birbirinden - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

birbirinden



Bedeutungen von dem Begriff "birbirinden" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 1 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
birbirinden from each other adv.

Bedeutungen, die der Begriff "birbirinden" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 308 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
birbirinden farklı iki hayvan türünü çiftleştirme cross breeding n.
birbirinden epey farklı şeylerden oluşan karışım potpourri n.
birbirinden çok farklı çeşitleri içeren mingle-mangle n.
iyi ve kötüyü birbirinden ayırma yeteneği discretion n.
birbirinden uzak şehirlerde yaşayan sevgililerin sürdüğü ilişki vacationship n.
birbirinden uzakta ilişki yaşama long distance relationship n.
dinle devlet işlerini birbirinden ayırma secularization n.
dinle devlet işlerini birbirinden ayırma secularisation n.
kanada'da sosyal ve kültürel olarak birbirinden izole olan ingiliz ve fransız halk için kullanılan bir terim two solitudes [canadian] n.
birbirinden ayırma uncoupling n.
gerçek ve sahte banknotların birbirinden ayırt edilebilmesi için açıklamalar içeren yayın bank-note detector n.
birbirinden soğuma breach n.
formdaki sayfaları birbirinden ayıran ahşap parçası gutter n.
(bale, modern dans veya caz dansında) ayakların birbirinden ayrı durduğu bir pozisyon open position n.
birbirinden ayırt edilemeyen parçalardan oluşan bir kümeden alınan miktar veya adet ruck n.
birbirinden ayrılamayan nesneler inseparables n.
bağlı parçaları birbirinden ayıran kimse decoupler n.
birbirinden ayrılan pulların kenarlarında deliklerden yırtma sonucu meydana gelen diş perforation n.
kilise ve devletin birbirinden kesin şekilde ayrılması politikasını savunma separationism n.
birbirinden ayırmak tell apart v.
nesneleri birbirinden ayırt etmek tell things apart v.
birbirinden uzaklaşmak diverge v.
birbirinden uzaklaştırmak abalienate v.
birbirinden ayrılmak part company v.
birbirinden ayırmak disconnect v.
birbirinden ayrılmak diverge v.
insanları birbirinden ayırt etmek tell people apart v.
birbirinden güç almak take strength from each other v.
birbirinden (bir şeyler) öğrenmek learn from each other v.
birbirinden (bir şeyler) öğrenmek learn from one another v.
birbirinden ayrılmak dissociate v.
birbirinden ayırmak uncouple v.
birbirinden gece gündüz kadar farklı olmak be as different as night and day v.
birbirinden hoşlanmak fancy each other v.
birbirinden hoşlanmak like each other v.
birbirinden ayrı birimlere bölmek compartment v.
birbirinden uzaklaşmak divagate v.
ağırlığı patenlerin iç kenarına verip ayakları birbirine yaklaştırıp birbirinden uzaklaştırarak geriye doğru gitmek double scull v.
birbirinden ayırmak distinguish v.
sütunları birbirinden üç sütun çapı uzaklıkta olan diastyle adj.
birbirinden uzak asunder adj.
birbirinden ayrılmış estranged adj.
birbirinden çok farklı şeylerden oluşan (grup) motley adj.
birbirinden ayrı asunder adj.
birbirinden farklı yükseklikte olmayan level adj.
birbirinden ayrılmaz indissociable adj.
birbirinden çok farklı kişilerden (takım) motley adj.
birbirinden farklı several adj.
birbirinden güzel one more beautiful than the other adj.
birbirinden bağımsız birimlerden oluşmayan unitless adj.
birbirinden farklı different from each other adj.
birbirinden bağımsız independent of each other adj.
birbirinden ayrılmış disassembled adj.
birbirinden soğumuş alienate [obsolete] adj.
birbirinden uzaklaşmış alienate [obsolete] adj.
birbirinden ayrılmayan umbilical adj.
birbirinden farklı küçük unsurlara bölünmüş atomistical adj.
iyi ve kötü olarak birbirinden net çizgilerle ayrılmış black-and-white adj.
birbirinden farklı birden fazla çiçeğin olgunlaşan yumurtalıklarının kaynaşmasıyla geliştirilen multiple adj.
(dans veya dans figürü) dans edenlerin birbirinden ayrı durduğu open adj.
normalde birbirinden bağımsız veya farklı çıkarlara sahip tarafları birbirine bağlama cross-cutting adj.
düzensiz ve birbirinden ayrı konmuş scattering adj.
(çiçek) birbirinden ayrı küçük şekiller ile süslenen semé adj.
(çiçek) birbirinden ayrı küçük şekillerle süslenen seméed adj.
birbirinden ayrı apart adv.
birbirinden ayrılamaz şekilde indissociably adv.
birbirinden ayrı olarak astride adv.
ata biner gibi bacakları birbirinden ayrı olarak astride adv.
birbirinden ayırt edilemeyecek şekilde numerically adv.
birbirinden ayrı atwo [obsolete] adv.
düzensiz ve birbirinden uzak şekilde scatteringly adv.
Phrasals
(bir kişi veya şeyi başka bir kişi veya şeyden/iki kişi veya şeyi birbirinden) ayırmak/uzaklaştırmak get between v.
(bir kişi veya şeyi başka bir kişi veya şeyden/iki kişi veya şeyi birbirinden) ayırmak/uzaklaştırmak get between (someone or something and someone or something else) v.
birbirinden ayrılmamak remain together v.
iki veya daha fazla birbirinden farklı şeyin genlerinin yeniden birleşmesini sağlamak splice together v.
(biriyle birini/bir şeyle bir şeyi) birbirinden ayırt etmek discern between (someone or something) and (someone or something) v.
birbirinden ayırmak/ayırt etmek discern between and v.
(biriyle/bir şeyle birini/bir şeyi) birbirinden ayırmak disconnect (someone or something) from (someone or something) v.
(birilerini/bir şeyleri) birbirinden ayırmak/ayırt etmek discriminate between (someone or something) v.
(birilerini/bir şeyleri) birbirinden ayırmak tell (someone or something) apart v.
(birilerini/bir şeyleri) birbirinden ayırt etmek tell (someone or something) apart v.
birbirinden farklı/alakasız insanları bir araya getirmek toss together v.
Phrases
(karşılıklı) birbirinden nefret etme/hoşlanmama little love lost between (two people) expr.
Proverb
birlikte dua eden aile birbirinden ayrılmaz family that prays together stays together
Colloquial
sapla samanı birbirinden ayırmak not to compare apples to oranges v.
birbirinden neredeyse farksız olmak be much of a muchness v.
birbirinden faklı gibi görünen ama bağlantılı iki şey olmak be opposite sides of the same coin v.
insanları birbirinden ayırmak split people up v.
birbirinden hiçbir farkı yok seen one, seen them all expr.
birbirinden hiçbir farkı yok if/when you've seen one, seen them all expr.
Idioms
etle tırnak gibi birbirinden ayrılmayan iki arkadaş frick and frack n.
birbirinden faklı yönlere doğru ilerleme zamanı a parting of the ways n.
birbirinden farklı yollara doğru gitme zamanı a parting of the ways n.
birbirinden faklı yönlere doğru ilerleme zamanı the parting of the ways n.
birbirinden farklı yollara doğru gitme zamanı the parting of the ways n.
birbirinden gece gündüz kadar farklı olmak be as different as chalk and cheese v.
birbirinden gece gündüz kadar farklı olmak be like chalk and cheese v.
birbirinden farklı yollar denemek ring the changes v.
iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmak sort the sheep from the goats v.
iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmak separate the sheep from the goats v.
iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmak sort out the men from the boys v.
iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmak separate the men from the boys v.
iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmak sort out the sheep from the goats v.
iki kişiyi birbirinden ayırmak tell someone from someone else v.
sapla samanı birbirinden ayırmak separate the wheat from the chaff v.
iki şeyi birbirinden çok iyi ayırt etmek know a hawk from a handsaw v.
sapla samanı birbirinden ayırmak separate the wheat from the chaff v.
birbirinden nefret etmek be little love lost between (two people) v.
birbirinden hoşlanmamak be little love lost between (two people) v.
(birden fazla kişiyi) birbirinden ayırt edebilmek keep (two or more people) straight (in one's mind/head) v.
birbirinden çok farklı olmak be miles apart v.
birbirinden farklı fakat birbirini tamamlayan parçaları (kıyafet, eşya) seçip bir araya getirerek uyumlu/düzenli bir takım oluşturmak mix and match v.
birbirinden gece ile gündüz kadar farklı olmak be as oil and water v.
birbirinden gece ile gündüz kadar farklı olmak be like oil and water v.
(iki kişi) birbirinden nefret etmek be no love lost between (two people) v.
(iki kişi) birbirinden hiç hoşlanmamak be no love lost between (two people) v.
(iki şeyi) birbirinden ayırmak draw a line between (two things) v.
bir şeyle bir şeyi birbirinden ayırmak draw the line between something and something else v.
bir şeyle bir şeyi birbirinden ayırmak draw a line between something v.
(birilerini/bir şeyleri) birbirinden ayrı/uzak tutmak keep (someone or something) apart v.
(birilerini) birbirinden ayırmak keep (someone) apart v.
kişileri birbirinden ayırt edebilmek keep people straight v.
iki şeyi birbirinden ayırt edebilmek know chalk from cheese v.
sapla samanı birbirinden ayırmak separate wheat from chaff v.
tamamen birbirinden farklı olan as alike as chalk and cheese adj.
birbirinden çok farklı chalk and cheese expr.
birbirinden dünya kadar farklı chalk and cheese expr.
birbirinden dağlar kadar farklı chalk and cheese expr.
birbirinden habersiz/bihaber the left hand doesn't know what the right is doing expr.
(iki kişi) birbirinden nefret ediyor no love lost between (two people) expr.
(iki kişi) birbirinden hiç hoşlanmıyor no love lost between (two people) expr.
birbirinden habersiz/bihaber the right hand doesn't know what the left hand is doing expr.
birbirinden habersiz/bihaber the right hand doesn't know what the left hand's doing expr.
(iki kişi) birbirinden hiç hoşlanmaz there is no love lost between (two people) expr.
(iki kişi) birbirinden nefret eder there is no love lost between (two people) expr.
(bir türdeki şeylerin) hiçbirinin birbirinden farkı yok when you've seen one (something), you've seen them all expr.
(bir türdeki şeylerin) hiçbirinin birbirinden farkı yok when you've seen, heard one, you've seen heard them all expr.
Trade/Economic
bir dizi birbirinden ilgisiz mallar üreten ve satan firmalardan oluşan büyük şirket conglomerate n.
bir şirket içinde birbirinden farklı departmanlarda çalışma rotating jobs n.
firmanın farklı ürün gruplarındaki müşterilerine birbirinden bağımsız bayiler aracılığıyla hizmet verdiği sistem service-firm-sponsored retail franchising n.
iki taraf arasında birbirinden bağımsız yapılan ticari işlemler arm's length transactions n.
yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılması separation of powers n.
Law
aynı kişinin eylemlerinin birbirinden bağımsız suç teşkil etmesi halinde verilen mahkeme kararı overlapping punishment n.
aynı kişinin eylemlerinin birbirinden bağımsız suç teşkil etmesi halinde verilen mahkeme kararı concurrent sentence n.
aynı kişinin eylemlerinin birbirinden bağımsız suç teşkil etmesi halinde verilen mahkeme kararı consecutive sentence n.
eşlerin yatak ve birlikte yeme içme eylemlerini birbirinden ayırmaları separation from bed and board n.
iki araziyi birbirinden ayıran duvar veya çit partition fence n.
Politics
din ile devlet işlerini birbirinden ayırma secularization n.
din ile devlet işlerini birbirinden ayırma secularisation n.
din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak separate the state from religion v.
din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak secularise v.
din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak secularize v.
birbirinden farklı görüşlere sahip gruplardan oluşan rainbow adj.
Media
birbirinden bağımsız hikayeler anlatan ve mini diziden daha çok bölümü olan seri yayın maxi-series n.
Technical
filtre kağıdı kullanılarak, elektrik alan etkisi ile çözeltiyi oluşturan maddelerin birbirinden ayrılması carrier electrophoresis n.
birbirinden uzaklaşma (akım) diffluence n.
erime noktaları farklarını baz alarak metalleri birbirinden ayırma liquation n.
tel elemanlarının kablo boyunca belirli aralıklarla birbirinden ayrılarak ve nodal noktalarda birleştirilerek oluşturulduğu kafes sistemi bird-caging system n.
tel elemanlarının kablo boyunca belirli aralıklarla birbirinden ayrılarak ve nodal noktalarda birleştirilerek oluşturulduğu kafes sistemi birdcaging system n.
katı ve sıvı maddeleri birbirinden ayırmak için çok hızlı döndürmek centrifugate v.
katı ve sıvı maddeleri birbirinden ayırmak için çok hızlı döndürmek centrifuge out v.
birbirinden uzaklaşmak diverge v.
parçaları birbirinden ayırmak disassemble v.
(sır pişiriminde) birbirinden uzak tutmak dottle v.
birbirinden ayrılan divergent adj.
birbirinden bağımsız olarak erişilebilen birden fazla veri tabanı bulunan (bilgisayar diski veya kutucuk) multivolume adj.
Computer
birbirinden bağımsız web servisi sağlayıcılarının uygulamalarını bir araya getirerek yeni bir uygulama oluşturma mashup n.
girişindeki işaretler birbirinden farklı olduğunda 1 çıkışı veren mantıksal devre xor circuit n.
girişindeki işaretler birbirinden farklı olduğunda 1 çıkışı veren mantıksal devre x-or circuit n.
girişindeki işaretler birbirinden farklı olduğunda 1 çıkışı veren mantıksal devre xor gate n.
Informatics
bilgilerin birbirinden bağımsız şekilde saklanması ve çağrılabilmesini sağlayan elektronik ortam random access n.
Telecom
bağımsız ve birbirinden ayrı olup semboller arası paraziti önleyen (telsiz sinyalleri) orthogonal n.
Electric
tel elemanlarının kablo boyunca belirli aralıklarla birbirinden ayrılarak ve nodal noktalarda birleştirilerek oluşturulduğu kafes sistemi bird-caging n.
tel elemanlarının kablo boyunca belirli aralıklarla birbirinden ayrılarak ve nodal noktalarda birleştirilerek oluşturulduğu kafes sistemi birdcaging n.
Mechanic
akışkanlara direnç sağlamak, sızıntıyı önlemek, sıvıları birbirinden ayırmak gibi amaçlara yarayan cihaz labyrinth n.
Textile
iplikleri birbirinden ayıran düşey tellerden her birini gücü gözünden geçirmek heddle v.
Architecture
kilisede koro ile cemaati birbirinden ayıran bölme screen n.
Construction
(sütunda) yivleri birbirinden ayıran yatay şerit stria n.
Traffic
zıt yönlerdeki trafiği birbirinden ayrı tutan otoyol refüjü divider n.
Railway
yüksekliği birbirinden farklı olan önceden belirlenmiş iki nokta arasındaki hattın uzunluğunu artırarak demiryolundaki eğimi düşürme development n.
(demiryolu arabası, lokomotif) birbirinden ayırmak cut v.
Marine
bir geminin yüklediği birbirinden farklı mallardan oluşan yük general cargo n.
(gemide) gaz veya yağ sızıntısına karşı iki bölme veya zemini birbirinden ayıran kompartman coffer dam n.
(gemide) gaz veya yağ sızıntısına karşı iki bölme veya zemini birbirinden ayıran kompartman cofferdam n.
(gemide) gaz veya yağ sızıntısına karşı iki bölme veya zemini birbirinden ayıran kompartman coffer n.
teknenin iki tarafını birbirinden ayırmaya yarayan bağlantı çubuğu stretcher n.
Mining
su veya hava sebebiyle birbirinden ayrılan ve madenlerin keşfedilmesine yardımcı olan cevher parçaları shoad n.
birbirinden ayrılan cevher parçaları ile metal madeni damarlarının izini sürme shoading n.
Medical
cilde aynı anda temas ettirilen iki farklı noktanın birbirinden ayırt edilebildiği en küçük mesafe two-point threshold n.
cilde aynı anda temas ettirilen iki farklı noktanın birbirinden ayırt edilebildiği en küçük mesafe two-point limen n.
Kesitlerin iki kenarlarını birbirinden uzaklaştırmağa yarayan alet ecarteur n.
(birbirinden) kaçık/farklı konumlu bası yaraları eccentric located pressure sores n.
her bir akciğerin kapasitesinin birbirinden bağımsız şekilde ölçülmesi bronchospirometry n.
birbirinden ayırma divulsion n.
birbirinden ayrı döllenmiş iki yumurtadan gelişen dizygotic adj.
Anatomy
beynin loblarını birbirinden ayıran orta girintilerin iki tarafında yer alan kıvrımların her biri central gyrus n.
beyin üzerindeki kıvrımları birbirinden ayıran oluklar cerebral fissures n.
iç kulaktaki kemikli ve zarlı yapıları birbirinden ayıran sıvı labyrinthine fluid n.
(amfibi ve bazı balıklarda) ventrikülde pis ve kirli kanın birbirinden ayrıldığı çıkıntı conus arteriosus n.
paryetal lob ile oksipital lobu birbirinden ayıran fissür parieto-occipital fissure n.
paryetal lob ile oksipital lobu birbirinden ayıran fissür parieto-occipital sulcus n.
Mental Health
(yazıda veya konuşmada) birbirinden uzak konulardan meydana gelen söylem biçimi derailment n.
Optics
çapraz kesişimlerle birbirine yaklaşıyor ya da birbirinden uzaklaşıyor gibi görünen paralel çizgiler zollner's lines n.
çapraz kesişimlerle birbirine yaklaşıyor ya da birbirinden uzaklaşıyor gibi görünen paralel çizgiler zöllner's lines n.
iki gözdeki birbirinden ayrı görüntüleri tek görüntü halinde birleştirme optical fusion n.
Printing
birbirinden çok uzak kelimeler veya satırlar arasında kalan beyaz boşluk pigeonhole n.
birbirinden çok uzak kelimeler veya satırlar arasında kalan beyaz boşluk white hole n.
Math
birbirinden farklı üç asal sayının çarpımı şeklinde ifade edilen sayı sphenic number n.
Logic
birbirinden farklı seçenekleri içeren durum disjunctive n.
bir sınıfın birbirinden ayrı iki alt sınıfa bölünmesi dichotomy n.
birbirinden farklı olan iki varlık arasındaki ilişki diversity n.
(önerme) birbirinden türetilemeyen independent adj.
Statistics
birbirinden bağımsız ve aynı dağılıma sahip independent and identically distributed n.
eldeki verilerin görsel değerlendirmeye dayalı olarak alındığı durumlarda aynı durumu birbirinden bağımsız olarak aynı anda aynı ölçüm aracı ile ölçmeye çalışan sistem kappa coefficient n.
Physics
iki partikülün aralarındaki çekime rağmen özel koşullarda birbirinden ayrılabilmesi durumu donut n.
gazları filtreleyerek birbirinden ayırmak atmolyse v.
gazları filtreleyerek birbirinden ayırmak atmolyze v.
Chemistry
bir maddenin orijinal maddeden ve birbirinden farklı iki ya da daha fazla maddeye ayrışması chemical decomposition reaction n.
maddeleri birbirinden ayrılmış ve yalnızca ateşleme ile kimyasal olarak birleşen fünye chemical fuze n.
asimetrik bir karbon atomunun etrafındaki atomların pozisyonuyla birbirinden ayrılan iki izomerden her biri epimer n.
solventle birbirinden ayrılmış eluted adj.
Biology
birbiriyle ilişkili organizmaların birbirinden ayrı coğrafi bölgelerde meydana gelmesi allopatry n.
yapı ve özellik olarak birbirinden farklı bir çift gamet anisogamete n.
yapı ve özellik olarak birbirinden farklı bir çift gamet heterogamete n.
boyutu birbirinden farklı iki tür gamet içeren eşeyli üreme anisogamy n.
boyutu birbirinden farklı iki tür gamet içeren eşeyli üreme heterogamy n.
canlı organizmanın yüzeyini örten veya bölümlerini, yapılarını ve organlarını birbirinden ayıran veya birbirine bağlayan ince ve esnek tabaka membrane n.
yalnızca antijen hususunda birbirinden ayrılan mikroorganizmalar grubu serogroup n.
coğrafi olarak birbirinden izole alanlarda meydana gelen allopatric adj.
eşeyli üreme sırasında birleşen birbirinden farklı bir çift gamet ile ilgili anisogametic adj.
gametlerin birbirinden farklı olduğu bir tür cinsel eşeyli üreme ile ilgili anisogamic adj.
gametlerin birbirinden farklı olduğu bir tür cinsel eşeyli üreme ile ilgili anisogamous adj.
Astronomy
dünyanın karanlık ve aydınlık taraflarını birbirinden ayıran çizgi terminator n.
dünyanın karanlık ve aydınlık taraflarını birbirinden ayıran çizgi twilight zone n.
dünyanın karanlık ve aydınlık taraflarını birbirinden ayıran çizgi grey line n.
Astrology
her birbirinden 120 derece ile ayrılan her biri üç burçtan oluşan dört burç grubundan her biri trigon n.
her birbirinden 120 derece ile ayrılan her biri üç burçtan oluşan dört burç grubundan her biri triplicity n.
birbirinden 120°'lik açıyla ayrık iki gezegen trine n.
dünyaya kıyasla iki gezegenin birbirinden 135 derece uzakta olacak şekilde açısı trioctile n.
gezegenlerin birbirinden zodyağın onda biri veya 36 derece uzaklıkta olduğu haldeki konumu decil n.
gezegenlerin birbirinden zodyağın onda biri veya 36 derece uzaklıkta olduğu haldeki konumu decile n.
(gezegen) birbirinden 120°'lik açıyla ayrık hale gelmek trine v.
birbirinden 120°'lik açıyla ayrık trine adj.
Zoology
bazı medüzlerin iç kavitelerini birbirinden ayıran dairesel bölümler taeniola n.
birbirinden ayrı bölümlerin kaynaşması desegmentation n.
birbirinden ayrık gözleri olan dichoptic adj.
ön omurları birbirinden ayrı ve normal olan isospondylous adj.
Botanic
birbirinden farklı ve denk üç erkeklik organı olan triandria cinsi bitki triander n.
birbirinden farklı ve denk üç erkeklik organı olan bir bitki cinsi triandria n.
komşu olup birbirinden farklı olan bitki grubu alterne n.
dişilik organlarının birbirinden bağımsız olması apocarpy n.
(yaprak) birbirinden tamamen ayrı olmayan bölünmüş parçalar lobe n.
birbirinden bağımsız dişilik organları olan apocarpous adj.
(yaprak, çiçek) üst ve alt yüzeyleri birbirinden farklı olan bifacial adj.
Agriculture
bir tarlada her dönem birbirinden farklı ürünlerin yetiştirilmesi crop rotation n.
hayvanların birbirinden ayrı tutulduğu bir tür ahır treviss n.
Social Sciences
(özellikle sosyokültürel olarak) birbirinden farklı kişiler arasındaki evlilik heterogamy n.
farklı ticari faaliyetlerin birbirinden ayrılması demarcation n.
Education
(fransa'da) önemli sınavlar sırasında sanat öğrencilerinin birbirinden ayrılması için kullanılan bölme loge n.
birbirinden farklı birçok dalda eğitim veren (okul vb) multi-disciplinary adj.
Linguistics
farklı dillerin birbirinden etkilenmesi crosslinguistic influence n.
birbirinden ayrı olup aynı özneyi niteleyen sıfatlar coordinate adjectives n.
kelimelerin birbirinden ayrılmasında ses perdesinin rol oynamadığı (dil) nontonal adj.
History
yunan ve roma kiliselerinin birbirinden ayrılması greek schism n.
Archaeology
arkeolojik alanları birbirinden ayıran özellikler topluluğu culture n.
Religious
isa'nın ilahi ve insani olmak üzere iki farklı varlığının birbirinden bağımsız olduğunu ve isa'nın tek kutsal bir kişiliği olduğunu iddia eden dini akım nestorianism n.
iyi ve kötü olmak üzere birbirinden bağımsız iki kutsal varoluşun bulunduğu öğretisi dualism n.
isa'nın ilahi ve insani olmak üzere iki farklı varlığının birbirinden bağımsız olduğuna inanan ve isa'nın tek kutsal bir kişiliği olduğunu kabul etmeyen nestorian adj.
Philosophy
her durumun birbirinden farklı olduğuna ve mutlak bir değer yargısı olamayacağına inanan görüş situationalism n.
maddenin canlı olduğunu veya madde ile hayatın birbirinden ayrılmazlığını ileri süren düşünüş panvitalism n.
maddenin canlı olduğunu veya madde ile hayatın birbirinden ayrılmazlığını ileri süren düşünüş hylozoism n.
kişilerin nesneleri birbirinden farklı algılaması sebebiyle bir şeyin doğru algılandığından emin olunamayacağını ifade eden kavram barrier of ideas n.
Environment
abd'de şehir görünümü birbirinden ayırt edilemeyen bölgeler generica n.
Geography
iki vadiyi birbirinden ayıran yayvan sırt ridge n.
güney amerika'nın güney ucu ile tierra del fuego arasında yer alıp güney atlas okyanusu ile büyük okyanusu birbirinden ayıran boğaz magellan n.
güney amerika'nın güney ucu ile tierra del fuego arasında yer alıp güney atlas okyanusu ile büyük okyanusu birbirinden ayıran boğaz strait of magellan n.
yan yana iki su kaynağını birbirinden ayıran tepe bölge ridgeline n.
iki vadiyi birbirinden ayıran yükselti sill n.
Meteorology
birbirinden çok uzaktaki hava olaylarının birbirini etkilemesi teleconnection n.
Geology
faylarda iki tabakanın birbirinden kayma miktarı charter n.
kıtaların milyonlarca yıl önceki birbirinden ayrılmamış hali pangæa n.
kıtaların milyonlarca yıl önceki birbirinden ayrılmamış hali pangea n.
çatlaklarla birbirinden ayrılmış düz ve kalın kireçtaşı tabakalarından oluşan doğal bir karst arazi şekli limestone pavement n.
birbirinden farklı jeolojik dönemlerde olan diachronous adj.
Military
birbirinden bağımsız iki ateşleme sisteminden oluşup hem elektrikle hem de elektriksiz çalışabilen düzenek dual-firing circuit n.
birbirinden bağımsız birden fazla savaş başlığı taşıyabilen (füze) multiwarhead adj.
Sport
müsabaka sonunda üç hakemden ikisinin birbirinden farklı kararlar alması sonrası üçüncü hakemin verdiği nihai karar split decision n.
Art
balede zıplarken bacakların birbirinden uzaklaştırıldığı hareket échappé n.
(bale) ayakların birbirinden ayrı tutulduğu duruş ouvert n.
(bale) ayakları birbirinden ayıran hareket ouvert n.
(bale) ayakların birbirinden ayrı tutulduğu duruş ouverte n.
(bale) ayakları birbirinden ayıran hareket ouverte n.
Music
birbirinden farklı boyut ve sese sahip çift davul tabla n.
kadın ve erkeklerin birbirinden uzaklaşıp birbirine yaklaşırken sağ ve sol ellerini dönüşümlü kenetlediği bir dans figürü right and left n.
birkaç kişinin birbirinden bağımsız bölümleri seslendirdiği vokal müzik part music n.
Librarianship
tek ciltte derlenen birbirinden bağımsız çalışma veya yazılar miscellanies n.
Bookbindery
formdaki sayfaları birbirinden ayıran ahşap parçası gutter stick n.
bir formdaki sayfaları birbirinden ayırmak için kullanılan eşya gutter stick n.
Printery
cıvatalar açıldıktan sonra her yaprağı birbirinden ayrı olan open adj.
(yazı veya baskıda) bileşenleri boşlukla birbirinden ayrılmış olan open adj.
Archaic
birbirinden ayırmak uncombine v.
birbirinden ayırmak put asunder v.
birbirinden ayrılmak discompany v.
birbirinden uzak in sunder adj.
birbirinden ayrı in sunder adj.
Slang
birbirinden belirgin şekilde farklı iki arkadaş mutt and jeff [dated] n.
Modern Slang
aynı ortamda birbirinden ayrı/tek başına vakit geçirme alone together n.
Anthropology
birbirinden bağımsız birden fazla atadan gelen insan nesli polygeny n.