|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
ikinci dereceden olan tali şeyler |
nonessentials n.
|
|
2 |
General |
ilginç şeyler ve harikalar |
curiosities and wonders n.
|
|
3 |
General |
tanımlanmamış kişi ya da şeyler |
etceteras n.
|
|
4 |
General |
gereksiz şeyler |
expendable n.
|
|
5 |
General |
bir gezi veya ziyaretin hatırası olarak alınan şeyler |
souvenir n.
|
|
6 |
General |
gereksiz şeyler |
white elephant n.
|
|
7 |
General |
lüzumsuz şeyler |
white elephant n.
|
|
8 |
General |
bağışlanan şeyler |
settlement n.
|
|
9 |
General |
hatırlanmaya değer şeyler |
memorabilia n.
|
|
10 |
General |
değersiz şeyler |
gadget n.
|
|
11 |
General |
bırakılan şeyler |
settlement n.
|
|
12 |
General |
bütünsel şeyler |
integers n.
|
|
13 |
General |
ipe dizilmiş şeyler |
rope n.
|
|
14 |
General |
ayağa giyilen şeyler |
footwear n.
|
|
15 |
General |
benzeşmeyen şeyler |
disparate n.
|
|
|
16 |
General |
gönderilen şeyler (mektupla aynı zarf içinde) |
enclosures n.
|
|
17 |
General |
çöpleri karıştırarak işe yarayacak şeyler arayan kimse |
scavenger n.
|
|
18 |
General |
dikkate alınması gereken şeyler |
things to consider n.
|
|
19 |
General |
ufak tefek şeyler |
oddments n.
|
|
20 |
General |
birbiri ardına yapılan şeyler |
round n.
|
|
21 |
General |
hesap (lokanta/bar veya gece kulübünde yenilip içilen şeyler için) |
check n.
|
|
22 |
General |
hayati önemi olmayan şeyler |
nonessentials n.
|
|
23 |
General |
kestirilemeyen şeyler |
the vagaries n.
|
|
24 |
General |
kıymetli şeyler |
valuable n.
|
|
25 |
General |
vücudun rahatına hizmet eden şeyler, gıda, refah, konfor vb |
creature conforts n.
|
|
26 |
General |
iç içe geçen şeyler |
nest n.
|
|
27 |
General |
bambaşka şeyler |
disparate n.
|
|
28 |
General |
yenilebilir şeyler |
edibles n.
|
|
29 |
General |
denizde yüzen veya kıyıya vuran şeyler |
flotsam and jetsam n.
|
|
30 |
General |
değersiz şeyler |
dross n.
|
|
31 |
General |
ufak tefek şeyler |
odds and ends n.
|
|
32 |
General |
eski püskü şeyler |
gimcrackery n.
|
|
33 |
General |
yasak şeyler |
prohibited articles n.
|
|
34 |
General |
ufak tefek şeyler |
sundries n.
|
|
35 |
General |
insan eliyle yapılmış şeyler |
artifacts n.
|
|
|
36 |
General |
önemsiz şeyler |
trivia n.
|
|
37 |
General |
birbiriyle benzeşmeyen şeyler |
disparates n.
|
|
38 |
General |
göz alıcı şeyler |
eye catchers n.
|
|
39 |
General |
yapılmaması gereken şeyler |
don'ts n.
|
|
40 |
General |
yapılması gereken şeyler |
do's n.
|
|
41 |
General |
bir insandan yapılması zor şeyler isteyen |
ballbreaker n.
|
|
42 |
General |
kötü şeyler |
bad things n.
|
|
43 |
General |
hoşlanılan ve hoşlanılmayan şeyler |
likes and dislikes n.
|
|
44 |
General |
karışık şeyler |
medley n.
|
|
45 |
General |
ufak tefek şeyler |
whatsis n.
|
|
46 |
General |
ufak tefek şeyler |
stuff n.
|
|
47 |
General |
ufak tefek şeyler |
whatchamacallit n.
|
|
48 |
General |
değerli şeyler |
valuables n.
|
|
49 |
General |
gerekli şeyler |
wherewithal n.
|
|
50 |
General |
yeni şeyler |
new things n.
|
|
51 |
General |
(bir şeyler satmaya çalışarak) turistleri rahatsız etme |
tourist hustling n.
|
|
52 |
General |
turistleri (bir şeyler satmak amacıyla) taciz etme |
tourist hustling n.
|
|
53 |
General |
bazı şeyler |
some things n.
|
|
54 |
General |
tüm şeyler |
all things n.
|
|
55 |
General |
denizde kendi halinde yüzen şeyler |
drift stuff n.
|
|
56 |
General |
bedenin rahatını sağlayan şeyler |
creature comforts n.
|
|
57 |
General |
geçici şeyler |
ephemera n.
|
|
58 |
General |
kısa vadeli şeyler |
ephemera n.
|
|
59 |
General |
kısa ömürlü şeyler |
ephemera n.
|
|
60 |
General |
özel şeyler |
private things n.
|
|
61 |
General |
kişisel şeyler |
private things n.
|
|
62 |
General |
satılacak şeyler |
things to sell n.
|
|
63 |
General |
gereksiz şeyler |
expendables n.
|
|
64 |
General |
korkunç şeyler |
horrible things n.
|
|
65 |
General |
korkunç şeyler |
terrible things n.
|
|
66 |
General |
insanın iradesiyle yaptığı şeyler/davranışlar |
human acts n.
|
|
67 |
General |
işaretler (gösteren şeyler/göstergeler) |
trappings n.
|
|
68 |
General |
dikkat edilmesi gereken şeyler |
things to take into account n.
|
|
69 |
General |
dikkat edilmesi gereken şeyler |
things to take into consideration n.
|
|
70 |
General |
yenilecek şeyler |
things to eat n.
|
|
71 |
General |
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma |
impending sense of doom n.
|
|
72 |
General |
modern şeyler |
modern things n.
|
|
73 |
General |
kırpılan şeyler |
clipping n.
|
|
74 |
General |
kırpılan şeyler |
clippings n.
|
|
75 |
General |
bir etkinlikten veya tecrübeden öğrenilen şeyler/alınan mesajlar |
take home messages n.
|
|
|
76 |
General |
şeytani şeyler yapan kimse |
evildoer n.
|
|
77 |
General |
kötü şeyler yapan kimse |
evildoer n.
|
|
78 |
General |
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma |
sense of impending doom n.
|
|
79 |
General |
insan eliyle yapılmış şeyler |
artefacts n.
|
|
80 |
General |
hesap (lokanta/bar veya gece kulübünde yenilip içilen şeyler için) |
cheque n.
|
|
81 |
General |
küçük şeyler |
little things n.
|
|
82 |
General |
katı şeyler |
solids n.
|
|
83 |
General |
kirli şeyler |
dirty things n.
|
|
84 |
General |
sevmediğim şeyler |
my dislikes n.
|
|
85 |
General |
sevdiğim şeyler |
my likes n.
|
|
86 |
General |
deprem anında yapılması gereken şeyler |
things to do during an earthquake n.
|
|
87 |
General |
(birinin) hoşlandığı şeyler |
(one's) likes n.
|
|
88 |
General |
boş şeyler |
useless trivia n.
|
|
89 |
General |
bir dersin sonunda öğrendiğin ve seninle birlikte bu ders devam etmese bile gelecek şeyler |
take-home lessons n.
|
|
90 |
General |
tüm tarafların anlamlı bir şekilde bir şeyler katılabileceği kapsayıcı, çok taraflı bir sistem |
panarchy n.
|
|
91 |
General |
zımni şeyler |
tacenda n.
|
|
92 |
General |
söylenmeyen şeyler |
tacenda n.
|
|
93 |
General |
macera dolu şeyler yapma |
adventuring n.
|
|
94 |
General |
tırmıklanan şeyler |
rakeage n.
|
|
95 |
General |
art arda gelen şeyler |
cavalcade n.
|
|
96 |
General |
yeni şeyler |
novelry [obsolete] n.
|
|
97 |
General |
insanların başına gelen iyi şeyler |
the good n.
|
|
98 |
General |
ahlaki açıdan uygun olan şeyler |
the good n.
|
|
99 |
General |
ahlaki açıdan doğru olan şeyler |
the good n.
|
|
100 |
General |
beklenmeyen şeyler |
the unexpected n.
|
|
101 |
General |
insanların başına gelen nahoş şeyler |
the bad n.
|
|
102 |
General |
insanın bir şeyler hakkında düşünme şekli |
thought patterns n.
|
|
103 |
General |
insanın bir şeyler hakkında düşünme şekli |
thought processes n.
|
|
104 |
General |
geride bırakılan şeyler |
trail n.
|
|
105 |
General |
eski püskü şeyler |
trashery n.
|
|
106 |
General |
toplanamayan şeyler |
uncollectables n.
|
|
107 |
General |
bir araya getirilemeyen şeyler |
uncollectables n.
|
|
108 |
General |
kapan kimseye ait hale gelen değerli şeyler topluluğu |
lucky bag n.
|
|
109 |
General |
saklanmış şeyler |
enwrappings n.
|
|
110 |
General |
gizli şeyler |
enwrappings n.
|
|
111 |
General |
saklanmış şeyler |
inwrappings n.
|
|
112 |
General |
gizli şeyler |
inwrappings n.
|
|
113 |
General |
özel şeyler |
esoterica n.
|
|
114 |
General |
orijinal şeyler |
esoterica n.
|
|
115 |
General |
baharat, kokulu yaprak gibi şeyler içeren küçük torba |
sachet n.
|
|
116 |
General |
yukarı doğru büyüyen şeyler |
upgrowings n.
|
|
117 |
General |
toplanmış şeyler |
upheapings n.
|
|
118 |
General |
birikmiş şeyler |
upheapings n.
|
|
119 |
General |
yığılmış şeyler |
upheapings n.
|
|
120 |
General |
kümelenmiş şeyler |
upheapings n.
|
|
121 |
General |
japonya'ya veya japonlara özgü şeyler |
japanism n.
|
|
122 |
General |
japonlara özgü şeyler |
japonism n.
|
|
123 |
General |
set sosyetenin yaptığı şeyler |
jet-setting n.
|
|
124 |
General |
alışılmadık veya tuhaf şeyler koleksiyonu |
bestiary n.
|
|
125 |
General |
sıra dışı şeyler |
extraordinaries n.
|
|
126 |
General |
düşüncesiz veya rahatsız edici şeyler yapan kimse |
joker n.
|
|
127 |
General |
düşüncesiz veya rahatsız edici şeyler yapan kimse |
turkey n.
|
|
128 |
General |
neşeli şeyler |
jollity n.
|
|
129 |
General |
etek ucunda bir şeyler taşımak için katlanabilen ön kısım |
lap n.
|
|
130 |
General |
konuşma ve dil kullanımıyla bir şeyler yaratma |
verbal creation n.
|
|
131 |
General |
önemsiz şeyler için tartışan kimse |
bickerer n.
|
|
132 |
General |
hapseden veya sınırlayan şeyler |
manacles n.
|
|
133 |
General |
bir şeyler çiğneyen veya yüzünü ekşiten birini temsil eden, geçit törenlerinde veya komedi sahnesinde takılan grotesk maske |
manducus n.
|
|
134 |
General |
aynı veya benzer türden olan şeyler |
whatnot n.
|
|
135 |
General |
gerekli şeyler |
wherewith n.
|
|
136 |
General |
saçma sapan şeyler |
whoop n.
|
|
137 |
General |
görünüşü ve hareketiyle solucana benzeyen şeyler |
worm n.
|
|
138 |
General |
(bir şeyler) yazma ödevi |
writing assignment n.
|
|
139 |
General |
uyumlu şeyler |
harmonious n.
|
|
140 |
General |
karmakarışık şeyler |
helter-skelter n.
|
|
141 |
General |
darmaduman şeyler |
helter-skelter n.
|
|
142 |
General |
acı ama gerçek olan şeyler |
home truths n.
|
|
143 |
General |
korkunç şeyler |
horrors n.
|
|
144 |
General |
insanın anlayış veya zevkine hitap eden şeyler |
humanities n.
|
|
145 |
General |
komik şeyler |
humour n.
|
|
146 |
General |
harika şeyler anlatan kimse |
mirabilary [obsolete] n.
|
|
147 |
General |
harika şeyler anlatan eser |
mirabilary [obsolete] n.
|
|
148 |
General |
ek şeyler |
more n.
|
|
149 |
General |
olup biten şeyler |
goings on n.
|
|
150 |
General |
akılalmaz şeyler |
unspeakable things n.
|
|
151 |
General |
sırt çantasının üzerine bir şeyler asmaya yarayan çok halkalı şerit |
daisy-chain n.
|
|
152 |
General |
düzgün bir yaşam için gerekli görülen şeyler |
decencies n.
|
|
153 |
General |
itibar görmeyen şeyler |
demonology n.
|
|
154 |
General |
karşılaştırılan şeyler arasındaki zıtlık |
direct contrast n.
|
|
155 |
General |
karşılaştırılan şeyler arasındaki benzeşmezlik |
direct contrast n.
|
|
156 |
General |
kapışılan değerli şeyler topluluğu |
grab bag n.
|
|
157 |
General |
ağır şeyler kaldırma |
heavy lifting n.
|
|
158 |
General |
ufak tefek şeyler |
oddment n.
|
|
159 |
General |
ufak tefek şeyler |
omnium gatherum n.
|
|
160 |
General |
sıradan şeyler |
ruck n.
|
|
161 |
General |
hayali şeyler |
imaginings n.
|
|
162 |
General |
hoşlanılmayan şeyler |
dislikes n.
|
|
163 |
General |
sevilmeyen şeyler |
dislikes n.
|
|
164 |
General |
kişiyi uğraştıran şeyler |
in-box n.
|
|
165 |
General |
şeyler arasındaki bağlantı |
interlinking n.
|
|
166 |
General |
şans eseri değerli bir şeyler keşfetme yeteneği |
serendipity n.
|
|
167 |
General |
sıra halinde düzenlenmiş şeyler |
column n.
|
|
168 |
General |
rahatlatan şeyler |
comforts n.
|
|
169 |
General |
konforlu şeyler |
comforts n.
|
|
170 |
General |
(içine bir şeyler koymak için) kese şekline getirilen kağıt |
paper n.
|
|
171 |
General |
(içine bir şeyler koymak için) külah şeklinde kağıt |
paper n.
|
|
172 |
General |
temizlenerek toplanan şeyler |
cleanings n.
|
|
173 |
General |
ilginç şeyler |
curiosa n.
|
|
174 |
General |
az bulunan şeyler |
curiosa n.
|
|
175 |
General |
saklı şeyler |
penetrail n.
|
|
176 |
General |
gizli şeyler |
penetrail n.
|
|
177 |
General |
saklı şeyler |
penetralia n.
|
|
178 |
General |
gizli şeyler |
penetralia n.
|
|
179 |
General |
belirsiz sınıflandırmalı şeyler içeren bir alan |
penumbra n.
|
|
180 |
General |
gerekli şeyler |
possible n.
|
|
181 |
General |
büyücülerin (gezegen, element, burçlar, sayılar yardımıyla) farklı şeyler arasında ilişki kurma sistemi |
correspondences n.
|
|
182 |
General |
nahoş şeyler |
disagreeables n.
|
|
183 |
General |
önemsiz şeyler |
fewtrils n.
|
|
184 |
General |
değersiz şeyler |
fewtrils n.
|
|
185 |
General |
birbirine bağlı şeyler dizisi |
rope n.
|
|
186 |
General |
doğru görmeye engel olan şeyler |
scale n.
|
|
187 |
General |
şans eseri değerli veya hoş şeyler bulan kimse |
serendipitist n.
|
|
188 |
General |
saçılmış şeyler |
strew n.
|
|
189 |
General |
görkemli şeyler |
sublime n.
|
|
190 |
General |
heybetli şeyler |
sublime n.
|
|
191 |
General |
gece uyumadan önce bir şeyler atıştırılan zaman dilimi |
suppertime n.
|
|
192 |
General |
aynı anda görülen şeyler bütünü |
syndrome n.
|
|
193 |
General |
üzerine süslü şeyler asmak |
overhang v.
|
|
194 |
General |
önemsiz şeyler üzerinde münakaşa etmek |
quibble about v.
|
|
195 |
General |
kalkıp bir şeyler yapmaya başlamak |
stir oneself v.
|
|
196 |
General |
gelişigüzel atılmış şeyler ile darmadağınık olmak |
be littered with v.
|
|
197 |
General |
hayalinden bir şeyler katarak anlatılanı süslemek |
embroider v.
|
|
198 |
General |
hakkında birine bir şeyler hatırlatmak |
refresh someone's memory of v.
|
|
199 |
General |
boş şeyler konuşmak |
trifle v.
|
|
200 |
General |
iyi şeyler yok olmak |
go by the board v.
|
|
201 |
General |
ufak şeyler yüzünden telaşa düşmek |
fuss v.
|
|
202 |
General |
tartışmak (önemsiz şeyler üzerinde) |
cavil v.
|
|
203 |
General |
üzerinde durmak (cüzi şeyler/ufak kusurlar) |
niggle over v.
|
|
204 |
General |
kafi gelmemek (varolan şeyler/birileri) |
be short of v.
|
|
205 |
General |
biri için iyi şeyler söylemek |
put in a good word for someone v.
|
|
206 |
General |
ile uğraşmak (cüzi şeyler/ufak kusurlar) |
niggle over v.
|
|
207 |
General |
birbirine çarpmak (madeni şeyler) |
clash v.
|
|
208 |
General |
önemsiz şeyler üzerinde münakaşa etmek |
quibble over v.
|
|
209 |
General |
ile uğraşmak (cüzi şeyler/ufak kusurlar) |
niggle about v.
|
|
210 |
General |
üzerinde durmak (cüzi şeyler/ufak kusurlar) |
niggle about v.
|
|
211 |
General |
hafif şeyler yemek |
snack v.
|
|
212 |
General |
aleyhinde asılsız şeyler yazmak |
libel v.
|
|
213 |
General |
birisine bir şeyler vermek |
pass along something v.
|
|
214 |
General |
olmayacak şeyler istemek |
cry for the moon v.
|
|
215 |
General |
biri hakkında olumlu şeyler söylemek |
put in a good word (for someone) v.
|
|
216 |
General |
abuk subuk şeyler yapmak |
act the giddy goat v.
|
|
217 |
General |
bir şeyler kapmak |
get it together v.
|
|
218 |
General |
başını derde sokacak şeyler yapmak |
get into hot water v.
|
|
219 |
General |
bir şeyler çıkartmak |
get it together v.
|
|
220 |
General |
farklı şeyler keşfetmek |
discover different things v.
|
|
221 |
General |
soğuk bir şeyler içmek |
drink something cold v.
|
|
222 |
General |
sıcak bir şeyler içmek |
drink something hot v.
|
|
223 |
General |
bir şeyler yazmak |
write something v.
|
|
224 |
General |
üzerine rahat bir şeyler giymek |
put on something more comfortable v.
|
|
225 |
General |
birbirinden (bir şeyler) öğrenmek |
learn from each other v.
|
|
226 |
General |
birbirinden (bir şeyler) öğrenmek |
learn from one another v.
|
|
227 |
General |
bir şeyler karıştırmak/kaynatmak |
concoct v.
|
|
228 |
General |
yeni bir şeyler denemek |
try something new v.
|
|
229 |
General |
(piyanoda vb.) bir şeyler çalmak |
bang something out v.
|
|
230 |
General |
(bir şeyler hakkında) bir iki şey bilmek |
know a thing or two (about something) v.
|
|
231 |
General |
ağır şeyler kaldırmak |
lift heavy things v.
|
|
232 |
General |
kendisi için bir şeyler yapmak istemek |
want to make something for oneself v.
|
|
233 |
General |
korkunç bir şeyler yapmak |
do something terrible v.
|
|
234 |
General |
korkunç bir şeyler yapmak |
do something horrible v.
|
|
235 |
General |
kötü bir şeyler yapmak |
do something bad v.
|
|
236 |
General |
birilerinden bir şeyler toplamak |
gather something from someone v.
|
|
237 |
General |
olağanüstü şeyler yapmak |
do extraordinary things v.
|
|
238 |
General |
bir şeyler homurdanmak |
growl something out v.
|
|
239 |
General |
birinin hakkında bir şeyler okumak |
read something about someone v.
|
|
240 |
General |
sade şeyler sipariş etmek |
order modestly v.
|
|
241 |
General |
hemen/çabuk olup bir şeyler yapmak |
hurry up and do something v.
|
|
242 |
General |
(bir şeyler) yapacağı tutmak |
happen to do v.
|
|
243 |
General |
birine karşı bir şeyler hissetmek |
have feelings for someone v.
|
|
244 |
General |
birinin kulağına tatlı şeyler fısıldamak |
whisper sweet nothings into one's ear v.
|
|
245 |
General |
birinin kulağına tatlı şeyler fısıldamak |
whisper honeyed words into one's ear v.
|
|
246 |
General |
bir şeyler biriktirme ihtiyacı hissetmek |
feel the need to collect things v.
|
|
247 |
General |
bir şeyler yemek |
eat something v.
|
|
248 |
General |
bir şey/şeyler saklamak |
hide something v.
|
|
249 |
General |
bir şey/şeyler saklamak |
make a secret of something v.
|
|
250 |
General |
biri için özel bir şeyler hissetmek |
feel something special for someone v.
|
|
251 |
General |
birine yiyecek bir şeyler getirmek |
bring someone something to eat v.
|
|
252 |
General |
akşam yemeği için bir şeyler yapmak |
make something for dinner v.
|
|
253 |
General |
için bir şeyler hissetmek |
feel things for v.
|
|
254 |
General |
üzerine rahat bir şeyler giymek |
change into comfortable clothes v.
|
|
255 |
General |
üzerine rahat bir şeyler giymek |
put on something comfortable v.
|
|
256 |
General |
piyanoda bir şeyler çalmak |
play something on the piano v.
|
|
257 |
General |
biriyle birlikte bir şeyler ayarlamak/planlamak |
set something up with someone v.
|
|
258 |
General |
bir şeyler yapmaya çalışmak |
try to do something v.
|
|
259 |
General |
dışarı çıkıp bir şeyler yapmak |
get out and do something v.
|
|
260 |
General |
piyanoda bir şeyler çalmayı bilmek |
know how to play things on piano v.
|
|
261 |
General |
kendinden bir şeyler katmak |
add something from oneself v.
|
|
262 |
General |
kendinden bir şeyler katmak |
add something of oneself v.
|
|
263 |
General |
ağır şeyler kaldırmamak |
not lift heavy things v.
|
|
264 |
General |
ağır şeyler taşımak |
carry heavy things v.
|
|
265 |
General |
ağır şeyler kaldırmak |
carry heavy things v.
|
|
266 |
General |
yeni şeyler öğretmek |
teach new things v.
|
|
267 |
General |
yaratıcı bir şeyler yapmak |
do something creative v.
|
|
268 |
General |
yeni şeyler öğrenmek |
learn new things v.
|
|
269 |
General |
duyulan şükranın bir ispatı olarak (bir şeyler) vermek |
thanksgive [obsolete] v.
|
|
270 |
General |
ufak tefek şeyler serpmek |
bepepper v.
|
|
271 |
General |
üzerine parlak şeyler serpiştirmek |
bespangle v.
|
|
272 |
General |
bir şeyler izleyerek vakit geçirmek |
veg (out) v.
|
|
273 |
General |
etrafına bir şeyler asarak dekore etmek |
hang v.
|
|
274 |
General |
kendinden bir şeyler bulmasını sağlamak |
humanify v.
|
|
275 |
General |
hakkında bir şeyler karalamak |
deride v.
|
|
276 |
General |
farklı şeyler ile meşgul olmak |
run around v.
|
|
277 |
General |
-e bir şeyler atmak |
chunk [dialect] v.
|
|
278 |
General |
(birine veya bir şeye karşı) bir şeyler hissetmek |
owe v.
|
|
279 |
General |
amaçsız şeyler yapmak |
flob v.
|
|
280 |
General |
bir şeyler gevelemek |
prattle v.
|
|
281 |
General |
bir şeyler yazmak |
scribble v.
|
|
282 |
General |
bir şeyler karalamak |
scribble v.
|
|
283 |
General |
nahoş şeyler düşündürmek |
smell v.
|
|
284 |
General |
kendinden bir şeyler katmak |
solarize [us] v.
|
|
285 |
General |
kendinden bir şeyler katmak |
solarise [uk] v.
|
|
286 |
General |
bir şeyler karalamak |
squiggle v.
|
|
287 |
General |
özgün şeyler söylemek |
stray v.
|
|
288 |
General |
bir şeyler karalamak |
doodle v.
|
|
289 |
General |
öyle/şöyle/böyle kişiler/şeyler |
such adj.
|
|
290 |
General |
gelecek için bir şeyler vadeden |
promising adj.
|
|
291 |
General |
bir şeyler elde etmeye çok hevesli |
acquisitive adj.
|
|
292 |
General |
birbirini sırayla izleyen (şeyler) |
alternate adj.
|
|
293 |
General |
benzeri şeyler |
suchlike adj.
|
|
294 |
General |
sürekli bir şeyler isteyen |
importunate adj.
|
|
295 |
General |
ufak tefek/incir çekirdeğini doldurmaz (şeyler) |
sweet adj.
|
|
296 |
General |
gösterişli şeyler kullanan |
arty crafty adj.
|
|
297 |
General |
kendinden bir şeyler bulabileceğin |
relatable adj.
|
|
298 |
General |
çevresindeki diğer şeyler ve kişilerden yalıtılmış ve bunlarla uyumlu olmayan |
siloed adj.
|
|
299 |
General |
bir şeyler elde etmeye hevesli olmayan |
unacquisitive adj.
|
|
300 |
General |
sağlıksız şeyler yapan |
unhealthy adj.
|
|
301 |
General |
sürekli bir şeyler istemeyen |
unportunate adj.
|
|
302 |
General |
hapishanede verilen şeyler gibi kötü |
boob adj.
|
|
303 |
General |
etrafı hoşa gitmeyen şeyler ile sarılı |
riddled adj.
|
|
304 |
General |
önemsiz şeyler içeren |
penny ante adj.
|
|
305 |
General |
değersiz şeyler bulunduran |
penny ante adj.
|
|
306 |
General |
farklı farklı şeyler arzu eden |
diversivolent [obsolete] adj.
|
|
307 |
General |
ve benzeri şeyler |
and so on adv.
|
|
308 |
General |
ve benzeri şeyler |
and what not adv.
|
|
309 |
General |
yalnız son zamanlarda (çok yakın geçmişte olmaya başlayan şeyler için) |
only recently adv.
|
|
310 |
General |
oradaki şeyler |
yond [uk] pron.
|
|
311 |
General |
(biraz yemek, içki anlamında) bir şeyler |
something pron.
|
|
312 |
General |
(tuhaflık anlamında) bir şeyler |
something pron.
|
|
Phrasals |
|
313 |
Phrasals |
düzenlerken bir şeyler eklemek |
edit in n.
|
|
314 |
Phrasals |
bir şeyler ekleyerek düzenlemek |
edit in n.
|
|
315 |
Phrasals |
üzerine aceleyle bir şeyler geçirmek |
slip on v.
|
|
316 |
Phrasals |
kalın şeyler giyinmek |
bundle up v.
|
|
317 |
Phrasals |
bir şeyler karalayıvermek |
knock off v.
|
|
318 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasında sürekli el değiştirmek |
buffet someone or something (from someone or something) (to someone or something) v.
|
|
319 |
Phrasals |
bir yerden bir şeyler sipariş etmek |
order something from something v.
|
|
320 |
Phrasals |
birine bir şeyler söylemek |
talk at someone v.
|
|
321 |
Phrasals |
biri hakkında bir şeyler homurdanmak |
mutter something about someone v.
|
|
322 |
Phrasals |
bir şeyler hazırlamak (yemek için vb) |
rustle something up v.
|
|
323 |
Phrasals |
bir şeyler yemek |
dine on something v.
|
|
324 |
Phrasals |
bir şeyin içine bir şeyler atmak |
hurl something into something v.
|
|
325 |
Phrasals |
birine (bir sürü) bir şeyler vermek |
ply somebody with something v.
|
|
326 |
Phrasals |
çabucak yiyecek bir şeyler hazırlatmak |
whip someone up something v.
|
|
327 |
Phrasals |
çabucak yiyecek bir şeyler hazırlamak |
whip something up v.
|
|
328 |
Phrasals |
çabucak yiyecek bir şeyler hazırlamak |
whip up something v.
|
|
329 |
Phrasals |
hızlı hızlı bir şeyler söylemek |
rattle off something v.
|
|
330 |
Phrasals |
hızlı hızlı bir şeyler söylemek |
rattle something off v.
|
|
331 |
Phrasals |
hemen bir şeyler hazırlayıvermek |
toss something together v.
|
|
332 |
Phrasals |
piyanoda bir şeyler çalmak |
hammer something out v.
|
|
333 |
Phrasals |
tahtaya tebeşirle bir şeyler yazmak/çizmek |
chalk something up v.
|
|
334 |
Phrasals |
(hızlıca) bir şeyler giymek |
throw oneself into v.
|
|
335 |
Phrasals |
(yemek vb için) kolay bir şeyler hazırlamak |
rustle up something v.
|
|
336 |
Phrasals |
ufak tefek şeyler yapmak |
putter around v.
|
|
337 |
Phrasals |
ufak tefek şeyler yapmak |
putter about v.
|
|
338 |
Phrasals |
(yemek vb için) kolay bir şeyler hazırlamak |
rustle something up v.
|
|
339 |
Phrasals |
(gazetede vb) birinin hakkında bir şeyler okumak |
read about someone v.
|
|
340 |
Phrasals |
birine tatsız şeyler anlatmak |
drop (someone or something) on (someone or something) v.
|
|
341 |
Phrasals |
birine tatsız şeyler anlatmak |
drop something on someone v.
|
|
342 |
Phrasals |
bir şeyler ekleyerek düzeltme/düzenleme yapmak |
edit in v.
|
|
343 |
Phrasals |
gerçeği yansıtmayan şeyler eklemek |
embellish with (something) v.
|
|
344 |
Phrasals |
araya gerçek olmayan şeyler eklemek |
embellish with (something) v.
|
|
345 |
Phrasals |
bazı şeyler anlamlı gelmek |
get/put something in perspective v.
|
|
346 |
Phrasals |
bazı şeyler anlamsız gelmek |
get/put something out of perspective v.
|
|
347 |
Phrasals |
(bir şeyleri) bir araya getirip (başka bir şeyler) uydurmak |
make up (something) from (something) v.
|
|
348 |
Phrasals |
(bir şeyler) uydurup yapmak |
make up (something) from (something) v.
|
|
349 |
Phrasals |
birini/bir şeyi benzer şeyler arasından ayırt etmek |
pick from v.
|
|
350 |
Phrasals |
(birine) bir şeyler olmak |
get into (someone or something) v.
|
|
351 |
Phrasals |
istemediği bir işe güzel şeyler hayal ederek katlanmak |
lash back (at someone or something) v.
|
|
352 |
Phrasals |
dişinin doldurulmasına başka şeyler düşünerek dayanmak |
lash back (at someone or something) v.
|
|
353 |
Phrasals |
önemsiz veya anlamsız şeyler hakkında bıktırıcı şekilde durmadan konuşmak |
yak at (one) v.
|
|
354 |
Phrasals |
acilen bir şeyler toparlamak |
lash together v.
|
|
355 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına dahil etmek |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
356 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasında saymak |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
357 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına katmak |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
358 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına eklemek |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
359 |
Phrasals |
(birine/bir şeye) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasında yer vermek |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
360 |
Phrasals |
birinin zararına olacak şeyler, deliller toplamak |
pile on v.
|
|
361 |
Phrasals |
birinin zararına olacak şeyler, deliller toplamak |
pile onto v.
|
|
362 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şeyler) halinde yırtmak |
rend (something) in (something) v.
|
|
363 |
Phrasals |
içinde kımıl kımıl bir şeyler kaynamak |
writhe with something v.
|
|
364 |
Phrasals |
içinde bir şeyler kaynamak |
writhe with something v.
|
|
365 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında bağlantı kurmak |
interface with (someone or something) v.
|
|
366 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler ile başka birileri bir şeyler arasında bağlantı kurmak |
interface someone or something with someone or something v.
|
|
367 |
Phrasals |
(bir şeyi) dolu göstermek için içine bir şeyler tıkmak |
pad (something) out v.
|
|
368 |
Phrasals |
hırıltılı bir sesle bir şeyler söylemek |
rasp out v.
|
|
369 |
Phrasals |
(birinden/bir şeyden) yerine getirmesi istenen (bazı şeyler) olmak |
require (something) of (someone or something) v.
|
|
370 |
Phrasals |
gereksiz/fuzuli şeyler eklemek |
stick on v.
|
|
371 |
Phrasals |
bir şeyler toparlamak |
vamp up v.
|
|
372 |
Phrasals |
bir şeyler bir araya getirmek |
vamp up v.
|
|
373 |
Phrasals |
biriyle doğaçlama bir şeyler çalmak |
jam with someone v.
|
|
374 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasından seçim yapmak |
choose among someone or something v.
|
|
375 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasında çalışmak |
work among someone or something v.
|
|
376 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasında işini yapmak |
work among someone or something v.
|
|
377 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında gidip gelmek |
alternate between (people or things) v.
|
|
378 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında dönüşümlü/değişimli olarak yapmak |
alternate between (people or things) v.
|
|
379 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında sırayla yapmak/değiştirmek |
alternate between (people or things) v.
|
|
380 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında gidip gelmek |
alternate between (people or things) v.
|
|
381 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında dönüşümlü/değişimli olarak yapmak |
alternate between (people or things) v.
|
|
382 |
Phrasals |
(insanlar/bir şeyler) arasında sırayla yapmak/değiştirmek |
alternate between (people or things) v.
|
|
383 |
Phrasals |
piyanoda bir şeyler çalmak/tıngırdatmak |
bash out v.
|
|
384 |
Phrasals |
(birine) kalınca (bir şey/bir şeyler) giydirmek |
bundle (someone) into (something) v.
|
|
385 |
Phrasals |
nasıl çalıştığı anlaşılamayan aletle bir şeyler yapmak |
muck about v.
|
|
386 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasından seçmek |
choose from someone or something v.
|
|
387 |
Phrasals |
birileri/bir şeyler arasından bir tercihte bulunmak |
choose from someone or something v.
|
|
388 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasından seçmek |
choose from (people or things) v.
|
|
389 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasından bir tercihte bulunmak |
choose from (people or things) v.
|
|
390 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında yayılmak |
circulate among (someone or something) v.
|
|
391 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında dolaştırmak |
circulate among (someone or something) v.
|
|
392 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında gezdirmek |
circulate among (someone or something) v.
|
|
393 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında dağıtmak |
circulate among (someone or something) v.
|
|
394 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında dolaşmak |
circulate among (someone or something) v.
|
|
395 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında dolaşmak |
circulate through (something) v.
|
|
396 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında gezmek |
circulate through (something) v.
|
|
397 |
Phrasals |
(bir şeyler) yemek |
dine on v.
|
|
398 |
Phrasals |
-e tatsız şeyler anlatmak |
drop on v.
|
|
399 |
Phrasals |
bir şeyler yemek |
feed face v.
|
|
400 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında göz gezdirmek |
gaze around at (someone or something) v.
|
|
401 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında göz gezdirmek |
gaze at (someone or something) v.
|
|
402 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında göz gezdirmek |
gaze on (someone or something) v.
|
|
403 |
Phrasals |
azar azar (bir şeyler) yemek |
graze on (something) v.
|
|
404 |
Phrasals |
birine bir şeyler zırvalamak |
hand someone something v.
|
|
405 |
Phrasals |
ile doğaçlama bir şeyler çalmak |
jam with v.
|
|
406 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında ilişki kurmak |
link to (someone or something) v.
|
|
407 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında bağlantı kurmak |
link to (someone or something) v.
|
|
408 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında ilişki kurmak |
link together (with someone or something) v.
|
|
409 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında bağlantı kurmak |
link together (with someone or something) v.
|
|
410 |
Phrasals |
(birinden/bir şeyden) ufak tefek şeyler aşırmak |
pilfer from (someone or something) v.
|
|
411 |
Phrasals |
istemediği bir cinsel ilişkiye güzel şeyler hayal ederek katlanmak |
lash back (at someone or something) v.
|
|
412 |
Phrasals |
palas pandıras bir şeyler yazmak/çalmak (piyanoda/klavyede) |
pound out v.
|
|
413 |
Phrasals |
yalap şap bir şeyler yazmak/çalmak (piyanoda/klavyede) |
pound out v.
|
|
414 |
Phrasals |
baştan savma bir şeyler yazmak/çalmak (piyanoda/klavyede) |
pound out v.
|
|
415 |
Phrasals |
(önemsiz şeyler) üzerinde münakaşa etmek/tartışmak |
quibble about (something) v.
|
|
416 |
Phrasals |
(önemsiz şeyler) üzerinde münakaşa etmek/tartışmak |
quibble over (something) v.
|
|
417 |
Phrasals |
(biriyle önemsiz şeyler) üzerinde münakaşa etmek/tartışmak |
quibble over (something) with (someone) v.
|
|
418 |
Phrasals |
(biriyle önemsiz şeyler) üzerinde münakaşa etmek/tartışmak |
quibble with (someone) over (something) v.
|
|
419 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) üzerine bir şeyler atmak/fırlatmak |
rain down on (someone or something) v.
|
|
420 |
Phrasals |
(birine) bir şeyler yağdırmak |
rain down on (someone) v.
|
|
421 |
Phrasals |
(birine) bir şeyler yağdırmak |
rain on (someone) v.
|
|
422 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında yer almak/sayılmak |
rank among (someone or something) v.
|
|
423 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında saymak |
rank among (someone or something) v.
|
|
424 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında sayılmak |
rank with (someone or something) v.
|
|
425 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında saymak |
rank with (someone or something) v.
|
|
426 |
Phrasals |
hakkında bir şeyler okumak |
read about v.
|
|
427 |
Phrasals |
(biri/bir şey) hakkında bir şeyler okumak |
read about (someone or something) v.
|
|
428 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şeyler) halinde yırtmak |
rend (something) to (something) v.
|
|
429 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında koşmak/koşturmak |
run between (someone or something) v.
|
|
430 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında gidip gelmek |
run between (someone or something) v.
|
|
431 |
Phrasals |
bir şeyler yumurtlamak |
spout out v.
|
|
432 |
Phrasals |
(bir yerin) farklı noktalarına (bir şeyler) saklamak |
tuck (something) around (some place) v.
|
|
433 |
Phrasals |
fısıltıyla bir şeyler söylemek |
wheeze out v.
|
|
434 |
Phrasals |
zar zor/güçlükle bir şeyler söylemek |
wheeze out v.
|
|
Phrases |
|
435 |
Phrases |
bu tür şeyler |
these kinds of things n.
|
|
436 |
Phrases |
böyle şeyler |
these kinds of things n.
|
|
437 |
Phrases |
en çok inandığımız şeyler, en az bildiklerimizdir |
nothing is so firmly believed as what we least know expr.
|
|
438 |
Phrases |
iyi şeyler zaman alır |
good things take time expr.
|
|
439 |
Phrases |
kimi şeyler hep aynı kalır |
some things never change expr.
|
|
Proverb |
|
440 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
great oaks from little acorns grow v.
|
|
441 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
tall oaks from little acorns grow v.
|
|
442 |
Proverb |
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
mighty oaks from little acorns grow
|
|
443 |
Proverb |
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
great oaks from little acorns grow
|
|
444 |
Proverb |
başkalarının konuşmalarını gizlice dinleyenler hiçbir zaman kendileri hakkında iyi şeyler duymazlar |
eavesdroppers never hear any good of themselves
|
|
445 |
Proverb |
başkalarının konuşmalarını gizlice dinleyenler hiçbir zaman kendileri hakkında iyi şeyler duymazlar |
listeners never hear any good of themselves
|
|
446 |
Proverb |
iyi şeyler küçük paketlerde gelir |
good things come in small packages
|
|
447 |
Proverb |
iyi şeyler küçük paketlerde gelir |
best things come in small packages
|
|
448 |
Proverb |
hayattaki en değerli şeyler satın alınamayanlardır |
best things in life are free
|
|
449 |
Proverb |
en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar |
best things come in small packages
|
|
450 |
Proverb |
en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar |
good things come in small packages
|
|
451 |
Proverb |
hoş ve güzel şeyler sonsuza dek yaşar |
a thing of beauty is a joy forever
|
|
452 |
Proverb |
hoş ve güzel şeyler sonsuza dek yaşar |
a thing of beauty and a joy forever
|
|
453 |
Proverb |
sevilen şeyler çok tüketilirse eskisi kadar zevk vermeyebilir |
have too much of a good thing
|
|
454 |
Proverb |
büyük şeyler küçük paketlerden çıkar |
big things come in small packages
|
|
455 |
Proverb |
iyi şeyler kötü şeylere gebedir |
every silver lining has a cloud
|
|
456 |
Proverb |
nereye gitsen bazı şeyler hep aynı |
the more things change, the more they stay the same
|
|
457 |
Proverb |
bazı şeyler hep eski hamam eski tas |
the more things change, the more they stay the same
|
|
458 |
Proverb |
yasak olan şeyler insanları çeker |
forbidden fruit is the sweetest
|
|
459 |
Proverb |
senden sonrakilere kalacak bir şeyler yap |
plant pears for your heirs
|
|
460 |
Proverb |
çoluğuna çocuğuna bırakacak/kalacak bir şeyler yap |
plant pears for your heirs
|
|
461 |
Proverb |
sonraki neslin yararına bir şeyler yap/bırak |
plant pears for your heirs
|
|
462 |
Proverb |
genelde yavaş ve dikkatlice yapılan şeyler iyi olur |
good and quickly seldom meet
|
|
463 |
Proverb |
bir hikaye her anlatıldığında üstüne bir şeyler daha katılır |
a tale never loses in the telling
|
|
464 |
Proverb |
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
great oaks grow from small acorns
|
|
465 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
great oaks grow from small acorns
|
|
466 |
Proverb |
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
great oaks grow from small acorns
|
|
467 |
Proverb |
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
great oaks from little acorns grow
|
|
468 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
great oaks from little acorns grow
|
|
469 |
Proverb |
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
great oaks from little acorns grow
|
|
470 |
Proverb |
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
mighty oaks from little acorns grow
|
|
471 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
mighty oaks from little acorns grow
|
|
472 |
Proverb |
küçük şeylerden büyük şeyler doğar |
mighty oaks from little acorns grow
|
|
473 |
Proverb |
iyi şeyler küçük paketlerde gelir |
best things come in small packages
|
|
474 |
Proverb |
değerli şeyler küçük paketlerde gelir |
best things come in small packages
|
|
475 |
Proverb |
en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar |
best things come in small packages
|
|
476 |
Proverb |
iyi şeyler küçük paketlerde gelir |
good things come in small packages
|
|
477 |
Proverb |
değerli şeyler küçük paketlerde gelir |
good things come in small packages
|
|
478 |
Proverb |
en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar |
good things come in small packages
|
|
479 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
great oaks from little acorns grow
|
|
480 |
Proverb |
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
great oaks from little acorns grow
|
|
481 |
Proverb |
çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir |
tall oaks from little acorns grow
|
|
482 |
Proverb |
tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi |
tall oaks from little acorns grow
|
|
483 |
Proverb |
söylemekle yapmak/yerine getirmek ayrı şeyler |
saying is one thing, doing is another
|
|
Colloquial |
|
484 |
Colloquial |
yeni şeyler |
the new n.
|
|
485 |
Colloquial |
her zamanki şeyler |
the usual n.
|
|
486 |
Colloquial |
maç başı kadroda değişiklik yaparak yeni şeyler deneyen teknik direktör |
tinkerman [brit] n.
|
|
487 |
Colloquial |
(motosiklet/araba gibi şeyler için) canavar/yaramaz çocuk |
bad boy n.
|
|
488 |
Colloquial |
(motosiklet/araba gibi şeyler için) canavar/yaramaz çocuk |
big boy n.
|
|
489 |
Colloquial |
kahve ve yanında bir şeyler |
coffee and n.
|
|
490 |
Colloquial |
bir kimsenin sevdiği ve sevmediği şeyler |
likes and dislikes of someone n.
|
|
491 |
Colloquial |
farklı şeyler |
different things n.
|
|
492 |
Colloquial |
güzel şeyler |
cool stuff n.
|
|
493 |
Colloquial |
güzel ama boş şeyler |
sweet nothings n.
|
|
494 |
Colloquial |
harika şeyler |
flowing with milk and honey n.
|
|
495 |
Colloquial |
ıvır zıvır şeyler |
junk-n-stuff n.
|
|
496 |
Colloquial |
kayda değer bir şeyler yapan sıradan biri |
a regular guy doing something remarkable n.
|
|
497 |
Colloquial |
ufak tefek şeyler |
odds and ends n.
|
|
498 |
Colloquial |
ufak tefek şeyler |
bits and pieces n.
|
|
499 |
Colloquial |
ufak tefek şeyler |
mingle-mangle n.
|
|
500 |
Colloquial |
ufak tefek şeyler |
melange n.
|
|