Türkçe - İngilizce
Türkçe - İngilizce
Almanca - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
İngilizce Eşanlam
Eşanlam
Hakkımızda
Araçlar
Kaynaklar
İletişim
Oturum Aç / Üye Ol
Işıkları Söndür
English
English
Türkçe
Français
Español
Deutsch
Eşanlam
Araçlar
Hakkımızda
Kaynaklar
İletişim
Oturum Aç / Üye Ol
EN-TR
Türkçe - İngilizce
Almanca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İngilizce Eşanlam
Türkçe - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
Almanca - İngilizce
Geçmiş
do to
Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau
"do to"
teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 1 sonuç
Kategori
İngilizce
Türkçe
General
1
Genel
do to
f.
davranmak
"do to"
teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç
Kategori
İngilizce
Türkçe
Common Usage
1
Yaygın Kullanım
not know what to do
f.
ne yapacağını bilmemek
General
2
Genel
things to do
i.
iş
3
Genel
to do list
i.
yapılacakların listesi
4
Genel
to do list
i.
yapılacaklar listesi
5
Genel
agreement on what to do
i.
ağızbirliği
6
Genel
nothing to do
i.
yapacak bir şey yok
7
Genel
the right way to do (something)
i.
yol erkan
8
Genel
how-to-do-it book
i.
el kitabı
9
Genel
to-do
i.
gürültü
10
Genel
to-do
i.
çıngar
11
Genel
to-do
i.
patırtı
12
Genel
to-do
i.
hayhuy
13
Genel
to-do
i.
tantana
14
Genel
to-do
i.
telaş
15
Genel
to-do
i.
curcuna
16
Genel
to-do
i.
şamata
17
Genel
well-to-do family
i.
varlıklı aile
18
Genel
getting ready to do business
i.
iş yapmaya hazır hale gelme
19
Genel
well-to-do man
i.
zengin adam
20
Genel
to-do
i.
karmaşa
21
Genel
nothing to do
i.
yapılacak bir şey yok
22
Genel
things to do
i.
yapılması gerekenler
23
Genel
capability/ability to do work
i.
iş yapabilme gücü/yeteneği
24
Genel
things to do during an earthquake
i.
deprem anında yapılması gerekenler
25
Genel
things to do during an earthquake
i.
deprem anında yapılacaklar
26
Genel
things to do during an earthquake
i.
deprem anında yapılması gereken şeyler
27
Genel
to-do [dialect]
i.
resmi kutlama
28
Genel
to-do [dialect]
i.
şaşaalı parti
29
Genel
to-do [dialect]
i.
alışılmadık tarzda şov
30
Genel
find time to do something
f.
eli değmek
31
Genel
have nothing to do with
f.
ile hiçbir ilgisi olmamak
32
Genel
position oneself to do something
f.
zemin hazırlamak (bir şey yapabilmek için)
33
Genel
be unable to do something
f.
acze düşmek
34
Genel
be unwilling to do
f.
isteksiz olmak
35
Genel
do violence to
f.
bozmak
36
Genel
prevail on somebody to do something
f.
razı etmek
37
Genel
do disservice to
f.
ülkeye vb'ne zarar vermek
38
Genel
be disposed to do something
f.
hevesli olmak
39
Genel
find a way to do something
f.
bir şeye çare bulmak
40
Genel
be obliged to do
f.
zorunda kalmak
41
Genel
be able to do
f.
yapabilmek için
42
Genel
have no business to do something
f.
hakkı olmamak
43
Genel
have nothing to do with
f.
ile hiçbir ilişkisi olmamak
44
Genel
do to death
f.
katletmek
45
Genel
have sudden wish to do something
f.
aklına esmek
46
Genel
presume to do something
f.
cüret etmek
47
Genel
give (someone) a chance (to do something)
f.
meydan vermek
48
Genel
start out to do something
f.
belirli bir amaç güderek yola çıkmak
49
Genel
have the face to do something
f.
yüzü tutmak
50
Genel
be unable to do something
f.
aciz olmak
51
Genel
be hard put to do something
f.
akla karayı seçmek
52
Genel
disdain to do something
f.
bir şey yapmaya tenezzül etmemek
53
Genel
be disposed to do something
f.
istekli olmak
54
Genel
get ready to do business
f.
iş yapmaya hazır hale gelmek
55
Genel
be unable to bring oneself (to do something)
f.
nefsine yedirememek
56
Genel
be loath to do something
f.
bir şeyi yapmayı hiç istememek
57
Genel
find the right person to do a job
f.
adamını bulmak
58
Genel
feel compelled to do
f.
zorunluluk hissetmek
59
Genel
be loath to do something
f.
bir şeyi yapmaktan çekinmek
60
Genel
be anxious for someone to do something
f.
birinin bir şeyi yapmasını çok istemek
61
Genel
have something to do with
f.
alakası olmak
62
Genel
be obliged to do
f.
zorunda olmak
63
Genel
vow not to do it again
f.
tövbe etmek
64
Genel
show someone the way to do something
f.
birine bir şeyin nasıl yapıldığını göstermek
65
Genel
strain every nerve (to do something)
f.
şartlarını zorlamak
66
Genel
not to be able to do anything
f.
elinden bir şey gelmemek
67
Genel
do something unbeknown to someone
f.
birinin haberi olmadan bir şey yapmak
68
Genel
do obeisance to
f.
hürmet etmek
69
Genel
agree to do the same thing
f.
sözbirliği etmek
70
Genel
do obeisance to
f.
saygı göstermek
71
Genel
have to do with
f.
ile ilgisi olmak
72
Genel
be obliged to do something
f.
bir şeyi yapmaya mecbur olmak
73
Genel
be obliged to do something
f.
mahkum olmak
74
Genel
have something to do with
f.
ilişkisi olmak
75
Genel
do honor to
f.
şeref kazandırmak
76
Genel
have nothing to do with
f.
ilgisi olmamak
77
Genel
look for a way to do something
f.
bir şeyin çaresine bakmak
78
Genel
take the trouble to do something
f.
zahmet edip bir şey yapmak
79
Genel
do to death
f.
bıktırmak
80
Genel
be pleased to do something
f.
bir şeyi memnuniyetle yapmak
81
Genel
have nothing to do with
f.
alakası olmamak
82
Genel
have something to do with
f.
ilgisi olmak
83
Genel
set oneself to do something
f.
koyulmak
84
Genel
be unqualified to do something
f.
bir şeyi yapmak için gereken niteliklere sahip olmamak
85
Genel
find a way to (do something)
f.
çare aramak
86
Genel
take the liberty to do
f.
cüret etmek
87
Genel
attempt to do the impossible
f.
iğne ile kuyu kazmak
88
Genel
make a vow to do something
f.
bir şey yapmaya ant içmek
89
Genel
stop having anything to do with somebody
f.
alışverişi kesmek
90
Genel
egg somebody on to do something
f.
dolduruşa getirmek
91
Genel
force somebody to do something
f.
gırtlağına basmak
92
Genel
presume to do something
f.
kalkışmak
93
Genel
do honor to
f.
şereflendirmek
94
Genel
do justice to
f.
hakkını vermek
95
Genel
do violence to
f.
zorlamak
96
Genel
not to fail to do something
f.
geri kalmamak
97
Genel
have nothing to do with
f.
ilişkisini kesmek
98
Genel
not to fail to do
f.
geri kalmamak
99
Genel
look for a way to do
f.
çaresine bakmak
100
Genel
not feel the need (to do something)
f.
gerek duymamak
101
Genel
not feel the need (to do something)
f.
gerek görmemek
102
Genel
consider it necessary (to do sth)
f.
gerekli görmek
103
Genel
get ready to do something
f.
kolları sıvamak
104
Genel
determine (to do something)
f.
azmetmek
105
Genel
not to be reluctant to do
f.
çekinmemek
106
Genel
find the right thing to do
f.
doğruyu bulmak
107
Genel
not mean to do so
f.
böyle olsun istememek
108
Genel
not mean to do so
f.
böyle olmasını istememek
109
Genel
not mean to do so
f.
böyle yapmak istememek
110
Genel
learn how to do something
f.
bir şeyin nasıl yapılacağını öğrenmek
111
Genel
fall over oneself to do something
f.
birşeyi yapmakta çok istekli olmak
112
Genel
get hard (to do)
f.
güce sarmak
113
Genel
oblige (someone) to (do something)
f.
mecbur bırakmak
114
Genel
force (someone) to (do something)
f.
mecbur bırakmak
115
Genel
make it possible (for somebody) to do something
f.
zemin sunmak
116
Genel
have to do (with)
f.
dahili olmak
117
Genel
not mean to do so
f.
öyle olsun istememek
118
Genel
not mean to do so
f.
öyle yapmak istememek
119
Genel
not mean to do so
f.
öyle olmasını istememek
120
Genel
find the way to do (something)
f.
yolunu bulmak
121
Genel
make (someone) straighten up and do as he is supposed to do
f.
yola getirmek
122
Genel
straighten up and do as one is supposed to do
f.
yola gelmek
123
Genel
do (something) wrong (to someone)
f.
yamuk yapmak
124
Genel
undertake to do
f.
görev edinmek
125
Genel
take the trouble to do something
f.
zahmete katlanmak
126
Genel
have nothing else to do
f.
yapacak bir şeyi kalmamak
127
Genel
have nothing to do
f.
yapacak bir şeyi kalmamak
128
Genel
have nothing else to do
f.
yapacak başka bir şeyi kalmamak
129
Genel
have nothing else (left) to do
f.
yapacak bir şeyi kalmamak
130
Genel
got nothing left to do
f.
yapacak bir şeyi kalmamak
131
Genel
position oneself to do something
f.
-e uygun pozisyona girmek
132
Genel
have nothing to do with
f.
ile ilgisi olmamak
133
Genel
have to do with
f.
ile bir ilgisi olmak
134
Genel
do justice to
f.
gerektiği gibi yapmak
135
Genel
need to do
f.
gereği hissetmek
136
Genel
do oneself to have the honour
f.
şeref addetmek
137
Genel
take care not to do
f.
bir şeyi yapmamaya dikkat etmek
138
Genel
have lots of things to do
f.
yapacak çok şeyi olmak
139
Genel
have a lot to do
f.
yapacak çok şeyi olmak
140
Genel
have many things to do
f.
yapacak çok şeyi olmak
141
Genel
not to have anything to do with something
f.
uzaktan yakından ilgisi olmamak
142
Genel
have many things to do
f.
yapacak çok işi olmak
143
Genel
have a lot to do
f.
yapacak çok işi olmak
144
Genel
have lots of things to do
f.
yapacak çok işi olmak
145
Genel
manage to do
f.
yapabilmek
146
Genel
have little to do
f.
yapacak çok az şeyi olmak
147
Genel
need a heck of a knack to do
f.
ustalık gerektirmek
148
Genel
have nothing to do
f.
yapacak bir şeyi olmamak
149
Genel
oblige someone to do (something)
f.
mecbur bırakmak
150
Genel
oblige someone to do (something)
f.
mecbur kılmak
151
Genel
request someone to do something
f.
birinden rica etmek
152
Genel
request someone to do something
f.
birinden ricada bulunmak
153
Genel
ask someone to do something
f.
birinden rica etmek
154
Genel
ask for someone to do something
f.
birinden rica etmek
155
Genel
ask for someone to do something
f.
birinden ricada bulunmak
156
Genel
ask someone to do something
f.
birinden ricada bulunmak
157
Genel
live to do something
f.
bir amaç uğruna yaşamak
158
Genel
have nothing to do with something
f.
birşeyle ilgisi olmamak
159
Genel
make so bold as to do something
f.
(bir şeyi yapmaya) cesareti olmak
160
Genel
be the last person (to do something)
f.
(bir şeyi yapacak) son kişi olmak
161
Genel
be so bold as to do something
f.
(bir şeyi yapmaya) cesareti olmak
162
Genel
be so bold as to do something
f.
(bir şeyi yapmak için) cesaretini toplamak
163
Genel
make so bold as to do something
f.
(bir şeyi yapmak için) cesaretini toplamak
164
Genel
give someone the chance to do the right thing
f.
birisine doğru şeyi yapması için bir şans vermek
165
Genel
drive someone to do something
f.
birisini bir şeye yapmaya zorlamak
166
Genel
drive someone to do something
f.
birisini bir şey yapmaya itmek
167
Genel
empower someone to do something
f.
birine bir şey yapması için yetki vermek
168
Genel
encourage someone to do something
f.
birini bir şey yapması konusunda cesaretlendirmek
169
Genel
enable someone to do something
f.
birine bir şey yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak
170
Genel
entreat someone to do something
f.
birine bir şey yapması için yalvarmak
171
Genel
take the first step to do something
f.
(bir şeyleri yapmak için) ilk adımı atmak
172
Genel
have a lot to do
f.
yapılacak çok şey/şeyi olmak
173
Genel
happen to do
f.
(bir şeyler) yapacağı tutmak
174
Genel
lead someone to do something
f.
birine bir şey yaptırmak/yapmasına neden olmak
175
Genel
make ready to do
f.
yapmaya hazırlanmak
176
Genel
prepare to do
f.
yapmaya hazırlanmak
177
Genel
be (very) hard to do
f.
yapması (çok) zor olmak
178
Genel
have other thing to do
f.
yapacak başka işleri olmak
179
Genel
refuse to do something
f.
bir şeyi yapmayı reddetmek
180
Genel
ask someone to do something
f.
birinden bir şey yapmasını istemek/rica etmek
181
Genel
decide to do something
f.
bir şeyi yapmaya karar vermek
182
Genel
try to do something
f.
bir şeyler yapmaya çalışmak
183
Genel
convince someone to do something
f.
birini bir şey yapmaya ikna etmek
184
Genel
take a moment (for something/to do something)
f.
(bir şey için) bir dakikasını ayırmak
185
Genel
take a moment (for something/to do something)
f.
(bir şey için) bir dakika ayırmak
186
Genel
have yet to (do something)
f.
henüz gerçekleşmemiş ama ileride gerçekleşebilecek eylem
187
Genel
prompt someone to do
f.
birini bir şey yapmaya teşvik etmek/itmek
188
Genel
find enough courage (to do something)
f.
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak
189
Genel
bring oneself to do something
f.
bir şeyi yapmak için cesaret bulmak
190
Genel
do mouth-to-mouth resuscitation
f.
yapay solunum yapmak
191
Genel
do mouth-to-mouth resuscitation
f.
suni teneffüs yapmak
192
Genel
stop to do something
f.
bir şeyi yapmak için durmak
193
Genel
stop to do something
f.
durup bir şeyi yapmak
194
Genel
do what he/she meant to do
f.
yapmak için doğduğu şeyi yapmak
195
Genel
allow somebody to do something
f.
birinin bir şey yapmasına izin vermek
196
Genel
encourage someone to do something
f.
birini bir konuda/alanda cesaretlendirmek
197
Genel
be powerless to do
f.
bir şeyi yapacak gücü olmamak
198
Genel
be pleased to do a thing
f.
yapmaktan memnun olmak
199
Genel
do to death
f.
idam etmek
200
Genel
do violence to
f.
tecavüz etmek
201
Genel
be pleased to do a thing
f.
bir şeyi yapmayı arzulamak
202
Genel
do to death
f.
infaz etmek
203
Genel
do violence to
f.
yaralamak
204
Genel
do violence to
f.
incitmek
205
Genel
do to death
f.
öldürmek
206
Genel
do violence to
f.
zarar vermek
207
Genel
aim to do
f.
yapmak niyetinde olmak
208
Genel
aim to do
f.
yapmak amacında olmak
209
Genel
aim to do
f.
yapmayı amaçlamak
210
Genel
aim to do
f.
yapmak gayesinde olmak
211
Genel
aim to do
f.
yapmayı planlamak
212
Genel
aim to do
f.
yapmak istemek
213
Genel
aim to do
f.
yapmak niyetinde olmak
214
Genel
aim to do
f.
yapmak amacında olmak
215
Genel
aim to do
f.
yapmayı amaçlamak
216
Genel
aim to do
f.
yapmak gayesinde olmak
217
Genel
aim to do
f.
yapmayı planlamak
218
Genel
aim to do
f.
yapmak istemek
219
Genel
be careful not to (do something)
f.
(bir şey yapmamaya) dikkat etmek
220
Genel
be careful not to (do something)
f.
(bir şey yapmamaya) özen göstermek
221
Genel
have to do with
f.
… ile ilgilenmek
222
Genel
have to do with
f.
uğraşmak
223
Genel
do everything that needs to be done
f.
ne gerekiyorsa yapmak
224
Genel
do everything that needs to be done
f.
gereken neyse yapmak
225
Genel
apt to do something
s.
mütemayil
226
Genel
apt to do something
s.
meyyal
227
Genel
qualified (to do something)
s.
uygun nitelikte
228
Genel
with nothing to do
s.
işsiz güçsüz
229
Genel
scheduled to do something
s.
programlanmış
230
Genel
scheduled to do something
s.
(olması/gerçekleşmesi) planlanmış
231
Genel
slated to do something
s.
(olması/gerçekleşmesi) planlanmış
Phrasals
232
Öbek Fiiller
admire to (do something)
f.
(bir şeyi) yapmayı çok istemek
233
Öbek Fiiller
admire to (do something)
f.
(bir şeyi) seve seve yapmak
234
Öbek Fiiller
neglect to do something
f.
bir şeyi yapmayı unutmak/ihmal etmek
235
Öbek Fiiller
incumbent upon someone to do something
f.
bir şeyi yapma/söyleme zorunluluğu duymak
236
Öbek Fiiller
tempt someone to do something
f.
birini bir şey yapması için kışkırtmak/ayartmak
237
Öbek Fiiller
instigate someone to do something
f.
birini bir şeyi yapması için kışkırtmak
238
Öbek Fiiller
motion for someone to do something
f.
birine bir şey yapması için elle işaret etmek
239
Öbek Fiiller
push someone to do something
f.
birini bir şey yapmaya zorlamak
240
Öbek Fiiller
tempt someone to do something
f.
birini bir şey yapmaya ayartmak
241
Öbek Fiiller
urge someone to do something
f.
birini bir şey yapmaya zorlamak
242
Öbek Fiiller
request someone to do something
f.
birinden bir şey yapmasını istemek/rica etmek
243
Öbek Fiiller
force someone to do something
f.
birini bir şey yapmaya zorlamak
244
Öbek Fiiller
incumbent upon someone to do something
f.
bir şeyi (yapma/söyleme) görevi düşmek
245
Öbek Fiiller
entice someone to do something
f.
birini bir şey yapmaya ayartmak
246
Öbek Fiiller
be/get ready (to do something)
f.
bir şey yapmaya hazırlanmak
247
Öbek Fiiller
entice someone to do something
f.
birini bir şey yapması için kışkırtmak/ayartmak
248
Öbek Fiiller
forget to do something
f.
bir şeyi yapmayı unutmak
249
Öbek Fiiller
do honour to
f.
onurlandırmak
250
Öbek Fiiller
slated to do something
f.
programlanmış
251
Öbek Fiiller
do honour to
f.
şereflendirmek
252
Öbek Fiiller
be allowed to do something
f.
(bir şeyleri yapmak için) izin verilmek/izni olmak
253
Öbek Fiiller
deign to do something
f.
(bir şeyi yapmaya) tenezzül etmek
254
Öbek Fiiller
entitle (one) to (do something)
f.
birinin bir şeyi yapmasına izin vermek
255
Öbek Fiiller
entitle (one) to (do something)
f.
birine bir yetki vermek
256
Öbek Fiiller
entitle (one) to (do something)
f.
birini yetkilendirmek
257
Öbek Fiiller
entitle someone to do something
f.
birine bir şey yapma hakkını vermek
258
Öbek Fiiller
entitle someone to do something
f.
birinin bir şeyi yapmasına olanak tanımak
259
Öbek Fiiller
entitle someone to do something
f.
birine geçiş izni vermek/tanımak
260
Öbek Fiiller
coax (someone or something) to (do something)
f.
bir şey yapmaya razı etmek
261
Öbek Fiiller
coax (someone or something) to (do something)
f.
bir şey yapmaya zorlamak
262
Öbek Fiiller
coax (someone or something) to (do something)
f.
bir şey yapmaya ikna etmek
263
Öbek Fiiller
coax (someone or something) to (do something)
f.
(bir kişiyi ya da bir hayvanı bir şey) yapmaya ikna etmek ya da zorlamak
264
Öbek Fiiller
empower (someone) to (do something)
f.
(bir şey yapma) yetkisini (birine) vermek
265
Öbek Fiiller
empower (someone) to (do something)
f.
(bir şeyi yapmada birini) yetkilendirmek
266
Öbek Fiiller
empower (someone) to (do something)
f.
(bir şeyi yapmada birini) yetkili kılmak
267
Öbek Fiiller
empower (someone) to (do something)
f.
(birine) güç vermek
268
Öbek Fiiller
empower (someone) to (do something)
f.
(birine) güç kazandırmak
269
Öbek Fiiller
empower (someone) to (do something)
f.
(birini) güçlendirmek
270
Öbek Fiiller
endeavor to (do something)
f.
(bir şey) yapmaya çabalamak
271
Öbek Fiiller
endeavor to (do something)
f.
(bir şey) yapmaya çaba harcamak
272
Öbek Fiiller
endeavor to (do something)
f.
(bir şey) yapmaya çaba göstermek
273
Öbek Fiiller
endeavor to (do something)
f.
(bir şey) yapmaya gayret etmek
274
Öbek Fiiller
endeavor to (do something)
f.
(bir şey) yapmaya uğraşmak
275
Öbek Fiiller
endeavor to (do something)
f.
(bir şey) yapmaya uğraş vermek
276
Öbek Fiiller
endeavor to (do something)
f.
(bir şey) yapmaya çalışmak
277
Öbek Fiiller
endeavor to (do something)
f.
(bir şey) yapmaya emek vermek
278
Öbek Fiiller
enjoin to (do something)
f.
(bir şey yapması) hükmünü vermek
279
Öbek Fiiller
enjoin to (do something)
f.
(bir şey yapmasını) emretmek
280
Öbek Fiiller
enjoin to (do something)
f.
(bir şey yapmasını) buyurmak
281
Öbek Fiiller
enjoin to (do something)
f.
(bir şey yapmasını) tembih etmek
282
Öbek Fiiller
enjoin to (do something)
f.
(bir şey yapmasını) istemek
283
Öbek Fiiller
enjoin someone to do something
f.
(bir şey yapması) hükmünü vermek
284
Öbek Fiiller
enjoin someone to do something
f.
(bir şey yapmasını) emretmek
285
Öbek Fiiller
enjoin someone to do something
f.
(bir şey yapmasını) buyurmak
286
Öbek Fiiller
enjoin someone to do something
f.
(bir şey yapmasını) tembih etmek
287
Öbek Fiiller
enjoin someone to do something
f.
(bir şey yapmasını) tembihlemek
288
Öbek Fiiller
enjoin someone to do something
f.
(bir şey yapmasını) istemek
289
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapmasını) tembih etmek
290
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapmasını) tembihlemek
291
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapmasını) öğüt vermek
292
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapmasını) öğütlemek
293
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapmaması konusunda) uyarmak
294
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapmaması konusunda) ikaz etmek
295
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapması konusunda) tavsiye vermek
296
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapmasını) tavsiye etmek
297
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapması konusunda) cesaret vermek
298
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapması konusunda) cesaretlendirmek
299
Öbek Fiiller
exhort (one) to (do something)
f.
(bir şey yapması konusunda) teşvik etmek
300
Öbek Fiiller
offer for (one) to (do something)
f.
(birine bir şey yapmasını) önermek
301
Öbek Fiiller
offer for (one) to (do something)
f.
(birine) (avantajlı bir şey) önerisinde bulunmak
302
Öbek Fiiller
offer for (one) to (do something)
f.
(birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek
303
Öbek Fiiller
pay to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) değer olmak
304
Öbek Fiiller
pay to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) kazançlı olmak
305
Öbek Fiiller
pay to (do something)
f.
(bir şey yapmak) karlı olmak
306
Öbek Fiiller
pay to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) karşılığını vermek/ödemek
307
Öbek Fiiller
pay to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) yararlı olmak
308
Öbek Fiiller
pay to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) avantaj sağlamak
309
Öbek Fiiller
pay to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak için) para vermek
310
Öbek Fiiller
strive to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) çabalamak
311
Öbek Fiiller
strive to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak için) çaba göstermek
312
Öbek Fiiller
strive to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak için) çaba sarf etmek
313
Öbek Fiiller
strive to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak için) gayret etmek
314
Öbek Fiiller
strive to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak için) didinmek
315
Öbek Fiiller
subpoena (someone or something) to (do something)
f.
(birini bir şey yapması için) mahkemeye çağırmak
316
Öbek Fiiller
subpoena (someone or something) to (do something)
f.
(bir şey yapması için birine) mahkeme celbi göndermek
317
Öbek Fiiller
subpoena (someone or something) to (do something)
f.
(bir şey yapması için birine) çağrı belgesi göndermek
318
Öbek Fiiller
subpoena (someone or something) to (do something)
f.
(bir şey yapması için birine) çağrı kağıdı göndermek
319
Öbek Fiiller
trust (one) to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak
320
Öbek Fiiller
trust (one) to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak
321
Öbek Fiiller
trust (one) to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk vs. bir iş olmak
322
Öbek Fiiller
admire to do
f.
-i yapmayı çok istemek
323
Öbek Fiiller
admire to do
f.
-i seve seve yapmak
324
Öbek Fiiller
admire to do
f.
-i memnuniyetle yapmak
325
Öbek Fiiller
aim to (do something)
f.
(bir şey yapmak) niyetinde olmak
326
Öbek Fiiller
aim to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) amaçlamak
327
Öbek Fiiller
aim to (do something)
f.
(bir şey yapmak) gayesinde olmak
328
Öbek Fiiller
aim to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) planlamak
329
Öbek Fiiller
aim to (do something)
f.
(bir şey yapmak) istemek
330
Öbek Fiiller
admire to do
f.
-i yapmayı çok istemek
331
Öbek Fiiller
admire to do
f.
-i seve seve yapmak
332
Öbek Fiiller
admire to do
f.
-i memnuniyetle yapmak
333
Öbek Fiiller
aim to (do something)
f.
(bir şey yapmak) niyetinde olmak
334
Öbek Fiiller
aim to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) amaçlamak
335
Öbek Fiiller
aim to (do something)
f.
(bir şey yapmak) gayesinde olmak
336
Öbek Fiiller
aim to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) planlamak
337
Öbek Fiiller
aim to (do something)
f.
(bir şey yapmak) istemek
338
Öbek Fiiller
arrange for (someone to do something)
f.
(bir şey yapması için birini) ayarlamak
339
Öbek Fiiller
break (one's) back to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) için göbeği çatlamak
340
Öbek Fiiller
break (one's) back to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) için büyük çaba sarf etmek
341
Öbek Fiiller
break (one's) back to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) için kendini paralamak
342
Öbek Fiiller
break (one's) back to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) için canını dişine takmak
343
Öbek Fiiller
break (one's) back to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) için eşek gibi çalışmak
344
Öbek Fiiller
break (one's) back to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) için kıçını yırtmak
345
Öbek Fiiller
bring (someone or oneself) to (do something)
f.
(birinin/kendinin bir şey yapmasına) neden olmak
346
Öbek Fiiller
bring (someone or oneself) to (do something)
f.
(birini/kendini bir şey yapmaya) yöneltmek
347
Öbek Fiiller
bring (someone or oneself) to (do something)
f.
(birini/kendini bir şey yapmaya) teşvik etmek
348
Öbek Fiiller
bring (someone or oneself) to (do something)
f.
(bir şey yapmak) için cesaretini toplamak
349
Öbek Fiiller
bring (someone or oneself) to (do something)
f.
(bir şey yapma) cesaretini bulmak
350
Öbek Fiiller
bring (someone or oneself) to (do something)
f.
(bir şey yapma) azmini bulmak
351
Öbek Fiiller
bring (someone or oneself) to (do something)
f.
(bir şey yapma) azmine/cesaretine erişmek
352
Öbek Fiiller
bring someone to do something
f.
birinin bir şey yapmasına neden olmak
353
Öbek Fiiller
bring someone to do something
f.
birini bir şey yapmaya yöneltmek
354
Öbek Fiiller
bring someone to do something
f.
birini bir şey yapmaya teşvik etmek
355
Öbek Fiiller
call upon someone (to do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) çağırmak
356
Öbek Fiiller
call upon someone (to do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) davet etmek
357
Öbek Fiiller
call upon someone (to do something)
f.
(birinin bir şey yapmasını) istemek
358
Öbek Fiiller
call upon someone (to do something)
f.
(birini bir şey yapması için) seçmek
359
Öbek Fiiller
call on someone (to do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) çağırmak
360
Öbek Fiiller
call on someone (to do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) davet etmek
361
Öbek Fiiller
call on someone (to do something)
f.
(birinin bir şey yapmasını) istemek
362
Öbek Fiiller
call on someone (to do something)
f.
(birini bir şey yapması için) seçmek
363
Öbek Fiiller
coax someone to do something
f.
birini bir şey yapmaya ikna etmek
364
Öbek Fiiller
coax someone to do something
f.
birini bir şey yapmaya razı etmek
365
Öbek Fiiller
coax someone to do something
f.
birini bir şey yapması için kandırmak
366
Öbek Fiiller
coax someone to do something
f.
birine bir şey yapması için ısrar etmek
367
Öbek Fiiller
compel (someone) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) zorlamak
368
Öbek Fiiller
compel (someone) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) mecbur etmek
369
Öbek Fiiller
compel (someone) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak
370
Öbek Fiiller
compel to do
f.
yapmaya zorlamak
371
Öbek Fiiller
compel to do
f.
yapmaya mecbur etmek
372
Öbek Fiiller
compel to do
f.
yapmak zorunda bırakmak
373
Öbek Fiiller
condescend to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) tenezzül etmek
374
Öbek Fiiller
condescend to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) lütfetmek
375
Öbek Fiiller
condescend to do
f.
yapmaya tenezzül etmek
376
Öbek Fiiller
condescend to do
f.
yapmaya lütfetmek
377
Öbek Fiiller
dare someone (to do something)
f.
birine (bir şey yapma konusunda) meydan okumak
378
Öbek Fiiller
dare someone (to do something)
f.
biriyle (bir şey yapma konusunda) bahse girmek
379
Öbek Fiiller
deign to do
f.
yapmaya tenezzül etmek
380
Öbek Fiiller
deign to do
f.
yapmaya lütfetmek
381
Öbek Fiiller
drain (something) off to (do something)
f.
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) boşaltmak
382
Öbek Fiiller
drain (something) off to (do something)
f.
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) akıtmak
383
Öbek Fiiller
drain (something) off to (do something)
f.
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) tahliye etmek
384
Öbek Fiiller
empower to do
f.
yapma yetkisini vermek
385
Öbek Fiiller
empower to do
f.
yapmada yetkilendirmek
386
Öbek Fiiller
empower to do
f.
yapmada yetkili kılmak
387
Öbek Fiiller
empower to do
f.
yapma gücü vermek
388
Öbek Fiiller
encourage (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapması) için cesaretlendirmek
389
Öbek Fiiller
encourage (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapması) için desteklemek
390
Öbek Fiiller
encourage (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapması) için teşvik etmek
391
Öbek Fiiller
encourage (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapması) için gayretlendirmek
392
Öbek Fiiller
encourage to do
f.
yapması için cesaretlendirmek
393
Öbek Fiiller
encourage to do
f.
yapması için desteklemek
394
Öbek Fiiller
encourage to do
f.
yapması için teşvik etmek
395
Öbek Fiiller
encourage to do
f.
yapması için gayretlendirmek
396
Öbek Fiiller
entreat (one) to (do something)
f.
(birine bir şey yapması) için yalvarmak
397
Öbek Fiiller
entreat (one) to (do something)
f.
(birinden bir şey yapmasını) rica etmek
398
Öbek Fiiller
go about to (do something)
f.
(bir şeyi başarmak için) gerekeni yapmak
399
Öbek Fiiller
itch to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) heves etmek/duymak
400
Öbek Fiiller
itch to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) istemek
401
Öbek Fiiller
itch to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) arzulamak
402
Öbek Fiiller
itch to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) heveslenmek
403
Öbek Fiiller
knuckle down to (do) (something)
f.
(bir şeyi yapmaya) koyulmak
404
Öbek Fiiller
knuckle down to (do) (something)
f.
(bir işi yapmaya) girişmek
405
Öbek Fiiller
knuckle down to (do) (something)
f.
canla başla (bir işi yapmaya) koyulmak/girişmek/odaklanmak
406
Öbek Fiiller
knuckle down to (do) (something)
f.
(bir şeyi yapmaya) odaklanmak
407
Öbek Fiiller
knuckle down to (do) (something)
f.
kararlı bir şekilde (bir işi yapmaya) koyulmak/girişmek
408
Öbek Fiiller
neglect to do
f.
yapmayı unutmak/ihmal etmek
409
Öbek Fiiller
oblige (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) mecbur bırakmak
410
Öbek Fiiller
oblige (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak
411
Öbek Fiiller
oblige (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) mecbur etmek
412
Öbek Fiiller
oblige to do
f.
yapmaya mecbur bırakmak
413
Öbek Fiiller
oblige to do
f.
yapmaya mecbur kılmak
414
Öbek Fiiller
oblige to do
f.
yapmak zorunda bırakmak
415
Öbek Fiiller
persuade (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek
416
Öbek Fiiller
persuade (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapması) için kandırmak
417
Öbek Fiiller
prevail upon (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) razı etmek
418
Öbek Fiiller
prevail upon (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek
419
Öbek Fiiller
prevail on (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) razı etmek
420
Öbek Fiiller
prevail on (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek
421
Öbek Fiiller
require (someone or something) to (do something)
f.
(birinin/bir şeyin bir şey yapmasını) şart koşmak
422
Öbek Fiiller
require (someone or something) to (do something)
f.
(birinin/bir şeyin bir şey yapmasını) gerektirmek
423
Öbek Fiiller
set out to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) kalkışmak
424
Öbek Fiiller
set out to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) koyulmak
425
Öbek Fiiller
set out to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) girişmek
426
Öbek Fiiller
set out to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) çalışmak
427
Öbek Fiiller
set out to (do something)
f.
(bir şey yapma) girişiminde bulunmak
428
Öbek Fiiller
set out to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) niyetlenmek
429
Öbek Fiiller
sit down to (do something)
f.
(bir işin) başına oturmak
430
Öbek Fiiller
sit down to (do something)
f.
(bir şeyi yapmaya) oturmak
431
Öbek Fiiller
sit down to (do something)
f.
(bir şeyi yapmaya) başlamak
432
Öbek Fiiller
sit down to (do something)
f.
(bir şeyi yapmak) için oturmak
433
Öbek Fiiller
sit down to (do something)
f.
oturarak (bir şeyi yapmaya) hazırlanmak
434
Öbek Fiiller
stand to (do something)
f.
(bir şey yapması) muhtemel olmak
435
Öbek Fiiller
stand to (do something)
f.
(bir şey yapması) olası olmak
436
Öbek Fiiller
stand to (do something)
f.
(bir şey yapma) olasılığı olmak
437
Öbek Fiiller
stand to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) dayanabilmek
438
Öbek Fiiller
stand to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) kaldırabilmek
439
Öbek Fiiller
stand to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) gücü olmak
440
Öbek Fiiller
stand to (do something)
f.
(bir şey yapması) yararlı olmak
441
Öbek Fiiller
subpoena to do
f.
bir şey yapması için mahkemeye çağırmak
442
Öbek Fiiller
subpoena to do
f.
bir şey yapması için mahkeme celbi göndermek
443
Öbek Fiiller
subpoena to do
f.
bir şey yapması için çağrı belgesi göndermek
444
Öbek Fiiller
subpoena to do
f.
bir şey yapması için çağrı kağıdı göndermek
445
Öbek Fiiller
tap (one) to (do something)
f.
(birini bir şey yapması) için seçmek/atamak
446
Öbek Fiiller
tempt (one) to (do something)
f.
(birini bir şey) yapmaya ayartmak/ikna etmek
447
Öbek Fiiller
tempt (one) to (do something)
f.
(birinin bir şey yapması için) aklını çelmek
448
Öbek Fiiller
tempt (one) to (do something)
f.
(birini bir şey) yapmaya cezbetmek
449
Öbek Fiiller
think to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) düşünmek
450
Öbek Fiiller
trouble (one) to do (something)
f.
(birinden bir şey yapmasını) isteyerek rahatlık vermek
451
Öbek Fiiller
trouble (one) to do (something)
f.
(birine bir şey yapmasını) isteyerek zahmet vermek
452
Öbek Fiiller
undertake to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) üstlenmek
453
Öbek Fiiller
undertake to (do something)
f.
(bir şey yapma) sorumluluğunu almak
454
Öbek Fiiller
undertake to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) girişmek
455
Öbek Fiiller
undertake to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) vadetmek
456
Öbek Fiiller
undertake to (do something)
f.
(bir şey yapmayı) görev edinmek
457
Öbek Fiiller
welcome to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) davet etmek
458
Öbek Fiiller
welcome to (do something)
f.
(bir şey yapmasına) izin vermek
459
Öbek Fiiller
welcome to (do something)
f.
(bir şey yapmaya) teşvik etmek
Phrases
460
İfadeler
(a) right to do something
i.
bir şeyi yapma hakkı
461
İfadeler
(a) right to do something
i.
bir şeyi yapma özgürlüğü
462
İfadeler
(a) right to do something
i.
bir şeyi yapma izni
463
İfadeler
(the) right to do something
i.
bir şeyi yapma hakkı
464
İfadeler
(the) right to do something
i.
bir şeyi yapma özgürlüğü
465
İfadeler
(the) right to do something
i.
bir şeyi yapma izni
466
İfadeler
requisition to (do something)
i.
(bir şeyin yapılması için) talep/istek
467
İfadeler
be as much as (one) could do (not) (to do something)
f.
kendini zor tutmak
468
İfadeler
be as much as somebody can/could do (not) to do something
f.
elinden geldiğince dayanmak
469
İfadeler
be as much as (one) could do (not) (to do something)
f.
elinden geldiğince kendini tutmak/dayanmak
470
İfadeler
be as much as somebody can/could do (not) to do something
f.
elinden geleni yapmak
471
İfadeler
be as much as somebody can/could do (not) to do something
f.
bir şeyi zar zor/güç bela yapmak
472
İfadeler
be bousta (about to [do something])
f.
yapacak olmak
473
İfadeler
be bousta (about to [do something])
f.
yapmak üzere olmak
474
İfadeler
requisition to (do something)
f.
(bir şeyin yapılmasını) istemek
475
İfadeler
requisition to (do something)
f.
(bir şeyin yapılmasını) talep etmek
476
İfadeler
what has this got to do with......?
expr.
bunun .... ile ne ilgisi var?
477
İfadeler
it's one thing to (do something), it's another to (do something else)
expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
478
İfadeler
it's one thing to (do something), it's another to (do something else)
expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
479
İfadeler
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b
expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
480
İfadeler
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b
expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
481
İfadeler
to do this
expr.
bunu gerçekleştirmek için
482
İfadeler
kindly request you to do the needful
expr.
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim
483
İfadeler
kindly request you to do the needful
expr.
gereğinin yapılmasını arz ederim
484
İfadeler
it's never too late to do well
expr.
iyi yapmak için hiçbir zaman çok geç değildir
485
İfadeler
if easy to do
expr.
mümkünse
486
İfadeler
first thing to do
expr.
yapılacak ilk şey
487
İfadeler
it's no crime to (do something)
expr.
(bir şey yapmak) suç değil
488
İfadeler
it's no crime to (do something)
expr.
suç değil ya
489
İfadeler
what's that got to do with the price of fish? [uk]
expr.
ne alakası var?
490
İfadeler
what's that got to do with the price of fish? [uk]
expr.
ne ilgisi var?
491
İfadeler
what's that got to do with the price of fish? [uk]
expr.
alakasız değil mi?
492
İfadeler
what's that got to do with the price of fish? [uk]
expr.
ne alaka?
493
İfadeler
what's that got to do with the price of fish? [uk]
expr.
kel alaka değil mi?
494
İfadeler
it doesn't hurt to (have or do something)
expr.
(bir şeyi yapmanın) zararı olmaz
495
İfadeler
it doesn't hurt to (have or do something)
expr.
(bir şeyi yapmanın) zararı yok
496
İfadeler
it doesn't hurt to (have or do something)
expr.
(bir şeyi yapmakta) bir sakınca yok
497
İfadeler
it doesn't hurt to (have or do something)
expr.
(bir şeyi yapmakta) bir mahzur yok
498
İfadeler
it doesn't hurt to (have or do something)
expr.
(bir şeyi yapmakta) beis yok
499
İfadeler
it takes two (to do something)
expr.
(iyi geçim/kavga etmek) iki baştan olur
500
İfadeler
it takes two (to do something)
expr.
(kavga etmek/anlaşmak) iki taraflıdır
×
Pronunciation in context (
out of
)
Pronunciation of do to
×
Terim Seçenekleri
Çeviri Öner / Düzelt
Fransızca İngilizce Sözlük
İspanyolca İngilizce Sözlük
Almanca İngilizce Sözlük
İngilizce Eşanlam Sözlük
Google Images
Merriam Webster
Dictionary.com
The Free Dictionary
Abbreviations
Wikipedia in English
Wikipedia in Turkish
Urban Dictionary
German, LEO
Chinese, Dict.Cn
Spanish, SpanishDict
Russian, Multitran.ru
Medical, MedicineNet
İşaret Dili, Signing Savvy