its - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

its

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Bedeutungen von dem Begriff "its" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 8 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
its adj. doğasında olan
its adj. … ile bağlantılı
its adj. bir şeyden etkilenen
its adj. bir konuda özel bir bilgiye veya ilgiye sahip olması gereken
its adj. özel önemi olan şey
its adj. iyi şans veya ün kazandıran
its pron. onun
its pron. -in

Bedeutungen, die der Begriff "its" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
together with its benefits n. faydalarının yanısıra
the only one of its kind n. nevi şahsına münhasır
the best of its kind n. türünün en iyi örneği
the best of its period n. döneminin en iyisi
the best of its era n. döneminin en iyisi
leader of its sector n. sektörünün lideri
the best of its age n. çağının en iyisi
land surrounded by water on its three sides n. üç tarafı denizlerle çevrili
rotation of the earth around its own axis n. dünyanın kendi etrafında dönmesi
rotation of the earth around its own axis n. dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi
the best in its class n. sınıfında en iyi
the best in its class n. sınıfının en iyisi
first of its kind n. türünün ilk örneği
its meaning in turkish n. türkçe karşılığı
its turkish meaning n. türkçe'deki anlamı
its turkish meaning n. türkçe'deki karşılığı
its meaning in turkish n. türkçe'deki karşılığı
its turkish meaning n. türkçe anlamı
its meaning in turkish n. türkçe anlamı
its meaning in turkish n. türkçe'deki anlamı
conceived in its entirety n. kendi bütünlüğü içinde düşünülmüş
be on its way out v. devri kapanmak üzere olmak
lose its novelty v. alışılmak
stand on its hind legs v. tetikte beklemek
lose its value v. değerden düşmek
take its course v. olacağına varmak
lose its meaning v. anlamı kalmamak
lose its taste v. tadı kaçmak
bare its teeth v. hayvan dişlerini göstermek
stand on its hind legs v. susta durmak (köpek)
come to its proper consistency v. kıvamını bulmak
put an animal out of its misery v. hayvanı öldürerek acılarına son vermek
start spinning its cocoon v. askıya çıkmak
lose its significance v. önemini yitirmek
aim at its objective v. hedefine yönelmek
take its source from v. kaynaklanmak
lose its currency v. güncelliğini yitirmek
have its source in v. kaynaklanmak
change its meaning v. anlam değiştirmek
restore something to its owner v. bir şeyi sahibine iade etmek
lose its charm v. tadı tuzu kalmamak
lose its significance v. önemini kaybetmek
leave something to its fate v. kaderine terketmek
maintain its characteristics v. özelliğini korumak
leave something to its fate v. kaderine bırakmak
lose its meaning v. anlamını kaybetmek
rank foremost among its competitors v. alanında lider olmak
not to find its value v. değerini bulmamak
put (something) away in a file or its folder v. dosyaya kaldırmak
be shaken off its foundation v. temelinden sarsılmak
shorten its life v. ömrünü kısaltmak
move from its usual place v. bulunduğu yerden kaldırmak
make its presence felt v. kendini hissettirmek
reach its peak v. zirvesine ulaşmak
show (its) effect (drug etc) v. faydasını göstermek
run its course v. yolunda gitmek
run its course v. doğal akışını sürdürmek
run its course v. normal seyrini izlemek (hastalık)
come to its climax v. (kriz vb) doruk noktasına çıkmak
reach its climax v. (kriz vb) doruk noktasına çıkmak
take its final form v. son halini almak
play the game by its rules v. oyunu kurallarına göre oynamak
lose its essence v. özünü yitirmek
be well-known with its v. ile meşhur olmak
be well-known with its v. ile bilinmek
as is evident from its name v. adından anlaşılmak
stand out among its rivals v. rakipleri arasından sivrilmek
have the quality to stand out among its rivals v. rakipleri arasından sıyrılarak yükselebilecek nitelikte olmak
lose its essence v. özünü kaybetmek
maintain its importance v. önemini korumak
take its final shape v. son şeklini almak
come into its own v. yerine gelmek
come into its own v. hakkını kazanmak
lose its legitimacy v. yasallığını yitirmek
lose its legitimacy v. yasallığını kaybetmek
can’t forget its taste v. tadı damağında kalmak
shake to its very foundations v. temeline kadar sarsmak
ruffle its feathers v. (kuş) tüylerini kabartmak
see more than its share of suffering v. payına düşenden daha fazla acıya şahit olmak
follow an odor to its source v. bir kokuyu takip etmek
emit poison from its fangs v. (yılan) dişlerinden zehir çıkarmak
increase its strength v. mukavemetini arttırmak
include/incorporate something to its structure v. bünyesine dahil etmek
open its leaf buds v. yaparaklanmak
open its leaf buds v. yapraklarını açmak
open its leaf buds v. tomurcuklarını açmak
lose its importance v. önemini yitirmek
lose its importance v. önemini kaybetmek
shut down its functions v. fonksiyonlarını kapatmak
log many nautical miles up on its last voyage v. (gemi) son yolculuğunda çok mesafe/deniz mili katetmek
be famous for its v. ile meşhur olmak
escape from its cage v. kafesinden kaçmak
stray from its intended path v. hedeflenen/niyetlenen yolundan sapmak
flap its wings v. kanatlarını çırpmak
reach its apogee v. doruk noktasına ulaşmak
gain its independence v. bağımsızlığını kazanmak
achieve its independence v. bağımsızlığını kazanmak
go away on its own v. (acı/ağrı) kendiliğinden geçmek
go away on its own v. (acı/ağrı) kendi kendine geçmek
lose its fizz v. asidi kaçmak
be making its way into retail stores v. mağazalarda yerini almak
lose its actuality v. aktüalitesini yitirmek
lose its actuality v. aktüalitesini kaybetmek
take its source from v. kaynağını ...'den almak
take its source from v. çıkmak/kaynaklanmak
take its logarithm v. logaritmasını almak
find something in/on its place v. yerinde bulmak
use its reasonable efforts v. elinden gelen çabayı göstermek
lose its legitimacy v. meşruiyetini kaybetmek
welcome its visitors v. ziyaretçisiyle buluşmak
not know its source v. kaynağını bilmemek
honour his/her/its memory v. anısını yaşatmak
be famous for its v. ile meşhur olmak
be famous for its v. ile bilinmek
be famous for its v. (bir şeyiyle) meşhur olmak
be loyal to its owner v. sahibine sadık olmak
outlive its usefulness v. önemini yitirmek
outlive its usefulness v. artık kullanılmamak
outlive its usefulness v. gereksizleşmek
best in its class adj. sınıfında en iyi
in its totality adj. bütünüyle
best of its period adj. döneminin en iyisi
best of its era adj. döneminin en iyisi
best of its kind adj. türünün en iyisi
best of its era adj. çağının en iyisi
no different from (its) counterparts adj. emsallerinden farksız
on its own adv. başlı başına
with its own initiative adv. kendi inisiyatifinde olmak üzere
at its zenith adv. zirvesinde
simply in a class of its own adv. sadece kendi türünde
at its height adv. kemalde
at its height adv. son mertebesinde
at its height adv. en yüksek mevkide/tepesinde
in its entirety adv. tamamen
in its being seen adv. görülmesinde
because of its rarity adv. nadir olması nedeniyle
at its height adv. tepesinde
at its zenith adv. en yüksek derecesinde
in its entirety adv. bütünü ile
in its being written and seen adv. yazılmasında ve görülmesinde
in its being written adv. yazılmasında
in its clutches adv. pençesinde
at its height adv. en yüksek mevkide
at its zenith adv. doruğunda
in its proper place adv. yerli yerinde
for its scrap value adv. hurda fiyatına
since its foundation adv. kuruluşundan bu yana
since its foundation adv. kuruluşundan beri
since its foundation adv. kuruluşundan itibaren
at its own discretion adv. kendi takdirine bağlı olarak
since its inception adv. kurulduğundan bu yana
since its inception adv. kurulduğu tarihten bu yana
since its invention adv. icat edildiğinden beri
for its own sake adv. kendi için
for its own sake adv. onun iyiliği için
for its own sake adv. kendi iyiliği için
among its kind adv. benzerleri arasında
at its sole discretion adv. kendi takdirinde
at its sole discretion adv. sırf kendi keyfiyetine göre
at its sole discretion adv. kendi karar yetkisi dahilinde
at its sole discretion adv. kendi takdirine bağlı
at its own expense adv. masrafları kendine ait olmak üzere
at its sole discretion adv. kendi inisiyatifine göre
at its own expense adv. masrafları kendi karşılayarak
at its own expense adv. kendi harcamasında
at its sole discretion adv. sadece kendi keyfiyetine göre
at its sole discretion adv. kendi takdirine göre
no matter what its nature is adv. mahiyeti ne olursa olsun
in its entirety adv. kendi bütünselliği içerisinde
in its entirety adv. baştan sona
in its entirety adv. bütünüyle
to the best of its knowledge adv. bilgisi dahilinde
to the best of its knowledge adv. bildiği kadarıyla
since its foundation adv. kuruluşundan bu güne kadar
in its entirety adv. bütün yanlarıyla
in all its aspects adv. bütün yönleriyle
in all its aspects adv. bütün yanlarıyla
in its entirety adv. bütün yönleriyle
in its infancy adv. gelişiminin ilk aşamalarında
in its infancy adv. emekleme çağında
by digging with its nose adv. burnuyla deşerek
in its strictest form adv. en katı haliyle
in its strictest form adv. en katı şekliyle
in its most rigid form adv. en katı şekliyle
in its most rigid form adv. en katı haliyle
before its time adv. süresinden önce
in its own right adv. alın teriyle kazanarak
Phrasals
find its way into v. -de yer bulmak
find its way into v. -e yerleşmek
Phrases
from its earliest days n. en başından beri
during its long history adv. uzun tarihi boyunca
by the nape of its neck adv. ensesinden/yakasından (tutarak/yakalayarak)
by the nape of its neck adv. ensesine/yakasına (yapışarak)
as its very name signifies expr. adından da anlaşılacağı üzere
as its name signifies expr. adından anlaşılacağı üzere
as is evident from its name expr. adından anlaşılacağı üzere
as its name signifies expr. adından anlaşılacağı gibi
as its very name signifies expr. adından da anlaşılacağı gibi
with its pluses and minuses expr. artısıyla eksisiyle
taken in its entirety expr. bütünüyle ele alındığında
baby is on its way expr. bebek yolda (doğum)
by its location expr. bulunduğu konum itibari ile
by its location expr. bulunduğu konum itibarıyla
by its location expr. bulunduğu konum nedeniyle
no emotion, any more than a wave, can long retain its own individual form expr. bir dalgadan daha büyük hiçbir duygu yoktur ki kendi formunu uzun süre sürdürebilsin
that tells its own tale expr. bu yeter
during its currency expr. dolaşım süresi boyunca
at its simplest expr. en basit haliyle
every supply creates its own demand expr. her arz kendi talebini yaratır
each day brings its own bread expr. her yeni gün kendi ekmeğini getirir
during its currency expr. geçerlilik süresi boyunca
to the best of its knowledge expr. eldeki mevcut bilgilere göre
that tells its own tale expr. izaha gerek yok
from its earliest days expr. ilk günlerinden bu yana
on its own behalf expr. kendi nam ve hesabına
at its option expr. kendi takdirine bağlı olarak
the victim of its own success expr. kendi başarısının kurbanı
at its option expr. kendi tercihine göre
at its sole cost and expense expr. masrafı kendisine ait olmak üzere
whatever its nature is expr. mahiyeti ne olursa olsun
a river cuts through rock not because of its power but because of its persistence expr. kayayı aşındıran dalgaların gücü değil sürekliliğidir
its positive effects on health expr. sağlık üzerindeki olumlu etkileri
in its fullest sense expr. tam anlamıyla
at its sole discretion expr. tamamen kendi takdirine bağlı olarak
acting in its capacity as expr. ... sıfatıyla hareket eden
at its height expr. zirvesinde
acting in its capacity as expr. ... sıfatıyla hareket ederek
ahead of its time expr. zamanının ötesinde
Proverb
the beacon does not shine on its own base n. mum dibine ışık vermez
learning is a treasure that follows its owner everywhere v. bilgi insanı her gittiği yerde/hayat boyu takip eden bir hazinedir
the leopard cannot change its spots huy canın altındadır
a tiger doesn't change its stripes huylu huyundan vazgeçmez
a leopard cannot change its spots huylu huyundan vazgeçmez
the leopard cannot change its spots can çıkar huy çıkmaz
the leopard cannot change its spots huylu huyundan vazgeçmez
the leopard cannot change its spots can çıkmayınca huy çıkmaz
tree is known by its fruit ayinesi iştir adamın lafa bakılmaz
chain is no stronger than its weakest link bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür
every horse thinks its own pack heaviest herkes kendi yolunun dikenli olduğunu düşünür
every horse thinks its own pack heaviest herkes kendi işinin zor olduğunu düşünür
every tub must stand on its own bottom her koyun kendi bacağından asılır
let every tub stand on its own bottom her koyun kendi bacağından asılır
it's an ill bird that fouls its own nest sadece aptal bir insan yaşadığı yeri çöplüğe çevirip berbat eder
an army marches on its stomach bir ordu midesi üzerinde yürür
an army marches on its stomach ordular mideleri üzerinde yürür
don't judge a book by its cover kimseyi dış görünüşüne göre yargılama
you can't tell a book by its cover kimseyi dış görünüşüne göre yargılama
every horse thinks its own pack heaviest herkes kendi derdinin en büyük olduğunu düşünür
virtue is its own reward erdemin kendi bir ödüldür
a leopard doesn't change its spots can çıkar huy çıkmaz
every bird flies with its own wings her kuş kendi kanatlarıyla uçar
every bird flies with its own wings her kuş kendi kanadıyla uçar
tree is known by its fruit ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
nature will take its course su akar yolunu bulur
every rose has its thorn her güzelin bir kusuru vardır
don't judge a book by its cover zarfa değil mazrufa bak
never judge a book by its cover zarfa değil mazrufa bak
never judge a book by its cover insanları dış görünüşleriyle yargılama
patience is bitter, but its fruit is sweet sabır acıdır, meyvesi tatlıdır
a bad temper harms its possessor most keskin sirke küpüne zarar
a chain is only as strong as its weakest link zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür
it is a wise child that knows its own father babanın kim olduğundan asla emin olamazsın
it is a wise child that knows its own father çocuğun akıllısı tanır babasını
a leopard can't change its spots huylu huyundan vazgeçmez
a tree is known by its fruit ağaç meyvesinden bellidir
a tree is known by its fruit ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
a tree is known by its fruit dene altını mihenk taşında, dene insanı iş başında
a tree is known by its fruit, a man by his deeds ağaç meyvesinden bellidir
a tree is known by its fruit, a man by his deeds ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
a tree is known by its fruit, a man by his deeds dene altını mihenk taşında, dene insanı iş başında
it is a wise child that knows its own father kişinin gerçek babasını kesin olarak bilmesi zordur
It is a wise child that knows its own father asla gerçek babanın kim olduğunu kesin olarak bilemezsin
every path has its puddle hiçbir şey kolay değildir
every path has its puddle her şeyin kendisine göre bir zorluğu vardır
every path has its puddle herkesin bir derdi vardır
a chain is no stronger than its weakest link bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür
a leopard does not change its spots can çıkar huy çıkmaz
a leopard does not change its spots huylu huyundan vazgeçmez
a leopard cannot change its spots [uk] can çıkar huy çıkmaz
a leopard cannot change its spots [uk] huylu huyundan vazgeçmez
a place for everything, and everything in its place her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerine konmalı
a place for everything, and everything in its place her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerinde olmalı
a place for everything, and everything in its place her şeyin bir yeri olmalı ve her şey kullanıldıktan sonra yerli yerine konmalı
a place for everything, and everything in its place aldığın şeyi yerine koy
every flow has its ebb gün olur devran döner
every flow has its ebb her gidişin bir gelişi vardır
every flow must have its ebb gün olur devran döner
every flow must have its ebb her gidişin bir gelişi vardır
every path has its puddle hiçbir şey kolay değildir
every path has its puddle her şeyin kendisine göre bir zorluğu vardır
every path has its puddle herkesin bir derdi vardır
every path has its puddle her yolda bir engel vardır
learning is a treasure that will follow its owner everywhere bilgi insanı her gittiği yerde/hayat boyu takip edecek bir hazinedir
virtue is its own reward erdemin kendi bir ödüldür
virtue is its own reward erdemin kendisi bir ödüldür
an army marches on its stomach aç ordu savaşmaz
Colloquial
a place for everything and everything in its place n. her şey yerli yerinde olması ve o şekilde bırakılması
a hotel of its stature n. kendi ayarında bir otel
its moments n. belirli noktaları
its moments n. belirli anları
its moments n. kendine göre iyi yönleri
its moments n. kendine göre iyi tarafları
its moments n. kendi içerisinde iyi tarafları
have had its day v. artık hiçbir işe yaramamak
have had its day v. artık rağbet görmemek
have had its day v. çaptan/gözden düşmek
have had its day v. ıskartaya çıkmak
have its day v. başarının zirvesine ulaşmak
have its day v. başarıyı tatmak
have its day v. başarıyı elde etmek
have its day v. refaha ulaşmak
have had its day v. artık hiçbir işe yaramamak
have had its day v. artık rağbet görmemek
have had its day v. çaptan/gözden düşmek
have had its day v. ıskartaya çıkmak
have had its day v. demode olmak
have had its day v. modası geçmek
have had its day v. popülerliğini yitirmek
have had its day v. parlak/debdebeli/şaşaalı günleri eskide/geride kalmak
have had its day v. miadını doldurmak
have its day v. başarının zirvesine ulaşmak
have its day v. başarıyı tatmak
have its day v. başarıyı elde etmek
have its day v. refaha ulaşmak
best of its kind adj. türünün en iyisi
behind its time adj. demode
behind its time adj. köhne
behind its time adj. zamanı geçmiş
behind its time adj. eski
behind its time adj. modası geçmiş
behind its time adj. eskimiş
behind its time adj. çağın gerisinde
behind its time adj. son gelişmelerin gerisinde
behind its time adj. zamanın gerisinde
behind its time adj. geç kalmış
behind its time adj. gecikmiş
behind its time adj. programın gerisinde
behind its time adj. zaman çizelgesinin/planlamanın gerisinde
behind its time adj. sefer tarifesinin gerisine düşmüş
at its lowest ebb expr. çok kötü durumda
life is full of its ups and downs expr. hayat inişler ve çıkışlarla doludur
with its pros and cons expr. eğrisiyle doğrusuyla
on its last legs expr. eski püskü
france is famous for its wine expr. fransa şaraplarıyla meşhurdur
in its own right expr. kendi çapında
in its own right expr. kendi içinde
in its own right expr. özünde
every dog has its day expr. şans bir gün bize de güler
every dog has its day expr. talih bir gün herkese güler
for the first time in its history expr. tarihinde ilk kez
for the first time in its history expr. tarihinde ilk defa
in its entirety expr. tamamını
for the first time in its history expr. tarihinde ilk sefer
in his, her, its, (own) way expr. kendi yolundan
in his, her, its, (own) way expr. kendi bildiği gibi
in his, her, its, (own) way expr. kendine göre
in his, her, its, (own) way expr. kendince
at its best expr. en iyi seviyede
at its best expr. en yüksek kalitede
at its best expr. en yüksek standartta
at its best expr. en kalitelisinden
at its best expr. en iyisinden
in all its bearings expr. tüm yönleriyle
on its way expr. gelmekte
on its way expr. yolda
on its way expr. yolculukta
on its way expr. yolculuk esnasında
on its way expr. anne karnında
what's-his/-her/-its/-their-name expr. her ne karın ağrısıysa
what's-his/-her/-its/-their-name expr. her ne zıkkımsa
its not up to you expr. sana kalmamış
Idioms
a life of its own n. kontrol edilemeyecek noktaya gelen durum
(have) a life of its own n. bir şeyin kendi kendine harekete geçmesi
a life of its own n. kontrolden çıkan durum
a mind of its own n. başına buyruk olma
a mind of its own n. kendi kafasına/isteğine göre (hareket etme)
a mind of its own n. kendi fikri olma
the sow that eats its farrow (ireland) n. halkına zulmeden ülke
the sow that eats its farrow (ireland) n. halkını sömüren ülke
the sow that eats its farrow (ireland) n. vatandaşlarının üstünden geçinen ülke
the sow that eats its farrow (ireland) n. korunması gereken her şeyi yerle bir eden ülke
the sow that eats its farrow (ireland) n. vatandaşlarına sahip çıkmayan ülke
be more than the sum of its parts v. parçalarının toplamından büyük olmak
be more than the sum of its parts v. bütün parçalarının toplamından büyük olmak
be bigger than the sum of its parts v. parçalarının toplamından büyük olmak
be bigger than the sum of its parts v. bütün parçalarının toplamından büyük olmak
be greater than the sum of its parts v. parçalarının toplamından büyük olmak
be greater than the sum of its parts v. bütün parçalarının toplamından büyük olmak
nose its way v. yolunda yavaş yavaş ilerlemek
close its doors v. kapılarını kapamak
close its doors v. kepenklerini indirmek
close its doors v. kapısına kilit vurmak
be worth its weight in gold v. ağırlığınca altın etmek
turn something on its ear v. altüst etmek
set something on its ear v. altüst etmek
tell its own tale v. aşikar/apaçık belli olmak
tell its own story v. aşikar/apaçık belli olmak
drag its heels v. ayak sürümek
turn something on its ear v. bir alanda çığır açmak
run around like a chicken with its head cut off v. başı kesik tavuk gibi etrafta dolanmak
fall flat on its face v. başarısız olmak
judge something on its own merits v. bir olayı/durumu kendi içinde değerlendirmek
set something on its ear v. baştan sona değiştirmek
set something on its ear v. bir alanda çığır açmak
stand something on its head v. bir şeyi o ana kadar kabul edildiğinden çok farklı bir şekilde sunmak
turn something on its ear v. baştan sona değiştirmek
fall flat on one's/its face v. bozum olmak
stand something on its head v. bir şeyi tamamen değiştirmek
stand something on its head v. bir şeyi tamamen yanlış bir şekilde kullanmak
bring something in its wake v. bir şeyi beraberinde getirmek
turn something on its head v. bir şeyi tamamen yanlış bir şekilde kullanmak
rear its ugly head v. başını göstermek
drag its heels v. birşeyi istemeye istemeye yapmak
turn something on its head v. bir şeyi tamamen değiştirmek
turn something on its head v. bir şeyi o ana kadar kabul edildiğinden çok farklı bir şekilde sunmak
keep something on its feet v. birşeyi ayakta tutmak
take its toll v. büyük zarar vermek
rear its ugly head v. boy göstermek
bring something in its train v. beraberinde getirmek
rear its ugly head v. baş göstermek
be on its last legs v. bozulmak üzere olmak
judge something on its own merit v. bir olayı/durumu kendi içinde değerlendirmek
fall flat on one's/its face v. bir işte (fena şekilde) başarısız olmak/başarısızlığa uğramak
catch one's bear before one sells its skin v. dereyi görmeden paçaları sıvamak
leave its mark on v. damgasını vurmak
fall flat on its face v. çuvallamak
allow nature to take its course v. doğal akışına bırakmak
raise its ugly head v. çirkin yüzünü göstermek
rear its ugly face v. çirkin yüzünü göstermek
rattle its saber v. dişlerini/pençelerini/tırnaklarını göstermek/çıkartmak
rear its ugly head v. çirkin yüzünü göstermek
have had its day v. demode olmak
catch one's bear before one sells its skin v. doğmamış çocuğa kaftan biçmek
take its course v. doğal akışını sürdürmek
run around like a chicken with its head cut off v. deli dana gibi dolanmak
run its course v. doğal akışını sürdürmek
overstep its bounds v. çizgiyi/sınırını aşmak
fall flat on one's/its face v. çuvallamak
show its ugly head v. çirkin yüzünü göstermek
raise its ugly face v. çirkin yüzünü göstermek
show its ugly face v. çirkin yüzünü göstermek
prick up its ears v. dikkat kesilmek
take its toll v. durumunu vb. kötüleştirmek
work its magic v. hünerini göstermek
see the error of its ways v. hatasını kabul etmek
be at its lowest ebb v. en düşük seviyede olmak
see the error of its ways v. hatasını anlamak
be at its lowest ebb v. en kötü durumunda olmak
flex its muscles v. güç gösterisinde bulunmak
take its rightful place v. hak ettiği yere gelmek
leave its mark on something v. izlerini bırakmak
run around like a chicken with its head cut off v. ne yapacağını bilmez şekilde dolanmak
have had its chips v. ömrünü tüketmek
free from its grip v. kıskacından kurtarmak
run around like a chicken with its head cut off v. ne yapacağını bilmez şekilde bir oraya bir buraya koşuşturmak
take its toll v. olumsuz anlamda etkilemek
run its course v. normal seyrini izlemek
have had its day v. modası geçmek
bring something in its train v. neden olmak
come into its own v. kendini göstermek
come into its own v. ortaya çıkmak
come into its (or one's) own v. ortaya çıkmak
come into its (or one's) own v. kendini göstermek
come into its own v. kendini göstermek
come into its own v. ortaya çıkmak
have had its chips v. miadını tüketmek (artık istenmemek)
rear its ugly head v. kendini göstermek
prick up its ears v. kulaklarını dikmek
take its course v. normal seyrini izlemek (hastalık)
sit on its hands v. kayıtsız kalmak
assume someone's aim contrastly while its other way declared v. niyet okumak
take its course v. seyrini izlemek
have had its day v. parlak/debdebeli/şaşaalı günleri eskide/geride kalmak
have had its day v. popülerliğini yitirmek
run its course v. seyrini izlemek
rock something to its foundations v. temelinden sarsmak
shake something to its foundations v. temelinden sarsmak
rock something to its foundations v. temellerinden sarsmak
shake something to its foundations v. temellerinden sarsmak
bring something to its feet v. (seyircileri) ayağa kaldırmak
rear its ugly head v. yeniden ortaya çıkmak
see the error of its ways v. yanlış yaptığını anlamak/kabul etmek
flip something on its head v. (bir düşünceyi vb.) alaşağı etmek
be fallen flat on its face v. yere serilmek
pay its way v. (makine vb.) masrafını karşılamak
stand/turn something on its head v. (bir düşünceyi/tabuyu vb) alaşağı etmek
run its course v. yolunda gitmek
put an animal out of its misery v. (bir hayvanı öldürerek) acılarına son vermek
work its magic v. yeteneğini konuşturmak
take on a life of its own (no longer be controlled by anyone) v. (artık) kontrol edilemeyecek düzeye/duruma gelmek
pay its way v. (makine vb.) kendini döndürmek
take its course v. yolunda gitmek
sit on its hands v. (seyirci) alkışlamamak
fallen flat on its face v. (bir gösteride vb) başarısız olmak
fallen flat on its face v. yüzüstü kapaklanmak
find its way somewhere v. (her nasılsa) birinin cebine girmek/eline/avucuna düşmek
halt (someone or something) (dead) in its tracks v. pat diye durdurmak
halt (someone or something) (dead) in its tracks v. ansızın durdurmak
halt (someone or something) (dead) in its tracks v. kitlenip kalmak
halt (someone or something) (dead) in its tracks v. felç olmak