|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Yaygın Kullanım |
more s.
|
daha fazla |
|
There is a need for more than just organisation.
Organizasyondan daha fazlasına ihtiyaç vardır.
More Sentences
|
| 2 |
Yaygın Kullanım |
more or less zf.
|
aşağı yukarı |
|
You have provided concise answers to all the points, and more or less within your allotted speaking time.
Tüm noktalara özlü yanıtlar verdiniz ve bunu aşağı yukarı size ayrılan konuşma süresi içinde yaptınız.
More Sentences
|
| 3 |
Yaygın Kullanım |
once more zf.
|
bir kez daha |
|
Could you clarify this for me once more?
Bunu benim için bir kez daha açıklığa kavuşturabilir misiniz?
More Sentences
|
| 4 |
Yaygın Kullanım |
more or less zf.
|
az çok |
|
Until now, it has more or less been considered that we had two processes which did not necessarily converge.
Şimdiye kadar zorunlu olarak yakınsamayan iki sürecimiz olduğu az çok kabul ediliyordu.
More Sentences
|
| 5 |
Yaygın Kullanım |
more zf.
|
daha |
|
When all is said and done, we could have come up with more ambitious solutions.
Her şey söylendiğinde ve yapıldığında, daha iddialı çözümler üretebilirdik.
More Sentences
|
| 6 |
Yaygın Kullanım |
more and more zf.
|
gitgide |
|
The world is changing more and more quickly.
Dünya gitgide artan bir hızla değişiyor.
More Sentences
|
| 7 |
Yaygın Kullanım |
once more zf.
|
bir daha |
|
Would you say that once more, please?
Bunu bir daha söyler misin, lütfen?
More Sentences
|
| General |
|
| 8 |
Genel |
more i.
|
fazla şey |
|
There is not much more to say.
Söylenecek pek fazla şey yok.
More Sentences
|
| 9 |
Genel |
more i.
|
ziyade |
|
The discussion is not, however, about the 'how' but more about the basic 'aim' of the proposal.
Ancak tartışma, "nasıl"dan ziyade önerinin temel "amacı" ile ilgilidir.
More Sentences
|
| 10 |
Genel |
more traditional i.
|
daha geleneksel |
|
It is not, however, to be found in certain other countries which have much more traditional administration systems.
Ancak bu durum, çok daha geleneksel yönetim sistemlerine sahip diğer bazı ülkelerde görülmemektedir.
More Sentences
|
| 11 |
Genel |
one more step i.
|
bir adım daha |
|
I'm dead tired, I can't take one more step!
Yorgunluktan ölüyorum, bir adım daha atamam!
More Sentences
|
| 12 |
Genel |
one more year i.
|
bir yıl daha |
|
Let's give it one more year.
Bir yıl daha bekleyelim.
More Sentences
|
| 13 |
Genel |
get more complicated f.
|
karmaşıklaşmak |
|
Tom's situation is getting more complicated.
Tom'un durumu gittikçe karmaşıklaşıyor.
More Sentences
|
| 14 |
Genel |
be more careful f.
|
daha dikkatli olmak |
|
Tom said he thought Mary needed to be more careful.
Tom Mary'nin daha dikkatli olması gerektiğini düşündüğünü söyledi.
More Sentences
|
| 15 |
Genel |
learn more f.
|
daha fazla öğrenmek |
|
I often feel motivated to learn more.
Sık sık daha fazla öğrenmek için motive oluyorum.
More Sentences
|
| 16 |
Genel |
want more f.
|
daha fazlasını istemek |
|
We want more, even though the facts about our seas are bleak.
Denizlerimizle ilgili gerçekler iç karartıcı olsa da daha fazlasını istiyoruz.
More Sentences
|
| 17 |
Genel |
want more f.
|
daha istemek |
|
Do you want more?
Biraz daha ister misin?
More Sentences
|
| 18 |
Genel |
ask more f.
|
daha fazlasını istemek |
|
We cannot ask more from the candidates than what we can accomplish ourselves.
Adaylardan kendi başarabileceğimizden daha fazlasını isteyemeyiz.
More Sentences
|
| 19 |
Genel |
do more f.
|
daha fazlasını yapmak |
|
So, fewer laws and more checks will do more for road safety.
Yani, daha az yasa ve daha fazla kontrol yol güvenliği için daha fazlasını yapacaktır.
More Sentences
|
| 20 |
Genel |
be more beautiful f.
|
daha güzel olmak |
|
It is difficult to say which vehicle is more beautiful.
Hangi aracın daha güzel olduğunu söylemek zordur.
More Sentences
|
|
|
| 21 |
Genel |
more than half s.
|
yarıdan fazla |
|
More than half of the languages spoken in our world today are endangered.
Bugün dünyamızda konuşulan dillerin yarıdan fazlası tehlike altındadır..
More Sentences
|
| 22 |
Genel |
more frequent s.
|
daha sık |
|
There are some examples already on the market, but this directive will make them much more frequent.
Halihazırda piyasada bazı örnekler var ancak bu direktif bunları çok daha sık hale getirecektir.
More Sentences
|
| 23 |
Genel |
more of a s.
|
daha çok |
|
Now that is more of an economic argument or an environmental protection argument.
Şimdi bu daha çok ekonomik bir argüman ya da çevre koruma argümanı.
More Sentences
|
| 24 |
Genel |
more than ever s.
|
her zamankinden çok |
|
We need truth and justice now more than ever.
Bugün hak ve adalete her zamankinden çok ihtiyacımız var.
More Sentences
|
| 25 |
Genel |
more modern s.
|
daha modern |
|
You say that you want more modern measures such as voluntary commitments; no one in this House wants that.
Gönüllü taahhütler gibi daha modern önlemler istediğinizi söylüyorsunuz; bu Mecliste kimse bunu istemiyor.
More Sentences
|
| 26 |
Genel |
more general s.
|
daha genel |
|
This question echoes the questions worded in more general terms by previous honourable Members.
Bu soru, daha önceki saygıdeğer Üyeler tarafından daha genel ifadelerle dile getirilen soruları yinelemektedir.
More Sentences
|
| 27 |
Genel |
more up-to-date s.
|
daha güncel |
|
Well, I want to quote a more up-to-date document about the codfish.
Morina balığı hakkında daha güncel bir belgeden alıntı yapmak istiyorum.
More Sentences
|
| 28 |
Genel |
much more beautiful s.
|
çok daha güzel |
|
South Korea is much more beautiful than North Korea.
Güney Kore, Kuzey Kore'den çok daha güzel.
More Sentences
|
| 29 |
Genel |
more comprehensible s.
|
daha anlaşılır |
|
That seems sensible and would make our acts much more comprehensible to the public.
Bu mantıklı görünüyor ve eylemlerimizi kamuoyu için çok daha anlaşılır kılacaktır.
More Sentences
|
| 30 |
Genel |
more difficult s.
|
daha zor |
|
Enforcement is much more difficult if cross-border espionage is involved.
Sınır ötesi casusluk söz konusu olduğunda uygulama çok daha zordur.
More Sentences
|
| 31 |
Genel |
more successful s.
|
daha başarılı |
|
Why is the United States more successful in doing so?
Birleşik Devletler neden bu konuda daha başarılı?
More Sentences
|
| 32 |
Genel |
more experienced s.
|
daha deneyimli |
|
I should like you to clarify this point given that you are far more experienced in procedural matters than I.
Usul konularında benden çok daha deneyimli olduğunuz için bu noktayı açıklığa kavuşturmanızı rica ediyorum.
More Sentences
|
| 33 |
Genel |
more common s.
|
daha yaygın |
|
We must make it our concern to have more common leaving certificates.
Daha yaygın ayrılma sertifikalarına sahip olmayı kendimize dert edinmeliyiz.
More Sentences
|
| 34 |
Genel |
more energetic s.
|
daha enerjik |
|
My father celebrated his seventieth birthday this year, but he's more energetic than I am.
Babam bu yıl yetmişinci yaş gününü kutladı ama benden daha enerjik.
More Sentences
|
| 35 |
Genel |
more crowded s.
|
daha kalabalık |
|
The train was more crowded than usual.
Tren normalden daha kalabalıktı.
More Sentences
|
| 36 |
Genel |
more useful s.
|
daha kullanışlı |
|
Google's search results are usually more useful than those of Yahoo's.
Google'ın arama sonuçları genellikle Yahoo'nunkilerden daha kullanışlıdır.
More Sentences
|
| 37 |
Genel |
more polite s.
|
daha kibar |
|
You should try to be more polite.
Daha kibar olmayı denemelisin.
More Sentences
|
| 38 |
Genel |
no more zf.
|
yeter |
|
Say no more!
Yeter artık!
More Sentences
|
| 39 |
Genel |
more and more zf.
|
gittikçe |
|
It is costing more and more to land fewer and fewer fish.
Gittikçe daha az balığı karaya çıkarmak gittikçe daha pahalıya mal oluyor.
More Sentences
|
| 40 |
Genel |
any more zf.
|
artık |
|
The real issue at stake, which is totally lost in this report, is that nobody can communicate in confidence any more.
Bu raporda tamamen kaybolan asıl mesele, artık kimsenin güven içinde iletişim kuramayacağıdır.
More Sentences
|
|
|
| 41 |
Genel |
more importantly zf.
|
daha da önemlisi |
|
More importantly, however, we must make firm proposals that seek to put an end to these despicable acts.
Ancak daha da önemlisi, bu alçakça eylemlere son vermeyi amaçlayan kesin önerilerde bulunmalıyız.
More Sentences
|
| 42 |
Genel |
no more zf.
|
daha fazla değil |
|
One penny in the pound is acceptable, one cent in the euro, but no more.
Sterlinde bir kuruş, avroda bir sent kabul edilebilir, ama daha fazlası değil.
More Sentences
|
| 43 |
Genel |
a few more zf.
|
birkaç tane daha |
|
Just a few more, and then we'll eat.
Sadece birkaç tane daha, sonra bir şeyler yiyeceğiz.
More Sentences
|
| 44 |
Genel |
more and more zf.
|
arttıkça |
|
As demand increases, we expect more and more solutions to hit the market, such as the SanDisk Ultra USB Type-C Flash Drive.
Talep arttıkça, SanDisk Ultra USB C Tipi flaş sürücü gibi daha çok çözümü pazarda göreceğimizi umuyoruz, dedi.
More Sentences
|
| 45 |
Genel |
some more zf.
|
biraz daha |
|
I would like to take a few moments to confirm what I said earlier and provide some more detailed answers.
Daha önce söylediklerimi teyit etmek ve biraz daha ayrıntılı cevaplar vermek için birkaç dakikanızı ayırmak istiyorum.
More Sentences
|
| 46 |
Genel |
forever more zf.
|
sonsuza dek |
|
Buddha, impressed by the rabbit's efforts, raised him unto the moon and set him in that form forever more.
Buda, tavşanın çabalarından etkilenerek onu aya yükseltti ve sonsuza dek bu formda kalmasını sağladı.
More Sentences
|
| 47 |
Genel |
any more zf.
|
başka |
|
They cannot even go shopping any more, as for a long time many of the traders in Russia have been from other countries.
Artık alışverişe bile gidemiyorlar, çünkü uzun zamandır Rusya'daki tüccarların çoğu başka ülkelerden.
More Sentences
|
| 48 |
Genel |
a bit more zf.
|
biraz daha fazla |
|
As we have a bit more time today, I would like to avail myself of the opportunity you mentioned earlier.
Bugün biraz daha fazla zamanımız olduğu için, daha önce bahsettiğiniz fırsattan yararlanmak istiyorum.
More Sentences
|
| 49 |
Genel |
any more zf.
|
daha fazla |
|
I do not wish to take up any more of your time but I would like to say a word or two about the amendments.
Daha fazla zamanınızı almak istemiyorum ancak değişiklikler hakkında bir iki kelime söylemek istiyorum.
More Sentences
|
| 50 |
Genel |
three times more zf.
|
üç katı |
|
He makes three times more money than I do.
O, benim kazandığımın üç katı daha fazla para kazanır.
More Sentences
|
| 51 |
Genel |
no more zf.
|
artık |
|
No more cooperation frameworks are needed.
Artık iş birliği çerçevelerine ihtiyaç yok.
More Sentences
|
| 52 |
Genel |
more likely zf.
|
olması daha muhtemel |
|
Is it not more likely that they are merely the result of a lack of consultation and coordination?
Bu durumun sadece istişare ve koordinasyon eksikliğinin bir sonucu olması daha muhtemel değil midir?
More Sentences
|
| 53 |
Genel |
more often zf.
|
çoğunlukla |
|
The proposals are more often than not about control and repression.
Teklifler çoğunlukla kontrol ve baskı ile ilgilidir.
More Sentences
|
| 54 |
Genel |
more generally zf.
|
daha genel olarak |
|
More generally, I am also very happy with the admirable work to promote railways undertaken during this period.
Daha genel olarak, bu dönemde demiryollarını teşvik etmek için yapılan takdire şayan çalışmalardan da çok memnunum.
More Sentences
|
| 55 |
Genel |
nothing more than zf.
|
sadece |
|
The Internet, Minitel, the post are nothing more than the medium.
İnternet, Minitel, posta sadece birer araçtır.
More Sentences
|
| 56 |
Genel |
all the more zf.
|
gittikçe |
|
I love you all the more for your faults.
Hatalarına rağmen seni gittikçe daha çok seviyorum.
More Sentences
|
| 57 |
Genel |
seven times (more) zf.
|
yedi katı |
|
Many ACP countries have lost more than seven times the amount they get in development aid.
Birçok ACP ülkesi, kalkınma yardımı olarak aldıkları miktarın yedi katından fazlasını kaybetmiştir.
More Sentences
|
| 58 |
Genel |
more than one zf.
|
birden fazla |
|
On more than one point, the draft text reflects the pressure exerted by the agrifood lobby.
Taslak metin, birden fazla noktada tarımsal gıda lobisinin uyguladığı baskıyı yansıtmaktadır.
More Sentences
|
| 59 |
Genel |
once more zf.
|
yine |
|
Once more, the fundamentalist ideologies oppose to the great historical advances.
Yine, köktenci ideolojiler büyük tarihsel ilerlemelere karşı çıkarlar.
More Sentences
|
| 60 |
Genel |
one more time zf.
|
bir kere daha |
|
Could we do that one more time?
Onu bir kere daha yapabilir miyiz?
More Sentences
|
| 61 |
Genel |
no more zf.
|
artık yok |
|
The Congress of Peoples is no more.
Halklar Kongresi artık yok.
More Sentences
|
| 62 |
Genel |
any more zf.
|
biraz daha |
|
Can you shed any more light on this reference of yours?
Bu referansınıza biraz daha ışık tutabilir misiniz?
More Sentences
|
| 63 |
Genel |
any more zf.
|
daha çok |
|
I don't like pizza any more than I like spaghetti.
Pizzayı spagettiden daha çok sevmiyorum.
More Sentences
|
| 64 |
Genel |
more than this zf.
|
bundan daha fazlası |
|
I am asking for no more than this, but I am also asking for no less.
Bundan daha fazlasını istemiyorum ama daha azını da istemiyorum.
More Sentences
|
| 65 |
Genel |
more deeply zf.
|
daha derin |
|
Doing this brings you closer together and helps you understand one another more deeply.
Bunu yapmak sizi birbirinize yaklaştırır ve birbirinizi daha derinden anlamanıza yardımcı olur.
More Sentences
|
| 66 |
Genel |
more productive zf.
|
daha verimli |
|
But that does not mean you are entering into a more productive dialogue with us.
Ancak bu bizimle daha verimli bir diyaloğa girdiğiniz anlamına gelmiyor.
More Sentences
|
| 67 |
Genel |
in more detail zf.
|
daha ayrıntılı olarak |
|
I would like you to explain something in more detail.
Bir şeyi daha ayrıntılı olarak açıklamanızı istiyorum.
More Sentences
|
| 68 |
Genel |
more precisely zf.
|
daha doğrusu |
|
For Portugal, and more precisely for the tourist region of the Algarve, recreational craft are a daily reality.
Portekiz için, daha doğrusu Algarve turizm bölgesi için, eğlence amaçlı tekneler günlük bir gerçekliktir.
More Sentences
|
| 69 |
Genel |
more particularly zf.
|
özellikle |
|
This is a challenge to politicians throughout Europe and more particularly to both sides of the rail industry.
Bu, tüm Avrupa'daki politikacılar ve özellikle de demiryolu endüstrisinin her iki tarafı için bir meydan okumadır.
More Sentences
|
| 70 |
Genel |
even more zf.
|
daha da fazla |
|
Sustainable transport policy requires even more, or at least other, choices.
Sürdürülebilir ulaştırma politikası daha da fazla ya da en azından başka seçenekler gerektirir.
More Sentences
|
| 71 |
Genel |
one more thing zf.
|
bir şey daha |
|
I will conclude by saying one more thing.
Bir şey daha söyleyerek sözlerime son vereceğim.
More Sentences
|
| 72 |
Genel |
more recently zf.
|
yakın zamanda |
|
The issue was also more recently discussed at the EU-Israel Association Council meeting of 21 October 2002.
Bu konu yakın zamanda 21 Ekim 2002 tarihli AB-İsrail Ortaklık Konseyi toplantısında da tartışılmıştır.
More Sentences
|
| 73 |
Genel |
one more time zf.
|
bir defa daha |
|
Let's do it one more time.
Bunu bir defa daha yapalım.
More Sentences
|
| 74 |
Genel |
more slowly zf.
|
daha yavaş |
|
Perhaps it would be better to allow for opening to take place more slowly in order to be able to fulfil our commitments.
Belki de taahhütlerimizi yerine getirebilmek için açılışın daha yavaş gerçekleşmesine izin vermek daha iyi olacaktır.
More Sentences
|
| 75 |
Genel |
more than once zf.
|
birçok kez |
|
I have argued more than once in this Parliament that animals are more than production units.
Bu Parlamentoda birçok kez hayvanların üretim birimlerinden daha fazlası olduğunu savundum.
More Sentences
|
| 76 |
Genel |
more zf.
|
ayrıca |
|
She is beautiful, and what is more, very graceful.
O güzel ve ayrıca çok zarif.
More Sentences
|
| 77 |
Genel |
more zf.
|
dahası |
|
Their confidence has been damaged, and more besides.
Güvenleri zedelenmiş durumda ve dahası var.
More Sentences
|
| 78 |
Genel |
one more zf.
|
bir tane daha |
|
Give me one more.
Bana bir tane daha ver.
More Sentences
|
| 79 |
Genel |
more of an ed.
|
daha ziyade |
|
Now that is more of an economic argument or an environmental protection argument.
Artık bu daha ziyade iktisadi bir argüman ya da çevre koruma argümanıdır.
More Sentences
|
| Phrasals |
|
| 80 |
Öbek Fiiller |
split between (two or more people or things) f.
|
(iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölünmek |
|
I denounce this war and the ensuing split between victors and vanquished.
Bu savaşı ve ardından gelen galipler ve mağluplar arasındaki bölünmeyi kınıyorum.
More Sentences
|
|
|
| Phrases |
|
| 81 |
İfadeler |
what's more zf.
|
dahası |
|
What's more, Chinese people like taking naps.
Dahası, Çinliler şekerleme yapmayı seviyor.
More Sentences
|
| 82 |
İfadeler |
much more besides expr.
|
çok daha fazlası |
|
And there is much more besides.
Ve çok daha fazlası var.
More Sentences
|
| 83 |
İfadeler |
more than anyone expr.
|
herkesten daha fazla |
|
I must point out that you are a fishing power, since you fish more than anyone else in the Community.
Topluluktaki herkesten daha fazla balık tuttuğunuz için bir balıkçılık gücü olduğunuzu belirtmeliyim.
More Sentences
|
| 84 |
İfadeler |
more than enough expr.
|
fazlasıyla |
|
The partners have had more than enough time to exercise influence on this.
Ortakların bu konuda etkili olmak için fazlasıyla zamanları oldu.
More Sentences
|
| 85 |
İfadeler |
nothing more than expr.
|
ibaret |
|
Of course, the solution to all of this - real reform of the common agricultural policy - is nothing more than a mirage.
Elbette tüm bunların çözümü olan ortak tarım politikasında gerçek bir reform bir seraptan başka ibarettir.
More Sentences
|
| 86 |
İfadeler |
more than enough expr.
|
yeter de artar |
|
I have had more than enough.
Bana yeter de artar.
More Sentences
|
| Common Usage |
|
| 87 |
Yaygın Kullanım |
more than s.
|
-den daha |
|
| 88 |
Yaygın Kullanım |
once more zf.
|
bir kere daha |
|
| General |
|
| 89 |
Genel |
more than half of turks i.
|
türklerin yarısından fazlası |
|
| 90 |
Genel |
be much more the case i.
|
durum bundan ibaret |
|
| 91 |
Genel |
making more difficult i.
|
ağırlaştırma |
|
| 92 |
Genel |
more distant point i.
|
daha uzak nokta |
|
| 93 |
Genel |
parents with more than one kid i.
|
çok çocuklu aile |
|
| 94 |
Genel |
family with more than one kid i.
|
çok çocuklu aile |
|
| 95 |
Genel |
put of more i.
|
daha fazlasını koyma |
|
| 96 |
Genel |
more than meets the eye i.
|
göründüğünden daha fazlası |
|
| 97 |
Genel |
more than adequate i.
|
yeterinden fazlası |
|
| 98 |
Genel |
one more cup of coffee i.
|
bir fincan kahve daha |
|
| 99 |
Genel |
more suitable condition i.
|
daha uygun koşul |
|
| 100 |
Genel |
more favorable condition i.
|
daha uygun koşul |
|
| 101 |
Genel |
one more step i.
|
bir basamak daha |
|
| 102 |
Genel |
one more reason to celebrate i.
|
kutlama için bir neden daha |
|
| 103 |
Genel |
one more year i.
|
bir sene daha |
|
| 104 |
Genel |
more i.
|
ek sayı |
|
| 105 |
Genel |
more i.
|
ek miktar |
|
| 106 |
Genel |
more i.
|
ek süre |
|
| 107 |
Genel |
more i.
|
daha ayrıntılı tartışma |
|
| 108 |
Genel |
more i.
|
üstün rütbeli olan kimse veya şey |
|
| 109 |
Genel |
more [dialect] [uk] i.
|
kök |
|
| 110 |
Genel |
more [dialect] [uk] i.
|
ağaç kökü |
|
| 111 |
Genel |
more i.
|
üstün şey |
|
| 112 |
Genel |
more i.
|
ortalamanın üzerinde şey |
|
| 113 |
Genel |
more i.
|
daha önemli şey |
|
| 114 |
Genel |
more i.
|
daha anlamlı şey |
|
| 115 |
Genel |
more i.
|
ek kişiler |
|
| 116 |
Genel |
more i.
|
ek şeyler |
|
| 117 |
Genel |
more pressing matters i.
|
daha acil meseleler |
|
| 118 |
Genel |
be more fun than a barrel of monkeys f.
|
çok komik veya eğlenceli olmak |
|
| 119 |
Genel |
become more expensive f.
|
pahalanmak |
|
| 120 |
Genel |
make more powerful f.
|
gücünü artırmak |
|
| 121 |
Genel |
be of no more use f.
|
hayır kalmamak |
|
| 122 |
Genel |
do more harm than good f.
|
faydadan çok zararı olmak |
|
| 123 |
Genel |
speak more quietly f.
|
sesini kısmak |
|
| 124 |
Genel |
become more expensive f.
|
pahalılaşmak |
|
| 125 |
Genel |
be more often f.
|
sıklaşmak |
|
| 126 |
Genel |
become more amusing f.
|
renklenmek |
|
| 127 |
Genel |
become more difficult f.
|
ağırlaşmak |
|
| 128 |
Genel |
gain more strength f.
|
gücüne güç katmak |
|
| 129 |
Genel |
do more harm than good f.
|
ettiği hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek |
|
| 130 |
Genel |
make more even f.
|
daha düz hale getirmek |
|
| 131 |
Genel |
make more difficult f.
|
ağırlaştırmak |
|
| 132 |
Genel |
make more violent f.
|
şiddetlendirmek |
|
| 133 |
Genel |
be more royalist than the king f.
|
kraldan çok kralcı olmak |
|
| 134 |
Genel |
go into more depth f.
|
bir şeyde derinleşmek |
|
| 135 |
Genel |
grow more mellow f.
|
daha fazla olgunlaşmak |
|
| 136 |
Genel |
become more powerful f.
|
gücüne güç katmak |
|
| 137 |
Genel |
need more sources f.
|
daha fazla kaynağa ihtiyaç duymak |
|
| 138 |
Genel |
have more in common with someone f.
|
biriyle daha fazla ortak yönleri olmak |
|
| 139 |
Genel |
be more than necessary f.
|
fazla gelmek |
|
| 140 |
Genel |
be more than necessary f.
|
fazla kaçmak |
|
| 141 |
Genel |
be more popular f.
|
daha ünlü olmak |
|
| 142 |
Genel |
become more popular f.
|
daha ünlü olmak |
|
| 143 |
Genel |
not bear any more f.
|
tahammülü kalmamak |
|
| 144 |
Genel |
have no more endurance left f.
|
tahammülü kalmamak |
|
| 145 |
Genel |
have no more patience left f.
|
tahammülü kalmamak |
|
| 146 |
Genel |
wear more than one hat f.
|
bir koltukta iki karpuz taşımak |
|
| 147 |
Genel |
become more of an issue f.
|
önem kazanmak |
|
| 148 |
Genel |
become more of an issue f.
|
önem arz etmek |
|
| 149 |
Genel |
enter more details f.
|
daha fazla detay vermek |
|
| 150 |
Genel |
go into more detail f.
|
daha fazla teferruata girmek |
|
| 151 |
Genel |
go into more detail f.
|
daha fazla detaya girmek |
|
| 152 |
Genel |
have more than one meaning f.
|
birden çok anlama gelmek |
|
| 153 |
Genel |
have more than one meaning f.
|
birden çok anlamı olmak |
|
| 154 |
Genel |
have more than one meaning f.
|
birden çok anlama sahip olmak |
|
| 155 |
Genel |
become even more beautiful f.
|
daha bir güzel olmak |
|
| 156 |
Genel |
put on something more comfortable f.
|
üzerine rahat bir şeyler giymek |
|
| 157 |
Genel |
mean more than (that) f.
|
daha öte bir anlam taşımak |
|
| 158 |
Genel |
mean more than (that) f.
|
daha öte anlam taşımak |
|
| 159 |
Genel |
know more or less f.
|
az çok bilmek |
|
| 160 |
Genel |
approach more seriously f.
|
daha ciddi yaklaşmak |
|
| 161 |
Genel |
approach something more seriously f.
|
daha ciddi yaklaşmak |
|
| 162 |
Genel |
ask more f.
|
daha istemek |
|
| 163 |
Genel |
have no (more) strength to stand f.
|
dayanma gücü kalmamak |
|
| 164 |
Genel |
have no (more) strength to stand f.
|
dayanacak gücü kalmamak |
|
| 165 |
Genel |
love something more than anything f.
|
bir şeyi her şeyden daha çok sevmek |
|
| 166 |
Genel |
get some more water f.
|
biraz daha su almak |
|
| 167 |
Genel |
see more than its share of suffering f.
|
payına düşenden daha fazla acıya şahit olmak |
|
| 168 |
Genel |
be more than happy f.
|
ayrı bir mutluluk olmak |
|
| 169 |
Genel |
be not interesting/matter any more f.
|
bir esprisi kalmamak |
|
| 170 |
Genel |
make more money in a week than you earn in a year f.
|
birinin bir yılda kazandığından fazlasını bir haftada kazanmak |
|
| 171 |
Genel |
do more exercises f.
|
daha fazla egzersiz yapmak |
|
| 172 |
Genel |
do more exercise f.
|
daha fazla egzersiz yapmak |
|
| 173 |
Genel |
make it more understandable f.
|
daha anlaşılır hale getirmek |
|
| 174 |
Genel |
get some more experience f.
|
biraz daha deneyim kazanmak |
|
| 175 |
Genel |
get some more experience f.
|
biraz daha tecrübe kazanmak |
|
| 176 |
Genel |
ask for more time f.
|
daha fazla zaman istemek |
|
| 177 |
Genel |
not want any more bloodshed f.
|
daha fazla kan dökülmesini istememek |
|
| 178 |
Genel |
have more pluses than minuses f.
|
eksisinden çok artısı olmak |
|
| 179 |
Genel |
pay more for something than it is really worth f.
|
bir şeye gerçek değerinden fazla ödemek |
|
| 180 |
Genel |
pay more for something than it is really worth f.
|
bir şeye gerçek değerinden daha fazla ödemek |
|
| 181 |
Genel |
put more effort forth f.
|
daha fazla çaba harcamak |
|
| 182 |
Genel |
be more than happy f.
|
ayrı bir mutlu olmak |
|
| 183 |
Genel |
hope for something more than dinner f.
|
sıradan bir akşam yemeğinden fazlasını beklemek |
|
| 184 |
Genel |
become even more important f.
|
daha da önem kazanmak |
|
| 185 |
Genel |
become more independent f.
|
daha bağımsız olmak |
|
| 186 |
Genel |
become more independent f.
|
daha bağımsız hale gelmek |
|
| 187 |
Genel |
become more self-confident f.
|
kendine daha fazla güvenli hale gelmek |
|
| 188 |
Genel |
make life more liveable f.
|
hayatı daha yaşanır kılmak |
|
| 189 |
Genel |
pay more attention f.
|
daha fazla dikkat etmek |
|
| 190 |
Genel |
spend more time f.
|
daha fazla zaman harcamak |
|
| 191 |
Genel |
become more and more important f.
|
gittikçe önem kazanmak |
|
| 192 |
Genel |
be no more f.
|
artık (bir şey) olmamak |
|
| 193 |
Genel |
be no more f.
|
artık var olmamak |
|
| 194 |
Genel |
more than s.
|
-den çoğu |
|
| 195 |
Genel |
many more s.
|
çok |
|
| 196 |
Genel |
more colorful s.
|
daha renkli |
|
| 197 |
Genel |
much more than s.
|
-den çok daha fazla |
|
| 198 |
Genel |
more feasible s.
|
daha uygun |
|
| 199 |
Genel |
more than ever s.
|
her zamankinden daha fazla |
|
| 200 |
Genel |
one more beautiful than the other s.
|
birbirinden güzel |
|
| 201 |
Genel |
more than half of s.
|
yarısından çoğu |
|
| 202 |
Genel |
more quality s.
|
daha kaliteli |
|
| 203 |
Genel |
more contemporary s.
|
daha modern |
|
| 204 |
Genel |
one more than half s.
|
yarısından bir fazlası |
|
| 205 |
Genel |
more current s.
|
daha güncel |
|
| 206 |
Genel |
more than s.
|
-den daha fazla |
|
| 207 |
Genel |
more s.
|
daha çok |
|
| 208 |
Genel |
more human than human s.
|
insandan öte |
|
| 209 |
Genel |
more than human s.
|
insandan öte |
|
| 210 |
Genel |
more understandable s.
|
daha anlaşılır |
|
| 211 |
Genel |
more than adequate s.
|
gereğinden fazla |
|
| 212 |
Genel |
more in number s.
|
sayıca fazla |
|
| 213 |
Genel |
more than expected s.
|
beklenenden daha fazla |
|
| 214 |
Genel |
more than needed s.
|
ihtiyaç duyulandan fazla |
|
| 215 |
Genel |
more understandable s.
|
daha anlaşılabilir |
|
| 216 |
Genel |
more difficult s.
|
daha zorlu |
|
| 217 |
Genel |
more likely to develop s.
|
gelişme olasılığı daha yüksek |
|
| 218 |
Genel |
more-heavily-loaded s.
|
daha ağır yüklü |
|
| 219 |
Genel |
more free s.
|
daha özgür |
|
| 220 |
Genel |
more durable s.
|
daha uzun ömürlü |
|
| 221 |
Genel |
more s.
|
üstün kaliteli |
|
| 222 |
Genel |
more s.
|
üstün yoğunluklu |
|
| 223 |
Genel |
more s.
|
daha yaşlı |
|
| 224 |
Genel |
more s.
|
yaşça üstün |
|
| 225 |
Genel |
more of s.
|
daha büyük ölçüde |
|
| 226 |
Genel |
more of s.
|
daha büyük derecede |
|
| 227 |
Genel |
all the more zf.
|
haydi haydi |
|
| 228 |
Genel |
in more recent times zf.
|
yakın geçmişte |
|
| 229 |
Genel |
neither more or less zf.
|
tam öyle |
|
| 230 |
Genel |
for more than two thousand years zf.
|
iki bin yıldan daha fazla bir süredir |
|
| 231 |
Genel |
more or less zf.
|
takriben |
|
| 232 |
Genel |
all the more zf.
|
artan bir şekilde |
|
| 233 |
Genel |
many times more zf.
|
kat kat |
|
| 234 |
Genel |
in more recent times zf.
|
çok yakın zamanlarda |
|
| 235 |
Genel |
and a lot more zf.
|
çok daha fazlasıyla |
|
| 236 |
Genel |
more or less zf.
|
iyi kötü |
|
| 237 |
Genel |
once more again zf.
|
bir kez daha |
|
| 238 |
Genel |
once more again zf.
|
yeniden |
|
| 239 |
Genel |
ever more zf.
|
ebedi olarak |
|
| 240 |
Genel |
one or more zf.
|
bir ya da birden çok |
|
| 241 |
Genel |
and what's more zf.
|
hem de |
|
| 242 |
Genel |
for ever more zf.
|
ebediyen |
|
| 243 |
Genel |
a lot more zf.
|
çok daha fazla |
|
| 244 |
Genel |
more often than not zf.
|
sık sık |
|
| 245 |
Genel |
and what's more zf.
|
ayrıca |
|
| 246 |
Genel |
neither more or less zf.
|
tam o kadar |
|
| 247 |
Genel |
ever more zf.
|
daima |
|
| 248 |
Genel |
neither more nor less zf.
|
ne fazla ne eksik |
|
| 249 |
Genel |
more often than not zf.
|
çoğu kez |
|
| 250 |
Genel |
twenty times (more) zf.
|
yirmi katı |
|
| 251 |
Genel |
two times more zf.
|
iki katı |
|
| 252 |
Genel |
still more zf.
|
bir kat daha |
|
| 253 |
Genel |
any more zf.
|
gayrı |
|
| 254 |
Genel |
never more zf.
|
asla |
|
| 255 |
Genel |
and what's more zf.
|
üstelik |
|
| 256 |
Genel |
neither more or less zf.
|
ne fazla ne eksik |
|
| 257 |
Genel |
one more zf.
|
bir daha |
|
| 258 |
Genel |
more recently zf.
|
çok yakın geçmişte |
|
| 259 |
Genel |
forever more zf.
|
daima |
|
| 260 |
Genel |
and what's more zf.
|
bir de |
|
| 261 |
Genel |
neither more nor less zf.
|
tam öyle |
|
| 262 |
Genel |
no more zf.
|
gayrı |
|
| 263 |
Genel |
more often than not zf.
|
çoğu zaman |
|
| 264 |
Genel |
more often than not zf.
|
çoğunlukla |
|
| 265 |
Genel |
nothing more than zf.
|
yalnız |
|
| 266 |
Genel |
neither more nor less zf.
|
tam o kadar |
|
| 267 |
Genel |
once more zf.
|
bir daha |
|
| 268 |
Genel |
more by token zf.
|
munzam delil olarak |
|
| 269 |
Genel |
ever more zf.
|
ilelebet |
|
| 270 |
Genel |
more zf.
|
takriben |
|
| 271 |
Genel |
any more zf.
|
daha fazla başka |
|
| 272 |
Genel |
more zf.
|
daha (çok) |
|
| 273 |
Genel |
and what is more zf.
|
ayrıca |
|
| 274 |
Genel |
and what is more zf.
|
hem de |
|
| 275 |
Genel |
and what is more zf.
|
üstelik |
|
| 276 |
Genel |
and what is more zf.
|
bir de |
|
| 277 |
Genel |
more or less zf.
|
az ya da çok |
|
| 278 |
Genel |
more importantly zf.
|
hepsinden önemlisi |
|
| 279 |
Genel |
more specifically zf.
|
daha belirgin olarak |
|
| 280 |
Genel |
more specifically zf.
|
daha belirgin bir biçimde |
|
| 281 |
Genel |
more clearly zf.
|
daha açık bir ifadeyle |
|
| 282 |
Genel |
much more zf.
|
kat kat fazla |
|
| 283 |
Genel |
one more time zf.
|
bir kez daha |
|
| 284 |
Genel |
so much more zf.
|
kat kat fazla |
|
| 285 |
Genel |
many times more zf.
|
kat be kat |
|
| 286 |
Genel |
many times more zf.
|
kat kat fazla |
|
| 287 |
Genel |
so much more zf.
|
kat be kat |
|
| 288 |
Genel |
a while more zf.
|
bir müddet daha |
|
| 289 |
Genel |
some more time zf.
|
bir müddet daha |
|
| 290 |
Genel |
a little more time zf.
|
bir müddet daha |
|
| 291 |
Genel |
more importantly zf.
|
asıl önemli olan |
|
| 292 |
Genel |
more deeply zf.
|
daha derin bir biçimde |
|
| 293 |
Genel |
no more than zf.
|
-den daha çok değil |
|
| 294 |
Genel |
more zf.
|
-den daha |
|
| 295 |
Genel |
more zf.
|
-den daha çok |
|
| 296 |
Genel |
for more information zf.
|
daha fazla bilgi için |
|
| 297 |
Genel |
no more zf.
|
bir daha |
|
| 298 |
Genel |
more or less zf.
|
yaklaşık |
|
| 299 |
Genel |
more likely to zf.
|
büyük bir olasılıkla |
|
| 300 |
Genel |
without more zf.
|
aşikar surette |
|
| 301 |
Genel |
without more zf.
|
başka kanıt göstermeye gerek kalmaksızın |
|
| 302 |
Genel |
more than meets the eye zf.
|
görünenden fazlası |
|
| 303 |
Genel |
in more detail zf.
|
daha ayrıntılı bir şekilde |
|
| 304 |
Genel |
in more detail zf.
|
daha etraflıca |
|
| 305 |
Genel |
it’s more than likely zf.
|
büyük ihtimalle |
|
| 306 |
Genel |
more particularly zf.
|
ama özellikle |
|
| 307 |
Genel |
more particularly zf.
|
bilhassa |
|
| 308 |
Genel |
more particularly zf.
|
daha öncelikli olarak |
|
| 309 |
Genel |
even more zf.
|
daha bir |
|
| 310 |
Genel |
much more zf.
|
daha bir |
|
| 311 |
Genel |
even more zf.
|
daha bile fazla |
|
| 312 |
Genel |
for more than three weeks zf.
|
üç haftadan fazla bir süredir |
|
| 313 |
Genel |
more than estimated zf.
|
tahmin edilenden daha fazla |
|
| 314 |
Genel |
more than estimated zf.
|
beklenenden daha fazla |
|
| 315 |
Genel |
for more than a year zf.
|
bir yıldan fazla süredir |
|
| 316 |
Genel |
for more than a year zf.
|
bir yıldan fazla bir süredir |
|
| 317 |
Genel |
for more than one year zf.
|
bir yıldan fazla bir süredir |
|
| 318 |
Genel |
for more than one year zf.
|
bir yıldan fazla süredir |
|
| 319 |
Genel |
more surprisingly zf.
|
daha da şaşırtıcı olan |
|
| 320 |
Genel |
more surprisingly zf.
|
daha da şaşırtıcı olarak |
|
| 321 |
Genel |
little more than zf.
|
-den biraz fazla |
|
| 322 |
Genel |
more intensely zf.
|
daha yoğun şekilde/biçimde |
|
| 323 |
Genel |
all the more so zf.
|
daha da büyük bir dereceye kadar |
|
| 324 |
Genel |
all the more so zf.
|
daha da çok |
|
| 325 |
Genel |
ever more zf.
|
her zamankinden (daha) çok |
|
| 326 |
Genel |
twice a week or more zf.
|
haftada iki veya daha fazla kez |
|
| 327 |
Genel |
two times more zf.
|
iki kat fazla |
|
| 328 |
Genel |
two times more zf.
|
2 kat fazla |
|
| 329 |
Genel |
a little bit more zf.
|
çok az daha |
|
| 330 |
Genel |
more competitively than zf.
|
daha rekabetçi biçimde |
|
| 331 |
Genel |
so much more zf.
|
katbekat |
|
| 332 |
Genel |
three times more zf.
|
üç kat fazlası |
|
| 333 |
Genel |
much more zf.
|
daha fazla |
|
| 334 |
Genel |
a little bit more zf.
|
birazcık daha |
|
| 335 |
Genel |
a couple of more minutes zf.
|
bir kaç dakika daha |
|
| 336 |
Genel |
the more and less zf.
|
fellik fellik |
|
| 337 |
Genel |
the more and less zf.
|
dört bir yanda |
|
| 338 |
Genel |
the more and less zf.
|
her yerde |
|
| 339 |
Genel |
any more zf.
|
daha başka |
|
| 340 |
Genel |
more zf.
|
yine |
|
| 341 |
Genel |
more zf.
|
tekrar |
|
| 342 |
Genel |
more zf.
|
yeniden |
|
| 343 |
Genel |
more so zf.
|
daha büyük ölçüde |
|
| 344 |
Genel |
more so zf.
|
daha büyük derecede |
|
| 345 |
Genel |
pressingly (more) zf.
|
daha da önemlisi |
|
| 346 |
Genel |
pressingly (more) zf.
|
hepsinden önemlisi |
|
| 347 |
Genel |
more than ed.
|
daha fazla |
|
| 348 |
Genel |
far more than ed.
|
çok daha fazla |
|
| 349 |
Genel |
more likely to ed.
|
kuvvetle muhtemel |
|
| 350 |
Genel |
far more behind ed.
|
çok çok gerisinde |
|
| 351 |
Genel |
far more behind ed.
|
çok daha gerisinde |
|
| 352 |
Genel |
yet more bağ.
|
hatta bundan daha fazla |
|
| 353 |
Genel |
yet more bağ.
|
hatta |
|
| 354 |
Genel |
the more the more bağ.
|
ça/çe daha fazla |
|
| 355 |
Genel |
yet more bağ.
|
bundan daha fazla |
|
| 356 |
Genel |
the more the more bağ.
|
daha fazla |
|
| 357 |
Genel |
-more snk.
|
yer isimlerinde kullanılan bir son ek |
|
| 358 |
Genel |
there are no more towels expr.
|
yeteri kadar havlu yok |
|
| 359 |
Genel |
there are no more towels expr.
|
havlu kalmadı |
|
| Phrasals |
|
| 360 |
Öbek Fiiller |
be no more f.
|
öteki dünyaya göçmek |
|
| 361 |
Öbek Fiiller |
be no more f.
|
ölmek |
|
| 362 |
Öbek Fiiller |
be no more f.
|
vefat etmek |
|
| 363 |
Öbek Fiiller |
split between (two or more people or things) f.
|
(iki veya daha fazla şey/kişi) arasında kararsız kalmak |
|
| 364 |
Öbek Fiiller |
split between (two or more people or things) f.
|
(iki veya daha fazla şey/kişi) arasında kalmak |
|
| 365 |
Öbek Fiiller |
split between (two or more people or things) f.
|
(iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölüştürmek |
|
| 366 |
Öbek Fiiller |
split between (two or more people or things) f.
|
bir şeyi (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölüştürmek/paylaştırmak |
|
| 367 |
Öbek Fiiller |
split between (two or more people or things) f.
|
bir şeyi (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında pay etmek |
|
| 368 |
Öbek Fiiller |
split between (two or more people or things) f.
|
bir şeyi (iki veya daha fazla kişi) paylaşmak/bölüşmek |
|
| 369 |
Öbek Fiiller |
split between (two or more people or things) f.
|
ikiye veya daha fazla parçaya ayırmak |
|
| 370 |
Öbek Fiiller |
split between (two or more people or things) f.
|
(iki veya daha fazla şeyin/kişinin) arasını bölmek |
|
| 371 |
Öbek Fiiller |
split between (two or more people or things) f.
|
(iki veya daha fazla şey/kişi) arasında yer işgal etmek |
|
| 372 |
Öbek Fiiller |
come between (two or more people) f.
|
(iki veya daha fazla kişinin) arasında olmak |
|
| 373 |
Öbek Fiiller |
come between (two or more people) f.
|
(iki veya daha fazla kişinin) arasında yer almak/gelmek |
|
| 374 |
Öbek Fiiller |
come between (two or more people) f.
|
(iki veya daha fazla kişinin) arasına girmek |
|
| 375 |
Öbek Fiiller |
come between (two or more people) f.
|
(iki veya daha fazla kişinin) arasına girmek |
|
| 376 |
Öbek Fiiller |
come between (two or more people) f.
|
(iki veya daha fazla kişinin) ilişkisine burnunu sokmak |
|
| Phrases |
|
| 377 |
İfadeler |
less is more i.
|
azı karar, çoğu zarar |
|
| 378 |
İfadeler |
more than half of the boys i.
|
erkek çocuklarının yarıdan fazlası |
|
| 379 |
İfadeler |
more than half of the boys i.
|
erkek çocuklarının yarısından fazlası |
|
| 380 |
İfadeler |
what's more zf.
|
üstelik |
|
| 381 |
İfadeler |
from less to more zf.
|
azdan çoğa doğru |
|
| 382 |
İfadeler |
to be (more) exact expr.
|
tam olarak |
|
| 383 |
İfadeler |
to be (more) exact expr.
|
tam olarak söylemek/belirtmek gerekirse |
|
| 384 |
İfadeler |
to be (more) exact expr.
|
tam tamına |
|
| 385 |
İfadeler |
to be (more) exact expr.
|
kuruşu kuruşuna |
|
| 386 |
İfadeler |
to be (more) exact expr.
|
daha doğrusu |
|
| 387 |
İfadeler |
more by accident than (by) judgment expr.
|
bilerek değil |
|
| 388 |
İfadeler |
more by accident than (by) judgment expr.
|
tesadüfen/şansına/şans eseri |
|
| 389 |
İfadeler |
more by accident than (by) judgment expr.
|
çok da planlanmış/düşünülmüş bir şey değil |
|
| 390 |
İfadeler |
more by accident than (by) judgment expr.
|
biraz tesadüf eseri |
|
| 391 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
dayanabileceğinden daha fazla |
|
| 392 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
katlanabileceğinden daha fazla |
|
| 393 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
katlanamayacağı kadar |
|
| 394 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
dayanamayacağı ölçüde |
|
| 395 |
İfadeler |
more than you can (ever) know expr.
|
tahmin edebileceğinden daha çok |
|
| 396 |
İfadeler |
more than you can (ever) know expr.
|
tahmin edemeyeceğin kadar |
|
| 397 |
İfadeler |
more than you can (ever) know expr.
|
düşünebileceğinden daha çok |
|
| 398 |
İfadeler |
more than you can (ever) know expr.
|
düşünemeyeceğin kadar |
|
| 399 |
İfadeler |
to say more clearly expr.
|
açık olmak gerekirse |
|
| 400 |
İfadeler |
not any more expr.
|
artık değil |
|
| 401 |
İfadeler |
no emotion, any more than a wave, can long retain its own individual form expr.
|
bir dalgadan daha büyük hiçbir duygu yoktur ki kendi formunu uzun süre sürdürebilsin |
|
| 402 |
İfadeler |
so much the more expr.
|
bahusus ki |
|
| 403 |
İfadeler |
more than that expr.
|
bundan ayrı olarak |
|
| 404 |
İfadeler |
more in particular expr.
|
bilhassa |
|
| 405 |
İfadeler |
what more do you want - jam on it? expr.
|
buldun da bunama |
|
| 406 |
İfadeler |
more precisely expr.
|
daha iyi anlatmak gerekirse |
|
| 407 |
İfadeler |
when we look more closely expr.
|
daha yakından baktığımızda |
|
| 408 |
İfadeler |
more than that expr.
|
dahası var |
|
| 409 |
İfadeler |
to put it more explicitly expr.
|
daha açıkça ifade etmek gerekirse |
|
| 410 |
İfadeler |
to be more precise expr.
|
daha iyi ifadeyle |
|
| 411 |
İfadeler |
if not more expr.
|
daha fazla değilse |
|
| 412 |
İfadeler |
no more tooth decay expr.
|
diş çürüğüne son |
|
| 413 |
İfadeler |
more precisely expr.
|
daha iyi ifadeyle |
|
| 414 |
İfadeler |
to be more precise expr.
|
daha kesin olmak gerekirse |
|
| 415 |
İfadeler |
to be more precise expr.
|
daha iyi anlatmak gerekirse |
|
| 416 |
İfadeler |
more widely known as expr.
|
daha çok bilinen adıyla |
|
| 417 |
İfadeler |
it is more common to see expr.
|
daha yaygın görülür |
|
| 418 |
İfadeler |
to be more precise expr.
|
daha doğrusunu söylemek gerekirse |
|
| 419 |
İfadeler |
to be more precise expr.
|
daha açık olmak gerekirse |
|
| 420 |
İfadeler |
none more so than expr.
|
en çok da |
|
| 421 |
İfadeler |
none more so than expr.
|
en fazla da |
|
| 422 |
İfadeler |
in more cases than not expr.
|
genellikle |
|
| 423 |
İfadeler |
to add more expr.
|
eklemek gerekirse |
|
| 424 |
İfadeler |
more than enough expr.
|
gereğinden çok |
|
| 425 |
İfadeler |
enough and more than enough expr.
|
elverir |
|
| 426 |
İfadeler |
usually more than once expr.
|
genelde bir kereden fazla |
|
| 427 |
İfadeler |
more likely scenario expr.
|
gerçekleşmesi daha olası/muhtemel senaryo |
|
| 428 |
İfadeler |
we were so close not any more than anyone else expr.
|
hiç kimsenin olmadığı kadar yakındık birbirimize |
|
| 429 |
İfadeler |
more than enough expr.
|
ihtiyaçtan fazla |
|
| 430 |
İfadeler |
the more words you know the more you can say expr.
|
ne kadar çok kelime bilirsen o kadar çok konuşursun |
|
| 431 |
İfadeler |
nothing less nothing more expr.
|
ne daha az ne daha fazla |
|
| 432 |
İfadeler |
so much the more expr.
|
özellikle |
|
| 433 |
İfadeler |
so much the more expr.
|
özellikle de |
|
| 434 |
İfadeler |
not more, not less expr.
|
ne fazla ne eksik |
|
| 435 |
İfadeler |
more likely than not expr.
|
olma ihtimali olmama ihtimalinden daha yüksek |
|
| 436 |
İfadeler |
more than half of the boys expr.
|
oğlanların yarıdan fazlası |
|
| 437 |
İfadeler |
the more sales the more profits expr.
|
ne kadar satış o kadar kazanç |
|
| 438 |
İfadeler |
even more so expr.
|
olsa olsa (en çoğu) |
|
| 439 |
İfadeler |
more in particular expr.
|
özellikle |
|
| 440 |
İfadeler |
more than half of the boys expr.
|
oğlanların yarısından fazlası |
|
| 441 |
İfadeler |
she couldn't apologize any more than she did expr.
|
özür dilemek için her şeyi yaptı/başka ne yapabilirdi ki |
|
| 442 |
İfadeler |
more challenges ahead expr.
|
önümüzde daha çok zorluk var |
|
| 443 |
İfadeler |
we must also think more expr.
|
şunu da gözönüne almalıyız ki |
|
| 444 |
İfadeler |
we must also think more expr.
|
şunu da gözönüne atmalıyız ki |
|
| 445 |
İfadeler |
we must also think more expr.
|
şunu da düşünmeliyiz ki |
|
| 446 |
İfadeler |
to be more precise expr.
|
tam olarak söylemek gerekirse |
|
| 447 |
İfadeler |
to be more precise expr.
|
tam olarak belirtmek gerekirse |
|
| 448 |
İfadeler |
and more of the same expr.
|
ve benzeri |
|
| 449 |
İfadeler |
and there is something more expr.
|
ve şunları da söylemek gerekir ki |
|
| 450 |
İfadeler |
more than a pleasure expr.
|
zevkten öte |
|
| 451 |
İfadeler |
enough and more than enough expr.
|
yeter de artar |
|
| 452 |
İfadeler |
no more tooth decay expr.
|
(diş) çürüklere son |
|
| 453 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
başarılar |
|
| 454 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
başarılar dilerim |
|
| 455 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
başarılarının devamını dilerim |
|
| 456 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
haydi kolay gelsin |
|
| 457 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
allah/tanrı kolaylık versin |
|
| 458 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
allah/tanrı güç versin |
|
| 459 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
allah/tanrı gücünü artırsın |
|
| 460 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
şansın bol/açık olsun |
|
| 461 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
umarım |
|
| 462 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
inşallah |
|
| 463 |
İfadeler |
more power to your elbow expr.
|
yolun açık olsun |
|
| 464 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
(birinin) dayanabileceğinden/katlanabileceğinden fazla (ağır, acı, kırıcı) |
|
| 465 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
(birinin) başa çıkabileceğinden/taşıyabileceğinden fazla (ağır, acı, kırıcı) |
|
| 466 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
(birinin) kaldırabileceğinden fazla (ağır, acı, kırıcı) |
|
| 467 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
(birinin) dayanamayacağı/katlanamayacağı kadar (ağır, acı, kırıcı) |
|
| 468 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
(birinin) başa çıkamayacağı/taşıyamayacağı kadar (ağır, acı, kırıcı) |
|
| 469 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
(birinin) kaldıramayacağı kadar (ağır, acı, kırıcı) |
|
| 470 |
İfadeler |
more than (one) can endure expr.
|
(birine) fazla/ağır |
|
| 471 |
İfadeler |
heaps more expr.
|
çok daha fazla |
|
| 472 |
İfadeler |
heaps more expr.
|
bir hayli fazla |
|
| 473 |
İfadeler |
more than a little expr.
|
çok |
|
| 474 |
İfadeler |
more than a little expr.
|
önemli ölçüde |
|
| 475 |
İfadeler |
more than a little expr.
|
az değil |
|
| 476 |
İfadeler |
more than a little expr.
|
oldukça |
|
| 477 |
İfadeler |
more than a little excited expr.
|
çok heyecanlı |
|
| 478 |
İfadeler |
more than a little excited expr.
|
oldukça heyecanlı |
|
| 479 |
İfadeler |
no more than a handful of expr.
|
bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar |
|
| 480 |
İfadeler |
those that have, get more expr.
|
para parayı çeker |
|
| 481 |
İfadeler |
those that have, get more expr.
|
fırsat fırsatı çeker |
|
| 482 |
İfadeler |
those that have, get more expr.
|
bolluk bolluğu çeker |
|
| 483 |
İfadeler |
those who have, get more expr.
|
para parayı çeker |
|
| 484 |
İfadeler |
those who have, get more expr.
|
fırsat fırsatı çeker |
|
| 485 |
İfadeler |
those who have, get more expr.
|
bolluk bolluğu çeker |
|
| 486 |
İfadeler |
no more no less expr.
|
ne eksik ne fazla |
|
| 487 |
İfadeler |
way more fun expr.
|
çok daha eğlenceli |
|
| 488 |
İfadeler |
ever more... expr.
|
daha da … |
|
| 489 |
İfadeler |
ever more... expr.
|
çok daha … |
|
| 490 |
İfadeler |
ever more... expr.
|
git gide daha … |
|
| 491 |
İfadeler |
so much the more expr.
|
çok daha fazlası |
|
| 492 |
İfadeler |
all the more so expr.
|
hele ki |
|
| 493 |
İfadeler |
more to come stay tuned expr.
|
devamı az sonra bizden ayrılmayın |
|
| Proverb |
|
| 494 |
Atasözü |
more haste less speed i.
|
acele ile yapılan iş uzar |
|
| 495 |
Atasözü |
diseases of the soul are more dangerous than those of the body f.
|
ruh hastalıkları bedensel hastalıklardan daha tehlikelidir |
|
| 496 |
Atasözü |
diseases of the soul are more dangerous than those of the body f.
|
ruhsal rahatsızlıklar bedensel rahatsızlıklardan daha acı vericidir |
|
| 497 |
Atasözü |
diseases of the soul are more dangerous than those of the body f.
|
ruhsal rahatsızlıklar bedensel rahatsızlıklardan daha zordur |
|
| 498 |
Atasözü |
diseases of the soul are more dangerous than those of the body f.
|
ruhsal acı bedensel acıdan daha zordur/tehlikelidir |
|
| 499 |
Atasözü |
kindness does more than harshness
|
tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır |
|
| 500 |
Atasözü |
more haste more waste
|
acele işe şeytan karışır |
|
