a way - Turco Inglés Diccionario

a way

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Significados de "a way" con otros términos en diccionario inglés turco: 438 resultado(s)

Inglés Turco
General
find a way v. yolunu bulmak
We must, on both counts, find a way out of this dead end.
Her iki açıdan da bu çıkmazdan kurtulmanın bir yolunu bulmalıyız.

More Sentences
in a way adv. bir bakıma
That is of course, in a way, what they have elected ourselves, as MEPs, to do.
Elbette bu bir bakıma, AP üyeleri olarak bizleri seçtikleri şeydir.

More Sentences
Common Usage
in a messy way adv. dağınıkça
General
a long way to hoe n. zahmetli iş
a way out n. çözüm yolu
a good way n. çok uzak
a good way n. hayli mesafe
find a way v. formül bulmak
walk in a sexy way v. kıvırmak
look for a way to solve (a problem) v. çare aramak
walk a long way v. taban patlatmak
go a long way towards v. çok yararlı olmak
be in a bad way v. ağır hasta olmak
walk a long way v. taban tepmek
look for a way to do something v. bir şeyin çaresine bakmak
get a small job out of the way v. aradan çıkarmak
find a way to (do something) v. çare aramak
find a way out v. çözüm bulmak
do something in a haphazard way v. ezbere hareket etmek
go a long way towards v. bir şeye çok katkıda bulunmak
react in a usual way v. doğal karşılamak
have a way with v. ikna etmek
find a way to v. formül bulmak
find a way v. çare bulmak
find a way to do something v. bir şeye çare bulmak
be in a bad way v. çok zor bir durumda olmak
find a way out v. yolunu bulmak
look for a way to do v. çaresine bakmak
act in a warm way v. yakın davranmak
do something in a haphazard way v. ezbere iş görmek
make a living the hard way v. ekmeğini taştan çıkarmak
treat (somebody) in a way that's intended v. nabzına göre (şerbet vermek)
be in a bad way v. meydanda kalmak
seek a way to solve (a problem) v. çare aramak
find a way to make (something illegal) look legal v. kitabına uydurmak
look for a way (to solve a problem) v. çıkar yol aramak
look for a way (to solve a problem) v. yol aramak
walk a long way v. yol tepmek
live in (a certain) way v. yol tutmak
begin to live in (a certain) way v. yol tutmak
come a long way v. gelişme kaydetmek
come a long way v. büyük mesafe katetmek
come a long way v. gelişme göstermek
find a way (out) v. çözüm üretmek
find a way round v. hal yoluna koymak
make money for oneself in a dishonest way v. dürüst olmayan yollarla para kazanmak
goes a long way v. geniş bir alanı kapsamak
behave in a mature way v. olgun davranmak
go a long way v. etkisi uzun sürmek
talk in a bossy way v. emir verir gibi konuşmak
pave the way for a social disaster v. sosyal bir felakete zemin hazırlamak
affect in a negative way v. olumsuz yönde etkilemek
affect in a negative way v. olumsuz etkilemek
find a way out v. bir yolunu bulmak
go a long way toward doing something v. çok yararlı olmak
go a long way in doing something v. çok yararlı olmak
go a long way toward doing something v. bir şeye çok katkıda bulunmak
make a decision one way or the other v. öyle ya da böyle bir karara varmak
find a middle way v. orta yol bulmak
come a long way v. çok fazla yol katetmek
be photographed on their way out of a movie v. sinema çıkışı görüntülenmek
affect in a negative way v. olumsuz anlamda etkilemek
find a way out v. çıkış yolu bulmak
in a bad way adj. tehlikede
in a bad way adj. çok hasta
in a brotherly way adv. kardeş kardeş
in a small way adv. karınca kararınca
in a roundabout way adv. dolaylı olarak
a long way off adv. çok uzakta
in a strange way adv. garip tarzda
in a roundabout way adv. dolaylı yoldan
in a professional way adv. profesyonel bir biçimde
a little way off adv. biraz uzakta
in a small way adv. azıcık
a long way off adv. çok uzak
in a big way adv. büyük çapta
in a small way adv. küçük ölçüde
in a sisterly way adv. kardeş kardeş
in a vital way adv. önemle
in a clearly identifiable way adv. açıkça tanılabilir biçimde
in a roundabout way adv. dolambaçlı yoldan
in a friendly way adv. arkadaşça
in a small way adv. gösterişsiz şekilde
in a vital way adv. hayati bir tarzda
a long way from here adv. buradan çok uzakta
in a proper way adv. yollu yolunca
in a common way adv. ortaklama
in a biased way adv. önyargılı olarak
in a biased way adv. önyargılı bir şekilde
in a prejudiced way adv. önyargılı olarak
in a prejudiced way adv. önyargılı bir şekilde
in a half-assed way adv. kör topal
in a similar way adv. benzer bir yolla
in a similar way adv. aynı şekilde
in a similar way adv. aynı biçimde
in a similar way adv. benzer şekilde
in a similar way adv. benzer biçimde
in a luxurious way adv. lüks bir şekilde
in a different way adv. farklı bir yolla
in a different way adv. değişik bir yolla
in a luxurious way adv. lüks bir biçimde
in a negative way adv. olumsuz şekilde
in a way to adv. -ecek şekilde
in a harmful way adv. zararlı biçimde
in a harmful way adv. olumsuz olarak
in a daring way adv. cüretkarca
in a sort of way adv. bir şekilde
in a kind of way adv. bir şekilde
in a kind of funny way adv. ilginç bir şekilde
in a planned way adv. planlı bir şekilde
in a very unprofessional way adv. çok amatörce
as a way of life adv. hayat tarzı olarak
in a good way adv. iyi olarak
in a good way adv. iyi şekilde
in a good way adv. iyi biçimde
in a bad way adv. kötü bir şekilde
in a particular way adv. belli bir biçimde
in a particular way adv. belli bir şekilde
in a general way adv. genel bir şekilde
once in a way [brit] adv. arada sırada
once in a way [brit] adv. tek bir kez
once and a way [brit] adv. arada sırada
once and a way [brit] adv. tek bir kez
in a sort of way adv. sınırlar dahilinde
in a sort of way adv. çekinceyle
in a kind of way adv. sınırlar dahilinde
in a kind of way adv. çekinceyle
in a broad way adv. genel bir şekilde
in a family way adv. aileye uygun şekilde
in a family way adv. aile gibi
in a family way adv. aileye yakışır yollardan
in a heartfelt way adv. içtenlikle
in a heartfelt way adv. samimi bir şekilde
in a messy way adv. dağınıkça
in a way adv. belirli bir ölçüde
in a way adv. çekincelerle
in such a way that conj. gibi
in such a way that conj. şekilde
in such a way that conj. şöyle ki
Phrases
in a way that leaves no doubt adv. hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde
in a way that leaves no doubt adv. hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde
a little goes a long way expr. az miktarda kullanımı yeterlidir
by a long way expr. açık ara farkla
where there's a will there's a way expr. isterse insan her şeyi yapabilir
the other way (a)round expr. öbür türlü
in a different way expr. öbür türlü
in such a way as to expr. .....ecek şekilde
Proverb
the way to a man's heart is through his stomach erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer
where there's a will there's a way istenirse her şey mümkündür
where there's a will there's a way istenirse mutlaka bir yol bulunur
there is more than one way to skin a cat bir şeyi yapmanın birden fazla yolu vardır
love will find a way aşk yolunu bulur
a straw will show which way the wind blows küçük bir şey olacakların işareti olabilir
a straw will show which way the wind blows ateş olmayan yerden duman çıkmaz
Colloquial
fall for in a big way v. aşık olmak
fall for in a big way v. bayılmak
look for a way out v. bir çıkış yolu aramak
leave someone without a solution\way out v. birini çaresiz bırakmak
fall for in a big way v. bitmek
fall for in a big way v. çok beğenmek
fall for in a big way v. kesilmek
in a familiar way adj. hamile
in a familiar way adj. bebek bekleyen
for once in a way expr. arasıra
find a way expr. bir yolunu bulun
for once in a way expr. bazen
there may be a way around it expr. belki başka bir yolu vardır
trouble has a way of finding me expr. bela bir şekilde beni bulur
in a weird way expr. garip bir şekilde
in a normal way expr. normal bir biçimde
in a normal way expr. normal bir şekilde
a long way down the road expr. ...konusunda katedilecek daha çok mesafe var
don't let the facts get in the way of a good story expr. gerçeklerin iyi bir hikayenin önüne geçmesine izin verme
don't let the facts get in the way of a good story expr. gerçeklerle hikayeyi mahvetme
don't let the facts get in the way of a good story expr. güzelim hikayeyi mahvetme
he/she couldn’t punch his/her way out of a paper bag expr. onun kendine hayrı/faydası yok
(someone) went that-a-way expr. (biri) şu tarafa gitti
(someone) went that-a-way expr. (biri) şu taraftan gitti
(someone) went that-a-way expr. (aradığınız kişi) şu taraftan/tarafa gitti
fiawol (fandom is a way of life) expr. hayranlık bir yaşam tarzıdır
fiawol (fandom is a way of life) expr. bilim kurgu hayranlığı bir yaşam biçimidir
love will (always) find a way expr. aşk (her zaman) bir yolunu bulur
love will (always) find a way expr. aşk tüm engelleri aşar
life finds a way expr. hayat bir yolunu buluyor
life finds a way expr. yaşam bir şekilde gelişiyor
Idioms
a lion in the way [obsolete] n. birinin yoluna çıkan engel
a one-way street n. tek yönlü ilişki
a lion in the way [obsolete] n. pürüz, sıkıntı veya sorun
a one-way street n. tek taraflı ilişki
a lion in the way [obsolete] n. zorluk
a lion in the way [obsolete] n. mani
a long way n. çok uzun mesafe
a long way n. (bir şeyin olmasına) çok uzun bir yol
a one-way ticket to something n. geri dönüşü olmayan
a one-way ticket to something n. kaçınılmaz
a one-way ticket to something n. kurtuluşu olmayan
the way to a man's heart n. bir erkeğin kalbine giden yol
the way to a man's heart n. bir erkeği mutlu/memnun etmenin yolu
the way to a man's heart n. bir erkeğin kalbini kazanmanın yolu
the way to a man's heart n. bir erkeğin gönlünü almanın yolu
the way to a man's heart n. bir erkeğin sevgisini/ilgisini kazanmanın yolu
the way to a man's heart n. bir erkeği etkilemenin yolu
a lot in the way of something n. bir şey namına pek bir şey
a lot in the way of something n. bir şeye ilişkin pek bir şey
a lot in the way of something n. bir şeye dair pek bir şey
a one-way ticket to (somewhere or something) n. (bir yere/bir şeye) geri dönüşü olmayan bir yol
a one-way ticket to (somewhere or something) n. kaçınılmaz olarak sonu (bir yerde/bir şeyle) bitecek bir yol/durum
a/the way of life n. yaşam tarzı
a/the way of life n. hayat tarzı
a/the way of life n. yaşam şekli
a/the way of life n. yaşam biçimi
come out (a certain way) on (something) v. (bir şeyden belli bir sonuç) almak
come out (a certain way) on (something) v. (bir iş, proje, girişim) belli bir şekilde sonuçlanmak
can't punch one's way out of a paper bag v. en basit işi bile becerememek
can't punch one's way out of a paper bag v. çok basit bir işi bile yapamayacak kadar beceriksiz/güçsüz olmak
have a way with words v. ağzı iyi laf yapmak
have a way with someone v. arası iyi olmak
find a way around someone or something v. bir sorunu halletmek
go a long way in doing something v. bir şeyin yapılmasına katkıda bulunmak
say something in a roundabout way v. bir şeyi dolandırarak söylemek
have a way with someone v. birinin dilinden anlamak
have a way with someone v. birini idare etmeyi bilmek
go back a long way v. birbirlerini çok uzun bir süredir tanımak
have a way with something v. bir şeyi iyi kullanmak/yapmak
go a long way v. bir yere kadar yeterli/yararlı olmak
have a way with someone v. birinin huyundan suyundan anlamak
find a way around someone or something v. birinin (ya da bir sorunun/engelin) etrafından/ardından dolanmak
have come a long way v. çok uzun yoldan gelmek
have come a long way v. çok yol almış olmak
go back a long way v. çok eskilere dayanmak
go a long way to something v. çok yardımcı olmak
go a long way toward something v. çok yardımcı olmak
go back a long way v. eskiye dayanan bir arkadaşlıkları/dostlukları olmak
be in a bad way v. heyheyleri üzerinde olmak
go back a long way v. eskiye dayanan bir ilişkileri olmak
do something in a tricky way v. fırıldak çevirmek
be in a family way v. hamile olmak
go back a long way v. geçmişe dayanmak
have a way with someone v. iyi anlaşmak/geçinmek
have a way with someone v. iyi anlaşmak
say something in a roundabout way v. lafı dolandırmak
couldn't act one's way out of a paper bag v. kendine hayrı dokunmamak
couldn't argue one's way out of a paper bag v. kendine hayrı dokunmamak
couldn't argue one's way out of a paper bag v. kendine hayrı olmamak
have a way with words v. kelimelerle arası iyi olmak
say something in a roundabout way v. lafı dolandırarak söylemek
be in a bad way v. mutsuz bir ruh halinde olmak
couldn't fight one's way out of a paper bag v. kendine hayrı dokunmamak
couldn't fight one's way out of a paper bag v. kendine hayrı olmamak
be in a bad way v. kötü gününde olmak
couldn't act one's way out of a paper bag v. kendine hayrı olmamak
have a way with one v. şeytan tüyü olmak
find a way around someone or something v. (mec.) bir engeli aşmak
have come a long way v. zorlukları aşmış olmak
somebody will go a long way v. (çok) başarılı olmak
go a long way back v. (dostluk) eskiye/geçmişe dayanmak
go a long way back v. uzun bir geçmişe dayanmak
be in a bad way v. zorluklar/sorunlar yaşıyor olmak
go back a long way v. uzun bir geçmişe dayanmak
can't punch one's way out of a paper bag v. kendine hayrı olmamak
can't punch one's way out of a paper bag v. kendine bile hayrı olmamak
can't punch one's way out of a paper bag v. kendine bile hayrı dokunmamak
couldn't punch (one's) way out of a paper bag v. kendine hayrı olmamak
couldn't punch (one's) way out of a paper bag v. kendine bile hayrı olmamak
couldn't punch (one's) way out of a paper bag v. kendine bile hayrı dokunmamak
find a/the middle way v. orta yolu bulmak
find a/the middle way v. ortayı bulmak
find a/the middle way v. orta yolda buluşmak
find a/the middle way v. ara yolu bulmak
couldn't punch (one's) way out of a paper bag v. kendine hayrı dokunmamak/olmamak
couldn't punch (one's) way out of a paper bag v. çok güçsüz/kof olmak
have a way of doing something v. bir şeyi yapmaya meyilli olmak
have a way of doing something v. bir şeye neden olmaya meyilli olmak
have a way of doing something v. bir huyu olmak
have a way of doing something v. genellikle belli bir şekilde olmak/yapılmak
couldn't act (one's) way out of a paper bag v. kötü oyun çıkarmak
couldn't act (one's) way out of a paper bag v. kötü oyuncu olmak
couldn't act (one's) way out of a paper bag v. kötü rol yapmak
blaze a way v. öncülük yapmak
blaze a way v. yön belirlemek
blaze a way v. rota belirlemek
be a one-way street v. tek yönlü bir ilişki olmak
be a one-way street v. tek taraflı bir ilişki olmak
be a one-way street v. tek tarafın çıkar sağladığı bir durum/anlaşma olmak
be a one-way street v. tek tarafın yararına bir anlaşma/durum olmak
be in a bad way v. başı belada olmak
be in a bad way v. darda/sıkıntıda olmak
couldn't act (one's) way out of a wet paper bag v. kötü oyun çıkarmak
couldn't act (one's) way out of a wet paper bag v. kötü oyuncu olmak
couldn't act (one's) way out of a wet paper bag v. kötü rol yapmak
couldn't fight (one's) way out of a wet paper bag v. kendine hayrı dokunmamak
couldn't fight (one's) way out of a wet paper bag v. kendine bile hayrı olmamak
couldn't fight your way out of a paper bag v. kendine hayrı dokunmamak
couldn't fight your way out of a paper bag v. kendine bile hayrı olmamak
couldn't find (one's) way out of a paper bag v. kendine hayrı dokunmamak
couldn't find (one's) way out of a paper bag v. kendine bile hayrı olmamak
he, she, couldn't punch his, her way out of a paper bag v. kendine hayrı dokunmamak
he, she, couldn't punch his, her way out of a paper bag v. kendine bile hayrı olmamak
he, she, couldn't punch his, her way out of a paper bag v. en kolay şeyi bile becerememek
he, she, couldn't punch his, her way out of a paper bag v. beceriksiz olmak
do something in a big way v. büyük çapta bir şey yapmak
do something in a big way v. büyük ölçüde bir şey yapmak
do something in a big way v. büyük çaplı bir şey yapmak
do something in a big way v. büyük ölçekli bir şey yapmak
do something in a big way v. geniş çapta bir şey yapmak
do something in a small way v. küçük çapta bir şey yapmak
do something in a small way v. küçük ölçüde bir şey yapmak
do something in a small way v. küçük çaplı bir şey yapmak
do something in a small way v. küçük ölçekli bir şey yapmak
do something in a small way v. ufak çapta bir şey yapmak
find a way around v. halletmek
find a way around v. etrafından/ardından dolanmak
find a way around v. engeli aşmak
find a way around (something) v. (bir şeyde/yerde) yolunu bulmak/öğrenmek
find a way around (something) v. (bir şeyi) atlatmak
find a way around (something) v. (bir şeyden) kaçınmak/kurtulmak
find a way around (something) v. (bir şeyden) kaçmanın yolunu bulmak
find a way around (something) v. (bir şeyi) atlatmanın/geçmenin yolunu bulmak
find a way around (something) v. (bir şeyden) sıyrılmak
find a way around (something) v. (bir şeyden) sıyrılmanın yolunu bulmak
find a way around (something) v. (bir şeyin) bir yolunu bulmak
find a way around (something) v. (bir şeyi) bir şekilde halletmek
find a way around (something) v. (bir şeyi) çözmek
go a long way v. önemli başarı elde etmek
go a long way v. önemli mesafe kat etmek
go a different way v. farklı bir yoldan gitmek
go a different way v. farklı bir yoldan ilerlemek
go a different way v. farklı bir yol izlemek
go a different way v. faklı bir şekilde yapmak/ilerlemek
go a long way toward v. -e çok katkıda bulunmak/katkısı olmak
go a long way toward v. '-e çok yararlı olmak
go a long way toward v. '-e çok yardımcı olmak
go a long way toward doing v. yapmaya çok katkıda bulunmak/katkısı olmak
go a long way toward doing v. yapmaya çok yararlı olmak
go a long way toward doing v. yapmaya çok yardımcı olmak
go a long way towards doing something v. bir şey yapmaya çok katkıda bulunmak/katkısı olmak
go a long way towards doing something v. bir şey yapmaya çok yararlı olmak
go a long way towards doing something v. bir şey yapmaya çok yardımcı olmak
go back a long way [uk] v. eskiye dayanmak
go back a long way [uk] v. geçmişe dayanmak
go back a long way [uk] v. birbirlerini çok uzun bir süredir tanımak
go back a long way [uk] v. eskiye dayanan bir arkadaşlıkları/dostlukları olmak
go back a long way [uk] v. eskiye dayanan bir ilişkileri olmak
have a long way to go v. kırk fırın ekmek yemesi gerekmek
have a long way to go v. daha yiyecek çok fırın ekmeği olmak
have a long way to go v. alacak/kat edecek çok yolu olmak
have a way with v. ile baş edebilmek
have a way with v. ile arası iyi olmak
have a way with v. '-i idare edebilmek
have a way with v. ile nasıl baş edeceğini bilmek
have a way with v. '-i nasıl idare edeceğini bilmek
have a way with v. ile baş etmenin yolunu bilmek
have a way with someone or something v. biriyle/bir şeyle baş edebilmek
have a way with someone or something v. biriyle/bir şeyle arası iyi olmak
have a way with someone or something v. birini/bir şeyi idare edebilmek
have a way with someone or something v. biriyle/bir şeyle nasıl baş edeceğini bilmek
have a way with someone or something v. birini/bir şeyi nasıl idare edeceğini bilmek
have a way with someone or something v. biriyle/bir şeyle baş etmenin yolunu bilmek
say (something) in a roundabout (sort of) way v. (bir şeyi) dolandırarak söylemek
say (something) in a roundabout (sort of) way v. lafı dolandırmak
say (something) in a roundabout (sort of) way v. lafı dolandırarak söylemek
say in a roundabout way v. dolandırarak söylemek
say in a roundabout way v. lafı dolandırarak söylemek
say in a roundabout way v. lafı dolandırmak
a lot, not much, etc. in the way of something expr. bir şeye dair
a lot, not much, etc. in the way of something expr. bir şeye ilişkin
a lot, not much, etc. in the way of something expr. bakımından
a lot, not much, etc. in the way of something expr. istinaden
a long way to go expr. yapılacak çok şey (var)
the best way to overcome a desire is to satisfy it expr. arzuyu yenmenin en iyi ilacı onu tatmin etmektir
there's more than one way to skin a cat expr. bir şeyi yapmanın birden fazla yolu vardır
this a-way and that a-way expr. bir o yana bir bu yana
to one who has lost his way, a dog's bark is sweeter than the song of the nightingale expr. denize düşen yılana sarılır
to one who has lost his way, a dog's bark is sweeter than the song of the nightingale expr. koyunun bulunmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler
in a bad way expr. kötü bir durumda
in a bad way expr. kötü durumda
in a bad way expr. sarhoş
(one's) way out of a paper bag expr. (birinin) kendine hayrı yok
(one's) way out of a paper bag expr. (biri) beyinsiz
(one's) way out of a paper bag expr. (biri) en basit işi bile beceremez
(one's) way out of a paper bag expr. (biri) beceriksiz
someone couldn't ... their way out of a paper bag expr. birinin kendine hayrı yok
someone couldn't ... their way out of a paper bag expr. biri beyinsiz
someone couldn't ... their way out of a paper bag expr. biri en basit işi bile beceremez
someone couldn't ... their way out of a paper bag expr. biri beceriksiz
(one's) way out of a wet paper bag expr. (birinin) kendine hayrı yok
(one's) way out of a wet paper bag expr. (biri) beyinsiz
(one's) way out of a wet paper bag expr. (biri) en basit işi bile beceremez
(one's) way out of a wet paper bag expr. (biri) beceriksiz
a little bit (of something) goes a long way expr. (bir şeyin) birazı yeter
a little bit (of something) goes a long way expr. az miktarda (bir şey) yeterli olur
a little bit (of something) goes a long way expr. az miktarda (bir şey) iş görür
a little bit (of something) goes a long way expr. azıcık (bir şey) yeterli olur
a one-way ticket expr. geri dönüşü olmayan
a one-way ticket expr. kaçınılmaz
a one-way ticket expr. kurtuluşu olmayan
can't punch (one's) way out of a wet paper bag expr. kendine hayrı yok
can't punch (one's) way out of a wet paper bag expr. en basit işi bile beceremez
can't punch (one's) way out of a wet paper bag expr. kendine bile hayrı yok
can't punch (one's) way out of a wet paper bag expr. beceriksiz
can't punch (one's) way out of a wet paper bag expr. zayıf
he/she couldn't punch his/her way out of a paper bag expr. birinin kendine hayrı yok
he/she couldn't punch his/her way out of a paper bag expr. birinin kendine bile hayrı yok
more than one way to skin a cat expr. bir şeyi yapmanın birden fazla yolu
will go a long way expr. (çok) başarılı olacak
Speaking
there has to be a way expr. bir yolu olmalı
there may be a way around it expr. belki etrafında bir yol vardır
I will find a way to do it expr. bunu yapmanın bir yolunu bulacağım
there may be a way around it expr. bir yolu vardır (imkansız görünen durumlar için çözüm yolu)
do you mean that in a good way? expr. bunu iyi anlamda mı söylüyorsun?
in a big way expr. büyük çapta
there's a way out of this expr. bu işten sıyrılmanın bir yolu var
I can find a way to stop it expr. bunu sona erdirmenin bir yolunu bulabilirim
I'll find a way expr. bir yol bulacağım
to put it in a different way expr. bir başka deyişle
the best way to learn a foreign language expr. bir yabancı dili öğrenmenin en iyi yolu
you have a long way to go expr. daha yiyecek çok fırın ekmeğin var
you have to find a way to stop it expr. durdurmanın bir yolunu bulmak zorundasın
we don't have a long way to go expr. çok az kaldı
you have a strange way of doing business expr. garip bir ticaret anlayışın var
things have a way of turning out for the best expr. her işte bir hayır vardır
he's married with a kid on the way expr. evli ve doğmak üzere olan bir çocuğu var
in a good way expr. iyi anlamda
you have a long way to go expr. kırk fırın ekmek yemen lazım
you should figure out a way to pay him his money expr. ona, parasını ödemenin bir yolunu bulmalısın
find a way to keep him out of jail expr. onu hapishanenin dışında tutmanın bir yolunu bulun
take a joke way too seriously expr. şakayı çok ciddiye almak
summer is a long way off expr. yaza daha çok var
Marine
have a stern way v. kıçın kıçın gitmek
Slang
in a family way expr. hamile
Modern Slang
a bad way to introduce yourself to a woman n. bir kadınla tanışırken pot kırma
a bad way to introduce yourself to a woman n. bir kadınla tanışırken kendini veya karşısındakini fazla övme
a bad way to introduce yourself to a woman n. bir kadınla kötü bir izlenim bırakacak şekilde tanışma
a bad way to introduce yourself to a woman n. bir kadınla tanışırken kaş yapacağım derken göz çıkarma
a bag of kittens on the way to the river n. kendini çok kötü hissetme
a bag of kittens on the way to the river n. kendini bok gibi hissetme
a bag of kittens on the way to the river n. kendini çok rahatsız hissetme
a bag of kittens on the way to the river n. ölü/ölecekmiş gibi hissetme