in time - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

in time

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"in time" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 20 sonuç

İngilizce Türkçe
Common Usage
in time zf. zamanla
General
in time zf. uygun tempoda
in time zf. vaktinde
in time zf. vakitli
in time zf. zamanında
in time zf. nihayet
in time zf. bir süre sonra
in time zf. uygun zamanda
in time zf. zaman içerisinde
in time zf. erken
in time zf. zamanında (yetişmek)
in time zf. zamanla
in time zf. zaman içinde
in time zf. vakitlice
in time zf. iki cihanda
in time zf. şu dünyada
in time zf. sayısız ihtimal varken
Colloquial
in time expr. vaktinde/zamanında
in time expr. zamanı gelince
Music
in time expr. ölçüyle çalınan

"in time" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
General
in the nick of time i. saniyesi saniyesine
coldest time in winter i. zemheri
an immortal person believed to come in time of need i. hızır
point in time i. çok kısa bir süre
just-in-time systems i. tam zamanlı sistemler
just-in-time-systems i. tam zamanlı sistemler
point-in time i. geçmişteki her hangi bir ana geri dönüş
travel in time i. zaman yolculuğu
travel in time i. zamanda yolculuk
a time in the past i. geçmişte bir zaman
establish in time f. zamanla yerleşmek
return in time f. zaman içinde geri dönmek
put in time on f. bir iş için belirli bir zaman harcamak
spend time in the society of one's friends f. arkadaşlarıyla vakit geçirmek
perform five time salaat in a day f. günde beş vakit namaz kılmak
take measures in time f. zamanında önlem almak
take precautions in time f. zamanında önlem almak
deliver in due time f. zamanında teslim etmek
get to (a place) in time f. bir yere yetişmek
learn in time f. zamanla öğrenmek
occur in the course of time f. zamanla oluşmak
settle in time f. zamanla oturmak
go back in time f. geçmişe gitmek
go back in time f. zamanda geriye gitmek
march forward in time f. zamanla gelişmek
waste time in vain f. boşa zaman harcamak
respond in time f. zamanında cevap vermek
waste time in vain f. gereksiz yere zaman harcamak
spend too much time in front of the tv f. televizyonun karşısında çok vakit geçirmek
get a place in no time flat f. soluğu (bir yerde) almak
reach in time f. zamanında yetişmek
reach in time f. zamanında varmak
arrive in time f. zamanında yetişmek
discover in time f. zamanında keşfetmek
discover in time f. zamanında farkına varmak
move forward or backward in time f. zamanda ileri geri gitmek
get to the top of one's field in a very short time f. çok kısa zamanda alanında en üste/tepeye çıkmak/ulaşmak
arrive in time f. zamanında ulaşmak
arrive in time f. zamanında varmak
(for a teacher) give a student hard time in school f. bir öğrenciye takmak
get (somewhere) in no time flat f. soluğu (bir yerde) almak
complete/finish the job in time/before the deadline f. işi vaktinde yetiştirmek
get back in time f. zamanında dönmek
lost in the mists of time s. tarihin derinliklerinde kaybolmuş/yok olmuş/yitmiş
in due time zf. vakti gelince
in good time zf. biraz erken
in no time zf. çabucacık
in double time zf. hızla
in less than no time zf. çabucak
in no time zf. kaşla göz arasında
in no time zf. bir an önce
in due time zf. zamanı gelince
in a short time zf. dünden bugüne
in no time zf. çarçabuk
in our time zf. bu günlerde
in good time zf. çabuk
in the time to come zf. gelecekte
all in good time zf. müsait bir zamanda
in no time zf. derhal
in good time zf. vaktinde
in progress of time zf. zamanla
in less than no time zf. çok çabuk
in one's spare time zf. boş vaktinde
in a given time zf. belirli bir süre içinde
in good time zf. önceden belirlenen zamanda
in the course of time zf. vaktin geçmesiyle
in a short time zf. ha bugün ha yarın
in no time zf. hemen
in good time zf. süresi gelince
just in time zf. tam zamanında
in the process of time zf. zaman geçtikçe
in the same time zf. aynı zamanda
in process of time zf. zamanla
in the nick of time zf. tam zamanında
in no time zf. çabucak
in record time zf. çok kısa bir zamanda
in the process of time zf. zamanla
in the course of time zf. zamanla
in less than no time zf. bir anda
just in time zf. tam vaktinde
in a week's time zf. haftaya
in good time zf. erken
in no time zf. çok çabuk
in less than no time zf. pek az sonra
in our time zf. zamanımızda
all in good time zf. uygun bir zamanda
in our time(s) zf. bu günlerde
in less than no time zf. çabucacık
in due time zf. vaktinde
in a very short time zf. kaşla göz arasında
in the course of time zf. zaman içerisinde
all in good time zf. zamanı gelince
in the soonest time zf. en yakın zamanda
in the earliest time zf. en yakın zamanda
first time in months zf. aylar sonra ilk defa
for the first time in days zf. günlerden sonra ilk defa
first time in years zf. yıllardan sonra ilk defa
for the first time in months zf. aylar sonra ilk kez
first time in months zf. aylardan sonra ilk kez
first time in years zf. yıllardan sonra ilk kez
for the first time in years zf. yıllar sonra ilk defa
first time in days zf. günler sonra ilk kez
for the first time in days zf. günler sonra ilk defa
for the first time in days zf. günlerden sonra ilk kez
for the first time in years zf. yıllardan sonra ilk defa
for the first time in months zf. aylar sonra ilk defa
first time in days zf. günlerden sonra ilk defa
first time in months zf. aylardan sonra ilk defa
first time in days zf. günler sonra ilk defa
for the first time in weeks zf. haftalar sonra ilk defa
first time in years zf. yıllar sonra ilk kez
for the first time in months zf. aylardan sonra ilk defa
first time in years zf. yıllar sonra ilk defa
for the first time in years zf. yıllar sonra ilk kez
for the first time in weeks zf. haftalar sonra ilk kez
for the first time in months zf. aylardan sonra ilk kez
first time in weeks zf. haftalar sonra ilk kez
first time in weeks zf. haftalar sonra ilk defa
first time in days zf. günlerden sonra ilk kez
first time in months zf. aylar sonra ilk kez
for the first time in years zf. yıllardan sonra ilk kez
for the first time in days zf. günler sonra ilk kez
up to this point in time zf. şimdiye kadar
up to this point in time zf. şu ana kadar
in that period of time zf. o dönemlerde
just in time zf. son dakikada
at…local time in turkey zf. türkiye saatiyle
in turkey at … local time zf. türkiye saatiyle
in the recent time zf. yakın dönemde
in a short time zf. kısa sürede
in the course of time zf. geçen zaman içinde
in the time of need zf. ihtiyaç anında
for the first time in a long time zf. uzun süredir ilk defa/kez
just in time zf. son anda
just in time zf. ucu ucuna
in the course of time zf. zamanında
in good time zf. zamanında
for the first time in his life zf. hayatında ilk defa
in due time zf. zamanında
in a short span of time zf. kısa süre içinde
in a short span of time zf. kısa zamanda
in a short span of time zf. kısa sürede
in a month's time zf. bir aylık dönem içerisinde
yet in time zf. ancak zaman içinde
in no time zf. bir koşu
at…local time in turkey zf. türkiye saati ile
in turkey at … local time zf. türkiye saati ile
in my free time zf. boş zamanlarımda
in my spare time zf. boş zamanlarımda
in real time zf. gerçek zamanda
in the same amount of time zf. aynı sürede
in the same amount of time zf. eşit sürede
i̇n no time zf. hemen
in due time zf. talep edilen süre içerisinde
in good time expr. makul bir sürede
Phrasals
time someone in f. birinin geliş/varış saatini kaydetmek
time in f. birinin geliş/varış saatini kaydetmek
keep until (some point in time) f. (belli bir zamana) kadar taze durmak/kalmak
keep until (some point in time) f. (belli bir zamana) kadar bozulmamak
keep until (some point in time) f. (belli bir zamana) kadar bozulmadan durmak/kalmak
keep until (some point in time) f. (belli bir zamana) kadar tazeliğini korumak
keep until (some point in time) f. (belli bir zamana) kadar bakmak/bakımını üstlenmek
keep until (some point in time) f. (belli bir zamana) kadar göz kulak olmak
keep until (some point in time) f. (belli bir zamana) kadar korumak
keep until (some point in time) f. (belli bir zamana) kadar sahip çıkmak
keep until (some point in time) f. (belli bir zamana) kadar tutmak
keep until (some point in time) f. (belli bir zamana) kadar muhafaza etmek
invest (one's) time in (something) f. (bir işe/şeye) zamanını harcamak
put (some time) in on (something) f. (bir şeye belli bir zaman) ayırmak
put (some time) in on (something) f. (bir şeye belli bir zaman) vermek
put (some time) in on (something) f. (bir şeye belli bir zaman) harcamak
put in (some time) on (something) f. (bir şeye belli bir zaman) ayırmak
put in (some time) on (something) f. (bir şeye belli bir zaman) harcamak
put in (some time) on (something) f. (bir şeye belli bir zamanını) vermek
reach back into (some point in time) f. (tarihte bir zamana) dayanmak
reach back into (some point in time) f. (tarihte bir zamandan) gelmek
reach back into (some point in time) f. (tarihte bir zamana) gönderme yapmak
reach back into (some point in time) f. (tarihte bir zamandan) ilham almak
reach back into (some point in time) f. (önceki bir şeyden/zamandan) öğeler taşımak
reach back to (some point in time) f. (tarihte bir zamana) dayanmak
reach back to (some point in time) f. (tarihte bir zamandan) gelmek
reach back to (some point in time) f. (tarihte bir zamana) gönderme yapmak
reach back to (some point in time) f. (tarihte bir zamandan) ilham almak
reach back to (some point in time) f. (önceki bir şeyden/zamandan) öğeler taşımak
Phrases
come prima (in the same manner as the first time) zf. İlk seferde olduğu gibi
come prima (in the same manner as the first time) zf. ilk seferdeki ile aynı şekilde
come prima (in the same manner as the first time) zf. ilk seferdeki gibi
a week is a long time in politics expr. siyasette bir haftada çok şey değişebilir
in this time interval expr. bu tarih aralığında
in no time at all expr. çok çabuk
taking into account the time he has already spent in prison expr. cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak
in no time at all expr. çabucak
taking into account the time he has already spent in jail expr. cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak
in no time at all expr. çok geçmeden
in no time at all expr. çabucacık
for the first time in forever expr. hayatımda ilk kez
in the shortest time expr. en kısa zamanda
in no time expr. kaşla göz arasında
just in time expr. kılpayı
in the shortest time possible expr. mümkün olan en kısa sürede
in the shortest possible time expr. mümkün olan en kısa zamanda
in the shortest possible time expr. mümkün olan en kısa sürede
in the shortest time possible expr. mümkün olan en kısa zamanda
all in good time expr. her şeyin bir zamanı var
in a time of universal deceit, telling the truth is a revolutionary act expr. sahtekarlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir
in the course of time expr. zamanın akışı içinde
in time of trouble expr. zor dönemlerde
in no time expr. vakit kaybetmeden
only just in time expr. ucu ucuna
at that point in time expr. o zamanlar
at that point in time expr. o zaman
at that point in time expr. o noktada
at this juncture in time expr. şu anda
at this juncture in time expr. şimdi
at this juncture in time expr. bugün
at this juncture in time expr. bu noktada
at this juncture in time expr. halihazırda
at this moment in time expr. şu anda
at this moment in time expr. şimdi
at this moment in time expr. bugün
at this moment in time expr. bu noktada
at this moment in time expr. halihazırda
in (an amount of time) flat expr. sadece (belli bir zaman) içinde
in (an amount of time) flat expr. tam (belli bir zaman) içinde
in the space of (an amount of time) expr. (belli bir zaman) aralığında
in a time of universal deceit expr. düzenbazlığın düzen haline geldiği dönemde hakikati konuşmak devrim yapmaktır
in spare time expr. boş zamanda
in spare time expr. boş vakitte
in time (with someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) aynı ritimde
in time (with someone or something) expr. (birinin/bir şeyin) ritmine uyan
in time (with someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) zamanlaması tutan
in time (with someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) senkronize
in time (with someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) aynı zamanlamada
in time (with someone or something) expr. (birinin/bir şeyin) ritmini yakalamış
in the flow of time expr. zamanın akışında
in the flow of time expr. zamanın akışı içinde
Proverb
a stitch in time saves nine bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır
a stitch in time saves nine bir mıh bir nal kurtarır bir nal bir at kurtarır
a stitch in time saves nine bugünün işini yarına bırakma
a stitch in time yılanın başı küçükken ezilir
a stitch in time zamanında giderilen sorun/problem
a stitch in time zamanında/erken müdahale
a stitch in time (saves nine) yılanın başı küçükken ezilir
you can't sit in two chairs at the same time aynı anda her yere yetişemezsin
you can't sit in two chairs at the same time aynı anda bir çok işi yapamazsın
you can't sit in two chairs at the same time iki şey aynı anda yapılamaz
you can't sit in two chairs at the same time ikisinden birini seçmesi gerek
Colloquial
time in i. bir yerde geçen zaman
time in i. bir yerde geçirilen zaman
in the mean time zf. bu arada
in half that time expr. bu sürenin yarısı geçince
in this day and time expr. bu çağda
for the first time in my life expr. hayatımda ilk kez
in this day and time expr. günümüz modern zamanlarında
for the first time in my life expr. hayatımda ilk defa
in this day and time expr. günümüzde
for the first time in my life expr. ömrümde ilk kez
next time I'm in town expr. şehre bir dahaki gelişim
in due time expr. sırası gelince
in good time expr. sırası gelince
time closing in expr. saati geliyor
for the first time in one's history expr. tarihinde ilk defa
for the first time in its history expr. tarihinde ilk defa
for the first time in its history expr. tarihinde ilk kez
for the first time in one's history expr. tarihinde ilk kez
for the first time in one's history expr. tarihinde ilk sefer
for the first time in its history expr. tarihinde ilk sefer
in good time expr. vakti gelince
time closing in expr. zaman yaklaşıyor
in due time expr. vaktinde/zamanında
in the course of time expr. vaktinde/zamanında
in good time expr. vaktinde/zamanında
in good time expr. zamanında
in good time expr. zamanı gelince
in due time expr. zamanı gelince
in due time expr. vakti gelince
in (one's) time expr. (birinin) zamanında
in (one's) time expr. (birinin) gençliğinde
in somebody’s day/time expr. birinin döneminde
in somebody’s day/time expr. birinin en parlak döneminde
in somebody’s day/time expr. birinin en başarılı döneminde
in somebody’s day/time expr. birinin en ünlü döneminde
in somebody’s day/time expr. geçmişte
in somebody’s day/time expr. birinin zamanında
in somebody’s day/time expr. eski günlerde
in somebody’s day/time expr. birinin gençlik yıllarında
in somebody’s day/time expr. biri gençken
in somebody’s day/time expr. biri hayattayken
(a) quarter of (a given hour in time) [us] expr. (bir saate) çeyrek kala
(a) quarter of (a given hour in time) [us] expr. (belli bir zamandan/saatten) 15 dakika önce
(a) quarter of (a given hour in time) [us] expr. (verilen zamandan/saatten) çeyrek saat önce
haven't seen you in a long time expr. seni uzun süredir görmüyorum
haven't seen you in a long time expr. seni uzun zamandır görmüyorum
haven't seen you in a long time expr. sizi uzun zamandır görmüyorum
in half the time expr. yarısı kadar sürede
in half the time expr. daha az/kısa sürede
in your own good time expr. canın istediği zaman
in your own good time expr. ne zaman canın isterse
in your own good time expr. kendin istediğinde
in your own good time expr. hazır olduğunda
you came just in time exclam. kaynanan seviyormuş
Idioms
a legend in one's own time i. yaşayan efsane
legend in one's own time i. döneminin efsanesi
a stitch in time saves nine i. zamanında giderilen küçük bir hata büyük felaketleri önler
legend in own time i. yaşayan efsane
legend in own time i. döneminin efsanesi
spend (some amount of time) in (some place) f. vakit geçirmek
spend (some amount of time) in (some place) f. eyleşmek
spend (some amount of time) in (some place) f. oyalanmak
spend (some amount of time) in (some place) f. zaman geçirmek
spend (some amount of time) in (some place) f. konaklamak
spend time in something f. vakit geçirmek
spend time in something f. eyleşmek
spend time in something f. oyalanmak
spend time in something f. zaman geçirmek
spend time in something f. konaklamak
be trapped in a time warp f. taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
be trapped in a time warp f. zaman durmuş olmak
be in advance of (someone or something's) time f. zamanının ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time f. döneminin ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time f. çağının ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time f. çağını aşmak
be in advance of (someone or something's) time f. bulunduğu çağdan daha ileride olmak
be in advance of (someone or something's) time f. bulunduğu zamandan daha ileride olmak
be in advance of (someone or something's) time f. bulunduğu dönemden daha ileride olmak
be in advance of (someone or something's) time f. zamanının ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time f. çağının ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time f. döneminin ilerisinde olmak
be in advance of your time f. zamanının ilerisinde olmak
be in advance of your time f. çağının ilerisinde olmak
be in advance of your time f. döneminin ilerisinde olmak
invest someone's time in something f. bir işe/şeye zamanını harcamak
be in the right place at the right time f. doğru zamanda doğru yerde olmak
have all the time in the world f. dünya kadar vakti olmak
have all the time in the world f. çok zamanı olmak
fill in time f. geçici bir işte çalışmak
have all the time in the world f. istemediği kadar çok zamanı olmak
get there in the nick of time f. son saniyede varmak
get there in the very nick of time f. son saniyede varmak
get there in the very nick of time f. son anda gelmek
arrive in the very nick of time f. son anda gelmek
arrive in the nick of time f. son anda gelmek
arrive in the very nick of time f. son saniyede varmak
arrive in the nick of time f. son saniyede varmak
get there in the nick of time f. son anda gelmek
fill in time f. zaman doldurmak için bir işte çalışmak
fill in time f. zaman doldurmak
fill in time f. zaman geçirmek
be in the right spot at the right time f. doğru anda doğru yerde olmak
be in the right spot at the right time f. doğru zamanda doğru yerde olmak
do something in your own sweet time/way f. canı istediğinde/istediği gibi yapmak
do something in your own sweet time/way f. istediği zaman/şekilde yapmak
do something in your own sweet time/way f. ne zaman/nasıl isterse yapmak
do something in your own sweet time/way f. kendi istediği zaman/gibi yapmak
be in advance of (someone or something's) time f. çağının ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time f. zamanının ilerisinde olmak
keep in time (with someone or something) f. (birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
keep in time (with someone or something) f. (birinin/bir şeyin) zamanına uymak
keep in time (with someone or something) f. (birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
keep in time (with someone or something) f. (birinin/bir şeyin) ritmini tutturmak
keep in time (with someone or something) f. (birinin/bir şeyin) zamanlamasını tutturmak
march in time (with someone or something) f. (birinin/bir şeyin) ritminde yürümek
march in time (with someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) senkronize yürümek
march in time (with someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) aynı ritimde yürümek
march in time (with someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) aynı zamanlamada yürümek
march in time (with someone or something) f. (birine/bir şeye) ayak uydurmak
march in time (with someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) uygun adım yürümek
march in time (with someone or something) f. adımlarını (birine/bir şeye) uydurarak yürümek
be caught in a time warp f. taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
be caught in a time warp f. zamanın gerisinde kalmak
be caught in a time warp f. zaman durmuş olmak
be caught in a time warp f. demode kalmak
be caught in a time warp f. geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
be locked in a time warp f. taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
be locked in a time warp f. zamanın gerisinde kalmak
be locked in a time warp f. zaman durmuş olmak
be locked in a time warp f. demode kalmak
be locked in a time warp f. geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
be stuck in a time warp f. taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
be stuck in a time warp f. zamanın gerisinde kalmak
be stuck in a time warp f. zaman durmuş olmak
be stuck in a time warp f. demode kalmak
be stuck in a time warp f. geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
be trapped in a time warp f. demode kalmak
be trapped in a time warp f. geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
be trapped in a time warp f. zamanın gerisinde kalmak
be in advance of your time f. çağının/zamanının ötesinde olmak
be in advance of your time f. çağının/zamanının ilerisinde olmak
be in a time warp f. geçmişte takılıp kalmak
be in a time warp f. zaman durmuş olmak
be in a time warp f. zamanın gerisinde kalmak
be in a time warp f. demode kalmak
be in a time warp f. geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
be in advance of (someone's or something's) time f. zamanının ilerisinde olmak
be in advance of (someone's or something's) time f. döneminin ilerisinde olmak
be in advance of (someone's or something's) time f. çağının ilerisinde olmak
be in advance of (someone's or something's) time f. çağını aşmak
be in advance of (someone's or something's) time f. bulunduğu çağdan daha ileride olmak
be in time (with someone or something) f. (birinin/bir şeyin) ritmine uymak
be in time (with someone or something) f. (birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
be in time (with someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) zamanlaması tutmak
be in time (with someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) senkronize olmak
be in time (with someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) aynı ritimde olmak
get in time (with someone or something) f. (birinin/bir şeyin) ritmine uymak
get in time (with someone or something) f. (birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
invest time in f. -e zaman harcamak
jump back in time f. zamanda geriye gitmek/atlamak
jump back in time f. eski bir tarihe dönmek
jump back in time f. geçmişe dönmek
put an amount of time in on f. -e belli bir miktar vakit harcamak
put an amount of time in on f. -e belli bir miktar zaman ayırmak
be in the wrong place at the wrong time f. yanlış zamanda yanlış yerde bulunmak/olmak
spend time in f. -e konaklamak
spend time in f. -de vakit geçirmek
lost in the sands of time s. tarihin derinliklerinde kaybolmuş/yok olmuş
lost in the sands of time s. tarihin derinliklerinde yitip gitmiş
lost in the sands of time s. tarihin derinliklerine gömülmüş
lost in the sands of time s. tarihte kalmış
lost in the sands of time s. tarihin derinliklerinde unutulmuş
lost in the sands of time s. çok eskilerde kalmış
frozen in time s. zamanda donup kalmış
frozen in time s. değişmeden kalmış
frozen in time s. hiç değişmemiş
in my copious free time expr. bir ara (bakarız)
in no time at all expr. aniden
in next to no time expr. aniden
in next to no time expr. bir anda
in no time at all expr. bir anda
in no time flat expr. çabucak
in jig time expr. çabucak
in jig time expr. hızla
waste no time in doing something expr. hemen/hiç vakit kaybetmeden (bir işe girişmek)
in no time at all expr. hemen/anında
in no time flat expr. hızla
in next to no time expr. hemen/anında
lose no time in doing something expr. hemen/hiç vakit kaybetmeden (bir işe girişmek)
in his own good time expr. ne zaman canı isterse
in somebody's own good time expr. ne zaman canı isterse
just in the nick of time expr. son anda
in no time flat expr. süratle
in the nick of time expr. son dakikada
in the very nick of time expr. son anda
a stitch in time saves nine expr. sorunu büyümeden halletmeli
just in the nick of time expr. son dakikada
in the nick of time expr. son anda
in the very nick of time expr. son dakikada
in the nick of time expr. sıcağı sıcağına (tam zamanında)
in the very nick of time expr. tam zamanında
in the nick of time expr. tam vaktinde
in the very nick of time expr. tam vaktinde
in the nick of time expr. tam zamanında
in the wrong place at the wrong time expr. yanlış yerde ve yanlış zamanda
in due time expr. zamanı gelince
in the interest of saving time expr. zamandan kazanmak/tasarruf etmek adına/için
in good time expr. zamanı gelince
in the fullness of time expr. vadesi gelince
in the fullness of time expr. zamanı gelince
in the wrong place at the wrong time expr. yanlış yerde ve zamanda
in the nick of time expr. ucu ucuna
in the space of (an amount of time) expr. (belli bir zaman) içerisinde
in (one's) own sweet time expr. canı istediğinde
in (one's) own sweet time expr. istediği zaman
in (one's) own sweet time expr. ne zaman isterse
in the (very) nick of time expr. son anda
in the (very) nick of time expr. son saniyede
in the (very) nick of time expr. tam zamanında
in the (very) nick of time expr. son dakikada
at this juncture/moment/point in time expr. şu anda
at this juncture/moment/point in time expr. şimdi
at this juncture/moment/point in time expr. bugün
at this juncture/moment/point in time expr. bu noktada
at this juncture/moment/point in time expr. halihazırda
in my copious free time expr. bir ara
in my copious free time expr. zaten çok bol olan boş zamanında (kinayeli bir ifade)
in (one's) own good time expr. ne zaman canı isterse
in (one's) own time expr. ne zaman canı isterse
in (one's) own time expr. boş zamanında
what's on tap for (some point in time) expr. (belli bir zamanda, tarihte) gündem ne?
what's on tap for (some point in time) expr. (belli bir zamanda, tarihte) gündemde/programda ne var?
what's on tap for (some point in time) expr. (belli bir zamanın, tarihin) programı/planı ne?
Speaking
when you're in army you got a lot of time to think i. askerdeyken düşünecek çok vaktin oluyor
accidents happen in surgeries all the time expr. ameliyatlarda kazalar hep yaşanır
are you having a good time in ankara? expr. ankara'da iyi vakit geçiyor musun?
are you having a good time in ankara? expr. ankara'da iyi vakit geçiyor musunuz?
this is my first time in istanbul expr. bu istanbul'a ilk gelişim
I read books in my free time expr. boş zamanımda kitap okurum
I read books in my spare time expr. boş zamanlarımda kitap okurum
I read books in my spare time expr. boş zamanımda kitap okurum
I read books in my free time expr. boş zamanlarımda kitap okurum
what does she do in her free time? expr. boş zamanlarında ne yapar?
what do you enjoy doing in your free time? expr. boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
what do you enjoy doing in your free time? expr. boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanırsınız?
what do you do in your spare time? expr. boş zamanlarında neler yaparsın?
what do you enjoy doing in your spare time? expr. boş zamanlarınızda ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
what does she do in spare free time? expr. boş zamanlarında ne yapar?
what do you enjoy doing in your spare time? expr. boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanıyorsun?
what do you do in your spare time? expr. boş zamanlarında ne yaparsın?
what do you enjoy doing in your spare time? expr. boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanırsın?
you will know me in time expr. beni zamanla tanırsın
what do you enjoy doing in your free time? expr. boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanırsın?