make - Turkish English Dictionary

make

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Meanings of "make" in Turkish English Dictionary : 282 result(s)

English Turkish
Common Usage
make v. yapmak
Improvements have to be made at the same time.
Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır.

More Sentences
make v. etmek
It should be added that society in both countries has seen many efforts made towards a final reconciliation.
Her iki ülkede de toplumun nihai bir uzlaşı için çok çaba sarf ettiğini belirtmek isterim.

More Sentences
General
make n. üretim
We have to make absolutely clear that manufacture and production of such materials should be punishable.
Bu tür materyallerin imalatı ve üretiminin cezalandırılması gerektiğini kesinlikle netleştirmeliyiz.

More Sentences
make n. marka
In future, dealers will be able to sell several makes.
Gelecekte, bayiler çeşitli markaları satabilecekler.

More Sentences
make n. yapı
We have to make CFSP structures responsive enough to cater for 10 or more new Member States.
ODGP yapılarını 10 veya daha fazla yeni Üye Devlete cevap verebilecek hale getirmeliyiz.

More Sentences
make n. imal etme
The old man had been making white lightning for 50 years.
O yaşlı adam elli yıldır kaçak içki imal etmekteydi.

More Sentences
make v. varmak
Do you not think it strange that these judgments are made?
Bu yargılara varılması sizce de garip değil mi?

More Sentences
make v. çevirmek
It has made me feel good, but I have already tried to pass this praise back.
Bu beni iyi hissettirdi, ancak bu övgüyü geri çevirmeye çalıştım bile.

More Sentences
make v. yaptırmak
I wonder what made her do that.
Bunu ona ne yaptırdı merak ediyorum.

More Sentences
make v. kazanmak
We should look in particular for partners in making multilateralism work in Latin America and the Caribbean.
Latin Amerika ve Karayipler'de çok taraflılığın işlerlik kazanması için özellikle ortaklar aramalıyız.

More Sentences
make v. göstermek
She made references to World War II in her speech.
O, konuşmasında II.Dünya Savaşını referans gösterdi.

More Sentences
make v. becermek
If I just try harder, I'll make it next time.
Eğer daha fazla uğraşırsam, bir dahaki sefere beceririm.

More Sentences
make v. yetişmek
I couldn't make the train.
Trene yetişemedim.

More Sentences
make v. ulaşmak
The biotechnology industry can make a major contribution to achieving this ambition.
Biyoteknoloji endüstrisi bu hedefe ulaşılmasına büyük katkı sağlayabilir.

More Sentences
make v. gitmek
If we follow EU lines, it will make things even worse.
AB çizgisini takip edersek işler daha da kötüye gidecektir.

More Sentences
make v. tutmak
We must make the perpetrators liable for all manner of damage done to our environment.
Çevremize verilen her türlü zarardan failleri sorumlu tutmalıyız.

More Sentences
make v. katetmek
Tom seemed to be making progress.
Tom aşama katediyor gibiydi.

More Sentences
make v. zorlamak
We made him go there.
Onu oraya gitmeye zorladık.

More Sentences
make v. olmak
We make a bit of a rod for our own backs at times.
Zaman zaman kendi kendimizin maskarası oluyoruz.

More Sentences
make v. hazırlamak
The army printed the ballot papers and made the ballot boxes.
Ordu oy pusulalarını bastı ve oy sandıklarını hazırladı.

More Sentences
make v. anlam çıkarmak
What is the consumer supposed to make of all this?
Tüketicinin tüm bunlardan ne anlam çıkarması gerekiyor?

More Sentences
make v. tamamlamak
Tom might not make it in time.
Tom vaktinde tamamlayamayabilir.

More Sentences
make v. kılmak
We deploy the instruments within our competence to make it more effective.
Bunu daha etkili kılmak için yetkimiz dahilindeki araçları kullanıyoruz.

More Sentences
make v. düzenlemek
They made an assault on the summit.
Zirveye saldırı düzenlediler.

More Sentences
make v. düzeltmek
Tom's making his bed.
Tom yatağını düzeltiyor.

More Sentences
make v. inşa etmek
There used to be a village here before the dam was made.
Baraj inşa edilmeden önce burada bir köy vardı.

More Sentences
make v. yaratmak
In fact, the fisheries sector is ahead of agriculture in the enlargement process, which also makes a change.
Aslında balıkçılık sektörünün genişleme sürecinde tarımın önünde yer alması da bir değişiklik yaratmaktadır.

More Sentences
make v. sağlamak
It would make for greater transparency of the enterprises concerned.
İlgili işletmelerin daha şeffaf olmasını sağlayacaktır.

More Sentences
make v. elde etmek
I would not like to make political capital out of it.
Bundan siyasi rant elde etmek istemem.

More Sentences
make v. mecbur etmek
I was made to go there.
Oraya gitmeye mecbur edildim.

More Sentences
make v. yapmak
Improvements have to be made at the same time.
Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır.

More Sentences
make v. neden olmak
That makes the Council often think that we are profligate with taxpayers' money.
Bu da Konsey'in sık sık vergi mükelleflerinin parasını savurganca kullandığımızı düşünmesine neden oluyor.

More Sentences
make v. sebep olmak
Sometimes that kind of blues will make you even kill one another.
Bazen böyle bir Blues birbirinizi öldürmenize bile sebep olur.

More Sentences
make v. (ateş) yakmak
Tom made a campfire.
Tom bir kamp ateşi yaktı.

More Sentences
make v. haline getirmek
So I am certainly inclined to make it a very important priority.
Dolayısıyla bunu kesinlikle çok önemli bir öncelik haline getirme eğilimindeyim.

More Sentences
make v. uygulamaya koymak
It is easier to make plans than to put them into practice.
Plan yapmak, uygulamaya koymaktan daha kolay.

More Sentences
make v. hayata geçirmek
It would also make it easier for other reforms to be implemented further down the line.
Bu aynı zamanda diğer reformların ileride hayata geçirilmesini de kolaylaştıracaktır.

More Sentences
make v. kurmak
Yet still members of the Committee on Fisheries seem unable to make the connection.
Ancak Balıkçılık Komitesi üyeleri hala bu bağlantıyı kuramamış görünüyor.

More Sentences
make v. koymak
The first part of paragraph 10 which we support makes that absolutely clear.
Desteklediğimiz 10. paragrafın ilk bölümü bunu açıkça ortaya koymaktadır.

More Sentences
make v. belirlemek
As the draft EU constitution makes Parliament the primary legislator, Parliament must itself respect that role.
Taslak AB anayasası Parlamentoyu birincil yasa koyucu olarak belirlediğinden, Parlamento da bu role saygı göstermelidir.

More Sentences
make v. anlam vermek
I can't make sense of these sentences.
Bu cümlelere anlam veremiyorum.

More Sentences
make v. haline gelmek
Glancing through a scientific report on the status of fish stocks makes for very depressing reading these days.
Balık stoklarının durumuna ilişkin bilimsel bir rapora göz atmak bugünlerde çok iç karartıcı bir okuma haline geliyor.

More Sentences
make v. ulaşmak
The biotechnology industry can make a major contribution to achieving this ambition.
Biyoteknoloji endüstrisi bu hedefe ulaşılmasına büyük katkı sağlayabilir.

More Sentences
make v. pişirmek
Mary is in the kitchen making Christmas cookies.
Mary mutfakta Noel kurabiyeleri pişiriyor.

More Sentences
make v. çıkarmak
Make of that what you can.
Bundan ne çıkarırsanız çıkarın.

More Sentences
make v. oluşturmak
Progress has been made in numerous chapters of the Agreement and working groups have been set up in specific sectors.
Anlaşmanın birçok başlığında ilerleme kaydedilmiş ve belirli sektörlerde çalışma grupları oluşturulmuştur.

More Sentences
make v. düzenlemek
They made an assault on the summit.
Zirveye saldırı düzenlediler.

More Sentences
make v. yaramak
We made the best of that bad situation.
Zarardan yarar sağladık.

More Sentences
make v. (bir şey yapmaya) davranmak
Make yourself at home.
Kendi evinizdeymiş gibi davranın.

More Sentences
make v. (takıma/organizasyona) girmek
Tom might not even make the team.
Tom takıma bile giremeyebilir.

More Sentences
make v. uydurmak
I don't think Tom made it up.
Onu Tom'un uydurduğunu sanmıyorum.

More Sentences
make v. duyurmak
The boy screamed for help, but couldn't make himself heard.
Oğlan yardım çığlıkları attı ama sesini duyuramadı.

More Sentences
make v. çalışarak para kazanmak
Tom and Mary made money through hard work.
Tom ve Mary çok çalışarak para kazandılar.

More Sentences
make v. bulunmak
I will make a few observations to the measures included in the Commission proposal.
Komisyon önerisinde yer alan tedbirlere ilişkin birkaç gözlemde bulunacağım.

More Sentences
make v. sebep olmak
Sometimes that kind of blues will make you even kill one another.
Bazen böyle bir Blues birbirinizi öldürmenize bile sebep olur.

More Sentences
Trade/Economic
make n. yapı
We have to make CFSP structures responsive enough to cater for 10 or more new Member States.
ODGP yapılarını 10 veya daha fazla yeni Üye Devlete cevap verebilecek hale getirmeliyiz.

More Sentences
make v. yapmak
Improvements have to be made at the same time.
Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır.

More Sentences
Technical
make v. yapmak
Improvements have to be made at the same time.
Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır.

More Sentences
Computer
make n. marka
In future, dealers will be able to sell several makes.
Gelecekte, bayiler çeşitli markaları satabilecekler.

More Sentences
Automotive
make n. marka
In future, dealers will be able to sell several makes.
Gelecekte, bayiler çeşitli markaları satabilecekler.

More Sentences
Card
make v. yakalamak
Moreover, at this rate, we will not make 1 January with the notification in the Official Journal practically speaking.
Ayrıca, bu gidişle Resmi Gazete'deki tebliğ ile 1 Ocak'ı pratikte yakalayamayacağız.

More Sentences
Slang
make v. belirlemek
As the draft EU constitution makes Parliament the primary legislator, Parliament must itself respect that role.
Taslak AB anayasası Parlamentoyu birincil yasa koyucu olarak belirlediğinden, Parlamento da bu role saygı göstermelidir.

More Sentences
General
make n. verim
make n. biçim
make n. şekil
make n. yapılış şekli
make n. mamulat
make n. randıman
make n. yapılış
make n. yapım
make n. cins
make n. huy
make n. tabiat
make n. karakter
make n. yaratılış
make n. yapma
make n. verim
make n. randıman
make n. hasılat
make n. koz atma/çıkarma
make n. (devre/sistem) kapanma
make n. muadil
make n. bir kimsenin bedensel, zihinsel veya manevi yapısı
make n. yapılma miktarı
make n. yapılma sayısı
make n. akran
make n. yaşıt
make n. yoldaş
make n. arkadaş
make n. mizaç
make n. ev yapımı proje
make v. almak (yol)
make v. başarıya ulaştırmak
make v. olarak atamak
make v. ilişki kurmak
make v. atamak
make v. düdüklemek
make v. yol almak
make v. devirmek
make v. anlamak
make v. girişmek
make v. kapatmak (devreyi)
make v. hesap etmek
make v. erişmek
make v. akdetmek
make v. eylemek
make v. somurtmak
make v. imal etmek
make v. işemek
make v. çiş yapmak
make v. meydana getirmek
make v. -tirmek
make v. -dırmak
make v. başlamak
make v. başlıyormuş gibi görünmek
make v. yol açmak
make v. bestelemek
make v. (eser) yazmak
make v. oluşturup aklında tutmak
make v. belirli bir duruma sokmak
make v. yasalaştırmak
make v. tesis etmek
make v. adlandırmak
make v. ilan ettirmek
make v. belirttirmek
make v. gözlemletmek
make v. istenen verimlilik standardına getirmek
make v. (tavlada) kapı almak
make v. aklı ermek
make v. … olarak görmek
make v. … olarak düşünmek
make v. bir taraftan öteki tarafa geçerek ulaşmak
make v. bir yandan öteki yana geçmek
make v. çaba göstererek yapmak
make v. yemek yemek
make v. karnını doyurmak
make v. özünü ortaya çıkarmak
make v. meydana çıkarmak için yeterli olmak
make v. iki veya daha fazla şeyin bir araya gelmesiyle oluşmak
make v. dönüşüp başka hale gelebilmek
make v. başka bir şey haline gelebilmek
make v. … olarak fayda sağlamak
make v. görevi görmek
make v. birleştirmek
make v. yola çıkmak
make v. başlamak
make v. ilerlemek
make v. yola koyulmak
make v. yükselmek
make v. artmak
make v. yayılmak
make v. etkili olmak
make v. söylemek
make v. ağırlığı olmak
make v. dönüştürmek
make v. yazmak veya düzenlemek
make v. işlemek
make v. icra etmek
make v. (kanun) çıkarmak
make v. tayin etmek
make v. gelişmek
make v. tasarlamak
make v. teşkil etmek
make v. (fiyat/alışveriş) tutmak
make v. (bir sayıya) ulaşmak
make v. eşit olmak
make v. hizmet etmek
make v. şans getirmek
make v. beyan etmek
make v. yanaşmak
make v. (zamanında) erişmek
make v. (zamanında) ulaşmak
make v. (bir pozisyona) yükselmek
make v. terfi etmek
make v. adı geçmek
make v. (manşetleri) işgal etmek
make v. bir el kazanmak
make v. kartları dağıtmak
make v. sayı kazanmak
make v. gözükmek
make v. görünmek
make v. (devre/sistem) kapanmak
make v. (devreyi/sistemi) kapamak
make v. yapılmak
make v. meydana getirilmek
make v. kabarmak
make v. yükselmek
make v. (yüz hareketi) yapmak
make v. seks yapmak
make v. sevişmek
make v. yeltenmek
make v. güzel kılmak
make v. yemek
make v. yerleşmek
make v. uygun hale getirmek
make v. zihinde tasarlamak
make v. zihinde düzenlemek
make v. zihinde hesaplamak
make v. bileşenleri bir araya getirmek
make v. uygun bir şekilde icra etmek
make v. hizaya sokmak
make v. tanzim etmek
make v. temas kurmak
make v. irtibat kurmak
make v. kadar etmek
make v. değerinde olmak
make v. eşdeğerde olmak
make v. karşılık gelmek
make v. ticaret yaparak para kazanmak
make v. görmek
make v. gözüne ilişmek
make v. gibi görünmek
make v. rotaya dahil etmek
make v. seyahat sırasındayken uğramak
make v. (bir şeyden) en zevkli veya doyurucu deneyimi elde etmek
make v. boyutça büyümek
make v. tesir etmek
make v. hesaplamak
make v. tahmin etmek
make v. bir şeyi yapma niyeti ile hareket etmek
make v. bir şeyi yaptığını göstermek
make v. bilgisini değerlendirmek
make v. fikrine önem vermek
make v. zamanında varmak
make v. derinleşmek
make v. temin etmek
make v. belirli bir hızda hareket etmek
make v. olgunlaşmak
make v. (karar) vermek
make v. (hale) getirmek
Irregular Verb
make v. made - made
Colloquial
make n. kimlik tespiti
make n. teşhis
make n. kimlik saptaması
make v. suçlu teşhis etmek
make v. suçlu tespit etmek
make v. suçlu olarak tanımlamak
make v. suçlu kabul etmek
make v. katılmak
make v. belli bir hıza ulaşmak
make v. belli bir hız yapmak
make v. yer edinmek
make v. konum edinmek
Trade/Economic
make n. imalat tipi
make v. imal etmek
Technical
make n. elektrik devresinin kapanması
make v. meydana getirmek
Computer
make n. büyük uygulamaları otomatik olarak geliştiren bir program desteği
make expr. yap
Electric
make v. devreyi kapatmak
Marine
make v. suya bırakmak
make v. suya indirmek
Mining
make v. (madende cevher) ortaya çıkmak
make v. (madende cevher) görülmek
Agriculture
make v. (mahsul) yetiştirmek
make v. (saman) kestirip kurutturmak
make v. (otu) kurutup olgunlaştırmak
Sport
make v. (bowling) atış sonrası ayakta kalan lobutları kareye çevirmek
make v. (bowling) atış sonrası ayakta kalan lobutların tamamını ikinci atışta devirmek
make v. (golf) topu çukura sokmak
make v. sayı yapmak
Weight Lifting
make n. çeşit
Card
make n. (briç ve vistte) kozların deklarasyonu
make v. (oyun kartlarını) karıştırmak
make v. (kart oyununda) belirli kart veya puanları kazanmak
make v. (kart oyununda) oyunu tamamlamak
make v. tanımak
make v. uğramak
make v. kart hilesi ile kazanmak
Archaic
make v. şiir yazmak
Slang
make n. askeri terfi
make n. askeri tayin
make v. çiş yapmak
make v. işemek
make v. tespit etmek
make v. baştan çıkarmak
make v. ilişkiye girmek
make v. tadını çıkarmak
make v. rol yapmak
make v. taklit yapmak
make v. birini ömrü boyunca mafyaya üye yapmak
make v. birinin ömrü boyunca mafyada kalmasını sağlamak

Meanings of "make" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

English Turkish
Common Usage
make up v. uydurmak
Tom told Mary that she couldn't just make up the rules as she went along.
Tom, Mary'ye kuralları kafasına göre uyduramayacağını söyledi.

More Sentences
make love v. sevişmek
We love each other, but we don't make love anymore.
Birbirimizi seviyoruz ama artık sevişmiyoruz.

More Sentences
make peace v. barış yapmak
They came to make peace.
Onlar barış yapmak için geldi.

More Sentences
make an effort v. çaba göstermek
Everyone will need to adjust; everyone will need to make an effort.
Herkesin uyum sağlaması; herkesin çaba göstermesi gerekecek.

More Sentences
make an effort v. gayret etmek
In this respect, we must make an effort to act as responsibly as possible.
Bu bakımdan mümkün olduğunca sorumlu davranmaya gayret etmeliyiz.

More Sentences
make an effort v. çabalamak
Amy made an effort to stand up.
Amy ayağa kalkmaya çabaladı.

More Sentences
make a mistake v. hata yapmak
At this late hour, anyone can make a mistake.
Bu geç saatte herkes hata yapabilir.

More Sentences
make an effort v. çaba harcamak
Fadil was making an effort to share Layla's passions.
Fadıl, Leyla'nın tutkularını paylaşmak için çaba harcıyordu.

More Sentences
make peace v. barışmak
These people must also be given the benefit of visas, for it takes two to make peace.
Bu insanlara da vize verilmelidir, çünkü barışmak için iki kişi gerekir.

More Sentences
make use of v. faydalanmak
We must make use of the Community institutions and work together in them!
Topluluk kurumlarından faydalanmalı ve bu kurumlarda birlikte çalışmalıyız!

More Sentences
make life easier v. hayatı kolaylaştırmak
Love makes life easier.
Aşk hayatı kolaylaştırır.

More Sentences
make life easier v. yaşamı kolaylaştırmak
Love makes life easier.
Sevgi, yaşamı kolaylaştırıyor.

More Sentences
make sure v. emin olmak
We must make sure the gaps in this area are reduced.
Bu alandaki boşlukların azaltıldığından emin olmalıyız.

More Sentences
make a decision v. karar vermek
It will nevertheless have to make a decision about this.
Yine de bu konuda bir karar vermek zorunda kalacaktır.

More Sentences
General
make-up n. makyaj
Mary took a little mirror out of her purse and checked her hair and make-up.
Mary çantasından küçük bir ayna çıkardı ve saçını ve makyajını kontrol etti.

More Sentences
make-up n. yapı
However, one can question whether a government of a different make-up would have managed to make the same progress.
Bununla birlikte farklı bir yapıya sahip bir hükümetin aynı ilerlemeyi sağlayıp sağlayamayacağı sorgulanabilir.

More Sentences
make-up artist n. makyaj sanatçısı
Mary is a make-up artist.
Mary bir makyaj sanatçısıdır.

More Sentences
make amends v. özür dilemek
I haven't yet made amends with all the people I've hurt.
Henüz incittiğim tüm insanlardan özür dilemedim.

More Sentences
make sense v. anlam taşımak
This doesn't make sense to me.
Bu benim için bir anlam taşımıyor.

More Sentences
make mention of v. bahsetmek
The Danish Presidency's programme makes mention of strengthening the so-called Northern Dimension.
Danimarka Dönem Başkanlığı'nın programında Kuzey Boyutu'nun güçlendirilmesinden bahsediliyor.

More Sentences
make up v. toplamak
Make up your mind.
Aklını başına topla.

More Sentences
make concessions to v. taviz vermek
Neither the EU nor the USA had the will to make concessions to the developing countries in the area of aid and trade.
Ne AB ne de ABD gelişmekte olan ülkelere yardım ve ticaret alanında taviz verme iradesine sahipti.

More Sentences
make believe v. gibi davranmak
Let's make believe that we are cowboys.
Kovboy gibi davranalım.

More Sentences
make preparations v. hazırlık yapmak
They are making preparations for the trip.
Yolculuk için hazırlık yapıyorlar.

More Sentences
make up with v. barışmak
I tried to make up with her, but it was impossible.
Onunla barışmaya çalıştım ama bu imkansızdı.

More Sentences
make it attractive v. cazip kılmak
However, this requires a much better investment climate to make it attractive for companies to invest in Europe.
Ancak bunun için şirketlerin Avrupa'da yatırım yapmalarını cazip kılacak çok daha iyi bir yatırım ortamı gerekmektedir.

More Sentences
make a wish v. dilek tutmak
It's an American tradition to make a wish on your birthday.
Doğum gününde dilek tutmak bir Amerikan geleneğidir.

More Sentences
make peace v. barışmak
These people must also be given the benefit of visas, for it takes two to make peace.
Bu insanlara da vize verilmelidir, çünkü barışmak için iki kişi gerekir.

More Sentences
make use of v. faydalanmak
We must make use of the Community institutions and work together in them!
Topluluk kurumlarından faydalanmalı ve bu kurumlarda birlikte çalışmalıyız!

More Sentences
make a scene v. rezalet çıkarmak
Don't make a scene in public.
Herkesin önünde rezalet çıkarmayın.

More Sentences
make no concessions v. taviz vermemek
Moreover, we must make no concessions to Fidel Castro.
Dahası, Fidel Castro'ya hiçbir taviz vermemeliyiz.

More Sentences
make out v. anlam çıkarmak
I cannot make out the meaning of this sentence.
Bu cümlenin anlamını çıkaramıyorum.

More Sentences
make allowance for v. hesaba katmak
You must make allowance for his inexperience.
Onun deneyimsizliğini hesaba katmalısın.

More Sentences
make a wish v. dilekte bulunmak
Make a wish first.
Önce bir dilekte bulun.

More Sentences
make perfect v. mükemmelleştirmek
Practice makes perfect.
Alıştırma yapmak mükemmelleştirir.

More Sentences
make a wish v. dilek dilemek
It's an American tradition to make a wish on your birthday.
Doğum gününde dilek dilemek bir Amerikan geleneğidir.

More Sentences
make out v. yazmak
Tom couldn't quite make out what the sign said.
Tom tabelada ne yazdığını tam olarak anlayamıyordu.

More Sentences
make friends v. arkadaş edinmek
Tom makes friends everywhere he goes.
Tom gittiği her yerde arkadaşlar edinir.

More Sentences
make a promise v. söz vermek
You made a promise and you have kept it, which we really appreciate.
Bir söz verdiniz ve sözünüzü tuttunuz, bunu gerçekten takdir ediyoruz.

More Sentences
make a move v. harekete geçmek
They're not going to make a move without Tom.
Onlar Tom olmadan harekete geçmeyecekler.

More Sentences
make friends with v. arkadaşlık kurmak
He is very slow at making friends with anybody.
İnsanlarla arkadaşlık kurma konusunda çok tutuk.

More Sentences
make the bed v. yatak toplamak
Tell the maid to make the beds.
Hizmetçiye yatakları toplamasını söyle.

More Sentences
make off with v. aşırmak
The cat made off with a piece of fish from the kitchen.
Kedi mutfaktan bir parça balık aşırdı.

More Sentences
make peace with v. ile barışmak
Tom made peace with Mary.
Tom Mary ile barıştı.

More Sentences
make off v. sıvışmak
Side window was broken, there's this skinny kid in the parlor making off with my camera.
Yandaki pencere kırılmıştı, sıska bir oğlan ise oturma odasından kameramla birlikte sıvışmaya çalışıyordu.

More Sentences
make amends v. telafi etmek
But where it does occur, those responsible should make amends.
Ancak bunun gerçekleştiği yerlerde, sorumlular bunu telafi etmelidir.

More Sentences
make great efforts v. canını dişine takmak
She made great efforts to pass the examination.
O, sınavı geçmek için canını dişine taktı.

More Sentences
make fun of v. dalga geçmek
Stop making fun of me.
Benimle dalga geçmeyi bırak.

More Sentences
make fun of v. alay etmek
Don't make fun of others.
Diğerleriyle alay etmeyin.

More Sentences
make off with v. çalmak
The thief made off with the woman's handbag.
Hırsız, kadının çantasını çaldı.

More Sentences
make of v. yapmak
Only what the rapporteur has made of it does not improve matters.
Raportörün bu konuda yaptığı tek şey, durumu iyileştirmek değildir.

More Sentences
make of v. anlam vermek
I don't know what to make of your actions.
Hareketlerine ne anlam vereceğimi bilemiyorum.

More Sentences
make an offer v. teklifte bulunmak
Tom has made an offer.
Tom bir teklifte bulundu.

More Sentences
make way for v. yol açmak
Geographical fragmentation will make way for economic fragmentation.
Coğrafi parçalanma ekonomik parçalanmaya yol açacaktır.

More Sentences
make a plan v. plan yapmak
We need to make a plan.
Bir plan yapmamız gerekiyor.

More Sentences
make love v. aşk yapmak
Let's make love.
Hadi aşk yapalım.

More Sentences
make use of v. kullanmak
We also assume that the Commission will act responsibly if it becomes necessary to make use of it.
Ayrıca Komisyonun bunu kullanmasının gerekli olması halinde sorumlu bir şekilde hareket edeceğini varsayıyoruz.

More Sentences
make money v. para kazanmak
These are poor countries that think that they can make money as low-cost competitors in the European market.
Bunlar, Avrupa pazarında düşük maliyetli rakipler olarak para kazanabileceklerini düşünen yoksul ülkelerdir.

More Sentences
make an application v. başvuruda bulunmak
I will make an application to that firm for employment.
İş için bu firmaya başvuruda bulunacağım.

More Sentences
make witty remarks v. nükte yapmak
Tom is always making witty remarks.
Tom her zaman nükte yapıyor.

More Sentences
make friends with v. ile arkadaş olmak
We have made friends with Tom.
Tom ile arkadaş olduk.

More Sentences
make friends v. arkadaş olmak
We're not here to make friends.
Buraya arkadaş olmaya gelmedik.

More Sentences
Common Usage
make smaller v. küçültmek
make out v. idare etmek
make thin v. inceltmek
make think v. düşündürmek
make happy v. sevindirmek
make real v. gerçekleştirmek
make happy v. mutlu etmek
make a baby v. çocuk yapmak
make flexible v. esnekleştirmek
make regress v. geriletmek
make a soup v. çorba yapmak
General
contracts for make wills n. miras sözleşmeleri
make fit for domestic life n. ev hayatı için uygun hale getir
make central n. merkezileştirmek
contracts to make wills n. miras sözleşmeleri
the struggle to make a living n. geçim derdi
make-up n. plan
make-up n. huy
make-up n. makyaj malzemesi
make-up n. düzenleme
make-up n. mizanpaj
make-up n. doğa
make-up n. düzen
make-ready n. baskıya hazırlama
make-up room n. makyaj odası
make-up n. yapılış
make-up n. terkip
make-believe n. hayal
make-up n. yaradılış
make-up n. uydurma hikaye
make-up n. yurt
make-up n. bileşim
make-believe n. hayal ürünü
make-up artist n. makyajcı
make-up n. tasarım
make-up n. tertip
make-up n. telafi çalışması
make-up base n. makyaj bazı
eye make-up n. göz makyajı
make-up n. süs
make-up n. kişilik
make-up remover n. makyaj temizleyicisi
make-up examination n. bütünleme
make-up n. yapım
make-up n. maya
make up water n. katma suyu
make up water n. ilave su
cultural make up n. kültürel doku
features that make life easier n. yaşamı kolaylaştıran özellikler
make-up news n. uydurma haber
make-up news n. şişirme haber
heavy make-up n. ağır makyaj
make-up man n. erkek makyöz
make-up man n. erkek güzellik uzmanı
ambition to make money n. para kazanma hırsı
make up kit n. makyaj seti
make up kit n. makyaj takımı
make-work n. angarya
make-up table n. makyaj masası
woman make-up artist n. kadın makyöz
woman make-up artist n. kadın makyöz
vehicle make n. araç markası
make-up artist n. makyöz
make-up artist n. makyör
make-up bag n. makyaj çantası
make [dialect] [uk] n. denk
make [dialect] [uk] n.
make [dialect] [uk] n. eşlik eden kimse
make [dialect] [uk] n. refakatçi
make [dialect] [uk] n. karı kocadan her biri
make [dialect] [uk] n. hayat arkadaşı
make [dialect] [uk] n. yarım peni
make believe n. gerçek olmayan şey
make believe n. sahte şey
make-belief n. inanmış gibi görünme
make-belief n. inanıyor gibi yapma
make-believe n. yalandan inanma
make-believe n. inanıyormuş gibi yapma
make-believe n. mış gibi yapan kimse
make-do n. temin edilemeyen bir şeyin ikamesi
make-do n. geçici çare
make-work n. birini oyalamak için yaratılmış önemsiz iş
make eyes at somebody v. göz süzmek
make fixed v. sabitleştirmek
make somebody yawn v. esnetmek
make an end of v. sona erdirmek
make willing v. istekli hale getirmek
make one’s case v. kendini ortaya koymak
make fun of v. ile eğlenmek
make into v. biçim vermek
make one's eyes water v. gözlerini yaşartmak
make a law v. kanun koymak
make somebody scapegoat for something v. hedef göstermek
make a jest of v. alay etmek
make something stick v. kanıtlamak
make one's day v. sevindirmek
make an idol of v. tapmak
make a design of v. dizayn etmek
make free with v. izin almadan kullanmak (başkasının malı olan bir şeyi)
make public v. halka açık hale getirmek
make a report v. rapor vermek
make accessible v. ulaşılabilir hale getirmek
make a mistake v. hata işlemek
make a mess of v. allak bullak etmek
make a lot of money v. altın kesmek
make an application v. başvurmak
make reference to v. söz etmek
make systematic v. sistemli hale getirmek
make feeble v. kuvvetsizleştirmek
make high v. yükseltmek
make impersonal v. kişisel olmayan bir hale getirmek
make concessions to v. tavizde bulunmak
make to look antique v. antika görünümlü yapmak
make a contract v. kontrat yapmak
make a formal request v. istemde bulunmak
make somebody thirsty v. hararet vermek
make empty v. boşaltmak
make one's name v. adını duyurmak
make somebody's blood boil v. tepesinin tasını attırmak
make a present of v. takdim etmek
make a study of v. incelemek
make a hit with somebody v. olumlu bir izlenim bırakmak
make friendship with v. arkadaşlık kurmak
make solid v. katılaştırmak
make leeway v. sürüklemek
make up v. karar vermek
make into a rule v. kurallaştırmak
make certain v. garantilemek
make a comment v. laf atmak
make a card index of v. fişlemek
make the first sale of the day v. siftah yapmak
make good v. yerine getirmek
make reference to v. başvurmak
make fast v. hızlandırmak
make much of v. önemsemek
make touch v. dokundurmak
make a formal salute to v. asker selamı vermek
make flustered v. şaşırtmak
make dots v. nokta koymak
make headway v. gelişmek
make young v. gençleştirmek
make public v. aleniyete vurmak
make a soldier salute to v. asker selamı vermek
make history v. tarihe geçmek
make a survey v. anket yapmak
make no progress v. yerinde saymak
make somebody jealous v. kıskandırmak
make (something) active v. aktif kılmak
make a fool of v. maskaraya çevirmek
make a long nose v. nanik yapmak
make a hissing sound v. ıslık çalmak
make a great display v. gösteriş yapmak
make it to the finals v. finale kalmak
make explicit v. açığa kavuşturmak
make bold v. cesaret etmek
make up one's mind v. karar vermek
make somebody wait v. bekletmek
make a splash v. sükse yapmak
make things worse v. kaş yapayım derken göz çıkarmak
make someone turn in his grave v. mezarında birinin kemiklerini sızlatmak
make go with v. yakıştırmak
make a distinguished name for oneself v. adından söz ettirmek
make a crashing sound v. kütürdemek
make somebody print v. bastırmak
make clear v. belli etmek
make a loss v. zarar etmek
make a mountain out of a molehill v. habbeyi kubbe yapmak
make sick v. kusturmak
make a mistake v. sürçmek
make a high pitched cry v. çok tiz sesle bağırmak
make understand v. sezdirmek
make cliche v. klişe yapmak
make a dent in v. azaltmak
make both ends meet v. geliri gidere denkleştirmek
make random v. gelişigüzel yapmak
make light of v. hafifsemek
make sense v. anlaşılmak
make stylish v. şıklaştırmak
make a film v. film çekmek
make noises v. bahsetmek
make common cause with v. işbirliği yapmak
make it up v. uzlaşmak
make hollow v. boşaltmak
make one's mark v. damgasını vurmak
make a fool of oneself v. kendini gülünç duruma düşürmek
make someone less fearful v. daha az korkmasını sağlamak
make pass over v. aşırtmak
make inroad into v. yiyip bitirmek
make feel v. hissettirmek
make a decision v. karara varmak
make insensitivity v. duyarsızlaştırmak
make much of somebody v. birisini ağırlamak
make thick v. kalınlaştırmak
make fast v. kilitlemek
make obeisance v. saygı göstermek
make a mistake v. yanılmak
make inquiries v. soruşturmak
make a record of v. kaydetmek
make skewed v. eğriltmek
make a written statement v. yazılı açıklama yapmak
make safe v. sağlam kazığa bağlamak
make friends v. dost edinmek
make something rustle v. hışırdatmak
make lively v. canlılık kazandırmak
make defective v. kusurlu hale getirmek
make satisfied v. tatmin etmek
make capital of v. istismar etmek
make public v. ortaya dökmek
make clean v. temizlemek
make known v. sızdırmak
make formless v. şekilsizleştirmek
make swollen v. şişkin hale getirmek
know how to make somebody work efficiently v. adam kullanmak
make merry over v. eğlenmek
make a point of v. özenmek
make sheep's eyes at somebody v. göz süzmek
make a sharp sound v. keskin ses çıkarmak
make functional v. çalışır duruma getirmek
make progress v. aşama kaydetmek
make calm v. sakinleştirmek
make round v. yuvarlaklaştırmak
make fun v. alay etmek
make fun of v. kıtıra almak
make somebody believe v. yutturmak
make sure v. sağlama bağlamak
make safe v. emniyet altına almak
make a sacrifice v. özveride bulunmak
make a visit v. ziyaret etmek
make weak v. kuvvetsizleştirmek
make room for someone v. biri için yer açmak
make glad v. memnun etmek
make face v. surat etmek
make angry v. sinir bozmak
make fast v. sağlamlaştırmak
make rings round somebody v. taş çıkartmak
make a dash v. atılmak
make somebody do a tiresome job v. pösteki saydırmak
make sticky v. vıcık vıcık etmek
make suffer v. kıvrandırmak
make good one's charge v. iddiasını kanıtlamak
make lusterless v. donuklaştırmak
make anxious v. meraklandırmak
make someone feel cheerful v. neşelendirmek
make someone's hackles rise v. birini öfkelendirmek
make less rigid v. yumuşatmak
make provision v. önlem almak
make a bid v. çaba harcamak
make a claim to v. istekte bulunmak
make a disclaimer about v. feragat etmek
make a panel v. açık oturum yapmak
make a fuss over v. üzerine titremek
make sorry show v. becerememek
make degenerate v. dejenere etmek
make someone's acquaintance v. biriyle tanışmak
make a pile v. çok para kazanmak
make a petition v. dilekçe vermek
make merry over v. dalga geçmek
make nonsense of v. berbat etmek
make a point v. cevabı yapıştırmak
make an impression on v. izlenim bırakmak
make a lucky shot v. boş atıp dolu tutmak
make a face v. yüzünü gözünü buruşturmak
make irritated v. kızdırmak
make a sacrifice v. fedakarlık yapmak
make away with v. kurtulmak
make something reasonable v. akla uydurmak
make equal v. denklemek
make one's living v. geçimini kazanmak
make oneself conspicuous v. dikkati üzerine çekmek
make active v. faal hale getirmek
make somebody smell v. koklatmak
make free from contamination v. lekesiz hale getirmek
make someone a proposition v. birine bir teklifte bulunmak
make known v. bilinir hale getirmek
make amends to someone for something v. birinden bir şey için özür dilemek
make a mess of v. pisletmek
make a point of v. önem vermek
make out v. gibi görünmek
make up to v. yaranmak
make a new start v. yeniden başlamak
make someone sick v. birini hasta etmek
make good use of v. iyi kullanmak
make one's rounds v. viziteye çıkmak (doktor)
make rigid v. katılaştırmak
make explode v. patlatmak
make a dash v. saldırmak
make an example of someone v. birini ibret olsun diye cezalandırmak
make do with v. ile idare etmek
make an offer v. teklif götürmek
make good one's escape v. kaçmayı başarmak
make socialist v. sosyalistleştirmek
make light of v. önemsememek
make way for v. yol vermek
make an agreement with v. bağlantı yapmak
make the best of v. azami derecede yararlanmak
make out v. okumak
make one's last will v. vasiyette bulunmak
make a cracking noise v. şaklamak
make free with v. fazla samimi davranmak (bir kadına)
make a wish v. niyet tutmak
make simpler v. basitleştirmek
make free v. serbest bırakmak
make fun v. eğlenmek
make awry v. çarpıtmak
make something work v. çalıştırmak
make somebody sick v. hasta etmek
make the big buck v. çok para kazanmak
make a reduction v. iskonto yapmak
make a night of it v. sabaha kadar eğlenmek
make definite v. kesinleştirmek
make a stand against v. düşmana karşı direnmek
make a detour v. dolambaçlı yoldan gitmek
make lawful v. yasalaştırmak
make brittle v. gevrek hale getirmek
make ready v. hazır hale getirmek
make a boner v. pot kırmak
make mouldy v. küflendirmek
make somebody live happily v. gün göstermek
make shift v. var olanla idare etmek
make something clear v. bir şeyi belli etmek
make lukewarm v. ılıştırmak
make something tingle v. bir şeyi çınlatmak
make food v. yemek yapmak
not to make a noise v. ses çıkarmamak
make sacrifices (for the sake of something/someone) v. fedakarlıktan kaçınmamak
make a photocopy v. fotokopi çekmek
make inbales v. balya yapmak
make a written statement v. yazılı açıklamada bulunmak
make a row v. çıngar çıkarmak
make submissive v. uysallaştırmak
make a bid for v. elde etmeye çalışmak
make much of v. fazlasıyla önemsemek
make common cause with v. bir uğurda birisiyle birlikte hareket etmek
make a bolt for v. fırlayıp bir yere doğru koşmak
make acquainted with v. öğrenmek
make a grimace v. yüzünü buruşturmak
make blind v. kör etmek
make deaf v. sağırlaştırmak
make a name for oneself v. ünlenmek
make a stand v. direnerek savaşmak
make fruitful v. verimlileştirmek
make progress v. iyiye doğru gitmek (hasta)
make a sound v. ses çıkarmak
make much of somebody v. başının üstünde gezdirmek
make a gap v. boşluk yaratmak
make common cause with v. tarafını tutmak
make an effort v. uğraşmak
make oneself presentable v. kendine bir çekidüzen vermek
make bad blood v. aralarını açmak
make up v. boyanmak
make grimaces v. yüzünü buruşturmak
make things easier for v. kolaylık göstermek
make an impression v. adından övgüyle söz ettirmek
make a notification v. tebligatta bulunmak
make great strides in something v. aşama kaydetmek
make out an invoice v. fatura kesmek
make little of v. küçümsemek
make things lively for someone v. birinin başına iş açmak
make a card index v. fişlemek
make merry over v. alay etmek
make jump v. atlatmak
make ready for v. bir şey için hazırlamak
make four v. dörtlemek
make run v. koşturmak
make or break v. ya batmak ya çıkmak
make no compromises v. taviz vermemek
make fluid v. akışkanlaştırmak
make glorious v. mükemmelleştirmek
make a name for oneself v. ad yapmak
make a difference v. farketmek
make a lion of v. dikkat çekmesini sağlamak
make dry v. kurutmak
make safe v. güvenli hale getirmek
make a great fuss v. kıyameti koparmak
make somebody's hair stand on end v. tüylerini ürpertmek
make something clear v. açıklamak
make time with v. biriyle flört etmek
make one's deposition v. yeminle yazılı ifade vermek
make cooler v. serinleştirmek
make lighter v. hafifleştirmek
make sick v. mide bulandırmak
make a sign v. işaret etmek
make blurry v. bulanık hale getirmek
make a contract v. mukavele yapmak
make angry v. sinir etmek
make both ends meet v. idare etmek
make a blunder v. falso yapmak
make a bungle of v. yüzüne gözüne bulaştırmak
make a noise v. yaygara koparmak
make relaxed v. gevşetmek
make invalid v. geçersiz hale getirmek
make limp v. aksatmak
make mention of v. sözünü etmek
make a hash of v. yüzüne gözüne bulaştırmak
make a formal protest v. protesto çekmek
make it possible v. imkan vermek
make modest v. sadeleştirmek
make prize of v. ganimet almak
make acquainted with v. tanışmak
make a game of v. alay etmek
make a name for oneself v. sükse yapmak
make sense out of v. anlam çıkarmak
make care v. bakmak
make a commotion v. şamata yapmak
make inroads on v. darbe indirmek
make vows v. niyet tutmak
make formal v. resmileştirmek
make water v. işemek
make a liar out v. yalancı çıkarmak
make eyes at v. göz etmek
make a game of v. gırgıra almak
make land v. karaya çıkmak
make up v. kıvırmak
make a hit v. tutulmak
make something a current issue v. gündeme getirmek
make somebody sense v. sezindirmek
make smeared v. lekelemek
make curly v. kıvırcıklaştırmak
make a smacking noise v. şaplamak
make a military coup v. askeri darbe yapmak
make mention of v. anmak
make sick v. tutmak
make clear v. belirginleştirmek
make tense v. gerginleştirmek
make up one's mind v. kararını vermek
make shift with v. ile idare etmek
make sure v. sağlama almak
make one's mark v. isim yapmak
make a sensation v. merak uyandırmak
make haste v. çabuk olmak
make enter v. giriş yapmak
make more violent v. şiddetlendirmek
make somebody ill v. hasta etmek
make a request of v. maruzatta bulunmak
make nothing of v. anlayamamak
make sick v. iğrendirmek
make barricades v. barikat kurmak
make one's way v. ileri gitmek