yalnız… - Turkish English Dictionary
History

yalnız…



Meanings of "yalnız…" in English Turkish Dictionary : 1 result(s)

Turkish English
Colloquial
yalnız… the (only) thing is... expr.

Meanings of "yalnız…" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
yalnız lonesome adj.
yalnız lonely adj.
yalnız alone adj.
General
yalnız akıl ile idrak edilen şey noumenon n.
yalnız bırakma isolation n.
yalnız başına yaşayan kimse hermit n.
başkalarıyla görüşmeden yalnız yaşayan kimse recluse n.
yalnız yaşayan kimse hermit n.
yalnız bir ucu açık oyuk yer caecum n.
yalnız sendika üyelerini çalıştıran fabrika closed shop n.
yalnız kalpler lonely hearts n.
yalnız kovboy the lonely cowboy n.
yalnız kovboy the lonesome cowboy n.
yalnız yaşayan kız bachelor girl n.
yalnız bir ucu açık oyuk yer cecum n.
yalnız gezgin solo traveler n.
yalnız seyahat travelling solo n.
yalnız başına geçirilen vakit alone time n.
yalnız kurt lone wolf n.
yalnız madenci hatter n.
yalnız maden arayıcısı hatter n.
yalnız hayvan head n.
yalnız gezgin solivagant n.
yalnız kurt lone hand n.
yalnız takılan kimse lone hand n.
yalnız gerçekleştirilen işlem lone hand n.
yalnız hareket eden suçlu lone wolf n.
yalnız kalmaya yatkınlık lonesomeness n.
yalnız seyahat run n.
yalnız yaşayan kimse crusoe n.
yalnız yaşayan kimse robinson crusoe n.
içe dönüp yalnız kalınabilen yer ivory tower n.
yalnız başına yaşayan kimse solitarian n.
yalnız olma solitariety n.
yalnız hayat sürmek isteyen kimse solitary n.
yalnız yaşamayı isteyen kimse solitudinarian n.
yalnız başına kalmak be on one's own v.
yalnız yaşamak live alone v.
yalnız kılmak excide v.
yalnız ihtiyat akçesi yatırarak satın almak buy on margin v.
yalnız bırakmak isolate v.
yalnız bırakmak leave alone v.
yalnız yaşamak lead a solitary life v.
yalnız bırakmak leave somebody alone v.
birini yalnız bırakmamak keep someone company v.
yalnız uçmak fly alone v.
yalnız bırakmak let someone alone v.
yalnız kalmak stand alone v.
yalnız kalmak be alone v.
yalnız bırakmak leave someone alone v.
yalnız kalmak become desolate v.
yalnız kalmak become isolated v.
yalnız kalmak be lonely v.
yalnız kalmak become lonely v.
yalnız hareket etmek act alone v.
yalnız olmak be alone v.
yalnız olmak be lonely v.
yalnız hissetmek feel lonely v.
yalnız dışarı çıkmak go out alone v.
yalnız bırakmak marginalize v.
yalnız uyumak sleep alone v.
birisini yalnız bırakmak leave somebody alone v.
yalnız seyahat etmek travel alone v.
kendini yalnız yaşamaya alıştırmak reconcile oneself to living alone v.
kendini yalnız hissetmek feel alone v.
yalnız bırakmak marginalise v.
yalnız çalışmak work solo v.
evde yalnız olmak be home alone v.
evde yalnız olmak be alone at home v.
gece yalnız yürümek walk alone at night v.
yalnız çalışmak work alone v.
(birini) yalnız bırakmak leave to one's self v.
yalnız bırakmak let alone v.
yalnız bırakmak let be v.
yalnız kalmak be left alone v.
yalnız yaşamak batch v.
yalnız bırakmak leave v.
yalnız bırakmak marginate v.
yalnız bırakmak hands off v.
yalnız yaşamak lone wolf v.
yalnız çalışmak lone wolf v.
her işini yalnız gerçekleştirmek lone wolf v.
yalnız kurt gibi yaşamak lone wolf v.
yalnız forlorn adj.
tecrit edilmiş yalnız kılınmış excided adj.
yalnız (kimse) lonely adj.
yalnız single adj.
yalnız pure adj.
başkalarıyla görüşmeden yalnız yaşayan recluse adj.
yalnız sole adj.
yalnız başına unaided adj.
yalnız başına unassisted adj.
yalnız lone adj.
yalnız mere adj.
yalnız private adj.
yalnız isolated adj.
yalnız unattended adj.
yalnız desolate adj.
yalnız single handed adj.
yalnız pure and simple adj.
yalnız solitary adj.
yalnız unaccompanied adj.
yalnız singular adj.
yalnız solo adj.
yalnız yaşayan solitary adj.
yalnız only adj.
yalnız dişi yapan thelygenic adj.
yalnız akıl ile idrak edilen şeylerle ilgili noumenal adj.
yalnız başına single-handed adj.
yalnız kendi çıkarını gözeten self-seeking adj.
yalnız single-handed adj.
yalnız bigoted adj.
yalnız solus adj.
son derece yalnız exceedingly lonely adj.
yalnız aefauld [obsolete] adj.
yalnız afald adj.
yalnız afawld adj.
yalnız unconvoyed adj.
yalnız lane [scotland] adj.
yalnız lorn adj.
yalnız hermetic adj.
manen yalnız olan homeless adj.
yalnız yaşayan misanthropic adj.
yalnız yaşayan misanthropical adj.
yalnız loverless adj.
yalnız detached adj.
yalnız kimse ile ilgili lonely-hearts adj.
yalnız (fil) rogue adj.
yalnız fancy-free adj.
yalnız self-uned adj.
yalnız hisseden set-apart adj.
yalnız bırakılan set-apart adj.
yalnız sola adj.
yalnız solitaire adj.
yalnız yaşayan solitaire adj.
yalnız olan solitaire adj.
yalnız takılan solivagant adj.
yalnız takılan solivagous adj.
yalnız yaşayan solitaire adj.
yalnız solitaire adj.
yalnız stag adj.
yalnız stand-off adj.
yalnız solitarily adv.
yalnız by oneself adv.
yalnız başına singly adv.
yalnız solely adv.
yalnız exclusively adv.
yalnız bir defa once again adv.
yalnız on one's tod adv.
yalnız nothing more than adv.
yalnız nothing but adv.
yalnız singly adv.
yalnız başına alone adv.
yalnız bir şekilde isolatedly adv.
yalnız on one's own adv.
yalnız secludedly adv.
yalnız alone adv.
yalnız just adv.
yalnız bu değil nay adv.
yalnız ve kimsesiz halde forlornly adv.
yalnız başıma by myself adv.
yalnız başına by oneself adv.
yalnız by ourselves adv.
yalnız başına single-handedly adv.
yalnız bir şekilde in isolation adv.
yalnız başına solus adv.
yalnız son zamanlarda (çok yakın geçmişte olmaya başlayan şeyler için) only recently adv.
yalnız başına on one's own adv.
yalnız reclusely [rare] adv.
yalnız başına nakedly adv.
yalnız entirely adv.
yalnız başına by one's self adv.
yalnız by one's self adv.
yalnız bir şekilde single adv.
yalnız başına stag adv.
yalnız save prep.
yalnız başına itself pron.
yalnız bu değil not only this conj.
yalnız however conj.
yalnız save that conj.
yalnız but conj.
yalnız none but conj.
yalnız anlamı veren ön ek mon- pref.
yalnız anlamı veren ön ek mono- pref.
yalnız anlamına gelen ön ek soli- pref.
yalnız anlamını veren bir ön ek soli- pref.
yalnız kimse singleton n.
Phrasals
(birini) yalnız bırakmamak stand with someone v.
birini yalnız/bir başına bırakmak lay off someone v.
(birini) yalnız bırakmak bail on (one) v.
birini yalnız bırakmak bail on someone v.
(birini) yalnız bırakmak bail out on (one) v.
yalnız bırakmak bail out v.
Phrases
evde yalnız alone at home adj.
yalnız dikkatini çekerim but, hey expr.
asla yalnız yürümeyeceksin you will never walk alone expr.
evde yalnız başına alone at home expr.
gülersen bütün dünya seninle birlikte güler, ağlarsan yalnız ağlarsın laugh and the world laughs with you, cry and you cry alone expr.
karanlıkta yalnız başına alone in the dark expr.
sonsuza dek yalnız forever alone expr.
yalnız şu kadarını söyleyeyim ki suffice it to say that expr.
yalnız ve mutsuz lonely and unhappy expr.
yalnız ve mutsuz alone and unhappy expr.
yalnız ve yalnız if and only if expr.
yalnız nothing else expr.
yalnız taş duvar olmaz teamwork makes the dream work expr.
Proverb
gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün, ağlarsan, yalnız ağlarsın laugh and the world laughs with you, cry and you cry alone
yalnız ekmekle yaşanmaz man does not live by bread alone
yalnız ekmekle yaşanmaz man cannot live by bread alone
gülersen herkes seninle güler, ağlarsan yalnız ağlarsın laugh and the world laughs with you, cry and you cry alone
kimse yalnız yaşayamaz no man is an island
kimse yalnız yaşayamaz no man is an island (entire of itself)
gülersen bütün dünya seninle birlikte güler(, ağlarsan yalnız ağlarsın) laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün(, ağlarsan, yalnız ağlarsın) laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
gülersen herkes seninle güler(, ağlarsan yalnız ağlarsın) laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
gülersen bütün dünya seninle birlikte güler, ağlarsan yalnız ağlarsın smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone)
gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün, ağlarsan, yalnız ağlarsın smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone)
gülersen herkes seninle güler, ağlarsan yalnız ağlarsın smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone)
iyi günde herkes yanındadır, kötü günde yalnız kalırsın smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone)
Colloquial
yalnız yaşayan kimse troglodyte n.
yalnız takılma masturdating n.
yalnız adam lonely man n.
yalnız gezen lone ranger n.
kendince sebeplerle yalnız yaşayan tip miller of dee [uk] n.
kocası sık sık golf oynamaya gidip kendisini yalnız bırakan kadın golf widow n.
yalnız başına içilen içki jimmy woodser n.
bir kadının partnerinden/birlikte çıktığı kişiden ayrılıp eve yalnız dönmek isterse diye yanında bulundurduğu cüzi bir para mad money n.
çiftlerin yanındaki istenmeyen yalnız kimse gooseberry [uk] n.
damsız/yalnız/bekar erkekler sırası stag line [dated] n.
birisini mağarada yalnız bırakmak leave someone alone at the cave v.
yalnız (başına)/bekar hayatı yaşamak bach it v.
yalnız (başına)/bekar hayatı yaşamak bach v.
yalnız bırakmak leave to his own devices v.
yalnız yaşamak bach v.
yalnız yaşamak batch it v.
yalnız yaşamak bach it v.
yalnız (bekar) yaşamak bach it v.
yalnız yaşamak bach it v.
yalnız (bekar) yaşamak batch it v.
yalnız yaşamak batch it v.
yalnız (bekar) yaşamak bach v.
yalnız yaşamak bach v.
yalnız (bekar) yaşamak batch v.
yalnız yaşamak batch v.
yalnız uncompanioned adj.
evde yalnız bırakılmış (çocuk) home-alone adj.
birlikte yaşa yalnız öl live together die alone expr.
sonunda yalnız kaldık alone at last expr.
yalnız by himself expr.
yalnız by herself expr.
yalnız sefayı düşünen lotus eater expr.
yalnız değilsin in good company expr.
yalnız on one's own expr.
yalnız to oneself expr.
hislerinde yalnız değilsin the feeling is mutual expr.
git beni yalnız bırak! go peddle your papers expr.
tamamen yalnız on (one's) lonesome [uk] expr.
yalnız geçirilen zamanın keyfi jomo (joy of missing out) expr.
yalnız geçirilen zamandan alınan haz/zevk jomo (joy of missing out) expr.
yalnız geçirilen zamanın keyfi joy of missing out expr.
yalnız geçirilen zamandan alınan haz/zevk joy of missing out expr.
yalnız kendi işime bakıyorum minding my own business expr.
Idioms
yalnız terörist lone wolf n.
annesi ve babası çalıştığından dolayı sürekli evde yalnız kalan çocuk a latchkey kid n.
annesi ve babası çalıştığından dolayı sürekli evde yalnız kalan çocuk a latchkey child n.
sürekli yalnız kalan kadın a grass widow n.
yalnız kurt a lone wolf n.
yalnız hareket eden bir tetikçi lone gunman n.
erkeklerin kadını insan olarak veya yalnız dış görünüş değil tüm özellikleriyle görmek konusundaki körlüğü male blindness n.
yalnız belli bir sendikaya üye kişileri çalıştıran fabrika, işyeri a closed shop n.
çocukları yuvadan uçup evde yalnız kalmış aile/ebeveyn an empty nester n.
çocukları yuvadan uçup evde yalnız kalmış aile/ebeveyn an empty nester n.
yalnız başına yüklenilmek zorunda olunan sorumluluk/yük cross to bear n.
yalnız başına kaldırılmak zorunda olunan sorumluluk/yük cross to bear n.
yalnız başına çekilmesi gereken çile/dert cross to bear n.
birinin yalnız başına yüklenmesi gereken sorumluluk/yük one's cross to bear n.
çocukları yuvadan uçup evde yalnız kalmış aile/ebeveynler empty-nesters n.
yalnız arı solitary wasp n.
yalnız iş görmek plough a lone furrow v.
yalnız bırakmak hang somebody out to dry v.
yalnız bırakmak hang someone out to dry v.
yalnız bırakmak leave in the lurch v.
yalnız iş görmek plough a lonely furrow v.
(birini) yalnız bırakmak get out of (one's) face v.
(biri/bir şey) olmadan kendini yalnız/kimsesiz hissetmek feel lost without (someone or something) v.
yalnız bir yol çizmek tread a solitary path v.
yalnız bir yol seçmek tread a solitary path v.
yalnız bir yaşam tarzı/biçimi seçmek tread a solitary path v.
yalnız bir yoldan gitmek tread a solitary path v.
yalnız bir yol takip etmek tread a solitary path v.
yalnız bir yola girmek tread a solitary path v.
bir şeyi yalnız başına yapmak plough (one's) own furrow [uk] v.
bir şeyi yalnız başına halletmek plough (one's) own furrow [uk] v.
sorunlarıyla baş başa/yalnız bırakılmak be hung out to dry v.
yalnız bırakılmak be hung out to dry v.
sorunlarla yalnız baş etmek zorunda bırakılmak be hung out to dry v.
yalnız/bekar olmak be on the market v.
yalnız kalmaları uygunsuz olarak görülen genç çifte eşlik eden üçüncü kişi olmak pick gooseberry [obsolete] v.
görüşünde yalnız olmak be in a minority of one v.
bir konuda yalnız/tek başına olmak be in a minority of one v.
düşüncesinde yalnız olmak be in a minority of one v.
yalnız olmak be on (one's) pat [australia] v.
yalnız başına olmak be on (one's) pat [australia] v.
yalnız olmak be on (one's) pat malone [australia] v.
yalnız başına olmak be on (one's) pat malone [australia] v.
yalnız hareket etmek play a lone hand v.
birini/bir şeyi yalnız bırakmak let someone or something alone v.
birini/bir şeyi yalnız bırakmak leave someone or something alone v.
birini/bir şeyi yalnız bırakmak leave someone or something be v.
yalnız bırakılmak be cut adrift v.
yalnız olmamak be in good company v.
yalnız kalmak/olmak be on (one's) tod v.
(birini/bir şeyi/bir varlığı) yalnız bırakmak leave (someone, something, or some creature) alone v.
(birini/bir şeyi/bir varlığı) yalnız bırakmak let (someone, something, or some creature) alone v.
(birini/bir şeyi/bir varlığı) yalnız bırakmak leave (someone, something, or some creature) be v.
(birini/bir şeyi/bir varlığı) yalnız bırakmak let (someone, something, or some creature) be v.
yalnız bırakmak cut adrift v.
yalnız bırakmak get out of face v.
birini yalnız bırakmak hang out to dry v.
yalnız bırakmak hang out to dry v.
yalnız bırakmak leave to own devices v.
(birini) yalnız bırakmak leave to someone's own devices v.
kalabalıklar içinde yalnız alone in a crowd adj.
yalnız ikimizin arasında between you and me and the bed post expr.
yalnız ikimizin arasında between you and me and the wall expr.
yalnız out on a limb expr.
yalnız by oneself expr.
yalnız ikimizin arasında between you and me and the gatepost expr.
çocukların evden ayrılmasıyla ebeveynlerin yalnız kaldığı ev empty nest, empty nester expr.
yalnız başına by (oneself) expr.
yalnız başına (all) by yourself expr.
yalnız on (one's) pat [australia] expr.
yalnız başına on (one's) pat [australia] expr.
yalnız on (one's) pat malone [australia] expr.
yalnız başına on (one's) pat malone [australia] expr.
yalnız on own expr.
yalnız başına on own expr.
birini yalnız bırakmak cast someone adrift
birini yalnız bırakmak cut someone adrift
birini yalnız bırakmak cast someone adrift
birini yalnız bırakmak cut someone adrift
Speaking
asla yalnız değilsin you are never alone expr.
beni orada yalnız bırakmayacağına söz ver promise me you won't leave me alone in there expr.
beni yalnız bırak leave me alone expr.
bizi yalnız bırakın leave us alone expr.
beni yalnız bırakın leave me alone expr.
bir süre yalnız kalmak istiyorum I want to be alone for a while expr.
beni bu şekilde yalnız bırakmazdı he wouldn't just leave me like this expr.
beni yalnız bırakma don’t leave me alone expr.
beni burada yalnız bırakma don’t leave me alone here expr.
bizi bir dakikalığına yalnız bırak leave us alone for a minute expr.
beni bu şekilde yalnız bırakmazdı she wouldn't just leave me like this expr.
beni yalnız bırakma don't leave me alone expr.
çok uzun süredir yalnız başınasın you've been alone for too long expr.
evde yalnız mısın? are you home alone? expr.
evde yalnız mısınız? are you home alone? expr.
hiçbir zaman yalnız yürümeyeceksin you will never walk alone expr.
onunla yalnız konuşmak istiyorum I want to talk to him alone expr.
o yalnız yaşıyor he/she lives alone expr.
onunla birkaç dakika yalnız kalmam mümkün mü? do you mind if I have a couple of minutes alone with him/her? expr.
kendimi yalnız hissetmiyorum artık I don't feel alone anymore expr.
onunla yalnız konuşmak istiyorum I want to talk to her alone expr.
onunla birkaç dakika yalnız kalmamın bir mahsuru var mı? do you mind if I have a couple of minutes alone with him/her? expr.
şimdi seni yalnız bırakacağım I'm gonna leave you alone now expr.
seni yalnız bırakmıyorum I'm not leaving you alone expr.
yalnız mısın? are you alone? expr.
yalnız uyanmak istemiyorum I don't want to wake up alone expr.
yalnız kalmak istedim I just wanted to be alone expr.
yalnız bırak beni leave me alone expr.
yalnız olmadığını bil istiyorum I want you to know you're not alone expr.
yalnız mısınız? are you alone? expr.
yalnız olmak zorunda değilsin you don't have to be alone expr.
yalnız değilsin (beterin beteri var) you're in good company expr.
yalnız olmayı severim I like being alone expr.
yalnız mı geliyorsun? are you coming alone? expr.
yalnız olmayı seviyorum I like being alone expr.
yalnız mı yaşıyorsun? do you live alone? expr.
yalnız değilsin you are not alone expr.
yabancı bir yerde yalnız hissetmek kadar kötü bir şey olamaz nothing worse than feeling all alone somewhere foreign expr.
yalnız öleceğim I will die alone expr.
yalnız değilsin you're not alone expr.
yalnız kalabilir miyiz can we be alone expr.
yalnız seyahat etmiyorsunuz, değil mi? you are not traveling alone, are you? expr.
yalnız mısın? are you alone? expr.
yalnız değilsiniz you are not alone expr.
yalnız geldiğimizi sana düşündüren ne? what makes you think we came alone? expr.
yalnız geldiğimizi nereden çıkarttın? what makes you think we came alone? expr.
yalnız seni seviyorum I only love you expr.
yalnız kendi işime bakıyorum I'm just minding my own business expr.
yalnız değiliz we're not alone expr.
yalnız öleceğim I'll die alone expr.
yalnız kalmak istiyorum I'd like to be alone expr.
yalnız olduğumu sanıyordum I thought I was alone expr.
Trade/Economic
ailesinden ayrılıp yalnız yaşadıktan sonra ekonomik sıkıntılar nedeniyle ailesinin yanına geri dönen genç grup boomerang generation n.
belirli bir amaç için kurulmuş yalnız o amaçla sınırlı geçici nitelikteki komite ad hoc committee n.
muhasebede yalnız miktarları kaydedilen işlemler blind entry n.
ödemeler bilançosunun yalnız mal akımlarını kapsayan bölümü balance of trade n.
ülkelerin yalnız kendi çıkarlarını düşünüp başkalarını zarara sokucu politikalar uygulamaları economic nationalism n.
yalnız postayla çalışan mağaza mail order house n.
yalnız sendika üyelerine çalışan işyeri closed shop n.
yalnız çalışma lone working n.
yalnız isimle katılma en nom participation n.
yalnız sendika üyelerini çalıştıran iş yeri closed shop n.
yalnız yüklermede dispeç despatch loading only n.
yalnız enflasyonu karşılayabilen menkul kıymet inflation off setting n.
yalnız çalışma working alone n.
yalnız sendika üyelerini işe alan işyeri closed shop n.
yalnız boşaltmada dispeç despatch discharging only n.
yalnız faiz ödemesi yapılan ipotek zero rate mortgage n.
yalnız bono politikası bonds-only policy n.
yalnız hesaba geçirilmek üzere for deposits only expr.
Law
yalnız belli bir olaya münhasır komite ad hoc committee n.
yalnız ana veya babaları bir olan kardeşler half blood n.
yalnız belirli bir işlemi yapmaya yetkili olan temsilci special agent n.
yalnız başına allenarly [scottish] adv.
yalnız başına allanerly [scottish] adv.
Politics
yalnız unvandan ibaret titular n.
Tourism
yalnız gidiş single journey n.
Media
(gazetede) yalnız kalpler sütunu ile ilgili lonely hearts adj.
(gazetede) yalnız kalpler sütunu ile ilgili lonely-hearts adj.
Technical
yalnız iki renk görebilen kimse dichromat n.
uçağın yolcusuz ve yüksüz yalnız kendi ekibiyle uçması ferry n.
yalnız disketli sistem diskette-only system n.
yalnız kayda tabi carded for record only n.
yalnız merely adv.
yalnız just adv.
yalnız alone adv.
Computer
yalnız ağaç tree only n.
yalnız çevrimdışı offline only n.
yalnız çevrimiçi online only n.
bir içeriği yalnız belirli kullanıcılara açmak share v.
yalnız kalsın leave alone expr.
yalnız dizin directory only expr.
yalnız son satır widow control expr.
yalnız satır widow line expr.
yalnız değerler values only expr.
yalnız ilk satır orphan control expr.
yalnız adımı kaydet save my name only expr.
yalnız görevler tasks only expr.
yalnız yetişkinler adults-only expr.
yalnız kimden from only expr.
Informatics
yalnız son satır widow control n.
yalnız ilk satır orphan control n.
yalnız satır widow line n.
yalnız disketli sistem diskette-only system n.
Telecom
alıcı ve verici istasyon arasında yalnız tek yönlü iletişim yapabilme özelliği simplex n.
Electric
her iki girdi uçbirimi de yalnız belirli bir aralıkta uyarıldığında çıktı üreten (devre) coincidence adj.
Aeronautic
yalnız yakıt valfi fuel no air valve n.
Marine
(yalnız kısa süreli sefere çıkan) denizci runner n.
Mining
yalnız matkap veya dinamitle parçalanabilen maden cevheri hardrock n.
Medical
yalnız erkeklerde görülen kanama istidadı hemophilia n.
yalnız tümör ve yayıldığı alanı içeren daha lokalize radyoterapi tekniği conformal radiation therapy n.
yalnız erkeklerde görülen kanama istidadı haemophilia n.
Psychology
aşırı bir şekilde yalnız kalma arzusu agromania n.
yalnız kalma korkusu monophobia n.
yalnız kalma korkusu autophobia n.
yalnız kalma korkusu isolophobia n.
yalnız kalma korkusu eremiophobia n.
yalnız yaşamaktan dolayı psikolojisi bozulmuş bushed [canada] adj.
Gastronomy
yalnız yatak ve kahvaltı bed and breakfast n.
Chemistry
yalnız çift lone pair n.
Biology
yalnız yaşayan (hayvan, bitki) nonsocial adj.
(organizma) yalnız yaşayan solitary adj.
Marine Biology
ılık denizlerin diplerinde yalnız yaşayan, çoğunluğu hani balığı familyasına ait balıklar cherna n.
Astronomy
yalnız gezegen planemo n.
Zoology
afrika'ya özgü, genellikle ağaçta yalnız yaşayan ve gece ortaya çıkan bir yaban faresi tree coney n.
afrika'ya özgü, genellikle ağaçta yalnız yaşayan ve gece meydana çıkan bir yaban faresi tree cony n.
afrika'ya özgü, genellikle ağaçta yalnız yaşayan ve gece meydana çıkan bir yaban faresi tree hyrax n.
afrika'ya özgü, genellikle ağaçta yalnız yaşayan ve gece meydana çıkan bir yaban faresi tree dassie n.
yaprakla beslenen ve yalnız başına yaşayan arı leafcutter bee n.
yaprakla beslenen ve yalnız başına yaşayan arı megachile bee n.
yalnız yaşayan hayvan loner n.
Botanic
yalnız bir türde mükemmel çiçeklerden oluşma homomorphism n.
Agriculture
yalnız ağaç dikimine uygun arazi absolute forest land n.
Apiculture
yalnız yaşayan arı solitary bee n.
Social Sciences
çocuğu yalnız başına büyüten ebeveyn solo parent n.
çocuğu yalnız başına büyüten ebeveyn single parent n.
yalnız anne veya baba solo parent n.
yalnız anne veya baba single parent n.
yalnız takılmayı seçen çekici erkek sigma male n.
Literature
yalnız uncompanioned adj.
Linguistics
yalnız başına bir tümceciğin anlamını taşıyan sözcük head word n.
Religious
yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz. thee (alone) we worship; thee (alone) we ask for help n.
dine adanmış yaşam için izole yerde yalnız yaşayan hristiyan çileci hermit n.
Philosophy
yalnız akıl ile idrak edilen şey thing-in-itself n.
yalnız akıl ile idrak edilen şey noumenon n.
Military
yalnız idari maksatla emre verilmiş attached for administrative purpose only adj.
yalnız idari maksatla emre verilen attached for administrative purpose only adj.
Football
asla yalnız yürümeyeceksin (liverpool takımının marşı) you'll never walk alone (ynwa) expr.
Card
yalnız el lone hand n.
yalnız oyuncu lone hand n.
(iskambil oyunlarında) yalnız oyuncunun verdiği teklif solo n.
yalnız oyuncunun teklif verdiği bir kart oyunu çeşidi solo n.
Mythology
yalnız başına büyü yapan cadı hedgewitch n.
Latin
yalnız başına per se adv.
Archaic
yalnız kimse singular n.
yalnız uncompanied adj.
Ornithology
tüylerini yalnız bir kez dökmüş kuş annotine n.
yalnız bataklık çulluğu solitary snipe n.
Entomology
toprağa çukur kazan yalnız yaşayan kısa dilli bir arı familyası andrenidae n.