|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
çıkar yol |
way out i.
|
|
General |
|
2 |
Genel |
çıkar yol |
remedy i.
|
|
3 |
Genel |
bazı çıkar gruplarının temsilcilerinden oluşan topluluk |
lobby i.
|
|
4 |
Genel |
çıkar çekişmesi |
conflict of interests i.
|
|
5 |
Genel |
kişisel çıkar |
self interest i.
|
|
6 |
Genel |
çıkar yol |
handle i.
|
|
7 |
Genel |
çıkar yol |
egress i.
|
|
8 |
Genel |
kişisel çıkar |
the main chance i.
|
|
9 |
Genel |
şahsi çıkar |
self i.
|
|
10 |
Genel |
çıkar yol |
expedience i.
|
|
11 |
Genel |
çıkar yol |
out i.
|
|
12 |
Genel |
çıkar yol |
expediency i.
|
|
13 |
Genel |
çıkar yol |
solution i.
|
|
14 |
Genel |
çıkar grubu |
ring i.
|
|
15 |
Genel |
çıkar grubu |
interest group i.
|
|
16 |
Genel |
çıkar politikası |
politics i.
|
|
17 |
Genel |
çıkar birliği |
pool i.
|
|
18 |
Genel |
çıkar çatışması |
conflict of interest i.
|
|
19 |
Genel |
haksız çıkar sağlayan |
gonif i.
|
|
20 |
Genel |
mali çıkar |
financial interest i.
|
|
21 |
Genel |
kişisel çıkar |
self-interest i.
|
|
22 |
Genel |
ortak çıkar için fedakarlık |
sacrifice for common safety i.
|
|
23 |
Genel |
çıkar ilişkisi |
(a) relationship based on self-interest i.
|
|
24 |
Genel |
çıkar budak |
rotten knot i.
|
|
25 |
Genel |
haksız çıkar |
unfair advantage i.
|
|
26 |
Genel |
tek çıkar yol |
sole remedy i.
|
|
27 |
Genel |
doğrudan çıkar |
immediate interest i.
|
|
28 |
Genel |
kişisel çıkar |
personal benefit i.
|
|
29 |
Genel |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
camp i.
|
|
30 |
Genel |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
pack i.
|
|
31 |
Genel |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
clique i.
|
|
32 |
Genel |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
ingroup i.
|
|
33 |
Genel |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
coterie i.
|
|
34 |
Genel |
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
inner circle i.
|
|
35 |
Genel |
diğer insanlara maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışma |
altruism i.
|
|
36 |
Genel |
kişisel çıkar |
personal interest i.
|
|
37 |
Genel |
karşılıklı çıkar ilişkisi |
relationship based on mutual interests i.
|
|
|
38 |
Genel |
çıkar çatışması |
clash of interests i.
|
|
39 |
Genel |
çıkar çatışması |
conflicting interests i.
|
|
40 |
Genel |
kişisel çıkar |
personal gain i.
|
|
41 |
Genel |
şahsi çıkar |
personal gain i.
|
|
42 |
Genel |
öz çıkar |
self interest i.
|
|
43 |
Genel |
bölgedeki iş ya da politikalardan kişisel çıkar elde etmek için bir yere yerleşen kimse |
carpetbagger i.
|
|
44 |
Genel |
karşılıklı çıkar için iyilik yapma |
backscratching i.
|
|
45 |
Genel |
çıkar gözetmeden gönüllü yapılan iş |
labour of love i.
|
|
46 |
Genel |
çıkar gözetmeden gönüllü yapılan iş |
labor of love i.
|
|
47 |
Genel |
çıkar yol |
remede [scottish] i.
|
|
48 |
Genel |
kişisel çıkar |
main chance [obsolete] i.
|
|
49 |
Genel |
özel çıkar elde ettikleri mevcut bir sistemi sürdürmeyi veya kontrol etmeyi amaçlayan gruplar |
vested interest i.
|
|
50 |
Genel |
aşk veya sevgi temelli olmayıp çıkar veya uygunluk temelli olan evlilik |
mariage de convenance i.
|
|
51 |
Genel |
ortak çıkar bağı |
bond i.
|
|
52 |
Genel |
çıkar amacıyla daha güçlü veya kıdemli bir kimseyi kopya eden kimse |
mini-me i.
|
|
53 |
Genel |
ortak çıkar veya hedef paylaşan küçük grup |
loop i.
|
|
54 |
Genel |
doğal kaynakları veya kamu arazilerini şahsi çıkar için tahsis etme |
giveaway i.
|
|
55 |
Genel |
kişisel çıkar |
by-interest i.
|
|
56 |
Genel |
kişisel çıkar |
by-respect i.
|
|
57 |
Genel |
taşınmaz üzerindeki çıkar veya varlık |
immoveable i.
|
|
58 |
Genel |
çıkar sağlama |
ingratiation i.
|
|
59 |
Genel |
çıkar sağlayan şey |
ingratiation i.
|
|
60 |
Genel |
çıkar için çalışma |
favors i.
|
|
61 |
Genel |
çıkar için çalışma |
favours i.
|
|
62 |
Genel |
kişisel çıkar |
particular [obsolete] i.
|
|
63 |
Genel |
kişisel çıkar |
private [obsolete] i.
|
|
64 |
Genel |
beraber gelmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) |
tag along after f.
|
|
65 |
Genel |
çıkar amacıyla birinin olumsuz bir eğilimini tatmin etmeye çalışmak |
pander to f.
|
|
66 |
Genel |
çıkar gözetmek |
look after one's benefits f.
|
|
67 |
Genel |
beraber gitmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) |
tag along after f.
|
|
68 |
Genel |
çıkar sağlamak |
suck advantage out of f.
|
|
69 |
Genel |
çıkar sağlamak |
capitalize f.
|
|
70 |
Genel |
çıkar sağlamak |
gain advantage f.
|
|
71 |
Genel |
çıkar sağlamak |
take advantage of f.
|
|
72 |
Genel |
beraber gelmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) |
tag along with f.
|
|
73 |
Genel |
çıkar sağlamak |
profit from f.
|
|
74 |
Genel |
çıkar gözetmek |
look after one's benefit f.
|
|
75 |
Genel |
beraber gitmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) |
tag along with f.
|
|
76 |
Genel |
çıkar gözetmek |
look after one's interest f.
|
|
77 |
Genel |
çıkar gözetmek |
look after one's interests f.
|
|
78 |
Genel |
çıkar gözetmek |
look out for one's own interests f.
|
|
79 |
Genel |
kişisel çıkar sağlamak |
derive personal benefits f.
|
|
80 |
Genel |
kişisel çıkar elde etmek |
derive personal benefits f.
|
|
81 |
Genel |
kendisi için şahsi çıkar sağlamak |
obtain personal gain f.
|
|
82 |
Genel |
başkaları için şahsi çıkar sağlamak |
provide personal gain f.
|
|
83 |
Genel |
çıkar yol aramak |
look for a way (to solve a problem) f.
|
|
84 |
Genel |
çıkar yol aramak |
try to find a solution f.
|
|
85 |
Genel |
çıkar sağlamak |
cash in on f.
|
|
86 |
Genel |
çıkar sağlamak |
capitalize on f.
|
|
87 |
Genel |
çıkar sağlamak |
afford advantage f.
|
|
88 |
Genel |
çıkar sağlamak |
capitalise f.
|
|
89 |
Genel |
ekonomik çıkar sağlamak |
gain illegal economic profit/advantage f.
|
|
90 |
Genel |
yasa dışı ekonomik çıkar sağlamak |
gain illegal economic profit/advantage f.
|
|
91 |
Genel |
çıkar sağlamak |
job f.
|
|
92 |
Genel |
çıkar için kullanmak |
leverage f.
|
|
93 |
Genel |
yabancı birine çıkar amaçlı aşırı samimi davranmak |
glad-hand f.
|
|
94 |
Genel |
çıkar için (birini) saf dışı bırakmak |
compass [obsolete] f.
|
|
95 |
Genel |
(çıkar için) ilkelerinden ödün vermek |
pimp f.
|
|
96 |
Genel |
çıkar sağlamak |
pole (on) f.
|
|
97 |
Genel |
şahsi çıkar sağlamak |
fish in troubled waters f.
|
|
98 |
Genel |
çıkar gözetmek |
fossick f.
|
|
99 |
Genel |
çıkar sağlanmış |
imposed on s.
|
|
100 |
Genel |
çıkar yolu olmayan |
anchorless s.
|
|
101 |
Genel |
çıkar sağlanmış |
imposed upon s.
|
|
102 |
Genel |
(yasal hak, araç, çıkar) henüz netleştirilmemiş |
inchoate s.
|
|
103 |
Genel |
çıkar sağlamak için yapılan |
ingratiating s.
|
|
104 |
Genel |
çıkar sağlamak için yapılan |
ingratiatory s.
|
|
105 |
Genel |
tek çıkar yol olan |
do-or-die s.
|
|
106 |
Genel |
(yemek veya çıkar için) yaltaklanan |
parasitic s.
|
|
107 |
Genel |
(hanedan arması) dışarı çıkar gibi tasvir edilen |
issuant s.
|
|
108 |
Genel |
çatışan çıkar, durum veya nesnelere yönelmiş |
divided s.
|
|
109 |
Genel |
çıkar amaçlı ilişki güden |
solid s.
|
|
110 |
Genel |
başka çıkar yol yoksa |
in the last resort zf.
|
|
111 |
Genel |
çıkar gereği |
for self-interest zf.
|
|
112 |
Genel |
ne çıkar |
so what? ünl.
|
|
113 |
Genel |
ne girerse o çıkar |
gigo (garbage in, garbage out) expr.
|
|
Phrasals |
|
114 |
Öbek Fiiller |
çıkar sağlamak |
impose upon f.
|
|
115 |
Öbek Fiiller |
çıkar sağlamak |
impose on f.
|
|
116 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyden) menfaat/çıkar sağlamak |
capitalize on (something) f.
|
|
117 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi) aklından çıkar |
forget about (someone or something) f.
|
|
118 |
Öbek Fiiller |
(birinden/bir şeyden) çıkar sağlamak |
prey upon (someone or something) f.
|
|
119 |
Öbek Fiiller |
(birinden/bir şeyden) çıkar sağlamak |
prey on (someone or something) f.
|
|
120 |
Öbek Fiiller |
çıkar sağlamak |
slip something over [dated] f.
|
|
Phrases |
|
121 |
İfadeler |
bunun da alıcısı çıkar/bu da satılır |
no one ever went broke underestimating the intelligence of… expr.
|
|
122 |
İfadeler |
kahve girer, kahve çıkar |
cico expr.
|
|
123 |
İfadeler |
kahve girer, kahve çıkar |
coffee in, coffee out expr.
|
|
124 |
İfadeler |
başka çıkar yol yok |
there's nothing for it expr.
|
|
125 |
İfadeler |
bundan şu sonuç çıkar ki |
it follows that expr.
|
|
126 |
İfadeler |
bundan şu sonuç çıkar ki |
from which it's concluded that expr.
|
|
127 |
İfadeler |
şu anın tadını çıkar |
harvest the day expr.
|
|
128 |
İfadeler |
şu anın tadını çıkar |
seize the day expr.
|
|
129 |
İfadeler |
son giren son çıkar |
last in last out expr.
|
|
130 |
İfadeler |
son gelen önce çıkar |
last in first out expr.
|
|
131 |
İfadeler |
can çıkar huy çıkmaz |
once a (something), always a (something) expr.
|
|
Proverb |
|
132 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
the leopard cannot change its spots
|
|
133 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
you can not teach an old dog a new trick
|
|
134 |
Atasözü |
gençliğinin tadını çıkar |
gather ye rosebuds while ye may
|
|
135 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
why break the habit of a lifetime
|
|
136 |
Atasözü |
geleceği düşünmektense bugünün tadını çıkar |
It is better to travel hopefully than to arrive
|
|
137 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
old habits die hard
|
|
138 |
Atasözü |
ateş olan yerden duman çıkar |
where there's fire, there's smoke
|
|
139 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
what can you expect from a hog but a grunt?
|
|
140 |
Atasözü |
en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar |
best things come in small packages
|
|
141 |
Atasözü |
en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar |
good things come in small packages
|
|
142 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
leopard cannot change his spots
|
|
143 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
a leopard can't change his spots
|
|
144 |
Atasözü |
sabaha yakın görülen rüya tez zamanda çıkar |
morning dreams come true
|
|
145 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
what can you expect from a hog but a grunt
|
|
146 |
Atasözü |
her yol roma'ya çıkar |
all roads lead to rome
|
|
147 |
Atasözü |
laf ağızdan bir kez çıkar |
word once spoken is past recalling
|
|
148 |
Atasözü |
laf ağızdan bir kez çıkar |
word spoken is past recalling
|
|
149 |
Atasözü |
laf ağızdan bir kere çıkar |
word once spoken is past recalling
|
|
150 |
Atasözü |
söz ağızdan bir kez çıkar |
word spoken is past recalling
|
|
151 |
Atasözü |
laf ağızdan bir kere çıkar |
word spoken is past recalling
|
|
152 |
Atasözü |
söz ağızdan bir kez çıkar |
word once spoken is past recalling
|
|
153 |
Atasözü |
söz ağızdan bir kere çıkar |
word once spoken is past recalling
|
|
154 |
Atasözü |
söz ağızdan bir kere çıkar |
word spoken is past recalling
|
|
155 |
Atasözü |
can çıkar, huy çıkmaz |
once a whore, always a whore
|
|
156 |
Atasözü |
can çıkar, huy çıkmaz |
once a priest, always a priest
|
|
157 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
a leopard doesn't change its spots
|
|
158 |
Atasözü |
gerçek er veya geç ortaya çıkar |
truth will out
|
|
159 |
Atasözü |
her yağmurdan sonra gökkuşağı çıkar |
there's always a rainbow after the rain
|
|
160 |
Atasözü |
büyük şeyler küçük paketlerden çıkar |
big things come in small packages
|
|
161 |
Atasözü |
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar |
the biter gets bit
|
|
162 |
Atasözü |
haksızlık er geç ortaya çıkar/önünde sonunda cezasını bulur |
mills of the gods grind slowly, but they grind exceedingly fine
|
|
163 |
Atasözü |
haksızlık er geç ortaya çıkar/önünde sonunda cezasını bulur |
mills of the gods grind slowly
|
|
164 |
Atasözü |
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar |
curses, like chickens, come home to roost
|
|
165 |
Atasözü |
geçmişte yapılan hatalar bir gün yine karşına çıkar |
old sins cast long shadows
|
|
166 |
Atasözü |
alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste |
what goes over the devil's back comes under his belly
|
|
167 |
Atasözü |
herkesin karşısına bir fırsat çıkar |
opportunity knocks at every man's door
|
|
168 |
Atasözü |
laf ağızdan bir kez çıkar |
a word (once) spoken cannot be recalled
|
|
169 |
Atasözü |
söz ağızdan bir kez çıkar |
a word (once) spoken cannot be recalled
|
|
170 |
Atasözü |
söz ağızdan bir kere çıkar |
a word (once) spoken cannot be recalled
|
|
171 |
Atasözü |
laf ağızdan bir kere çıkar |
a word (once) spoken cannot be recalled
|
|
172 |
Atasözü |
dünya tuhaflaştıkça tuhaf olanlar öne çıkar |
when the going gets weird, the weird turn pro
|
|
173 |
Atasözü |
sabaha karşı görülen rüya tez zamanda çıkar |
(early) morning dreams come true
|
|
174 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
a leopard does not change its spots
|
|
175 |
Atasözü |
can çıkar huy çıkmaz |
a leopard cannot change its spots [uk]
|
|
176 |
Atasözü |
laf ağızdan bir kez çıkar |
a word (once) spoken is past recalling
|
|
177 |
Atasözü |
söz ağızdan bir kez çıkar |
a word (once) spoken is past recalling
|
|
178 |
Atasözü |
söz ağızdan bir kere çıkar |
a word (once) spoken is past recalling
|
|
179 |
Atasözü |
laf ağızdan bir kere çıkar |
a word (once) spoken is past recalling
|
|
180 |
Atasözü |
en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar |
best things come in small packages
|
|
181 |
Atasözü |
en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar |
good things come in small packages
|
|
182 |
Atasözü |
önünde sonunda kişinin gerçek yüzü ortaya çıkar |
breeding will tell
|
|
183 |
Atasözü |
önünde sonunda kişinin iç yüzü ortaya çıkar |
breeding will tell
|
|
184 |
Atasözü |
ateş olan yerden duman çıkar |
no smoke without fire (or where there's smoke there's fire)
|
|
Colloquial |
|
185 |
Konuşma Dili |
çıkar o güneş gözlüğünü |
take off the shades i.
|
|
186 |
Konuşma Dili |
en çıkar yolu |
your best bet i.
|
|
187 |
Konuşma Dili |
birine çıkar yol bırakmamak |
have someone coming and going f.
|
|
188 |
Konuşma Dili |
çıkar için pohpohlamak |
duchess [uk] f.
|
|
189 |
Konuşma Dili |
can çıkmadan huy çıkar mı hiç? |
what can you expect? expr.
|
|
190 |
Konuşma Dili |
can çıkmadan huy çıkar mı hiç? |
what do you expect? expr.
|
|
191 |
Konuşma Dili |
ceketini çıkar |
take your coat off expr.
|
|
192 |
Konuşma Dili |
her yol roma'ya çıkar |
all rivers fall into the sea expr.
|
|
193 |
Konuşma Dili |
güneş gözlüklerini çıkar |
take your sunglasses off expr.
|
|
194 |
Konuşma Dili |
keyfini çıkar |
enjoy it expr.
|
|
195 |
Konuşma Dili |
keyfini çıkar |
make the most of it expr.
|
|
196 |
Konuşma Dili |
keyfini çıkar |
enjoy expr.
|
|
197 |
Konuşma Dili |
şansın varken keyfini çıkar |
enjoy it while it lasts expr.
|
|
198 |
Konuşma Dili |
ne girerse o çıkar |
giog (garbage in, garbage out) expr.
|
|
199 |
Konuşma Dili |
sesini çıkar |
make your voice heard expr.
|
|
200 |
Konuşma Dili |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks loose expr.
|
|
201 |
Konuşma Dili |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks out expr.
|
|
202 |
Konuşma Dili |
şu anın tadını çıkar |
seize the hour expr.
|
|
203 |
Konuşma Dili |
anın/içinde bulunduğun saatlerin tadını çıkar |
seize the hour expr.
|
|
204 |
Konuşma Dili |
şu anın tadını çıkar |
seize the day expr.
|
|
205 |
Konuşma Dili |
anın/içinde bulunduğun saatlerin tadını çıkar |
seize the day expr.
|
|
206 |
Konuşma Dili |
tek bir çıkar yol var |
there’s only one thing for it expr.
|
|
207 |
Konuşma Dili |
ağzındaki baklayı çıkar |
out with (something) expr.
|
|
208 |
Konuşma Dili |
bir kadını baştan çıkar ve terk et |
love 'em and leave 'em expr.
|
|
209 |
Konuşma Dili |
döküntü girer döküntü çıkar |
dido (dreck in, dreck out) expr.
|
|
210 |
Konuşma Dili |
ne girerse o çıkar |
dido (dreck in, dreck out) expr.
|
|
211 |
Konuşma Dili |
döküntü girer döküntü çıkar |
gigo (garbage in, garbage out) expr.
|
|
212 |
Konuşma Dili |
ne girerse o çıkar |
gigo (garbage in, garbage out) expr.
|
|
213 |
Konuşma Dili |
bunu aklından çıkar |
forgeddaboudit [us] expr.
|
|
214 |
Konuşma Dili |
bunu aklından çıkar |
forgeddaboutit [us] expr.
|
|
215 |
Konuşma Dili |
bunu aklından çıkar |
forget it expr.
|
|
216 |
Konuşma Dili |
bunu aklından çıkar |
forget about it expr.
|
|
217 |
Konuşma Dili |
beni kapsamdan çıkar |
include me out expr.
|
|
218 |
Konuşma Dili |
kokusu çıkar yakında |
is rotten in denmark expr.
|
|
219 |
Konuşma Dili |
gerçekler ortaya çıkar |
the truth will get out expr.
|
|
220 |
Konuşma Dili |
gerçekler açığa çıkar |
the truth will get out expr.
|
|
221 |
Konuşma Dili |
gerçekler su yüzüne çıkar |
the truth will get out expr.
|
|
222 |
Konuşma Dili |
gerçek er veya geç ortaya çıkar |
the truth will get out expr.
|
|
223 |
Konuşma Dili |
(bir şey yapmaktan) başka çıkar yol yok |
there's nothing (else) for it (but to do something) expr.
|
|
224 |
Konuşma Dili |
(bir şey yapmaktan) ne çıkar? |
what is the harm in (doing something)? expr.
|
|
225 |
Konuşma Dili |
(bir şey yapmaktan) ne çıkar ki? |
would it hurt to (do something)? expr.
|
|
Idioms |
|
226 |
Deyim |
iki taraf arasında üçüncü tarafın lehine olacak şekilde yapılan her türlü çıkar anlaşması |
sweetheart contract i.
|
|
227 |
Deyim |
en çıkar yol |
the best bet i.
|
|
228 |
Deyim |
en çıkar yol |
somebody's best bet i.
|
|
229 |
Deyim |
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu |
a chicken and egg situation i.
|
|
230 |
Deyim |
sorunların yırtık dondan çıkar gibi çoğalmaya devam etmesi |
whack-a-mole i.
|
|
231 |
Deyim |
(birinin) çıkar yolu |
the best bet i.
|
|
232 |
Deyim |
(birinin) çıkar yolu |
(one's) best bet i.
|
|
233 |
Deyim |
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu |
a chicken and egg situation/problem i.
|
|
234 |
Deyim |
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu |
a chicken-and-egg problem i.
|
|
235 |
Deyim |
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu |
a chicken-and-egg situation i.
|
|
236 |
Deyim |
çıkar gözetmeden gönüllü yapılan iş |
a labour of love i.
|
|
237 |
Deyim |
çıkar sağlamak |
bring grist the mill f.
|
|
238 |
Deyim |
birinden çıkar sağlamak |
make one's hand f.
|
|
239 |
Deyim |
çıkar sağlamak |
avail one's self of f.
|
|
240 |
Deyim |
iki taraflı çıkar sağlamak |
butter (one's) bread on both sides f.
|
|
241 |
Deyim |
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak |
butter (one's) bread on both sides f.
|
|
242 |
Deyim |
iki taraflı çıkar sağlamak |
have (one's) bread buttered on both sides f.
|
|
243 |
Deyim |
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak |
have (one's) bread buttered on both sides f.
|
|
244 |
Deyim |
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamak |
have (one's) bread buttered on both sides f.
|
|
245 |
Deyim |
iki taraflı çıkar sağlamak |
have your bread buttered on both sides f.
|
|
246 |
Deyim |
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak |
have your bread buttered on both sides f.
|
|
247 |
Deyim |
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamak |
have your bread buttered on both sides f.
|
|
248 |
Deyim |
iki taraflı çıkar sağlamaya çalışmak |
want (one's) bread buttered on both sides f.
|
|
249 |
Deyim |
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) çıkar sağlama peşinde koşmak |
want (one's) bread buttered on both sides f.
|
|
250 |
Deyim |
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamaya çalışmak |
want (one's) bread buttered on both sides f.
|
|
251 |
Deyim |
iki taraflı menfaat elde etmek/çıkar sağlamak |
butter (one's) bread on both sides f.
|
|
252 |
Deyim |
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak |
butter (one's) bread on both sides f.
|
|
253 |
Deyim |
(bir şeyden) çıkar sağlamak |
get the advantage of (something) f.
|
|
254 |
Deyim |
birini kullanarak çıkar sağlamak |
take advantage of f.
|
|
255 |
Deyim |
çıkar sağlamak |
make capital out of f.
|
|
256 |
Deyim |
iki ayrı durumdan çıkar sağlamak |
the best of both worlds f.
|
|
257 |
Deyim |
iki ayrı durumdan çıkar sağlamak |
butter both sides of one's bread f.
|
|
258 |
Deyim |
-den çıkar sağlamak |
make capital out of f.
|
|
259 |
Deyim |
yırtık dondan çıkar gibi bitivermek |
burst onto the scene f.
|
|
260 |
Deyim |
biri/bir şey üzerinden çıkar sağlamak |
get one over on somebody/something f.
|
|
261 |
Deyim |
biri/bir şey üzerinden çıkar elde etmek |
get one over on somebody/something f.
|
|
262 |
Deyim |
biri/bir şey üzerinden çıkar sağlamak |
put one over on somebody/something f.
|
|
263 |
Deyim |
biri/bir şey üzerinden çıkar elde etmek |
put one over on somebody/something f.
|
|
264 |
Deyim |
çıkar için kazananın yanında yer almak |
leap on the bandwagon f.
|
|
265 |
Deyim |
(birine) çıkar yol bırakmamak |
box (someone) into a corner f.
|
|
266 |
Deyim |
(biriyle) çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak |
scrape up an acquaintance with (someone) [old-fashioned] f.
|
|
267 |
Deyim |
çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak |
scrape up an acquaintance f.
|
|
268 |
Deyim |
iki karşıt grubu birbirine düşürüp çıkar sağlamak |
play both sides against the middle f.
|
|
269 |
Deyim |
biriyle çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak |
scrape (up) an acquaintance with somebody f.
|
|
270 |
Deyim |
tek tarafın çıkar sağladığı bir durum/anlaşma olmak |
be a one-way street f.
|
|
271 |
Deyim |
(bir şeyden) çıkar sağlamak |
cash in on (something) f.
|
|
272 |
Deyim |
biri/bir şey üzerinden çıkar sağlamak |
get/put one over on somebody/something f.
|
|
273 |
Deyim |
biri/bir şey üzerinden çıkar elde etmek |
get/put one over on somebody/something f.
|
|
274 |
Deyim |
bir şeyden çıkar sağlamak |
make capital of of something f.
|
|
275 |
Deyim |
bir şeyden çıkar sağlamak |
make capital out of something f.
|
|
276 |
Deyim |
(biriyle) çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak |
scrape acquaintance with (someone) [old-fashioned] f.
|
|
277 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) fayda/yarar/çıkar sağlamak |
take advantage of (someone or something) f.
|
|
278 |
Deyim |
(biri/bir şey) tarafından faydalanılmış/çıkar sağlanmış |
put upon by (someone or something) s.
|
|
279 |
Deyim |
burada rüzgar esse orada fırtına çıkar |
if (something) sneezes, (something else) catches a cold expr.
|
|
280 |
Deyim |
burada rüzgar esse orada fırtına çıkar |
if (something) catches a cold, (something else) gets pneumonia expr.
|
|
281 |
Deyim |
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar |
when (something) catches a cold, (something else) gets pneumonia expr.
|
|
282 |
Deyim |
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar |
when (something) sneezes, (something else) catches a cold expr.
|
|
283 |
Deyim |
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar |
when the US/UK/China, etc. sneezes, Japan/Germany, etc. catches cold expr.
|
|
284 |
Deyim |
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar |
when a sneezes, b catches a cold expr.
|
|
285 |
Deyim |
at gözlüğünü çıkar |
take your blinders off expr.
|
|
286 |
Deyim |
at gözlüklerini çıkar |
take your blinders off expr.
|
|
287 |
Deyim |
bütün yollar roma'ya çıkar |
all roads lead to rome expr.
|
|
288 |
Deyim |
çıkar sağlamak için araya bir tanıdık sokma eğilimi |
the old pals act expr.
|
|
289 |
Deyim |
hepsi aynı kapıya çıkar |
all roads lead to rome expr.
|
|
290 |
Deyim |
kokusu çıkar yakında |
something is rotten in the state of denmark expr.
|
|
291 |
Deyim |
kokusu çıkar yakında |
something is rotten in denmark expr.
|
|
292 |
Deyim |
tüm yollar roma'ya çıkar |
all roads lead to rome expr.
|
|
293 |
Deyim |
yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan? |
which came first the chicken or the egg? expr.
|
|
294 |
Deyim |
bunun da alıcısı çıkar/bu da satılır |
no one ever went broke underestimating the taste of... expr.
|
|
295 |
Deyim |
her şeyin bir alıcısı vardır/çıkar |
no one ever went broke underestimating the taste of... expr.
|
|
296 |
Deyim |
ne girerse o çıkar |
rubbish in, rubbish out expr.
|
|
297 |
Deyim |
çöp girerse çöp çıkar |
rubbish in, rubbish out expr.
|
|
298 |
Deyim |
(bir şeyi) yakından incelersen büyük ihtimalle altından (başka bir şey) çıkar |
scratch (something) and you'll find (something else) expr.
|
|
299 |
Deyim |
(bir şeyi) eşelersen altından büyük ihtimalle (başka bir şey) çıkar |
scratch (something) and you'll find (something else) expr.
|
|
300 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks/is let loose expr.
|
|
301 |
Deyim |
işler/durum kontrolden çıkar |
all hell breaks/is let loose expr.
|
|
302 |
Deyim |
tüm oyuncuların en fazla altı adımda kevin bacon'la bir bağı çıkar |
six degrees of kevin bacon expr.
|
|
303 |
Deyim |
çıkar yol yok |
can't be helped expr.
|
|
304 |
Deyim |
çıkar yol yok |
couldn't be helped expr.
|
|
305 |
Deyim |
çıkar yol yok |
(it) can't be helped expr.
|
|
306 |
Deyim |
çıkar yol yok |
(it) couldn't be helped expr.
|
|
307 |
Deyim |
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar |
(one's) chickens come home to roost expr.
|
|
308 |
Deyim |
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar |
(your/the) chickens come home to roost expr.
|
|
309 |
Deyim |
her şey açığa/temize çıkar |
it all comes out in the wash expr.
|
|
310 |
Deyim |
her şey açığa/temize çıkar |
it will come out in the wash expr.
|
|
311 |
Deyim |
ha öyle olmuş ha böyle aynı kapıya çıkar |
it's as broad as it is long [uk] expr.
|
|
312 |
Deyim |
ha öyle olmuş ha böyle aynı kapıya çıkar |
it's as broad as it's long expr.
|
|
313 |
Deyim |
çıkar çıkmaz |
off the (starting) blocks expr.
|
|
314 |
Deyim |
çıkar gözetmeksizin |
out of the goodness of heart expr.
|
|
315 |
Deyim |
çıkar gözetmeksizin |
out of the goodness of your heart expr.
|
|
316 |
Deyim |
çıkar gözetmeksizin |
out the goodness of (one's) heart expr.
|
|
317 |
Deyim |
(bir şeyi) yakından incelersen büyük ihtimalle altından (başka bir şey) çıkar |
scratch a and you'll find b expr.
|
|
318 |
Deyim |
(bir şeyi) eşelersen altından büyük ihtimalle (başka bir şey) çıkar |
scratch a and you'll find b expr.
|
|
319 |
Deyim |
iki yanlıştan bir doğru çıkar |
two wrongs make a right expr.
|
|
Speaking |
|
320 |
Konuşma |
ağzındaki baklayı çıkar |
let the cat out of the bag i.
|
|
321 |
Konuşma |
ağzındaki baklayı çıkar |
spill the beans i.
|
|
322 |
Konuşma |
anın tadını çıkar |
savour the moment i.
|
|
323 |
Konuşma |
anın tadını çıkar |
savor the moment i.
|
|
324 |
Konuşma |
at gözlüklerini çıkar! |
get your head out of the clouds! expr.
|
|
325 |
Konuşma |
aklından/kafandan çıkar |
get it out of your system expr.
|
|
326 |
Konuşma |
aynı kapıya çıkar |
it comes to the same thing expr.
|
|
327 |
Konuşma |
aynı kapıya çıkar |
It's six of one half a dozen of another expr.
|
|
328 |
Konuşma |
bu gece benimle çıkar mısın? |
would you like to go out with me tonight? expr.
|
|
329 |
Konuşma |
bu gece benimle çıkar mısın? |
would you like to go out with me tonight? expr.
|
|
330 |
Konuşma |
beni yalancı çıkar |
make a liar out of me expr.
|
|
331 |
Konuşma |
benimle çıkar mısın? |
will you go out with me? expr.
|
|
332 |
Konuşma |
bu akşam benimle çıkar mısın? |
would you like to go out with? me this evening expr.
|
|
333 |
Konuşma |
beni dışarı çıkar |
take me out expr.
|
|
334 |
Konuşma |
çıkar yol yok |
it couldn't be helped expr.
|
|
335 |
Konuşma |
çıkar ağzındaki baklayı |
let the cat out of the bag expr.
|
|
336 |
Konuşma |
çıkar beni buradan |
take me out of here expr.
|
|
337 |
Konuşma |
çıkar beni! |
let me out! expr.
|
|
338 |
Konuşma |
çıkar yol yok |
it can't be helped expr.
|
|
339 |
Konuşma |
çoraplarını çıkar |
take off your socks expr.
|
|
340 |
Konuşma |
çıkar yol yok |
no way out expr.
|
|
341 |
Konuşma |
çıkar ağzındaki baklayı |
spit it out! expr.
|
|
342 |
Konuşma |
çıkar ağzındaki baklayı |
let's hear it expr.
|
|
343 |
Konuşma |
çıkar beni buradan |
get me out of here expr.
|
|
344 |
Konuşma |
hayatın tadını çıkar |
cherish your life expr.
|
|
345 |
Konuşma |
gömleğini çıkar |
take off your shirt expr.
|
|
346 |
Konuşma |
gezinin tadını çıkar |
enjoy the trip expr.
|
|
347 |
Konuşma |
eldivenlerini çıkar |
take your gloves off expr.
|
|
348 |
Konuşma |
ikisi bir kapıya çıkar |
they both amount to the same thing expr.
|
|
349 |
Konuşma |
ne çıkar? |
what of it? expr.
|
|
350 |
Konuşma |
kendin olmanın tadını çıkar |
enjoy being who you are expr.
|
|
351 |
Konuşma |
köpeğini yürüyüşe çıkar |
take your dog for a walk expr.
|
|
352 |
Konuşma |
ne çıkar bundan |
what about it expr.
|
|
353 |
Konuşma |
ne çıkar |
so what expr.
|
|
354 |
Konuşma |
kaldığın sürenin tadını çıkar |
enjoy your stay expr.
|
|
355 |
Konuşma |
ne çıkar? |
what's the odds? expr.
|
|
356 |
Konuşma |
rüyaların tersi çıkar |
dreams mean opposite expr.
|
|
357 |
Konuşma |
tadını çıkar |
please yourself expr.
|
|
358 |
Konuşma |
tadını çıkar |
make the most of it expr.
|
|
359 |
Konuşma |
tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan çıkar? |
which came first the chicken or the egg? expr.
|
|
360 |
Konuşma |
tadını çıkar |
enjoy it expr.
|
|
361 |
Konuşma |
tek çıkar yol |
the only way out expr.
|
|
362 |
Konuşma |
yolculuğun tadını çıkar |
enjoy the trip expr.
|
|
363 |
Konuşma |
yalanlar mutlaka ortaya çıkar |
lies will always catch up with you expr.
|
|
364 |
Konuşma |
yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan çıkar? |
which came first the chicken or the egg? expr.
|
|
Trade/Economic |
|
365 |
Ticaret/Ekonomi |
aydınlanmış kişisel çıkar tezi |
enlightened self-interest i.
|
|
366 |
Ticaret/Ekonomi |
azami çıkar |
maximum interest i.
|
|
367 |
Ticaret/Ekonomi |
bireysel çıkar |
self-interest i.
|
|
368 |
Ticaret/Ekonomi |
birincil çıkar sahipleri |
primary stakeholders i.
|
|
369 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar grupları |
interest groups i.
|
|
370 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar grupları |
interest groups i.
|
|
371 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar grupları |
special interest groups i.
|
|
372 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar hak |
benefit i.
|
|
373 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar çelişkisi |
conflict of interests i.
|
|
374 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele kanunu |
prevention of benefit-oriented criminal organizations law i.
|
|
375 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar çatışması |
conflict of interest i.
|
|
376 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar çelişkisi hakemliği |
interest arbitration i.
|
|
377 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar grupları |
pressure groups i.
|
|
378 |
Ticaret/Ekonomi |
ekonomik çıkar |
economic interest i.
|
|
379 |
Ticaret/Ekonomi |
ilk giren ilk çıkar |
first in first out i.
|
|
380 |
Ticaret/Ekonomi |
ilk giren ilk çıkar |
first-in first-out i.
|
|
381 |
Ticaret/Ekonomi |
ilk giren ilk çıkar yöntemi |
first in first out method i.
|
|
382 |
Ticaret/Ekonomi |
ilk giren ilk çıkar yöntemine göre envanter yapma usulü |
first-in-first-out i.
|
|
383 |
Ticaret/Ekonomi |
ilk giren ilk çıkar |
fifo i.
|
|
384 |
Ticaret/Ekonomi |
iki veya daha fazla firmanın çıkar birleşmesi |
pool i.
|
|
385 |
Ticaret/Ekonomi |
karşılıklı çıkar |
mutual benefit i.
|
|
386 |
Ticaret/Ekonomi |
karşılıklı çıkar |
mutual interest i.
|
|
387 |
Ticaret/Ekonomi |
karşılıklı çıkar |
mutual profit i.
|
|
388 |
Ticaret/Ekonomi |
karşı tarafa çıkar sağlamak için yapılmış akit |
gratuitous contract i.
|
|
389 |
Ticaret/Ekonomi |
karşılıklı çıkar |
reciprocal interest i.
|
|
390 |
Ticaret/Ekonomi |
kişisel çıkar kuramı |
hedonistic principle i.
|
|
391 |
Ticaret/Ekonomi |
kişisel çıkar |
personal interests i.
|
|
392 |
Ticaret/Ekonomi |
müşterek çıkar |
mutual profit i.
|
|
393 |
Ticaret/Ekonomi |
nakdi çıkar |
pecuniary benefit i.
|
|
394 |
Ticaret/Ekonomi |
ortak çıkar |
common benefit i.
|
|
395 |
Ticaret/Ekonomi |
parasal çıkar |
pecuniary benefit i.
|
|
396 |
Ticaret/Ekonomi |
sigorta edilebilir çıkar |
insurable interest i.
|
|
397 |
Ticaret/Ekonomi |
son giren ilk çıkar (last in, first out) diye bilinen muhasebe ilkesi |
lifo i.
|
|
398 |
Ticaret/Ekonomi |
son giren ilk çıkar yöntemi |
last in first-out i.
|
|
399 |
Ticaret/Ekonomi |
son giren ilk çıkar yöntemi |
last in first out method i.
|
|
400 |
Ticaret/Ekonomi |
son giren ilk çıkar |
last in first out i.
|
|
401 |
Ticaret/Ekonomi |
somut çıkar |
material interest i.
|
|
402 |
Ticaret/Ekonomi |
ulusal çıkar |
national interest i.
|
|
403 |
Ticaret/Ekonomi |
yürütme ve yasama organları üzerinde baskı yapan çıkar grupları |
pressure groups i.
|
|
404 |
Ticaret/Ekonomi |
toronto'nun finansal çıkar ve güçleri |
bay street i.
|
|
405 |
Ticaret/Ekonomi |
ilk giren ilk çıkar yöntemi |
first-in, first-out i.
|
|
406 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar sağlamak |
gain benefit f.
|
|
407 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar sağlamak |
gain advantage f.
|
|
408 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar sağlamak |
make capital out of f.
|
|
409 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar temin etmek |
gain benefit f.
|
|
410 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar temin etmek |
make capital out of f.
|
|
411 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar temin etmek |
derive benefits from f.
|
|
412 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar sağlamak |
derive benefits from f.
|
|
413 |
Ticaret/Ekonomi |
çıkar temin etmek |
gain advantage f.
|
|
414 |
Ticaret/Ekonomi |
ilk giren ilk çıkar yöntemi ile ilgili |
first in first out s.
|
|
415 |
Ticaret/Ekonomi |
ilk giren ilk çıkar |
first in first out (fifo) expr.
|
|
416 |
Ticaret/Ekonomi |
ilk giren ilk çıkar |
fifo (first in, first out) kısalt.
|
|
Law |
|
417 |
Hukuk |
bir gayrimenkul üzerinde çıkar sağlanan temsilci |
agency coupled with an interest i.
|
|
418 |
Hukuk |
bireysel çıkar kanunu |
law of self interest i.
|
|
419 |
Hukuk |
çıkar grubu |
stakeholder i.
|
|
420 |
Hukuk |
çıkar çatışması davası |
conflict of interest suit i.
|
|
421 |
Hukuk |
çıkar davası |
conflict of interest suit i.
|
|
422 |
Hukuk |
çıkar çatışması |
conflict of interest i.
|
|
423 |
Hukuk |
kefil olup hapisten çıkar |
bail out i.
|
|
424 |
Hukuk |
maddi çıkar |
pecuniary advantage i.
|
|
425 |
Hukuk |
mükellefiyetsiz çıkar |
overriding interest i.
|
|
426 |
Hukuk |
ortak çıkar ilişkisi |
privity i.
|
|
427 |
Hukuk |
yerleşmiş çıkar |
vested interest i.
|
|
428 |
Hukuk |
çıkar birliği |
unity of interest i.
|
|
429 |
Hukuk |
üçüncü tarafın davadan haksız çıkar sağlaması |
maintenance i.
|
|
430 |
Hukuk |
çıkar amaçlı suç örgütü kurmak |
organize a crime syndicate for the purpose of generating monetary profit f.
|
|
431 |
Hukuk |
kanuna aykırı biçimde çıkar sağlamak |
extort f.
|
|
432 |
Hukuk |
bu durumdan kim karlı çıkar? |
cui bono (to whose profit?) expr.
|
|
Politics |
|
433 |
Siyasal |
avrupa çıkar grupları |
european interest groups i.
|
|
434 |
Siyasal |
büyük çıkar çevrelerinin sosyal ve ekonomik hayatta önemli görevlere sahip olduğu faşist devlet anlayışı |
corporative state i.
|
|
435 |
Siyasal |
büyük çıkar çevrelerinin sosyal ve ekonomik hayatta önemli görevlere sahip olduğu faşist devlet anlayışı |
corporativism i.
|
|
436 |
Siyasal |
çıkar sağlamak amacıyla kanunsuz olarak birleşme |
plunder bund i.
|
|
437 |
Siyasal |
çıkar eklemlenmesi |
articulation of interests i.
|
|
438 |
Siyasal |
çıkar lobisi/grubu |
special interest lobby/group i.
|
|
439 |
Siyasal |
çıkar grupları |
vested interests i.
|
|
440 |
Siyasal |
çıkar ittifakı |
alliance of convenience i.
|
|
441 |
Siyasal |
çıkar grubu |
interest group i.
|
|
442 |
Siyasal |
çıkar çevreleri |
interest group i.
|
|
443 |
Siyasal |
çıkar çatışması |
conflict of interest i.
|
|
444 |
Siyasal |
çıkar grupları |
interest groups i.
|
|
445 |
Siyasal |
çıkar grubu |
pressure group i.
|
|
446 |
Siyasal |
çıkar çevresi |
interest group i.
|
|
447 |
Siyasal |
ekonomik çıkar gruplaşması |
economic interest grouping i.
|
|
448 |
Siyasal |
hayati çıkar |
vital interest i.
|
|
449 |
Siyasal |
milli çıkar |
national interest i.
|
|
450 |
Siyasal |
ortak çıkar |
common interest i.
|
|
451 |
Siyasal |
ortak bir çıkar uğruna komşu devletlerin (şehirlerin) ortak hareket etmesi |
amphictyony i.
|
|
452 |
Siyasal |
siyasi çıkar grupları |
political interest groups i.
|
|
453 |
Siyasal |
sosyal çıkar |
social interest i.
|
|
454 |
Siyasal |
ulusal çıkar |
raison d'etat i.
|
|
455 |
Siyasal |
ulusal çıkar |
national interest i.
|
|
456 |
Siyasal |
çıkar için gizlice işbirliği yapma |
pipelaying i.
|
|
457 |
Siyasal |
lider veya temsilcilerden oluşan çıkar örgütü |
forum [south africa] i.
|
|
458 |
Siyasal |
iki yüzlülük, siyasi çıkar, vicdansız kurnazlık veya kötü niyetle ilişkilendirilen |
machiavelian s.
|
|
Institutes |
|
459 |
Kurum/Kuruluş |
avrupa ekonomik çıkar gruplaşması |
european interest grouping i.
|
|
Insurance |
|
460 |
Sigortacılık |
ilk giren, ilk çıkar |
first in first out i.
|
|
Technical |
|
461 |
Teknik |
çıkar budak |
loose knot i.
|
|
462 |
Teknik |
çıkar yapraklı menteşe |
loose-joint hinge i.
|
|
463 |
Teknik |
ilk giren ilk çıkar yığıtı |
pushoutstack i.
|
|
464 |
Teknik |
rasgele çıkar |
random out i.
|
|
465 |
Teknik |
son giren ilk çıkar |
last-in first-out i.
|
|
466 |
Teknik |
son giren ilk çıkar yığıtı |
pushdown stack i.
|
|
467 |
Teknik |
son giren ilk çıkar yığıtı |
last in first out stack i.
|
|
Computer |
|
468 |
Bilgisayar |
aygıtı devreden çıkar |
disable driver i.
|
|
469 |
Bilgisayar |
etkin durumdan çıkar bayrağı |
disable flag i.
|
|
470 |
Bilgisayar |
ilk giren ilk çıkar yığıtı |
pushout stack i.
|
|
471 |
Bilgisayar |
ilk giren ilk çıkar yığıtı |
push up stack i.
|
|
472 |
Bilgisayar |
ilk giren ilk çıkar yığıtı |
first in first out stack i.
|
|
473 |
Bilgisayar |
ortamı çıkar |
dismount media i.
|
|
474 |
Bilgisayar |
ortamı çıkar |
eject media i.
|
|
475 |
Bilgisayar |
ortamı çıkar |
eject the media i.
|
|
476 |
Bilgisayar |
son giren ilk çıkar kuyruk |
push down queue i.
|
|
477 |
Bilgisayar |
son giren ilk çıkar yığıtı |
last in first out stack i.
|
|
478 |
Bilgisayar |
son giren ilk çıkar yığıtı |
pushdown stack i.
|
|
479 |
Bilgisayar |
son giren ilk çıkar kuyruğu |
push-down queue i.
|
|
480 |
Bilgisayar |
son giren ilk çıkar kuyruk |
pushdown queue i.
|
|
481 |
Bilgisayar |
son giren ilk çıkar kuyruğu |
last in first out queue i.
|
|
482 |
Bilgisayar |
tak çıkar |
hot-plug i.
|
|
483 |
Bilgisayar |
tak çıkar |
hotplug i.
|
|
484 |
Bilgisayar |
bir örgütün çıkar veya lobicilik amacıyla milletvekillerinin görüşlerini e-postalar göndererek etkileme girişimi |
astroturf campaign i.
|
|
485 |
Bilgisayar |
bas çıkar |
presspull (autocad) s.
|
|
486 |
Bilgisayar |
ağ denetim masası'nı devreden çıkar |
disable network control panel expr.
|
|
487 |
Bilgisayar |
arşivden çıkar |
un-archive expr.
|
|
488 |
Bilgisayar |
atanmış adresleri çıkar |
exclude expr.
|
|
489 |
Bilgisayar |
bu diski çıkar |
eject this disk expr.
|
|
490 |
Bilgisayar |
bilgisayarı çıkar |
eject pc expr.
|
|
491 |
Bilgisayar |
bilgisayarı çıkar |
undock computer expr.
|
|
492 |
Bilgisayar |
bilgisayar çıkar |
eject computer expr.
|
|
493 |
Bilgisayar |
bilgisayarın çıkar |
undock computer expr.
|
|
494 |
Bilgisayar |
bu sesi çıkar |
play this sound expr.
|
|
495 |
Bilgisayar |
düğüm çıkar |
evict node expr.
|
|
496 |
Bilgisayar |
diski çıkar |
eject expr.
|
|
497 |
Bilgisayar |
cd'yi çıkar |
eject disc expr.
|
|
498 |
Bilgisayar |
ciltten çıkar |
unbind expr.
|
|
499 |
Bilgisayar |
crl'den çıkar |
remove from crl expr.
|
|
500 |
Bilgisayar |
dosya paylaşımını devreden çıkar |
disable file sharing expr.
|
|