|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
make an effort v.
|
çaba göstermek |
|
It would seem to me that the Council should now make an effort and push this through.
Bana öyle geliyor ki Konsey şimdi çaba göstermeli ve bunu gerçekleştirmelidir.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
make an effort v.
|
gayret etmek |
|
In this respect, we must make an effort to act as responsibly as possible.
Bu bakımdan mümkün olduğunca sorumlu davranmaya gayret etmeliyiz.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
take an exam v.
|
sınava girmek |
|
I need to take an exam in January.
Ocak ayında bir sınava girmem gerekiyor.
More Sentences
|
| 4 |
Common Usage |
make an effort v.
|
çabalamak |
|
The dying man made an effort to say something, but could not.
Ölmek üzere olan adam bir şeyler söylemek için çabaladı ama söyleyemedi.
More Sentences
|
| 5 |
Common Usage |
place an order v.
|
sipariş vermek |
|
It is enough to place an order on the site.
Site üzerinden sipariş vermeniz yeterlidir.
More Sentences
|
| 6 |
Common Usage |
put an end v.
|
son vermek |
|
We must involve the countries that issue those flags of convenience in an effort to put an end to these practices.
Bu uygulamalara son vermek için elverişli bayrakları kullanan ülkeleri de sürece dahil etmeliyiz.
More Sentences
|
| 7 |
Common Usage |
run an errand v.
|
ayak işleri yapmak |
|
Tom is running an errand for his mother.
Tom annesi için bir ayak işi yapıyor.
More Sentences
|
| 8 |
Common Usage |
make an effort v.
|
çaba harcamak |
|
Fadil was making an effort to share Layla's passions.
Fadıl, Leyla'nın tutkularını paylaşmak için çaba harcıyordu.
More Sentences
|
|
|
| 9 |
Common Usage |
take an oath v.
|
ant içmek |
|
All of us have taken an oath to protect you.
Biz hepimiz seni korumaya ant içtik.
More Sentences
|
| 10 |
Common Usage |
being an executioner n.
|
cellatlık |
|
| 11 |
Common Usage |
give an order v.
|
sipariş vermek |
|
| 12 |
Common Usage |
come to an agreement v.
|
anlaşmaya varmak |
|
| 13 |
Common Usage |
commit an offense v.
|
suç işlemek |
|
| General |
|
| 14 |
General |
making an effort n.
|
çaba sarf etme |
|
We have to make an effort to reach him.
Ona ulaşmak için çaba sarf etmemiz gerekiyor.
More Sentences
|
| 15 |
General |
as an exception n.
|
istisna olarak |
|
Oily fish cats can be given as an exception.
Yağlı balık kedileri istisna olarak verilebilir.
More Sentences
|
| 16 |
General |
an armful n.
|
kucak dolusu |
|
Tom was carrying an armful of books.
Tom bir kucak dolusu kitap taşıyordu.
More Sentences
|
| 17 |
General |
placing an order n.
|
sipariş verme |
|
We will only consider placing an order if you reduce the price by 5%.
Sadece fiyatı %5 düşürürseniz sipariş vermeyi düşünürüz.
More Sentences
|
| 18 |
General |
half an hour n.
|
yarım saat |
|
So we had half an hour to spare.
Yani ayıracak yarım saatimiz vardı.
More Sentences
|
| 19 |
General |
an important role n.
|
önemli bir rol |
|
We have an important role to play in supporting the voices of moderation wherever they exist.
Nerede olursa olsun ılımlı seslerin desteklenmesinde önemli bir rol oynamalıyız.
More Sentences
|
| 20 |
General |
quite an experience n.
|
harika bir deneyim |
|
Our journey by camel was quite an experience.
Deveyle yolculuğumuz harika bir deneyimdi.
More Sentences
|
| 21 |
General |
an ethical problem n.
|
etik bir sorun |
|
If this does not take place, we shall have not only a fiscal, but also an ethical problem.
Eğer bu gerçekleşmezse, sadece mali değil aynı zamanda etik bir sorunla da karşı karşıya kalacağız.
More Sentences
|
| 22 |
General |
an important step n.
|
önemli bir adım |
|
Hence Bonn represented an important step but is not yet the end of the process.
Bu nedenle Bonn önemli bir adımı temsil etmektedir ancak henüz sürecin sonu değildir.
More Sentences
|
| 23 |
General |
an indisputable fact n.
|
tartışmasız bir gerçek |
|
Let's start off with an indisputable fact.
Tartışmasız bir gerçekle başlayalım.
More Sentences
|
| 24 |
General |
an interesting story n.
|
ilginç bir hikaye |
|
Hans Christian Andersen, the Danish author, has an interesting story about one Christmas tree.
Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen'in bir Noel ağacı hakkında ilginç bir hikayesi var.
More Sentences
|
| 25 |
General |
an essential role n.
|
önemli bir rol |
|
It also proposes defining the role of the European Central Bank, which has an essential role as a lender of last resort.
Ayrıca son çare mercii olarak önemli bir role sahip olan Avrupa Merkez Bankası'nın rolünün tanımlanmasını önermektedir.
More Sentences
|
| 26 |
General |
half an inch n.
|
yarım inç |
|
Some are as small as 3 mm, while others grow to about 15 mm (about half an inch).
Bazıları 3 mm kadar küçükken, diğerleri yaklaşık 15 mm'ye (yaklaşık yarım inç) kadar büyür.
More Sentences
|
| 27 |
General |
an only child n.
|
tek çocuk |
|
I am an only child, and I have an only child.
Ben tek çocuğum ve tek çocuğum var.
More Sentences
|
| 28 |
General |
an unlucky day n.
|
uğursuz bir gün |
|
It is said that Friday the 13th is an unlucky day.
13. Cuma'nın uğursuz bir gün olduğu söylenir.
More Sentences
|
|
|
| 29 |
General |
an inseparable part n.
|
ayrılmaz bir parça |
|
This brand has become an inseparable part of our lives.
Bu marka hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi.
More Sentences
|
| 30 |
General |
pass an exam n.
|
sınav geçmek |
|
This is the first time I've ever passed an exam.
İlk defa bir sınavı geçtim.
More Sentences
|
| 31 |
General |
an awkward situation n.
|
tuhaf bir durum |
|
His words created an awkward situation.
Sözleri tuhaf bir durum yarattı.
More Sentences
|
| 32 |
General |
leave an impression v.
|
etki bırakmak |
|
That left an impression.
Bu bir etki bıraktı.
More Sentences
|
| 33 |
General |
make an error v.
|
hata yapmak |
|
It offers strength and destroys men’s fear of making an error.
Güç verir ve erkeklerin hata yapma korkusunu yok eder.
More Sentences
|
| 34 |
General |
make an appointment v.
|
randevu vermek |
|
Tom made an appointment to meet Mary the following day.
Tom, ertesi gün Mary ile buluşmak için randevu verdi.
More Sentences
|
| 35 |
General |
become an obsession v.
|
takıntı haline gelmek |
|
Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.
More Sentences
|
| 36 |
General |
make an investment v.
|
yatırım yapmak |
|
You have to make an investment to enjoy these services.
Bu hizmetlerden yararlanmak için yatırım yapmanız gerekmektedir.
More Sentences
|
| 37 |
General |
get an answer v.
|
cevap almak |
|
This is the question people in Austria are asking and they are not getting an answer.
Avusturya'daki insanlar bu soruyu soruyor ve bir cevap alamıyorlar.
More Sentences
|
| 38 |
General |
have an abortion v.
|
kürtaj olmak |
|
My mother suggested that I have an abortion.
Annem kürtaj olmamı önerdi.
More Sentences
|
| 39 |
General |
make an appointment v.
|
randevu almak |
|
I made an appointment and, on behalf of the European Parliament, I went to meet the former king of Afghanistan.
Bir randevu aldım ve Avrupa Parlamentosu adına Afganistan'ın eski kralıyla görüşmeye gittim.
More Sentences
|
| 40 |
General |
pass an examination v.
|
sınavdan geçmek |
|
Careless as she was, she could never pass an examination.
Dikkatsiz biri olduğundan ötürü hiçbir sınavı geçemezdi.
More Sentences
|
| 41 |
General |
give an injection v.
|
iğne yapmak |
|
The nurse gave an injection to the patient.
Hemşire hastaya iğne yaptı.
More Sentences
|
| 42 |
General |
get an appointment v.
|
randevu almak |
|
How do I get an appointment there?
Oradan nasıl randevu alabilirim?
More Sentences
|
| 43 |
General |
make an agreement v.
|
anlaşma yapmak |
|
We did not make an agreement on what the amounts are for the CFSP.
ODGP için miktarların ne olacağı konusunda bir anlaşma yapmadık.
More Sentences
|
| 44 |
General |
open an account v.
|
hesap açtırmak |
|
Today, I went to the bank to open an account.
Bugün hesap açtırmak için bankaya gittim.
More Sentences
|
| 45 |
General |
play an instrument v.
|
alet çalmak |
|
Can you play an instrument?
Bir müzik aleti çalabiliyor musun?
More Sentences
|
| 46 |
General |
have an operation v.
|
ameliyat olmak |
|
This naturally also applies to women who have had an operation as a result of breast cancer.
Bu durum doğal olarak meme kanseri nedeniyle ameliyat olmuş kadınlar için de geçerlidir.
More Sentences
|
| 47 |
General |
give an answer v.
|
cevap vermek |
|
Please be so good as to answer in writing if you are not able to give an answer straightaway.
Lütfen hemen cevap veremeyecekseniz yazılı olarak cevap verme nezaketini gösteriniz.
More Sentences
|
| 48 |
General |
make an excuse v.
|
özür dilemek |
|
She made an excuse for being late.
Geç kaldığı için özür diledi.
More Sentences
|
| 49 |
General |
find an opportunity v.
|
fırsat bulmak |
|
Tom hoped to find an opportunity to talk to Mary.
Tom Mary ile konuşma fırsatı bulmayı umuyordu.
More Sentences
|
| 50 |
General |
take an examination v.
|
sınava girmek |
|
I have to take an examination in history tomorrow.
Yarın tarih sınavına girmem gerekiyor.
More Sentences
|
| 51 |
General |
give an interview v.
|
röportaj vermek |
|
Pink's representative in Norway, Kristin Svendsen, gave an interview to Jyllands-Posten.
Pink'in Norveç'teki temsilcisi Kristin Svendsen, Jyllands-Posten'e röportaj verdi.
More Sentences
|
| 52 |
General |
receive an answer v.
|
cevap almak |
|
I promise that I shall do everything within my power to ensure that you receive an answer.
Cevap alabilmeniz için elimden gelen her şeyi yapacağıma söz veriyorum.
More Sentences
|
| 53 |
General |
have an appointment v.
|
randevusu olmak |
|
Tom asked if Mary had an appointment.
Tom, Mary'ye bir randevusu olup olmadığını sordu.
More Sentences
|
| 54 |
General |
an outrage upon decency n.
|
tecavüz |
|
| 55 |
General |
an elongated grape n.
|
gelinparmağı |
|
| 56 |
General |
kernel of an integral equation n.
|
entegral denklemi çekirdeği |
|
| 57 |
General |
confinement in an asylum n.
|
akıl hastanesine kapatılma |
|
| 58 |
General |
an advanced technical school for girls n.
|
olgunlaşma enstitüsü |
|
| 59 |
General |
a familiar address to an older man n.
|
amca |
|
| 60 |
General |
blink of an eye n.
|
göz kırpma |
|
| 61 |
General |
role of an older sister n.
|
ablalık |
|
| 62 |
General |
vitality of an institution n.
|
bir kurumun canlılığı |
|
| 63 |
General |
set form of an oath n.
|
bir yeminin belirlenmiş biçimi |
|
| 64 |
General |
founder of an order n.
|
pir |
|
| 65 |
General |
an appreciation n.
|
takriz |
|
| 66 |
General |
an easy prey n.
|
dişe gelir |
|
| 67 |
General |
duties of an undersecretary n.
|
müsteşarlık |
|
| 68 |
General |
an off street n.
|
sapa bir sokak |
|
|
|
| 69 |
General |
the twinkling of an eye n.
|
göz açıp kapayıncaya kadar |
|
| 70 |
General |
an open sore n.
|
açık yara |
|
| 71 |
General |
assistant to a professor in an islamic university n.
|
muid |
|
| 72 |
General |
an open secret n.
|
herkesçe bilinen bir sır |
|
| 73 |
General |
seat with an adjustable back n.
|
pulman koltuk |
|
| 74 |
General |
an eyesore n.
|
göz zevkini bozan (bina vb) |
|
| 75 |
General |
quite an event n.
|
fevkalade bir hadise |
|
| 76 |
General |
an open question n.
|
çözümlenmemiş sorun |
|
| 77 |
General |
placing an order n.
|
ısmarlama |
|
| 78 |
General |
end of an era n.
|
bir devrin sonu |
|
| 79 |
General |
rank of an undersecretary n.
|
müsteşarlık |
|
| 80 |
General |
work of an educator n.
|
eğitmenlik |
|
| 81 |
General |
a matter of life an death n.
|
ölüm kalım meselesi |
|
| 82 |
General |
being an officer n.
|
zabitlik |
|
| 83 |
General |
bay of an arch n.
|
kemer gözü |
|
| 84 |
General |
an elongated gourd n.
|
borukabağı |
|
| 85 |
General |
premises of an airport n.
|
havaalanı binası |
|
| 86 |
General |
coming to an end n.
|
tükenme |
|
| 87 |
General |
the inside of an affair n.
|
işin iç yüzü |
|
| 88 |
General |
an immortal person believed to come in time of need n.
|
hızır |
|
| 89 |
General |
being an immigrant n.
|
muhacirlik |
|
| 90 |
General |
kernel of an almond n.
|
badem içi |
|
| 91 |
General |
breach of an oath n.
|
yeminini bozma |
|
| 92 |
General |
an equal amount n.
|
misil |
|
| 93 |
General |
an extra n.
|
extra bir |
|
| 94 |
General |
an upward trend in sales n.
|
satışlarda artış eğilimi |
|
| 95 |
General |
an old flame n.
|
göz ağrısı |
|
| 96 |
General |
being an elder sister n.
|
ablalık |
|
| 97 |
General |
an oil baron n.
|
petrol kralı |
|
| 98 |
General |
betrothed while still an infant n.
|
beşik kertiği |
|
| 99 |
General |
uterus of an animal n.
|
kulunluk |
|
| 100 |
General |
being an aga n.
|
ağalık |
|
| 101 |
General |
being an architect n.
|
mimarlık |
|
| 102 |
General |
skin of an onion n.
|
soğan zarı |
|
| 103 |
General |
being an uncle n.
|
dayılık |
|
| 104 |
General |
an acid remark n.
|
iğneleyici bir söz |
|
| 105 |
General |
place suitable for an outing n.
|
mesirelik |
|
| 106 |
General |
means to an end n.
|
vasıta |
|
| 107 |
General |
report of an informer n.
|
jurnal |
|
| 108 |
General |
being an upstart n.
|
görmemişlik |
|
| 109 |
General |
an outrage upon justice n.
|
hak çiğneme |
|
| 110 |
General |
oath taken by an expert n.
|
ehlivukufun yemini |
|
| 111 |
General |
means to an end n.
|
araç |
|
| 112 |
General |
an egregious mistake n.
|
korkunç bir hata |
|
| 113 |
General |
violation of an oath n.
|
bir yeminin bozulması |
|
| 114 |
General |
an accomplished fact n.
|
olmuş bitmiş bir şey |
|
| 115 |
General |
an upright man n.
|
adam gibi adam |
|
| 116 |
General |
an outrage upon justice n.
|
adaletsizlik |
|
| 117 |
General |
an insect pest of cereals n.
|
kımıl |
|
| 118 |
General |
taking advantage of an opportunity n.
|
fırsattan istifade |
|
| 119 |
General |
an off day n.
|
kötü gün |
|
| 120 |
General |
the white of an egg n.
|
yumurta akı |
|
| 121 |
General |
an elderly greek woman n.
|
kokona |
|
| 122 |
General |
report of an informer n.
|
curnal |
|
| 123 |
General |
being an elder brother n.
|
ağabeylik |
|
| 124 |
General |
an eagle owl n.
|
zağanos |
|
| 125 |
General |
an open question n.
|
çözülmemiş sorun |
|
| 126 |
General |
an axe to grind n.
|
çözülmesi gereken sorun |
|
| 127 |
General |
an axe to grind n.
|
şikayete sebep olan durum |
|
| 128 |
General |
member of an association n.
|
dernek üyesi |
|
| 129 |
General |
an ejaculation of surprise n.
|
şaşırma nidası |
|
| 130 |
General |
an outlook on life n.
|
hayata bakış (açısı) |
|
| 131 |
General |
an intense heat n.
|
yoğun bir sıcaklık |
|
| 132 |
General |
the white of an egg n.
|
yumurtanın beyazı |
|
| 133 |
General |
evacuation (of people, an area) n.
|
bir bölgenin tahliye edilmesi |
|
| 134 |
General |
an outstanding beauty n.
|
dünya güzeli |
|
| 135 |
General |
an agreement that has yet to be notarized n.
|
noterden geçmemiş sözleşme |
|
| 136 |
General |
an agreement that has yet to be notarised n.
|
noterden geçmemiş sözleşme |
|
| 137 |
General |
an attribute of land n.
|
arsa vasfı |
|
| 138 |
General |
quite an experience n.
|
tam bir deneyim |
|
| 139 |
General |
the epicentre of an earthquake n.
|
depremin merkez üssü |
|
| 140 |
General |
an associate company n.
|
tanıdık firma |
|
| 141 |
General |
an associate company n.
|
tanıdık şirket |
|
| 142 |
General |
an obvious example n.
|
açık bir örnek |
|
| 143 |
General |
an obvious example n.
|
net bir örnek |
|
| 144 |
General |
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order n.
|
şed kuşanma |
|
| 145 |
General |
fall of an empire n.
|
bir imparatorluğun çöküşü |
|
| 146 |
General |
decline of an empire n.
|
bir imparatorluğun çöküşü |
|
| 147 |
General |
violation of terms and conditions (of an agreement) n.
|
sözleşme hükümlerine aykırılık |
|
| 148 |
General |
an old banger n.
|
külüstür |
|
| 149 |
General |
an honest joe n.
|
sıradan adam |
|
| 150 |
General |
an honest joe n.
|
kendi halinde insan |
|
| 151 |
General |
an easy and pleasant life n.
|
rahat ve sıkıntısız hayat |
|
| 152 |
General |
an advantage gained at the beginning n.
|
başlangıçta elde edilen avantaj |
|
| 153 |
General |
means to an end n.
|
hedefe yönelik davranış |
|
| 154 |
General |
means to an end n.
|
sonuca götüren adım |
|
| 155 |
General |
means to an end n.
|
başarıyı getiren hamle |
|
| 156 |
General |
means to an end n.
|
amaca ulaştıran adım |
|
| 157 |
General |
an easy victory n.
|
kolay zafer |
|
| 158 |
General |
expression of an opinion n.
|
bir fikrin ifadesi |
|
| 159 |
General |
cash withdrawal from an atm machine while abroad n.
|
yurtdışı atm'den nakit çekim |
|
| 160 |
General |
an inconstant affection n.
|
hercai gönül |
|
| 161 |
General |
an inconstant lover n.
|
hercai gönül |
|
| 162 |
General |
an inconstant heart n.
|
hercai gönül |
|
| 163 |
General |
an ugly attack n.
|
çirkin bir saldırı |
|
| 164 |
General |
an unfortunate statement n.
|
talihsiz bir açıklama |
|
| 165 |
General |
an unfortunate statement n.
|
talihsiz açıklama |
|
| 166 |
General |
an alliance of values n.
|
değerler bütünü |
|
| 167 |
General |
an open ended question n.
|
ucu açık soru |
|
| 168 |
General |
an alternative view to n.
|
farklı bir bakış |
|
| 169 |
General |
expected life of an item n.
|
kullanım ömrü |
|
| 170 |
General |
an appropriate intervention n.
|
yerinde bir müdahale |
|
| 171 |
General |
an anonymous watcher n.
|
ismini vermek istemeyen bir izleyici |
|
| 172 |
General |
an affront to humanity n.
|
insanlığa yapılmış bir hakaret |
|
| 173 |
General |
an affront to humanity n.
|
insanlık ayıbı |
|
| 174 |
General |
an indisputable truth n.
|
tartışmasız bir gerçek |
|
| 175 |
General |
an economical solution n.
|
ekonomik çözüm |
|
| 176 |
General |
an unmet need n.
|
karşılanmamış ihtiyaç |
|
| 177 |
General |
an inseparable whole n.
|
ayrılmaz bir bütün |
|
| 178 |
General |
an indivisible whole n.
|
ayrılmaz bir bütün |
|
| 179 |
General |
an unexpected development n.
|
beklenmeyen gelişme |
|
| 180 |
General |
an unexpected development n.
|
beklenmedik gelişme |
|
| 181 |
General |
an important role n.
|
büyük bir rol |
|
| 182 |
General |
an essential role n.
|
büyük bir rol |
|
| 183 |
General |
image of an aggressive fellow countryman n.
|
agresif memleket delikanlısı imajı |
|
| 184 |
General |
an open message n.
|
açık bir mesaj |
|
| 185 |
General |
an explicit message n.
|
açık bir mesaj |
|
| 186 |
General |
an unbelievable/incredible day n.
|
inanılmaz bir gün |
|
| 187 |
General |
an eye-catching beauty n.
|
göz alıcı güzellik |
|
| 188 |
General |
locating an address n.
|
adres tespiti |
|
| 189 |
General |
an important problem n.
|
önemli bir sorun/problem |
|
| 190 |
General |
an engineering wonder n.
|
bir mühendislik harikası |
|
| 191 |
General |
an engineering masterpiece n.
|
bir mühendislik harikası |
|
| 192 |
General |
an engineering marvel n.
|
bir mühendislik harikası |
|
| 193 |
General |
an opposing view n.
|
karşıt/muhalif görüş |
|
| 194 |
General |
a man with an ankle holster n.
|
ayak bileğinde silah kılıfı olan adam |
|
| 195 |
General |
an amusing anecdote n.
|
eğlenceli bir hikaye |
|
| 196 |
General |
an airplane without wings n.
|
kanatsız bir uçak |
|
| 197 |
General |
an emergency meeting n.
|
acil bir toplantı |
|
| 198 |
General |
an unpleasant experience n.
|
acı deneyim |
|
| 199 |
General |
the chance of an asteroid hitting the earth n.
|
bir asteroitin dünya'ya çarpma olasılığı |
|
| 200 |
General |
an ordinary human being n.
|
normal bir insan |
|
| 201 |
General |
an internet company n.
|
bir internet şirketi |
|
| 202 |
General |
an aberrant behavior n.
|
anormal bir davranış |
|
| 203 |
General |
an angel of death n.
|
bir ölüm meleği |
|
| 204 |
General |
an abandoned hospital n.
|
terk edilmiş bir hastane |
|
| 205 |
General |
an ugly remark n.
|
çirkin bir ifade |
|
| 206 |
General |
an ugly wish n.
|
çirkin bir dilek |
|
| 207 |
General |
an early winter n.
|
erken bastıran kış |
|
| 208 |
General |
an early summer n.
|
erken gelen yaz |
|
| 209 |
General |
an old motel n.
|
eski bir motel |
|
| 210 |
General |
an ailing relative n.
|
hasta bir akraba |
|
| 211 |
General |
an illustrious career n.
|
şerefli bir kariyer |
|
| 212 |
General |
an icon of justice n.
|
adalet idolü |
|
| 213 |
General |
an irreparable mistake n.
|
telafi edilemez bir hata |
|
| 214 |
General |
an aborted baby n.
|
kürtajla alınmış bebek |
|
| 215 |
General |
an aborted baby n.
|
kürtajla alınan bebek |
|
| 216 |
General |
an empty stage n.
|
boş bir sahne |
|
| 217 |
General |
an inseparable part of the education n.
|
eğitimin ayrılmaz bir parçası |
|
| 218 |
General |
an inbred family n.
|
akrabalar arası evlilik yapan bir aile |
|
| 219 |
General |
an alternative to n.
|
bir şeyin alternatifi |
|
| 220 |
General |
an impish smile n.
|
muzip bir gülüş |
|
| 221 |
General |
an impish look n.
|
muzip bir bakış |
|
| 222 |
General |
an unpleasant place n.
|
tatsız bir yer |
|
| 223 |
General |
an uncertain world n.
|
şüphelerle dolu bir dünya |
|
| 224 |
General |
an uncertain world n.
|
belirsizliklerle dolu bir dünya |
|
| 225 |
General |
an important health problem n.
|
önemli bir sağlık sorunu |
|
| 226 |
General |
an identifying mark on the suspect n.
|
şüphelinin üzerinde kimlik tespitinde yardımı dokunabilecek bir işaret (dövme/ben vb) |
|
| 227 |
General |
an army of bodyguards n.
|
koruma ordusu |
|
| 228 |
General |
an unfortunate development n.
|
talihsiz/esef verici bir gelişme |
|
| 229 |
General |
an undeclared war n.
|
ilan edilmemiş bir savaş |
|
| 230 |
General |
an extra job n.
|
ek iş |
|
| 231 |
General |
an achievable target n.
|
ulaşılabilir (bir) hedef/amaç |
|
| 232 |
General |
an achievable target n.
|
başarılabilecek/ulaşılabilecek bir amaç/hedef |
|
| 233 |
General |
an anonymous listener n.
|
ismini vermek istemeyen bir dinleyici |
|
| 234 |
General |
an anonymous listener n.
|
adını vermek istemeyen bir dinleyici |
|
| 235 |
General |
an awkward situation n.
|
nazik durum |
|
| 236 |
General |
victim of an accident n.
|
kazazede |
|
| 237 |
General |
an extreme example n.
|
uç bir örnek |
|
| 238 |
General |
an ardent reader n.
|
kitap kurdu |
|
| 239 |
General |
an undeniable fact n.
|
inkar edilemez bir gerçek |
|
| 240 |
General |
an adopted maid n.
|
ahretlik |
|
| 241 |
General |
an accident black spot n.
|
çok kaza olan yer |
|
| 242 |
General |
deoch an doris n.
|
son içki |
|
| 243 |
General |
doch an doris n.
|
son içki |
|
| 244 |
General |
an offer too good to refuse n.
|
reddedilmeyecek kadar iyi bir teklif |
|
| 245 |
General |
an unfortunate day n.
|
uğursuz bir gün |
|
| 246 |
General |
an unknown attacker n.
|
kimliği belirsiz bir saldırgan |
|
| 247 |
General |
an airtight document n.
|
kapı gibi belge |
|
| 248 |
General |
an undeniable/indisputable document n.
|
kapı gibi belge |
|
| 249 |
General |
an irrefutable document n.
|
kapı gibi belge |
|
| 250 |
General |
list of countries where english is an official language n.
|
ingilizcenin resmi olduğu ülkeler listesi |
|
| 251 |
General |
countries where English is an official language n.
|
ingilizcenin resmi olduğu ülkeler |
|
| 252 |
General |
list of countries where english is an official language n.
|
İingilizcenin resmî dil olduğu ülkelerin listesi |
|
| 253 |
General |
wearing an earring n.
|
küpe takma |
|
| 254 |
General |
an unusual suicide case n.
|
sıradışı bir intihar olgusu |
|
| 255 |
General |
an unusual suicide case n.
|
sıradışı bir intihar vakası |
|
| 256 |
General |
an unreasonable fear n.
|
mantıksız bir korku |
|
| 257 |
General |
an old table game like domino n.
|
aznif |
|
| 258 |
General |
things to do during an earthquake n.
|
deprem anında yapılması gerekenler |
|
| 259 |
General |
things to do during an earthquake n.
|
deprem anında yapılacaklar |
|
| 260 |
General |
an interesing man n.
|
ilginç bir adam |
|
| 261 |
General |
things to do during an earthquake n.
|
deprem anında yapılması gereken şeyler |
|
| 262 |
General |
an ace up your sleeve n.
|
avantaj olarak kullanılacak bir şey |
|
| 263 |
General |
anam cara (soul friend) (an old gaelic word) n.
|
ruh arkadaşı |
|
| 264 |
General |
an object of ridicule n.
|
alay konusu |
|
| 265 |
General |
an arm of flesh n.
|
insan gücü |
|
| 266 |
General |
an abstract idea n.
|
soyut fikir |
|
| 267 |
General |
an ounce of decency n.
|
bir parça nezaket |
|
| 268 |
General |
an artistic style n.
|
sanatsal bir üslup |
|
| 269 |
General |
an artistic style n.
|
sanatsal bir tarz |
|
| 270 |
General |
blink of an eye n.
|
bir an |
|
| 271 |
General |
blink of an eye n.
|
göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre |
|
| 272 |
General |
an awful time n.
|
berbat bir zaman |
|
| 273 |
General |
curveship (an invented word) n.
|
köprü |
|
| 274 |
General |
deoch-an-doruis [scotland] n.
|
(ayrılan misafire içerisinde şarap ikram edilen) motifli kupa |
|
| 275 |
General |
being an executioner n.
|
cellatlık |
|
| 276 |
General |
per an (per annum) n.
|
yıllık |
|
| 277 |
General |
be of an age to marry v.
|
evlenecek yaşta olmak |
|
| 278 |
General |
put an animal away v.
|
bir hayvanı merhametten dolayı öldürmek |
|
| 279 |
General |
discharge from an obligation v.
|
yükümlülükten kurtulmak |
|
| 280 |
General |
give an evasive reply v.
|
kaçamak yanıt vermek |
|
| 281 |
General |
take an order v.
|
birinden sipariş almak |
|
| 282 |
General |
show an interest in v.
|
ilgi göstermek |
|
| 283 |
General |
watch for an opportunity v.
|
fırsat kollamak |
|
| 284 |
General |
be left only with the shame of an intended misdeed v.
|
ettiğiyle kalmak |
|
| 285 |
General |
muff an opportunity v.
|
fırsat tepmek |
|
| 286 |
General |
become an obsession v.
|
takıntı halini almak |
|
| 287 |
General |
have an edge on v.
|
bir gömlek üstün olmak |
|
| 288 |
General |
take an aversion to v.
|
hoşlanmamak |
|
| 289 |
General |
apply an earlier date v.
|
öne çekmek |
|
| 290 |
General |
catch an infection v.
|
yakalanmak |
|
| 291 |
General |
be an old hand at v.
|
bir konuda bayağı tecrübeli olmak |
|
| 292 |
General |
reach an opinion v.
|
düşünceye varmak |
|
| 293 |
General |
become a part of an activity v.
|
devreye girmek |
|
| 294 |
General |
commit an impiety v.
|
tanrılara karşı saygısızlık etmek |
|
| 295 |
General |
have an orgasm v.
|
gelmek |
|
| 296 |
General |
administer an oath to v.
|
yemin ettirmek |
|
| 297 |
General |
make an appeal v.
|
başvurmak |
|
| 298 |
General |
get an appointment from v.
|
randevu almak |
|
| 299 |
General |
be at an end v.
|
sona ermek |
|
| 300 |
General |
take an active role in v.
|
aktif rol oynamak |
|
| 301 |
General |
fail an examination v.
|
sınavdan kalmak |
|
| 302 |
General |
turn something into an investment v.
|
yatırıma dönüştürmek |
|
| 303 |
General |
take an examination in v.
|
imtihana girmek |
|
| 304 |
General |
treat somebody as an enemy v.
|
düşmanlık etmek |
|
| 305 |
General |
look for an opportunity v.
|
meydan aramak |
|
| 306 |
General |
enter into an argument with somebody v.
|
polemiğe girmek |
|
| 307 |
General |
have an interview v.
|
mülakat yapmak |
|
| 308 |
General |
give an offer v.
|
teklif vermek |
|
| 309 |
General |
withdraw from an enterprise v.
|
adımını geri almak |
|
| 310 |
General |
put in an appearance v.
|
uğramak |
|
| 311 |
General |
lend an ear v.
|
dinlemek |
|
| 312 |
General |
cast an eye v.
|
göz gezdirmek |
|
| 313 |
General |
enter to an account v.
|
hesaba geçirmek |
|
| 314 |
General |
strike an attitude v.
|
tavır takınmak |
|
| 315 |
General |
look with an evil eye v.
|
nazar değdirmek |
|
| 316 |
General |
achieve an orgasm v.
|
orgazma ulaşmak |
|
| 317 |
General |
live an upright life v.
|
namusuyla yaşamak |
|
| 318 |
General |
settle an account v.
|
hesabı ödemek |
|
| 319 |
General |
give an order v.
|
ısmarlamak |
|
| 320 |
General |
put in an appearance v.
|
görünmek |
|
| 321 |
General |
have an accident v.
|
kazaya uğramak |
|
| 322 |
General |
become an ether v.
|
eterleşmek |
|
| 323 |
General |
settle an account v.
|
bir hesabı kapatmak |
|
| 324 |
General |
make an instrument v.
|
alet etmek |
|
| 325 |
General |
furnish an occasion v.
|
fırsat tanımak |
|
| 326 |
General |
have an awful fright v.
|
yüreğine inmek |
|
| 327 |
General |
bring to an end v.
|
sona erdirmek |
|
| 328 |
General |
make an impression v.
|
yer etmek |
|
| 329 |
General |
lay an ambush v.
|
pusu kurmak |
|
| 330 |
General |
make an end of v.
|
bitirmek |
|
| 331 |
General |
have an advantage over someone v.
|
başkasına göre avantajlı bir durumda olmak |
|
| 332 |
General |
come to an agreement v.
|
antant kalmak |
|
| 333 |
General |
drill an oil well v.
|
petrol kuyusu açmak |
|
| 334 |
General |
miss an opportunity v.
|
fırsatı değerlendirememek |
|
| 335 |
General |
be an instrument to v.
|
alet olmak |
|
| 336 |
General |
get an advance v.
|
avans çekmek |
|
| 337 |
General |
get an inkling of v.
|
kokusunu almak |
|
| 338 |
General |
take as an example v.
|
örnek almak |
|
| 339 |
General |
take an interest in v.
|
alaka göstermek |
|
| 340 |
General |
achieve an extremely difficult goal v.
|
zoru başarmak |
|
| 341 |
General |
show an interest v.
|
alaka göstermek |
|
| 342 |
General |
make an award v.
|
hükmetmek |
|
| 343 |
General |
hammer an idea into someone's head v.
|
bir fikri birinin kafasına sokmak |
|
| 344 |
General |
reach an agreement v.
|
bağdaşmak |
|
| 345 |
General |
develop an attitude towards v.
|
tavır almak |
|
| 346 |
General |
play an instrument v.
|
kerizlemek |
|
| 347 |
General |
come to an agreement v.
|
uzlaşmak |
|
| 348 |
General |
make an end of v.
|
son vermek |
|
| 349 |
General |
keep an account of v.
|
kaydetmek |
|
| 350 |
General |
run an eye over v.
|
göz atmak |
|
| 351 |
General |
form an opinion about v.
|
fikir edinmek |
|
| 352 |
General |
cause an accident v.
|
elinden kaza çıkmak |
|
| 353 |
General |
take an aversion to v.
|
sevmemek |
|
| 354 |
General |
turn an honest penny v.
|
alın teri ile kazanmak |
|
| 355 |
General |
come to an agreement v.
|
anlaşmak |
|
| 356 |
General |
make an agreement v.
|
kavilleşmek |
|
| 357 |
General |
sit for an exam v.
|
sınava girmek |
|
| 358 |
General |
enter in an account v.
|
mahsup etmek |
|
| 359 |
General |
pay an amount of money advanced v.
|
avans ödemek |
|
| 360 |
General |
set someone an example v.
|
birine örnek olmak |
|
| 361 |
General |
miss an opportunity v.
|
fırsat tepmek |
|
| 362 |
General |
appoint a person as an agent v.
|
vekil tayin etmek |
|
| 363 |
General |
grant an amnesty to v.
|
af çıkarmak |
|
| 364 |
General |
sit an exam v.
|
imtihana girmek |
|
| 365 |
General |
put an embargo on v.
|
ambargo koymak |
|
| 366 |
General |
get an appointment with v.
|
randevu almak |
|
| 367 |
General |
realize an objective v.
|
amaç gerçekleştirmek |
|
| 368 |
General |
come into an inheritance v.
|
mirasa konmak |
|
| 369 |
General |
have an agreement v.
|
anlaşma sağlamak |
|
| 370 |
General |
fall into the hands of an expert v.
|
adamına düşmek |
|
| 371 |
General |
bear witness (to an age) v.
|
tanıklık etmek (bir çağa vb) |
|
| 372 |
General |
raise an objection v.
|
itirazda bulunmak |
|
| 373 |
General |
(an amnesty) to be granted v.
|
af çıkmak |
|
| 374 |
General |
put in an appearance v.
|
yer almak |
|
| 375 |
General |
apply an undercoat v.
|
astarlamak |
|
| 376 |
General |
be stuck in an elevator v.
|
asansörde kalmak |
|
| 377 |
General |
pay an instalment v.
|
taksit ödemek |
|
| 378 |
General |
have an in v.
|
bir yerde torpili olmak |
|
| 379 |
General |
pass an examination v.
|
imtihanı vermek |
|
| 380 |
General |
give smth. an airing v.
|
havalandırmak |
|
| 381 |
General |
enter into an agreement v.
|
anlaşmaya girmek |
|
| 382 |
General |
set the neighbourhood in an uproar v.
|
mahalleyi ayağa kaldırmak |
|
| 383 |
General |
fail in an exam v.
|
sınavda kalmak |
|
| 384 |
General |
put on an act v.
|
hava atmak |
|
| 385 |
General |
take an interest in v.
|
alaka duymak |
|
| 386 |
General |
take place for an armed fight v.
|
çatışma çıkmak |
|
| 387 |
General |
have an interview with somebody v.
|
mülakat yapmak |
|
| 388 |
General |
have an ace up one's sleeve v.
|
elinde kozu olmak |
|
| 389 |
General |
break an appointment v.
|
randevusuna gitmemek |
|
| 390 |
General |
provoke an incident v.
|
hadise çıkarmak |
|
| 391 |
General |
pay an arm and a leg for v.
|
çok pahalıya patlamak |
|
| 392 |
General |
behave like an enemy v.
|
düşman kesilmek |
|
| 393 |
General |
show an interest in v.
|
alaka göstermek |
|
| 394 |
General |
make an arrangement v.
|
ayarlama yapmak |
|
| 395 |
General |
escheat an estate to somebody v.
|
bir mülkü birine bırakmak |
|
| 396 |
General |
be a candidate in an election v.
|
adaylığını koymak |
|
| 397 |
General |
have an objective v.
|
amaca sahip olmak |
|
| 398 |
General |
enter into an argument v.
|
polemiğe girmek |
|
| 399 |
General |
make it look like an accident v.
|
kaza süsü vermek |
|
| 400 |
General |
put an end to v.
|
noktalamak (bir konuyu) |
|
| 401 |
General |
sustain an injury v.
|
zarar görmek |
|
| 402 |
General |
realize an aim v.
|
amaç gerçekleştirmek |
|
| 403 |
General |
seek an opportunity v.
|
fırsat aramak |
|
| 404 |
General |
beat off an attack v.
|
saldırıyı püskürtmek |
|
| 405 |
General |
make an installment plan v.
|
taksitlendirmek |
|
| 406 |
General |
come to an end v.
|
tükenmek |
|
| 407 |
General |
serve as an offset to something v.
|
bir şeyin güzelliğini belirtmek |
|
| 408 |
General |
prepare an offer v.
|
teklif hazırlamak |
|
| 409 |
General |
give an account of oneself v.
|
kendisi hakkında hesap vermek |
|
| 410 |
General |
make an april fool of somebody v.
|
bir nisan şakası yapmak |
|
| 411 |
General |
enquire about an address v.
|
adres sormak |
|
| 412 |
General |
withdraw an offer v.
|
teklifi geri çekmek |
|
| 413 |
General |
lend an ear v.
|
kulak asmak |
|
| 414 |
General |
debit an account v.
|
bir hesabı borcuna kaydetmek |
|
| 415 |
General |
go for an appeal v.
|
temyize gitmek |
|
| 416 |
General |
make an attempt at v.
|
teşebbüs etmek |
|
| 417 |
General |
have an investment v.
|
yatırım yapmak |
|
| 418 |
General |
come to an end v.
|
bitmek |
|
| 419 |
General |
keep an ear to the ground v.
|
kulağı kirişte olmak |
|
| 420 |
General |
put an animal to sleep v.
|
hayvanı iğneyle verilen ilaçla öldürmek |
|
| 421 |
General |
bring to an end v.
|
bitirmek |
|
| 422 |
General |
form an opinion v.
|
fikir edinmek |
|
| 423 |
General |
bring to an end v.
|
nokta koymak |
|
| 424 |
General |
go in for an examination v.
|
sınava girmek |
|
| 425 |
General |
put in an appearance v.
|
kısa bir süre kalıp gitmek |
|
| 426 |
General |
reach an agreement v.
|
anlaşmak |
|
| 427 |
General |
have an abortion v.
|
çocuk aldırmak |
|
| 428 |
General |
play an active role in v.
|
aktif rol oynamak |
|
| 429 |
General |
become an association v.
|
kurumlaşmak |
|
| 430 |
General |
have an ache v.
|
sancılanmak |
|
| 431 |
General |
offer an opinion v.
|
arz etmek |
|
| 432 |
General |
place an order with v.
|
sipariş vermek |
|
| 433 |
General |
put an end to v.
|
bitirmek |
|
| 434 |
General |
have an epileptic fit v.
|
sarası tutmak |
|
| 435 |
General |
take advantage of an opportunity v.
|
fırsattan yararlanmak |
|
| 436 |
General |
get an advance v.
|
avans almak |
|
| 437 |
General |
suffer an affront v.
|
hakarete uğramak |
|
| 438 |
General |
perform an action v.
|
iş yapmak |
|
| 439 |
General |
relieve oneself of an obligation v.
|
yükümlülükten kurtulmak |
|
| 440 |
General |
turn an honest penny v.
|
dürüstçe ve alın teri ile para kazanmak |
|
| 441 |
General |
make an assault v.
|
hücum etmek |
|
| 442 |
General |
keep an eye on v.
|
dikkat etmek |
|
| 443 |
General |
come to an agreement v.
|
bir anlaşmaya varmak |
|
| 444 |
General |
be an instrument v.
|
alet olmak |
|
| 445 |
General |
render an account of v.
|
hesap vermek |
|
| 446 |
General |
lend an ear v.
|
kulak vermek |
|
| 447 |
General |
make an objection to v.
|
itiraz etmek |
|
| 448 |
General |
form an addiction v.
|
alışkanlık yapmak |
|
| 449 |
General |
have to repeat an examination v.
|
ikmale kalmak |
|
| 450 |
General |
miss an opportunity v.
|
fırsat kaçırmak |
|
| 451 |
General |
apply an earlier date v.
|
öne almak |
|
| 452 |
General |
commit an illegal act v.
|
suç işlemek |
|
| 453 |
General |
come to an abrupt stop v.
|
zınk diye durmak |
|
| 454 |
General |
put off an appointment v.
|
bir randevuyu ertelemek |
|
| 455 |
General |
not to bat an eyelash v.
|
kılını kıpırdatmamak |
|
| 456 |
General |
join in an activity v.
|
aktivitede bulunmak |
|
| 457 |
General |
break off an engagement v.
|
nişanı atmak |
|
| 458 |
General |
bring to an issue v.
|
sonuçlandırmak |
|
| 459 |
General |
arrange an engagement v.
|
nişan yapmak |
|
| 460 |
General |
receive an upfront payment v.
|
hesabı peşin almak |
|
| 461 |
General |
assume an attitude v.
|
tavır takınmak |
|
| 462 |
General |
muff an opportunity v.
|
fırsat kaçırmak |
|
| 463 |
General |
be arranged in an order v.
|
dizilmek |
|
| 464 |
General |
take an interest v.
|
alaka duymak |
|
| 465 |
General |
take an aversion v.
|
sevmemek |
|
| 466 |
General |
behave as an older sister v.
|
ablalık etmek |
|
| 467 |
General |
break an agreement v.
|
anlaşmayı bozmak |
|
| 468 |
General |
bring to an end v.
|
sonuçlamak |
|
| 469 |
General |
keep an eye on v.
|
gözetlemek |
|
| 470 |
General |
give an oral report v.
|
tekmil vermek |
|
| 471 |
General |
sacrifice an animal v.
|
kan akıtmak |
|
| 472 |
General |
have an air of v.
|
benzemek |
|
| 473 |
General |
bear witness to an age v.
|
bir çağa tanıklık etmek |
|
| 474 |
General |
give an edge to v.
|
artırmak (keyif/öfke vb) |
|
| 475 |
General |
cast an affirmative vote v.
|
lehte oy vermek |
|
| 476 |
General |
come to an agreement v.
|
uyuşmak |
|
| 477 |
General |
give an edge to v.
|
açmak (iştahı) |
|
| 478 |
General |
get an awful fright v.
|
yüreğine inmek |
|
| 479 |
General |
play an active role v.
|
aktif olarak yer almak |
|
| 480 |
General |
set up an agency v.
|
acente kurmak |
|
| 481 |
General |
keep an account of v.
|
kaydını tutmak |
|
| 482 |
General |
have an eye on the main chance v.
|
fırsat kollamak |
|
| 483 |
General |
bear witness to an age v.
|
bir çağa tanıklık yapmak |
|
| 484 |
General |
apply an embargo v.
|
ambargo koymak |
|
| 485 |
General |
make an end of v.
|
sona erdirmek |
|
| 486 |
General |
have an appointment with somebody v.
|
randevusu olmak |
|
| 487 |
General |
throw cold water over (an idea/a plan) v.
|
pişmiş aşa su katmak |
|
| 488 |
General |
give an evasive reply v.
|
kaçamak cevap vermek |
|
| 489 |
General |
repel an attack v.
|
saldırıyı püskürtmek |
|
| 490 |
General |
turn into an institution v.
|
kurumlaşmak |
|
| 491 |
General |
muff an opportunity v.
|
fıratı değerlendirememek |
|
| 492 |
General |
benefit from an opportunity v.
|
değerlendirmek (bir fırsatı vb) |
|
| 493 |
General |
repulse an attack v.
|
saldırıyı püskürtmek |
|
| 494 |
General |
contest an election v.
|
adaylığını koymak |
|
| 495 |
General |
put on an act v.
|
ayak yapmak |
|
| 496 |
General |
put on an act v.
|
caka satmak |
|
| 497 |
General |
make an application v.
|
başvurmak |
|
| 498 |
General |
make an idol of v.
|
tapmak |
|
| 499 |
General |
give an opportunity v.
|
fırsat tanımak |
|
| 500 |
General |
enter an item in a ledger v.
|
deftere geçirmek |
|
