|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
(bir şeyin) öncesinde olmak |
forerun v.
|
|
General |
|
2 |
General |
bir şeyin üst kısmı |
surface n.
|
|
3 |
General |
bir şeyin yaydığı koku |
aura n.
|
|
4 |
General |
bir şeyin işe yaramayan dış kısmı |
husk n.
|
|
5 |
General |
bir şeyin meydana gelmesi |
incidence n.
|
|
6 |
General |
bir şeyin dayandığı temel |
origin n.
|
|
7 |
General |
bir şeyin orta kısmındaki girinti |
waist n.
|
|
8 |
General |
bir şeyin sahtesini yapıp orijinal olduğunu ileri sürme |
forgery n.
|
|
9 |
General |
bildirme (bir şeyin alındığını/farkedildiğini) |
acknowledgment n.
|
|
10 |
General |
içi yok olmuş bir şeyin dışı |
shell n.
|
|
11 |
General |
leke (yağlı/yapışkan bir şeyin yaptığı) |
smear n.
|
|
12 |
General |
bir şeyin asıl şeklini gösteren model |
restoration n.
|
|
13 |
General |
bir şeyin en üst bölümü |
hill n.
|
|
14 |
General |
en parlak dönem (bir kimsenin/bir şeyin) |
prime n.
|
|
15 |
General |
ticaretini yapan kimse (belirli bir şeyin) |
dealer n.
|
|
16 |
General |
artma (bir şeyin değeri) |
appreciation n.
|
|
17 |
General |
hızla geçen bir şeyin çıkardığı ses |
whiz n.
|
|
18 |
General |
anlama (bir şeyin değerini/önemini/gerekliliğini) |
appreciation n.
|
|
19 |
General |
bulunduğu veya olduğu yer (bir kimsenin/bir şeyin) |
whereabouts n.
|
|
|
20 |
General |
bir şeyin değerlendirilmesinde kabul edilen en yüksek seviye veya fiyat |
cap n.
|
|
21 |
General |
bir şeyin en alası |
cream of the crop n.
|
|
22 |
General |
en güzel dönem (bir kimsenin/bir şeyin) |
prime n.
|
|
23 |
General |
sivri bir şeyin açtığı delik |
prick n.
|
|
24 |
General |
bir şeyin terkibine giren madde |
ingredient n.
|
|
25 |
General |
bir şeyin etrafında döndüğü merkez |
axis n.
|
|
26 |
General |
bir şeyin gelişimindeki ilk dönemler |
incunabula n.
|
|
27 |
General |
bir şeyin tamamı |
gamut n.
|
|
28 |
General |
özel izin (kuraldışı bir şeyin yapılması için verilen) |
dispensation n.
|
|
29 |
General |
bir şeyin sahtesini yapıp orijinal olduğunu ileri süren kimse |
forger n.
|
|
30 |
General |
herhangi bir şeyin yok olacağı haberi |
knell n.
|
|
31 |
General |
bir şeyin vasfı |
quale n.
|
|
32 |
General |
herhangi bir şeyin yerini gösteren işaret |
landmark n.
|
|
33 |
General |
bir şeyin yararlı olan kısmı |
goodness n.
|
|
34 |
General |
bir şeyin olumlu ve olumsuz tarafları |
the pluses and minuses of something n.
|
|
35 |
General |
saklı olan anlam (bir şeyin içinde) |
implication n.
|
|
36 |
General |
bir şeyin arka kısmı |
heel n.
|
|
37 |
General |
bir şeyin temeli veya kaynağı |
grass root n.
|
|
38 |
General |
bir şeyin gelişiminin ilk evreleri |
incunabulum n.
|
|
39 |
General |
belirli yükümlülükler gerçekleşene kadar bir şeyin tarafsız bir kişiye emaneti |
escrow n.
|
|
|
40 |
General |
bir şeyin doğal yeri |
habitat n.
|
|
41 |
General |
bir şeyin iç yüzünü çabuk kavrama yeteneği |
insight n.
|
|
42 |
General |
başka bir şeyin yerine kullanılabilen şey |
substitute n.
|
|
43 |
General |
başlık (bir şeyin ucuna takılan) |
tip n.
|
|
44 |
General |
his (bir şeyin dokununca uyandırdığı) |
feel n.
|
|
45 |
General |
bir şeyin belli bir bölümü |
party n.
|
|
46 |
General |
bir şeyin kırılan yeri |
fracture n.
|
|
47 |
General |
önceden tahmin etme (bir şeyin olabileceğini) |
anticipation n.
|
|
48 |
General |
bir şeyin en alt kısmı |
bottom n.
|
|
49 |
General |
bir şeyin iç yüzünü kavrama |
insight n.
|
|
50 |
General |
bir şeyin satın alınmasında para yerine geçen belge |
token n.
|
|
51 |
General |
ahlakça kötü bir şeyin bıraktığı leke |
taint n.
|
|
52 |
General |
örtü ile bir şeyin üzerini örtme |
hooding n.
|
|
53 |
General |
bir şeyin bulunduğu yer |
location n.
|
|
54 |
General |
bir şeyin değişik biçimi |
version n.
|
|
55 |
General |
söz konusu edilen şeyin bir örneği |
case in point n.
|
|
56 |
General |
söz konusu edilen şeyin bir örneği |
a case in point n.
|
|
57 |
General |
bir şeyin dayandığı esas |
cornerstones n.
|
|
58 |
General |
herhangi bir şeyin kaynağı |
nidus n.
|
|
59 |
General |
bir kimse veya şeyin etrafnı saran parlak şöhret bulutu |
nimbus n.
|
|
60 |
General |
bir şeyin alt bölümü |
underneath n.
|
|
61 |
General |
bir şeyin göze çarpan tarafı |
feature n.
|
|
62 |
General |
bir şeyin en alçak noktası |
low-water mark n.
|
|
63 |
General |
yapılacak bir şeyin konfirme edilmesi veya tamamlanması gereken son tarih |
cut-off date n.
|
|
64 |
General |
bir şeyin en önemli kısmının dışı |
non-core n.
|
|
65 |
General |
bir şeyin en önemlisi |
basics n.
|
|
66 |
General |
bir şeyin en basiti |
basics n.
|
|
67 |
General |
bir şeyin doğal sonucu |
corollary n.
|
|
68 |
General |
bir şeyin somut hali |
embodiment n.
|
|
69 |
General |
bir şeyin aşırı derecede yapıldığı süre |
binge n.
|
|
70 |
General |
bir şeyin alt kısmı |
underneath n.
|
|
71 |
General |
bir şeyin ilk biçimi |
original n.
|
|
72 |
General |
bir şeyin yerine başka bir şeyi koyma |
replacement n.
|
|
73 |
General |
bir şeyin diğerine karşı avantajları |
advantages over one thing to another n.
|
|
74 |
General |
(bir şeyin) alt arka (kısmı) |
lower back n.
|
|
75 |
General |
bir şeyin en temel özellikleri |
basic characteristics of something n.
|
|
76 |
General |
bir şeyin kesin işareti |
a sure sign of n.
|
|
77 |
General |
(bir şeyin) zayıf/korunaksız kısmı/parçası |
underbelly n.
|
|
78 |
General |
bir şeyin karanlık yüzü |
the dark face of something n.
|
|
79 |
General |
bir şeyin mantığı |
the logic behind n.
|
|
|
80 |
General |
bir şeyin alternatifi |
an alternative to n.
|
|
81 |
General |
bir şeyin alternatifi |
substitute n.
|
|
82 |
General |
eski bir şeyin taklidini yapma/eski gibi gösterme |
antiquing n.
|
|
83 |
General |
(başka bir şeyin) yerine geçen |
placeholder n.
|
|
84 |
General |
bir şeyin doğrudan bir parçası |
a direct part n.
|
|
85 |
General |
(bir şeyin) kısaltılmışı |
short for something n.
|
|
86 |
General |
eski bir şeyin taklidini yapma/eski gibi gösterme |
archaization n.
|
|
87 |
General |
(bir şeyin) en güzel şeyi |
crowning glory n.
|
|
88 |
General |
bir şeyin asıl unsurları |
main elements n.
|
|
89 |
General |
bir şeyin küçük parçası (özellikle yiyecek) |
niblet n.
|
|
90 |
General |
bir şeyin kanıtı/delili |
testament n.
|
|
91 |
General |
bir şeyin en aşağıdaki istenmeyen kısmı |
tail n.
|
|
92 |
General |
bir şeyin kopyası veya karşılığı |
tally n.
|
|
93 |
General |
özellikle bilimsel önemi olan bir şeyin belirli sınırlar dahilinde tutulduğu ve korunduğu tesis |
containment facility n.
|
|
94 |
General |
bir şeyin arkasını oluşturan parça |
backpiece n.
|
|
95 |
General |
bir şeyin inşasında topluca iş yapıp birbirine yardım etme |
raising bee n.
|
|
96 |
General |
bir şeyin inşasında topluca iş yapıp birbirine yardım etme |
barn raising n.
|
|
97 |
General |
bir şeyin orta ve son bölümü |
afternoon n.
|
|
98 |
General |
(bir şeyin) yıkıcı etkileri |
ravages n.
|
|
99 |
General |
(bir şeyin) belli bir versiyonu |
reading n.
|
|
100 |
General |
bir şeyin yeni biçimlendirilmiş hali |
recast n.
|
|
101 |
General |
bir şeyin bol bulunduğu yer |
central n.
|
|
102 |
General |
(bir şeyin) yeniden bir parçası olma |
reengagement n.
|
|
103 |
General |
(bir şeyin) yeniden bir parçası olma |
re-engagement n.
|
|
104 |
General |
bir şeyin az değiştirilmiş hali |
rehash n.
|
|
105 |
General |
(bir şeyin, mecaz anlamda) yüz binlercesi |
lakh n.
|
|
106 |
General |
bir şeyin üzerine kabartılmış ya da oyulmuş harf, karakter veya sembol |
charact [obsolete] n.
|
|
107 |
General |
(bir şeyin/kişinin) niteliklerine uygun mevki ya da konum |
niche n.
|
|
108 |
General |
bir şeyin en büyük delili/kanıtı |
nine points of the law n.
|
|
109 |
General |
(bir şeyin) şeklini değiştiren kimse |
remodeller n.
|
|
110 |
General |
(bir şeyin) biçimini değiştiren kimse |
remodeller n.
|
|
111 |
General |
(bir şeyin) şeklini değiştiren kimse |
remodeler n.
|
|
112 |
General |
(bir şeyin) biçimini değiştiren kimse |
remodeler n.
|
|
113 |
General |
bir şeyin kötü kullanım veya zorlanma neticesinde ziyan olması veya veriminin azalması |
natural wastage n.
|
|
114 |
General |
bir şeyin merkez veya orta noktası |
navel point n.
|
|
115 |
General |
bir şeyin çıkıntılı bölümü veya ucu |
neb n.
|
|
116 |
General |
bir şeyin olumsuzu |
negate n.
|
|
117 |
General |
(bir şeyin) en şiddetli noktası |
teeth n.
|
|
118 |
General |
bir şeyin ruhunu veya özünü barındıran düşünce/inanç |
temple n.
|
|
119 |
General |
değerli bir şeyin merkezi/odağı |
temple n.
|
|
120 |
General |
bir şeyin son hududu |
tether n.
|
|
121 |
General |
(bir şeyin) en başı |
the off n.
|
|
122 |
General |
(bir şeyin) tam tersi |
the reverse n.
|
|
123 |
General |
(bir şeyin) sebebi |
the thing n.
|
|
124 |
General |
bir şeyin iki zıt tarafı |
the yin and yang [usa] n.
|
|
125 |
General |
bir şeyin iki zıt parçası |
the yin and yang [usa] n.
|
|
126 |
General |
bir şeyin kalın kısmı |
thickness n.
|
|
127 |
General |
(bir şeyin) az bir kısmı |
tithe n.
|
|
128 |
General |
bir şeyin onuncu kısmı |
tithe n.
|
|
129 |
General |
bir şeyin yirmi sekizde biri |
twenty-eighth n.
|
|
130 |
General |
bir şeyin yirmi beşte biri |
twenty-fifth n.
|
|
131 |
General |
bir şeyin yirmi beşte biri |
twenty-first n.
|
|
132 |
General |
bir şeyin durumunu değiştiren şey |
alterant n.
|
|
133 |
General |
bir şeyin olumlu veya mantıklı yanı |
acceptable face n.
|
|
134 |
General |
bir şeyin ayrılmaz özelliği |
umbra n.
|
|
135 |
General |
(bir şeyin) kaynağı olan şey |
ancestor n.
|
|
136 |
General |
bir şeyin öncesinde yapılan eylem |
anteact n.
|
|
137 |
General |
(bir şeyin) kurucu annesi |
founding mother (of something) n.
|
|
138 |
General |
(bir şeyin) kurucusu olan kadın |
founding mother (of something) n.
|
|
139 |
General |
(bir şeyin) kuruluşunda emeği geçen kadın |
founding mother (of something) n.
|
|
140 |
General |
(bir şeyin) kuruluşunda öncü olan kadın |
founding mother (of something) n.
|
|
141 |
General |
bir şeyin cisme bürünmüş hali |
avatar n.
|
|
142 |
General |
bir şeyin somutlaşmış hali |
avatar n.
|
|
143 |
General |
bir şeyin değerini düşük tahmin etme |
underevaluation n.
|
|
144 |
General |
(bir şeyin) altındaki püskül |
underfringe n.
|
|
145 |
General |
(bir şeyin) altındaki saçak |
underfringe n.
|
|
146 |
General |
(bir şeyin) altında çıkıntı yapmış şey |
underlap n.
|
|
147 |
General |
(bir şeyin) altından dışarı çıkmış şey |
underlap n.
|
|
148 |
General |
(bir şeyin) altından fışkırmış şey |
underlap n.
|
|
149 |
General |
bir şeyin altındaki toprağı kazarak çıkaran kimse |
underminer n.
|
|
150 |
General |
bir şeyin alt yüzü |
underneath n.
|
|
151 |
General |
bir şeyin alt tarafı |
underneath n.
|
|
152 |
General |
bir şeyin görünen yüzünden daha az makbul olan diğer yüzü |
underside n.
|
|
153 |
General |
(bir şeyin) ne kadar az harcandığı |
underspend n.
|
|
154 |
General |
(bir şeyin) az harcanma miktarı |
underspend n.
|
|
155 |
General |
(bir şeyin bağlarını) gevşetme |
unfastening n.
|
|
156 |
General |
bir şeyin en geniş olduğu kısım |
beam n.
|
|
157 |
General |
bir şeyin ucundaki düz, tabaka halindeki yapı |
endplate n.
|
|
158 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içine koyma |
envelopment n.
|
|
159 |
General |
bir şeyin en önemli noktası |
essence n.
|
|
160 |
General |
(sergilenecek bir şeyin) örtüsünü kaldırma |
unveiling n.
|
|
161 |
General |
bir şeyin şişkin bölümü |
belly n.
|
|
162 |
General |
bir şeyin merkezi |
belly n.
|
|
163 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin dışına yerleştirme |
extraposition n.
|
|
164 |
General |
bir şeyin kötü haldeki uç kısmı |
fag end n.
|
|
165 |
General |
(bir şeyin) esprisi |
joke n.
|
|
166 |
General |
kısmen başka bir şeyin üzerine binmek |
lap n.
|
|
167 |
General |
bir şeyin ilk evresi |
maidenhead [obsolete] n.
|
|
168 |
General |
bir şeyin en faal, üretken, canlı, işlek olan kısmı |
mainstream n.
|
|
169 |
General |
temin edilemeyen bir şeyin ikamesi |
make-do n.
|
|
170 |
General |
bir şeyin bileşenlerinin bir araya gelme şekli |
makeup n.
|
|
171 |
General |
bir şeyin meraklısı kimse |
videophile n.
|
|
172 |
General |
bir şeyin görüldüğünü belirten bağırış |
view halloo n.
|
|
173 |
General |
bir şeyin önemli parçaları |
vitals n.
|
|
174 |
General |
bir şeyin üstündeki kapak |
lid on something n.
|
|
175 |
General |
bir şeyin üstündeki başlık/örtü |
lid on something n.
|
|
176 |
General |
bir şeyin dörtte biri |
quadrisection n.
|
|
177 |
General |
bir şeyin parçası |
limb n.
|
|
178 |
General |
bir şeyin içi |
womb n.
|
|
179 |
General |
kararlı bir şekilde (bir şeyin) peşinden koşma |
birddogging n.
|
|
180 |
General |
bir şeyin kuruluşunun veya başlangıcının anıldığı gün |
birthday n.
|
|
181 |
General |
(bir şeyin) küçük bir bölümü |
bit [scotland] n.
|
|
182 |
General |
(bir şeyin) küçük bir noktası |
bit [scotland] n.
|
|
183 |
General |
bir şeyin şişirilebilir kısmı |
bladder n.
|
|
184 |
General |
bir şeyin olmadığı yer |
blank n.
|
|
185 |
General |
(bir şeyin göze çarpması için kullanılan) çok parlak bir turuncu rengi |
blaze orange n.
|
|
186 |
General |
(bir şeyin göze çarpması için kullanılan) çok parlak bir turuncu rengi |
safety orange n.
|
|
187 |
General |
bir şeyin müptelası olan kimse |
junkie n.
|
|
188 |
General |
bir şeyin üzerinde hak iddia etme |
laying claim n.
|
|
189 |
General |
birinin veya bir şeyin şerefine içilen küçük içki |
lechaim n.
|
|
190 |
General |
bir şeyin tamamı |
whole hog n.
|
|
191 |
General |
bir şeyin hepsi |
whole hog n.
|
|
192 |
General |
bir şeyin tamamı |
whole-hog n.
|
|
193 |
General |
bir şeyin hepsi |
whole-hog n.
|
|
194 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır |
margent n.
|
|
195 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin istenen şekilde olmadığı sınır |
margent n.
|
|
196 |
General |
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır |
margin n.
|
|
197 |
General |
bir şeyin yarısı |
halfendeale n.
|
|
198 |
General |
hacim, yoğunluk veya katılık barındırmayan bir şeyin kesintisiz yayılımı |
mass n.
|
|
199 |
General |
bir şeyin meydana geldiği öz |
whatness n.
|
|
200 |
General |
bir şeyin özü |
whatness n.
|
|
201 |
General |
bir kimsenin veya bir şeyin ortaya çıktığı kaynak |
whence n.
|
|
202 |
General |
çırpılan bir şeyin hareketi |
whisking n.
|
|
203 |
General |
bir şeyin içi |
womb n.
|
|
204 |
General |
bir şeyin vücut bulmuş hali |
body n.
|
|
205 |
General |
bir şeyin asılma şekli |
hang n.
|
|
206 |
General |
bir şeyin altında yatan amaç |
meaning n.
|
|
207 |
General |
bir şeyin sembolik değeri |
meaning n.
|
|
208 |
General |
makine ile çoğaltılmış bir şeyin kopyalarından her biri |
mechanograph n.
|
|
209 |
General |
bir şeyin doğruluğundan şüphe etme |
mental rejection n.
|
|
210 |
General |
bir dizi bölümden oluşan bir şeyin iki uç bölümü dışında kalan kısmı |
middle n.
|
|
211 |
General |
bir şeyin düşüş mesafesi |
fall n.
|
|
212 |
General |
(bir şeyin) alçakça kullanımı |
harlotry n.
|
|
213 |
General |
bir şeyin meraklısı olan kimse |
head n.
|
|
214 |
General |
mülkiyet haricindeki bir şeyin bir selefin isteğine uygun olarak veya olmayarak aktarıldığı kimse |
heir n.
|
|
215 |
General |
bir şeyin bir milyon eşit parçasından biri |
millionth n.
|
|
216 |
General |
doğranmış bir şeyin küçük parçaları |
mince n.
|
|
217 |
General |
bir şeyin tutulduğu veya ertelendiğine ilişkin bir emir veya işaret |
hold n.
|
|
218 |
General |
bir şeyin geniş kısmı |
broad n.
|
|
219 |
General |
bir şeyin artırıldığı miktar |
hike n.
|
|
220 |
General |
bir şeyin keşfedildiği yer |
home n.
|
|
221 |
General |
bir şeyin kurulduğu yer |
home n.
|
|
222 |
General |
bir şeyin geliştirildiği yer |
home n.
|
|
223 |
General |
bir şeyin tanıtıldığı yer |
home n.
|
|
224 |
General |
bir şeyin değerini takdir edememe |
misprision n.
|
|
225 |
General |
bir şeyin kayıp olan bütünleyici parçası |
missing link n.
|
|
226 |
General |
bir şeyin kısmen kavranması |
moment n.
|
|
227 |
General |
(bir şeyin) sonucunda oluşan şart, durum veya şey |
mony n.
|
|
228 |
General |
bir şeyin lekeli veya alacalı görünmesi için çalışan kimse |
mottler n.
|
|
229 |
General |
bir şeyin toplam miktarı |
mountenance n.
|
|
230 |
General |
bir şeyin toplam kütlesi |
mountenance n.
|
|
231 |
General |
bir şeyin toplam miktarı |
mountenaunce n.
|
|
232 |
General |
bir şeyin toplam kütlesi |
mountenaunce n.
|
|
233 |
General |
bir şeyin yerine eşdeğerini temin etme |
replacing n.
|
|
234 |
General |
bir şeyin sunduğu artılar |
rewards n.
|
|
235 |
General |
bir şeyin yeniden işlenmesi |
reworking n.
|
|
236 |
General |
bir şeyin süresi |
life n.
|
|
237 |
General |
bir şeyin belirli açısı veya görünümü |
light n.
|
|
238 |
General |
(bir şeyin) çifti |
look-alike n.
|
|
239 |
General |
(bir şeyin) gelecekte gerçekleşme ihtimali |
lookout [uk] n.
|
|
240 |
General |
(bir şeyin) gelecekte gerçekleşme ihtimali |
look-out [uk] n.
|
|
241 |
General |
uzaktaki bir şeyin yükselerek belirmesi |
loom n.
|
|
242 |
General |
gerçek bir şeyin abartılmış veya idealleştirilmiş yorumu |
myth n.
|
|
243 |
General |
bir şeyin sembolik önemi |
mythology [obsolete] n.
|
|
244 |
General |
(bir şeyin) iş gören ucu |
business end n.
|
|
245 |
General |
bir şeyin yapılma veya düşünülme şeklini önemli ölçüde değiştiren şey |
game-changer n.
|
|
246 |
General |
bir şeyin hareket etmesine yardımcı cihaz |
glider n.
|
|
247 |
General |
bir şeyin yüceltilmiş hali |
glorification n.
|
|
248 |
General |
bir şeyin görkemli hali |
glorification n.
|
|
249 |
General |
kutsal görülen bir şeyin adıyla aynı olan, ondan türetilmiş veya o şeyin adını içeren ifade |
oath n.
|
|
250 |
General |
bir şeyin sonuna işaret eden şey |
obituary n.
|
|
251 |
General |
(bir şeyin) çevresinde daire oluşturan kimse |
ringer n.
|
|
252 |
General |
bir şeyin meydana geldiği belirli zaman |
occasion n.
|
|
253 |
General |
(bir şeyin kullanıma hazır halde olduğunu ilan eden) açılış seremonisi |
christening n.
|
|
254 |
General |
(bir şeyin gelişmeye başladığı) ilk dönem |
dark age n.
|
|
255 |
General |
başka bir şeyin sonucuna dayanan durum |
dependency n.
|
|
256 |
General |
bir şeyin değerini düşüren kimse |
depreciator n.
|
|
257 |
General |
bir şeyin minyatürü |
diminutive n.
|
|
258 |
General |
bir şeyin küçük kopyası |
diminutive n.
|
|
259 |
General |
(bir şeyin) pürüzlü tarafı |
grain n.
|
|
260 |
General |
bir şeyin ilki |
grandaddy n.
|
|
261 |
General |
bir şeyin en eskisi |
grandaddy n.
|
|
262 |
General |
bir şeyin en saygı duyulanı |
grandaddy n.
|
|
263 |
General |
bir şeyin ilki |
granddaddy n.
|
|
264 |
General |
bir şeyin en eskisi |
granddaddy n.
|
|
265 |
General |
bir şeyin en saygı duyulanı |
granddaddy n.
|
|
266 |
General |
bir şeyin temeli |
grass-roots n.
|
|
267 |
General |
bir şeyin kaynağı |
grass-roots n.
|
|
268 |
General |
bir şeyin sonunu getiren unsur |
graveyard n.
|
|
269 |
General |
bir şeyin sapındaki tutmayı kolaylaştırıcı kılıf |
gripper n.
|
|
270 |
General |
bir şeyin sorumluluğunu kabul eden veya güvence veren kimse |
guaranty n.
|
|
271 |
General |
bir şeyin hareketini yönlendirmeye yarayan düzenek |
guide n.
|
|
272 |
General |
bir şeyin hareketini kontrol için kullanılan halat veya kablo |
guyline n.
|
|
273 |
General |
bir şeyin ters gitme ihtimali varsa, bu ihtimalin gerçekleşeceğini ifade eden esprili bir önerme |
murphys law n.
|
|
274 |
General |
bir şeyin diğerini geçme miktarı |
odds n.
|
|
275 |
General |
bir şeyin diğerini geçme derecesi |
odds n.
|
|
276 |
General |
bir şeyin diğerinden az olma miktarı |
odds n.
|
|
277 |
General |
bir şeyin diğerinden az olma derecesi |
odds n.
|
|
278 |
General |
bir şeyin bedeli olarak para teklif etme |
offering n.
|
|
279 |
General |
bir şeyin normal miktarı |
on average n.
|
|
280 |
General |
bir şeyin üzerine akma |
onflow n.
|
|
281 |
General |
bir şeyin üzerine serilen şey |
onlay n.
|
|
282 |
General |
bir şeyin üzerine uygulanan şey |
onlay n.
|
|
283 |
General |
(bir şeyin veya kimsenin) muadili |
opposite number n.
|
|
284 |
General |
bir şeyin abartılı şekilde talep edilmesi |
overclaim n.
|
|
285 |
General |
bir şeyin dozunu kaçıran kimse |
overdoer n.
|
|
286 |
General |
(bir şeyin) üzerini boyayan kimse |
overdyer n.
|
|
287 |
General |
bir yerin veya şeyin üzerinde büyüyen oluşum |
overgrowth n.
|
|
288 |
General |
bir şeyin üzerinde bulunan şey |
overlier n.
|
|
289 |
General |
bir şeyin üzerinde uzanan kısım |
overlier n.
|
|
290 |
General |
bir şeyin ters yüzü |
overside n.
|
|
291 |
General |
bir şeyin harap olmasına veya yıkılmasına yol açarak yapılan tahribat |
ruination n.
|
|
292 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içinde eritme |
illiquation [rare] n.
|
|
293 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin içinde çözündürme |
illiquation [rare] n.
|
|
294 |
General |
bir şeyin görüntüsünü yaratan kimse |
imager n.
|
|
295 |
General |
iki veya daha fazla şeyin fiziksel olarak bir araya gelmesi |
impinging n.
|
|
296 |
General |
bir şeyin halk ağzındaki ismi |
common name n.
|
|
297 |
General |
bir şeyin bilimsel olmayan ismi |
common name n.
|
|
298 |
General |
başka bir şeyin içinde var olma |
inbeing n.
|
|
299 |
General |
daha büyük veya önemli bir şeyin sonucu olan durum |
incident n.
|
|
300 |
General |
daha önemli bir şeyin sonucu olarak meydana gelen durum |
incident n.
|
|
301 |
General |
bir şeyin altına yerleştirme |
infraposition n.
|
|
302 |
General |
bir şeyin altına koyma |
infraposition n.
|
|
303 |
General |
bir şeyin üzerinde durma |
insisture [obsolete] n.
|
|
304 |
General |
bir şeyin üzerinde oturma |
insisture [obsolete] n.
|
|
305 |
General |
bir şeyin etrafını çeviren şerit |
verge [obsolete] n.
|
|
306 |
General |
(bir şeyin) kenarından akmak |
bathe n.
|
|
307 |
General |
bir şeyin hakikisi |
goods n.
|
|
308 |
General |
belirli bir alana ait her şeyin kopyasını biriktiren koleksiyoncu |
completist n.
|
|
309 |
General |
bir şeyin bir kimseye göre tanımı |
conception n.
|
|
310 |
General |
bir şeyin en eski örneği |
doyen n.
|
|
311 |
General |
bir şeyin alçalma mesafesi |
drop n.
|
|
312 |
General |
bir şeyin unutulduğu yer |
dustbin n.
|
|
313 |
General |
bir şeyin unutulduğu yer |
dustheap n.
|
|
314 |
General |
bir şeyin bir boyutunun başka boyuta oranı |
index n.
|
|
315 |
General |
bir şeyin tedarikini yöneten kurulum |
pool n.
|
|
316 |
General |
bir şeyin yapısal özelliği |
contexture n.
|
|
317 |
General |
bir şeyin devamı |
continuance n.
|
|
318 |
General |
fark edilebilir ve genellikle kompleks bir yapıdaki bir şeyin kendine özgü özellikleri |
contour n.
|
|
319 |
General |
fark edilebilir ve genellikle kompleks bir yapıdaki bir şeyin kendine özgü düzeni |
contour n.
|
|
320 |
General |
bir şeyin üst kısmı |
crownpiece n.
|
|
321 |
General |
bir şeyin yansıttığı enerji |
feel n.
|
|
322 |
General |
bir şeyin üzerine uzanma |
innixion [obsolete] n.
|
|
323 |
General |
bir şeyin içinde veya üzerinde oturan kimse |
insessor n.
|
|
324 |
General |
bir şeyin kaderinin bağlı olduğu kimse |
pivot n.
|
|
325 |
General |
içinde (bina) bir şeyin bulunduğu alan |
platform [obsolete] n.
|
|
326 |
General |
bir şeyin uzandığı sınır |
diapason n.
|
|
327 |
General |
bir şeyin tamamına sahip olma |
corner n.
|
|
328 |
General |
bir şeyin kurgusallaştırılmış hali |
fictionization n.
|
|
329 |
General |
bir şeyin kurgusallaştırılmış hali |
fictionisation n.
|
|
330 |
General |
bir şeyin nedeni |
first cause n.
|
|
331 |
General |
öncesinde pasif olan veya hafif seyreden bir şeyin aniden şiddetlenmesi |
flare-up n.
|
|
332 |
General |
bir şeyin net olarak anlaşıldığı veya algılandığı durum |
focus n.
|
|
333 |
General |
bir şeyin önüne asılan örtü |
forecloth n.
|
|
334 |
General |
duyular yoluyla bir şeyin farkına varma |
perception n.
|
|
335 |
General |
zemindeki bir şeyin kapladığı küçük alan |
plot n.
|
|
336 |
General |
bir şeyin numune olması için çıkarılan çekirdeği |
plug n.
|
|
337 |
General |
bir şeyin gerçek bilgisine sahip olmadan önce oluşan fikir veya görüş |
presentiment n.
|
|
338 |
General |
bir şeyin içinden geçirilen şey |
pull-through n.
|
|
339 |
General |
bir şeyin kabuğunu ayıklamaya yarayan elek gibi gereç |
scalp n.
|
|
340 |
General |
bir şeyin diğer şeylere göre durumu |
schesis n.
|
|
341 |
General |
bir şeyin taban bölümü |
seat n.
|
|
342 |
General |
bir şeyin tabanını oluşturan parça |
seat n.
|
|
343 |
General |
bir şeyin üstüne veya içine yerleştirilen eleman |
seating n.
|
|
344 |
General |
bir şeyin kaynağı olan yer |
seminary n.
|
|
345 |
General |
bir şeyin dibinde yer alan şey |
shadow n.
|
|
346 |
General |
bir şeyin arasında saklanan hatıra |
pressing n.
|
|
347 |
General |
gülünecek bir şeyin olmadığı durum |
sohf (sense of humour failure) n.
|
|
348 |
General |
bir şeyin tamamı |
solidum n.
|
|
349 |
General |
(bir şeyin) boyutu |
scope of (something) n.
|
|
350 |
General |
(bir şeyin) temel dayanağı |
premise (of something) n.
|
|
351 |
General |
(bir şeyin) öncülü |
premise (of something) n.
|
|
352 |
General |
(bir şeyin) ana konsepti |
premise (of something) n.
|
|
353 |
General |
bir şeyin minyatürü |
pocket edition n.
|
|
354 |
General |
bir şeyin bir bölümü |
somedeal n.
|
|
355 |
General |
(bir şeyin) meraklısı |
sucker n.
|
|
356 |
General |
bir şeyin sonuna eklenen şey |
suffix n.
|
|
357 |
General |
bir şeyin sonu |
suicide n.
|
|
358 |
General |
bir şeyin üzerine yatma |
superincumbence n.
|
|
359 |
General |
bir şeyin üzerine dayanma |
superincumbence n.
|
|
360 |
General |
bir şeyin yerine getirilen şey |
supplanter n.
|
|
361 |
General |
bir şeyin devamlılığı |
survival n.
|
|
362 |
General |
bir şeyin aynı anda meydana gelmesini sağlayan uyarlama |
synchronising n.
|
|
363 |
General |
bir şeyin aynı anda meydana gelmesini sağlayan uyarlama |
synchronizing n.
|
|
364 |
General |
ta kendisi olmak (somut bir şeyin) |
personify v.
|
|
365 |
General |
bir şeyin aleyhinde olmak |
be opposed to something v.
|
|
366 |
General |
benzeri olmak (başka birinin/başka bir şeyin) |
correspond to v.
|
|
367 |
General |
bir şeyin miktarını ölçmek |
quantitate v.
|
|
368 |
General |
anlamak (bir şeyin değerini/önemini/gerekliliğini) |
appreciate v.
|
|
369 |
General |
bir şeyin anlamını bulmak |
puzzle something out v.
|
|
370 |
General |
belirli bir şeyin damgasını vurmak |
stigmatize v.
|
|
371 |
General |
bir şeyin ardındaki iyi niyeti kavrayarak kızmamak |
take something in the right spirit v.
|
|
372 |
General |
bir şey başka bir şeyin sonucunu etkilemek |
tilt the balance v.
|
|
373 |
General |
yerini almak (yeni bir şey eski bir şeyin) |
supersede v.
|
|
374 |
General |
zarar vermek (bir şeyin yüzeyine) |
deface v.
|
|
375 |
General |
bir şeyin yolunu kesmek |
head something off v.
|
|
376 |
General |
eleştirerek bir şeyin çekiciliğini azaltmak |
throw cold water on v.
|
|
377 |
General |
bir şeyin fişini prize sokmak |
plug something in v.
|
|
378 |
General |
bir şeyin fermuarını açmak |
zipper something open v.
|
|
379 |
General |
bir şeyin asıl sebebini bulmak |
get to the bottom of v.
|
|
380 |
General |
bir şeyin önemli bir öğesi olmak |
be a part and parcel of v.
|
|
381 |
General |
kokusu olmak (belirli bir şeyin) |
smell of v.
|
|
382 |
General |
bir şeyin delili olmak |
be a witness to v.
|
|
383 |
General |
bir şeyin içinde imal etmek |
build into v.
|
|
384 |
General |
bir şeyin lehinde karar vermek |
decide for something v.
|
|
385 |
General |
bir şeyin tellerini lif lif ayırmak |
tease something apart v.
|
|
386 |
General |
üstüne sürmek (bir şeyin) |
top v.
|
|
387 |
General |
bir tarafına destek koymak (bir şeyin çökmesini önlemek için) |
shore up v.
|
|
388 |
General |
bir şeyin niteliğini tayin etmek |
assess v.
|
|
389 |
General |
bir sıçrayışta (bir şeyin) üstünden geçmek |
spring over v.
|
|
390 |
General |
bir şeyin tamamını okumak |
read something through v.
|
|
391 |
General |
son vermek için bir şeyin üstüne gitmek |
crack down on v.
|
|
392 |
General |
bildirmek (bir şeyin alındığını/farkedildiğini) |
acknowledge v.
|
|
393 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin üzerine bindirmek |
superimpose on v.
|
|
394 |
General |
bir sıçrayışta (bir şeyin) üstünden geçmek |
spring across v.
|
|
395 |
General |
bir şeyin meraklısı olmak |
go in for v.
|
|
396 |
General |
bir şeyin etrafına dolanmak |
entwine itself around v.
|
|
397 |
General |
vücuduna belirli bir şeyin dövmesini yapmak |
tattoo on v.
|
|
398 |
General |
bir şeyi verip onun değerini başka bir şeyin bedelinden düşürerek o şeyi satın almak |
trade something in v.
|
|
399 |
General |
bir şeyin çizgileri belli olmaya başlamak |
take shape v.
|
|
400 |
General |
bir şeyin suçlusu olmak |
have oneself to thank for v.
|
|
401 |
General |
artmak (bir şeyin değeri) |
appreciate v.
|
|
402 |
General |
bir şeyin zararını telafi etmek |
make amends to someone for something v.
|
|
403 |
General |
bir şeyin satışından kar etmek |
sell something at a profit v.
|
|
404 |
General |
gerekmek (bir şeyin çalıştırılması veya tamamlanması için belirli bir şey) |
take v.
|
|
405 |
General |
yerini almak (yeni bir şey eski bir şeyin) |
supplant v.
|
|
406 |
General |
beklemek (bir şeyin yapılmasını) |
expect v.
|
|
407 |
General |
bir şeyin lehinde karar vermek |
decide in favor of something v.
|
|
408 |
General |
bir şeyi başka bir şeyin kisvesine büründürmek |
cloak something in a guise of v.
|
|
409 |
General |
bir şeyin ilerlemesini engellemek |
head something off v.
|
|
410 |
General |
sadece gereken yerlere boya vurarak bir şeyin görünümünü düzeltmek |
touch something up v.
|
|
411 |
General |
bir şeyin yok edilmesini hoş karşılamak |
regard something as good riddance v.
|
|
412 |
General |
bir şeyin sonunu getirmek |
see something through v.
|
|
413 |
General |
birine bir şeyin nasıl yapıldığını göstermek |
show someone the way to do something v.
|
|
414 |
General |
hafif bir tadı olmak (belirli bir şeyin bir yiyecekte veya içecekte) |
smack of v.
|
|
415 |
General |
bir şeyin üzerinde durmamak |
take something in stride v.
|
|
416 |
General |
çarpıtmak (bir şeyin anlamını) |
skew v.
|
|
417 |
General |
bir şeyi verip onun değerini başka bir şeyin bedelinden düşürerek o şeyi satın almak |
trade something in for v.
|
|
418 |
General |
belirli bir şeyin damgasını vurmak |
stigmatize as v.
|
|
419 |
General |
iade edilmesini istemek (bir şeyin) |
call in v.
|
|
420 |
General |
adamı olmak (bir şeyin) |
suit v.
|
|
421 |
General |
bir şeyin anlamını bulmaya çalışmak |
puzzle something out v.
|
|
422 |
General |
doğru olduğunu kabul etmek (hakim bir şeyin) |
sustain v.
|
|
423 |
General |
bırakılmasını vasiyet etmek (bir şeyin birine) |
will to v.
|
|
424 |
General |
yanılmış olan birine bir şeyin gerçekten nasıl olduğunu söylemek |
set someone right about v.
|
|
425 |
General |
dört köşeli hale getirmek (bir şeyin kenarlarını) |
square off v.
|
|
426 |
General |
bir şeyin verdiği heyecanla dolu olmak |
be flushed with v.
|
|
427 |
General |
verilmesi planlanmak (bir şeyin belirli bir şeye/yere) |
be ticketed for v.
|
|
428 |
General |
şahadet etmek (belgeyi imzalayarak bir şeyin doğruluğuna veya gerçekliğine) |
attest v.
|
|
429 |
General |
birinde belirli bir şeyin belirtileri gözükmek |
show signs of v.
|
|
430 |
General |
bir şeyin fiyatı düşmek |
come down in price v.
|
|
431 |
General |
kabul etmek (bir şeyin doğru olduğunu) |
yield v.
|
|
432 |
General |
yerine geçmek (başkasının/başka bir şeyin) |
take over v.
|
|
433 |
General |
bir şeyin işe yaramaz olduğuna karar vermek |
write something off v.
|
|
434 |
General |
tahmin etmek (bir şeyin olacağını) |
suspect v.
|
|
435 |
General |
klapeyle bir şeyin akışını kısmak |
throttle v.
|
|
436 |
General |
bir şeyin zamanını beklemek |
bide one's time v.
|
|
437 |
General |
bir şeyin aslında var olmak |
be inherent in something v.
|
|
438 |
General |
bir şeyin içinde çok saygın bir yeri olmak |
be enshrined in v.
|
|
439 |
General |
bir şeyin çaresine bakmak |
look for a way to do something v.
|
|
440 |
General |
bir şeyin doğruluğunu ortaya koymak |
verify v.
|
|
441 |
General |
gitgide pençesine düşmek (kötü bir şeyin) |
sink into v.
|
|
442 |
General |
işleme yapmak (bir şeyin üzerine) |
work v.
|
|
443 |
General |
ticaretini yapmak (yasalara aykırı bir şekilde bir şeyin) |
traffic in v.
|
|
444 |
General |
bir şeyin aleyhinde karar vermek |
decide against something v.
|
|
445 |
General |
bir şeyin yerini işgal etmek |
take something's place v.
|
|
446 |
General |
birini bir şeyin aleyhine çevirmek |
set someone against something v.
|
|
447 |
General |
bir şeyin kanıtı olmak |
be a witness to v.
|
|
448 |
General |
bir şeyin güzelliğini belirtmek |
serve as an offset to something v.
|
|
449 |
General |
bir şeyin parçalarını bir araya getirmek |
piece something together v.
|
|
450 |
General |
yanılmış olan birine bir şeyin gerçekten nasıl olduğunu söylemek |
put someone right about v.
|
|
451 |
General |
bir şeyin üstüne tıklamak |
click on something v.
|
|
452 |
General |
daha başlangıçta bir şeyin önünü almak |
nip something in the bud v.
|
|
453 |
General |
daha başlangıçta bir şeyin önünü almak |
nip in the bud v.
|
|
454 |
General |
bir şeyin tükenmesi |
run out of v.
|
|
455 |
General |
bir şeyin bitmesi |
run out of v.
|
|
456 |
General |
gözü (bir şeyin) üzerinde olmak |
have one's eyes on v.
|
|
457 |
General |
birine bir şeyin bedelini ödemek |
compensate someone for v.
|
|
458 |
General |
bir şeyin ağırlığını kaldırmak |
support v.
|
|
459 |
General |
gözü (bir şeyin) üstünde olmak |
keep an eye on v.
|
|
460 |
General |
parasını ödemek (bir şeyin) |
stand v.
|
|
461 |
General |
bir şeyin çok zararını görmek |
be hard hit by v.
|
|
462 |
General |
bir şeyin dedikodusunu yapmak |
gossip about v.
|
|
463 |
General |
boyunda olmak (bir şeyin) |
stand v.
|
|
464 |
General |
bir şeyin delisi olmak |
be nuts about v.
|
|
465 |
General |
bir şeyin sahipliğini satmak |
sell out v.
|
|
466 |
General |
(bir şeyin) yanından geçmek |
walk along v.
|
|
467 |
General |
bir şeyin nasıl yapılacağını öğrenmek |
learn how to do something v.
|
|
468 |
General |
bir şeyin tonunda söylemek |
sing to the tune of something v.
|
|
469 |
General |
bir şeyin nakaratında söylemek |
sing to the tune of something v.
|
|
470 |
General |
(bir şeyin) önemli bir öğesi olmak |
feature in v.
|
|
471 |
General |
bir şeyin yerine başka bir şey koymak |
replace v.
|
|
472 |
General |
bir şeyin mantıklı olmadığını düşünerek -den vazgeçmek |
think better of v.
|
|
473 |
General |
hakimiyetine sokmak (bir başka şeyin) |
subordinate to v.
|
|
474 |
General |
üstüne bindirmek (bir başka şeyin) |
superimpose over v.
|
|
475 |
General |
sokmak (bir başka şeyin içine) |
thrust into v.
|
|
476 |
General |
bir şeyin güzelliğini ortaya çıkarmak |
set off v.
|
|
477 |
General |
bir şeyin yüzeyine zarar vermek |
deface v.
|
|
478 |
General |
sürmek (bir başka şeyin üstüne) |
spread v.
|
|
479 |
General |
üstüne koymak (bir başka şeyin) |
superimpose over v.
|
|
480 |
General |
bir şeyin üzerinden atlamak |
jump over v.
|
|
481 |
General |
bir şeyin altındaki toprağı kazarak çıkarmak |
undermine v.
|
|
482 |
General |
bir şeyin üzerinde hak iddia etmek |
call dibs on something v.
|
|
483 |
General |
bir şeyin üzerinde hak iddia etmek |
claim possession on something v.
|
|
484 |
General |
bir şeyin içine kilitlemek |
lock into v.
|
|
485 |
General |
bir şeyin nedenini kestirmek |
figure out v.
|
|
486 |
General |
bir şeyin varlığını hissetmek |
feel the presence of something v.
|
|
487 |
General |
bir şeyin eksikliğini gidermek |
fill the deficiency of v.
|
|
488 |
General |
bir şeyin üzerine bastırmak |
bear down on something v.
|
|
489 |
General |
bir şeyin üzerine sertçe bastırmak |
bear down too hard v.
|
|
490 |
General |
ağırlığını bir şeyin üzerine vermek |
put one’s weight into something v.
|
|
491 |
General |
bir şeyin/kişinin yanından (tek sıra) geçmek |
file past someone or something v.
|
|
492 |
General |
bir şeyin fermuarını açmak |
unzip v.
|
|
493 |
General |
bir şeyin grafiğini çıkarmak |
graph something out v.
|
|
494 |
General |
bir şeyin durdurulmasını istemek |
call a halt to something v.
|
|
495 |
General |
bir şeyin rotasını bir yere doğru yöneltmek |
head something at something v.
|
|
496 |
General |
bir şeyin özünü kavramak |
grok v.
|
|
497 |
General |
bir şeyin üzerinde ısrarla durmak |
lay great stress on something v.
|
|
498 |
General |
(bir şeyin) üstünde kötü yan etkisi olmak |
have adverse side effects of (something) v.
|
|
499 |
General |
(bir şeyin) hesabını kitabını yapmak |
do the math v.
|
|
500 |
General |
bir şeyin solunda kalmak/olmak |
keep on the left side of something v.
|
|