|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
herhangi bir görevi masa başında yapıp değerlendirmeye tabi tutan kişi |
desk officer i.
|
|
2 |
Genel |
yemeğin başında veya sonunda yenen bir yemek |
savory i.
|
|
3 |
Genel |
aklı başında olma |
sanity i.
|
|
4 |
Genel |
bir vadinin başında veya dağın yukarı kısımlarında derin, kase biçimli çukurluk |
cirque i.
|
|
5 |
Genel |
başında tek bir hükümdar olan devlet veya ülke |
monarchy i.
|
|
6 |
Genel |
iş başında |
in harness i.
|
|
7 |
Genel |
aklı başında olma |
collectedness i.
|
|
8 |
Genel |
kitabın başında bulunan ve alfabetik dizin olmayan içindekiler |
table of contents i.
|
|
|
9 |
Genel |
aklı başında olma |
presence of mind i.
|
|
10 |
Genel |
bir topluluğun, toplantı veya derneğin başında bulunan kimse |
president i.
|
|
11 |
Genel |
kitabın başında ve sonundaki boş sayfa |
flyleaf i.
|
|
12 |
Genel |
toplumdan elini eteğini çekmiş zamanını bilgisayar başında geçiren kişi (jp) |
hikikomori i.
|
|
13 |
Genel |
gerçek dünyada yaşayan aklı başında bir insan |
a rational person living in the real world i.
|
|
14 |
Genel |
başında beyaz tüyler bulunan amerikan yaban ördeği |
baldpate i.
|
|
15 |
Genel |
yemeğin başında veya sonunda yenen bir yemek |
savoury i.
|
|
16 |
Genel |
köpeklerin avları başında uluması |
abay i.
|
|
17 |
Genel |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york'ta demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany i.
|
|
18 |
Genel |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany hall i.
|
|
19 |
Genel |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk |
tammany society i.
|
|
20 |
Genel |
tahta başında tebeşirle şekiller çizerek bir konuda konuşma |
chalktalk i.
|
|
21 |
Genel |
yalnızca başında durulduğunda yapılan iş |
eyeservice i.
|
|
22 |
Genel |
cesedin başında tutulan gece nöbeti |
latewake [uk] i.
|
|
23 |
Genel |
cesedin başında tutulan gece nöbeti |
late-wake [uk] i.
|
|
24 |
Genel |
cesedin başında tutulan gece nöbeti |
lykewake [scotland] i.
|
|
25 |
Genel |
beyzbol ekipmanının başında duran çocuk |
mascot i.
|
|
26 |
Genel |
afrikalı hamalların başında taşıyacağı şekilde ayarlamış yük |
head-load i.
|
|
27 |
Genel |
eskiden amerika'da kürk ticaretinin başında olan kimse |
bourgeois i.
|
|
28 |
Genel |
1960'ların başında the beatles'ın saç stiline benzer kesim |
mop head i.
|
|
|
29 |
Genel |
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme |
lyke-wake [uk] i.
|
|
30 |
Genel |
glasgow sanat okulu çevresinde toplanmış ve 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında etkili olmuş bir grup tasarımcı |
glasgow school i.
|
|
31 |
Genel |
yeteneği için seçilmiş, eğitiminin başında olan genç öğrenci |
grasshopper i.
|
|
32 |
Genel |
tıp öğrencilerine hasta başında eğitim vermek |
clinic [obsolete] i.
|
|
33 |
Genel |
(paragraf başında) büyük yazılan baş harf |
initial i.
|
|
34 |
Genel |
ekran başında oyalanma |
cocooning i.
|
|
35 |
Genel |
cenaze töreni öncesi ölünün başında beklerken kullanılan kalın mum |
corpse candle i.
|
|
36 |
Genel |
(demiryolu) geçidin başında duran kimse |
gate tender i.
|
|
37 |
Genel |
18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başında erkeklerin giydiği bir şapka modeli |
shallow i.
|
|
38 |
Genel |
18. yüzyıl ile 19. yüzyılın başında giyilen dar ve kısa pantolon |
smallclothes i.
|
|
39 |
Genel |
ekran başında geçirilen süre |
screen time i.
|
|
40 |
Genel |
yanı başında olmak |
be at someone's elbow f.
|
|
41 |
Genel |
aklı başında olmak |
have both one's feet on the ground f.
|
|
42 |
Genel |
aklı başında olmak |
be in one's right mind f.
|
|
43 |
Genel |
başında olmak |
be at something f.
|
|
44 |
Genel |
aklı başında biri olmak |
have one's head screwed on right f.
|
|
45 |
Genel |
başında olmak |
be in charge of f.
|
|
46 |
Genel |
aklı başında biri olmak |
have a good head on one's shoulders f.
|
|
47 |
Genel |
başında beklemek |
watch f.
|
|
48 |
Genel |
ölünün başında beklemek |
wake f.
|
|
49 |
Genel |
iş başında olmak |
be at work f.
|
|
50 |
Genel |
birinin başında durmak |
stand over f.
|
|
51 |
Genel |
başında olmak |
lead f.
|
|
52 |
Genel |
başında bulunmak |
be at the head of f.
|
|
53 |
Genel |
başında olmak |
head f.
|
|
54 |
Genel |
işin başında bulunmak |
taking care of business f.
|
|
55 |
Genel |
işin başında bulunmak |
mind one's business f.
|
|
56 |
Genel |
başında gelmek |
be the primary f.
|
|
57 |
Genel |
başında gelmek |
be the leading f.
|
|
58 |
Genel |
başında gelmek |
be the most important f.
|
|
59 |
Genel |
başında gelmek |
be the main f.
|
|
60 |
Genel |
başında bulunmak |
top f.
|
|
61 |
Genel |
aklı başında biri olmak |
have one's head screwed on the right way f.
|
|
62 |
Genel |
direksiyon başında uyuyakalmak |
fall asleep at the wheel f.
|
|
63 |
Genel |
direksiyon başında uyumak |
fall asleep at the wheel f.
|
|
64 |
Genel |
bilgisayar başında olmak |
sit at the computer f.
|
|
65 |
Genel |
bilgisayar başında olmak |
be at the computer f.
|
|
66 |
Genel |
bilgisayar başında olmak |
be on the computer f.
|
|
67 |
Genel |
görevi başında öldürülmek |
be killed in line of duty f.
|
|
68 |
Genel |
dağ başında mahsur kalmak |
be stuck in the middle of nowhere f.
|
|
|
69 |
Genel |
bütün gün bilgisayar/bilgisayarın başında olmak |
be on the computer all day f.
|
|
70 |
Genel |
şömine başında ısınmak |
roast f.
|
|
71 |
Genel |
başında bulunmak |
head f.
|
|
72 |
Genel |
aklı başında |
levelheaded s.
|
|
73 |
Genel |
hasta başında yapılan |
clinical s.
|
|
74 |
Genel |
aklı başında |
judicious s.
|
|
75 |
Genel |
aklı başında |
rightminded s.
|
|
76 |
Genel |
aklı başında |
in his right mind s.
|
|
77 |
Genel |
aklı başında |
compos mentis s.
|
|
78 |
Genel |
aklı başında |
amenable s.
|
|
79 |
Genel |
aklı başında |
in one's right mind s.
|
|
80 |
Genel |
vazife başında |
on duty s.
|
|
81 |
Genel |
aklı başında |
sensible s.
|
|
82 |
Genel |
aklı başında |
of sound mind s.
|
|
83 |
Genel |
aklı başında |
collected s.
|
|
84 |
Genel |
iş başında |
in charge s.
|
|
85 |
Genel |
görev başında |
in s.
|
|
86 |
Genel |
görevinin başında olmayan |
absentee s.
|
|
87 |
Genel |
aklı başında |
lucid s.
|
|
88 |
Genel |
aklı başında |
sane s.
|
|
89 |
Genel |
görevi başında bulunmayan |
absentee s.
|
|
90 |
Genel |
aklı başında |
clear-headed s.
|
|
91 |
Genel |
aklı başında |
level-headed s.
|
|
92 |
Genel |
aklı başında |
sober-minded s.
|
|
93 |
Genel |
aklı başında |
balanced s.
|
|
94 |
Genel |
başında yukarı dikilmiş sık ve kalın saçlara sahip olan |
shockheaded s.
|
|
95 |
Genel |
aklı başında |
rational s.
|
|
96 |
Genel |
aklı başında |
well-balanced s.
|
|
97 |
Genel |
kendine hakim/aklı başında |
together s.
|
|
98 |
Genel |
aklı başında |
hard-headed s.
|
|
99 |
Genel |
aklı başında |
clearheaded s.
|
|
100 |
Genel |
hasta başında |
chairside s.
|
|
101 |
Genel |
başında taç olan |
chapleted s.
|
|
102 |
Genel |
aklı başında |
tidy s.
|
|
103 |
Genel |
aklı başında |
unhysterical s.
|
|
104 |
Genel |
aklı başında olmayan |
madbrained s.
|
|
105 |
Genel |
aklı başında |
wise-like s.
|
|
106 |
Genel |
aklı başında |
right-thinking s.
|
|
107 |
Genel |
görevinin başında olan |
duty s.
|
|
108 |
Genel |
yanı başında duran |
close-at-hand s.
|
|
109 |
Genel |
yanı başında duran |
close-by s.
|
|
110 |
Genel |
havuz başında yer alan |
poolside s.
|
|
111 |
Genel |
şömine başında olan |
fireside s.
|
|
112 |
Genel |
aklı başında |
fit s.
|
|
113 |
Genel |
aklı başında |
present [obsolete] s.
|
|
114 |
Genel |
aklı başında olan |
self-composed s.
|
|
115 |
Genel |
yolun başında olan |
squab s.
|
|
116 |
Genel |
saat başında |
on the hour zf.
|
|
117 |
Genel |
iş başında |
on the go zf.
|
|
118 |
Genel |
adım başında |
at every step zf.
|
|
119 |
Genel |
iş başında |
at work zf.
|
|
120 |
Genel |
aklı başında olarak |
soberly zf.
|
|
121 |
Genel |
yanı başında |
fast beside zf.
|
|
122 |
Genel |
işin başında |
in advance zf.
|
|
123 |
Genel |
sofra başında |
at the table zf.
|
|
124 |
Genel |
sofra başında |
at table zf.
|
|
125 |
Genel |
görev başında |
on the job zf.
|
|
126 |
Genel |
sofra başında |
while eating zf.
|
|
127 |
Genel |
yanı başında |
close by zf.
|
|
128 |
Genel |
listenin başında |
early in the list zf.
|
|
129 |
Genel |
tepenin başında |
on the top of the hill zf.
|
|
130 |
Genel |
kırk yılın başında |
just for once zf.
|
|
131 |
Genel |
yanı başında |
at one's elbow zf.
|
|
132 |
Genel |
ellilerinin başında |
in his early fifties zf.
|
|
133 |
Genel |
akademik yılın başında |
at the beginning of the academic year zf.
|
|
134 |
Genel |
saat başında |
at the top of the hour zf.
|
|
135 |
Genel |
yüzyılın başında |
at the beginning of the century zf.
|
|
136 |
Genel |
ay başında |
at the beginning of the month zf.
|
|
137 |
Genel |
nda kasım ayının başında |
early november zf.
|
|
138 |
Genel |
etkiyi artırmak için aynı kelimenin art arda gelen iki cümlenin başında tekrarlanması |
anaphorically zf.
|
|
139 |
Genel |
aklı başında bir şekilde |
unhysterically zf.
|
|
140 |
Genel |
aklı başında bir şekilde |
healthily zf.
|
|
141 |
Genel |
başında sonuna kadar |
round zf.
|
|
142 |
Genel |
yanı başında |
immediately zf.
|
|
143 |
Genel |
havuz başında |
poolside zf.
|
|
144 |
Genel |
her şeyin başında |
first of all zf.
|
|
145 |
Genel |
başında ya da sonunda |
first or last zf.
|
|
146 |
Genel |
her şeyin başında |
firstly zf.
|
|
147 |
Genel |
yanı başında |
just beside ed.
|
|
148 |
Genel |
yanı başında |
by the side of ed.
|
|
149 |
Genel |
yanı başında |
on top of ed.
|
|
150 |
Genel |
isim olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
whose zm.
|
|
151 |
Genel |
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
whose zm.
|
|
152 |
Genel |
isim olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
whom bağ.
|
|
153 |
Genel |
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
whom bağ.
|
|
154 |
Genel |
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
whither bağ.
|
|
155 |
Genel |
isim olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
who bağ.
|
|
156 |
Genel |
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
where bağ.
|
|
157 |
Genel |
sıfat olarak kullanılan yancümlenin başında bulunur |
who bağ.
|
|
158 |
Genel |
(iş vb) başında |
over bağ.
|
|
159 |
Genel |
şaşkınlık, hayal kırıklığı bildiren ünlemelerin başında kullanılan bir bağlaç |
if bağ.
|
|
160 |
Genel |
asker marşlarının başında söylenen bir ünlem |
hup ünl.
|
|
161 |
Genel |
asker marşlarının başında söylenen bir ünlem |
hut ünl.
|
|
Phrasals |
|
162 |
Öbek Fiiller |
başında patlamak |
recoil on f.
|
|
163 |
Öbek Fiiller |
başında patlamak |
recoil upon f.
|
|
164 |
Öbek Fiiller |
başında beklemek |
poise over someone f.
|
|
165 |
Öbek Fiiller |
yanı başında gitmek |
walk along f.
|
|
166 |
Öbek Fiiller |
(hasta birisinin) başında beklemek |
sit up with someone f.
|
|
167 |
Öbek Fiiller |
başında bir dert/bela olmak |
curse with (something) f.
|
|
168 |
Öbek Fiiller |
kraliyetin başında olmak |
perch on (something) f.
|
|
169 |
Öbek Fiiller |
başında durmak |
stand over f.
|
|
170 |
Öbek Fiiller |
başında/tepesinde durmak |
stand over f.
|
|
171 |
Öbek Fiiller |
oyunun başında sembolik atış yapmak (beysbol) |
toss out f.
|
|
172 |
Öbek Fiiller |
bir şeyin başında durmak/tepesinde dikilmek |
keep on something f.
|
|
173 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) yanı başında |
close by (somebody/something) f.
|
|
174 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başında/çevresinde toplanmak |
crowd in (on someone or something) f.
|
|
175 |
Öbek Fiiller |
başında olmak |
perch on f.
|
|
176 |
Öbek Fiiller |
başında beklemek |
poise over f.
|
|
177 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başında durmak/dikilmek/beklemek |
poise over (someone or something) f.
|
|
178 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başında durmak |
run around after (someone or something) f.
|
|
179 |
Öbek Fiiller |
(birinin) başında durmak |
sit with (one) f.
|
|
180 |
Öbek Fiiller |
(birinin/bir şeyin) başında seyahat etmek |
travel with (someone or something) f.
|
|
Phrases |
|
181 |
İfadeler |
yanı başında |
if it was a snake, it would've bit you expr.
|
|
182 |
İfadeler |
kendini dağ başında mı sandın |
there ought to be a law! (tobal) expr.
|
|
183 |
İfadeler |
bu sınıfın/çocukların başında kim var? |
who calls the shots here? expr.
|
|
184 |
İfadeler |
bunların başında |
foremost among them/these expr.
|
|
185 |
İfadeler |
hafta başında |
earlier in the week expr.
|
|
186 |
İfadeler |
görevi başında |
in line of duty expr.
|
|
187 |
İfadeler |
hafta başında |
at the beginning of the week expr.
|
|
188 |
İfadeler |
(bir sürecin/ilişkinin) başında |
early on expr.
|
|
189 |
İfadeler |
başında/başından |
at/from the outset expr.
|
|
190 |
İfadeler |
en başında/en başından |
at/from the outset expr.
|
|
Proverb |
|
191 |
Atasözü |
aklı başında adam yıkılmaz |
you can't keep a good man down
|
|
192 |
Atasözü |
başında kaynasın diye beklenen su asla kaynamaz |
watched pot never boils
|
|
193 |
Atasözü |
başında beklenen su kaynamaz |
a watched pot never boils
|
|
194 |
Atasözü |
aşıkken aklı başında olunmaz |
one cannot love and be wise
|
|
195 |
Atasözü |
başında beklenen tencere kaynamaz |
a watched kettle never boils
|
|
196 |
Atasözü |
başında beklediğin tencere kaynamak bilmez |
a watched kettle never boils
|
|
197 |
Atasözü |
başında beklediğin tencere kaynamaz |
a watched kettle never boils
|
|
198 |
Atasözü |
dene altını mihenk taşında, dene insanı iş başında |
a tree is known by its fruit
|
|
199 |
Atasözü |
dene altını mihenk taşında, dene insanı iş başında |
a tree is known by its fruit, a man by his deeds
|
|
Colloquial |
|
200 |
Konuşma Dili |
özellikle sınıf içinde, tahta başında verilen eğitim |
chalkface i.
|
|
201 |
Konuşma Dili |
1900'lerin başında abd'de yapılan bir salon dansı |
bunny hug i.
|
|
202 |
Konuşma Dili |
hokeyde oyunun başında veya devre arasından sonra iki rakip oyuncu arasında yapılan ve oyunu başlatan top atışı |
face-off i.
|
|
203 |
Konuşma Dili |
eczanede gazlı içecek çeşmelerinin/makinesinin başında duran ve servis eden görevli |
soda jerk [dated] i.
|
|
204 |
Konuşma Dili |
aklı başında olmak |
be in one's right mind f.
|
|
205 |
Konuşma Dili |
işinin başında ölmek |
die with one's boots on f.
|
|
206 |
Konuşma Dili |
mezarı başında dua etmek |
say prayers upon one’s grave f.
|
|
207 |
Konuşma Dili |
aklı başında olmamak |
be not all there f.
|
|
208 |
Konuşma Dili |
aklı başında |
down-to-earth s.
|
|
209 |
Konuşma Dili |
aklı başında |
grounded s.
|
|
210 |
Konuşma Dili |
aklı başında |
earthy s.
|
|
211 |
Konuşma Dili |
aklı başında değil |
not in the right mind s.
|
|
212 |
Konuşma Dili |
işinin başında |
on seat [africa] zf.
|
|
213 |
Konuşma Dili |
ateşin başında |
over the fire expr.
|
|
214 |
Konuşma Dili |
en başında |
at the outset expr.
|
|
215 |
Konuşma Dili |
görev başında |
in harness expr.
|
|
216 |
Konuşma Dili |
iş başında |
on the job expr.
|
|
217 |
Konuşma Dili |
iş başında |
in harness expr.
|
|
218 |
Konuşma Dili |
kırk yılın başında |
once in a blue moon expr.
|
|
219 |
Konuşma Dili |
www (internet adreslerinin başında kullanılan "world wide web" ifadesinin farklı bir telaffuz şekli) |
dub-dub-dub expr.
|
|
220 |
Konuşma Dili |
www (internet adreslerinin başında kullanılan "world wide web" ifadesinin farklı bir telaffuz şekli) |
dubya-dubya-dubya expr.
|
|
221 |
Konuşma Dili |
www (internet adreslerinin başında kullanılan "world wide web" ifadesinin farklı bir telaffuz şekli) |
dubya-dubya-dubya expr.
|
|
222 |
Konuşma Dili |
aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz) |
no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
|
|
223 |
Konuşma Dili |
işinin başında |
in action expr.
|
|
224 |
Konuşma Dili |
aklı başında |
in your right mind expr.
|
|
225 |
Konuşma Dili |
aklı başında |
up top expr.
|
|
Idioms |
|
226 |
Deyim |
aklı başında olmayan |
out to lunch i.
|
|
227 |
Deyim |
bir olayın en başında yaşanan sorunlar |
teething problems i.
|
|
228 |
Deyim |
görevi başında uyuyan |
asleep at the wheel i.
|
|
229 |
Deyim |
baharın başında açan çiçekler |
the darling buds of may i.
|
|
230 |
Deyim |
daha çok başında/ hazırlık aşamasında olan şey |
glint in (one's) eye(s) i.
|
|
231 |
Deyim |
görev başında vefat eden askerlerin veya polislerin listesi |
roll of honor i.
|
|
232 |
Deyim |
görev başında vefat eden askerlerin veya polislerin listesi |
roll of honour i.
|
|
233 |
Deyim |
aklı başında herkes/herhangi biri |
anyone in their right mind i.
|
|
234 |
Deyim |
aklı başında herkes/herhangi biri |
anyone in their right mind i.
|
|
235 |
Deyim |
başında/kafasında bir ağırlık olma |
a thick head i.
|
|
236 |
Deyim |
ekran başında oturup tuttuğu futbol takımını eleştiren taraftar |
armchair quarterback [uk] i.
|
|
237 |
Deyim |
başında kavak yelleri estiği zamanlar |
salad days i.
|
|
238 |
Deyim |
işlerin başında olmak |
rule the roast f.
|
|
239 |
Deyim |
işlerin başında olmak |
rule the roost f.
|
|
240 |
Deyim |
aklı başında olmamak |
be beside one's self f.
|
|
241 |
Deyim |
başında yıldızlar uçuşmak |
see stars f.
|
|
242 |
Deyim |
önünde/başında mıhlanıp/çakılıp kalmak |
be glued to (someone or something) f.
|
|
243 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have all (one's) buttons f.
|
|
244 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have all one's buttons f.
|
|
245 |
Deyim |
aklı başında olmamak |
be missing some of (one's) buttons f.
|
|
246 |
Deyim |
aklı tümüyle yerinde/başında olmak |
have all (one's) buttons f.
|
|
247 |
Deyim |
aklı tümüyle yerinde/başında olmak |
have all one's buttons f.
|
|
248 |
Deyim |
aklı tümüyle yerinde/başında olmak |
have all one's marbles f.
|
|
249 |
Deyim |
aklı başında olmamak |
lose (one's) buttons f.
|
|
250 |
Deyim |
aklı başında olmamak |
not have all (one's) buttons f.
|
|
251 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have a clear head f.
|
|
252 |
Deyim |
aklı başında olmak |
keep a clear head f.
|
|
253 |
Deyim |
aklı başında davranmak |
have one's feet on the ground f.
|
|
254 |
Deyim |
aklı başında davranmak |
keep one's feet on the ground f.
|
|
255 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have all one's marbles f.
|
|
256 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have got it all together to f.
|
|
257 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have one's head screwed on f.
|
|
258 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have it all together f.
|
|
259 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have one's head screwed on the right way f.
|
|
260 |
Deyim |
aklı başında olmamak |
not be right in the head f.
|
|
261 |
Deyim |
başında demokles'in kılıcı gibi sallanmak |
like a sword of damocles hanging over the head f.
|
|
262 |
Deyim |
başında kavak yelleri esmek |
be in one's salad days f.
|
|
263 |
Deyim |
başında kavak yelleri esmek |
have one's head in the clouds f.
|
|
264 |
Deyim |
başında kavak yelleri esmek |
be engaged in woolgathering f.
|
|
265 |
Deyim |
başında kavak yelleri esmek |
daydream f.
|
|
266 |
Deyim |
başlamadan/şiddetlenmeden/başında bitirmek |
nip something in the bud f.
|
|
267 |
Deyim |
başında kavak yelleri esmek |
have windmills in one's head f.
|
|
268 |
Deyim |
daha yolun başında olmak |
be on the bottom rung of the ladder f.
|
|
269 |
Deyim |
daha yolun başında olmak |
be at the bottom of the ladder f.
|
|
270 |
Deyim |
direksiyon başında ölmek |
die behind the wheel f.
|
|
271 |
Deyim |
görev başında ölmek |
die in one's boots f.
|
|
272 |
Deyim |
ilk kullanım hakkı/sıranın başında olmak |
have first dibs on something f.
|
|
273 |
Deyim |
(birinin) başında durmak |
be on (one's) shoulder f.
|
|
274 |
Deyim |
(birinin) başında durmak |
be on (one's) shoulder f.
|
|
275 |
Deyim |
başında bir ağırlık olmak |
have a thick head [uk] f.
|
|
276 |
Deyim |
(birini ya da bir şeyi birinin ya da bir şeyin) ilk başında göstermek |
put (someone or something) in front of (someone or something) f.
|
|
277 |
Deyim |
genç bir çift görüşürken onların başında/yanında duran üçüncü kişi olmak |
pick gooseberry [obsolete] f.
|
|
278 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have all one's buttons f.
|
|
279 |
Deyim |
başında olmak |
be at the wheel f.
|
|
280 |
Deyim |
aklı başında olmamak |
be in another world f.
|
|
281 |
Deyim |
(bir şeyin) başında olmak |
be in the first flush of (something) f.
|
|
282 |
Deyim |
aklı başında olmamak |
be missing some of (one's) marbles f.
|
|
283 |
Deyim |
(bir şeyin) başında olmak |
be on top of (something) f.
|
|
284 |
Deyim |
görev başında uyumak |
be asleep at the wheel f.
|
|
285 |
Deyim |
dağ başında olmak |
be at the end of nowhere f.
|
|
286 |
Deyim |
başında olmak |
be at the helm f.
|
|
287 |
Deyim |
aklı başında olmak |
be compos mentis f.
|
|
288 |
Deyim |
bir şeyin başında çakılıp kalmak |
be glued to something f.
|
|
289 |
Deyim |
aklı başında olmamak |
be not right in the head f.
|
|
290 |
Deyim |
aklı başında olmak |
be of sound mind f.
|
|
291 |
Deyim |
birinin başında durmak |
be on someone's shoulder f.
|
|
292 |
Deyim |
saat başında olmak |
be on the hour f.
|
|
293 |
Deyim |
(birinin) başında dikilmek |
breathe down (one's) neck f.
|
|
294 |
Deyim |
tepesinde/başında dikilmek |
breathe down neck f.
|
|
295 |
Deyim |
birinin başında dikilmek |
breathe down somebody's neck f.
|
|
296 |
Deyim |
(oyunun başında) perdeyi açmak |
ring up the curtain f.
|
|
297 |
Deyim |
görev başında ölmek |
die in boots f.
|
|
298 |
Deyim |
(bir şeyin) önünde/başında mıhlanıp/çakılıp kalmak |
be glued to (something) f.
|
|
299 |
Deyim |
aklı başında biri olmak |
have your head screwed on (the right way) f.
|
|
300 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have your head screwed on (the right way) f.
|
|
301 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have a good head on shoulders f.
|
|
302 |
Deyim |
aklı başında biri olmak |
have a good head on your shoulders f.
|
|
303 |
Deyim |
aklı tümüyle yerinde/başında olmak |
have all marbles f.
|
|
304 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have all marbles f.
|
|
305 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have both feet on the ground f.
|
|
306 |
Deyim |
ilk kullanım hakkı/sıranın başında olmak |
have dibs on f.
|
|
307 |
Deyim |
aklı başında davranmak |
have feet on the ground f.
|
|
308 |
Deyim |
aklı tümüyle yerinde/başında olmak |
have got all (one's) marbles f.
|
|
309 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have got all (one's) marbles f.
|
|
310 |
Deyim |
(bir şey yapmak için) aklı başında olmak |
have got it (all) together to (do something) f.
|
|
311 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have got it (all) together f.
|
|
312 |
Deyim |
başında kavak yelleri esmek |
have head in the clouds f.
|
|
313 |
Deyim |
bir olayın en başında sorunlar yaşanmak |
have teething problems f.
|
|
314 |
Deyim |
bir olayın en başında sorunlar yaşanmak |
have teething troubles f.
|
|
315 |
Deyim |
aklı başında davranmak |
have your feet on the ground f.
|
|
316 |
Deyim |
başında kavak yelleri esmek |
have your head in the clouds f.
|
|
317 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have your head screwed on f.
|
|
318 |
Deyim |
aklı başında olmak |
have/keep a clear head f.
|
|
319 |
Deyim |
aklı başında davranmak |
keep feet on the ground f.
|
|
320 |
Deyim |
(bir şeyin) başında durmak/olmak |
keep on top of (something) f.
|
|
321 |
Deyim |
(birinin) başında durmak/olmak |
keep on top of (someone) f.
|
|
322 |
Deyim |
sıranın en başında olmak |
lead the line f.
|
|
323 |
Deyim |
aklı başında olmamak |
not feel (oneself) f.
|
|
324 |
Deyim |
aklı başında olmamak |
not feel yourself f.
|
|
325 |
Deyim |
listenin başında olmak |
top the list f.
|
|
326 |
Deyim |
zamanının çoğunu masa başında geçirmek |
ride a desk f.
|
|
327 |
Deyim |
(bir şeyin) başında durmak/olmak |
stay on top of (someone or something) f.
|
|
328 |
Deyim |
(birinin) başında olmak/durmak |
stay on top of (someone or something) f.
|
|
329 |
Deyim |
aklı başında |
right in the head s.
|
|
330 |
Deyim |
yolun başında |
in (the) bud zf.
|
|
331 |
Deyim |
köşe başında |
around the corner zf.
|
|
332 |
Deyim |
aklı başında |
cool and collected expr.
|
|
333 |
Deyim |
aklı başında |
all there expr.
|
|
334 |
Deyim |
aklı başında |
in one's right mind expr.
|
|
335 |
Deyim |
aklı başında |
calm and collected expr.
|
|
336 |
Deyim |
aklı başında olmayan |
not all there expr.
|
|
337 |
Deyim |
aklı başında olmayan |
as daft as a brush expr.
|
|
338 |
Deyim |
biri görev/vazife başında iken |
on someone's watch expr.
|
|
339 |
Deyim |
dağ başında |
at the end of nowhere expr.
|
|
340 |
Deyim |
dağ başında |
out in the sticks expr.
|
|
341 |
Deyim |
dağın başında |
out in the sticks expr.
|
|
342 |
Deyim |
daha yolun başında |
on the bottom rung expr.
|
|
343 |
Deyim |
dağ başında |
out in the bush expr.
|
|
344 |
Deyim |
en başında |
out of the starting gate expr.
|
|
345 |
Deyim |
en başında |
out of the starting blocks expr.
|
|
346 |
Deyim |
her şeyin başında |
first and foremost expr.
|
|
347 |
Deyim |
en başında |
out of the gate expr.
|
|
348 |
Deyim |
görevi başında uyuyan |
asleep at the switch expr.
|
|
349 |
Deyim |
köşe başında |
round the corner expr.
|
|
350 |
Deyim |
haziranın başında |
at the beginning of june expr.
|
|
351 |
Deyim |
(birinin) yanı başında |
in (one's) corner expr.
|
|
352 |
Deyim |
yanı başında |
in your corner expr.
|
|
353 |
Deyim |
birinin yanı başında |
in someone's corner expr.
|
|
354 |
Deyim |
tehlikenin yanı başında |
near the wind expr.
|
|
355 |
Deyim |
bir iğnenin başında kaç melek dans edebilir |
how many angels can dance on the head of a pin expr.
|
|
356 |
Deyim |
yanı başında |
at elbow expr.
|
|
357 |
Deyim |
birinin yanı başında |
at someone's elbow expr.
|
|
358 |
Deyim |
yolun başında/başından |
at the bottom of the ladder expr.
|
|
359 |
Deyim |
yolun başında/başından |
on the bottom rung (of the ladder) expr.
|
|
360 |
Deyim |
kariyerinin başında |
at the bottom of the ladder expr.
|
|
361 |
Deyim |
kariyerinin başında |
on the bottom rung (of the ladder) expr.
|
|
362 |
Deyim |
(bir şeyin) başında/başından |
at/from the outset (of something) expr.
|
|
363 |
Deyim |
(bir şeyin) en başında/en başından |
at/from the outset (of something) expr.
|
|
364 |
Deyim |
(bir şeyin) başında |
at the wheel (of something) expr.
|
|
365 |
Deyim |
(bir şeyin) başında |
behind the wheel (of something) expr.
|
|
366 |
Deyim |
yanı başında |
at your elbow expr.
|
|
367 |
Deyim |
yanı başında |
at your fingertips expr.
|
|
368 |
Deyim |
birinin henüz aklı başında değilken |
before someone's time expr.
|
|
369 |
Deyim |
direksiyon başında |
behind the wheel expr.
|
|
370 |
Deyim |
(bir şeyin) direksiyonunun başında |
at the wheel (of something) expr.
|
|
371 |
Deyim |
(bir şeyin) direksiyonunun başında |
behind the wheel (of something) expr.
|
|
372 |
Deyim |
dağ başında |
beyond the black stump expr.
|
|
373 |
Deyim |
aklı başında |
with both feet on the ground expr.
|
|
374 |
Deyim |
aklı başında |
in right mind expr.
|
|
375 |
Deyim |
(bir şeyin) başında |
in the first flush of (something) expr.
|
|
376 |
Deyim |
'-in başında |
in the flush of expr.
|
|
377 |
Deyim |
(bir şeyin) başında |
in the flush of (something) expr.
|
|
378 |
Deyim |
(bir şeyin) başında |
in the full flush of (something) expr.
|
|
379 |
Deyim |
aklı başında davran |
keep your feet on the ground expr.
|
|
380 |
Deyim |
aklı başında hiç kimse |
nobody in their right mind expr.
|
|
381 |
Deyim |
aklı başında hiç kimse |
no one in their right mind expr.
|
|
382 |
Deyim |
(pek) aklı başında değil |
not (quite) right in the head expr.
|
|
383 |
Deyim |
aklı başında değil |
not right in the head expr.
|
|
384 |
Deyim |
tam (bir saat başında) |
on the stroke of (some specific time) expr.
|
|
385 |
Deyim |
(birinin/bir şeyin) başında |
on top of (someone or something) expr.
|
|
386 |
Deyim |
(bir şeyin) başında |
on top of (something) expr.
|
|
Speaking |
|
387 |
Konuşma |
aklı başında biri |
he has a good head on his shoulders expr.
|
|
388 |
Konuşma |
bu dağ başında |
in the middle of nowhere expr.
|
|
389 |
Konuşma |
gününün büyük bir kısmını masa başında mı geçiriyorsun? |
do you spend most of your day at a desk? expr.
|
|
390 |
Konuşma |
gününüzün büyük bir kısmını masa başında mı geçiriyorsunuz? |
do you spend most of your day at a desk? expr.
|
|
391 |
Konuşma |
internet başında ne kadar zaman geçirirsin? |
how much time do you spend on the internet? expr.
|
|
Chat Usage |
|
392 |
Chatleşme Dili |
klavye başında değilim |
away from keyboard (afk) expr.
|
|
393 |
Chatleşme Dili |
klavye başında değilim |
away from keyboard expr.
|
|
Trade/Economic |
|
394 |
Ticaret/Ekonomi |
doğrudan işçinin başında bulunan yönetici |
supervisor i.
|
|
395 |
Ticaret/Ekonomi |
görevi başında bulunmayan |
absentee i.
|
|
396 |
Ticaret/Ekonomi |
iş başında eğitim |
on-the-job training i.
|
|
397 |
Ticaret/Ekonomi |
iş adamlarının dönem başında yapmayı planladıkları yatırım |
ex ante investment i.
|
|
398 |
Ticaret/Ekonomi |
masa başında çalışan kimse |
desk jockey i.
|
|
399 |
Ticaret/Ekonomi |
tüm çalışanların görevleri başında olmaları gereken zaman |
core time i.
|
|
400 |
Ticaret/Ekonomi |
vadenin başında ödenecek |
payable in advance i.
|
|
401 |
Ticaret/Ekonomi |
1960 başında ingiltere'nin öncülüğünde avrupa ekonomik topluluğu'na üye olmayan bir grup ülke arasında kurulmuş |
european free trade association i.
|
|
402 |
Ticaret/Ekonomi |
alınan hizmet için içine para konulan, başında görevli bulunmayan kutu |
honesty box i.
|
|
403 |
Ticaret/Ekonomi |
20. yüzyılın başında peru'da basılan gümüş bir sikke |
dinero i.
|
|
404 |
Ticaret/Ekonomi |
katılımcıların müzayedenin başında yakılan mum sönene kadar teklif verebildikleri müzayede |
sale by inch of candle i.
|
|
405 |
Ticaret/Ekonomi |
iş başında |
in charge s.
|
|
406 |
Ticaret/Ekonomi |
iş başında |
on the job s.
|
|
407 |
Ticaret/Ekonomi |
vade başında ödenebilir |
payable in advance s.
|
|
408 |
Ticaret/Ekonomi |
görev başında |
on duty expr.
|
|
Law |
|
409 |
Hukuk |
tutanaklardaki eski yüksek temyiz mahkemesi kayıtlarının başında yer alan madde |
memorandum i.
|
|
410 |
Hukuk |
cezai adaletin başında olan kraliyet başsavcısı |
lord advocate [scotland] i.
|
|
411 |
Hukuk |
en başında |
a limine expr.
|
|
Politics |
|
412 |
Siyasal |
ingiltere'de ortaçağdan bu yana devam eden garter şövalyelik onur nişanı sisteminin başında yer alan kişi |
chancellor of the order of the Garter i.
|
|
413 |
Siyasal |
başında kral olan devlet veya ülke |
kingship i.
|
|
414 |
Siyasal |
ingiltere'de içişleri bakanlığı'nın başında olan kabine üyesi |
secretary of state for the home department i.
|
|
415 |
Siyasal |
1960'ların başında abd'nin güney kesimini gezerek ırkçılığa karşı faaliyetler yürütmüş bir aktivist grup |
freedom rider i.
|
|
Industry |
|
416 |
Sanayi |
demir dökümü sırasında döküm deliğinin başında bulunan kimse |
gater i.
|
|
417 |
Sanayi |
görev başında öğrenilen |
on-the-job s.
|
|
418 |
Sanayi |
görev başında öğrenilenlere ait veya ilgili |
on-the-job s.
|
|
Tourism |
|
419 |
Turizm |
otelde başında görevli bulunmayan bar |
honesty bar i.
|
|
Media |
|
420 |
Medya |
hafta başında yayınlanan birkaç programdan oluşan yayın |
omnibus i.
|
|
Technical |
|
421 |
Teknik |
program sunucusunun mikrofon başında program sunarken söylediklerinin anlaşılması için arka planda üretilen sesi belli bir oranda kısması |
ducking i.
|
|
422 |
Teknik |
sunucunun mikrofon başında program sunarken söylediklerinin anlaşılması için arka planda üretilen sesi belli bir oranda kısması |
ducking i.
|
|
423 |
Teknik |
1980'lerin başında kullanılan küçük bir manyetik bant kaseti |
wafer i.
|
|
424 |
Teknik |
özellikle yontma taş devri'nin başında kullanılan taştan yapılmış kesme veya doğrama aleti |
handaxe i.
|
|
425 |
Teknik |
daha büyük bir tünelin başında yapılan nispeten küçük kazı |
pilot i.
|
|
Computer |
|
426 |
Bilgisayar |
sayfanın başında ve altında tek kalan satırların engellenmesi |
widow and orphan control i.
|
|
Telecom |
|
427 |
Telekom |
radyogramların başında kullanılan iletişim kodu harfleri |
cq i.
|
|
Mechanic |
|
428 |
Mekanik |
(cıvata başında yer alan) kare/üçgen biçimli kilit |
span shackle i.
|
|
Architecture |
|
429 |
Mimarlık |
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında art nouveau akımının almanca konuşulan ülkelerde hakim olan türü |
jugendstil i.
|
|
430 |
Mimarlık |
17. yüzyılın başında fransa'da ortaya çıkmış bir mobilya stili |
louis xiii style i.
|
|
431 |
Mimarlık |
1900'lü yılların başında midwest'te faaliyet gösteren amerikalı mimarlar grubu |
prairie school i.
|
|
Marine |
|
432 |
Denizcilik |
hızlı yol alan geminin başında oluşan sular |
feather spray i.
|
|
Medical |
|
433 |
Medikal |
direksiyon başında uyuklama |
falling asleep while driving i.
|
|
434 |
Medikal |
hasta başında test |
point-of-care testing i.
|
|
435 |
Medikal |
hasta başında değerlendirme |
bedside evaluation i.
|
|
436 |
Medikal |
hasta başında değerlendirme |
bedside assessment i.
|
|
437 |
Medikal |
pankreas başında kitle |
mass in the head of the pancreas i.
|
|
438 |
Medikal |
yatak başında tanı |
bedside diagnosis i.
|
|
439 |
Medikal |
hasta başında yapılan |
clinical s.
|
|
Anatomy |
|
440 |
Anatomi |
kürek kemiğinin başında bulunan ve kol kemiğinin başı ile bir araya gelerek omuz eklemini oluşturan oyuk |
glenoid fossa i.
|
|
Biology |
|
441 |
Biyoloji |
bölünmenin başında besleyici yumurtası kenarda olan |
ectolecithal s.
|
|
Zoology |
|
442 |
Zooloji |
başında turuncu süsler bulunan sırtı mavi-kara, göğsü ve karnı ak bir penguen |
rock hopper i.
|
|
443 |
Zooloji |
(zürafa veya okapinin başında) deri ve kılla kaplı kemik çıkıntısı çiftinden her biri |
ossicone i.
|
|
444 |
Zooloji |
başında beyaz tüyler veya izler olan (kuş, memeli) |
bald s.
|
|
445 |
Zooloji |
başında beyaz tüyler veya izler olan (kuş, memeli) |
baldfaced s.
|
|
446 |
Zooloji |
başında dokunmaya, tutmaya yarayan hareketli uzantısı olmayan (omurgasız hayvan) |
unpalped s.
|
|
Botanic |
|
447 |
Botanik |
gelişiminin başında olan veya tohumdan ilk çıkan yaprak formu |
cataphyll i.
|
|
Agriculture |
|
448 |
Tarım |
sonbaharda veya kış başında olgunlaşan, amerika'ya özgü, kırmızı şeritli elma çeşidi |
northern spy i.
|
|
449 |
Tarım |
sonbaharda ekilip takip eden ilkbaharda veya yaz başında hasat edilen buğday |
winter wheat i.
|
|
450 |
Tarım |
baharda veya yaz başında hasat edilmek için sonbaharda ekilen (ekin) |
winter s.
|
|
Social Sciences |
|
451 |
Sosyal Bilimler |
hasta olduğu halde işinin başında bulunma durumu |
presenteeism i.
|
|
452 |
Sosyal Bilimler |
1970'lerin sonu ile 1980'lerin başında canlanıp giyim bilinci ve dazlaklara karşı olmalarıyla tanınan bir grubun üyesi |
mod i.
|
|
453 |
Sosyal Bilimler |
1960'ların başında londra'da başlayan bir gençlik alt kültürü |
mods i.
|
|
Education |
|
454 |
Eğitim |
öğrenci odaklı faaliyetlerin aksine, öğretmenin karatahta başında konuşmasına odaklı öğretim yöntemi |
chalk and talk i.
|
|
455 |
Eğitim |
yüksek öğretim kurumunun başında yer alan en üst mevkideki yönetici |
chancellor of a university i.
|
|
456 |
Eğitim |
farklı derslerde öğrencileri değerlendirmek için sene başında yapılmış ulusal standart plan |
assessment arrangements [brit] i.
|
|
457 |
Eğitim |
eğitim kurumlarında sene başında yapılan açılış konuşması |
salutatory i.
|
|
Literature |
|
458 |
Edebiyat |
edebi eserin başında kullanılan bir özlü söz |
epigraph i.
|
|
459 |
Edebiyat |
şiirin başında ilahi varlıklardan ilham ve rehberlik isteme |
invocation i.
|
|
Linguistics |
|
460 |
Dilbilim |
cümledeki son kelimenin bir sonraki cümlenin başında tekrarlanması |
reduplication i.
|
|
461 |
Dilbilim |
cümledeki son kelimenin bir sonraki cümlenin başında tekrarlanması |
anadiplosis i.
|
|
462 |
Dilbilim |
cümledeki son kelimenin bir sonraki cümlenin başında tekrarlandığı söz sanatı |
epanastrophe i.
|
|
463 |
Dilbilim |
sesli harflerle başlayan kelimelerin başında h sesinin bulunmaması |
lene i.
|
|
464 |
Dilbilim |
bazı alfabelerde görülen, bir harfin kelimenin başında veya sonunda değilken kullanılan formu |
medial i.
|
|
465 |
Dilbilim |
yan cümleciğin başında kullanılan bağlaç |
subordinate clause i.
|
|
466 |
Dilbilim |
(noktalama işareti) metnin geri kalanından ayrı tutulan bir kelime grubunun başında bulunan |
open s.
|
|
467 |
Dilbilim |
cümle başında kullanılmadığı sürece küçük harfle başlayan (isim) |
common s.
|
|
468 |
Dilbilim |
1960'ların başında geliştirilen algol benzeri bir programlama dili |
jovial kısalt.
|
|
History |
|
469 |
Tarih |
18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında fransa ve abd'de çoğunlukla antik mısır'dan etkilenmiş bir tarz |
egyptian style i.
|
|
470 |
Tarih |
1900'lerin başında abd'de kurulan kapitalizm karşıtı bir işçi derneğinin takma ismi |
wobblies i.
|
|
471 |
Tarih |
1900'lerin başında abd'de kurulan kapitalizm karşıtı bir işçi derneğinin üyesi |
wobbly i.
|
|
472 |
Tarih |
1930'lu yılların başında dünya genelinde yaşanan ekonomik kriz |
the depression i.
|
|
Religious |
|
473 |
Dini |
katolik kilisesi'nin merkezi ayininin başında okunan dua |
kyrie i.
|
|
474 |
Dini |
katolik kilisesi'nin merkezi ayininin başında okunan duaya eşlik eden müzik |
kyrie i.
|
|
475 |
Dini |
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme |
lich wake i.
|
|
476 |
Dini |
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme |
lichwake i.
|
|
477 |
Dini |
cenaze töreninden önce ölünün başında bekleme |
lyke-wake i.
|
|
478 |
Dini |
(anglikan kiliselerinde) sabah ve akşam duaları ile cenaze törenlerinin başında okunan kutsal metin pasajlarına verilen ad |
sentence i.
|
|
479 |
Dini |
(dini tören, din değiştirme) hasta başında veya ölüm döşeğinde yapılan |
clinical s.
|
|
Geography |
|
480 |
Coğrafya |
dağ başında koni şeklinde yükselen taş yığını |
man [uk] i.
|
|
Military |
|
481 |
Askeri |
düşmanın gücünü kırmak için çatışmanın başında ezici güç kullanma stratejisi |
rapid dominance i.
|
|
482 |
Askeri |
izinsiz olarak iş başında bulunmama |
unauthorized absence i.
|
|
483 |
Askeri |
(eskiden) talim konusunda uzman olup birliğin başında durmakla görevlendirilen asker |
flugelman i.
|
|
Sport |
|
484 |
Spor |
yarış başında hızlı tempoda koşan yarış atı |
rabbit i.
|
|
485 |
Spor |
yarış başında rakibi yorulsun diye hızlı tempoda koşan yarış atı |
rabbit i.
|
|
486 |
Spor |
(bilardoda) oyun başında beyaz topun vurulduğu paralel çizgi üzerine ortalanmış yarım daire |
d i.
|
|
Basketball |
|
487 |
Basketbol |
sezon başında yapılan oyuncu seçmesi |
tryouts i.
|
|
488 |
Basketbol |
oyunun başında hakemin iki rakip oyuncu arasına attığı top |
jump ball i.
|
|
Football |
|
489 |
Futbol |
her çeyrek başında veya gol sonrası oyunun başlaması |
the bounce [australia] i.
|
|
490 |
Futbol |
takımın başında kalmak |
remain at the helm f.
|
|
Baseball |
|
491 |
Beysbol |
beyzbol ekipmanının başında duran çocuk |
bat boy i.
|
|
492 |
Beysbol |
beyzbol ekipmanının başında duran kimse |
batboy i.
|
|
493 |
Beysbol |
beyzbol ekipmanının başında duran kadın |
batgirl i.
|
|
494 |
Beysbol |
vurucunun oyundan atılmasına sebep olmadan, maçın başında topa vurması için vurucunun yerine atanan oyuncu |
designated hitter i.
|
|
495 |
Beysbol |
oyunun başında oyuna giren atıcı |
starter i.
|
|
Chess |
|
496 |
Satranç |
(satrançta) piyonu oyun başında iki kare hareket ettirme |
double jump i.
|
|
Card |
|
497 |
İskambil |
(skat oyununda) oyuncunun turun başında dağıtılan 10'ar karttan sonra geriye kalan ve sonra dağıtılmak üzere masanın ortasında kapalı şekilde tutulan iki karttan herhangi birini kullanmadığı oyun |
solo i.
|
|
498 |
İskambil |
oyun başında dağıtılmayıp elde tutulan kartlar |
stock i.
|
|
Art |
|
499 |
Sanat |
başında sepet taşıyan erkek/kadın heykeli |
canephor i.
|
|
500 |
Sanat |
20. yüzyılın başında bir rus sanatçı grubunun başlattığı soyut bir sanat akımı |
constructivism i.
|
|