make one - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

make one

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"make one" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 2 sonuç

İngilizce Türkçe
General
make one f. birlemek
make one f. ortak olmak

"make one" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 260 sonuç

İngilizce Türkçe
General
make one feel better f. yüreğine su serpmek
make one suspicious f. zihnini bulandırmak
make signs to one another f. işaretleşmek
make the new one f. yenisini yapmak
make a decision one way or the other f. öyle ya da böyle bir karara varmak
make one a compliment f. birine saygı göstermek
make one a compliment f. pohpohlamak
make one a compliment f. methetmek
Phrasals
make up for (one) f. (birinin) yerine bakmak
make up for (one) f. (birinin) yerine idare etmek
Phrases
are you one of those who we couldn't make czechoslovakian? expr. çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?
Proverb
one swallow does not a summer make güzel bir belirtiyle doyurucu sonuca ulaşılmaz
one swallow does not make a summer bir çiçekle bahar olmaz
one swallow does not make a summer bir çiçekle yaz gelmez
one swallow does not a summer make bir çiçekle yaz gelmez
one swallow doesn't make a summer bir çiçekle yaz gelmez
one swallow does not a spring make bir çiçekle bahar gelmez
one swallow does not a spring make tek bir kanıtla genelleme yapılamaz
one swallow does not a spring make tek bir kanıtla durumdan emin olunamaz
one swallow does not make a spring bir çiçekle bahar gelmez
one swallow does not make a spring tek bir kanıtla genelleme yapılamaz
one swallow does not make a spring tek bir kanıtla durumdan emin olunamaz
Colloquial
make (one) f. (birini) suçlu olarak teşhis etmek
make (one) f. (birinin) suçlu olduğunu tespit etmek
make (one) f. (birini) suçlu olarak tanımlamak
make strange (with one) f. (birinden) utanmak
make strange (with one) f. (birini) yabancılamak
make strange (with one) f. (birinden) çekinmek
one swallow doesn't make a summer expr. bir bulutla kış olmaz
one swallow doesn't make a summer expr. bir çiçekle yaz gelmez
Idioms
(make) one false move i. yanlış bir hareket (yapmak)
(make) one false move i. hatalı bir davranışta (bulunmak)
(make) one false move i. bir falso (yapmak)
(make) one false move i. durumu daha riskli/tehlikeli hale getirecek bir hata (yapmak)
make (something) up as (one) goes (along) f. yaptıkça/ilerledikçe doğaçlama yapmak
make (something) up as (one) goes (along) f. yaptıkça/ilerledikçe uydurmak
make (something) up as (one) goes (along) f. yaptıkça/ilerledikçe sallamak
make (something) up as (one) goes (along) f. kafadan atmak
make (something) up as (one) goes (along) f. bir işi yapmaya devam ederken doğaçlama yapmak/uydurmak/sallamak
make (something) up as (one) goes (along) f. bir işin kalanını doğaçlama/uydurma/sallama ile tamamlamak
make (something) up as (one) goes (along) f. kervanı yolda düzmek
make chalk of one and cheese of the other f. kayırmak
make chalk of one and cheese of the other f. fark gözetmek
make chalk of one and cheese of the other f. birinden kireç, diğerinden peynir yapmak
make chalk of one and cheese of the other f. '-e eşit davranmamak
make chalk of one and cheese of the other f. birine diğerine üstün tutmak
make chalk of one and cheese of the other f. birini diğerinden daha çok sevmek
make chalk of one and cheese of the other f. diğerine göre birini kayırmak
make chalk of one and cheese of the other f. birini önemsemezken diğerine iltimas geçmek
make chalk of one and cheese of the other f. birine cicim, diğerine tu kaka demek
make chalk of one and cheese of the other f. birine canım, diğerine hadi canım demek
make chalk of one and cheese of the other f. birine peynir, diğerine kireç vermek
(make) one false move f. en ufak bir falso daha yapmak
(make) one false move f. en ufak bir yanlış hareket yapmak
(make) one false move f. yanlış hamle yapmak
make somebody putty in one´s hands f. mum etmek
make somebody putty in one´s hands f. muma döndürmek
make somebody putty in one´s hands f. muma çevirmek
make an offer one cannot refuse f. reddedemeyeceği bir teklif yapmak
make an offer one cannot refuse f. reddedemeyeceği bir teklifte bulunmak
make an offer one cannot refuse f. reddedemeyeceği bir teklif sunmak
make someone an offer one cannot refuse f. reddedemeyeceği bir teklif sunmak
make someone an offer one cannot refuse f. reddedemeyeceği bir teklif yapmak
make someone an offer one cannot refuse f. reddedemeyeceği bir teklifte bulunmak
make life difficult (for one) f. (biri için) hayatı zorlaştırmak
make life difficult (for one) f. (birinin) hayatını zorlaştırmak
make life difficult (for one) f. (birinin) hayatında problem, baskı, stres yaratmak
make (one) hot under the collar f. (birini) sinirlendirmek
make (one) hot under the collar f. (birini) küplere bindirmek
make (one) hot under the collar f. (birinin) tepesini attırmak
make (one) hot under the collar f. (birini) çok kızdırmak
make things hot for (one) f. (birinin) üstüne gitmek
make things hot for (one) f. (birini) sıkıştırmak
make things hot for (one) f. (birinin) rahatsızlık duymasını sağlamak
make things hot for (one) f. (birinin) üstüne giderek/sıkıştırarak davranışlarını düzeltmesini sağlamaya çalışmak
make (one) pay through the nose f. (birini) fena kazıklamak
make (one) pay through the nose f. (birine) çok fazla para ödetmek
make (one) pay through the nose f. (birine) servet ödetmek
make (one) pay through the nose f. (birine) çok pahalıya getirmek
make (one) pay through the nose f. (birine) dünyanın parasını ödetmek
make (one) pay through the nose f. (birine) pahalıya mal etmek
make (one) pay through the nose f. (birinin) cebinden dünyanın parasını çıkarmak
make (one) see sense f. (birinin) aklını başına getirmek
make (one) see sense f. (birinin) mantıklı/makul olmasını sağlamak
make (one) see sense f. (birini) yola getirmek
make (one) see stars f. (birinin) kafasına vurmak
make (one) see stars f. (birinin) gözünde şimşekler çaktırmak
make chalk of one and cheese of the other f. çifte standart uygulamak
make fish of one and flesh of another f. kayırmak
make fish of one and flesh of another f. fark gözetmek
make fish of one and flesh of another f. '-e eşit davranmamak
make fish of one and flesh of another f. birini diğerinden daha çok sevmek
make fish of one and flesh of another f. diğerine göre birini kayırmak
make fish of one and flesh of another f. birini diğerinden üstün tutmak
make fish of one and flesh of another f. birini önemsemezken diğerine iltimas geçmek
make fish of one and flesh of another f. birine cicim, diğerine tu kaka demek
make fish of one and flesh of another f. birine canım, diğerine hadi canım demek
make fish of one and flesh of another f. çifte standart uygulamak
make fish of one and fowl of another f. birini/bir şeyi başka birine/bir şeye karşı kayırmak
make fish of one and fowl of another f. iki kişi/şey arasında ayrım yapmak
make fish of one and fowl of another f. birine/bir şeye farklı diğerine/diğer şeye farklı muamele etmek
make fish of one and fowl of the other f. birini/bir şeyi başka birine/bir şeye karşı kayırmak
make fish of one and fowl of the other f. iki kişi/şey arasında ayrım yapmak
make fish of one and fowl of the other f. birine/bir şeye farklı diğerine/diğer şeye farklı muamele etmek
make (a gesture) at (one) f. (birine bir jest/hareket) yapmak
make (one) eat crow f. (birine) tükürdüğünü yalatmak
make (one) eat crow f. (birine) ağzının payını vermek
make (one) eat crow f. (birine) haddini bildirmek
make (one) eat crow f. (birine) hatasını kabul ettirmek
make (one) feel small f. (birini) küçük düşürmek
make (one) feel small f. (birini) mahcup etmek
make (one) feel small f. (birini) utandırmak
make (one) feel small f. (birine) kendini önemsiz/değersiz/aptal gibi hissettirmek
make (one) look good f. (birini) iyi/olumlu/başarılı göstermek
make (one) look good f. (birini) daha etkileyici/çekici/güzel göstermek
make (one) look ridiculous f. (birini) komik/gülünç göstermek
make (one) look ridiculous f. (birini) aptal gibi göstermek
make (one) look ridiculous f. (birini) aptal durumuna düşürmek
make (one) look ridiculous f. (birini) komik duruma düşürmek
make (one) mad f. (birini) deli etmek
make (one) mad f. (birini) çileden çıkarmak
make (one) mad f. (birinin) canını sıkmak
make (one) mad f. (birini) sinirlendirmek
make (one) mad f. (birini) kızdırmak
make (one) mad f. (birini) kudurtmak
make (one) mad f. (birine) keçileri kaçırtmak
make (one) mad f. (birinin) sinirini bozmak
make (one) mad f. (birine) kafayı yedirtmek
make (one) mad f. (birini) çıldırtmak
make (one) mad f. (birinin) akli dengesini bozmak
make (one) see reason f. (birinin) aklını başına getirmek
make (one) see reason f. (birini) yola getirmek
make (one) see reason f. (birinin) mantıklı/makul olmasını sağlamak
make (one) sick f. (birinin) midesini bozmak
make (one) sick f. (birini) hasta etmek
make (one) sick f. (birinin) kusmasına sebep olmak
make (one) sick f. (birini) iğrendirmek
make (one) sick f. (birinin) midesini bulandırmak
make (one) sit up and take notice f. (birinin) dikkatini/ilgisini çekmek
make (one) sweat f. (birini) terletmek
make (one) sweat f. (birinin) terlemesine sebep olmak
make (one) sweat f. (birini) soğuk soğuk terletmek
make (one) sweat f. (birine) soğuk terler döktürmek
make (one) sweat f. (birini) korkutmak/heyecanlandırmak/endişelendirmek
make (one) the scapegoat (for something) f. (birini) hedef göstermek
make (one) turn over in (one's) grave f. (birinin) kemiklerini sızlatmak
make (one) turn over in (one's) grave f. (birini) mezarında ters döndürmek
make (one) turn over in (one's) grave f. (birini) mezarında ter ter tepindirmek
make (someone or something) available to (one) f. (birini/bir şeyi birine) tahsis etmek
make (someone or something) available to (one) f. (birini/bir şeyi birinin) kullanımına vermek
make (someone or something) available to (one) f. (biri) için (birini/bir şeyi) erişilir kılmak
make (someone or something) available to (one) f. (birine birini/bir şeyi) sağlamak
make (someone or something) available to (one) f. (birini/bir şeyi birinin) kullanması için vermek
make (something) clear (to one) f. (bir şeyi biri için) açıklığa kavuşturmak
make (something) clear (to one) f. (bir için bir şeye) açıklık getirmek
make (something) clear (to one) f. (bir şeyi biri için) anlaşılır hale getirmek
make a check (out) to (one) f. (birine) çek düzenlemek
make a check (out) to (one) f. (birine) çek yazmak
make a deal (with one) f. (biriyle) anlaşmak
make a deal (with one) f. (biriyle) anlaşmaya varmak
make a deal (with one) f. (biriyle) mutabakat sağlamak
make a deal (with one) f. (biriyle) uzlaşmak
make a difference to (one) f. (biri) için önemi olmak/fark etmek
make a difference to (one) f. (biri) üzerinde bir etkisi olmak
make a martyr of (one) f. (birini) mağdur mevkisine koymak
make a martyr of (one) f. (birini) mazlum mevkisine koymak
make a move on (one) f. (birine) yürümek
make a move on (one) f. (birine) asılmak/yazılmak
make a move on (one) f. (birine) yazmak
make a pass at (one) f. (birine) kur yapmak
make a pass at (one) f. (birine) iş atmak
make a pass at (one) f. (birine) asılmak
make a pass at (one) f. (birine) yazılmak/yazmak
make advances at (one) f. (birine) asılmak
make advances at (one) f. (biriyle) flört etmek
make advances at (one) f. (birine) kur yapmak
make advances at (one) f. (birine) yürümek
make advances at (one) f. (birine) (cinsel amaçla) yaklaşmak
make advances to (one) f. (birine) asılmak
make advances to (one) f. (biriyle) flört etmek
make advances to (one) f. (birine) kur yapmak
make advances to (one) f. (birine) yürümek
make advances to (one) f. (birine) (cinsel amaçla) yaklaşmak
make an example (out) of (one) f. (birini) ibret olsun diye cezalandırmak
make an example (out) of (one) f. (birini) başkalarına ibret olsun diye cezalandırmak
make an example (out) of (one) f. (birini) ibret-i alem olsun diye cezalandırmak
make an example (out) of (one) f. (birini) ibreti alem için cezalandırmak
make application to (one) for (something) f. (birine bir şey) için başvuruda bulunmak
make application to (one) for (something) f. (birine bir şey) için başvuru yapmak
make application to (one) for (something) f. (birine bir şey) için müracaat etmek
make demands of (one) f. (birini) baskı altında bırakmak
make demands of (one) f. (birinden) çok şey istemek/beklemek
make demands of (one) f. (birine) baskı yapmak
make eyes at (one) f. (birine) göz süzmek
make eyes at (one) f. (birini) kesmek
make eyes at (one) f. (birine) davetkar bakışlar atmak
make friends (with one) f. (biriyle) ahbap olmak
make friends (with one) f. (biriyle) arkadaş olmak
make friends (with one) f. (biriyle) dostluk kurmak
make friends (with one) f. (biriyle) dost olmak
make friends (with one) f. (biriyle) arkadaşlık kurmak
make hamburger (out) of (one) f. (birinin) pestilini çıkarmak
make hamburger (out) of (one) f. (birini) pataklamak
make hamburger (out) of (one) f. (birini) tepelemek
make hamburger (out) of (one) f. (birini) yenmek
make hamburger (out) of (one) f. (birini) bozguna uğratmak
make hamburger (out) of (one) f. (birini) mağlup etmek
make hamburger (out) of (one) f. (birinin) hakkından gelmek
make hamburger (out) of (one) f. (birinin) ağzını burnunu kırmak
make hamburger (out) of (one) f. (birini) mahvetmek
make hamburger (out) of (one) f. (birini) ezip geçmek
make it up to (one) f. (biri) için telafi etmek
make it up to (one) f. (birinin) yaptıklarının altında kalmamak
make it up to (one) f. (birinin) yaptıklarının karşılığını/hakkını ödemek
make it warm for (one) f. (birinin) rahatını bozmak
make it warm for (one) f. (birine) dert olmak
make it warm for (one) f. (birine) sıkıntı vermek
make it warm for (one) f. (birinin) üstüne gitmek
make it warm for (one) f. (birini) sıkıştırmak
make it warm for (one) f. (birinin) rahatsızlık duymasını sağlamak
make it warm for (one) f. (birinin) üstüne giderek/sıkıştırarak davranışlarını düzeltmesini sağlamaya çalışmak
make life a misery (for one) f. (birinin) hayatını zindan etmek
make life a misery (for one) f. (birine) hayatı çekilmez yapmak
make life a misery (for one) f. (birine) hayatı zindan etmek
make life miserable for (one) f. (birinin) hayatını zindan etmek
make life miserable for (one) f. (birine) hayatı çekilmez yapmak
make life miserable for (one) f. (birine) hayatı zindan etmek
make no difference to (one) f. (biri) için önemi olmamak/fark etmemek
make no difference to (one) f. (birine) fark etmemek
make no difference to (one) f. (birini) etkilememek
make (one) sick f. (birinin) midesine dokunmak
make (one) sick f. (birinin) midesini kaldırmak
make (one) sick f. (birini) tiksindirmek
make sheep's eyes at (one) f. (birine) göz süzmek
make sheep's eyes at (one) f. (birini) kesmek
make sheep's eyes at (one) f. (birinden) gözünü alamamak
make sheep's eyes at (one) f. (birine) hoşlanır gibi bakmak
make sheep's eyes at (one) f. (birine) aval aval bakmak
make things warm for (one) f. (birinin) üstüne gitmek
make things warm for (one) f. (birini) sıkıştırmak
make things warm for (one) f. (birinin) rahatsızlık duymasını sağlamak
make things warm for (one) f. (birinin) üstüne giderek/sıkıştırarak davranışlarını düzeltmesini sağlamaya çalışmak
what (someone) eats doesn't make (one) fat expr. herkesin kendine kalmış
what (someone) eats doesn't make (one) fat expr. kimin hayatıysa onun seçimi (senin hayatın senin seçimin)
what (someone) eats doesn't make (one) fat expr. birinin seçiminin başkasıyla alakası yok
what (someone) eats doesn't make (one) fat expr. birinin seçiminin başkasına bir faydası/zararı yok
what (someone) eats doesn't make (one) fat expr. herkesin kendi tercihi
what (someone) eats doesn't make (one) fat expr. birinin ne istediğini/neye ihtiyacı olduğunu başkası bilemez
what (someone) eats doesn't make (one) fat expr. her koyun kendi bacağından asılır
what (someone) eats doesn't make (one) poop expr. herkesin kendine kalmış
what (someone) eats doesn't make (one) poop expr. kimin hayatıysa onun seçimi (senin hayatın senin seçimin)
what (someone) eats doesn't make (one) poop expr. birinin seçiminin başkasıyla alakası yok
what (someone) eats doesn't make (one) poop expr. birinin seçiminin başkasına bir faydası/zararı yok
what (someone) eats doesn't make (one) poop expr. herkesin kendi tercihi
what (someone) eats doesn't make (one) poop expr. birinin ne istediğini/neye ihtiyacı olduğunu başkası
(enough to make one) turn over in one's grave expr. birini mezarında ters çevirmeye yetecek kadar
(enough to make one) turn over in one's grave expr. birinin mezarında kemiklerini sızlatacak kadar
Speaking
we had one chance to make this deal expr. bu anlaşmayı yapmak için tek şansımız vardı
Law
make one´s deposition f. yeminle yazılı ifade vermek
Automotive
one-make racing i. tek marka yarışları