önüne - Turkish English Dictionary
History

önüne



Meanings of "önüne" in English Turkish Dictionary : 6 result(s)

Turkish English
General
önüne in front of adj.
önüne before prep.
önüne up to prep.
önüne tofore [obsolete] prep.
önüne sub pref.
önüne in the way expr.

Meanings of "önüne" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
General
evlerin önüne oturmak için yapılan düz yükselti ve buradaki oturma yeri terrace n.
önüne bakmayan kimse jay n.
toplum önüne ilk çıkış debut n.
iskoç eteğinin önüne asılan kürk torba sporran n.
önüne bakmadan yürüyen kimse jaywalker n.
önüne bakmadan yürüyen kimse jaywalkers n.
göz önüne alma consideration n.
önüne bakmadan yürüme jaywalking n.
lokomotifin önüne konan teçhizat cowcatcher n.
şömine önüne konan halı hearthrug n.
önüne gelenle yatma promiscuity n.
toplum önüne çıkma coming out n.
inananların önüne atıldığı tekerlekli hint heykeli juggernaut n.
şöminenin önüne konulan alçak parmaklık fender n.
önüne gelenle yatan ahlaksız kadın skank n.
önüne gelen her şeyi yıkan güç juggernaut n.
önüne geçme prevention n.
önüne bakmadan yürüyen kimse jay-walker n.
gözler önüne serme unfolding n.
göz önüne alma bearing in mind n.
toplum önüne çıkma public appearance n.
toplum önüne çıkış public appearance n.
halkın önüne çıkma public appearance n.
göz önüne getirme visualization n.
büyük zarar ve acıyı gözler önüne seren manzara charnel house n.
büyük zarar ve acıyı gözler önüne seren manzara charnel-house n.
soyluluk göstergesi olarak soyadı önüne gelen edat nobiliary particle n.
bir evi yol ve diğer binalardan ayırmak için önüne çekilen çim ekilmiş şerit alan nature strip n.
önüne çıkan ilk kişi the next man n.
başkasının çıkarlarını kendininkinin önüne koyma tuism n.
(bir şeyi) gözler önüne seren kimse unfolder n.
(bir şeyi) gözler önüne serme unfoldment n.
yüzüğün parmaktan çıkmasını önlemek için önüne takılan ikinci yüzük keeper ring n.
eskiden botların altının temizlenmesi için ev önüne konan metal mekanizma boot-scraper n.
şömine önüne konan halı herthrug n.
önüne dini yazı bulunan altın levha tutturulmuş keten bir sarıktan oluşan, yahudilerin eski dini önderlerinin giydiği resmi başlık miter n.
yaşlı kadınların soyadlarının önüne getirilen bir ifade mother n.
evli olmayan kadınların soyadının önüne konulan bir nezaket unvanı mrs [obsolete] n.
evli olmayan kadınların soyadının önüne konulan bir nezaket unvanı mrs. [obsolete] n.
yeniden gözünün önüne getirme revisualization n.
yeniden gözünün önüne getirme revisualisation n.
ocak önüne serilen halı hearth rug n.
ocak önüne serilen halı hearthrug n.
ileri vadeli etkenleri göz önüne alarak bir sorunu inceleme long view n.
göz önüne getirme implosion n.
önüne geçilemez impreventability n.
önüne madeni para veya aksesuar yerleştirilebilen bağcıksız bir ayakkabı türü penny loafer n.
torbasını doldurmak için önüne geleni vuran avcı pot hunter n.
bir şeyin önüne asılan örtü forecloth n.
birden önüne çıkma outrush n.
sinagogda kutsal sandığın önüne asılan süslü perde paroket n.
sinagogda kutsal sandığın önüne asılan süslü perde parocheth n.
sinagogda kutsal sandığın önüne asılan süslü perde parochet n.
(adın önüne gelen) hitap sözcüğü prefix n.
önüne getirme preposition n.
göz önüne almama prescission n.
göz önüne serme presentment n.
kendi kendine suçun önüne geçme self-policing n.
önüne gelenle düşüp kalkma sleeping around n.
önüne geçmek obviate v.
önüne bir şey koyarak örtmek screen off v.
yargılanmak üzere birini mahkemenin önüne çıkartmak bring someone to justice v.
önüne geçmek prohibit v.
önüne katmak sweep v.
göz önüne almak make allowances for v.
önüne katmak drive v.
kuyruktakilerin önüne geçmek jump the queue v.
göz önüne almak keep in view v.
gözler önüne sermek display v.
göz önüne almak take cognizance of v.
önüne bir şey koyarak kapatmak screen off v.
önüne geçmek head off v.
göz önüne sermek display v.
önüne katmak sweep before one v.
gözler önüne sermek reveal v.
göz önüne almak take into account v.
arkasından yetişip önüne geçmek overhaul v.
gözünün önüne getirmek envision v.
göz önüne almak allow v.
göz önüne almak regard v.
gözünün önüne gelmek conjure up a mental picture of v.
göz önüne sermek flaunt v.
hakkı yokken sırada bekleyenlerin önüne geçmek jump the queue v.
göz önüne sermek unroll v.
önüne bakmadan yürümek jaywalk v.
gözünün önüne getirmek visualize v.
yeniden göz önüne almak reevaluate v.
göz önüne almak consider v.
önüne geçmek avert v.
göz önüne almak see v.
önüne düşüp götürmek marshal v.
önüne geçmek forestall v.
göz önüne sermek unfurl v.
önüne bir şey koyarak gözükmemesini sağlamak screen off v.
göz önüne almamak be unmindful of v.
önüne geçmek get ahead v.
önüne geçmek get ahead of somebody v.
önüne geçilmek be precluded v.
göz önüne almak look at v.
göz önüne almamak prescind v.
gözünün önüne getirmek envisage v.
önüne bakmadan yürümek jay-walk v.
ilerleyerek diğerlerinin önüne geçmek get ahead v.
önüne geçmek preclude v.
gözler önüne serilmek unfold v.
göz önüne sermek unfold v.
göz önüne serilmek unfold v.
olası bir facianın önüne geçilmek prevent a probable disaster v.
olası bir facianın önüne geçilmek prevent a potential disaster v.
olası bir facianın önüne geçilmek prevent a possible disaster v.
olası bir facianın önüne geçmek prevent a potential disaster v.
egosunun önüne geçmek overcome one's ego v.
olası bir facianın önüne geçmek prevent a possible disaster v.
olası bir facianın önüne geçmek prevent a probable disaster v.
skandalı gözler önüne sermek muckraker v.
skandalı gözler önüne sermek muckrake v.
mahkemenin önüne çıkarmak bring someone to justice v.
sahtekarlığın önüne geçmek prevent/control the fraud v.
istekleri göz önüne almak consider the requests v.
birisini (hakim) önüne/karşısına çıkarmak haul someone (up) before someone v.
hakim önüne çıkmak come up before the judge v.
hakim önüne çıkmak stand up before the judge v.
hakim önüne çıkmak be up before the judge v.
(kuyruktakilerin) önüne geçmek cut in front of v.
(kuyruktakilerin) önüne geçmek cut in line v.
gözünün önüne getirmek visualise v.
kedilerin önüne mama kasesi koymak put a bowl of food before the cats v.
kedilerin önüne mama kasesi koymak set a bowl of food before the cats v.
olay/hadise/rezalet çıkmasının önüne geçmek avoid a scene v.
yeniden göz önüne almak re-evaluate v.
önüne bakmak look ahead v.
atatürk heykelinin önüne çiçek koymak put flowers in front of ataturk's statue v.
bir sahne göz önüne getirmek picture a scene v.
şişinmesinin önüne geçmek take the wind out of somebody's sails v.
göz önüne sermek present v.
gözler önüne sermek expose v.
homoseksüelliğini gözler önüne sermek camp v.
göz önüne almak advew [obsolete] v.
(skandalı vb.) gözler önüne sermek rake (up) v.
göz önüne almak make account of v.
(gözler önüne) sermek unroll v.
(gözler önüne) serilmek unroll v.
göz önüne almak balance v.
gözler önüne sermek unbare v.
karmaşanın önüne geçmek unconfuse v.
gözler önüne sermek unplight v.
önüne getirmek lay v.
göz önüne almak mark v.
önüne gelenle yatmak bed–hop v.
önüne geçmek bilk v.
önüne atılmak head v.
göz önüne alınmak revolve v.
eski ürünleri yenilerin önüne dizmek rotate v.
önüne geçmek prevent v.
önüne katmak fog [dialect] v.
önüne geçmek forerun v.
göz önüne almamak praetermit v.
başka bir yıldızın önüne geçmek precede v.
önüne geçmek preoccupate [obsolete] v.
(adayı) sınav veya derece için üniversite yetkililerinin önüne getirmek present v.
mahkeme önüne getirmek present v.
göz önüne almamak seclude [obsolete] v.
(hayvanı) jüri önüne çıkarmak show v.
önüne geçilmek founder v.
birinin önüne sürmek pretend [obsolete] v.
önüne geçmek prevene [obsolete] v.
göz önüne getirmek start v.
önüne geçmek supersede v.
önüne katıp kovalamak chase v.
göz önüne getirilebilir imaginable adj.
gözler önüne serilmiş unveiled adj.
önüne geçilebilir preventable adj.
önüne geçilemeyen irrepressible adj.
önüne gelenle yatan promiscuous adj.
başı önüne eğilmiş crestfallen adj.
gözler önüne serilmiş unfolded adj.
önüne gelenle yatıp kalkan promiscuous adj.
önüne geçilemez ungovernable adj.
("birkaç" veya belli bir sayının önüne) … daha another adj.
önüne geçilemez necessary adj.
arkası önüne gelmiş ass-backward adj.
arkası önüne gelmiş ass-backwards adj.
gözler önüne serilmiş unbare adj.
önüne geçilmez avoidless adj.
önüne geçilemez undispensable adj.
gözler önüne serilmemiş unexposed adj.
göz önüne alınmamış unnoted adj.
önüne geçilmemiş unprevented adj.
gözler önüne serilemez unrevealable adj.
gözler önüne serilmemiş unrevealed adj.
önüne gelenle düşüp kalkan light adj.
önüne geçilebilir obviable adj.
önüne geçilemez impreventable adj.
gözler önüne serilmiş disenshrouded adj.
benzer sorunları göz önüne alan concurrent adj.
(operatör) kendi işlenenlerinin önüne gelen prefix adj.
göz önüne almayan silent adj.
önüne geçilebilir preventible adj.
her şey önüne getirilmiş spoon-fed adj.
gözler önüne sermeden unrevealingly adv.
önüne geçilemez bir şekilde irrepressibly adv.
başı önüne eğilmiş olarak crestfallenly adv.
göz önüne alınacak olursa in the light of adv.
gözler önüne sererek publically adv.
ihtimalini göz önüne alarak in contemplation of prep.
göz önüne alarak in defiance of prep.
göz önüne almadan regardless of prep.
göz önüne alınacak olursa considering prep.
göz önüne alınacak olursa assuming conj.
göz önüne alınacak olursa given the fact that conj.
ingiliz donanma gemilerinin önüne konan bir ön ek h. m. s. [uk] pref.
(soyadının önüne getirilen) bayan sra. (señora) abrev.
Phrasals
(skandalı vb.) gözler önüne sermek rake up v.
önüne gelmek get before v.
çıldırarak önüne çıkana saldırmak run amuck v.
pat diye önüne çıkmak spring forth v.
(yarışta) başkalarının önüne geçmek pull up v.
rakiplerinin önüne geçmek draw out v.
herkesin önüne çıkmak appear in v.
önüne gelene tanıtmak tout someone or something around v.
gözünün önüne getirmek envisage (someone or something) as (something) v.
gözünün önüne getirmek envisage someone or something as someone or something v.
ayrıntılı olarak gözler önüne sermek block out v.
ayrıntılı olarak gözler önüne sermek block something out v.
hakimin/değerlendirme komitesinin önüne/huzuruna çıkmasına neden olmak send (one) before (someone or something) v.
hakimin/değerlendirme komitesinin önüne/huzuruna çıkmasına neden olmak send someone before someone or something v.
(birini veya bir şeyi başka birinin veya bir şeyin) tam önüne yerleştirmek/koymak set (someone or something) before (someone or something) v.
(birinin veya bir şeyin) önüne (birini veya bir şey) yerleştirmek/koymak set (someone or something) before (someone or something) v.
(birini veya bir şeyi başka birinin veya bir şeyin) tam önüne yerleştirmek/koymak set something before (someone, something, or some creature) v.
(birinin veya bir şeyin) önüne (birini veya bir şey) yerleştirmek/koymak set something before (someone, something, or some creature) v.
toplum önüne ilk kez çıkmak come out v.
(bir şeyin önüne/üstüne) götürüp koymak carry (someone or something) over to (some place) v.
aniden önüne kırmak cut off v.
gözler önüne sermek point up something v.
göz önüne almak factor in v.
önüne geçmek/ilerlemek move ahead of v.
önüne katıp kovalamak chase away v.
önüne katıp kovalamak chase off v.
önüne geçmek take precedence over v.
önüne doğru itmek push on ahead of v.
önüne düşmek stray into v.
önüne geçip gitmek pull ahead of someone v.
önüne katıp kovalamak chase out v.
rakiplerinin önüne geçmek draw away v.
yanına/önüne almak gather someone or something to oneself v.
göz önüne bulundurmak crank in/into (something) v.
(araçla) önüne kesmek cut off v.
önüne kırmak cut off v.
gözler önüne sermek draw forth v.
önüne bakmak face forward v.
(birinin/bir şeyin) önüne geçmek pull away from (someone or something) v.
(birinin) önüne para atmak sling (something) at (someone) v.
utanarak başını yere/önüne eğmek glance down v.
bir şeyin artmasının önüne geçmek keep something down v.
önüne geçmek keep off v.
(birinin/bir şeyin) arkasına/önüne park etmek park (someone or something) in v.
arkasına/önüne park etmek park in v.
bir konuyu (birinin) önüne getirmek raise with (someone) v.
birinin önüne doğru sürmek/kaydırmak slide over v.
kapının önüne koymak sling out v.
(bir şeyin) önüne takoz koymak lodge (something) against v.
(bir şeyin) önüne bir şey dayamak/sıkıştırmak lodge (something) against v.
bir şeyin önüne bir şey koymak/sıkıştırmak lodge something against something v.
bir şeyin önüne bir şey dayamak lodge something against something v.
golfte birinin önüne geçmek play through v.
golfte yavaş oynadığı için birilerinin önüne geçerek oyuna devam etmek play through v.
(bir şeyin) önüne (bir şey) yığmak stack (something) against (something) v.
önüne katıp götürmek sweep out v.
(bir şeyden/yerden) önüne katıp götürmek sweep out of (something or some place) v.
(bir şeyden/yerden) önüne geleni yıkıp/kırıp kaçmak smash out of (something or some place) v.
bir şeyden önüne geleni yıkıp/kırıp kaçmak smash out of something v.
önüne geçmek kill off v.
(birini/bir hayvanı) önüne katıp götürmek walk away with (someone or an animal) v.
birini/bir şeyi önüne katmak sweep down on someone or something v.
(birini/bir şeyi) hareket halindeki bir aracın altına/önüne itmek push (someone or something) under (something) v.
(birini/bir şeyi) hareket halindeki bir aracın önüne/altına atmak push (someone or something) under (something) v.
bir şeyle (bir şeyin önüne) set çekmek bank something up (against something) v.
birinin bir şeyi görmesinin/anlamasının önüne geçmek blind someone to something v.
(birinin/bir şeyin) önüne (bir şey) getirmek bring (something) before (someone or something) v.
getirip önüne koymak bring forth v.
önüne gelenle yatıp kalkmak cat around v.
önüne çıkmak come before v.
(birinin/bir şeyin) önüne çıkmak come before (someone or something) v.
önüne çıkmak come your way v.
birini/bir şeyi gözünün önüne getirmek conjure someone or something up v.
birinin bir şey yapmasının önüne geçmek constrain someone from doing something v.
(birinin bir şey yapmasının) önüne geçmek constrain (one) from (doing something) v.
yapmasının önüne geçmek constrain from doing v.
sırada insanların önüne geçmek cut into v.
sırada insanların önüne geçmek cut to v.
(birinin/bir şeyin) önüne geçmek draw ahead (of someone or something ) v.
birini/bir hayvanı önüne katıp götürmek/sürüklemek drown someone (or an animal) out v.
bir şeyi göz önüne çıkarmak drum something up v.
(birinin/bir şeyin) önüne geçmek get ahead of (someone or something) v.
(hakim) önüne/karşısına çıkarmak haul before v.
(bir şeyin olmasının) önüne geçmek inhibit (something) from (doing something) v.
(bir şeyin bir şey yapmasının) önüne geçmek inhibit (something) from (doing something) v.
olmasının önüne geçmek inhibit from doing v.
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) önüne yatırmak lay (someone or something) before (someone or something) v.
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) önüne koymak lay (someone or something) before (someone or something) v.
(bir konuyu, durumu, meseleyi birinin/bir şeyin) önüne getirmek lay (something) before (someone or something) [old-fashioned] v.
yanından/önüne geçmesi için yol vermek let by v.
(birini/bir şeyi) göz önüne almak/göz önünde bulundurmak look at (someone or something) v.
(birinin) arabasının arkasına/önüne/çıkışına park etmek park (one) in v.
(birinin) arkasına/çıkışına/önüne park etmek park (one) in v.
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) önüne koymak/dizmek/yerleştirmek place (someone or something) before (someone or something) v.
önüne koymak/dizmek/yerleştirmek place before v.
tekrar tekrar gözünün önüne gelmek play over v.
(birinin/bir şeyin) önüne geçmek pull ahead (of someone or something) v.
-in önüne kırmak pull in front of v.
-in önüne çekmek pull in front of v.
-in önüne geçmek pull in front of v.
-in önüne geçmek push ahead of v.
-in önüne geçirmek push ahead of v.
-in önüne itmek push ahead of v.
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) önüne koymak put (someone or something) ahead of (someone or something) v.
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) önüne yerleştirmek put (someone or something) ahead of (someone or something) v.
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) önüne koymak put (someone or something) before (someone or something) v.
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) önüne/huzuruna çıkarmak put (someone or something) before (someone or something) v.
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) önüne koymak put (someone or something) in front of (someone or something) v.
(birini/bir şeyi birinin/bir şeyin) önüne yerleştirmek put (someone or something) in front of (someone or something) v.
önüne koymak put before v.
(bir problemin) önüne geçebilmek için bir adım önde olmak remain ahead of (something) v.
(bir şeyden/bir yerden) önüne katıp kovalamak run out of (something or some place) v.
(birinin/bir şeyin/bir yerin) yanına/önüne koşmak run up to (someone, something, or some place) v.
(birinin/bir şeyin/bir yerin) yanına/önüne gidivermek run up to (someone, something, or some place) v.
(biri/bir şey) hakkındaki (bir şeyi) gözler önüne sermek say (something) about (someone or something) v.
-in önüne/huzuruna çıkmasına neden olmak send before v.
-in önüne/huzuruna çıkarmak/göndermek send before v.
önüne koymak set before v.
önüne yerleştirmek set before v.
'-den önüne geleni yıkıp/kırıp kaçmak smash out of v.
(birinin/bir şeyin) tam önüne gitmek/geçmek step up to (someone or something) v.
'-in önüne atmak throw to v.
önüne gelene tanıtmak tout around v.
(olayın) önüne geçmek fend off v.
göz önüne çıkarmak set out [obsolete] v.
öndeki aracı aniden sollayıp önüne geçmek carve someone up v.
öndeki aracın önüne kırmak carve someone up v.
Phrases
(birinin/bir şeyin) önüne ahead of (someone or something) prep.
(birinin/bir şeyin) önüne ahead of (someone or something) prep.
bu gerçekler göz önüne alındığında given these realities expr.
bu öncüller göz önüne alındığında given these premises expr.
Bu koşullar göz önüne alındığında given these circumstances expr.
bu durumu göz önüne alarak (by) taking this situation into account/consideration expr.
bu durumu göz önüne alarak bearing/keeping this situation in mind expr.
bu durumu göz önüne alarak considering this situation expr.
durumunuz göz önüne alındığında given your situation expr.
durumun göz önüne alındığında given your situation expr.
göz önüne alınca in view of expr.
her şey göz önüne alındığında when everything is considered expr.
göz önüne alınacak olursa bearing in mind expr.
göz önüne alınacak olursa taking into account expr.
her şey göz önüne alınırsa all things considered expr.
göz önüne alındığında in view of expr.
göz önüne alınacak olursa in view of expr.
olacağın önüne geçilmez things do occur expr.
tüm bunlar göz önüne alındığında taking into account all of these expr.
tüm bunlar göz önüne alındığında having all these in mind expr.
-i göz önüne alarak bearing in mind that expr.
mevcut durum göz önüne alındığında given the current state expr.
mevcut durum göz önüne alındığında given the current situation expr.
bir şey göz önüne alındığında judging by something expr.
bir şey göz önüne alındığında judging from something expr.
(bir şey) göz önüne alındığında judging from (something) expr.
(birinin/bir şeyin) önünde/önüne up before (someone or something) expr.
(birinin/bir şeyin) önüne in front of (someone or something) expr.
göz önüne alınacak olursa in light of expr.
göz önüne alınacak olursa in the light of expr.
göz önüne alınacak olursa in view of expr.
(bir şeyi) göz önüne alınca in view of (something) expr.
Proverb
herkese/her önüne gelene güvenmemelisin it's a foolish sheep that makes the wolf his confessor expr.
önemsizken önüne geçilmeyen bir problem sonradan büyük bir yıkım yaratabilir an ant may well destroy a whole dam
önemsizken önüne geçilmeyen bir problem sonradan büyük bir yıkım yaratabilir an ant may well destroy a whole dam
Colloquial
kapı önüne koyma the heave-ho n.
kapı önüne koyma the old heave-ho n.
önüne gelenle cinsel ilişkide bulunma musical beds n.
şapkayı önüne koyup düşünme gut check n.
kangurulara çarpmamak için arabanın önüne takılan koruyucu bull bar n.
bir şey üzerinde rakiplerin önüne geçerek ansızın mülkiyet veya kullanım hakkı iddia etme landgrab n.
önüne gelenle yatan kadın chippie [us/canada] n.
birden önüne çıkmak rush out v.
birden önüne çıkmak sally out v.
birden önüne çıkmak burst forth v.
birden önüne çıkmak leap out v.
gözler önüne serilmek come to hand v.
gözler önüne sermek bring ... to light v.
gözler önüne serilmek come to light v.
pat diye önüne çıkmak burst forth v.
pat diye önüne çıkmak rush out v.
pat diye önüne çıkmak leap out v.
pat diye önüne çıkmak sally out v.
göz önüne bulundurmak crank in v.
(birinin/bir şeyin) önüne geçmek get past (someone or something) v.
(birinin/bir şeyin) bir adım önüne geçmek get past (someone or something) v.
kapının önüne koyulmak get turfed [uk] v.
kafasını önüne eğmek hide (one's) head v.
birinin önüne çıkarmak/koymak be in one's way v.
birinin önüne çıkarmak/koymak put in one's way v.
birinin önüne çıkarmak/koymak put in the way of v.
(birine) yanından/önüne geçmesi için yol vermek let (one) by v.
(birine) yanından/önüne geçmesi için yol vermek let (one) past v.
önüne gelenle yatıp kalkmak/takılmak be anyone's v.
önüne geçmek beat to it v.
kapının önüne koyulmak get turfed out v.
(birini) kapının önüne koymak let (someone) go v.
önüne çevrilmiş face out adj.
göz önüne getirilebilir fanciable [uk] adj.
göz önüne alınan in prospect expr.
gerçeklerin iyi bir hikayenin önüne geçmesine izin verme don't let the facts get in the way of a good story expr.
önüne bak eyes down expr.
önüne bak eyes down! expr.
sıkıntı yaratabilecek bir meselenin önüne geçtin you saved the day expr.
birinin önüne in someone's way expr.
birinim planlarının önüne geçme in someone's way expr.
(birinin/bir şeyin) önüne in someone's (or something's) way expr.
(birinin/bir şeyin) önüne in the way of someone or something expr.
(birinin/bir şeyin) önüne in the way of (someone or something) expr.
birinin önüne geçmek imkansız there is no holding someone expr.
önüne gelen and his mother expr.
gözünün önüne in face expr.
(birini/bir şeyi) göz önüne almadan irregardless of (someone or something) expr.
önüne bak watch it exclam.
Idioms
kapının önüne koyulma (one's) marching papers n.
şapkayı önüne koyup düşünmesini sağlatan şey reality check n.
şapkayı önüne koyup düşünmesini sağlatan şey a reality check n.
şapkayı/takkeyi önüne koyup düşünme bite of the reality sandwich n.
kapı önüne konulma the business n.
kötü özelliklerinin önüne geçen iyi özellik redeeming feature n.
önüne gelenle yatıp/düşüp kalkmaya dayalı cinsellik anlayışı zipper morals [dated] n.
(birinin) kapının önüne koyulması (one's) marching orders n.
önüne çıkan bir pürüz bump in the road n.
her önüne gelen every tom, dick, and harry n.
her önüne gelen every tom, dick, or harry n.
her önüne gelen any tom, dick, and harry n.
her önüne gelen any tom, dick, or harry n.
önüne gelen herkes everybody and their brother n.
önüne gelen herkes everyone and their uncle n.
hisleri mantığın/gerçeklerin önüne koyma feels over reals n.
kapının önüne konma the gate n.
adalet önüne getirmek bring to justice v.
adalet önüne çıkarmak bring to justice v.
açlığın önüne geçmek için geçici çareler bulmak eat the seed corn v.
çıldırarak önüne çıkana saldırmak run a muck v.
kolay kolay önüne çıkmak appear out of thin air v.
kapının önüne konulmak be given the gate v.
tek tek gözler önüne sermek pick somebody/something to bits v.
tek tek gözler önüne sermek pick somebody/something to pieces v.
tek tek gözler önüne sermek pull somebody/something to bits v.
tek tek gözler önüne sermek pull somebody/something to pieces v.
şapkayı/takkeyi önüne koyup düşünmek take a bite of the reality sandwich v.
kan kaybetmenin önüne geçmek stop the bleeding v.
önüne taş koymak put the blocks on (something) v.
hakim/yargıç önüne/huzuruna çıkmak appear before v.
birden önüne çıkmak appear before v.
birden önüne çıkmak appear before someone v.
hakim/yargıç önüne/huzuruna çıkmak appear before someone v.
dünyayı önüne katmak carry the world before (one) v.
dünyayı önüne katmak carry the world before you v.
(çalışanını) kapı önüne koymak give (one) the air v.
(çalışanını) kapı önüne koymak give someone the air v.
(çalışanını) kapı önüne koymak give someone the brush off v.
(çalışanını) kapı önüne koymak give someone the gate v.
(çalışanını) kapı önüne koymak give someone the old heave-ho v.
kapı önüne konulmak get the air v.
kapı önüne konulmak get the brush off v.
kapı önüne konulmak get the gate v.
kapı önüne konulmak get the old heave-ho v.
kapının önüne koyulmak üzere olmak be for the chop v.
bugün kapının önüne koymak give (someone) the can v.
önüne geçmemek not stand in (someone's or something's) way v.
önüne geçmemek not stand in somebody’s way v.
(birini) hakim önüne çıkarmak bring (one) up on charges v.
aç kurtların önüne atmak throw someone to the wolves v.
birini önüne kemik atmak toss a bone to (someone) v.
birini önüne kemik atmak throw someone a bone v.
başını önüne eğmek hang one's head v.
birinin önüne atlamak get the jump on one v.
biri için kurşunun önüne atlamak take a bullet for someone v.
birini kapının önüne koymak give someone the gate v.
bir adım önüne geçmek move ahead of v.
bir şeyi gözler önüne sermek go to show something v.
gözünün önüne gelmek swim before someone's eyes v.
gözler önüne sermek lay something bare v.
hakim önüne çıkmak appear before v.
gözler önüne sermek take the lid off something v.
geleceği göz önüne/dikkate almak take the long view v.
hızla önüne geçmek cut in v.
gözler önüne sermek blow the lid off something v.
gözler önüne sermek lift the lid on something v.
gözler önüne sermek lay bare something v.
geleceği göz önüne/dikkate almak take the longer view v.
hakim önüne çıkarmak bring someone to trial v.
ısıtıp ısıtıp önüne getirmek beat a dead horse v.
ısıtıp ısıtıp önüne getirmek flog a dead horse v.
ısıtıp ısıtıp önüne getirmek beat a dead dog v.
önüne kırmızı halı sermek give someone red-carpet treatment v.
önüne kırmızı halı sermek give someone the red carpet treatment v.
önüne kırmızı halı serilmek have red-carpet treatment v.
önüne kırmızı halılar sermek give someone the red carpet treatment v.