damage - English Turkish Sentences
English Turkish
damage zarar vermek v.
  • There is no doubt that cigarettes seriously damage your health.
  • Sigaranın sağlığınıza ciddi zararlar verdiğine hiç şüphe yok.
  • The Prestige has caused more damage to fishing than the entire European fishing fleet put together.
  • Prestige, balıkçılığa tüm Avrupa balıkçılık filosunun toplamından daha fazla zarar verdi.
  • It has also damaged Turkey's international image.
  • Ayrıca, bu yaklaşım Türkiye'nin uluslararası imajına da zarar vermiştir.
Show More (140)
damage hasar n.
  • He suffered severe brain damage.
  • Beyninde ciddi hasar meydana geldi.
  • The number of deaths keeps increasing and so, less importantly, does the record in physical and economic damage.
  • Ölü sayısı artmaya devam ediyor ve daha da önemlisi, fiziksel ve ekonomik hasardaki rekor da artıyor.
  • Thinking does not stand still, however, and without new initiatives the damage done cannot be repaired.
  • Ancak düşünce durmuyor ve yeni girişimler olmadan verilen hasar onarılamaz.
Show More (127)
damage zarar n.
  • His words inflicted severe psychological damage.
  • Sözleri psikolojik açıdan ciddi zarar vermiştir.
  • Subsidies will not help to repair the environmental damage.
  • Sübvansiyonlar çevreye verilen zararın onarılmasına yardımcı olmayacaktır.
  • Galicia cannot pay the physical price, in addition to the damage it is suffering.
  • Galiçya, uğradığı zarara ek olarak fiziki bedeli de ödeyemiyor.
Show More (87)
damage hasar vermek v.
  • Excessive drinking can seriously damage your liver.
  • Aşırı içki içmek karaciğerinize ciddi şekilde hasar verebilir.
  • Can a virus damage computer hardware?
  • Virüsün donanıma hasar vermesi mümkün mü?
  • The explosion did a lot of damage to the building.
  • Patlama binaya büyük bir hasar verdi.
Show More (6)
damage zedelemek v.
  • This unfairness unfortunately harmed the credibility of the NGOs and damaged the prestige of the Conference on Racism.
  • Bu adaletsizlik ne yazık ki STK'ların güvenilirliğine zarar vermiş ve Irkçılık Konferansı'nın prestijini zedelemiştir.
  • Besides, unfair trading practices damage confidence in the market.
  • Ayrıca, haksız ticaret uygulamaları piyasaya olan güveni zedelemektedir.
  • Sami damaged Layla's reputation.
  • Sami, Leyla'nın itibarını zedeledi.
Show More (2)
damage gölge düşürme n.
  • The rumors caused considerable damage to his reputation.
  • Söylentiler itibarına önemli ölçüde gölge düşürdü.
Show More (-2)
damage darbe vurmak v.
  • This situation can damage your business.
  • Bu durum işinize darbe vurabilir.
Show More (-2)
damage zedelenme n.
  • There was a grave danger of this House's reputation being damaged.
  • Bu Meclis'in itibarının zedelenmesi gibi ciddi bir tehlike söz konusuydu.
Show More (-2)
damage hasar yapmak v.
  • How much damage was done?
  • Ne kadar hasar yapıldı?
Show More (-2)