çıkar - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

çıkar



"çıkar" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 43 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
çıkar interest i.
çıkar benefit i.
çıkar profit i.
çıkar expedience i.
General
çıkar self i.
çıkar vest i.
çıkar grist to the mill i.
çıkar expediency i.
çıkar profit i.
çıkar vested interest i.
çıkar expedience i.
çıkar number one i.
çıkar stake i.
çıkar capital i.
çıkar benefit i.
çıkar advantage i.
çıkar convenience i.
çıkar gain i.
çıkar good i.
çıkar self-seeking i.
çıkar self-interest i.
çıkar sake i.
çıkar by-interest i.
çıkar by-respect i.
çıkar favour i.
Colloquial
çıkar percentage i.
Idioms
çıkar loaves and fishes i.
Trade/Economic
çıkar remedy i.
çıkar boor i.
çıkar advantage i.
çıkar pecuniary benefit i.
çıkar benefit i.
Computer
çıkar subtract expr.
çıkar exclude expr.
çıkar eject expr.
çıkar kick expr.
çıkar delete font expr.
çıkar undock expr.
çıkar deselect expr.
çıkar discard expr.
çıkar extract expr.
Latin
çıkar beneficium i.
Archaic
çıkar behoof i.

"çıkar" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
çıkar yol way out i.
General
çıkar yol remedy i.
bazı çıkar gruplarının temsilcilerinden oluşan topluluk lobby i.
çıkar çekişmesi conflict of interests i.
kişisel çıkar self interest i.
çıkar yol handle i.
çıkar yol egress i.
kişisel çıkar the main chance i.
şahsi çıkar self i.
çıkar yol expedience i.
çıkar yol out i.
çıkar yol expediency i.
çıkar yol solution i.
çıkar grubu ring i.
çıkar grubu interest group i.
çıkar politikası politics i.
çıkar birliği pool i.
çıkar çatışması conflict of interest i.
haksız çıkar sağlayan gonif i.
mali çıkar financial interest i.
kişisel çıkar self-interest i.
ortak çıkar için fedakarlık sacrifice for common safety i.
çıkar ilişkisi (a) relationship based on self-interest i.
çıkar budak rotten knot i.
haksız çıkar unfair advantage i.
tek çıkar yol sole remedy i.
doğrudan çıkar immediate interest i.
kişisel çıkar personal benefit i.
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup camp i.
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup pack i.
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup clique i.
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup ingroup i.
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup coterie i.
ortak bir çıkar veya hedef paylaşan küçük grup inner circle i.
diğer insanlara maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışma altruism i.
kişisel çıkar personal interest i.
karşılıklı çıkar ilişkisi relationship based on mutual interests i.
çıkar çatışması clash of interests i.
çıkar çatışması conflicting interests i.
kişisel çıkar personal gain i.
şahsi çıkar personal gain i.
öz çıkar self interest i.
bölgedeki iş ya da politikalardan kişisel çıkar elde etmek için bir yere yerleşen kimse carpetbagger i.
karşılıklı çıkar için iyilik yapma backscratching i.
çıkar gözetmeden gönüllü yapılan iş labour of love i.
çıkar gözetmeden gönüllü yapılan iş labor of love i.
çıkar yol remede [scottish] i.
kişisel çıkar main chance [obsolete] i.
özel çıkar elde ettikleri mevcut bir sistemi sürdürmeyi veya kontrol etmeyi amaçlayan gruplar vested interest i.
aşk veya sevgi temelli olmayıp çıkar veya uygunluk temelli olan evlilik mariage de convenance i.
ortak çıkar bağı bond i.
çıkar amacıyla daha güçlü veya kıdemli bir kimseyi kopya eden kimse mini-me i.
ortak çıkar veya hedef paylaşan küçük grup loop i.
doğal kaynakları veya kamu arazilerini şahsi çıkar için tahsis etme giveaway i.
kişisel çıkar by-interest i.
kişisel çıkar by-respect i.
taşınmaz üzerindeki çıkar veya varlık immoveable i.
çıkar sağlama ingratiation i.
çıkar sağlayan şey ingratiation i.
çıkar için çalışma favors i.
çıkar için çalışma favours i.
kişisel çıkar particular [obsolete] i.
kişisel çıkar private [obsolete] i.
beraber gelmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) tag along after f.
çıkar amacıyla birinin olumsuz bir eğilimini tatmin etmeye çalışmak pander to f.
çıkar gözetmek look after one's benefits f.
beraber gitmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) tag along after f.
çıkar sağlamak suck advantage out of f.
çıkar sağlamak capitalize f.
çıkar sağlamak gain advantage f.
çıkar sağlamak take advantage of f.
beraber gelmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) tag along with f.
çıkar sağlamak profit from f.
çıkar gözetmek look after one's benefit f.
beraber gitmek (meraktan veya çıkar elde etme umuduyla biriyle) tag along with f.
çıkar gözetmek look after one's interest f.
çıkar gözetmek look after one's interests f.
çıkar gözetmek look out for one's own interests f.
kişisel çıkar sağlamak derive personal benefits f.
kişisel çıkar elde etmek derive personal benefits f.
kendisi için şahsi çıkar sağlamak obtain personal gain f.
başkaları için şahsi çıkar sağlamak provide personal gain f.
çıkar yol aramak look for a way (to solve a problem) f.
çıkar yol aramak try to find a solution f.
çıkar sağlamak cash in on f.
çıkar sağlamak capitalize on f.
çıkar sağlamak afford advantage f.
çıkar sağlamak capitalise f.
ekonomik çıkar sağlamak gain illegal economic profit/advantage f.
yasa dışı ekonomik çıkar sağlamak gain illegal economic profit/advantage f.
çıkar sağlamak job f.
çıkar için kullanmak leverage f.
yabancı birine çıkar amaçlı aşırı samimi davranmak glad-hand f.
çıkar için (birini) saf dışı bırakmak compass [obsolete] f.
(çıkar için) ilkelerinden ödün vermek pimp f.
çıkar sağlamak pole (on) f.
şahsi çıkar sağlamak fish in troubled waters f.
çıkar gözetmek fossick f.
çıkar sağlanmış imposed on s.
çıkar yolu olmayan anchorless s.
çıkar sağlanmış imposed upon s.
(yasal hak, araç, çıkar) henüz netleştirilmemiş inchoate s.
çıkar sağlamak için yapılan ingratiating s.
çıkar sağlamak için yapılan ingratiatory s.
tek çıkar yol olan do-or-die s.
(yemek veya çıkar için) yaltaklanan parasitic s.
(hanedan arması) dışarı çıkar gibi tasvir edilen issuant s.
çatışan çıkar, durum veya nesnelere yönelmiş divided s.
çıkar amaçlı ilişki güden solid s.
başka çıkar yol yoksa in the last resort zf.
çıkar gereği for self-interest zf.
ne çıkar so what? ünl.
ne girerse o çıkar gigo (garbage in, garbage out) expr.
Phrasals
çıkar sağlamak impose upon f.
çıkar sağlamak impose on f.
(bir şeyden) menfaat/çıkar sağlamak capitalize on (something) f.
(birini/bir şeyi) aklından çıkar forget about (someone or something) f.
(birinden/bir şeyden) çıkar sağlamak prey upon (someone or something) f.
(birinden/bir şeyden) çıkar sağlamak prey on (someone or something) f.
çıkar sağlamak slip something over [dated] f.
Phrases
bunun da alıcısı çıkar/bu da satılır no one ever went broke underestimating the intelligence of… expr.
kahve girer, kahve çıkar cico expr.
kahve girer, kahve çıkar coffee in, coffee out expr.
başka çıkar yol yok there's nothing for it expr.
bundan şu sonuç çıkar ki it follows that expr.
bundan şu sonuç çıkar ki from which it's concluded that expr.
şu anın tadını çıkar harvest the day expr.
şu anın tadını çıkar seize the day expr.
son giren son çıkar last in last out expr.
son gelen önce çıkar last in first out expr.
can çıkar huy çıkmaz once a (something), always a (something) expr.
Proverb
can çıkar huy çıkmaz the leopard cannot change its spots
can çıkar huy çıkmaz you can not teach an old dog a new trick
gençliğinin tadını çıkar gather ye rosebuds while ye may
can çıkar huy çıkmaz why break the habit of a lifetime
geleceği düşünmektense bugünün tadını çıkar It is better to travel hopefully than to arrive
can çıkar huy çıkmaz old habits die hard
ateş olan yerden duman çıkar where there's fire, there's smoke
can çıkar huy çıkmaz what can you expect from a hog but a grunt?
en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar best things come in small packages
en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar good things come in small packages
can çıkar huy çıkmaz leopard cannot change his spots
can çıkar huy çıkmaz a leopard can't change his spots
sabaha yakın görülen rüya tez zamanda çıkar morning dreams come true
can çıkar huy çıkmaz what can you expect from a hog but a grunt
her yol roma'ya çıkar all roads lead to rome
laf ağızdan bir kez çıkar word once spoken is past recalling
laf ağızdan bir kez çıkar word spoken is past recalling
laf ağızdan bir kere çıkar word once spoken is past recalling
söz ağızdan bir kez çıkar word spoken is past recalling
laf ağızdan bir kere çıkar word spoken is past recalling
söz ağızdan bir kez çıkar word once spoken is past recalling
söz ağızdan bir kere çıkar word once spoken is past recalling
söz ağızdan bir kere çıkar word spoken is past recalling
can çıkar, huy çıkmaz once a whore, always a whore
can çıkar, huy çıkmaz once a priest, always a priest
can çıkar huy çıkmaz a leopard doesn't change its spots
gerçek er veya geç ortaya çıkar truth will out
her yağmurdan sonra gökkuşağı çıkar there's always a rainbow after the rain
büyük şeyler küçük paketlerden çıkar big things come in small packages
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar the biter gets bit
haksızlık er geç ortaya çıkar/önünde sonunda cezasını bulur mills of the gods grind slowly, but they grind exceedingly fine
haksızlık er geç ortaya çıkar/önünde sonunda cezasını bulur mills of the gods grind slowly
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar curses, like chickens, come home to roost
geçmişte yapılan hatalar bir gün yine karşına çıkar old sins cast long shadows
alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste what goes over the devil's back comes under his belly
herkesin karşısına bir fırsat çıkar opportunity knocks at every man's door
laf ağızdan bir kez çıkar a word (once) spoken cannot be recalled
söz ağızdan bir kez çıkar a word (once) spoken cannot be recalled
söz ağızdan bir kere çıkar a word (once) spoken cannot be recalled
laf ağızdan bir kere çıkar a word (once) spoken cannot be recalled
dünya tuhaflaştıkça tuhaf olanlar öne çıkar when the going gets weird, the weird turn pro
sabaha karşı görülen rüya tez zamanda çıkar (early) morning dreams come true
can çıkar huy çıkmaz a leopard does not change its spots
can çıkar huy çıkmaz a leopard cannot change its spots [uk]
laf ağızdan bir kez çıkar a word (once) spoken is past recalling
söz ağızdan bir kez çıkar a word (once) spoken is past recalling
söz ağızdan bir kere çıkar a word (once) spoken is past recalling
laf ağızdan bir kere çıkar a word (once) spoken is past recalling
en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar best things come in small packages
en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar good things come in small packages
önünde sonunda kişinin gerçek yüzü ortaya çıkar breeding will tell
önünde sonunda kişinin iç yüzü ortaya çıkar breeding will tell
ateş olan yerden duman çıkar no smoke without fire (or where there's smoke there's fire)
Colloquial
çıkar o güneş gözlüğünü take off the shades i.
en çıkar yolu your best bet i.
birine çıkar yol bırakmamak have someone coming and going f.
çıkar için pohpohlamak duchess [uk] f.
can çıkmadan huy çıkar mı hiç? what can you expect? expr.
can çıkmadan huy çıkar mı hiç? what do you expect? expr.
ceketini çıkar take your coat off expr.
her yol roma'ya çıkar all rivers fall into the sea expr.
güneş gözlüklerini çıkar take your sunglasses off expr.
keyfini çıkar enjoy it expr.
keyfini çıkar make the most of it expr.
keyfini çıkar enjoy expr.
şansın varken keyfini çıkar enjoy it while it lasts expr.
ne girerse o çıkar giog (garbage in, garbage out) expr.
sesini çıkar make your voice heard expr.
işler/durum kontrolden çıkar all hell breaks loose expr.
işler/durum kontrolden çıkar all hell breaks out expr.
şu anın tadını çıkar seize the hour expr.
anın/içinde bulunduğun saatlerin tadını çıkar seize the hour expr.
şu anın tadını çıkar seize the day expr.
anın/içinde bulunduğun saatlerin tadını çıkar seize the day expr.
tek bir çıkar yol var there’s only one thing for it expr.
ağzındaki baklayı çıkar out with (something) expr.
bir kadını baştan çıkar ve terk et love 'em and leave 'em expr.
döküntü girer döküntü çıkar dido (dreck in, dreck out) expr.
ne girerse o çıkar dido (dreck in, dreck out) expr.
döküntü girer döküntü çıkar gigo (garbage in, garbage out) expr.
ne girerse o çıkar gigo (garbage in, garbage out) expr.
bunu aklından çıkar forgeddaboudit [us] expr.
bunu aklından çıkar forgeddaboutit [us] expr.
bunu aklından çıkar forget it expr.
bunu aklından çıkar forget about it expr.
beni kapsamdan çıkar include me out expr.
kokusu çıkar yakında is rotten in denmark expr.
gerçekler ortaya çıkar the truth will get out expr.
gerçekler açığa çıkar the truth will get out expr.
gerçekler su yüzüne çıkar the truth will get out expr.
gerçek er veya geç ortaya çıkar the truth will get out expr.
(bir şey yapmaktan) başka çıkar yol yok there's nothing (else) for it (but to do something) expr.
(bir şey yapmaktan) ne çıkar? what is the harm in (doing something)? expr.
(bir şey yapmaktan) ne çıkar ki? would it hurt to (do something)? expr.
Idioms
iki taraf arasında üçüncü tarafın lehine olacak şekilde yapılan her türlü çıkar anlaşması sweetheart contract i.
en çıkar yol the best bet i.
en çıkar yol somebody's best bet i.
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu a chicken and egg situation i.
sorunların yırtık dondan çıkar gibi çoğalmaya devam etmesi whack-a-mole i.
(birinin) çıkar yolu the best bet i.
(birinin) çıkar yolu (one's) best bet i.
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu a chicken and egg situation/problem i.
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu a chicken-and-egg problem i.
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar durumu a chicken-and-egg situation i.
çıkar gözetmeden gönüllü yapılan iş a labour of love i.
çıkar sağlamak bring grist the mill f.
birinden çıkar sağlamak make one's hand f.
çıkar sağlamak avail one's self of f.
iki taraflı çıkar sağlamak butter (one's) bread on both sides f.
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak butter (one's) bread on both sides f.
iki taraflı çıkar sağlamak have (one's) bread buttered on both sides f.
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak have (one's) bread buttered on both sides f.
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamak have (one's) bread buttered on both sides f.
iki taraflı çıkar sağlamak have your bread buttered on both sides f.
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak have your bread buttered on both sides f.
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamak have your bread buttered on both sides f.
iki taraflı çıkar sağlamaya çalışmak want (one's) bread buttered on both sides f.
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) çıkar sağlama peşinde koşmak want (one's) bread buttered on both sides f.
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamaya çalışmak want (one's) bread buttered on both sides f.
iki taraflı menfaat elde etmek/çıkar sağlamak butter (one's) bread on both sides f.
bir taraftan (bir şeyden) diğer taraftan da (onunla çelişkili bir şeyden) para kazanmak/çıkar sağlamak butter (one's) bread on both sides f.
(bir şeyden) çıkar sağlamak get the advantage of (something) f.
birini kullanarak çıkar sağlamak take advantage of f.
çıkar sağlamak make capital out of f.
iki ayrı durumdan çıkar sağlamak the best of both worlds f.
iki ayrı durumdan çıkar sağlamak butter both sides of one's bread f.
-den çıkar sağlamak make capital out of f.
yırtık dondan çıkar gibi bitivermek burst onto the scene f.
biri/bir şey üzerinden çıkar sağlamak get one over on somebody/something f.
biri/bir şey üzerinden çıkar elde etmek get one over on somebody/something f.
biri/bir şey üzerinden çıkar sağlamak put one over on somebody/something f.
biri/bir şey üzerinden çıkar elde etmek put one over on somebody/something f.
çıkar için kazananın yanında yer almak leap on the bandwagon f.
(birine) çıkar yol bırakmamak box (someone) into a corner f.
(biriyle) çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak scrape up an acquaintance with (someone) [old-fashioned] f.
çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak scrape up an acquaintance f.
iki karşıt grubu birbirine düşürüp çıkar sağlamak play both sides against the middle f.
biriyle çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak scrape (up) an acquaintance with somebody f.
tek tarafın çıkar sağladığı bir durum/anlaşma olmak be a one-way street f.
(bir şeyden) çıkar sağlamak cash in on (something) f.
biri/bir şey üzerinden çıkar sağlamak get/put one over on somebody/something f.
biri/bir şey üzerinden çıkar elde etmek get/put one over on somebody/something f.
bir şeyden çıkar sağlamak make capital of of something f.
bir şeyden çıkar sağlamak make capital out of something f.
(biriyle) çıkar ilişkisi kurmaya çalışmak scrape acquaintance with (someone) [old-fashioned] f.
(birinden/bir şeyden) fayda/yarar/çıkar sağlamak take advantage of (someone or something) f.
(biri/bir şey) tarafından faydalanılmış/çıkar sağlanmış put upon by (someone or something) s.
burada rüzgar esse orada fırtına çıkar if (something) sneezes, (something else) catches a cold expr.
burada rüzgar esse orada fırtına çıkar if (something) catches a cold, (something else) gets pneumonia expr.
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar when (something) catches a cold, (something else) gets pneumonia expr.
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar when (something) sneezes, (something else) catches a cold expr.
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar when the US/UK/China, etc. sneezes, Japan/Germany, etc. catches cold expr.
burada rüzgar estiğinde orada fırtına çıkar when a sneezes, b catches a cold expr.
at gözlüğünü çıkar take your blinders off expr.
at gözlüklerini çıkar take your blinders off expr.
bütün yollar roma'ya çıkar all roads lead to rome expr.
çıkar sağlamak için araya bir tanıdık sokma eğilimi the old pals act expr.
hepsi aynı kapıya çıkar all roads lead to rome expr.
kokusu çıkar yakında something is rotten in the state of denmark expr.
kokusu çıkar yakında something is rotten in denmark expr.
tüm yollar roma'ya çıkar all roads lead to rome expr.
yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan? which came first the chicken or the egg? expr.
bunun da alıcısı çıkar/bu da satılır no one ever went broke underestimating the taste of... expr.
her şeyin bir alıcısı vardır/çıkar no one ever went broke underestimating the taste of... expr.
ne girerse o çıkar rubbish in, rubbish out expr.
çöp girerse çöp çıkar rubbish in, rubbish out expr.
(bir şeyi) yakından incelersen büyük ihtimalle altından (başka bir şey) çıkar scratch (something) and you'll find (something else) expr.
(bir şeyi) eşelersen altından büyük ihtimalle (başka bir şey) çıkar scratch (something) and you'll find (something else) expr.
işler/durum kontrolden çıkar all hell breaks/is let loose expr.
işler/durum kontrolden çıkar all hell breaks/is let loose expr.
tüm oyuncuların en fazla altı adımda kevin bacon'la bir bağı çıkar six degrees of kevin bacon expr.
çıkar yol yok can't be helped expr.
çıkar yol yok couldn't be helped expr.
çıkar yol yok (it) can't be helped expr.
çıkar yol yok (it) couldn't be helped expr.
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar (one's) chickens come home to roost expr.
çanağına ne doğrarsan kaşığında o çıkar (your/the) chickens come home to roost expr.
her şey açığa/temize çıkar it all comes out in the wash expr.
her şey açığa/temize çıkar it will come out in the wash expr.
ha öyle olmuş ha böyle aynı kapıya çıkar it's as broad as it is long [uk] expr.
ha öyle olmuş ha böyle aynı kapıya çıkar it's as broad as it's long expr.
çıkar çıkmaz off the (starting) blocks expr.
çıkar gözetmeksizin out of the goodness of heart expr.
çıkar gözetmeksizin out of the goodness of your heart expr.
çıkar gözetmeksizin out the goodness of (one's) heart expr.
(bir şeyi) yakından incelersen büyük ihtimalle altından (başka bir şey) çıkar scratch a and you'll find b expr.
(bir şeyi) eşelersen altından büyük ihtimalle (başka bir şey) çıkar scratch a and you'll find b expr.
iki yanlıştan bir doğru çıkar two wrongs make a right expr.
Speaking
ağzındaki baklayı çıkar let the cat out of the bag i.
ağzındaki baklayı çıkar spill the beans i.
anın tadını çıkar savour the moment i.
anın tadını çıkar savor the moment i.
at gözlüklerini çıkar! get your head out of the clouds! expr.
aklından/kafandan çıkar get it out of your system expr.
aynı kapıya çıkar it comes to the same thing expr.
aynı kapıya çıkar It's six of one half a dozen of another expr.
bu gece benimle çıkar mısın? would you like to go out with me tonight? expr.
bu gece benimle çıkar mısın? would you like to go out with me tonight? expr.
beni yalancı çıkar make a liar out of me expr.
benimle çıkar mısın? will you go out with me? expr.
bu akşam benimle çıkar mısın? would you like to go out with? me this evening expr.
beni dışarı çıkar take me out expr.
çıkar yol yok it couldn't be helped expr.
çıkar ağzındaki baklayı let the cat out of the bag expr.
çıkar beni buradan take me out of here expr.
çıkar beni! let me out! expr.
çıkar yol yok it can't be helped expr.
çoraplarını çıkar take off your socks expr.
çıkar yol yok no way out expr.
çıkar ağzındaki baklayı spit it out! expr.
çıkar ağzındaki baklayı let's hear it expr.
çıkar beni buradan get me out of here expr.
hayatın tadını çıkar cherish your life expr.
gömleğini çıkar take off your shirt expr.
gezinin tadını çıkar enjoy the trip expr.
eldivenlerini çıkar take your gloves off expr.
ikisi bir kapıya çıkar they both amount to the same thing expr.
ne çıkar? what of it? expr.
kendin olmanın tadını çıkar enjoy being who you are expr.
köpeğini yürüyüşe çıkar take your dog for a walk expr.
ne çıkar bundan what about it expr.
ne çıkar so what expr.
kaldığın sürenin tadını çıkar enjoy your stay expr.
ne çıkar? what's the odds? expr.
rüyaların tersi çıkar dreams mean opposite expr.
tadını çıkar please yourself expr.
tadını çıkar make the most of it expr.
tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan çıkar? which came first the chicken or the egg? expr.
tadını çıkar enjoy it expr.
tek çıkar yol the only way out expr.
yolculuğun tadını çıkar enjoy the trip expr.
yalanlar mutlaka ortaya çıkar lies will always catch up with you expr.
yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan çıkar? which came first the chicken or the egg? expr.
Trade/Economic
aydınlanmış kişisel çıkar tezi enlightened self-interest i.
azami çıkar maximum interest i.
bireysel çıkar self-interest i.
birincil çıkar sahipleri primary stakeholders i.
çıkar grupları interest groups i.
çıkar grupları interest groups i.
çıkar grupları special interest groups i.
çıkar hak benefit i.
çıkar çelişkisi conflict of interests i.
çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele kanunu prevention of benefit-oriented criminal organizations law i.
çıkar çatışması conflict of interest i.
çıkar çelişkisi hakemliği interest arbitration i.
çıkar grupları pressure groups i.
ekonomik çıkar economic interest i.
ilk giren ilk çıkar first in first out i.
ilk giren ilk çıkar first-in first-out i.
ilk giren ilk çıkar yöntemi first in first out method i.
ilk giren ilk çıkar yöntemine göre envanter yapma usulü first-in-first-out i.
ilk giren ilk çıkar fifo i.
iki veya daha fazla firmanın çıkar birleşmesi pool i.
karşılıklı çıkar mutual benefit i.
karşılıklı çıkar mutual interest i.
karşılıklı çıkar mutual profit i.
karşı tarafa çıkar sağlamak için yapılmış akit gratuitous contract i.
karşılıklı çıkar reciprocal interest i.
kişisel çıkar kuramı hedonistic principle i.
kişisel çıkar personal interests i.
müşterek çıkar mutual profit i.
nakdi çıkar pecuniary benefit i.
ortak çıkar common benefit i.
parasal çıkar pecuniary benefit i.
sigorta edilebilir çıkar insurable interest i.
son giren ilk çıkar (last in, first out) diye bilinen muhasebe ilkesi lifo i.
son giren ilk çıkar yöntemi last in first-out i.
son giren ilk çıkar yöntemi last in first out method i.
son giren ilk çıkar last in first out i.
somut çıkar material interest i.
ulusal çıkar national interest i.
yürütme ve yasama organları üzerinde baskı yapan çıkar grupları pressure groups i.
toronto'nun finansal çıkar ve güçleri bay street i.
ilk giren ilk çıkar yöntemi first-in, first-out i.
çıkar sağlamak gain benefit f.
çıkar sağlamak gain advantage f.
çıkar sağlamak make capital out of f.
çıkar temin etmek gain benefit f.
çıkar temin etmek make capital out of f.
çıkar temin etmek derive benefits from f.
çıkar sağlamak derive benefits from f.
çıkar temin etmek gain advantage f.
ilk giren ilk çıkar yöntemi ile ilgili first in first out s.
ilk giren ilk çıkar first in first out (fifo) expr.
ilk giren ilk çıkar fifo (first in, first out) kısalt.
Law
bir gayrimenkul üzerinde çıkar sağlanan temsilci agency coupled with an interest i.
bireysel çıkar kanunu law of self interest i.
çıkar grubu stakeholder i.
çıkar çatışması davası conflict of interest suit i.
çıkar davası conflict of interest suit i.
çıkar çatışması conflict of interest i.
kefil olup hapisten çıkar bail out i.
maddi çıkar pecuniary advantage i.
mükellefiyetsiz çıkar overriding interest i.
ortak çıkar ilişkisi privity i.
yerleşmiş çıkar vested interest i.
çıkar birliği unity of interest i.
üçüncü tarafın davadan haksız çıkar sağlaması maintenance i.
çıkar amaçlı suç örgütü kurmak organize a crime syndicate for the purpose of generating monetary profit f.
kanuna aykırı biçimde çıkar sağlamak extort f.
bu durumdan kim karlı çıkar? cui bono (to whose profit?) expr.
Politics
avrupa çıkar grupları european interest groups i.
büyük çıkar çevrelerinin sosyal ve ekonomik hayatta önemli görevlere sahip olduğu faşist devlet anlayışı corporative state i.
büyük çıkar çevrelerinin sosyal ve ekonomik hayatta önemli görevlere sahip olduğu faşist devlet anlayışı corporativism i.
çıkar sağlamak amacıyla kanunsuz olarak birleşme plunder bund i.
çıkar eklemlenmesi articulation of interests i.
çıkar lobisi/grubu special interest lobby/group i.
çıkar grupları vested interests i.
çıkar ittifakı alliance of convenience i.
çıkar grubu interest group i.
çıkar çevreleri interest group i.
çıkar çatışması conflict of interest i.
çıkar grupları interest groups i.
çıkar grubu pressure group i.
çıkar çevresi interest group i.
ekonomik çıkar gruplaşması economic interest grouping i.
hayati çıkar vital interest i.
milli çıkar national interest i.
ortak çıkar common interest i.
ortak bir çıkar uğruna komşu devletlerin (şehirlerin) ortak hareket etmesi amphictyony i.
siyasi çıkar grupları political interest groups i.
sosyal çıkar social interest i.
ulusal çıkar raison d'etat i.
ulusal çıkar national interest i.
çıkar için gizlice işbirliği yapma pipelaying i.
lider veya temsilcilerden oluşan çıkar örgütü forum [south africa] i.
iki yüzlülük, siyasi çıkar, vicdansız kurnazlık veya kötü niyetle ilişkilendirilen machiavelian s.
Institutes
avrupa ekonomik çıkar gruplaşması european interest grouping i.
Insurance
ilk giren, ilk çıkar first in first out i.
Technical
çıkar budak loose knot i.
çıkar yapraklı menteşe loose-joint hinge i.
ilk giren ilk çıkar yığıtı pushoutstack i.
rasgele çıkar random out i.
son giren ilk çıkar last-in first-out i.
son giren ilk çıkar yığıtı pushdown stack i.
son giren ilk çıkar yığıtı last in first out stack i.
Computer
aygıtı devreden çıkar disable driver i.
etkin durumdan çıkar bayrağı disable flag i.
ilk giren ilk çıkar yığıtı pushout stack i.
ilk giren ilk çıkar yığıtı push up stack i.
ilk giren ilk çıkar yığıtı first in first out stack i.
ortamı çıkar dismount media i.
ortamı çıkar eject media i.
ortamı çıkar eject the media i.
son giren ilk çıkar kuyruk push down queue i.
son giren ilk çıkar yığıtı last in first out stack i.
son giren ilk çıkar yığıtı pushdown stack i.
son giren ilk çıkar kuyruğu push-down queue i.
son giren ilk çıkar kuyruk pushdown queue i.
son giren ilk çıkar kuyruğu last in first out queue i.
tak çıkar hot-plug i.
tak çıkar hotplug i.
bir örgütün çıkar veya lobicilik amacıyla milletvekillerinin görüşlerini e-postalar göndererek etkileme girişimi astroturf campaign i.
bas çıkar presspull (autocad) s.
ağ denetim masası'nı devreden çıkar disable network control panel expr.
arşivden çıkar un-archive expr.
atanmış adresleri çıkar exclude expr.
bu diski çıkar eject this disk expr.
bilgisayarı çıkar eject pc expr.
bilgisayarı çıkar undock computer expr.
bilgisayar çıkar eject computer expr.
bilgisayarın çıkar undock computer expr.
bu sesi çıkar play this sound expr.
düğüm çıkar evict node expr.
diski çıkar eject expr.
cd'yi çıkar eject disc expr.
ciltten çıkar unbind expr.
crl'den çıkar remove from crl expr.
dosya paylaşımını devreden çıkar disable file sharing expr.