş bir şey
an upright man n. adam gibi adam
an outrage upon justice n. adaletsizlik
an insect pest of cereals n. kımıl
taking advantage of an opportunity n. fırsattan istifade
an off day n. kötü gün
the white of an egg n. yumurta akı
an elderly greek woman n. kokona
report of an informer n. curnal
being an elder brother n. ağabeylik
an eagle owl n. zağanos
an open question n. çözülmemiş sorun
an axe to grind n. çözülmesi gereken sorun
an axe to grind n. şikayete sebep olan durum
member of an association n. dernek üyesi
an ejaculation of surprise n. şaşırma nidası
an outlook on life n. hayata bakış (açısı)
an intense heat n. yoğun bir sıcaklık
the white of an egg n. yumurtanın beyazı
evacuation (of people, an area) n. bir bölgenin tahliye edilmesi
an outstanding beauty n. dünya güzeli
an agreement that has yet to be notarized n. noterden geçmemiş sözleşme
an agreement that has yet to be notarised n. noterden geçmemiş sözleşme
an attribute of land n. arsa vasfı
quite an experience n. tam bir deneyim
the epicentre of an earthquake n. depremin merkez üssü
an associate company n. tanıdık firma
an associate company n. tanıdık şirket
an obvious example n. açık bir örnek
an obvious example n. net bir örnek
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order n. şed kuşanma
fall of an empire n. bir imparatorluğun çöküşü
decline of an empire n. bir imparatorluğun çöküşü
violation of terms and conditions (of an agreement) n. sözleşme hükümlerine aykırılık
an old banger n. külüstür
an honest joe n. sıradan adam
an honest joe n. kendi halinde insan
an easy and pleasant life n. rahat ve sıkıntısız hayat
an advantage gained at the beginning n. başlangıçta elde edilen avantaj
means to an end n. hedefe yönelik davranış
means to an end n. sonuca götüren adım
means to an end n. başarıyı getiren hamle
means to an end n. amaca ulaştıran adım
an easy victory n. kolay zafer
expression of an opinion n. bir fikrin ifadesi
cash withdrawal from an atm machine while abroad n. yurtdışı atm'den nakit çekim
an inconstant affection n. hercai gönül
an inconstant lover n. hercai gönül
an inconstant heart n. hercai gönül
an ugly attack n. çirkin bir saldırı
an unfortunate statement n. talihsiz bir açıklama
an unfortunate statement n. talihsiz açıklama
an alliance of values n. değerler bütünü
an open ended question n. ucu açık soru
an alternative view to n. farklı bir bakış
expected life of an item n. kullanım ömrü
an appropriate intervention n. yerinde bir müdahale
an anonymous watcher n. ismini vermek istemeyen bir izleyici
an affront to humanity n. insanlığa yapılmış bir hakaret
an affront to humanity n. insanlık ayıbı
an indisputable truth n. tartışmasız bir gerçek
an economical solution n. ekonomik çözüm
an unmet need n. karşılanmamış ihtiyaç
an inseparable whole n. ayrılmaz bir bütün
an indivisible whole n. ayrılmaz bir bütün
an unexpected development n. beklenmeyen gelişme
an unexpected development n. beklenmedik gelişme
an important role n. büyük bir rol
an essential role n. büyük bir rol
image of an aggressive fellow countryman n. agresif memleket delikanlısı imajı
an open message n. açık bir mesaj
an explicit message n. açık bir mesaj
an unbelievable/incredible day n. inanılmaz bir gün
an eye-catching beauty n. göz alıcı güzellik
locating an address n. adres tespiti
an important problem n. önemli bir sorun/problem
an engineering wonder n. bir mühendislik harikası
an engineering masterpiece n. bir mühendislik harikası
an engineering marvel n. bir mühendislik harikası
an opposing view n. karşıt/muhalif görüş
a man with an ankle holster n. ayak bileğinde silah kılıfı olan adam
an amusing anecdote n. eğlenceli bir hikaye
an airplane without wings n. kanatsız bir uçak
an emergency meeting n. acil bir toplantı
an unpleasant experience n. acı deneyim
the chance of an asteroid hitting the earth n. bir asteroitin dünya'ya çarpma olasılığı
an ordinary human being n. normal bir insan
an internet company n. bir internet şirketi
an aberrant behavior n. anormal bir davranış
an angel of death n. bir ölüm meleği
an abandoned hospital n. terk edilmiş bir hastane
an ugly remark n. çirkin bir ifade
an ugly wish n. çirkin bir dilek
an early winter n. erken bastıran kış
an early summer n. erken gelen yaz
an old motel n. eski bir motel
an ailing relative n. hasta bir akraba
an illustrious career n. şerefli bir kariyer
an icon of justice n. adalet idolü
an irreparable mistake n. telafi edilemez bir hata
an aborted baby n. kürtajla alınmış bebek
an aborted baby n. kürtajla alınan bebek
an empty stage n. boş bir sahne
an inseparable part of the education n. eğitimin ayrılmaz bir parçası
an inbred family n. akrabalar arası evlilik yapan bir aile
an alternative to n. bir şeyin alternatifi
an impish smile n. muzip bir gülüş
an impish look n. muzip bir bakış
an unpleasant place n. tatsız bir yer
an uncertain world n. şüphelerle dolu bir dünya
an uncertain world n. belirsizliklerle dolu bir dünya
an important health problem n. önemli bir sağlık sorunu
an identifying mark on the suspect n. şüphelinin üzerinde kimlik tespitinde yardımı dokunabilecek bir işaret (dövme/ben vb)
an army of bodyguards n. koruma ordusu
an unfortunate development n. talihsiz/esef verici bir gelişme
an undeclared war n. ilan edilmemiş bir savaş
an extra job n. ek iş
an achievable target n. ulaşılabilir (bir) hedef/amaç
an achievable target n. başarılabilecek/ulaşılabilecek bir amaç/hedef
an anonymous listener n. ismini vermek istemeyen bir dinleyici
an anonymous listener n. adını vermek istemeyen bir dinleyici
an awkward situation n. nazik durum
victim of an accident n. kazazede
an extreme example n. uç bir örnek
an ardent reader n. kitap kurdu
an undeniable fact n. inkar edilemez bir gerçek
an adopted maid n. ahretlik
an accident black spot n. çok kaza olan yer
deoch an doris n. son içki
doch an doris n. son içki
an offer too good to refuse n. reddedilmeyecek kadar iyi bir teklif
an unfortunate day n. uğursuz bir gün
an unknown attacker n. kimliği belirsiz bir saldırgan
an airtight document n. kapı gibi belge
an undeniable/indisputable document n. kapı gibi belge
an irrefutable document n. kapı gibi belge
list of countries where english is an official language n. ingilizcenin resmi olduğu ülkeler listesi
countries where English is an official language n. ingilizcenin resmi olduğu ülkeler
list of countries where english is an official language n. İingilizcenin resmî dil olduğu ülkelerin listesi
wearing an earring n. küpe takma
an unusual suicide case n. sıradışı bir intihar olgusu
an unusual suicide case n. sıradışı bir intihar vakası
an unreasonable fear n. mantıksız bir korku
an old table game like domino n. aznif
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılması gerekenler
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılacaklar
an interesing man n. ilginç bir adam
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılması gereken şeyler
an ace up your sleeve n. avantaj olarak kullanılacak bir şey
anam cara (soul friend) (an old gaelic word) n. ruh arkadaşı
an object of ridicule n. alay konusu
an arm of flesh n. insan gücü
an abstract idea n. soyut fikir
an ounce of decency n. bir parça nezaket
an artistic style n. sanatsal bir üslup
an artistic style n. sanatsal bir tarz
blink of an eye n. bir an
blink of an eye n. göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre
an awful time n. berbat bir zaman
curveship (an invented word) n. köprü
deoch-an-doruis [scotland] n. (ayrılan misafire içerisinde şarap ikram edilen) motifli kupa
being an executioner n. cellatlık
per an (per annum) n. yıllık
be of an age to marry v. evlenecek yaşta olmak
put an animal away v. bir hayvanı merhametten dolayı öldürmek
discharge from an obligation v. yükümlülükten kurtulmak
give an evasive reply v. kaçamak yanıt vermek
take an order v. birinden sipariş almak
show an interest in v. ilgi göstermek
watch for an opportunity v. fırsat kollamak
be left only with the shame of an intended misdeed v. ettiğiyle kalmak
muff an opportunity v. fırsat tepmek
become an obsession v. takıntı halini almak
have an edge on v. bir gömlek üstün olmak
take an aversion to v. hoşlanmamak
apply an earlier date v. öne çekmek
catch an infection v. yakalanmak
be an old hand at v. bir konuda bayağı tecrübeli olmak
reach an opinion v. düşünceye varmak
become a part of an activity v. devreye girmek
commit an impiety v. tanrılara karşı saygısızlık etmek
have an orgasm v. gelmek
administer an oath to v. yemin ettirmek
make an appeal v. başvurmak
get an appointment from v. randevu almak
be at an end v. sona ermek
take an active role in v. aktif rol oynamak
fail an examination v. sınavdan kalmak
turn something into an investment v. yatırıma dönüştürmek
take an examination in v. imtihana girmek
treat somebody as an enemy v. düşmanlık etmek
look for an opportunity v. meydan aramak
enter into an argument with somebody v. polemiğe girmek
have an interview v. mülakat yapmak
give an offer v. teklif vermek
withdraw from an enterprise v. adımını geri almak
put in an appearance v. uğramak
lend an ear v. dinlemek
cast an eye v. göz gezdirmek
enter to an account v. hesaba geçirmek
strike an attitude v. tavır takınmak
look with an evil eye v. nazar değdirmek
achieve an orgasm v. orgazma ulaşmak
live an upright life v. namusuyla yaşamak
settle an account v. hesabı ödemek
give an order v. ısmarlamak
put in an appearance v. görünmek
have an accident v. kazaya uğramak
become an ether v. eterleşmek
settle an account v. bir hesabı kapatmak
make an instrument v. alet etmek
furnish an occasion v. fırsat tanımak
have an awful fright v. yüreğine inmek
bring to an end v. sona erdirmek
make an impression v. yer etmek
lay an ambush v. pusu kurmak
make an end of v. bitirmek
have an advantage over someone v. başkasına göre avantajlı bir durumda olmak
come to an agreement v. antant kalmak
drill an oil well v. petrol kuyusu açmak
miss an opportunity v. fırsatı değerlendirememek
be an instrument to v. alet olmak
get an advance v. avans çekmek
get an inkling of v. kokusunu almak
take as an example v. örnek almak
take an interest in v. alaka göstermek
achieve an extremely difficult goal v. zoru başarmak
show an interest v. alaka göstermek
make an award v. hükmetmek
hammer an idea into someone's head v. bir fikri birinin kafasına sokmak
reach an agreement v. bağdaşmak
develop an attitude towards v. tavır almak
play an instrument v. kerizlemek
come to an agreement v. uzlaşmak
make an end of v. son vermek
keep an account of v. kaydetmek
run an eye over v. göz atmak
form an opinion about v. fikir edinmek
cause an accident v. elinden kaza çıkmak
take an aversion to v. sevmemek
turn an honest penny v. alın teri ile kazanmak
come to an agreement v. anlaşmak
make an agreement v. kavilleşmek
sit for an exam v. sınava girmek
enter in an account v. mahsup etmek
pay an amount of money advanced v. avans ödemek
set someone an example v. birine örnek olmak
miss an opportunity v. fırsat tepmek
appoint a person as an agent v. vekil tayin etmek
grant an amnesty to v. af çıkarmak
sit an exam v. imtihana girmek
put an embargo on v. ambargo koymak
get an appointment with v. randevu almak
realize an objective v. amaç gerçekleştirmek
come into an inheritance v. mirasa konmak
have an agreement v. anlaşma sağlamak
fall into the hands of an expert v. adamına düşmek
bear witness (to an age) v. tanıklık etmek (bir çağa vb)
raise an objection v. itirazda bulunmak
(an amnesty) to be granted v. af çıkmak
put in an appearance v. yer almak
apply an undercoat v. astarlamak
be stuck in an elevator v. asansörde kalmak
pay an instalment v. taksit ödemek
have an in v. bir yerde torpili olmak
pass an examination v. imtihanı vermek
give smth. an airing v. havalandırmak
enter into an agreement v. anlaşmaya girmek
set the neighbourhood in an uproar v. mahalleyi ayağa kaldırmak
fail in an exam v. sınavda kalmak
put on an act v. hava atmak
take an interest in v. alaka duymak
take place for an armed fight v. çatışma çıkmak
have an interview with somebody v. mülakat yapmak
have an ace up one's sleeve v. elinde kozu olmak
break an appointment v. randevusuna gitmemek
provoke an incident v. hadise çıkarmak
pay an arm and a leg for v. çok pahalıya patlamak
behave like an enemy v. düşman kesilmek
show an interest in v. alaka göstermek
make an arrangement v. ayarlama yapmak
escheat an estate to somebody v. bir mülkü birine bırakmak
be a candidate in an election v. adaylığını koymak
have an objective v. amaca sahip olmak
enter into an argument v. polemiğe girmek
make it look like an accident v. kaza süsü vermek
put an end to v. noktalamak (bir konuyu)
sustain an injury v. zarar görmek
realize an aim v. amaç gerçekleştirmek
seek an opportunity v. fırsat aramak
beat off an attack v. saldırıyı püskürtmek
make an installment plan v. taksitlendirmek
come to an end v. tükenmek
serve as an offset to something v. bir şeyin güzelliğini belirtmek
prepare an offer v. teklif hazırlamak
give an account of oneself v. kendisi hakkında hesap vermek
make an april fool of somebody v. bir nisan şakası yapmak
enquire about an address v. adres sormak
withdraw an offer v. teklifi geri çekmek
lend an ear v. kulak asmak
debit an account v. bir hesabı borcuna kaydetmek
go for an appeal v. temyize gitmek
make an attempt at v. teşebbüs etmek
have an investment v. yatırım yapmak
come to an end v. bitmek
keep an ear to the ground v. kulağı kirişte olmak
put an animal to sleep v. hayvanı iğneyle verilen ilaçla öldürmek
bring to an end v. bitirmek
form an opinion v. fikir edinmek
bring to an end v. nokta koymak
go in for an examination v. sınava girmek
put in an appearance v. kısa bir süre kalıp gitmek
reach an agreement v. anlaşmak
have an abortion v. çocuk aldırmak
play an active role in v. aktif rol oynamak
become an association v. kurumlaşmak
have an ache v. sancılanmak
offer an opinion v. arz etmek
place an order with v. sipariş vermek
put an end to v. bitirmek
have an epileptic fit v. sarası tutmak
take advantage of an opportunity v. fırsattan yararlanmak
get an advance v. avans almak
suffer an affront v. hakarete uğramak
perform an action v. iş yapmak
relieve oneself of an obligation v. yükümlülükten kurtulmak
turn an honest penny v. dürüstçe ve alın teri ile para kazanmak
make an assault v. hücum etmek
keep an eye on v. dikkat etmek
come to an agreement v. bir anlaşmaya varmak
be an instrument v. alet olmak
render an account of v. hesap vermek
lend an ear v. kulak vermek
make an objection to v. itiraz etmek
form an addiction v. alışkanlık yapmak
have to repeat an examination v. ikmale kalmak
miss an opportunity v. fırsat kaçırmak
apply an earlier date v. öne almak
commit an illegal act v. suç işlemek
come to an abrupt stop v. zınk diye durmak
put off an appointment v. bir randevuyu ertelemek
not to bat an eyelash v. kılını kıpırdatmamak
join in an activity v. aktivitede bulunmak
break off an engagement v. nişanı atmak
bring to an issue v. sonuçlandırmak
arrange an engagement v. nişan yapmak
receive an upfront payment v. hesabı peşin almak
assume an attitude v. tavır takınmak
muff an opportunity v. fırsat kaçırmak
be arranged in an order v. dizilmek
take an interest v. alaka duymak
take an aversion v. sevmemek
behave as an older sister v. ablalık etmek
break an agreement v. anlaşmayı bozmak
bring to an end v. sonuçlamak
keep an eye on v. gözetlemek
give an oral report v. tekmil vermek
sacrifice an animal v. kan akıtmak
have an air of v. benzemek
bear witness to an age v. bir çağa tanıklık etmek
give an edge to v. artırmak (keyif/öfke vb)
cast an affirmative vote v. lehte oy vermek
come to an agreement v. uyuşmak
give an edge to v. açmak (iştahı)
get an awful fright v. yüreğine inmek
play an active role v. aktif olarak yer almak
set up an agency v. acente kurmak
keep an account of v. kaydını tutmak
have an eye on the main chance v. fırsat kollamak
bear witness to an age v. bir çağa tanıklık yapmak
apply an embargo v. ambargo koymak
make an end of v. sona erdirmek
have an appointment with somebody v. randevusu olmak
throw cold water over (an idea/a plan) v. pişmiş aşa su katmak
give an evasive reply v. kaçamak cevap vermek
repel an attack v. saldırıyı püskürtmek
turn into an institution v. kurumlaşmak
muff an opportunity v. fıratı değerlendirememek
benefit from an opportunity v. değerlendirmek (bir fırsatı vb)
repulse an attack v. saldırıyı püskürtmek
contest an election v. adaylığını koymak
put on an act v. ayak yapmak
put on an act v. caka satmak
make an application v. başvurmak
make an idol of v. tapmak
give an opportunity v. fırsat tanımak
enter an item in a ledger v. deftere geçirmek