|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
General |
|
1 |
General |
enflasyon karşısında para arzını azaltma |
deflation n.
|
|
2 |
General |
haksızlık karşısında öfkelenme |
indignation n.
|
|
3 |
General |
olunan zaman veya mekandan farklı bir zamanı ve mekanı işleyen bir eser karşısında anlatılan yerde veya zamanda olunmadığının bilinmesine rağmen okurun istemli bir şekilde kendisini orada ve o anda imiş gibi hissederek eseri anlamaya çalışması |
the willing suspension of disbelief n.
|
|
4 |
General |
kötü bir durum karşısında espri/mizah yapabilme |
wry humour n.
|
|
5 |
General |
bir olay karşısında birlikte sessiz kalma |
conspiracy of silence n.
|
|
6 |
General |
birinin karşısında duran kimse |
vis–à–vis n.
|
|
7 |
General |
bakanlarının ve diplomatik elçilerinin karşısında hakim konumdaki yönetici |
master n.
|
|
8 |
General |
hata veya dikkatsizlik karşısında yapılan uyarı |
commonition n.
|
|
9 |
General |
düşman karşısında geri çekilirken atılan ok |
parthian arrow n.
|
|
10 |
General |
zor bir durum karşısında cesaret göstermek |
put a bold face on v.
|
|
11 |
General |
irkilmek (korkunç bir manzara karşısında veya acıyla) |
wince v.
|
|
12 |
General |
bir şey karşısında çılgına dönmek |
become hysterical over v.
|
|
13 |
General |
bir şey karşısında çılgına dönmek |
get hysterical over v.
|
|
14 |
General |
bir engel karşısında duraklamak |
balk v.
|
|
15 |
General |
bir olay karşısında kendini tutamayıp ağlamaya başlamak |
go to pieces v.
|
|
|
16 |
General |
tatlı bir sıcaklığın karşısında uzanmak |
bask v.
|
|
17 |
General |
biraz geri çekilmek (korkunç bir manzara karşısında) |
wince v.
|
|
18 |
General |
bir olay karşısında belirli bir tavır almak |
take a stand v.
|
|
19 |
General |
kötü bir durum karşısında idare etmeye çalışmak |
make the best of a bad situation v.
|
|
20 |
General |
karşısında olmak |
face v.
|
|
21 |
General |
karşısında olmak |
disapprove v.
|
|
22 |
General |
bir durum karşısında herhangi bir önlem almamak |
let something ride v.
|
|
23 |
General |
ölüm karşısında çaresiz olmak |
be helpless against death v.
|
|
24 |
General |
ölüm karşısında çaresiz olmak |
be helpless in the face of death v.
|
|
25 |
General |
karşısında şansı olmak |
have a chance against v.
|
|
26 |
General |
-e karşısında zafer kazanmak |
win a victory over v.
|
|
27 |
General |
televizyonun karşısında çok vakit geçirmek |
spend too much time in front of the tv v.
|
|
28 |
General |
karşısında durmak |
take a stand against v.
|
|
29 |
General |
(saygıdan/korkudan) karşısında diz çökmek |
prostrate oneself before someone v.
|
|
30 |
General |
karşısında zafer kazanmak |
win a victory over v.
|
|
31 |
General |
kaba davranış karşısında direnmeden baş eğmek |
take lying down v.
|
|
32 |
General |
(birinin) karşısında büyüklenmek |
magnify one's self against v.
|
|
33 |
General |
biri/bir şey karşısında hayal kırıklığına uğramak |
be disappointed at someone or something v.
|
|
34 |
General |
biri/bir şey karşısında hüsrana uğramak |
be disappointed at someone or something v.
|
|
35 |
General |
biri/bir şey karşısında hayal kırıklığına uğramak |
be disappointed in someone or something v.
|
|
36 |
General |
biri/bir şey karşısında hüsrana uğramak |
be disappointed in someone or something v.
|
|
37 |
General |
(bir şey) karşısında yükselmek |
breast v.
|
|
38 |
General |
(saldırı veya talihsizlik karşısında) yılmamak |
hold up v.
|
|
39 |
General |
karşısında zafer kazanmak |
dispatch [us] v.
|
|
40 |
General |
karşısında zafer kazanmak |
despatch [uk] v.
|
|
41 |
General |
başına gelenler karşısında metanet gösteren |
stoical adj.
|
|
42 |
General |
başına gelenler karşısında metanet gösteren |
stoic adj.
|
|
43 |
General |
karşısında olan |
unplausive adj.
|
|
44 |
General |
düşman karşısında geri çekilirken atılan oku andıran |
parthian adj.
|
|
45 |
General |
güneş karşısında olarak |
against the sun adv.
|
|
46 |
General |
kanun karşısında |
before the law adv.
|
|
47 |
General |
zorluk karşısında |
under difficulties adv.
|
|
48 |
General |
bu durum karşısında |
under these circumstances adv.
|
|
49 |
General |
tehlike karşısında |
in the face of danger adv.
|
|
50 |
General |
bu durum karşısında |
with this adv.
|
|
51 |
General |
ihtiyaç karşısında |
on a pinch adv.
|
|
52 |
General |
kanun karşısında |
in the eye of law adv.
|
|
53 |
General |
böyle bir durum karşısında |
in the face of such a situation adv.
|
|
54 |
General |
yolun karşısında |
across the street adv.
|
|
55 |
General |
tam karşısında |
right across adv.
|
|
|
56 |
General |
suyun karşısında |
overwater adv.
|
|
57 |
General |
tam karşısında |
foreright [dialect] [uk] prep.
|
|
58 |
General |
hemen karşısında |
in the teeth expr.
|
|
Phrasals |
|
59 |
Phrasals |
tatsız bir durum karşısında tırsmak ya da tereddüt etmek |
blanch at (something) v.
|
|
60 |
Phrasals |
tatsız bir durum karşısında tırsmak ya da tereddüt etmek |
blanch at something v.
|
|
61 |
Phrasals |
birinin karşısında geri çekilmek |
concede to (someone or something) v.
|
|
62 |
Phrasals |
biri ya da bir grup karşısında geri çekilmek |
concede something to someone or something v.
|
|
63 |
Phrasals |
biri ya da bir grup karşısında bir şeyi kabul etmek |
concede something to someone or something v.
|
|
64 |
Phrasals |
biri ya da bir grup karşısında bir şeyden vazgeçmek |
concede something to someone or something v.
|
|
65 |
Phrasals |
birisinin karşısında korkudan sinmek |
quail at someone v.
|
|
66 |
Phrasals |
birisinin karşısında korkudan sinmek |
quail before someone v.
|
|
67 |
Phrasals |
bir şeyin karşısında dayanmak |
ride something out v.
|
|
68 |
Phrasals |
karşısında yılmamak |
stand up to v.
|
|
69 |
Phrasals |
karşısında korkudan sinmek |
quail before v.
|
|
70 |
Phrasals |
(yeniler karşısında) yıkılmak |
go down to v.
|
|
71 |
Phrasals |
(bir şey karşısında) sapsarı kesilmek |
pale at something v.
|
|
72 |
Phrasals |
(bir şey karşısında) beti benzi atmak/uçmak |
pale at something v.
|
|
73 |
Phrasals |
(bir fikrin/görüşün) karşısında durmak |
stand up against v.
|
|
74 |
Phrasals |
belli bir sorun ya da durum karşısında güvence sağlamak |
cover someone or something against something v.
|
|
75 |
Phrasals |
belli bir sorun ya da durum karşısında güvence sağlamak |
cover for (someone or something) v.
|
|
76 |
Phrasals |
birinin ya da bir şeyin karşısında tırsıp kalmak |
cringe before someone or something v.
|
|
77 |
Phrasals |
(bir şey karşısında) beti benzi atmak/solmak/uçmak |
blanch at (something) v.
|
|
78 |
Phrasals |
(nahoş bir durum karşısında) rengi atmak |
blanch at (something) v.
|
|
79 |
Phrasals |
bir zorluk karşısında direnmek/tutunmak |
hold up to (something) v.
|
|
80 |
Phrasals |
(rütbesi üstün biri karşısında belli bir şekilde) selam durmak |
salute (one) with (something) v.
|
|
81 |
Phrasals |
zorluklar karşısında sabırlı olmak |
weather out v.
|
|
82 |
Phrasals |
8bir şeyin) tam karşısında durmak |
square up with (something) v.
|
|
83 |
Phrasals |
(birini biri/bir şey) karşısında müdafaa etmek |
intercede (for someone) (with someone or something) v.
|
|
84 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında kapsamı genişlemek |
mount against (someone or something) v.
|
|
85 |
Phrasals |
(buz hokeyi gibi oyunlarda) oyun başlangıcında topun kontrolünü kazanmak için rakibin karşısında durmak |
face off v.
|
|
86 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında öne geçmek |
make ground against (something) v.
|
|
87 |
Phrasals |
(birini biri/bir şey karşısında bir şeyle) teçhizatlandırmak |
arm (someone against someone or something) (with something) v.
|
|
88 |
Phrasals |
(birini biri/bir şey karşısında bir şeyle) silahlandırmak |
arm (someone against someone or something) (with something) v.
|
|
89 |
Phrasals |
(birini biri/bir şey karşısında bir şeyle) donatmak |
arm (someone against someone or something) (with something) v.
|
|
90 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında ayak diremek |
blanch at (something) v.
|
|
91 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında duraklamak/duraksamak |
blanch at (something) v.
|
|
92 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında sinmek |
blanch at (something) v.
|
|
93 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında donakalmak |
boggle at (something) v.
|
|
94 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında şaşakalmak |
boggle at (something) v.
|
|
95 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında donup kalmak |
boggle at (something) v.
|
|
96 |
Phrasals |
(tehlike/zorluk) karşısında cesur olmak |
brazen out v.
|
|
97 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında pes etmek |
cave in (to someone or something) v.
|
|
98 |
Phrasals |
(biri/bir şey karşısında) yola gelmek |
cave in (to someone or something) v.
|
|
99 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) tamamen karşısında olmak |
come down on (someone or something) v.
|
|
100 |
Phrasals |
karşısında tırsıp kalmak |
cringe before v.
|
|
101 |
Phrasals |
karşısında sinmek |
cringe before v.
|
|
102 |
Phrasals |
karşısında sus pus kesilmek |
cringe before v.
|
|
103 |
Phrasals |
karşısında ezilip büzülmek |
cringe before v.
|
|
104 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi biri/bir şey) karşısında savunmak |
defend (someone or something) against (someone or something) v.
|
|
105 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi biri/bir şey) karşısında müdafaa etmek |
defend (someone or something) against (someone or something) v.
|
|
106 |
Phrasals |
karşısında savunmak |
defend against v.
|
|
107 |
Phrasals |
karşısında müdafaa etmek |
defend against v.
|
|
108 |
Phrasals |
(birini/bir hayvanı bir şey karşısında bir şeyle) güçlendirmek/sağlamlaştırmak |
fortify (someone or an animal) (against something) (with something) v.
|
|
109 |
Phrasals |
(birini/bir hayvanı bir şey karşısında bir şeyle) takviye etmek |
fortify (someone or an animal) (against something) (with something) v.
|
|
110 |
Phrasals |
travmatik bir şey karşısında güçlü durmak |
rise above v.
|
|
111 |
Phrasals |
(talep, zorluk karşısında) lazım geleni yapmak |
rise to v.
|
|
112 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında şok olmak |
gasp at (someone or something) v.
|
|
113 |
Phrasals |
biri/bir şey karşısında el pençe divan durmak |
grovel before someone or something v.
|
|
114 |
Phrasals |
biri/bir şey karşısında secde etmek |
grovel before someone or something v.
|
|
115 |
Phrasals |
biri/bir şey karşısında/önünde diz çökmek |
grovel before someone or something v.
|
|
116 |
Phrasals |
karşısında el pençe divan durmak |
grovel before v.
|
|
117 |
Phrasals |
karşısında secde etmek |
grovel before v.
|
|
118 |
Phrasals |
karşısında/önünde diz çökmek |
grovel before v.
|
|
119 |
Phrasals |
karşısında direnmek/tutunmak |
hold up to v.
|
|
120 |
Phrasals |
(biri/bir şey karşısında) yenilgiyi kabul etmek |
knock under (to someone or something) v.
|
|
121 |
Phrasals |
(biri/bir şey karşısında) pes etmek |
knock under (to someone or something) v.
|
|
122 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında yelkenleri suya indirmek |
knuckle under to (someone or something) v.
|
|
123 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında sert ve ani çıkış yapmak |
lash out against (someone or something) v.
|
|
124 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında sert ve ani çıkış yapmak |
lash out at (someone or something) v.
|
|
125 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında (birinin/bir şeyin) lideri olmak |
lead (someone or something) against (someone or something else) v.
|
|
126 |
Phrasals |
karşısında sıraya girmek |
line up against v.
|
|
127 |
Phrasals |
'-in karşısında sıralanmak |
line up against v.
|
|
128 |
Phrasals |
karşısında dizilmek |
line up against v.
|
|
129 |
Phrasals |
karşısında kapsamı genişlemek |
mount against v.
|
|
130 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında başkaldırmak |
mutiny against (someone or something) v.
|
|
131 |
Phrasals |
karşısında paniğe kapılmak |
panic at v.
|
|
132 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında panik olmak |
panic at (something) v.
|
|
133 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında paniğe kapılmak |
panic at (something) v.
|
|
134 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında panik yapmak |
panic at (something) v.
|
|
135 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) karşısında diz çökmek |
prostrate (oneself) before (someone or something) v.
|
|
136 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında korkudan sinmek |
quail at (something) v.
|
|
137 |
Phrasals |
(birinin veya bir şeyin) karşısında yaprak gibi titremek |
quail before (someone or something) v.
|
|
138 |
Phrasals |
(birinin veya bir şeyin) karşısında tir tir titremek |
quail before (someone or something) v.
|
|
139 |
Phrasals |
(birinin) karşısında durmak |
side against (one) v.
|
|
140 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) karşısında durmak |
stand up against (someone or something) v.
|
|
141 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında büyük heyecan duymak |
thrill at (something) v.
|
|
142 |
Phrasals |
bir şey karşısında dizlerinin bağı çözülmek/titremek |
tremble at v.
|
|
143 |
Phrasals |
karşısında/karşılık olarak el sallamak |
wave back v.
|
|
144 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında hayrete düşmek |
wonder at (someone or something) v.
|
|
145 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında şaşkına dönmek |
wonder at (someone or something) v.
|
|
146 |
Phrasals |
gününün önemli bir bölümünü tv/bilgisayar veya oyun konsolu karşısında geçiren çocuklar için kullanılan bir ifade |
screenagers expr.
|
|
Phrases |
|
147 |
Phrases |
(biri/bir şey) karşısında büyük bir acı duymak |
yearn over (someone or something) v.
|
|
148 |
Phrases |
'-in karşısında büyük bir acı duymak |
yearn over v.
|
|
149 |
Phrases |
bir güçlük karşısında kimi zorlanır kimi hemen ayağa kalkar |
the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
|
|
150 |
Phrases |
aynı olay karşısında her insanın tepkisi farklıdır |
the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
|
|
151 |
Phrases |
aynı olay karşısında kimi korkuyla siner kimi dimdik ayakta durur |
the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
|
|
152 |
Phrases |
bu durum karşısında |
under the circumstances expr.
|
|
153 |
Phrases |
kanun karşısında herkes eşittir |
all are equal before the law expr.
|
|
154 |
Phrases |
kanun karşısında herkes eşittir |
everybody is equal before the law expr.
|
|
155 |
Phrases |
tam karşısında |
dead on end expr.
|
|
156 |
Phrases |
her şey (bir şeyin) karşısında |
(the) odds are against (something) expr.
|
|
157 |
Phrases |
birinin/bir şeyin karşısında |
in opposition to somebody/something expr.
|
|
158 |
Phrases |
(bir şey) karşısında |
in the face of (something) expr.
|
|
159 |
Phrases |
(birinin) karşısında |
in the presence of (someone) expr.
|
|
Proverb |
|
160 |
Proverb |
ölüm karşısında herkes eşittir |
death is the great leveler
|
|
161 |
Proverb |
hiçbir şey aşkın karşısında duramaz |
love conquers all
|
|
Colloquial |
|
162 |
Colloquial |
zorluklar karşısında dayanıklı kimse/şey |
war horse n.
|
|
163 |
Colloquial |
tehlike/zorluk karşısında cesaretini kaybetmemek |
brave it out v.
|
|
164 |
Colloquial |
tehlike/zorluk karşısında cesur olmak |
brave it out v.
|
|
165 |
Colloquial |
zor bir dur karşısında gıkını bile çıkartmamak |
have a stiff upper lip v.
|
|
166 |
Colloquial |
kripto para piyasalarında alınan kripto veya tokeni değişken fiyatlar karşısında satmamak, böylece mevcut pozisyonu uzun süre koruyarak yüksek getiri elde etmek istemek |
hodl v.
|
|
167 |
Colloquial |
kurulu düzen karşısında direnmek |
stick it to the man v.
|
|
168 |
Colloquial |
-in karşısında hiçbir şey olmak |
be as nothing (compared) to v.
|
|
169 |
Colloquial |
hold sözcüğünün yanlış yazımı sonucu kripto para piyasalarında alınan kripto veya tokeni değişken fiyatlar karşısında satmamak |
hodl v.
|
|
170 |
Colloquial |
karşısında/karşı tarafında olmak |
be over v.
|
|
171 |
Colloquial |
(tehlike/zorluk) karşısında cesur olmak |
brazen it out v.
|
|
172 |
Colloquial |
(tehlike/zorluk) karşısında cesur olmak |
brazen it out v.
|
|
173 |
Colloquial |
zorluklar karşısında kendine güvenen, becerikli |
can-do adj.
|
|
174 |
Colloquial |
(biri/bir şey) karşısında hayal kırıklığına uğramış |
disappointed at (someone or something) adj.
|
|
175 |
Colloquial |
(biri/bir şey) karşısında hüsrana uğramış |
disappointed at (someone or something) adj.
|
|
176 |
Colloquial |
(biri/bir şey) karşısında hayal kırıklığına uğramış |
disappointed in (someone or something) adj.
|
|
177 |
Colloquial |
(biri/bir şey) karşısında hüsrana uğramış |
disappointed in (someone or something) adj.
|
|
178 |
Colloquial |
karşısında bitmiş |
plonked adj.
|
|
179 |
Colloquial |
karşısında bitmiş |
plonked up adj.
|
|
180 |
Colloquial |
eski bir haber karşısında verilen bir cevap |
the dutch have taken holland expr.
|
|
181 |
Colloquial |
bir şeyin karşısında |
up against something expr.
|
|
Idioms |
|
182 |
Idioms |
bir tartışma ya da istemeyen bir olay karşısında iki ya da daha fazla grubun birbirlerini suçlaması |
blame game n.
|
|
183 |
Idioms |
artık normal karşılanan durumlar karşısında şaşırma |
pearl-clutching n.
|
|
184 |
Idioms |
zorlu problemler karşısında bilgece kararlar veren kimse |
a daniel come to judgement n.
|
|
185 |
Idioms |
rakip karşısında kazanılan müthiş galibiyet |
demolition job n.
|
|
186 |
Idioms |
rakip karşısında kazanılan müthiş galibiyet |
a demolition job [uk] n.
|
|
187 |
Idioms |
sorulan sorular karşısında yüzünün kızarıp kızarmayacağına dair yapılan bir test |
red-face test n.
|
|
188 |
Idioms |
güçlükler karşısında ayakta kalan kimse |
happy warrior n.
|
|
189 |
Idioms |
geleneksel değerlerin ve toplumun karşısında duran genç adam |
angry young man n.
|
|
190 |
Idioms |
televizyon karşısında yan gelip yatan kimse |
a couch potato n.
|
|
191 |
Idioms |
kötü durumlar/görüntüler karşısında sağlam durabilme |
a strong stomach n.
|
|
192 |
Idioms |
karşısında sakin (kalabilen) |
patient of n.
|
|
193 |
Idioms |
karşısında sabırlı (olabilen) |
patient of n.
|
|
194 |
Idioms |
karşısında soğukkanlı (kalabilen) |
patient of n.
|
|
195 |
Idioms |
bir şeyin fiyatı karşısında yaşanan şok |
sticker shock n.
|
|
196 |
Idioms |
bir şeyin fiyatı karşısında dudağı uçuklama |
sticker shock n.
|
|
197 |
Idioms |
olup bitenler karşısında sarsılmamak |
keep both oars in the water v.
|
|
198 |
Idioms |
(birinin) karşısında korkudan sinmek/pusmak |
cringe before (someone or something) v.
|
|
199 |
Idioms |
(birinin) karşısında korkudan sinmek/pusmak |
cringe before someone or something v.
|
|
200 |
Idioms |
karşısında olmak (işte karşındayım ne istiyorsan yap gibi) |
bare (one's) breast v.
|
|
201 |
Idioms |
zor veya istenmeyen bir durum karşısında hayallere dalmak |
close (one's) eyes and think of england v.
|
|
202 |
Idioms |
artık normal karşılanan durumlar karşısında şaşırmak |
pearl-clutch v.
|
|
203 |
Idioms |
adaletsiz bi durum karşısında tepki göstermek |
cry foul v.
|
|
204 |
Idioms |
adaletsiz bir durum karşısında tepki göstermek |
cry foul v.
|
|
205 |
Idioms |
beklenmedik bir durum karşısında çok şaşırmak |
knock me down with a feather v.
|
|
206 |
Idioms |
hiç sansı olmamak (birisinin karşısında) |
not stand a chance v.
|
|
207 |
Idioms |
gördüğü şey karşısında paniğe kapılmak |
panic at what he/she sees v.
|
|
208 |
Idioms |
karşısında etkili olmak |
avail against v.
|
|
209 |
Idioms |
karşısında diz çökmek |
bow the knee v.
|
|
210 |
Idioms |
karşısında diz çökmek |
bend the knee v.
|
|
211 |
Idioms |
saldırı karşısında teslim olmamak |
stand one's ground v.
|
|
212 |
Idioms |
saldırı karşısında teslim olmamak |
hold one's ground v.
|
|
213 |
Idioms |
yenilgi karşısında yıkılmamak |
come up smiling v.
|
|
214 |
Idioms |
zor bir durum karşısında çıt çıkartmamak |
keep a stiff upper lip v.
|
|
215 |
Idioms |
yenilgi karşısında soğukkanlılığını yitirmemek |
come up smiling v.
|
|
216 |
Idioms |
zorluklar karşısında gereken inisiyatifi almak |
deliver the message to garcia v.
|
|
217 |
Idioms |
rakibi karşısında avantajlı duruma geçmek/avantaj elde etmek |
draw first blood v.
|
|
218 |
Idioms |
(bir şey) karşısında yükselme göstermek |
gain ground against (something) v.
|
|
219 |
Idioms |
(bir şey) karşısında değer kazanmak |
gain ground against (something) v.
|
|
220 |
Idioms |
(bir şey) karşısında (değeri) yükselmek |
gain ground against (something) v.
|
|
221 |
Idioms |
(bir şey) karşısında dik durmak |
take (something) on the nose v.
|
|
222 |
Idioms |
(bir şeyle ilgili/bir şey karşısında) geri adım atmamak |
take a firm line (on or against something) v.
|
|
223 |
Idioms |
(bir şeyle ilgili/bir şey karşısında) geri adım atmamak |
take a firm line/stand (on/against something) v.
|
|
224 |
Idioms |
içerisinde yer aldığı bir şeyin aynı zamanda karşısında yer almak |
hold with the hare and run with the hounds v.
|
|
225 |
Idioms |
zor veya istenmeyen bir durum karşısında hayallere dalmak |
lie back and think of england v.
|
|
226 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında olmak |
be against (someone or something) v.
|
|
227 |
Idioms |
-in karşısında hiçbir şey olmak |
be as nothing to v.
|
|
228 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) tamamen karşısında olmak |
be dead set against (someone or something) v.
|
|
229 |
Idioms |
bir şeyin tamamen karşısında olmak |
be dead set against something v.
|
|
230 |
Idioms |
(bir şeyin) kesinlikle karşısında olmak |
be set against (something) v.
|
|
231 |
Idioms |
bir şeyin/bir şey yapmanın kesinlikle karşısında olmak |
be set against something/against doing something v.
|
|
232 |
Idioms |
bir şeyin/bir şey yapmanın kesinlikle karşısında olmak |
be (dead) set against something/against doing something v.
|
|
233 |
Idioms |
zor bir durum karşısında neşeli bir tavır takınmak |
put on a brave face v.
|
|
234 |
Idioms |
(biri/bir şey) karşısında şok olmak |
get an eyeful (of someone or something) v.
|
|
235 |
Idioms |
(biri/bir şey karşısında) ağzı açık kalmak |
get an eyeful (of someone or something) v.
|
|
236 |
Idioms |
(biri/bir şey karşısında) gözleri fal taşı gibi açılmak |
get an eyeful (of someone or something) v.
|
|
237 |
Idioms |
(biri/bir şey) karşısında şok olmak |
have an eyeful (of someone or something) v.
|
|
238 |
Idioms |
(biri/bir şey karşısında) ağzı açık kalmak |
have an eyeful (of someone or something) v.
|
|
239 |
Idioms |
(biri/bir şey karşısında) gözleri fal taşı gibi açılmak |
have an eyeful (of someone or something) v.
|
|
240 |
Idioms |
(biri/bir şey karşısında) öne geçmek |
get the upper hand on (someone or something) v.
|
|
241 |
Idioms |
(biri karşısında) öne geçmek |
get/have/gain the upper hand (over somebody) v.
|
|
242 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) an advantage over (someone or something) v.
|
|
243 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) the advantage over (someone or something) v.
|
|
244 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) an edge on (someone or something) v.
|
|
245 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) the edge on (someone or something) v.
|
|
246 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) an edge over (someone or something) v.
|
|
247 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) the edge over (someone or something) v.
|
|
248 |
Idioms |
(biri/bir şey) karşısında güç/kan kaybetmek |
give/lose ground (to somebody/something) v.
|
|
249 |
Idioms |
(biri karşısında) kendine hakim olmak |
keep your temper (with somebody) v.
|
|
250 |
Idioms |
(biri karşısında) kendini kaybetmek |
lose your temper (with somebody) v.
|
|
251 |
Idioms |
bir durum karşısında herhangi bir önlem almamak |
let ride v.
|
|
252 |
Idioms |
bir durum karşısında herhangi bir önlem almamak |
let something lie v.
|
|
253 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında durmak |
make a dead set at (someone or something) [obsolete] v.
|
|
254 |
Idioms |
(birinin yaptığı iyilik karşısında) borçlu olmak |
owe (one) one v.
|
|
255 |
Idioms |
(birinin yaptığı iyilik karşısında) borçlu olmak |
owe someone one v.
|
|
256 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında durmak |
raise a voice against (someone or something) v.
|
|
257 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında durmak |
raise one's voice against (someone or something) v.
|
|
258 |
Idioms |
(zorluk, tehlike karşısında) cesaretini korumak |
screw (one's) courage to the sticking place v.
|
|
259 |
Idioms |
(zorluk, tehlike karşısında) cesur kalmak |
screw (one's) courage to the sticking place v.
|
|
260 |
Idioms |
(zorluk, tehlike karşısında) kararlılığını bozmamak |
screw (one's) courage to the sticking place v.
|
|
261 |
Idioms |
(zorluk, tehlike karşısında) cesaretini korumak |
screw up (one's) courage to the sticking place v.
|
|
262 |
Idioms |
(zorluk, tehlike karşısında) cesur kalmak |
screw up (one's) courage to the sticking place v.
|
|
263 |
Idioms |
saldırı karşısında teslim olmamak |
stand ground v.
|
|
264 |
Idioms |
(bir şey) karşısında sağlam durmak |
take (something) like a man v.
|
|
265 |
Idioms |
(bir şey) karşısında dayanıklı/metin olmak |
take (something) like a man v.
|
|
266 |
Idioms |
(bir şeyle ilgili/bir şey karşısında) geri adım atmamak |
take a firm stand (on or against something) v.
|
|
267 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında durmak |
take a stand against (someone or something) v.
|
|
268 |
Idioms |
(bir şey/rakip) karşısında bastırmak |
turn up the heat (on someone or something) v.
|
|
269 |
Idioms |
artık normal karşılanan durumlar karşısında şaşıran |
pearl-clutching adj.
|
|
270 |
Idioms |
sol/sağ karşısında |
cattywampus adj.
|
|
271 |
Idioms |
karşısında solda/sağda |
cattywampus adj.
|
|
272 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) tamamen karşısında |
dead set against (someone or something) adj.
|
|
273 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında |
opposed to (someone or something) adj.
|
|
274 |
Idioms |
şansın karşısında bütün oyuncular önünde sonunda kaybeder |
the cards beat all the players [obsolete] expr.
|
|
275 |
Idioms |
ihtiyaç karşısında |
in a pinch expr.
|
|
276 |
Idioms |
ne ala! (hiç istenmeyen bir durum karşısında söylenir) |
that's a fine kettle of fish! expr.
|
|
277 |
Idioms |
tam karşısında |
dead on the mark expr.
|
|
278 |
Idioms |
ona yapılanların yanında/karşısında onun yaptıkları suç sayılmayan |
more sinned against than sinning expr.
|
|
279 |
Idioms |
karşısında birçok zorluk/engel olma |
cards are stacked against expr.
|
|
280 |
Idioms |
her şey (birinin) karşısında/aleyhinde |
cards are stacked against (one) expr.
|
|
281 |
Idioms |
küçük zorluklar karşısında hemen yılmamak gerekir |
stumbling is not falling expr.
|
|
Speaking |
|
282 |
Speaking |
mevcut riskler karşısında |
against current risks expr.
|
|
Trade/Economic |
|
283 |
Trade/Economic |
artan işsizlik karşısında aileye ekmek getirenler işlerini kaybettikçe ailenin gelirindeki düşmeyi önlemek üzere başka aile bireylerinin de emek piyasalarına girmeye başlamaları görüşü |
added worker hypothesis n.
|
|
284 |
Trade/Economic |
isteğe bağlı politikasızlık karşısında kural |
rules versus discretion inactivist policy n.
|
|
285 |
Trade/Economic |
karşı talepler karşısında yapılacak savunmalara ilişkin ilkeler |
defences of counterclaim n.
|
|
286 |
Trade/Economic |
piyasa faiz oranına göre uyum sağladıkları için bu tür krediler ödünç alıcı ve ödünç vericileri bu değişmeler karşısında zarara uğramaktan kurtarır |
adjustable-rate loan n.
|
|
287 |
Trade/Economic |
yüksek tarifeleri aşağı çekerek yerli üreticileri yabancı rakipler karşısında rekabete zorlama |
educational tariff n.
|
|
288 |
Trade/Economic |
karşısında durmak |
face v.
|
|
289 |
Trade/Economic |
bir ülkenin para biriminin değişim değerini diğer para birimleri karşısında yükseltmek |
revaluate v.
|
|
Law |
|
290 |
Law |
ceza hükmünün işlenen suç karşısında yetersizliğinin mahkeme başkanı tarafından kabul edilmesi |
nonsentence n.
|
|
291 |
Law |
kamu külfetleri karşısında vatandaşların eşitliği ilkesi |
principle of equal apportionment of public burdens n.
|
|
292 |
Law |
davalının davacının zararı karşısında aleyhte verilen bir kararla yükümlü tutulduğu davalarda verilen mahkeme emri |
writ of inquiry n.
|
|
293 |
Law |
silahlı kuvvetler mensuplarının düşman karşısında sergilediği askeri standartlara uymayan davranış |
misbehavior [us] n.
|
|
294 |
Law |
silahlı kuvvetler mensuplarının düşman karşısında sergilediği askeri standartlara uymayan davranış |
misbehaviour [us] n.
|
|
295 |
Law |
suçlama karşısında savunma yapmayı reddeden sanık |
mute n.
|
|
296 |
Law |
kanunlar karşısında cezaya tabi olma |
guilt n.
|
|
297 |
Law |
ingilizce olmayan nüshalar karşısında amir nüsha olmak |
prevail over any non-english versions v.
|
|
298 |
Law |
daha ciddi bir suçlamanın düşmesi karşısında daha az ceza gerektiren bir suçu kabul etmek |
plea-bargain v.
|
|
299 |
Law |
kanun nazarında/karşısında tüm bireyler eşittir |
all men are equal in the sight of the law expr.
|
|
Politics |
|
300 |
Politics |
kurulu düzenin karşısında olan kimse |
disestablishmentarian n.
|
|
301 |
Politics |
kurulu düzenin karşısında olan |
disestablishmentarian adj.
|
|
Media |
|
302 |
Media |
gazetelerde baş yazı sayfasının karşısında yer alan, kişisel görüşleri yansıtan makalelerin bulunduğu sayfa |
op-ed n.
|
|
303 |
Media |
gazetelerde baş yazı sayfasının karşısında yer alan, kişisel görüşleri yansıtan makale |
op-ed n.
|
|
304 |
Media |
gazetelerde baş yazı sayfasının karşısında yer alan, kişisel görüşleri yansıtan makalelerin bulunduğu (sayfa) |
op-ed adj.
|
|
Computer |
|
305 |
Computer |
ayna karşısında telefon ile resim çekme |
mirror pic n.
|
|
306 |
Computer |
kişinin ayna karşısında kendi fotoğrafını çekmesi |
mirror pic n.
|
|
Aeronautic |
|
307 |
Aeronautic |
terminalin ya da hangarın karşısında bulunan uçak park alanı |
apron n.
|
|
Marine |
|
308 |
Marine |
gemi veya başka bir taşıtın diğer bir taşıt karşısında öncelikli geçişi |
right of way n.
|
|
Petrol |
|
309 |
Petrol |
petrol şirketlerinin herhangi bir sızma veya hasar nedeniyle zarar gören 3. şahısların tazminat talepleri karşısında ödemekle yükümlü oldukları toplam tazminat tutarı |
liability cap n.
|
|
Psychology |
|
310 |
Psychology |
kişinin olay karşısında verdiği, duygusal tutumunu gösteren yanıt |
reaction n.
|
|
311 |
Psychology |
birilerinin karşısında soyunmaktan korkma |
dishabiliophobia n.
|
|
312 |
Psychology |
sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı |
hyperkulturemia n.
|
|
313 |
Psychology |
sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı |
florence syndrome n.
|
|
314 |
Psychology |
sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı |
stendhal's syndrome n.
|
|
315 |
Psychology |
sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı |
stendhal syndrome n.
|
|
316 |
Psychology |
egonun çözemediği problemler karşısında uzlaşmaya varmasını sağlayan bilinçaltında işleyen zihinsel süreç |
mechanism of defense n.
|
|
Physiology |
|
317 |
Physiology |
stres karşısında vücut sistemlerini seferber etmek için sempatik sinir sisteminin başlattığı bir dizi fizyolojik değişim |
fight-or-flight response n.
|
|
318 |
Physiology |
stres karşısında vücutta meydana gelen (fizyolojik değişim) |
fight-or-flight adj.
|
|
Gastronomy |
|
319 |
Gastronomy |
masa önünde misafirlerin karşısında hazırlanan alevli yemek |
flambe n.
|
|
Math |
|
320 |
Math |
karşısında bulunarak iki ucunu birbirine bağlamak |
subtend v.
|
|
321 |
Math |
karşısında bulunmak |
subtend v.
|
|
Geometry |
|
322 |
Geometry |
hem saat yönünde hem de tersi yönünde aynı sayıda köşe veya kenara sahip olan (iki düzgün çokgen köşesi veya kenarı) belirtilen açının karşısında bulunan (dik üçgen kenarı) |
opposite adj.
|
|
Linguistics |
|
323 |
Linguistics |
özür karşısında verilen cevap |
antapology n.
|
|
Geography |
|
324 |
Geography |
teksas şehrinin karşısında, rio grande'nin kıyısında yer alan kuzeydoğu meksika şehri |
nuevo laredo n.
|
|
325 |
Geography |
vancouver adasının doğu kıyısında, georgia boğazı'nın karşısında yer alan, kanada'nın britanya kolombiya'sı eyaletinde bir şehir |
nanaimo n.
|
|
326 |
Geography |
kuzeydoğu fransa'da, meuse nehri kıyısında ve charleville'in karşısında yer alan bir kasaba |
mézières n.
|
|
327 |
Geography |
türkiye'nin batısında, samos adası'nın karşısında ege denizi'nde bulunan bir çıkıntı |
mycale n.
|
|
Military |
|
328 |
Military |
bir nehrin karşısında da iletişim sağlamak üzere düşmana en yakın köprünün sonunda mevzilenme |
tete-de-pont n.
|
|
329 |
Military |
düşman karşısında işlenen ağır suçlar |
misbehaviour before the enemy n.
|
|
330 |
Military |
deniz piyadesi seferi kuvvetinin özel bir durum karşısında ihtiyaçları karşılamaya programlanmış olan ilk harekat kademesi |
marine expeditionary force (forward) n.
|
|
331 |
Military |
olağandışı fakat öngörülen bir durum karşısında başvurulan usul |
contingency procedure n.
|
|
332 |
Military |
top ateşi karşısında gözden çıkarılabilir olan askerler |
fodder n.
|
|
Sport |
|
333 |
Sport |
(hokey gibi oyunlarda) topun karşısında durma |
face-off n.
|
|
Football |
|
334 |
Football |
(amerikan futbolu) hücum çizgisinde orta alan oyuncusunun karşısında oynayan savunma oyuncusu |
middle guard n.
|
|
Baseball |
|
335 |
Baseball |
vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan saha bölümü |
opposite field n.
|
|
336 |
Baseball |
sahanın vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan bölümüne ait |
opposite adj.
|
|
337 |
Baseball |
sahanın vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan bölümü ile ilişkili |
opposite adj.
|
|
338 |
Baseball |
vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan (saha bölümü) |
opposite adj.
|
|
Boxing |
|
339 |
Boxing |
(rakibin) karşısında nakavt yerine puanla zafer kazanmak |
decision v.
|
|
Mythology |
|
340 |
Mythology |
roma mitolojisinde scylla'nın karşısında bulunan gemi yutan bir girdap |
charybdis n.
|
|
Archaic |
|
341 |
Archaic |
parlamentonun karşısında olup ingiltere kralı i. charles'ı destekleyen kimse |
malignant n.
|
|
Slang |
|
342 |
Slang |
televizyonla/televizyon karşısında büyüyen bebek |
boob tube baby n.
|
|
343 |
Slang |
zenci bir aday için oy verenlerin değişimin yavaşlığı karşısında yaşadıkları hayal kırıklığı |
blacklash n.
|
|
344 |
Slang |
vücudun uyuşturucu karşısında gösterdiği aşırı tepki |
overamp n.
|
|
345 |
Slang |
televizyon karşısında vakit geçirmek |
veg out v.
|
|
346 |
Slang |
(birinin) tam suratının karşısında olmak |
be in (one's) face v.
|
|
347 |
Slang |
karşısında ünlü görünce donakalmak |
starstruck v.
|
|
348 |
Slang |
uyuşturucu karşısında vücudu aşırı tepki gösteren |
overamped adj.
|
|
349 |
Slang |
güzel bir kadın karşısında cinsel olarak uyarıldığını belirten bir ifade |
schwing! exclam.
|
|
Modern Slang |
|
350 |
Modern Slang |
birini tanımanın uzun zaman alması karşısında yaşanan hüsran/yılgınlık |
adronitis n.
|
|
351 |
Modern Slang |
devletin olmadığı ve modernizmin karşısında olan tarımsal bir patriarkiye yönelik bir hareket/akım |
anarcho-traditionalism n.
|
|
352 |
Modern Slang |
olumsuz bir durum karşısında şaşkınlık belirten ifade |
agh exclam.
|
|