when? - Turc Anglais Dictionnaire

when?

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Sens de "when?" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 4 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
when? adv. ne zaman?
Speaking
when? expr. kaçta?
When did you get up that morning?
O sabah kaçta kalktın?

More Sentences
General
when? adv. ne zaman?
Speaking
when? expr. hangi tarihte?

Sens de "when?" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
when adv. ne zaman
When were you born?
Sen ne zaman doğdun?

More Sentences
when conj. iken
In many ways it marks another stage down the road begun by Willy Brandt when he was mayor of Berlin.
Birçok açıdan Willy Brandt'ın Berlin Belediye Başkanı iken başlattığı yolda yeni bir aşamaya işaret ediyor.

More Sentences
General
when n. zaman
That is when secrecy and cover-up begin.
İşte o zaman gizlilik ve örtbas başlıyor.

More Sentences
until when adv. ne zamana kadar?
Until when will you stay in Japan?
Ne zamana kadar Japonya'da kalacaksın?

More Sentences
since when adv. ne zamandan beri
Since when is there such a practice?
Ne zamandan beri böyle bir uygulama var?

More Sentences
when adv. ne vakit
When did I lie?
Ne vakit yalan söyledim?

More Sentences
when adv. ne zaman
I would like to know when we might expect to see that.
Bunu ne zaman görmeyi bekleyebileceğimizi bilmek isterim.

More Sentences
when examined adv. bakıldığında
When examining any of these pieces, you should also look underneath the piece.
Bu parçalardan herhangi birini incelerken, parçanın altına da bakmalısınız.

More Sentences
when needed adv. gerektiğinde
We will be at its disposal when needed staff are to be taken on.
İhtiyaç duyulan personelin işe alınması gerektiğinde emrinde olacağız.

More Sentences
when required adv. gerektiğinde
We continuously optimise our website and make technical changes when required.
Web sitemizi sürekli olarak optimize ediyor ve gerektiğinde teknik değişiklikler yapıyoruz.

More Sentences
when considered adv. düşünüldüğünde
Secondly, when considering peace, we must ask who can achieve peace?
İkinci olarak, barışı düşünürken, barışa kimin ulaşabileceğini sormalıyız?

More Sentences
when you arrived adv. vardığında
Send me a letter when you arrive.
Varınca bana bir mektup gönder.

More Sentences
when adv. -diğinde
When you wear a uniform, it strengthens your sense of discipline.
Üniforma giydiğinizde, bu sizin disiplin duygunuzu güçlendirir.

More Sentences
when adv. -ince
I'll take a shower when I get home.
Eve gidince bir duş alırım.

More Sentences
when adv. -ebiliyorken
Why spend so much on a house when you can travel instead.
Seyahat edebiliyorken neden bir eve bu kadar para harcayasınız ki?

More Sentences
when conj. (olması gerektiği) halde
How is it conceivable that the right of expulsion still exists when it runs counter to Schengen?
Schengen'e aykırı olduğu halde sınır dışı etme hakkının hala var olması nasıl düşünülebilir?

More Sentences
when conj. -diğinde
I was studying when he came home.
O eve geldiğinde ben ders çalışıyordum.

More Sentences
when (something to happen) conj. olduğu zaman
The fight for human rights is seemingly strongest when solemn speeches have to be made.
İnsan hakları için verilen mücadelenin en güçlü olduğu zamanlar, ciddi konuşmaların yapılması gereken zamanlardır.

More Sentences
when conj. hangi zaman
If you had a time machine, when would you go to?
Bir zaman makinen olsa hangi zamana gidersin?

More Sentences
Phrases
when necessary expr. gerektiğinde
When necessary, specific initiatives aiming to improve the competitive situation of the sectors will be proposed.
Gerektiğinde sektörlerin rekabetçi durumunu iyileştirmeyi amaçlayan özel girişimler önerilecektir.

More Sentences
when necessary expr. gerekli olunca
After all, aid is granted only when necessary and when justified by the circumstances.
Sonuçta, yardım yalnızca gerekli olduğunda ve koşullar haklı gösterdiğinde verilir.

More Sentences
when we consider expr. göz önünde bulundurduğumuzda
But, perhaps, the means are basically the end at the moment, especially when we consider human rights.
Ama belki de, özellikle insan haklarını göz önünde bulundurduğumuzda, araçlar şu anda temelde amaçtır.

More Sentences
when you say expr. denilince
Now, forget about everything that comes to your mind when you say traditional sales.
Artık geleneksel satış denilince aklınıza gelen her şeyi unutun.

More Sentences
when compared to expr. (ile) karşılaştırıldığında
However, the level of human capital is relatively low when compared to other applicant countries.
Ancak, beşeri sermaye düzeyi diğer aday ülkelerle karşılaştırıldığında nispeten düşüktür.

More Sentences
Colloquial
since when? expr. ne zamandır?
Since when have you been able to feel the movement of the fetus?
Fetüsün hareketini ne zamandır hissedebiliyorsunuz?

More Sentences
Idioms
when pigs fly expr. balık kavağa çıkınca
When pigs fly!
Balık kavağa çıkınca!

More Sentences
General
period when the courts are closed n. adli tatil
exert one's strength when bearing a child or defecating v. ıkınmak
fail to pay the invoice when due v. faturanın gününü geçirmek
know when one is not wanted v. istenmediğini bilmek
quit when you are on top v. zirvede bırakmak
when necessary adv. sırasında
until when adv. ne zamana kadar
when there adv. orada
when occasion serves adv. fırsat düşünce
when the time comes adv. zaman geldiğinde
since when adv. o zamandan beri
when desired adv. dilediğinde
as and when required adv. gerektiğinde ve gerektikçe
when required adv. gereğinde
at the time when adv. vaktaki
until when adv. o zamana kadar
no matter when adv. her ne zaman olursa olsun
no matter when adv. ne zaman olursa olsun
when then adv. her ne zaman olsa
regardless when adv. ne zaman olduğuna bakmayarak
when then adv. o zaman
when there adv. her nerede olsa
when there is a need adv. ihtiyaç olduğunda
when there is a need adv. ihtiyaç duyulduğunda
when there is a need adv. ihtiyaç halinde
when analyzed adv. incelendiğinde
when possible adv. olası olduğunda
when needed adv. gerekli olduğunda
when required adv. gerekli olduğunda
when required adv. gerekli olunca
when needed adv. gerekli olunca
when taking into consideration adv. dikkate alındığında
when taking into consideration adv. nazara alındığında
when considered adv. dikkate alındığında
when it is considered adv. düşünüldüğünde
when it is considered adv. dikkate alındığında
only when adv. ancak o zaman
only when adv. ancak o vakit
when conditions are suitable adv. koşullar münasip olduğunda
when conditions are suitable adv. şartlar uygun olduğunda
when required adv. ihtiyaç duyulduğu zaman
when needed adv. ihtiyaç duyulduğu zaman
when required adv. gerektiği zaman
when needed adv. gerektiği zaman
when it is taken into consideration adv. dikkate alındığında
when they grace us with their presence adv. teşrif buyurduklarında
barely...when adv. -er...-mez
where and when adv. nerede ve ne zaman
scarcely when adv. -emez
hardly.... when adv. -r
hardly.... when adv. -maz
scarcely when adv. -er
when you arrive adv. vardığında
when adv. -dığında/-diğinde
when adv. (mümkün olduğu) halde
when adv. sırasında
when adv. -diği zaman
when intending to prep. derken
regardless of when prep. ne zaman olduğuna bakmayarak
when conj. vakit
when conj. sırasında
when conj. (mümkün olduğu) halde
as and when conj. ne zaman
even when conj. -de dahi
when conj. -ması gerektiği halde
when conj. -diği zaman
when conj. -ebiliyorken
when conj. -diği (gün)
when conj. -ince
when conj. -diğine göre
when conj. -ken
when conj. -de
when conj. -dığı zaman
when conj. -ınca
when conj. -dığında
when conj. -dığında/-diğinde
even when conj. -dığı zaman bile
when conj. şu anda
when conj. hangi vakit
when conj. şu sırada
hit a man when he's down! interj. vur abalıya!
Phrasals
when (one's) ship comes in expr. paraya kavuştuğunda
when (one's) ship comes in expr. talih yüzüne güldüğünde
when (one's) boat comes in expr. talih yüzüne güldüğünde
when (one's) ship comes in expr. köşeyi döndüğünde
when (one's) ship comes in expr. bir düze çıkayım
when (one's) boat comes in expr. köşeyi döndüğünde
when (one's) boat comes in expr. talihi/şansı döndüğünde
when (one's) boat comes in expr. bir düze çıkayım
when (one's) ship comes in expr. talihi/şansı döndüğünde
when (one's) boat comes in expr. paraya kavuştuğunda
Phrases
when not otherwise specified n. aksi belirtilmedikçe
when due expr. zamanında
when occasion serves expr. gereğinde
when occasion serves expr. fırsat olunca
when all is said and done expr. en son
when one thinks expr. düşünüldüğü zaman
when the chips are down expr. zora düşüldüğünde
when examining expr. bakacak olursak
when first seen expr. ilk görüldüğünde
when convenient expr. uygun zamanda
when it comes to the push expr. sorun ciddileşirse
when the need arises expr. gereksinim olduğunda
when the need arises expr. ihtiyaç duyulduğunda
when the need arises expr. ihtiyaç olduğunda
when needs be expr. ihtiyaç halinde
when the need arises expr. gereksinim doğduğunda
when needs be expr. ihtiyaç olduğunda
when needs be expr. gerektiğinde
when the need arises expr. ihtiyaç halinde
when examining expr. bakıldığında
when appropriate expr. yeri geldiğinde
when due expr. vadesinde
when viewed from this aspect expr. bu açıdan bakıldığında
when considered from this point of view expr. bu açıdan bakıldığında
when the occasion arises expr. yeri geldikçe
when the occasion arises expr. sırası geldikçe
when considering expr. dikkate alındığında
when considering expr. nazara alındığında
when it comes to expr. söz konusu olduğunda
when taken into account expr. düşünüldüğünde
when it is taken into account expr. dikkate alındığında
when it is taken into account expr. düşünüldüğünde
when taken into account expr. dikkate alındığında
when it is thought expr. düşünüldüğünde
when we consider expr. göz önünde bulundurursak
when it comes to expr. denince
when necessary expr. ihtiyaç olduğunda
when all else fails expr. başka hiçbir şey işe yaramadığında
when all else fails expr. tüm çareler tükendiğinde
when circumstances allow expr. koşullar el verdiğinde
when the circumstances allow expr. şartlar el verdiğince
when the circumstances allow expr. şartlar el verdiğinde
when circumstances allow expr. şartlar el verdiğince
when disaster strikes expr. felaket/afet vurduğunda/vurunca
when we look today expr. günümüze baktığımızda
when we look at the present expr. günümüze baktığımızda
when looking from outside expr. dışarıdan bakınca
when it does not have to expr. zorunluluğu bulunmamakla birlikte/bulunmadığında
when looking back expr. geriye dönüp baktığımda
when looking back expr. geriye dönüp baktığında
when everything is considered expr. her şey göz önüne alındığında
when all these reasons are taken into consideration/account expr. bütün bu nedenler düşünüldüğünde
when necessary expr. yeri gelir
when possible expr. fırsat oldukça
when you speak of expr. denilince
when you say expr. denince
when you speak of expr. denince
when it comes to expr. denilince
when it comes to expr. söz konusu olunca
when it is thought expr. düşünülünce
when we look more closely expr. daha yakından baktığımızda
when we first met(meet) expr. ilk görüştüğümüzde
knowledge grows when shared expr. bilgi paylaştıkça büyür
when in fact expr. rağmen
when in fact expr. -ken
when in fact expr. mademki
even when dogs bark, the parade goes on expr. it ürür kervan yürür
when the going gets tough expr. işler sarpa sarınca
when elephants fight ants die expr. filler tepişir karıncalar ezilir
when the going gets tough expr. işler sarpa sardığında
when it rains it pours expr. aksilikler hep üst üste gelir
when your best isn't good enough expr. en iyinin yeterince iyi olmadığı zaman
love increases when shared expr. sevgi paylaştıkça çoğalır
when one door closes, a window opens expr. bir kapı kapanır diğeri açılır
when one door closes, a window opens expr. bir kapı kapandığında, başka bir kapı açılır
when the devil walks the earth and finds his first love evil shall be released expr. şeytan dünyaya gelip ilk aşkını bulduğunda kötülük serbest kalacak
when mama ain't happy, ain't nobody happy expr. anne mutlu değilse, kimse mutlu olmaz
when the band begins to play expr. olay/işler son kerteye geldiğinde
when the band begins to play expr. işler ciddiye bindiğinde
when the band begins to play expr. olay/işler içinden çıkılmayacak hale geldiğinde
when the band begins to play expr. olay/işler ciddileştiğinde
when the band begins to play expr. olay/işler patlak verdiğinde
when the band begins to play expr. olay/işler karıştığında
when the band begins to play expr. olay/işler kritik bir hale geldiğinde
when the band begins to play expr. olay/işler çıkmaza girdiğinde
gone are the days when expr. ... günler eskide kaldı
when it comes to the point expr. böyle bir şeyle karşılaşıldığında
when it comes to the point expr. işler o noktaya geldiğinde
when it comes to the point expr. seçmek zorunda kalındığında
when it comes to the point expr. işler o raddeye vardığında
when it comes to the point expr. belli bir noktaya gelindiğinde
evil triumphs when good men do nothing expr. iyiler bir şey yapmadıkça kötüler meydanı boş bulur
evil triumphs when good men do nothing expr. iyiler bir şey yapmadıkça kötülük kazanır
evil triumphs when good men do nothing expr. kötülüğe meydan verme
that feeling when expr. hani … olunca hissedersin ya
that feel when expr. hani … olunca hissedersin ya
that feel when expr. hemen hemen herkesin bildiği bir his
that feeling when expr. ... olduğundaki o his
that feeling when expr. hemen hemen herkesin bildiği bir his
that feel when expr. ... olduğundaki o his
that feeling when expr. … olduğundaki his
that feel when expr. … olduğundaki his
approximately when expr. yaklaşık olarak ne zaman
when compared with the traditional method expr. geleneksel yöntemle karşılaştırıldığında
way back when [us] expr. geçmişte
way back when [us] expr. eskiden
way back when [us] expr. uzun bir zaman önce
way back when [us] expr. zamanında
way back when [us] expr. vaktiyle
way back when [us] expr. bir zamanlar
when the balloon goes up expr. teşebbüs/girişim başladığında
when the balloon goes up expr. durum sıkıntılı bir hale geldiğinde
when the balloon goes up expr. korkulan şey başa gelince
when the balloon goes up expr. sorun ortaya çıktığında
when the balloon goes up expr. olay patlak verdiğinde
when the balloon goes up expr. hareket başladığında
when the balloon goes up expr. durum kritik bir hal aldığında
when the balloon goes up expr. korkulan şey gerçekleşince
when the balloon goes up expr. durum zor bir hal aldığında
when the balloon goes up expr. durum ciddileştiğinde
when the balloon goes up expr. sorun bastırılamaz hale geldiğinde
when the balloon goes up expr. durum karmaşık bir hale geldiğinde
when the balloon goes up expr. durum ciddiye bindiğinde
when the balloon goes up expr. ortalık alevlendiğinde
when the balloon goes up expr. durum içinden çıkılmaz hale geldiğinde
when the balloon goes up expr. kritik an geldiğinde
if and when expr. olması durumunda
if and when expr. olması halinde
if and when expr. olsa da olmasa da
if and when expr. eğer olursa ve olduğunda
as and when expr. '-dığı zaman
as and when expr. her ne zaman
as and when expr. -dığında
to a woman (used when the group is composed exclusively of women) expr. oy birliğiyle
when it comes to number expr. sayılar söz konusu olduğunda
when things don't go right, go left expr. işler doğru gitmediğinde, farklı bir şey dene
when destiny comes calling expr. kader gelip çattığında
Proverb
when god closes a door, he opens a window n. allah bir kapıyı kapatırsa başka bir kapı açar
when poverty comes in at the door, love flies out at the windows yokluk kapıdan girince aşk pencereden uçar
when poverty comes in at the door love flies out at the window yoksulluk kapıdan girince aşk pencereden kaçar
when poverty comes in at the door love flies out of the window yoksulluk kapıdan girince aşk pencereden kaçar
why buy a cow when you can get milk for free nerede beleş oraya yerleş
why buy a cow when milk is so cheap nerede beleş oraya yerleş
why buy a cow when milk is so cheap bedava bulabiliyorsam neden para vereyim
why buy a cow when you can get milk for free maşa varken elimi niye ateşe sokayım
why buy a cow when milk is so cheap maşa varken elimi niye ateşe sokayım
why buy a cow when you can get milk for free bedava bulabiliyorsam neden para vereyim
liar is not believed when he tells the truth yalancının evi yanmış kimse inanmamış
liar is not believed when he tells the truth yalancının mumu yatsıya kadar yanar
needs must when the devil drives aç elini kora sokar
liar is not believed when he tells the truth yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz
when the cat's away, the mice will play kedilerin olmadığı yerde meydan farelere kalır
when one door shuts, another opens bir kapı kapanır bir kapı açılır
liar is not believed even when he tells the truth yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz
liar is not believed even when he tells the truth yalancının evi yanmış kimse inanmamış
when the cat's away the mice will play kedi gidince meydan farelere kalır
when the wolf comes in at the door, love creeps out of the window yoksulluk kapıdan girince aşk pencereden kaçar
when one door shuts another opens bir kapı kapanır bir diğeri açılır
when one door shuts another opens bir kapı kapanır bir kapı açılır
when the going gets tough, the tough get going işler zorlaştığında güçlü olan sıyrılır geçer
hoist your sail when the wind is fair su akıyorken testiyi doldur
needs must when the devil drives çaresizlik insana herşeyi yaptırır
needs must when the devil drives çaresizlik insana neler yaptırmaz
you can't take it with you when you die dünya malı dünyada kalır
when in rome, do as the romans do roma'da romalılar gibi davran
when in rome, do as the romans do bulunduğun yerin kurallarına göre hareket et
hoist your sail when the wind is fair su akarken testiyi doldurmalı
When you lie down with dogs you get fleas itle yatan pireyle kalkar
When you lie down with dogs you get fleas körle yatan şaşı kalkar
anyone can hold the helm when the sea is calm deniz sakinken dümeni herkes tutar
anyone can hold the helm when the sea is calm sakin denizde herkes kaptan kesilir
when it rains, it pours dokuz ayın çarşambası bir araya gelir
when it rains, it pours geldi mi üst üste gelir
when the going gets weird, the weird turn pro dünya tuhaflaştıkça tuhaf olanlar öne çıkar
when the going gets weird, the weird turn pro dünya değişip garipleştiğinde önceden normal standartların dışında olanlar başarılı olma şansı yakalar
a liar is not believed when he tells the truth yalancının evi yanmış kimse inanmamış
the liar is not believed when he tells the truth yalancının mumu yatsıya kadar yanar
a liar is not believed when he tells the truth yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz
a liar is not believed when he tells the truth yalancının mumu yatsıya kadar yanar
the liar is not believed when he tells the truth yalancının evi yanmış kimse inanmamış
the liar is not believed when he tells the truth yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz
he that will not when he may, when he will he may have nay elinde fırsat varken bir şeyden yararlan, sonra ihtiyaç duyduğunda fırsat kaçabilir
he that will not when he may, when he will he may have nay bulmuşken al/yap sonra bir daha bulamayabilirsin
he that will not when he may, when he will he may have nay elindeki fırsatı değerlendirmeyen sonra gerektiğinde bir daha o fırsatı bulamayabilir
if frogs had wings, they wouldn't bump their butts (when they hop) ninemin sakalı olsa dedem olurdu
if frogs had wings, they wouldn't bump their butts (when they hop) olmayacak duaya amin denmez
if frogs had wings, they wouldn't bump their butts (when they hop) teyzemin sakalı olsa dayım olurdu
if frogs had wings, they wouldn't bump their butts (when they hop) halamın sakalı olsa amcam olurdu
when god closes a door, he opens a window tanrı bir kapıyı kapatırsa başka bir kapı açar
when one door closes, another (one/door) opens bir kapı kapanır diğeri açılır
when the cat's away kedilerin olmadığı yerde meydan farelere kalır
when life gives you lemons, make lemonade hayat limon veriyorsa limonata yap
when the cat's away kedi gidince meydan farelere kalır
when one door closes, another (one/door) opens bir kapı kapanırsa diğeri açılır
when in rome bulunduğun yerin kurallarına göre hareket et
when one door shuts, another (one/door) opens gümüş kapı kapanırsa altın kapı açılır
when one door closes, another (one/door) opens gümüş kapı kapanırsa altın kapı açılır
when one door shuts, another (one/door) opens bir kapı kapanır diğeri açılır
when in rome roma'da romalılar gibi davran
when one door shuts, another (one/door) opens bir kapı kapanırsa diğeri açılır
Colloquial
since when do you care? expr. ne zamandan beri umurunda?
some people just don't know when to stop expr. bazı insanlar nerede/ne zaman duracağını bilmiyorlar/bilmezler
some people just don't know when to give up expr. bazı insanlar nerede/ne zaman duracağını bilmiyorlar/bilmezler
as/when the spirit moves him/her expr. keyfi gelince
say when expr. (özellikle birisinin bardağına bir şeyler doldururken) yeter de
cross that bridge when you come to it expr. o işi de/onu da zamanı gelince hallederiz
when the time is right expr. zamanı gelince
who's (someone) when (he's/she's/they're) at home [uk] expr. o da kimmiş?
who's (someone) when (he's/she's/they're) at home [uk] expr. kimmiş o?
who's (someone) when (he's/she's/they're) at home [uk] expr. o da kim?
when the eagle flies expr. ödeme/maaş gününde
who's (someone) when (he's/she's/they're) at home expr. (biri) gerçekte kim
who's (someone) when (he's/she's/they're) at home expr. o da kim
who's (someone) when (he's/she's/they're) at home expr. kimin nesi
who's (someone) when (he's/she's/they're) at home expr. (biri) aslında kim
when the balloon goes up expr. olay başladığında
when the balloon goes up expr. sorun başladığında
when you think about it expr. düşününce
when you get a moment expr. müsait olduğunda/olduğunuzda
when you get a moment expr. zamanın olduğunda
when you get a moment expr. vaktin olduğunda
when you get a moment expr. uygun olduğunda
if/when you've seen one, seen them all expr. birini görmüşsen, hepsini görmüşsündür
if/when you've seen one, seen them all expr. birbirinden hiçbir farkı yok
if/when you've seen one, seen them all expr. hepsi birbirinin aynısı
if/when you've seen one, seen them all expr. hepsi bir
(I'll) see you when I see you expr. ne zaman rast gelirsek görüşürüz
(I'll) see you when I see you expr. geldiğinde/geldiğimde görüşürüz
(I'll) see you when I see you expr. görüştüğümüz zaman görüşürüz
(I'll) see you when I see you expr. ne zaman denk gelirse görüşürüz
(I'll) see you when I see you expr. denk gelirsek görüşürüz
(I'll) see you when I see you expr. daha sonra görüşürüz
dyjhiw (don't you just hate it when) expr. … olduğunda çok can sıkıcı olmuyor mu?
dyjhiw (don't you just hate it when) expr. .. .olduğunda sen de nefret etmiyor musun?
I'll believe it/that when I see it expr. görürsem inanırım
ikiwisi (I'll know it when I see it) [cliché] expr. görmeden bilemem
I'll believe it/that when I see it expr. gözümle görmeden inanmam
when a habit begins to cost money expr. bir alışkanlık paraya mal olmaya başladığında buna hobi denir
ready when you are expr. sen de hazırsan
ready when you are expr. ne zaman hazır olursan
ready when you are expr. sen ne zaman hazır olursan
ready when you are expr. sen de hazır olduğunda
ready when you are expr. ne zaman istersen
some people don't know when to quit expr. bazı insanlar nerede/ne zaman duracağını bilmiyorlar/bilmezler
tfw (that feeling when) expr. hani … olunca hissedersin ya
tfw (that feel when) expr. … olduğundaki his
tfw (that feeling when) expr. ... olduğundaki o his
tfw (that feeling when) expr. … olduğundaki his
tfw (that feel when) expr. hani … olunca hissedersin ya
tfw (that feel when) expr. ... olduğundaki o his
if'n (If and when) abrev. eğer ki
Idioms
when push comes to shove n. bıçak kemiğe dayanırsa
when the cream rises to the top n. heyecanın doruğa ulaştığı an
hit a man when he's down v. düşene tekme atmak
hoist your sail when the wind is fair v. koşullar uygun olduğunda harekete geçmek
kick somebody when they're down v. düşene bir tekme daha vurmak
not know when to quit v. ne zaman duracağını bilmemek
not know when to give up v. ne zaman duracağını bilmemek
not know when to stop v. ne zaman duracağını bilmemek
zigged when one should've zagged v. birşeyi olması gerektiğinin tersi şekilde yapmak
hang up (one's) fiddle when (one) comes home v. eve gelince tüm neşesini yitirmek
hang up (one's) fiddle when (one) comes home v. eve gelince kendini kapatmak
hang up (one's) fiddle when (one) comes home v. ailesinin yanındayken keyfi kaçmak
hang up (one's) fiddle when (one) comes home v. eve gelince hali kalmamak
hang up (one's) fiddle when (one) comes home v. eve gelince pestili çıkmak
hang up (one's) fiddle when (one) comes home v. eve gelince hiçbir şey yapacak hali kalmamak
kick somebody when they're down v. başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak
kick someone when they are down v. düşene bir tekme daha vurmak
kick (one) when (one) is down v. kötü durumdaki birine zarar vermek/üzmek
kick somebody when they're down v. düşene bir tekme daha vurmak
kick (one) when (one) is down v. düşene bir tekme daha vurmak
kick (one) when (one) is down v. başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak
kick somebody when they're down v. kötü durumdaki birine zarar vermek/üzmek
kick someone when they are down v. başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak
kick someone when they are down v. kötü durumdaki birine zarar vermek/üzmek
(do something) as/if/when the spirit moves you v. (bir şeyi) keyfine göre (yapmak)
(do something) as/if/when the spirit moves you v. (bir şeyi) keyfin gelince/gelirse/geldiği zaman (yapmak)
(do something) as/if/when the spirit moves you v. (bir şeyi) canın istediğinde/isterse/istediği zaman (yapmak)
cross a bridge when one comes to it v. sorunları öngörmemek
cross a bridge when one comes to it v. sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak
cross abridge when you come to it v. o zaman geldiğinde düşünmek
cross abridge when you come to it v. zamanı gelince bakmak/harekete geçmek
cross that bridge when (one) comes to it v. sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak
cross that bridge when (one) comes to it v. o zaman geldiğinde düşünmek
cross your bridges when you come to them v. o zaman geldiğinde düşünmek
cross your bridges when you come to them v. sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak
cross that bridge when (one) gets to it v. zamanı gelince bakmak/harekete geçmek
cross that bridge when (one) gets there v. zamanı gelince bakmak/harekete geçmek
cross that bridge when one comes to it v. o zaman geldiğinde düşünmek
cross that bridge when (one) gets there v. sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak
cross your bridges when you come to them v. zamanı gelince bakmak/harekete geçmek
cross that bridge when (one) gets to it v. o zaman geldiğinde düşünmek
cross that bridge when (one) gets there v. o zaman geldiğinde düşünmek
cross that bridge when (one) gets to it v. sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak
cross that bridge when (one) comes to it v. zamanı gelince bakmak/harekete geçmek
cross abridge when you come to it v. sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak
cross that bridge when one comes to it v. sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak
cross that bridge when one comes to it v. zamanı gelince bakmak/harekete geçmek
hang up your fiddle when you come home [us] v. ailesinin yanındayken keyfi kaçmak
hit (one) when (one) is down v. başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak
hit (one) when (one) is down v. kötü durumdaki birine zarar vermek/üzmek
hit somebody when they're down v. kötü durumdaki birine zarar vermek/üzmek
hit (one) when (one) is down v. düşene tekme atmak
hit somebody when they're down v. başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak
hit somebody when they're down v. düşene bir tekme daha vurmak
hit somebody when they're down v. düşene tekme atmak
hit (one) when (one) is down v. düşene bir tekme daha vurmak
take it with (one) (when one goes) v. dünya malını mezara götürmek
take it with (one) (when one goes) v. zenginliğini/sahip olduklarını öbür dünyaya götürmek
when the dust settles adv. ortalık durulunca
when the dust settles adv. ortalık sakinleşince
when the chips are down expr. kritik zamanlarda
when a bald man dies, they say he had golden hair expr. kel ölür sırma saçlı olur kör ölür badem gözlü olur
when the chips are down expr. önemli noktada
when the chips are down expr. kozlar oynandığında
when the chips are down expr. işler rayına oturunca
when the chips are down expr. önemli bir noktaya varıldığında
when the chips are down expr. harekete geçme zamanı geldiğinde
when the chips are down expr. bütün kozlar oynandığında
when the chips are down expr. çok önemli bir noktaya erişildiğinde
when the chips are down expr. karar verme zamanı geldiğinde
one does not need a guide when the village is in sight expr. görünen köy kılavuz istemez
when two hungry people lie together, a beggar is born expr. iki çıplak bir hamamda yakışır
when hell freezes over expr. asla
when hell freezes over expr. hiçbir zaman
when hell freezes over expr. hiç
when it comes to the crunch expr. en zor aşamaya gelindiğinde
when it comes to the crunch expr. en zor aşamaya gelinirse
when the crunch comes expr. zor zamanlar başladığında
when the time comes expr. zamanı gelince
when the cat is away the mice will play expr. kedi gidince meydan farelere kalır
when one's ship comes in expr. köşeyi döndüğünde
when one's ship comes in expr. zengin olduğunda
when the chips are down expr. çok önemli bir noktaya ulaştığında
when the chips are down expr. bıçak kemiğe dayanınca
when the chips are down expr. çok önemli bir karar alınması gerektiğinde
when one's ship comes home expr. çok zengin olunca
when one's ship comes in expr. çok zengin olunca
when hell freezes over expr. balık kavağa çıkınca
when hell freezes over expr. çıkmaz ayın son çarşambası
when the pigs fly expr. çıkmaz ayın son çarşambası
when the cows come home expr. balık kavağa çıkınca
when the pigs fly expr. balık kavağa çıkınca
when the cows come home expr. çıkmaz ayın son çarşambasında
when the cows come home expr. çıkmaz ayın son çarşambası
when the pigs fly expr. çıkmaz ayın son çarşambasında
when hell freezes over expr. çıkmaz ayın son çarşambasında
when two sundays come together expr. çıkmaz ayın son çarşambası
when two sundays come together expr. balık kavağa çıkınca
when two sundays come together expr. iki cihan bir araya gelse
when two sundays come together expr. asla
when the spirit moves you expr. bir şeyi keyfi gelince yapmak
when the spirit moves you expr. bir şeyi ancak istediğinde yapmak
smile when you say that expr. yapmazsın sen!
smile when you say that! expr. şaka yapıyorsun!
when somebody was a twinkle in their father's eye expr. daha babanın yemediği portakalda vitaminken
when somebody was a mere twinkle in their father's eye expr. daha babanın yemediği portakalda vitaminken
when least expected expr. beklenmedik bir anda
when least expected expr. ummadık anda
when push comes to shove expr. en olmadı (öyle yaparız)
when it comes to the crunch expr. iş ciddiye bindiğinde
when the crunch comes expr. iş ciddiye bindiğinde
when the dust settles expr. toz duman dağıldığında
when the dust settles expr. ortalık yatışınca
when the dust settles expr. ortalık durulunca
I'll look you up when I'm in town expr. (bir daha) şehre gelince/geldiğimde, seni ararım
it'll be a long day in january (when something happens) expr. olabilmesi/gerçekleşmesi mümkün değil
it'll be a long day in january (when something happens) expr. asla olmaz/gerçekleşmez
look me up when you're in town expr. (bir daha şehre) geldiğinde/uğradığında beni ara
when push comes to shove expr. iş o raddeye gelirse
when push comes to shove expr. iş o noktaya gelirse
when one is good and ready expr. hazır olduğunda
when it comes right down to it expr. her şey göz önüne alındığında
when pigs fly expr. kırmızı kar yağınca
let's cross that bridge when we come to it expr. olmamış bir şey için endişelenmeyelim
when crunch time comes expr. işler sarpa sardığında
when pigs have wings expr. çıkmaz ayın son çarşambası
when pigs have wings expr. balık kavağa çıkınca
when two fridays come together expr. asla
when (one's) boat comes in expr. talih yüzüne güldüğünde
when two fridays come together expr. balık kavağa çıkınca
when (one's) boat comes in expr. zengin olduğunda
when (one's) boat comes in expr. köşeyi döndüğünde