eldeki - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

eldeki



Sens de "eldeki" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 5 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
eldeki available adj.
General
eldeki on hand adj.
eldeki ready adj.
eldeki available adj.
eldeki present adj.

Sens de "eldeki" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 100 résultat(s)

Turc Anglais
General
eldeki imkanlar bag of tricks n.
eldeki hammadde existing raw materials n.
eldeki hammadde available raw materials n.
eldeki parça workpiece n.
eldeki maddeler items on hand n.
tüketim toplumuna karşı olup eldeki kaynakların sınırlı ve tutumlu kullanımına dayalı bir hayat biçimi freeganism n.
eldeki konu to the matter in hand n.
eldeki son kaynağı benimseme desperation n.
eldeki ürünlerle hazırlanan yemek pick-up dinner n.
eldeki mücadele day n.
yirmibir oyununda (eldeki kartlar toplamı) 21'i geçip yanmak/kaybetmek bust v.
eldeki kanıtlara dayanarak güvenilir credibly adv.
Phrasals
eldeki malzemelerden (yemek) hazırlamak pick up v.
eldeki kıt malzeme ile üretmek scare up v.
eldeki bilgilerden yola çıkarak bir şeyi çözmek reconstruct (something) from (something else) v.
eldeki bilgilerin ışığında mantıklı bir sonuca varmak reconstruct (something) from (something else) v.
eldeki tüm verilere göre according to all accounts expr.
eldeki tüm verilere göre by all accounts expr.
Phrases
eldeki iş the task at hand n.
eldeki mevcut bilgilere göre to the best of its knowledge expr.
eldeki tüm olanaklarla full speed ahead expr.
Proverb
eldeki bir kuş daldaki iki kuştan iyidir bird in the hand is worth two in the bush
eldeki serçe damdaki güvercinden iyidir a bird in the hand is worth two in the bush
dimyata pirince giderken eldeki buğdaydan olmak out of the frying pan and into the fire
Colloquial
eldeki imkanlarla idare etmek make shift v.
eldeki işe tamamen konsantre olup ustalık sergileyen dialled-in adj.
eldeki işe tamamen konsantre olup ustalık sergileyen dialed in adj.
eldeki tüm imkanları kullanarak by any means necessary expr.
eldeki tüm imkanları kullanarak by all available means expr.
eldeki verilerle/bilgilerle bir sonuca ulaşılmaz can't get there from here expr.
eldeki tüm imkanları kullanarak if it kills (one) expr.
eldeki tüm imkanları kullanarak if it kills you expr.
Idioms
eldeki işe yarar şeyler box of tricks n.
eldeki işe yarar box of tricks n.
eldeki işe yarar şeyler a box of tricks n.
eldeki işe yarar a box of tricks n.
eldeki işe yarar şeyler a bag of tricks n.
eldeki işe yarar a bag of tricks n.
eldeki serçe a bird in hand n.
eldeki serçe a bird in the hand n.
eldeki fırsat bird in the hand n.
eldeki/elde edilmiş hak bird in the hand n.
eldeki serçe a bird in the hand n.
eldeki serçe (damdaki güvercinden iyidir) a bird in the hand n.
dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olmak go farther and fare worse v.
eldeki verilerden hareketle geleceğe dönük çıkarsamalar/tahminler yapmak read the runes v.
eldeki kuş daldakinden yeğdir take the cash and let the credit go expr.
eldeki tüm verilere göre by all accounts expr.
eldeki bir kuş daldaki iki kuştan iyidir bird in the hand is worth two in the bush expr.
eldeki tüm olanaklarla full steam ahead expr.
(büyük bir uğraş sonrası) eldeki/elde edilen şey something to show for something expr.
Trade/Economic
borçların ödenmesi için kullanılabilecek eldeki kaynaklar assets in hand n.
eldeki mal stock on hand n.
eldeki nakit available cash n.
eldeki para ready cash n.
eldeki siparişler orders on hand n.
eldeki hammadde staple n.
eldeki nakit cash in hand n.
eldeki mal goods in stock n.
eldeki mallar stock on hand n.
eldeki nakit cash on hand n.
eldeki para money on hand n.
eldeki nakit avans petty cash n.
eldeki para cash in hand n.
eldeki mal stock in-hand n.
yatırımın korunması amacıyla eldeki menkul değerlerin değiştirilmesi switching n.
eldeki stoğu tazelemek için verilen mal siparişi fill-in n.
eldeki para folding money n.
eldeki nakit avans p/c abrev.
Law
eldeki kanıtlar available evidence n.
eldeki kanıt available evidence n.
eldeki delil available evidence n.
Technical
eldeki mal stock n.
eldeki maça stock core n.
Computer
eldeki birimler units on hand n.
Construction
(duvarcılıkta) başka bir taşa eklemlemek için eldeki taşa atılan çentik crack n.
Anatomy
eldeki dorsal ve palmar arterler arteria metacarpea n.
eldeki dorsal ve palmar arterler metacarpal artery n.
Statistics
eldeki verilerin görsel değerlendirmeye dayalı olarak alındığı durumlarda aynı durumu birbirinden bağımsız olarak aynı anda aynı ölçüm aracı ile ölçmeye çalışan sistem kappa coefficient n.
Military
eldeki mevcutla yapılmış mayın improvised mine n.
eldeki mevcutla erken bütünleme ikmali improvised early resupply n.
komutanın eldeki ulaşım araçlarıyla operasyon yapma kararı grossly transportation feasible n.
Card
masada açık duran kartları eldeki uygun kartlarla alarak oynanan iskambil oyunu casino n.
masada açık duran kartları eldeki uygun kartlarla alarak oynanan iskambil oyunu casino n.
masada açık duran kartları eldeki uygun kartlarla alarak oynanan iskambil oyunu cassino n.
napolyon olarak da bilinen iskambil oyununda bir eldeki maksimum sayı nap n.
(pokerde) beraberlik durumunda oyunun sonucunu belirleyen, eldeki eşi olmayan en yüksek kart kicker n.
(fransız oyunlarında) eldeki iki kart ve ters çevrilen karttan oluşan bir üçlü brelan favori n.
eldeki kartların değerinden daha fazlasını teklif eden kimse overbidder n.
(iskambil oyununda) eldeki oynanmamış en değerli kart command n.
masada açık duran kartları eldeki uygun kartlarla alarak oynanan bir tür iskambil oyunu scop n.
masada açık duran kartları eldeki uygun kartlarla alarak oynanan bir tür iskambil oyunu scopa n.
(briç) eldeki puan point count n.
(eldeki kartların) puanlarını saymak count v.
yeni kart çekmek için (eldeki kartı) atmak discard v.
(kartını) eldeki kart sayısını belirli bir sayıya düşürmek için atmak discard v.
yirmibir oyununda (eldeki kartlar toplamı) 21'i geçip kaybetmemiş unbusted adj.
( eldeki tek kıymetli kart) savunmasız stiff adj.
Wagering
eldeki kartların değerinden daha fazlasını teklif etmek overbid v.
Slang
yedi kartlı bir eldeki ilk üç kart wired adj.