in one - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

in one

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"in one" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 5 sonuç

İngilizce Türkçe
General
in one zf. bütün halinde
in one zf. birlikte
in one ed. tek denemede
in one ed. sahne dekorunun en önündeki parçalar arasında sahne önünde gerçekleştirilen
Phrases
in one expr. aynı anda

"in one" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
General
one in number i. bir adet
one foot in the grave i. bir ayağı çukurda
one in every week inspection i. haftalık denetim
one skilled in the art of marking and protection of security documents i. güvenlik dokümanlarının işaretlenmesi ve korunması konusunda uzman biri
hole in one i. nadir başarı
hole in one i. harika iş
hole in one i. dikkate değer başarı
hole-in-one i. nadir başarı
hole-in-one i. harika iş
hole-in-one i. dikkate değer başarı
have it in one f. yeteneği olmak
put one´s foot in it f. baltayı taşa vurmak
be guarded in what one says f. lafına dikkat etmek
guarded in what one says f. lafına dikkat etmek
give one a tickle in one's throat f. gıcıklamak
give one a tickle in one's throat f. gıcık vermek
give as good as one gets (in an argument) f. laf altında kalmamak
(a single) get (someone) to number one in the chart f. listede bir numaraya taşımak
(a single) get (someone) to number one in the chart f. bir numara yapmak
(a single) get (someone) to number one in the chart f. bir numaraya çıkarmak
see someone in one´s dream f. rüyasında birisini görmek
see someone in one´s dream f. rüyasında birini görmek
end up being the one in the wrong f. haksız duruma düşmek
blind in one eye s. bir gözü kör
deaf in one ear s. tek kulağı sağır
triannual (three times in one year) s. senede üç defa
triannual (three times in one year) s. yılda üç kez
triannual (three times in one year) s. yılda üç defa
triannual (three times in one year) s. senede üç kez
triannual (three times in one year) s. yılda üç sefer
triannual (three times in one year) s. senede üç sefer
all in one package s. hepsi tek pakette
colourblind in one eye s. sadece tek gözü renk körü
in one respect zf. bir bakıma
in one sense zf. bir manada
in one way zf. bir bakıma
in one way or another zf. bir türlü
in one move zf. bir hamlede
in one sense zf. bir taraftan
in one sense zf. bir anlamda
in one go zf. bir seferde
in one go zf. bir kerede
all in one breath zf. hepsini bir anda
all in one breath zf. bir solukta
all in one breath zf. bir nefeste
in one piece zf. tek parça
in one night zf. bir gecede
three times in one year zf. yılda üç kez
three times in one year zf. senede üç defa
three times in one year zf. senede üç kez
three times in one year zf. yılda üç defa
three times in one year zf. yılda üç sefer
three times in one year zf. senede üç sefer
two in one zf. ikisi bir arada
in one hand zf. (kumar) tek elde
in one way or another zf. o ya da bu şekilde
in one ear zf. tek kulaktan
in one case zf. bir keresinde
one in every three patients zm. her üç hastadan biri
Phrasals
poke (one) in (some body part) f. dürtmek
poke (one) in (some body part) f. (bir yerini) çıkarmak
poke (one) in (some body part) f. (birisini bir yerine) bir şey sokmak/bir şey batırmak
close in on (one) f. etrafını sarmak
close in on (one) f. çember içine almak
close in on (one) f. çevresini sarmak
close in on (one) f. (duygular, düşünceler) üstüne çökmek
close in on (one) f. (duygular, düşünceler) çepeçevre sarmak
close in on (one) f. yaklaşmak
close in on (one) f. eli kulağında olmak
confirm (one) in (something) f. birisinin dinine bağlılığını kuvvetlendirecek bir dinsel ayin düzenlemek
confirm (one) in (something) f. birisi için dini tören yapmak
deal (one) in f. (birini) bir işe, projeye katmak
school (one) (in something) f. (birine bir şeyde) üstünlük sağlamak
school (one) (in something) f. (birine bir şeyde) baskın çıkmak
school (one) (in something) f. (bir şeyde birinin) hakkından gelmek
school (one) (in something) f. (bir şeyde birini) yenmek/alt etmek
sustain (one) in (something) f. (birini bir durumda/vaziyette) ayakta tutmaya çalışmak
sustain (one) in (something) f. (birini bir şeyde) desteklemek
sustain (one) in (something) f. (birinin bir durumda) ayakta kalmasına yardım etmek
sustain (one) in (something) f. (birinin bir durumda) devam etmesine yardım etmek
sustain (one) in (something) f. (birini bir dönemde) ekonomik olarak beslemek
sustain (one) in (something) f. (birini bir dönemde) ekonomik olarak desteklemek
sustain (one) in (something) f. (birini bir dönemde) ekonomik olarak ayakta tutmak
sustain (one) in (something) f. (birinin bir dönemde) ekonomik devamlılığını sağlamak
sustain (one) in (something) f. (birine bir şeyde) ekonomik destek vermek
lead (one) in f. (birini) içeri almak
lead (one) in f. (birini) içeri yönlendirmek
mix (one) up in (something) f. (birini bir şeye) dahil etmek
mix (one) up in (something) f. (birini bir şeye) katmak
frighten (one) in f. (birini/bir şeyi) korkutup içeri sokmak
frighten (one) in f. (birini/bir şeyi) içeri girmesi için korkutmak
frighten (one) in f. (birini) içeri girmesi için ikaz etmek
frighten (one) in f. (birini/bir şeyi) içeri sokmak için gözünü korkutmak
ask (one) in f. (birini) içeriye davet etmek
ask (one) in f. (birini bir yere) davet etmek
ask (one) in f. (birini) içeri/eve/bir yere almak
clap (one) in (something or some place) f. birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) tıkmak
clap (one) in (something or some place) f. birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) kapatmak
clap (one) in (something or some place) f. birini bir yere/bir şeye (hapse, kodese) atmak
clap (one) in (something) f. (birinin) ellerini/ayaklarını (kelepçeyle, iple) bağlamak
confide in (one) f. (birine) sırrını söylemek
confide in (one) f. (birine) güvenip sırrını açmak
confide in (one) f. (birine) güvenip sır vermek
confide in (one) f. (birine) güvenip içini dökmek
count (one) in on (something) f. (birini bir şeye) dahil etmek
count (one) in on (something) f. (birinin bir planın, etkinliğin) içinde saymak
count (one) in on (something) f. (birine bir şeyde) yer vermek
count (one) in on (something) f. (birini bir plana, etkinliğe) katılacakların/dahil olacakların içinde saymak
dangle (something) in front of (one) f. (birini bir şeyle) kandırmaya çalışmak
dangle (something) in front of (one) f. (birinin) gözünün önünde (bir şey) sallandırıp aklını çelmeye/kandırmaya çalışmak
deal (one) in f. (birini) dahil etmek
embroil (one) in (something) f. (birini) bir şeye (konuya/tartışmaya) karıştırmak
embroil (one) in (something) f. (birini) bir şeye (konuya/tartışmaya) bulaştırmak
embroil (one) in (something) f. (birini) bir şeye (konuya/tartışmaya) sokmak
encourage (one) in (something) f. (birini bir konunda/alanda) cesaretlendirmek
encourage (one) in (something) f. (birini bir konunda/alanda) desteklemek
encourage (one) in (something) f. (birini bir konunda/alanda) teşvik etmek
encourage (one) in (something) f. (birini bir konunda/alanda) gayretlendirmek
engage (one) in (something) f. (bir iş) yapmak
engage (one) in (something) f. (bir şeyle) meşgul olmak
engage (one) in (something) f. (birini bir şeyin) içine çekmek
engage (one) in (something) f. (birini bir şeye) bulaştırmak
engage (one) in (something) f. (birini bir şeye) dahil etmek/katmak
engage (one) in (something) f. (birini bir şeyle) oyalamak
engage (one) in (something) f. (birini bir şeyle) meşgul etmek
examine (one) in (something) f. (birinin bir konudaki/alandaki) bilgisini sınamak
examine (one) in (something) f. (birini bir konuda/alanda) sınav yapmak
examine (one) in (something) f. (birini bir şeyden) sınav yapmak
excite (something) in (one) f. (birinde bir şey) uyandırmak
excite (something) in (one) f. (birinde bir şeyi) tetiklemek
excite (something) in (one) f. (birine bir şey) hissettirmek
exercise (one) in (something) f. (birini bir konuda) eğitmek
exercise (one) in (something) f. (birini bir şeye) çalıştırmak
find (one) in f. (birini) evinde/iş yerinde bulmak
find (one) in f. (birini) yerinde (ofisinde, evinde) bulmak
hand (something) in to (one) f. (birine ödev/sınav kağıdı ) teslim etmek
hand (something) in to (one) f. (bir şeyi birine) teslim etmek/vermek
include (one) in (something) f. (birini bir şeye) dahil etmek
include (one) in (something) f. (birini bir şeye) sokmak/katmak
include (one) in (something) f. (birini bir şeyin) içine/kapsamına almak
include (one) in (something) f. (birine bir şeyde) yer vermek
let (one) in on (something) f. (birine) gizli/herkesin bilmediği bir sırrı açıklamak
let (one) in on (something) f. (birini gizli bir şeye) dahil etmek
let (one) in on (something) f. (birini bir şeyin) içine aldırmak
let (one) in on (something) f. (birini bir şeye) ortak etmek
park (one) in f. (birinin) arabasının arkasına/önüne/çıkışına park etmek
park (one) in f. (birinin) arabasını park yerinde kitlemek
park (one) in f. (birinin) park yerinden çıkışını engelleyecek şekilde park etmek
park (one) in f. (birinin) arkasına/çıkışına/önüne park etmek
participate in (something) (with one) f. (biriyle bir şeye) katılmak
participate in (something) (with one) f. (biriyle bir şeye) iştirak etmek
pass (something) in to (one) f. (birine ödev/sınav kağıdı) teslim etmek
pass (something) in to (one) f. (bir şeyi birine) teslim etmek/vermek
permit (one) in (something or some place) f. (birinin bir yere/bir şeye) girmesine izin vermek
Phrases
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. (bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma cehenneme giderim daha iyi
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. (bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma ölürüm daha iyi
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. ölsem (bir şeyi) yapmam
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr. ölürüm de (bir şeyi) yapmam
all in one expr. aynı anda
in one instance expr. bir defasında
friendship is one mind in two bodies expr. dostluk aynı düşünceleri paylaşmaktır
one day in the not-so-distant future expr. çok da uzak olmayan bir zamanda
we have one suspect in custody expr. gözaltında bir şüpheli var
one in a million expr. milyonda bir
almost one in five londoners expr. londralıların neredeyse beşte biri
no one should be judge in his own cause expr. kimse kendi davasının hakimi olamaz
no-one is judge in his own cause expr. kimse kendi davasının hakimi olamaz
one may not be a judge in one’s own cause expr. kimse kendi davasının hakimi olamaz
ever in one expr. mütemadi olarak
last one in is a rotten egg expr. son gelen çürük yumurta
last one in is a rotten egg expr. sona kalan çürük yumurta
in one body expr. topyekun
one in half a million expr. yarım milyonda bir
three in one expr. üçü bir arada
in (all) fairness (to one) expr. doğrusu
in (all) fairness (to one) expr. doğruyu söylemek gerekirse
in (all) fairness (to one) expr. ne yalan söyleyeyim
in one regard expr. bir açıdan
in contact with (one) expr. (biriyle) temas halinde
in contact with (one) expr. (biriyle) iletişim içerisinde
in contact with (one) expr. (biriyle) irtibat halinde
in contact with (one) expr. (biriyle) iletişim/temas/irtibat kurmuş
in contact with (one) expr. (biriyle) iletişime/irtibata/temasa geçmiş
in the interest of (one) expr. (birinin) yararına
in the interest of (one) expr. (birinin) menfaatine
Proverb
in the country of the blind the one-eyed man is king koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi denir
in the country of the blind the one-eyed man is king koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler
in the country of the blind, the one-eyed man is king körler ülkesinde tek gözü olan adam kral olur
in the country of the blind the one-eyed man is king körler ülkesinde şaşılar kral olur
one cannot be in two places at once on tane elim yok. her yere aynı anda koşamam/yetişemem
(one) does not wash (one's) dirty linen in public (biri) kirli çamaşırlarını ortaya dökmez
(one) does not wash (one's) dirty linen in public (biri) her şeyini/özel hayatını herkesin içinde anlatmaz
(one) has made (one's) bed and (one) will have to lie in it kendi düşen ağlamaz
(one) made (one's) bed and (one) has to lie in it kendi düşen ağlamaz
(one) made (one's) bed and (one) must lie in it kendi düşen ağlamaz
you can't sit in two chairs with one butt aynı anda her yere yetişemezsin
you can't sit in two chairs with one butt aynı anda bir çok işi yapamazsın
you can't sit in two chairs with one butt iki şey aynı anda yapılamaz
you can't sit in two chairs with one butt ikisinden birini seçmesi gerek
Colloquial
a one in a thousand chance i. binde bir şans
one day in the not-so-distant future i. çok da uzak olmayan gelecekteki bir gün (orta vadede bir gün)
four seasons in one day i. bir günde dört mevsim
four seasons in one day i. çok hızlı değişen hava
four seasons in one day i. tutarsız hava şartları
four seasons in one day i. değişken hava şartları
four seasons in one day i. gün içinde sürekli değişen hava şartları
four seasons in one day i. dengesiz hava
one shot in (one's) locker [old-fashioned] i. (birinin) son şansı/fırsatı
one shot in (one's) locker [old-fashioned] i. (birinin) tek atımlık/son kurşunu
one shot in your locker i. son şansın/fırsatın
one shot in your locker i. tek atımlık/son kurşunun
anything in it for (one) i. (birinin) herhangi bir kazancı
anything in it for (one) i. (birinin) herhangi bir çıkarı
anything in it for (one) i. (birinin) çıkarına/yararına olabilecek bir şey
have one thing in common f. bir ortak noktası olmak
go in one ear and out the other f. bir kulağından girip öteki kulağından çıkmak
place all your eggs in one basket f. her şeyini riske atmak
get something in one f. bir şeyi anında bilmek
get something in one f. bir şeyi ilk denemede bilmek
get something in one f. bir şeyi ilk seferde bilmek
get something in one f. bir şeyi ilk seferde doğru tahmin etmek
get something in one f. bir şeyi hemen çözmek
get something in one f. bir şeyi hemen anlamak
get something in one f. bir şeyi ilk bakışta anlamak
get something in one f. bir şeyi bir bakışta anlamak
have got it in (one) f. (birinin) içinde olmak
have got it in (one) f. belli bir yeteneğe sahip olmak
have got it in (one) f. bir yeteneği içinde barındırmak
put (one) in power f. (birini) yönetime/iktidara getirmek
clue (one) in f. (birini) bilgilendirmek
clue (one) in f. (birine) bilgi vermek
clue (one) in f. (birini) aydınlatmak
clue (one) in f. (birine) doğru bilgiyi vermek
clue (one) in f. (birinin) yanlış bildiklerini düzeltmek
have it in one to do something f. birinin bir şey yapma yeteneği olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma becerisi birinin içinde olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in one to do f. yapma yeteneği olmak
have it in one to do f. yapma becerisine sahip olmak
have it in one to do f. yapmak birinin içinde olmak
have it in one to do f. yapma yeteneğini içinde barındırmak
have it in one to do f. yapma kapasitesi olmak
have it in one to do f. yapma potansiyeli olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma yeteneği olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma becerisine sahip olmak
have it in one to do something f. bir şey yapmak birinin içinde olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma kapasitesi olmak
have it in one to do something f. bir şey yapma potansiyeli olmak
in one form or another expr. bir şekilde
in one gulp expr. bir dikişte (içmek)
got it in one expr. doğru tahmin ettin
all in one expr. hepsi bir arada
all in one expr. hem ... hem de
all rolled in one expr. hepsi bir arada
in one form or another expr. o veya bu şekilde
all in one piece expr. sapasağlam
all in one piece expr. tek parça halinde
in one gulp expr. tek yudumda (içmek)
got it in one expr. tam üstüne bastın
got it in one expr. tam isabet
in one piece expr. tek parça halinde
in one piece expr. tek parça olarak
all in one expr. tümü bir arada
all in one piece expr. zarar görmemiş
in one go [uk] expr. bir seferde
in one go [uk] expr. bir kerede
in one go [uk] expr. bir defada
in one go [uk] expr. bir gidişte
in one go [uk] expr. bir oturuşta
no one in his/her/their right mind would (do something) expr. (bir şeyi yapmak) akıllı işi değil
no one in his/her/their right mind would (do something) expr. aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz)
in one hell of a hurry expr. çok acele içerisinde
in more ways than one expr. birçok açıdan
in more ways than one expr. birden fazla yönden
in more ways than one expr. birçok yönden
in more ways than one expr. birçok anlamda
in more ways than one expr. birden fazla anlamda
at/in one go [uk] expr. bir çırpıda
at/in one go [uk] expr. bir hamlede
at/in one go [uk] expr. tek hareketle
at/in one go [uk] expr. aynı anda
at/in one go [uk] expr. tek vuruşta
at/in one go [uk] expr. aynı zamanda
at/in one go [uk] expr. bir kerde
at/in one go [uk] expr. tek seferde
at/in one go [uk] expr. bir oturuşta
got it in one expr. doğru tahmin ettin
got it in one expr. tam isabet
got it in one expr. tam üstüne bastın
you've got it in one [uk] expr. doğru tahmin ettin
you've got it in one [uk] expr. tam isabet
you've got it in one [uk] expr. tam üstüne bastın
in bad with (one) expr. (biriyle) sorunlu
in bad with (one) expr. (biriyle) arası kötü/bozuk
in bad with (one) expr. (birinin) gözünden düşmüş
in bad with (one) expr. (biriyle) arası açık
in bad with (one) expr. (biriyle) kötü
nothing in it for (one) expr. (birine) bir faydası yok
nothing in it for (one) expr. (birinin) eline geçen bir şey yok
what's in it for (one)? expr. bundan (birinin) çıkarı ne olacak?
what's in it for (one)? expr. (birine) ne faydası var?
Idioms
a one-in-a-million chance i. milyonda bir ihtimal
a one in a million chance i. milyonda bir ihtimal
a one-in-a-million chance i. çok düşük bir ihtimal
a one in a million chance i. çok düşük bir ihtimal
a one-in-a-million chance i. çok uzak ihtimal
a one in a million chance i. çok uzak ihtimal
a one-in-a-million chance i. yok denecek kadar az şans
a one in a million chance i. yok denecek kadar az şans
a one-in-a-million chance i. çok zayıf ihtimal
a one in a million chance i. çok zayıf ihtimal
a one-in-a-million chance i. binde bir çıkacak fırsat
a one-in-a-million chance i. çok zor/zayıf ihtimal
a one-in-a-million chance i. şansı/fırsatı/olasılığı binde bir olma
a one in a million chance i. binde bir çıkacak fırsat
a one in a million chance i. çok zor/zayıf ihtimal
a one in a million chance i. şansı/fırsatı/olasılığı binde bir olma
one in the eye for i. kulağına küpe
hole in one i. tek/ilk seferde başarma
one in the oven i. anne karnındaki bebek
one in the oven i. beklenen bebek
one in the oven i. henüz doğmamış bebek
put all your eggs in one basket f. tek bir şeye bel bağlamak
give one the lie in his throat f. yalanını yüzüne vurmak
leave one in the lurch f. birini yüzüstü bırakmak
leave one out in the cold f. ihmal etmek
lie in one f. hakimiyeti altında olmak
pay one in his own coin f. misilleme yapmak
stand one in hand f. birini ilgilendirmek
lie in one f. ait olmak
stand one in hand f. birini etkilemek
leave one out in the cold f. boşlamak
leave one in the lurch f. terk etmek
leave one in the lurch f. zor durumda bırakmak
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. hiç ihtiyacı/gereği olmamak
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. hiçbir şekilde ihtiyaç/gerek/lüzum duymamak
be with (one) in spirit f. (biri) hep aklında/kalbinde olmak
be with (one) in spirit f. (birini) hep yüreğinde/kalbinde taşımak
be with (one) in spirit f. aklı/yüreği/kalbi/ruhen (biriyle) olmak
be with (one) in spirit f. sevgilerini/iyi dileklerini göndermek
dangle a carrot in front of (one) f. bir ödül karşılığında kandırmaya çalışmak
dangle a carrot in front of (one) f. mükafat vaat ederek bir işi yaptırmaya çalışmak
dangle a carrot in front of (one) f. bir mükafatla teşvik etmek
dangle a carrot in front of (one) f. bir ödülle motive etmek
carry fire in one hand and water in the other f. iki yüzlü olmak
carry fire in one hand and water in the other f. iki yüzlü davranmak
catch (one) with (one's) fingers in the till f. suçüstü yakalamak
catch (one) with (one's) fingers in the till f. para çalarken yakalamak
catch (one) with (one's) fingers in the till f. para çaldığını anlamak
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. bir şeye zerre kadar ihtiyacı olmamak
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. bir şeye hiçbir şekilde gereksinim duymamak
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. bir şeyin en ufak eksikliğini çekmemek
need (something) (about) as much as (one) needs a hole in the head f. bir şeye kesinlikle lüzum duymamak
barely put one foot in front of the other f. adım atacak hali olmamak
hardly put one foot in front of the other f. adım atacak hali olmamak
stop one dead in one's tracks f. aniden durmak
stop one dead in tracks f. aniden durmak
go in at one ear and out at the other f. bir kulağından girip öbüründen çıkmak
talk until one is blue in the face f. bitap düşene kadar konuşmak
have one in the oven f. bebek beklemek
have one foot in the grave f. bir ayağı çukurda olmak
have it in one f. beceriye sahip olmak
leave one out in the cold f. birine soğuk yapmak
keep one in one's place f. birini yerinde/mevkisinde/görevinde tutmak
have one foot in the grave f. bir gözü toprağa bakmak
give one lump in one's throat f. boğazını düğümlemek
have one in the oven f. bir bebeğe hamile olmak
go in at one ear and out at the other f. bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak
complain till one is blue in the face f. başının etini yemek
go in one ear and out the other f. bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak
have one foot in the grave f. bir ayağı mezarda olmak
talk until one is blue in the face f. dili damağı kurumak
stop one dead in one's tracks f. donakalmak
stop one dead in tracks f. donakalmak
have it in one f. gerekli cesareti olmak
have as much chance as a one-legged man in a butt kicking contest f. hiç şansı olmamak
have one foot in the grave f. elden ayaktan düşmek
have one foot in the grave f. gidici olmak
have one foot in the grave f. gözü toprağa bakmak
put one foot in front of the other f. işleri dikkatlice ve sırasıyla yapmak/kitabına göre yapmak
make somebody putty in one´s hands f. muma çevirmek
make somebody putty in one´s hands f. muma döndürmek
burn one's bridges in front of one f. kendi kendini yakmak
make somebody putty in one´s hands f. mum etmek
be one in the eye for somebody f. kapak olmak
complain till one is blue in the face f. makineli tüfek gibi konuşmak
have one foot in the grave f. ölüme yakın olmak
pay one back in his own coin f. öcünü almak
have one foot in the grave f. ölüme yaklaşmış olmak
have just one oar in the water f. kafası karışık olmak
have one foot in the grave f. ölmek üzere olmak
have just one oar in the water f. salim kafayla düşünememek
complain till one is blue in the face f. sürekli dırdır etmek
have just one oar in the water f. sağlıklı düşünememek
put all one's eggs in one basket f. sermayeyi kediye yüklemek
leave one out in the cold f. soğuk davranmak
put one foot in front of the other f. (hata yapmamak adına) adımlarını dikkatli atmak
leave one out in the cold f. yüz vermemek
put one foot in front of the other f. zar zor adım atmak
put all one's eggs in one basket f. varını yoğunu tehlikeye atmak
be up to one' ears in something f. (bir şeye) gırtlağına kadar batmış olmak
have it in one f. yeteneği olmak
put one foot in front of the other f. zorla adım atmak
be up to one' ears in something f. (yoğunluktan vb) bir şeye gömülmüş olmak
put all one's eggs in one basket f. varını yoğunu riske atmak
cut (one) down in (one's) prime f. kariyerinin zirvesindeyken ölmek
cut (one) down in (one's) prime f. hayatının baharında ölmek
cut (one) down in (one's) prime f. hayatının en parlak evresinde ölmek
cut (one) off in (one's) prime f. kariyerinin zirvesindeyken ölmek
cut (one) off in (one's) prime f. hayatının baharında ölmek
cut (one) off in (one's) prime f. hayatının en parlak evresinde ölmek
cut (one) down in (one's) prime f. bir şeyin yarıda kesilmesine neden olmak
cut (one) down in (one's) prime f. yarıda kesilmek
cut (one) down in (one's) prime f. en parlak/başarılı döneminde bir engelle karşılaşmak
cut (one) down in (one's) prime f. en parlak/başarılı dönemi yarıda kalmak
cut (one) down in (one's) prime f. en güzel zamanların yarıda kalmasına neden olmak
cut (one) down in (one's) prime f. zirvede bırakmak zorunda kalmak
hit (one) in the eye f. (birinin) gözünü almak
hit (one) in the eye f. (birinin) gözünü kamaştırmak
hit (one) in the eye f. (birinin) ilgisini çekmek
hit (one) in the eye f. (birinin) gözüne çarpmak
find (one) with (one's) fingers in the till f. (birini) suçüstü yakalamak
find (one) with (one's) fingers in the till f. (birini) iş üstünde yakalamak
find (one) with (one's) fingers in the till f. (birini) para çalarken yakalamak
find (one) with (one's) fingers in the till f. (birini) iş yerinden para çalarken yakalamak
find (one) with (one's) fingers in the till f. (birini) iş yerinden para sızdırırken yakalamak
find (one) with (one's) hand in the till f. (birini) suçüstü yakalamak
find (one) with (one's) hand in the till f. (birini) iş üstünde yakalamak
find (one) with (one's) hand in the till f. (birini) para çalarken yakalamak
find (one) with (one's) hand in the till f. (birini) iş yerinden para çalarken yakalamak
find (one) with (one's) hand in the till f. (birini) iş yerinden para sızdırırken yakalamak
catch (one) with (one's) fingers in the till f. (birini) suçüstü yakalamak/basmak
catch (one) with (one's) fingers in the till f. (birini) iş üstünde yakalamak/basmak
catch (one) with (one's) fingers in the till f. (birini) para çalarken yakalamak/basmak
catch (one) with (one's) fingers in the till f. (birini) iş yerinden para çalarken yakalamak/enselemek
catch (one) with (one's) fingers in the till f. (birini) iş yerinden para sızdırırken yakalamak/enselemek
have (one) in fits f. (birini) kahkahalarla güldürmek
have (one) in fits f. (birini) kahkahalara boğmak
have (one) in fits f. (birini) çok güldürmek
have (one) in fits f. (birini) gülmekten yerlere yatırmak
have (one) in fits f. (birini) gülmekten öldürmek
do (one) in the eye f. (birinin) yoluna taş koymak
do (one) in the eye f. (birinin) gözünü oymak
do (one) in the eye f. (birinin) işine çomak sokmak
do (one) in the eye f. (birinin) işini baltalamak
do (one) in the eye f. (birinin) hakkını yemek
point (one) in the right direction f. (birine) doğru yolu/yönü göstermek
point (one) in the right direction f. (birine) yolu göstermek
point (one) in the right direction f. (birine) yolu/yönü işaret etmek
point (one) in the right direction f. (birine) yolu/yönü işaret ederek göstermek
pay (one) back in kind f. yaptığı kötülüğün karşılığını (birine) aynı biçimde ödetmek
pay (one) back in kind f. (biriyle) ödeşmek
pay (one) back in kind f. (birine) misillemede bulunmak
pay (one) back in kind f. (birine) kısasa kısas yapmak
pay (one) back in kind f. kana kan/göze göz/dişe diş istemek
be in good odor with (one) f. (biriyle) arası iyi olmak
be in good odor with (one) f. (biriyle) iyi anlaşmak
be in good odor with (one) f. (biriyle) ilişkisi iyi olmak
be in good odor with (one) f. (birinin) gözdesi olmak
be in good odor with (one) f. (biriyle) iyi geçinmek
do something in/at one sitting f. bir oturuşta yapmak
do something in/at one sitting f. bir seferde yapmak
be in the bad graces of (one) f. (birinin) gözünden düşmek
be in the bad graces of (one) f. (birinin) hoşnutsuzluğunu kazanmak
be in the bad graces of (one) f. (birinin) saygısını kaybetmek
have (something) in store (for one) f. (biri için bir şeyi) bekletmek
have (something) in store (for one) f. (biri için bir şeyi) hazır bulundurmak
catch (one) with (one's) hand in the till f. (birini) kendi iş yerinden/iş vereninden para çalarken yakalamak
see (one) in hell before (doing something) f. dünyada yapmam
see (one) in hell before (doing something) f. imkanı yok yapmam
see (one) in hell before (doing something) f. yapmam imkansız
see (one) in hell before (doing something) f. alsa yapmam
want (something) like (one wants) a hole in the head f. (bir şeye) hiç ihtiyacı olmamak
want (something) like (one wants) a hole in the head f. (bir şeye) hiçbir şekilde ihtiyaç/istek/lüzum duymamak
want (something) like (one wants) a hole in the head f. (bir şeyi) zerre kadar istememek
want (something) like (one wants) a hole in the head f. (bir şeye) hiçbir şekilde gereksinim duymamak
want (something) like (one wants) a hole in the head f. (bir şeyin) en ufak eksikliğini çekmemek
want (something) like (one wants) a hole in the head f. (bir şeye) kesinlikle lüzum/istek duymamak
want (something) like (one wants) a hole in the head f. (bir şeye) karşı hiç istek duymamak
want (something) like (one wants) a hole in the head f. (bir şeyi) hiç ama hiç istememek
want (something) like (one wants) a hole in the head f. (bir şey) istediği/ihtiyaç duyduğu en son şey olmak
hold (something) in store (for one) f. (biri için bir şeyi) bekletmek
hold (something) in store (for one) f. (biri için bir şeyi) hazır bulundurmak
be looking (one) in the face f. kaçınılmaz olmak
be looking (one) in the face f. önlenemez hale gelmek
be looking (one) in the face f. olması/problem yaratması neredeyse kesin olmak
be looking (one) in the face f. belli olmak
be looking (one) in the face f. gün gibi ortada/açık olmak
be looking (one) in the face f. gözünün önünde olmak
lay (one) out in lavender [obsolete] f. ölü bir bedeni gömülmeye hazırlamak
lay (one) out in lavender [obsolete] f. (birini) öldürmek
lay (one) out in lavender [obsolete] f. canına okumak
lay (one) out in lavender [obsolete] f. fırça atmak
take (one) in tow f. (birine) yardım etmek
take (one) in tow f. (birine) yol göstermek
take (one) in tow f. (birine) rehberlik etmek
put (one) in a bad mood f. (birinin) keyfini kaçırmak
put (one) in a bad mood f. (birini) mutsuz etmek
put (one) in a bad mood f. (birini) kızdırmak
put (one) in the way of (something) f. (birine bir şeye) ulaşma şansı vermek