|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
things to do i.
|
yapılması gerekenler |
|
I think that is the easiest thing to do.
Bence yapılması gereken en kolay şey bu.
More Sentences
|
2 |
Genel |
do justice to f.
|
hakkını vermek |
|
Secondly, if we want to do justice to Lisbon and Gothenburg, we must stop beating about the environmental bush.
İkinci olarak Lizbon ve Göteborg'un hakkını vermek istiyorsak, çevre konusuna değinmeyi bırakmalıyız.
More Sentences
|
3 |
Genel |
do to f.
|
davranmak |
|
What harm is being done to these people, and how unjustly they are being treated!
Bu insanlara ne kadar zarar veriliyor ve onlara ne kadar adaletsiz davranılıyor!
More Sentences
|
4 |
Genel |
consider it necessary (to do sth) f.
|
gerekli görmek |
|
He is happy to hear what our demands are and is quite prepared to be flexible if he considers it necessary.
Taleplerimizi dinlemekten mutluluk duyuyor ve gerekli gördüğü takdirde esnek davranmaya da oldukça hazır.
More Sentences
|
5 |
Genel |
manage to do f.
|
yapabilmek |
|
I am disappointed that it did not manage to do something about the Statute of the Ombudsman.
Ombudsman Statüsü konusunda bir şeyler yapmayı başaramadığı için hayal kırıklığına uğradım.
More Sentences
|
6 |
Genel |
prepare to do f.
|
yapmaya hazırlanmak |
|
We are preparing to do bigger things in the HIPIC global health fund, education for all.
HIPIC küresel sağlık fonunda, herkes için eğitimde daha büyük işler yapmaya hazırlanıyoruz.
More Sentences
|
7 |
Genel |
take a moment (for something/to do something) f.
|
(bir şey için) bir dakika ayırmak |
|
That may be our problem rather than yours, but could we just take a moment to clarify?
Bu sizin değil de bizim sorunumuz olabilir ama bir dakikanızı ayırıp açıklığa kavuşturabilir miyiz?
More Sentences
|
8 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmayı amaçlamak |
|
The directive aims to do just that.
Direktif tam da bunu yapmayı amaçlamaktadır.
More Sentences
|
9 |
Genel |
have to do f.
|
yapmak zorunda olmak |
|
Why should it have to do anything else?
Neden başka bir şey yapmak zorunda olsun ki?
More Sentences
|
Phrasals |
|
10 |
Öbek Fiiller |
do honour to f.
|
onurlandırmak |
|
And I do not think that does honour to the European Parliament.
Ve bunun Avrupa Parlamentosu'nu onurlandırdığını düşünmüyorum.
More Sentences
|
11 |
Öbek Fiiller |
strive to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) çabalamak |
|
We must do all we can and continue to strive to eliminate all such tragedies.
Elimizden geleni yapmalı ve bu tür trajedileri ortadan kaldırmak için çabalamaya devam etmeliyiz.
More Sentences
|
12 |
Öbek Fiiller |
strive to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) çaba göstermek |
|
We must do all we can and continue to strive to eliminate all such tragedies.
Elimizden geleni yapmalı ve bu tür trajedileri ortadan kaldırmak için çaba göstermeye devam etmeliyiz.
More Sentences
|
13 |
Öbek Fiiller |
strive to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) çaba sarf etmek |
|
The Belgian Presidency is striving to maintain the intensive pace of negotiations.
Belçika Dönem Başkanlığı müzakerelerin yoğun temposunu sürdürmek için çaba sarf ediyor.
More Sentences
|
14 |
Öbek Fiiller |
strive to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) gayret etmek |
|
Since happiness doesn't exist, we have to strive to be happy without it.
Mutluluk mevcut olmadığı için, onsuz mutlu olmaya gayret etmeliyiz.
More Sentences
|
15 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) amaçlamak |
|
Mr Mantovani's report aims to provide the space to do so from a European perspective.
Sayın Mantovani'nin raporu, Avrupa perspektifinden bunu yapmak için bir alan sağlamayı amaçlıyor.
More Sentences
|
16 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) amaçlamak |
|
Article 152 aims to regulate public health issues.
Madde 152 halk sağlığı konularını düzenlemeyi amaçlamaktadır.
More Sentences
|
17 |
Öbek Fiiller |
arrange for (someone to do something) f.
|
(bir şey yapması için birini) ayarlamak |
|
It is also complicated to arrange for students' families to move.
Öğrencilerin ailelerinin taşınmasını ayarlamak da karmaşıktır.
More Sentences
|
18 |
Öbek Fiiller |
compel (someone) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
|
I was compelled to leave school.
Ben okulu terk etmek zorunda bırakıldım.
More Sentences
|
19 |
Öbek Fiiller |
compel to do f.
|
yapmak zorunda bırakmak |
|
They were compelled to do it by force, or thrown into prison.
Bunu zorla yapmak zorunda bırakıldılar ya da hapse atıldılar.
More Sentences
|
20 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
|
To our regret, we were obliged to call off the game, which we had been looking forward to.
Ne yazık ki oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk.
More Sentences
|
|
Common Usage |
|
21 |
Yaygın Kullanım |
not know what to do f.
|
ne yapacağını bilmemek |
|
General |
|
22 |
Genel |
to do list i.
|
yapılacakların listesi |
|
23 |
Genel |
things to do i.
|
iş |
|
24 |
Genel |
to do list i.
|
yapılacaklar listesi |
|
25 |
Genel |
agreement on what to do i.
|
ağızbirliği |
|
26 |
Genel |
nothing to do i.
|
yapacak bir şey yok |
|
27 |
Genel |
the right way to do (something) i.
|
yol erkan |
|
28 |
Genel |
how-to-do-it book i.
|
el kitabı |
|
29 |
Genel |
to-do i.
|
gürültü |
|
30 |
Genel |
to-do i.
|
çıngar |
|
31 |
Genel |
to-do i.
|
patırtı |
|
32 |
Genel |
to-do i.
|
hayhuy |
|
33 |
Genel |
to-do i.
|
tantana |
|
34 |
Genel |
to-do i.
|
telaş |
|
35 |
Genel |
to-do i.
|
curcuna |
|
36 |
Genel |
to-do i.
|
şamata |
|
37 |
Genel |
well-to-do family i.
|
varlıklı aile |
|
38 |
Genel |
getting ready to do business i.
|
iş yapmaya hazır hale gelme |
|
39 |
Genel |
well-to-do man i.
|
zengin adam |
|
40 |
Genel |
to-do i.
|
karmaşa |
|
|
41 |
Genel |
nothing to do i.
|
yapılacak bir şey yok |
|
42 |
Genel |
capability/ability to do work i.
|
iş yapabilme gücü/yeteneği |
|
43 |
Genel |
things to do during an earthquake i.
|
deprem anında yapılması gerekenler |
|
44 |
Genel |
things to do during an earthquake i.
|
deprem anında yapılacaklar |
|
45 |
Genel |
things to do during an earthquake i.
|
deprem anında yapılması gereken şeyler |
|
46 |
Genel |
to-do [dialect] i.
|
resmi kutlama |
|
47 |
Genel |
to-do [dialect] i.
|
şaşaalı parti |
|
48 |
Genel |
to-do [dialect] i.
|
alışılmadık tarzda şov |
|
49 |
Genel |
not to fail to do something f.
|
geri kalmamak |
|
50 |
Genel |
have nothing to do with f.
|
ilişkisini kesmek |
|
51 |
Genel |
not to fail to do f.
|
geri kalmamak |
|
52 |
Genel |
presume to do something f.
|
kalkışmak |
|
53 |
Genel |
do honor to f.
|
şereflendirmek |
|
54 |
Genel |
do violence to f.
|
zorlamak |
|
55 |
Genel |
be hard put to do something f.
|
akla karayı seçmek |
|
56 |
Genel |
be unable to do something f.
|
aciz olmak |
|
57 |
Genel |
disdain to do something f.
|
bir şey yapmaya tenezzül etmemek |
|
58 |
Genel |
have the face to do something f.
|
yüzü tutmak |
|
59 |
Genel |
have nothing to do with f.
|
ile hiçbir ilgisi olmamak |
|
60 |
Genel |
position oneself to do something f.
|
zemin hazırlamak (bir şey yapabilmek için) |
|
61 |
Genel |
be unable to do something f.
|
acze düşmek |
|
62 |
Genel |
be disposed to do something f.
|
istekli olmak |
|
63 |
Genel |
find time to do something f.
|
eli değmek |
|
64 |
Genel |
do to death f.
|
katletmek |
|
65 |
Genel |
have sudden wish to do something f.
|
aklına esmek |
|
66 |
Genel |
presume to do something f.
|
cüret etmek |
|
67 |
Genel |
give (someone) a chance (to do something) f.
|
meydan vermek |
|
68 |
Genel |
start out to do something f.
|
belirli bir amaç güderek yola çıkmak |
|
69 |
Genel |
be unwilling to do f.
|
isteksiz olmak |
|
70 |
Genel |
do disservice to f.
|
ülkeye vb'ne zarar vermek |
|
71 |
Genel |
be disposed to do something f.
|
hevesli olmak |
|
72 |
Genel |
find a way to do something f.
|
bir şeye çare bulmak |
|
73 |
Genel |
be obliged to do f.
|
zorunda kalmak |
|
74 |
Genel |
be able to do f.
|
yapabilmek için |
|
75 |
Genel |
have no business to do something f.
|
hakkı olmamak |
|
76 |
Genel |
have nothing to do with f.
|
ile hiçbir ilişkisi olmamak |
|
77 |
Genel |
do something unbeknown to someone f.
|
birinin haberi olmadan bir şey yapmak |
|
78 |
Genel |
do obeisance to f.
|
hürmet etmek |
|
79 |
Genel |
agree to do the same thing f.
|
sözbirliği etmek |
|
80 |
Genel |
do obeisance to f.
|
saygı göstermek |
|
|
81 |
Genel |
have to do with f.
|
ile ilgisi olmak |
|
82 |
Genel |
be obliged to do something f.
|
bir şeyi yapmaya mecbur olmak |
|
83 |
Genel |
be obliged to do something f.
|
mahkum olmak |
|
84 |
Genel |
have something to do with f.
|
ilişkisi olmak |
|
85 |
Genel |
do honor to f.
|
şeref kazandırmak |
|
86 |
Genel |
have nothing to do with f.
|
ilgisi olmamak |
|
87 |
Genel |
look for a way to do something f.
|
bir şeyin çaresine bakmak |
|
88 |
Genel |
take the trouble to do something f.
|
zahmet edip bir şey yapmak |
|
89 |
Genel |
do to death f.
|
bıktırmak |
|
90 |
Genel |
be pleased to do something f.
|
bir şeyi memnuniyetle yapmak |
|
91 |
Genel |
have nothing to do with f.
|
alakası olmamak |
|
92 |
Genel |
have something to do with f.
|
ilgisi olmak |
|
93 |
Genel |
set oneself to do something f.
|
koyulmak |
|
94 |
Genel |
be unqualified to do something f.
|
bir şeyi yapmak için gereken niteliklere sahip olmamak |
|
95 |
Genel |
find a way to (do something) f.
|
çare aramak |
|
96 |
Genel |
take the liberty to do f.
|
cüret etmek |
|
97 |
Genel |
attempt to do the impossible f.
|
iğne ile kuyu kazmak |
|
98 |
Genel |
make a vow to do something f.
|
bir şey yapmaya ant içmek |
|
99 |
Genel |
stop having anything to do with somebody f.
|
alışverişi kesmek |
|
100 |
Genel |
egg somebody on to do something f.
|
dolduruşa getirmek |
|
101 |
Genel |
force somebody to do something f.
|
gırtlağına basmak |
|
102 |
Genel |
be anxious for someone to do something f.
|
birinin bir şeyi yapmasını çok istemek |
|
103 |
Genel |
have something to do with f.
|
alakası olmak |
|
104 |
Genel |
be obliged to do f.
|
zorunda olmak |
|
105 |
Genel |
vow not to do it again f.
|
tövbe etmek |
|
106 |
Genel |
show someone the way to do something f.
|
birine bir şeyin nasıl yapıldığını göstermek |
|
107 |
Genel |
strain every nerve (to do something) f.
|
şartlarını zorlamak |
|
108 |
Genel |
not to be able to do anything f.
|
elinden bir şey gelmemek |
|
109 |
Genel |
get ready to do business f.
|
iş yapmaya hazır hale gelmek |
|
110 |
Genel |
be loath to do something f.
|
bir şeyi yapmayı hiç istememek |
|
111 |
Genel |
find the right person to do a job f.
|
adamını bulmak |
|
112 |
Genel |
do violence to f.
|
bozmak |
|
113 |
Genel |
prevail on somebody to do something f.
|
razı etmek |
|
114 |
Genel |
feel compelled to do f.
|
zorunluluk hissetmek |
|
115 |
Genel |
be loath to do something f.
|
bir şeyi yapmaktan çekinmek |
|
116 |
Genel |
be unable to bring oneself (to do something) f.
|
nefsine yedirememek |
|
117 |
Genel |
look for a way to do f.
|
çaresine bakmak |
|
118 |
Genel |
not feel the need (to do something) f.
|
gerek duymamak |
|
119 |
Genel |
not feel the need (to do something) f.
|
gerek görmemek |
|
120 |
Genel |
get ready to do something f.
|
kolları sıvamak |
|
121 |
Genel |
determine (to do something) f.
|
azmetmek |
|
122 |
Genel |
not to be reluctant to do f.
|
çekinmemek |
|
123 |
Genel |
find the right thing to do f.
|
doğruyu bulmak |
|
124 |
Genel |
not mean to do so f.
|
böyle olmasını istememek |
|
125 |
Genel |
not mean to do so f.
|
böyle olsun istememek |
|
126 |
Genel |
not mean to do so f.
|
böyle yapmak istememek |
|
127 |
Genel |
learn how to do something f.
|
bir şeyin nasıl yapılacağını öğrenmek |
|
128 |
Genel |
fall over oneself to do something f.
|
birşeyi yapmakta çok istekli olmak |
|
129 |
Genel |
get hard (to do) f.
|
güce sarmak |
|
130 |
Genel |
oblige (someone) to (do something) f.
|
mecbur bırakmak |
|
131 |
Genel |
force (someone) to (do something) f.
|
mecbur bırakmak |
|
132 |
Genel |
make it possible (for somebody) to do something f.
|
zemin sunmak |
|
133 |
Genel |
have to do (with) f.
|
dahili olmak |
|
134 |
Genel |
not mean to do so f.
|
öyle olsun istememek |
|
135 |
Genel |
not mean to do so f.
|
öyle yapmak istememek |
|
136 |
Genel |
not mean to do so f.
|
öyle olmasını istememek |
|
137 |
Genel |
find the way to do (something) f.
|
yolunu bulmak |
|
138 |
Genel |
make (someone) straighten up and do as he is supposed to do f.
|
yola getirmek |
|
139 |
Genel |
straighten up and do as one is supposed to do f.
|
yola gelmek |
|
140 |
Genel |
do (something) wrong (to someone) f.
|
yamuk yapmak |
|
141 |
Genel |
undertake to do f.
|
görev edinmek |
|
142 |
Genel |
take the trouble to do something f.
|
zahmete katlanmak |
|
143 |
Genel |
have nothing to do f.
|
yapacak bir şeyi kalmamak |
|
144 |
Genel |
have nothing else to do f.
|
yapacak başka bir şeyi kalmamak |
|
145 |
Genel |
have nothing else to do f.
|
yapacak bir şeyi kalmamak |
|
146 |
Genel |
have nothing else (left) to do f.
|
yapacak bir şeyi kalmamak |
|
147 |
Genel |
got nothing left to do f.
|
yapacak bir şeyi kalmamak |
|
148 |
Genel |
position oneself to do something f.
|
-e uygun pozisyona girmek |
|
149 |
Genel |
have nothing to do with f.
|
ile ilgisi olmamak |
|
150 |
Genel |
have to do with f.
|
ile bir ilgisi olmak |
|
151 |
Genel |
do justice to f.
|
gerektiği gibi yapmak |
|
152 |
Genel |
need to do f.
|
gereği hissetmek |
|
153 |
Genel |
do oneself to have the honour f.
|
şeref addetmek |
|
154 |
Genel |
take care not to do f.
|
bir şeyi yapmamaya dikkat etmek |
|
155 |
Genel |
have lots of things to do f.
|
yapacak çok şeyi olmak |
|
156 |
Genel |
have a lot to do f.
|
yapacak çok şeyi olmak |
|
157 |
Genel |
have many things to do f.
|
yapacak çok şeyi olmak |
|
158 |
Genel |
not to have anything to do with something f.
|
uzaktan yakından ilgisi olmamak |
|
159 |
Genel |
have many things to do f.
|
yapacak çok işi olmak |
|
160 |
Genel |
have a lot to do f.
|
yapacak çok işi olmak |
|
161 |
Genel |
have lots of things to do f.
|
yapacak çok işi olmak |
|
162 |
Genel |
need a heck of a knack to do f.
|
ustalık gerektirmek |
|
163 |
Genel |
have little to do f.
|
yapacak çok az şeyi olmak |
|
164 |
Genel |
have nothing to do f.
|
yapacak bir şeyi olmamak |
|
165 |
Genel |
oblige someone to do (something) f.
|
mecbur bırakmak |
|
166 |
Genel |
oblige someone to do (something) f.
|
mecbur kılmak |
|
167 |
Genel |
request someone to do something f.
|
birinden rica etmek |
|
168 |
Genel |
request someone to do something f.
|
birinden ricada bulunmak |
|
169 |
Genel |
ask someone to do something f.
|
birinden rica etmek |
|
170 |
Genel |
ask for someone to do something f.
|
birinden rica etmek |
|
171 |
Genel |
ask for someone to do something f.
|
birinden ricada bulunmak |
|
172 |
Genel |
ask someone to do something f.
|
birinden ricada bulunmak |
|
173 |
Genel |
live to do something f.
|
bir amaç uğruna yaşamak |
|
174 |
Genel |
have nothing to do with something f.
|
birşeyle ilgisi olmamak |
|
175 |
Genel |
make so bold as to do something f.
|
(bir şeyi yapmaya) cesareti olmak |
|
176 |
Genel |
make so bold as to do something f.
|
(bir şeyi yapmak için) cesaretini toplamak |
|
177 |
Genel |
be the last person (to do something) f.
|
(bir şeyi yapacak) son kişi olmak |
|
178 |
Genel |
be so bold as to do something f.
|
(bir şeyi yapmaya) cesareti olmak |
|
179 |
Genel |
be so bold as to do something f.
|
(bir şeyi yapmak için) cesaretini toplamak |
|
180 |
Genel |
give someone the chance to do the right thing f.
|
birisine doğru şeyi yapması için bir şans vermek |
|
181 |
Genel |
drive someone to do something f.
|
birisini bir şeye yapmaya zorlamak |
|
182 |
Genel |
drive someone to do something f.
|
birisini bir şey yapmaya itmek |
|
183 |
Genel |
empower someone to do something f.
|
birine bir şey yapması için yetki vermek |
|
184 |
Genel |
encourage someone to do something f.
|
birini bir şey yapması konusunda cesaretlendirmek |
|
185 |
Genel |
enable someone to do something f.
|
birine bir şey yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak |
|
186 |
Genel |
entreat someone to do something f.
|
birine bir şey yapması için yalvarmak |
|
187 |
Genel |
take the first step to do something f.
|
(bir şeyleri yapmak için) ilk adımı atmak |
|
188 |
Genel |
have a lot to do f.
|
yapılacak çok şey/şeyi olmak |
|
189 |
Genel |
happen to do f.
|
(bir şeyler) yapacağı tutmak |
|
190 |
Genel |
lead someone to do something f.
|
birine bir şey yaptırmak/yapmasına neden olmak |
|
191 |
Genel |
make ready to do f.
|
yapmaya hazırlanmak |
|
192 |
Genel |
be (very) hard to do f.
|
yapması (çok) zor olmak |
|
193 |
Genel |
have other thing to do f.
|
yapacak başka işleri olmak |
|
194 |
Genel |
refuse to do something f.
|
bir şeyi yapmayı reddetmek |
|
195 |
Genel |
ask someone to do something f.
|
birinden bir şey yapmasını istemek/rica etmek |
|
196 |
Genel |
decide to do something f.
|
bir şeyi yapmaya karar vermek |
|
197 |
Genel |
try to do something f.
|
bir şeyler yapmaya çalışmak |
|
198 |
Genel |
convince someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya ikna etmek |
|
199 |
Genel |
take a moment (for something/to do something) f.
|
(bir şey için) bir dakikasını ayırmak |
|
200 |
Genel |
have yet to (do something) f.
|
henüz gerçekleşmemiş ama ileride gerçekleşebilecek eylem |
|
201 |
Genel |
prompt someone to do f.
|
birini bir şey yapmaya teşvik etmek/itmek |
|
202 |
Genel |
find enough courage (to do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
|
203 |
Genel |
bring oneself to do something f.
|
bir şeyi yapmak için cesaret bulmak |
|
204 |
Genel |
do mouth-to-mouth resuscitation f.
|
yapay solunum yapmak |
|
205 |
Genel |
do mouth-to-mouth resuscitation f.
|
suni teneffüs yapmak |
|
206 |
Genel |
stop to do something f.
|
bir şeyi yapmak için durmak |
|
207 |
Genel |
stop to do something f.
|
durup bir şeyi yapmak |
|
208 |
Genel |
do what he/she meant to do f.
|
yapmak için doğduğu şeyi yapmak |
|
209 |
Genel |
allow somebody to do something f.
|
birinin bir şey yapmasına izin vermek |
|
210 |
Genel |
encourage someone to do something f.
|
birini bir konuda/alanda cesaretlendirmek |
|
211 |
Genel |
be powerless to do f.
|
bir şeyi yapacak gücü olmamak |
|
212 |
Genel |
be pleased to do a thing f.
|
yapmaktan memnun olmak |
|
213 |
Genel |
do to death f.
|
idam etmek |
|
214 |
Genel |
do violence to f.
|
tecavüz etmek |
|
215 |
Genel |
be pleased to do a thing f.
|
bir şeyi yapmayı arzulamak |
|
216 |
Genel |
do to death f.
|
infaz etmek |
|
217 |
Genel |
do violence to f.
|
yaralamak |
|
218 |
Genel |
do violence to f.
|
incitmek |
|
219 |
Genel |
do to death f.
|
öldürmek |
|
220 |
Genel |
do violence to f.
|
zarar vermek |
|
221 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmak niyetinde olmak |
|
222 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmak amacında olmak |
|
223 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmak gayesinde olmak |
|
224 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmayı planlamak |
|
225 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmak istemek |
|
226 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmak niyetinde olmak |
|
227 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmak amacında olmak |
|
228 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmayı amaçlamak |
|
229 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmak gayesinde olmak |
|
230 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmayı planlamak |
|
231 |
Genel |
aim to do f.
|
yapmak istemek |
|
232 |
Genel |
be careful not to (do something) f.
|
(bir şey yapmamaya) dikkat etmek |
|
233 |
Genel |
be careful not to (do something) f.
|
(bir şey yapmamaya) özen göstermek |
|
234 |
Genel |
have to do with f.
|
… ile ilgilenmek |
|
235 |
Genel |
have to do with f.
|
uğraşmak |
|
236 |
Genel |
do everything that needs to be done f.
|
ne gerekiyorsa yapmak |
|
237 |
Genel |
do everything that needs to be done f.
|
gereken neyse yapmak |
|
238 |
Genel |
apt to do something s.
|
meyyal |
|
239 |
Genel |
apt to do something s.
|
mütemayil |
|
240 |
Genel |
qualified (to do something) s.
|
uygun nitelikte |
|
241 |
Genel |
with nothing to do s.
|
işsiz güçsüz |
|
242 |
Genel |
scheduled to do something s.
|
programlanmış |
|
243 |
Genel |
scheduled to do something s.
|
(olması/gerçekleşmesi) planlanmış |
|
244 |
Genel |
slated to do something s.
|
(olması/gerçekleşmesi) planlanmış |
|
Phrasals |
|
245 |
Öbek Fiiller |
admire to (do something) f.
|
(bir şeyi) yapmayı çok istemek |
|
246 |
Öbek Fiiller |
admire to (do something) f.
|
(bir şeyi) seve seve yapmak |
|
247 |
Öbek Fiiller |
instigate someone to do something f.
|
birini bir şeyi yapması için kışkırtmak |
|
248 |
Öbek Fiiller |
neglect to do something f.
|
bir şeyi yapmayı unutmak/ihmal etmek |
|
249 |
Öbek Fiiller |
incumbent upon someone to do something f.
|
bir şeyi yapma/söyleme zorunluluğu duymak |
|
250 |
Öbek Fiiller |
forget to do something f.
|
bir şeyi yapmayı unutmak |
|
251 |
Öbek Fiiller |
push someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya zorlamak |
|
252 |
Öbek Fiiller |
tempt someone to do something f.
|
birini bir şey yapması için kışkırtmak/ayartmak |
|
253 |
Öbek Fiiller |
tempt someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya ayartmak |
|
254 |
Öbek Fiiller |
urge someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya zorlamak |
|
255 |
Öbek Fiiller |
request someone to do something f.
|
birinden bir şey yapmasını istemek/rica etmek |
|
256 |
Öbek Fiiller |
force someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya zorlamak |
|
257 |
Öbek Fiiller |
incumbent upon someone to do something f.
|
bir şeyi (yapma/söyleme) görevi düşmek |
|
258 |
Öbek Fiiller |
motion for someone to do something f.
|
birine bir şey yapması için elle işaret etmek |
|
259 |
Öbek Fiiller |
entice someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya ayartmak |
|
260 |
Öbek Fiiller |
be/get ready (to do something) f.
|
bir şey yapmaya hazırlanmak |
|
261 |
Öbek Fiiller |
entice someone to do something f.
|
birini bir şey yapması için kışkırtmak/ayartmak |
|
262 |
Öbek Fiiller |
slated to do something f.
|
programlanmış |
|
263 |
Öbek Fiiller |
do honour to f.
|
şereflendirmek |
|
264 |
Öbek Fiiller |
be allowed to do something f.
|
(bir şeyleri yapmak için) izin verilmek/izni olmak |
|
265 |
Öbek Fiiller |
deign to do something f.
|
(bir şeyi yapmaya) tenezzül etmek |
|
266 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birinin bir şeyi yapmasına izin vermek |
|
267 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birine bir yetki vermek |
|
268 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birini yetkilendirmek |
|
269 |
Öbek Fiiller |
entitle someone to do something f.
|
birine bir şey yapma hakkını vermek |
|
270 |
Öbek Fiiller |
entitle someone to do something f.
|
birinin bir şeyi yapmasına olanak tanımak |
|
271 |
Öbek Fiiller |
entitle someone to do something f.
|
birine geçiş izni vermek/tanımak |
|
272 |
Öbek Fiiller |
coax (someone or something) to (do something) f.
|
bir şey yapmaya razı etmek |
|
273 |
Öbek Fiiller |
coax (someone or something) to (do something) f.
|
bir şey yapmaya zorlamak |
|
274 |
Öbek Fiiller |
coax (someone or something) to (do something) f.
|
bir şey yapmaya ikna etmek |
|
275 |
Öbek Fiiller |
coax (someone or something) to (do something) f.
|
(bir kişiyi ya da bir hayvanı bir şey) yapmaya ikna etmek ya da zorlamak |
|
276 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(bir şey yapma) yetkisini (birine) vermek |
|
277 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmada birini) yetkilendirmek |
|
278 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmada birini) yetkili kılmak |
|
279 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(birine) güç vermek |
|
280 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(birine) güç kazandırmak |
|
281 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(birini) güçlendirmek |
|
282 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya çabalamak |
|
283 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya çaba harcamak |
|
284 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya çaba göstermek |
|
285 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya gayret etmek |
|
286 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya uğraşmak |
|
287 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya uğraş vermek |
|
288 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya çalışmak |
|
289 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya emek vermek |
|
290 |
Öbek Fiiller |
enjoin to (do something) f.
|
(bir şey yapması) hükmünü vermek |
|
291 |
Öbek Fiiller |
enjoin to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) emretmek |
|
292 |
Öbek Fiiller |
enjoin to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) buyurmak |
|
293 |
Öbek Fiiller |
enjoin to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tembih etmek |
|
294 |
Öbek Fiiller |
enjoin to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) istemek |
|
295 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapması) hükmünü vermek |
|
296 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapmasını) emretmek |
|
297 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapmasını) buyurmak |
|
298 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapmasını) tembih etmek |
|
299 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapmasını) tembihlemek |
|
300 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapmasını) istemek |
|
301 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tembih etmek |
|
302 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tembihlemek |
|
303 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) öğüt vermek |
|
304 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) öğütlemek |
|
305 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmaması konusunda) uyarmak |
|
306 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmaması konusunda) ikaz etmek |
|
307 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) tavsiye vermek |
|
308 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tavsiye etmek |
|
309 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) cesaret vermek |
|
310 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) cesaretlendirmek |
|
311 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) teşvik etmek |
|
312 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapmasını) önermek |
|
313 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birine) (avantajlı bir şey) önerisinde bulunmak |
|
314 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek |
|
315 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) değer olmak |
|
316 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) kazançlı olmak |
|
317 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) karlı olmak |
|
318 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) karşılığını vermek/ödemek |
|
319 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) yararlı olmak |
|
320 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) avantaj sağlamak |
|
321 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) para vermek |
|
322 |
Öbek Fiiller |
strive to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) didinmek |
|
323 |
Öbek Fiiller |
subpoena (someone or something) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması için) mahkemeye çağırmak |
|
324 |
Öbek Fiiller |
subpoena (someone or something) to (do something) f.
|
(bir şey yapması için birine) mahkeme celbi göndermek |
|
325 |
Öbek Fiiller |
subpoena (someone or something) to (do something) f.
|
(bir şey yapması için birine) çağrı belgesi göndermek |
|
326 |
Öbek Fiiller |
subpoena (someone or something) to (do something) f.
|
(bir şey yapması için birine) çağrı kağıdı göndermek |
|
327 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak |
|
328 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak |
|
329 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk vs. bir iş olmak |
|
330 |
Öbek Fiiller |
admire to do f.
|
-i yapmayı çok istemek |
|
331 |
Öbek Fiiller |
admire to do f.
|
-i seve seve yapmak |
|
332 |
Öbek Fiiller |
admire to do f.
|
-i memnuniyetle yapmak |
|
333 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) niyetinde olmak |
|
334 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) gayesinde olmak |
|
335 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) planlamak |
|
336 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) istemek |
|
337 |
Öbek Fiiller |
admire to do f.
|
-i yapmayı çok istemek |
|
338 |
Öbek Fiiller |
admire to do f.
|
-i seve seve yapmak |
|
339 |
Öbek Fiiller |
admire to do f.
|
-i memnuniyetle yapmak |
|
340 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) niyetinde olmak |
|
341 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) gayesinde olmak |
|
342 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) planlamak |
|
343 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) istemek |
|
344 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için göbeği çatlamak |
|
345 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için büyük çaba sarf etmek |
|
346 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için kendini paralamak |
|
347 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için canını dişine takmak |
|
348 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için eşek gibi çalışmak |
|
349 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için kıçını yırtmak |
|
350 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(birinin/kendinin bir şey yapmasına) neden olmak |
|
351 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(birini/kendini bir şey yapmaya) yöneltmek |
|
352 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(birini/kendini bir şey yapmaya) teşvik etmek |
|
353 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) için cesaretini toplamak |
|
354 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(bir şey yapma) cesaretini bulmak |
|
355 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(bir şey yapma) azmini bulmak |
|
356 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(bir şey yapma) azmine/cesaretine erişmek |
|
357 |
Öbek Fiiller |
bring someone to do something f.
|
birinin bir şey yapmasına neden olmak |
|
358 |
Öbek Fiiller |
bring someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya yöneltmek |
|
359 |
Öbek Fiiller |
bring someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya teşvik etmek |
|
360 |
Öbek Fiiller |
call upon someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) çağırmak |
|
361 |
Öbek Fiiller |
call upon someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) davet etmek |
|
362 |
Öbek Fiiller |
call upon someone (to do something) f.
|
(birinin bir şey yapmasını) istemek |
|
363 |
Öbek Fiiller |
call upon someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapması için) seçmek |
|
364 |
Öbek Fiiller |
call on someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) çağırmak |
|
365 |
Öbek Fiiller |
call on someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) davet etmek |
|
366 |
Öbek Fiiller |
call on someone (to do something) f.
|
(birinin bir şey yapmasını) istemek |
|
367 |
Öbek Fiiller |
call on someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapması için) seçmek |
|
368 |
Öbek Fiiller |
coax someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya ikna etmek |
|
369 |
Öbek Fiiller |
coax someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya razı etmek |
|
370 |
Öbek Fiiller |
coax someone to do something f.
|
birini bir şey yapması için kandırmak |
|
371 |
Öbek Fiiller |
coax someone to do something f.
|
birine bir şey yapması için ısrar etmek |
|
372 |
Öbek Fiiller |
compel (someone) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) zorlamak |
|
373 |
Öbek Fiiller |
compel (someone) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur etmek |
|
374 |
Öbek Fiiller |
compel to do f.
|
yapmaya zorlamak |
|
375 |
Öbek Fiiller |
compel to do f.
|
yapmaya mecbur etmek |
|
376 |
Öbek Fiiller |
condescend to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) tenezzül etmek |
|
377 |
Öbek Fiiller |
condescend to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) lütfetmek |
|
378 |
Öbek Fiiller |
condescend to do f.
|
yapmaya tenezzül etmek |
|
379 |
Öbek Fiiller |
condescend to do f.
|
yapmaya lütfetmek |
|
380 |
Öbek Fiiller |
dare someone (to do something) f.
|
birine (bir şey yapma konusunda) meydan okumak |
|
381 |
Öbek Fiiller |
dare someone (to do something) f.
|
biriyle (bir şey yapma konusunda) bahse girmek |
|
382 |
Öbek Fiiller |
deign to do f.
|
yapmaya tenezzül etmek |
|
383 |
Öbek Fiiller |
deign to do f.
|
yapmaya lütfetmek |
|
384 |
Öbek Fiiller |
drain (something) off to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) boşaltmak |
|
385 |
Öbek Fiiller |
drain (something) off to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) akıtmak |
|
386 |
Öbek Fiiller |
drain (something) off to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) tahliye etmek |
|
387 |
Öbek Fiiller |
empower to do f.
|
yapma yetkisini vermek |
|
388 |
Öbek Fiiller |
empower to do f.
|
yapmada yetkilendirmek |
|
389 |
Öbek Fiiller |
empower to do f.
|
yapmada yetkili kılmak |
|
390 |
Öbek Fiiller |
empower to do f.
|
yapma gücü vermek |
|
391 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için cesaretlendirmek |
|
392 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için desteklemek |
|
393 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için teşvik etmek |
|
394 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için gayretlendirmek |
|
395 |
Öbek Fiiller |
encourage to do f.
|
yapması için cesaretlendirmek |
|
396 |
Öbek Fiiller |
encourage to do f.
|
yapması için desteklemek |
|
397 |
Öbek Fiiller |
encourage to do f.
|
yapması için teşvik etmek |
|
398 |
Öbek Fiiller |
encourage to do f.
|
yapması için gayretlendirmek |
|
399 |
Öbek Fiiller |
entreat (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapması) için yalvarmak |
|
400 |
Öbek Fiiller |
entreat (one) to (do something) f.
|
(birinden bir şey yapmasını) rica etmek |
|
401 |
Öbek Fiiller |
go about to (do something) f.
|
(bir şeyi başarmak için) gerekeni yapmak |
|
402 |
Öbek Fiiller |
itch to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) heves etmek/duymak |
|
403 |
Öbek Fiiller |
itch to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) istemek |
|
404 |
Öbek Fiiller |
itch to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) arzulamak |
|
405 |
Öbek Fiiller |
itch to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) heveslenmek |
|
406 |
Öbek Fiiller |
knuckle down to (do) (something) f.
|
(bir şeyi yapmaya) koyulmak |
|
407 |
Öbek Fiiller |
knuckle down to (do) (something) f.
|
(bir işi yapmaya) girişmek |
|
408 |
Öbek Fiiller |
knuckle down to (do) (something) f.
|
canla başla (bir işi yapmaya) koyulmak/girişmek/odaklanmak |
|
409 |
Öbek Fiiller |
knuckle down to (do) (something) f.
|
(bir şeyi yapmaya) odaklanmak |
|
410 |
Öbek Fiiller |
knuckle down to (do) (something) f.
|
kararlı bir şekilde (bir işi yapmaya) koyulmak/girişmek |
|
411 |
Öbek Fiiller |
neglect to do f.
|
yapmayı unutmak/ihmal etmek |
|
412 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur bırakmak |
|
413 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur etmek |
|
414 |
Öbek Fiiller |
oblige to do f.
|
yapmaya mecbur bırakmak |
|
415 |
Öbek Fiiller |
oblige to do f.
|
yapmaya mecbur kılmak |
|
416 |
Öbek Fiiller |
oblige to do f.
|
yapmak zorunda bırakmak |
|
417 |
Öbek Fiiller |
persuade (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
418 |
Öbek Fiiller |
persuade (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için kandırmak |
|
419 |
Öbek Fiiller |
prevail upon (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) razı etmek |
|
420 |
Öbek Fiiller |
prevail upon (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
421 |
Öbek Fiiller |
prevail on (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) razı etmek |
|
422 |
Öbek Fiiller |
prevail on (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
423 |
Öbek Fiiller |
require (someone or something) to (do something) f.
|
(birinin/bir şeyin bir şey yapmasını) şart koşmak |
|
424 |
Öbek Fiiller |
require (someone or something) to (do something) f.
|
(birinin/bir şeyin bir şey yapmasını) gerektirmek |
|
425 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) kalkışmak |
|
426 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) koyulmak |
|
427 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) girişmek |
|
428 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) çalışmak |
|
429 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapma) girişiminde bulunmak |
|
430 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) niyetlenmek |
|
431 |
Öbek Fiiller |
sit down to (do something) f.
|
(bir işin) başına oturmak |
|
432 |
Öbek Fiiller |
sit down to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmaya) oturmak |
|
433 |
Öbek Fiiller |
sit down to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmaya) başlamak |
|
434 |
Öbek Fiiller |
sit down to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için oturmak |
|
435 |
Öbek Fiiller |
sit down to (do something) f.
|
oturarak (bir şeyi yapmaya) hazırlanmak |
|
436 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapması) muhtemel olmak |
|
437 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapması) olası olmak |
|
438 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapma) olasılığı olmak |
|
439 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) dayanabilmek |
|
440 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) kaldırabilmek |
|
441 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) gücü olmak |
|
442 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapması) yararlı olmak |
|
443 |
Öbek Fiiller |
subpoena to do f.
|
bir şey yapması için mahkemeye çağırmak |
|
444 |
Öbek Fiiller |
subpoena to do f.
|
bir şey yapması için mahkeme celbi göndermek |
|
445 |
Öbek Fiiller |
subpoena to do f.
|
bir şey yapması için çağrı belgesi göndermek |
|
446 |
Öbek Fiiller |
subpoena to do f.
|
bir şey yapması için çağrı kağıdı göndermek |
|
447 |
Öbek Fiiller |
tap (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için seçmek/atamak |
|
448 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey) yapmaya ayartmak/ikna etmek |
|
449 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birinin bir şey yapması için) aklını çelmek |
|
450 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey) yapmaya cezbetmek |
|
451 |
Öbek Fiiller |
think to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) düşünmek |
|
452 |
Öbek Fiiller |
trouble (one) to do (something) f.
|
(birinden bir şey yapmasını) isteyerek rahatlık vermek |
|
453 |
Öbek Fiiller |
trouble (one) to do (something) f.
|
(birine bir şey yapmasını) isteyerek zahmet vermek |
|
454 |
Öbek Fiiller |
undertake to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) üstlenmek |
|
455 |
Öbek Fiiller |
undertake to (do something) f.
|
(bir şey yapma) sorumluluğunu almak |
|
456 |
Öbek Fiiller |
undertake to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) girişmek |
|
457 |
Öbek Fiiller |
undertake to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) vadetmek |
|
458 |
Öbek Fiiller |
undertake to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) görev edinmek |
|
459 |
Öbek Fiiller |
welcome to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) davet etmek |
|
460 |
Öbek Fiiller |
welcome to (do something) f.
|
(bir şey yapmasına) izin vermek |
|
461 |
Öbek Fiiller |
welcome to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) teşvik etmek |
|
Phrases |
|
462 |
İfadeler |
(a) right to do something i.
|
bir şeyi yapma hakkı |
|
463 |
İfadeler |
(a) right to do something i.
|
bir şeyi yapma özgürlüğü |
|
464 |
İfadeler |
(a) right to do something i.
|
bir şeyi yapma izni |
|
465 |
İfadeler |
(the) right to do something i.
|
bir şeyi yapma hakkı |
|
466 |
İfadeler |
(the) right to do something i.
|
bir şeyi yapma özgürlüğü |
|
467 |
İfadeler |
(the) right to do something i.
|
bir şeyi yapma izni |
|
468 |
İfadeler |
requisition to (do something) i.
|
(bir şeyin yapılması için) talep/istek |
|
469 |
İfadeler |
be as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
kendini zor tutmak |
|
470 |
İfadeler |
be as much as somebody can/could do (not) to do something f.
|
elinden geldiğince dayanmak |
|
471 |
İfadeler |
be as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
elinden geldiğince kendini tutmak/dayanmak |
|
472 |
İfadeler |
be as much as somebody can/could do (not) to do something f.
|
elinden geleni yapmak |
|
473 |
İfadeler |
be as much as somebody can/could do (not) to do something f.
|
bir şeyi zar zor/güç bela yapmak |
|
474 |
İfadeler |
be bousta (about to [do something]) f.
|
yapacak olmak |
|
475 |
İfadeler |
be bousta (about to [do something]) f.
|
yapmak üzere olmak |
|
476 |
İfadeler |
requisition to (do something) f.
|
(bir şeyin yapılmasını) istemek |
|
477 |
İfadeler |
requisition to (do something) f.
|
(bir şeyin yapılmasını) talep etmek |
|
478 |
İfadeler |
what has this got to do with......? expr.
|
bunun .... ile ne ilgisi var? |
|
479 |
İfadeler |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
480 |
İfadeler |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
481 |
İfadeler |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
482 |
İfadeler |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
483 |
İfadeler |
to do this expr.
|
bunu gerçekleştirmek için |
|
484 |
İfadeler |
kindly request you to do the needful expr.
|
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim |
|
485 |
İfadeler |
kindly request you to do the needful expr.
|
gereğinin yapılmasını arz ederim |
|
486 |
İfadeler |
it's never too late to do well expr.
|
iyi yapmak için hiçbir zaman çok geç değildir |
|
487 |
İfadeler |
if easy to do expr.
|
mümkünse |
|
488 |
İfadeler |
first thing to do expr.
|
yapılacak ilk şey |
|
489 |
İfadeler |
it's no crime to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak) suç değil |
|
490 |
İfadeler |
it's no crime to (do something) expr.
|
suç değil ya |
|
491 |
İfadeler |
what's that got to do with the price of fish? [uk] expr.
|
ne alakası var? |
|
492 |
İfadeler |
what's that got to do with the price of fish? [uk] expr.
|
ne ilgisi var? |
|
493 |
İfadeler |
what's that got to do with the price of fish? [uk] expr.
|
alakasız değil mi? |
|
494 |
İfadeler |
what's that got to do with the price of fish? [uk] expr.
|
ne alaka? |
|
495 |
İfadeler |
what's that got to do with the price of fish? [uk] expr.
|
kel alaka değil mi? |
|
496 |
İfadeler |
it doesn't hurt to (have or do something) expr.
|
(bir şeyi yapmanın) zararı olmaz |
|
497 |
İfadeler |
it doesn't hurt to (have or do something) expr.
|
(bir şeyi yapmanın) zararı yok |
|
498 |
İfadeler |
it doesn't hurt to (have or do something) expr.
|
(bir şeyi yapmakta) bir sakınca yok |
|
499 |
İfadeler |
it doesn't hurt to (have or do something) expr.
|
(bir şeyi yapmakta) bir mahzur yok |
|
500 |
İfadeler |
it doesn't hurt to (have or do something) expr.
|
(bir şeyi yapmakta) beis yok |
|