kendisi - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

kendisi



Sens de "kendisi" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 10 résultat(s)

Turc Anglais
General
kendisi thing in itself n.
kendisi oneself pron.
kendisi in and of itself pron.
kendisi he pron.
kendisi in itself pron.
kendisi herself pron.
kendisi itself pron.
kendisi she pron.
kendisi himself pron.
Colloquial
kendisi in the flesh expr.

Sens de "kendisi" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 204 résultat(s)

Turc Anglais
General
ta kendisi the epitome of n.
kendisi hastalığa yakalanmaksızın o hastalığa yol açan mikrobu taşıyan carrier n.
kendisi için varlık being-for-itself n.
-in ta kendisi the epitome of n.
ta kendisi embodiment n.
gerçeğin ta kendisi the plain truth n.
hayatın kendisi life itself n.
antik roma takviminde, her ayın ortasından önceki (kendisi de dahil olmak üzere) dokuzuncu gün (mart, mayıs, temmuz veya ekim ayının yedinci, diğer ayların ise beşinci gününe tekabül eder) nones n.
kişinin kendisi number one n.
bir soylunun kendisi de soylu olan hizmetkarı gentleman n.
kendisi üzerine gereğinden fazla düşünme omphaloskepsis n.
sonucun kendisi olan veya sonuca giden şey good n.
(birinin) kendisi tarafından inşa edilen ev self-build n.
bireyin kendisi ile kurduğu iletişim self-communion n.
bireyin kendisi ile geçtiği dalga self-mockery n.
ta kendisi olmak (somut bir şeyin) personify v.
yaptığı şeyden kendisi sorumlu olmak be on one's own responsibility v.
kendisi gibi davranmak be oneself v.
kendisi hakkında hesap vermek give an account of oneself v.
kendisi için şahsi çıkar sağlamak obtain personal gain v.
kendisi için bir şeyler yapmak istemek want to make something for oneself v.
kendisi için çalmak hijack v.
(ev) kendisi için inşa etmek self-build v.
adı var kendisi yok titular adj.
ta kendisi quintessential adj.
ta kendisi veriest adj.
(ifade) kendisi ile çelişen impossible adj.
kendisi gelen in-person adj.
kendisi uygulayan self-applying adj.
kendisi yapan self-applying adj.
kişinin kendisi tarafından varsayılan self-assumed adj.
kişinin kendisi tarafından farz edilen self-assumed adj.
kendisi yol açmış self-begotten adj.
kendisi neden olmuş self-begotten adj.
kendisi ön ayak olmuş self-begotten adj.
kendisi var etmiş self-begotten adj.
kendisi ile tutarlı self-consistent adj.
kendisi tarafından kurulmuş self-constituted adj.
kendisi tarafından oluşturulan self-constituted adj.
kişinin kendisi tarafından yozlaştırılmış self-depraved adj.
kendisi planlamış self-devised adj.
kendisi tasarlamış self-devised adj.
kendisi tarafından seçilen self-elected adj.
kendisi tarafından seçilen self-elect adj.
kendisi tarafından kurulan self-established adj.
kendisi tarafından oluşturulan self-established adj.
kendisi tarafından düzenlenen self-established adj.
kendisi üreten self-generated adj.
kendisi oluşturan self-generated adj.
kendisi tarafından verilen self-given adj.
kendisi ile sınırlı self-limited adj.
yazarın kendisi tarafından yayımlanan veya basılan self-published adj.
kendisi ile çelişen self-repugnant adj.
kendisi ile bağdaşmayan self-repugnant adj.
başına gelebileceklerden kendisi sorumlu olarak at one's peril adv.
bizzat kendisi in person adv.
bizzat kendisi ipsissima adv.
ta kendisi very adv.
ta kendisi his very self pron.
dişil kendisi herself pron.
eril kendisi himself pron.
kendisi (eril) him [dialect] pron.
bizzat kendisi (eril) himself pron.
kendisi (eril) himselve [obsolete] pron.
(nesne olarak) kendisi it pron.
ta kendisi the very same interj.
kendisi anlamı veren ön ek aut- pref.
… kendisi anlamına gelen ön ek idio- pref.
Phrasals
(açık artırmada satılacak olan şeyi) kendisi için satın almak buy in v.
(kendisi/biri) için (bir şey) istemek/talep etmek claim (something) for (oneself or something) v.
(kendisi/biri) için geri ödeme talep etmek claim (something) for (oneself or something) v.
Phrases
ta kendisi there's (or that's) for you expr.
(birinin) başına gelebileceklerden kendisi sorumlu olarak at (one's) own peril expr.
riskini/sorumluluğunu kendisi alarak at (one's) own peril expr.
(bir şeyin) mesuliyetini (kendisi) alarak (yapmak) (do something) at your (own) peril expr.
(bir şeyi) başına gelebileceklerden (kendisi) sorumlu olarak (yapmak) (do something) at your (own) peril expr.
(bir şeyin) riskini/sorumluluğunu (kendisi) alarak (yapmak) (do something) at your (own) peril expr.
Proverb
herkes kendi kaderini kendisi çizer every man is the architect of his own fate
karısından saygı ve sevgi bekleyen adam önce kendisi saygı ve sevgi göstermelidir a good husband makes a good wife
kocasından saygı ve sevgi bekleyen kadın önce kendisi saygı ve sevgi göstermelidir a good jack makes a good jill
karısından saygı ve sevgi bekleyen adam önce kendisi saygı ve sevgi göstermelidir a good jack makes a good jill
erdemin kendisi bir ödüldür virtue is her own reward
erdemin kendisi bir ödüldür virtue is its own reward
Colloquial
(cinsiyetsiz kullanımda) kendisi themself [brit] n.
gerçeğin ta kendisi reality itself n.
eski abd başkanı george w.bush'un bir lakabı (ikinci isminin (w.) kendisi tarafından telaffuz edilme şekline istinaden türetilmiş bir lakap) dubya n.
görevin nerdeyse tamamını kendisi yapmak carry the ball v.
birinde suçladığı (bir şeyi) kendisi de yapmamak not so much as (do something) v.
(kendisi) olmamak be not (oneself) v.
kendisi gibi olmak be oneself v.
ta kendisi selfsame expr.
birinin ta kendisi none other than somebody expr.
(kendisi) değil not (oneself) expr.
(kendisi) değil not (oneself) expr.
Idioms
gerçeğin ta kendisi the bare truth n.
şeytanın ta kendisi devil in disguise n.
şeytanın ta kendisi the devil incarnate n.
ölümün ta kendisi king of terrors n.
kendisi kötü olup etrafını da kötü etkileyen kimse a rotten apple n.
kendisi kötü olup etrafını da kötü etkileyen kimse a bad apple n.
ta kendisi the mccoy n.
kazdığı çukura/kuyuya kendisi düşmek be hoist by (one's) own petard v.
tek derdi kendisi olmak be all about oneself v.
fiyatı kendisi koymak set one's own price v.
kendisi sağlamak find oneself in v.
bir şeyi kendisi halletmek plough (one's) own furrow [uk] v.
(bir şeyi yapmayı kendisi) üstlenmek take it on (oneself) to (do something) v.
(bir şeyi yapmanın) sorumluluğunu (kendisi) almak take it on (oneself) to (do something) v.
bir şeyi kendisi yapmaya karar vermek take it on yourself to do something v.
bir şeyi yapmayı kendisi üstlenmek take it on yourself to do something v.
bir şeyi yapma sorumluluğunu kendisi almak take it on yourself to do something v.
bir şeyi kendisi yapmaya karar vermek take it upon yourself to do something v.
bir şeyi yapmayı kendisi üstlenmek take it upon yourself to do something v.
bir şeyi yapma sorumluluğunu kendisi almak take it upon yourself to do something v.
(bir şeyle kendisi) ilgilenmek take (something) into (one's) own hands v.
(bir şeyi kendisi) yönetmek/idare etmek take (something) into (one's) own hands v.
bir işi (kendisi) yürütmek/yapmak take (something) into (one's) own hands v.
(bir şeyi kendisi) yüklenmek take (something) into (one's) own hands v.
(bir şeyi kendisi) halletmek take (something) into (one's) own hands v.
(bir şeyle kendisi) uğraşmak take (something) into (one's) own hands v.
(bir şeyi kendisi) yönetmeye/idare etmeye başlamak take (something) into (one's) own hands v.
kendisi kadar/kendisinden daha iyi biriyle karşılaşmak meet your match (in somebody) v.
kendisi kadar/kedisinden daha iyi birini bulmak meet your match (in somebody) v.
kendisi kadar/kendisinden daha iyi biriyle karşılaşmak findyour match (in somebody) v.
kendisi kadar/kedisinden daha iyi birini bulmak findyour match (in somebody) v.
(biri) kendisi sebep olmak be of (one's) own making v.
(biri) kendisi yapmak be of (one's) own making v.
kazdığı çukura/kuyuya kendisi düşmek hoist by one's own petard v.
kazdığı çukura/kuyuya kendisi düşmek hoist with one's own petard v.
bir şeyi kendisi yapmak make something with your own fair hand v.
bir şeyi kendisi yapmak make something by your own fair hand v.
kendisi ilgilenmek take into one's own hands v.
kendisi yönetmek/idare etmek take into one's own hands v.
kendisi yürütmek/yapmak take into one's own hands v.
kendisi yüklenmek/halletmek take into one's own hands v.
kendisi uğraşmak take into one's own hands v.
sanki dünyayı (birisi/kendisi) yaratmış gibi as if the sun shines out (someone's) backside expr.
sanki güneş bir tek (birisi/kendisi) için doğuyormuş gibi as if the sun shines out (someone's) backside expr.
insan kendi kaderini kendisi çizer life is what you make it expr.
kendisi yap(mak)tı be of your own making expr.
kendisi burada aklı başka yerde the lights are on but nobody's home expr.
kendisi burada aklı başka yerde the lights are on but no-one's home expr.
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) as large as life expr.
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) as big as life expr.
ta kendisi the real mccoy expr.
ta kendisi large as life expr.
kendisi hak ederek on (someone's or something's) (own) merits expr.
Speaking
gerçeğin ta kendisi the simple truth n.
gerçeğin ta kendisi the naked truth n.
gerçeğin ta kendisi the very truth n.
bizzat kendisi söyledi she said it herself expr.
tek umursadığı şey kendisi all he cares about is himself expr.
tek umursadığı şey kendisi all she cares about is herself expr.
Trade/Economic
döviz alıcısı ile satıcısı arasında aracılık yaparak anlaşmalarını sağlamaya çalışan ancak anlaşmaya kendisi taraf olmayan kişi veya firma foreign exchange broker n.
kendisi için kullanım own use n.
kendisi ile ticaret yapılan karşı taraf trade partner n.
işletmenin kendisi yerine ithalat ve ihracat firmasında çalışan biri tarafından yürütülen özel iş foreigner n.
Law
(hükümdarın kendisi, saltanatı ve ailesi hakkında) iftira atmak leasing making [scotland] n.
Politics
kendisi de soylu olup kraliyete bağlı olan erkek gentleman-in-waiting n.
(düşman ajanının) kendisi için çalışmasını sağlamak turn v.
Tourism
lokanta sahibinin içeceğini kendisi getirmek isteyen müşteriden talep edebileceği tutar corkage n.
Technical
deliğini ve vida dişini kendisi açan vida self-drilling tapping screw n.
kendisi ve bir sayısı dışındaki bir sayı ile bölündüğü zaman kalan bırakmayan sayı composite number n.
Marine
yükleri kendisi indirip bindirebilen bir konteyner gemisi türü self-sustaining containership n.
Medical
hastanın kendisi tarafından bildirilmiş astım self-reported asthma n.
(kişinin kendisi tarafından) algılanan sağlık durumu self-rated health n.
Psychology
kişinin kendisi ile konuşması self-talk n.
kişiyi kendisi hakkında iyi hissettiren şey ego boost n.
kişinin kendisi için komplo teorileri yarattığı bir kuruntu hali delusions of persecution n.
Math
kapsadığı element ile kendisi arasında ilişkili olma reflexiveness n.
kapsadığı element ile kendisi arasında ilişkili olma reflexivity n.
sürekli bir eğrinin kendisi ile kesiştiği nokta node n.
bir doğru ile birden fazla kez kesişip kendisi ile kesişmeyen kapalı bir eğri meander n.
kendisi ile toplanınca sıfır değerini veren sayı opposite n.
hiç gidilmemiş (grafikte sürekli bir eğrinin kendisi ile kesiştiği nokta) unvisited adj.
eğrinin kendisi ile kesiştiği noktaya ait veya ilişkin crunodal adj.
Logic
kendisi ile çelişmeksizin tanımlanabilen logically possible adj.
tanım kümesinin herhangi iki elemanı arasında kendisi veya tersi bulunan (ilişki) connected adj.
Astronomy
kendisi ışık vermeyip yakınındaki yıldızların ışığını dünya'ya yansıtan bulutsu reflection nebula n.
Botanic
çiçekleri ve kendisi dikenli olan bir bitki australian sea holly (eryngium vesiculosum) n.
Religious
eskiden kendisi veya ataları çöpçülükle ve şehrin temizliği ile uğraşan aşağı bir kasta mensup olan sih mazhbi n.
(hristiyanlıkta) yuhanna incili'nde isa'nın bedeninde canlanan ve tanrı'nın kendisi olarak betimlenen tanrı'nın sözü logos n.
(hristiyanlıkta) yuhanna incili'nde isa'nın bedeninde canlanan ve tanrı'nın kendisi olarak betimlenen tanrı'nın sözü word n.
isa'nın bedeninin komünyondaki kutsal ekmeğin kendisi olup ekmeğin tözünde değişiklik yaratmadığı öğretisine inanan kimse companator n.
Philosophy
bir şeyi kendisi yapan temel özellikler essence n.
zihinde belirenin nesnenin kendisi değil onun bir temsili olduğu öğretisi representationalism n.
zihinde belirenin nesnenin kendisi değil onun bir temsili olduğu öğretisi representationism n.
Military
iki veya daha fazla filodan oluşup kendisi de bir grup veya garnizonun alt birimi olan bir komuta birliği wing [uk] n.
Art
tek bir sanatçıya ait olup sanatçının kendisi tarafından sergilenen (eser) one-man adj.
Latin
ta kendisi ipsissima expr.
Archaic
kişinin kendisi (iskoçça) ainsell n.
Ornithology
kuzey amerika'nın doğu kesimlerinde bulunan, boynu ve göğsü sarı olup kendisi gri-mavi renkli olan küçük bir orman ötleğeni northern parula (setophaga americana) n.
kuzey amerika'nın doğu kesimlerinde bulunan, boynu ve göğsü sarı olup kendisi gri-mavi renkli olan küçük bir orman ötleğeni parula americana n.
kuzey amerika'nın doğu kesimlerinde bulunan, boynu ve göğsü sarı olup kendisi gri-mavi renkli olan küçük bir orman ötleğeni parula warbler n.
Slang
kişinin kendisi numero uno n.
belanın ta kendisi real bitch n.
tüm yaşıtları askerdeyken kendisi askere gitmeyi tercih etmemiş kimse jody n.
kendisi gibi olma freak flag n.
bir şeyi yalnızca kendisi kullanmak hog cadillac v.
kendisi için saklamak bogart v.
online/çevrimiçi bir toplulukta kendisi bir paylaşım yapmadan/herhangi bir yorum ya da mesaj bırakmadan yapılan paylaşımları okumak/incelemek lurk v.
kendisi gibi olmak fly (one's) freak flag v.
son kullanıcı olarak test etmek için kişinin kendisi veya şirketi tarafından geliştirilen (program) dog food adj.
Modern Slang
başkalarının seks yapmasından tahrik olan fakat kendisi seks yapmayan kimse aegosexual n.