Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | ridicule n. | alay | ||
The child turned into an object of ridicule among the others due to her glasses. Çocuk, gözlükleri nedeniyle çevredekilerin alay konusu oldu. More Sentences |
||||
Common Usage | ridicule v. | dalga geçmek | ||
It is not good to ridicule him in public. Kamusal alanda onunla dalga geçmek iyi değil. More Sentences |
||||
Common Usage | ridicule v. | alay etmek | ||
John was ridiculed for his accent. John ile aksanından dolayı alay ediliyordu. More Sentences |
||||
General | ||||
General | ridicule v. | alaya almak | ||
This is a discerning way of ridiculing the Kremlin's authoritarian press policy. Bu, Kremlin'in otoriter basın politikasını alaya almanın zeki bir yoludur. More Sentences |
||||
General | ridicule v. | ile alay etmek | ||
Sami would ridicule Layla. Sami, Layla ile alay ederdi. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | ridicule n. | alay | ||
The proposals for training on a healthy diet have already attracted widespread ridicule in the British press. Sağlıklı beslenme eğitimi önerileri şimdiden İngiliz basınında alay konusu oldu. More Sentences |
||||
General | ||||
General | ridicule n. | dalga geçme | ||
General | ridicule n. | taşlama | ||
General | ridicule n. | gülünç eleştirme | ||
General | ridicule n. | yergi | ||
General | ridicule n. | eğlenme | ||
General | ridicule n. | hiciv | ||
General | ridicule n. | istihza | ||
General | ridicule n. | retikül çanta | ||
General | ridicule n. | çok amaçlı büzgülü kadın çantası | ||
General | ridicule v. | eğlenmek | ||
General | ridicule v. | alay konusu yapmak | ||
General | ridicule v. | tefe koymak | ||
General | ridicule v. | gülmek | ||
General | ridicule v. | ile eğlenmek | ||
General | ridicule v. | istihza etmek | ||
Technical | ||||
Technical | ridicule n. | eğlenme | ||
Technical | ridicule v. | gülmek | ||
Technical | ridicule v. | ile alay etmek |