bir bütün - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

bir bütün



Sens de "bir bütün" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 1 résultat(s)

Turc Anglais
General
bir bütün a one n.

Sens de "bir bütün" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 228 résultat(s)

Turc Anglais
General
bir bütün halinde toplama embodying n.
bir bütün halinde toplayan embodier n.
bütün yaşam ve tabiatın görünmez ve sonsuz olanın ruhani simgeleri ve anlamlarıyla dolu olduğuna inanan bir görüş sacramentalism n.
bütün sözcükler/kelimeler (bir dilde bulunan) vocabulary n.
türlü çeşitleri içeren bir bütün assortment n.
bütün odaları arka arkaya sıralanan tek bir oda genişliğindeki ev shotgun n.
bir bütün olarak boru veya borular tubing n.
ayrılmaz bir bütün an indivisible whole n.
ayrılmaz bir bütün an inseparable whole n.
anlamlı bir bütün a meaningful whole n.
bütün bir gün a whole day n.
bütün bir muzun üzerine birkaç top dondurma, aromalı şurup, meyve ve fındık kremşanti ile servis edilen tatlı banana split n.
bütün temel etkileşimleri açıklamayı amaçlayan bir fizik teorisi theory of everything n.
bir bütün olan oluşum unity n.
çok çeşitli unsurlardan oluşan bir bütün manifold n.
bir bütün olarak insan body-mind n.
(tek bir bütün olarak kabul edilen) sıvı hacmi parcel n.
bütün bir konuyu ele alan ilmi eser pandect n.
düzenli bir bütün oluşturan insanlar people n.
bütün bir katı kaplayan daire floor-through n.
bütün bir olay shooting match n.
bütün bir miktar solidum n.
bütün bir öğrenme alanını kapsayan risaleler dizisi summa n.
bağımsız ögelerin bir bütün olarak kombinasyonu synthesis n.
fikirlerin kompleks bir bütün ile sentezi synthetic thinking n.
bir şeye bir bütün olarak bakmak keep something in perspective v.
çözmek (bütün bir yapıyı) disincorporate v.
bütün dikkatini bir işe çevirmek apply oneself to v.
bir bütün halinde toplamak embody v.
ayrıntılara takılıp kaldığı için durumu bir bütün olarak görememek can't see the woods for the trees v.
bir bütün teşkil etmek constitute a whole v.
bir bütün teşkil etmek form a whole v.
bir bütün teşkil etmek make (up) a whole v.
bir bütün teşkil etmek comprise a whole v.
bütün ailesini bir kazada kaybetmek lose one's entire family in an accident v.
bütün ailesini bir kazada yitirmek lose one's entire family in an accident v.
anlamlı bir bütün oluşturmak constitute a meaningful whole v.
anlamlı bir bütün oluşturmak create a meaningful whole v.
bir bütün olmak be a one v.
anlamlı bir bütün oluşturmak hang together v.
bir bütün yerine ufak birimler biçiminde görmek veya davranmak atomise v.
bir bütün yerine ufak birimler biçiminde görmek veya davranmak atomize v.
küresel bir bütün olarak düşünmek world v.
(farklı ögeleri) anlamlı bütün oluşturacak şekilde bir araya getirmek braid v.
(mekanik veya elektronik parçaları) bütün olarak bir araya getirmek veya çalıştırmak gang v.
bütün gece süren (bir olay) all-night adj.
bir bütün oluşturan joined-up adj.
ahenkli bir bütün oluşturmayan inconsistent adj.
bütün bir katı kaplayan floor-through adj.
başlı başına bütün bir anlam taşıyan presentational adj.
bölünmez bir bütün olarak holistically adv.
bir bütün olarak as a whole adv.
dini bütün bir şekilde prayerfully adv.
bir bütün olarak in the aggregate adv.
bütün bir yıl all year round adv.
bütün bir yıl boyunca for a whole year adv.
bir bütün olarak flockmel adv.
bir bütün olarak stock adv.
Phrasals
(bir işi) bütün aksiliklere rağmen başarmak bring off v.
soğuktan korunmak için bir giysinin bütün düğmelerini iliklemek button up v.
bütün dikkatini bir şey üzerinde toplamak zero in on something v.
(nesneler için) bir bütün oluşturmak belong together v.
bütün dikkatini bir şeye vermek zero in v.
bütün dikkatini (bir şeye) vermek zero in on (something) v.
Phrases
bütün olarak (bir mülkiyetin devredilmesinde) rump and stump expr.
bugün (bir yer), yarın bütün dünyaca fethedilecek today (some place), tomorrow the world expr.
bugün (bir yerde), yarın bütün dünyaca (tanınacak/bilinecek) today (some place), tomorrow the world expr.
Colloquial
(birinin) bütün hayatı bir şeyden ibaret olmak be (one's) life v.
bütün gün/gece/hafta sonu bir şey yapmak make a day/night/weekend of it v.
bütün günü/geceyi/hafta sonunu bir şey yaparak geçirmek make a day/night/weekend of it v.
(bir şeyi yapmak) bütün gün sürmemek (not) be/take all day (to do something) v.
(biri bir şey hakkında) bütün gün konuşabilir (one) could go (on) all day (about something) expr.
(bir şey yapmak) ya da (bir şey yapmamak), (işte bütün mesele bu) to (do something) or not to (do something)(,that is the question) expr.
(bir şey) yapmak ya da (yapmamak), (bütün mesele bu) to (do something) or not to (do something)(,that is the question) expr.
bütün gözler (birinin/bir şeyin) üzerinde all eyes are on (someone or something) expr.
bütün gözler (birinde/bir şeyde) all eyes are on (someone or something) expr.
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde all eyes are on somebody/something expr.
bütün gözler birinde/bir şeyde all eyes are on somebody/something expr.
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde all eyes are on someone/something expr.
bütün gözler birinde/bir şeyde all eyes are on someone/something expr.
bütün gözler (birinin/bir şeyin) üzerinde all eyes are on (someone or something) expr.
bütün gözler (birinde/bir şeyde) all eyes are on (someone or something) expr.
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde all eyes are on somebody/something expr.
bütün gözler birinde/bir şeyde all eyes are on somebody/something expr.
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde all eyes are on someone/something expr.
bütün gözler birinde/bir şeyde all eyes are on someone/something expr.
Idioms
(bütün) bir francala içine et veya deniz ürünleri ve diğer malzemeler konularak yapılan sandviç po' boy n.
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç submarine (sandwich) n.
bütün bir francala içine et, peynir ve diğer malzemeler konularak yapılan sandviç submarine (sandwich) n.
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç hoagie n.
bütün bir francala içine et, peynir ve diğer malzemeler konularak yapılan sandviç hoagie n.
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç submarine n.
bütün bir francala içine et, peynir ve diğer malzemeler konularak yapılan sandviç submarine n.
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç hoagy n.
bütün bir francala içine et hoagy n.
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç torpedo n.
bütün bir francala içine et torpedo n.
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç grinder n.
bütün bir francala içine et grinder n.
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç poor boy n.
bütün bir francala içine et poor boy n.
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç hero n.
bütün bir francala içine et hero n.
(bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç hero sandwich n.
bütün bir francala içine et hero sandwich n.
bütün/tüm gününü (bir şeyle) geçirmemek not be all day v.
bütün/tüm gününü (bir şeyle) geçirmemek not take all day v.
bütün/tüm sabahını (bir şeyle) geçirmemek not be all morning v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üstlenmek have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına sırtlanmak have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına yüklenmek have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üzerine almak have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına omuzlamak have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına taşımak have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yük/sorumluluk (birine) kalmak have a (heavy) cross to bear v.
(bir işi) bütün benliğiyle yapmak be absorbed by (something) v.
bütün parasını bir şey için harcamak shoot the works v.
bir tartışmada karşıdakinin bütün yanlışlarını tek tek bulup söylemek pick holes in an argument v.
bir bütün halinde ayrılmak leave in a body v.
bir bütün halinde gitmek go in a body v.
bütün hafta bir şey yapmak make a day/night/week of it v.
bütün gün bir şey yapmak make a day/night/week of it v.
bütün gece bir şey yapmak make a day/night/week of it v.
bütün haftayı bir şey yaparak geçirmek make a day/night/week of it v.
bütün günü bir şey yaparak geçirmek make a day/night/week of it v.
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek proclaim (something) from the housetop v.
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek proclaim (something) from the housetops v.
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek proclaim (something) from the rooftops v.
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek scream (something) from the housetop v.
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek scream (something) from the housetops v.
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek shout (something) from the housetop v.
(bir şeyi) bütün dünyaya ilan etmek shout (something) from the housetops v.
bir şeyi bütün dünyaya ilan etmek shout something from the housetops/rooftops v.
birini/bir şeyi bütün yönleriyle anlamak have someone or something taped [uk] v.
birini/bir şeyi bütün yönleriyle anlamak get someone or something taped [uk] v.
(birine bilememesi gereken bir şeyin) bütün detaylarını vermek give (one) the benefit of (something) v.
bütün dikkatini bir şeye/işe çevirmek/vermek apply oneself to something v.
bütün dikkatini (bir şeye/işe) çevirmek/vermek apply (oneself) to (something) v.
birinin bütün hayatı bir şeyden ibaret olmak be somebody's life v.
(bir şeyi yapmak) bütün gün, sabah sürmemek (not) be all day, morning (to do something) v.
(bir şeyi yapmak) bütün günü, sabahı almamak (not) be all day, morning (to do something) v.
(bir şeyi yapmak) bütün gün, sabah sürmemek (not) take all day, morning (to do something) v.
(bir şeyi yapmak) bütün günü, sabahı almamak (not) take all day, morning (to do something) v.
birine (biri/bir şey hakkında) bütün gerçekleri söylemek give somebody the low-down (on somebody/something) v.
(biri/bir şey hakkında) bütün gerçekleri öğrenmek get the low-down (on somebody/something) v.
bir şeyi bütün yönleriyle anlamak have got something taped [uk] v.
birini/bir şeyi bütün yönleriyle anlamak have somebody/something taped [uk] v.
(birini/bir şeyi) bütün varlığıyla desteklemek put (one's) weight behind (someone or something) v.
(birini/bir şeyi) bütün varlığıyla desteklemek throw (one's) weight behind (someone or something) v.
bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de to cap it all expr.
bir bütün halinde in a body expr.
bütün yoğunluğunu bir işe vermiş (deep) in the weeds expr.
bütün yoğunluğunu bir işe vermiş (deep) into the weeds expr.
ulusu, eyaleti veya bölgeyi bir bütün olarak temsil eden at large expr.
her yönüyle/bütün yönleriyle eksiksiz bir lider every inch a leader expr.
her yönüyle/bütün yönleriyle eksiksiz bir lider every inch the leader expr.
(biriyle/bir şeyle) ilgili son/bütün gelişmeleri takipte on top of (someone or something) expr.
Speaking
bütün bunlardan bir anlam çıkaramıyorum I can’t make heads or tails of it all expr.
bütün her şey büyük bir sınav gibi the whole thing is like one big test expr.
bütün bir ay gece gündüz day and night for a whole month expr.
bütün gece hasta bir arkadaşla ilgilenmek zorunda kaldım (bahane olarak söylenir) I was up all night with a sick friend expr.
bütün dünyam yerle bir oldu my whole world just blew up expr.
Trade/Economic
bir iş yerinin bütün çalışanları personnel n.
bir işletmenin bütün müşterileri cientele n.
bir şirkette çalışan personele en kısa süre içerisinde bütün yenilikleri ve değişiklikleri öğretmeyi amaçlayan hızlandırılmış kurs blitz training n.
bir fabrikanın bütün ürünleri all products of a factory n.
tek elden teslim avantajından yararlanmak ve işlemi ucuza getirmek üzere çeşitli şahıslar tarafından aynı yere sevk edilecek malın bir bütün halinde sevk edilmesi consolidated carload shipment n.
yüzölçümüne ilişkin bir garanti olmaksızın bir arazi parçasının bütün olarak satışı sale in gross n.
yüzölçümüne ilişkin bir garanti olmaksızın bir arazi parçasının bütün olarak satışı contract of hazard n.
Law
bir bütün olan complete in itself adj.
Politics
istiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler the enemies conspiring against your independence and your republic, may have behind them a victory unprecedented in the annals of the world n.
bütün bir eyalet oyu ile seçilen abd temsilciler meclisi üyesi congressman-at-large n.
Advertising
pazarlamayı pazarlama sistemleri ile toplumun birbirini üzerindeki etkileri şeklinde bir bütün olarak ele alma macromarketing n.
Technical
parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturmak integrate v.
Computer
bütün sayıların 1 ve 0 olmak üzere iki rakamla temsil edildiği bir sistem binary number system n.
(bilgisayarda) bütün dahili bileşenleri senkronize eden sabit yüksek frekans sinyali veren elektronik bir aygıt system clock n.
Architecture
bütün cephelerinde alttaki üsttekinden daha dik olan iki aşamalı eğim bulunan bir çatı tipi mansard roof n.
Construction
bir ucu bütün kalacak şekilde enine kesilmiş tuğla bat n.
Dyeing
bütün bir yüzeye uygulanan kaplama flooding n.
Medical
sorunun bir bütün halinde tedavi edilmesi holism n.
bütün bir organı ilgilendiren generalized adj.
bir bütün halinde enblock adj.
Anatomy
vücut fonksiyonlarının bütün kaslarla ilişkisini ele alan bir kas bilimi applied kinesiology n.
Psychology
belli bir ipucu yardımıyla bütün bir anının hatırlanması redintegration n.
Gastronomy
istiridyelerin bütün olarak sütlü veya kremalı çorbaya eklendiği bir yemek oyster stew n.
Chemistry
bütün indikatörlerin iyonlaşma ile renk değiştiren zayıf asit veya bazlar olduğuna dair bir teori theory of indicators n.
bütün indikatörlerin iyonlaşma ile renk değiştiren zayıf asit veya bazlar olduğuna dair bir teori ostwald's theory of indicators n.
Biology
bir bütün olarak organizmadan bağımsız olma autonomy n.
eksiksiz bir bütün olan autonomous adj.
Zoology
bütün oluşturmak için bir araya gelmiş birçok farklı bireyden oluşan (organizma, canlı) compound adj.
Botanic
bitkinin bir bütün olarak gövde yapısı caulome n.
küçük, beyaz-mor lekeleri olan, bir bütün halde bakıldığında, dikene benzer halka halka çiçekleri ve tüylü ve aromatik yaprakları olan çok yıllık bir bitki catmint (nepeta cataria) n.
(eski sınıflandırmalarda) beş stamenli bütün bitkileri kapsayan bir sınıf pentandria n.
Social Sciences
evreni bir bütün olarak ele alan ve bireysel durumlara bu bütüne göre değerlendiren universalist adj.
evreni bir bütün olarak ele alan ve bireysel durumlara bu bütüne göre değerlendiren universalistic adj.
Education
kelimelerin önce bir bütün olarak ardından fonetik ve alfabetik öğelerine göre analiz edildiği bir okumayı öğretme yöntemi word method n.
Linguistics
bir bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi whole to part relation n.
bir bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi holonymy n.
bir bütün olarak eylem bildiren terminate adj.
(dönüşümsel dil bilgisi) bütün bir grubun dönüşümü sonrası uygulanan kurallar ile ilgili post-cyclic adj.
Religious
eski ahit'e göre kudüs ve bir bütün olarak israil toprağı ile eş anlamlı olarak kullanılan bir yer adı zion n.
eski ahit'e göre kudüs ve bir bütün olarak israil toprağı ile eş anlamlı olarak kullanılan bir yer adı sion n.
(kilisede) koronun yer aldığı bütün bir bölüm quire n.
yüksek rütbeli kilise görevlilerinden oluşan bütün bir düzen prelacy n.
(yeni ahit'te) hz. isa'nın henüz bebekken mesih olduğunu görüp ona ilahi okumuş dini bütün bir yahudi simeon n.
Philosophy
bir halkın bütün tanrıları pantheon n.
bir bütün halinde evren god n.
Environment
belli bir doğal ortam ve iklimdeki bütün canlı organizmalardan oluşan karmaşık topluluk biome n.
Geology
litoral-altı kuşak ötesindeki bütün derin deniz bentik sistemini içerisine alan bir zon abyssal-benthic n.
verilen bir alan için bütün bitkileri kapsayan alem flora n.
(jeolojik zaman cetvelinde bir bütün olarak) palezoik, mezozoik ve senozoik devirler ile ilgili phanerozoic adj.
(jeolojik zaman cetvelinde bir bütün olarak) palezoik, mezozoik ve senozoik devirlere ait phanerozoic adj.
Sport
(beyzbol) oyun ne kadar sürerse sürsün bir atıcının bütün oyun boyunca atışını sürdürmesi complete game n.
Card
pokerde bir oyuncunun henüz bütün kartlar açılmamışken bile kesin olarak kaybetmiş olması drawing dead n.
bütün kartların oyundan önce dağıtıldığı bir kart oyunu long game n.
(remi oyununda) bütün bir eli masaya serme spread n.
bir elde bütün hileleri yemek make a march v.
Art
(roma imparatorluğu'nda) bir hikayenin bütün karakterlerini canlandıran solo dansçı pantomime n.
(roma imparatorluğu'nda) bir hikayenin bütün karakterlerini canlandıran solo dansçı pantomimus n.
Music
(yunan müziğinde) küçük bir yarım tonun çıkarıldığı bütün tonun kalan kısmı apotome n.
uyumlu bir bütün oluşturma rhythmization n.
uyumlu bir bütün oluşturma rhythmisation n.
Bookbindery
(kitabın iki sayfası) tek bir bütün oluşturan conjugate adj.
Archaic
(seçim bileti) bir siyasi partinin bütün adaylarını içeren clean adj.
bölünmez bir bütün olarak in the gross expr.
Ornithology
bütün ratit kuş takımlarını içine alan bir üst takım superorder ratitae n.
Slang
bilgisayarın bütün tuşlarına basarak bir yanıt almaya çalışma plokta (press lots of keys to abort) expr.
bütün pastaları kim yedi? (kilolu bir oyuncuya gönderme) who ate all the pies [uk] expr.